63. Bölüm

EYLÜL-BURAK

Liva Sayina
livasayina

Hepinize merhaba okurballarımmm. İlk kez bir çift için özel bölümle geliyorum. Umarım beğenirsiniz. Kitabımız büyümeye devam ederken yorun yapmayı, oy vermeyi ve sayfa da paylaştığım editleri takip etmeyi unutmayın. Keyifli okumalar...

 

 

 

                                 ◇

 

 

 

Yaralar ya iz bırakırdı ya da tenden silinse de ruha kazınırdı. Gözle görülmese bile ruhta da yaralar olurdu, diğerlerinden daha çok acı verirlerdi... Düştüğü yerden kaç defa kalkardı bir insan? En sevdiğinden yediği darbeyi hangi teselli ile unuturdu? Doğduğu andan itibaren ruhuna binlerce yaralı kazınmış olan bir bebekti Eylül. Önce babasının şehit oluşuna şahit olmuş, sonrasında abisinin asker olup evden gitmesine tanıklık etmişti. Annesinin aşık olduğu adam kendisine zarar vermeye çalıştığında birincilikle bitirdiği okulu bile umursamayıp evlenmişti. Aşk madem her şeyi kurtarıyordu, beni de kurtarır diye düşünmüştü. Abisi yaşama sebebi olan kadından ayrılmıştı, aşk bu değil miydi? Sırf üvey babalarının bocunu ödeyebilmek adına kendi aşkından vazgeçen bir abisi vardı. Yıllarca nasıl kahrolduğunu bir o bir Allah bilirdi. Kocasından kaçıp abisine sığındığında kendisine kapıyı açan kişiyle donakaldı Eylül. Kimdi bu yabancı? Niye ilk saniyeden sorgulayan gözlerle bakmıştı gözlerine?

 

 

 

“Güzelim, yememişsin. Beğenmedin mi?”

 

 

 

Önünde ki sandviçe baktı. Saat henüz çok erkendi. Etrafta doğru düzgün insan bile yoktu. İkisini de uyku tutmamıştı. Burak'ın kahvaltı niyetine hazırladığı sandiviçi yerken bir noktaya dalıp gitmişti. Beğendim, dercesine kocaman bir ısırık aldı. Burak memnuniyetle gülümsedi. İlk andan itibaren hep sevdiği kadını mutlu etmeye çalışmıştı. Abisinin karşısına geçip seviyorum, diyebilmişti.

 

 

 

“Çok beğendim. Çevrede pek kimse yok ya ona bakıyordum.” Burak'ın üzerinde üniforması vardı. Etrafına bakındı. Birkaç saate buralar kalabalık bir hale bürünürdü. Eylül sandiviçini bitirirken termostan bardaklarına birer çay daha doldurdu.

 

 

 

“Hazır ortalarda malum kişiler yokken kaçsak mı biraz?”

 

 

 

“Malum kişiler dediğin kişi benim abim!”

 

 

 

Burak gülümseyerek başını iki yana salladı. Her an her yerden çıkabilirdi. Akın sakin biri gibi görünse de Burak'a çok çektirmişti. O yanını kolay kolay görmek istemezdi.

 

 

 

“İş rütbeye binince o iş değişiyor ama. Hem fena mı işte, hazır vaktimiz varken birkaç saatliğine kaybolsak. ”

 

 

 

Eylül bir süre sessiz kaldı. Aslında fena fikir değildi. Burak'ın aklında ne tür bir fikir vardı bilmiyordu ama birlikte vakit geçirmek her şeye yeterdi. Onayladığını söylediğinde Burak vakit kaybetmeden üzerini değiştirmeye gitti. Askeriyeye girmeden önce kapıda ki askere bir şeyler anlattı.

 

 

 

Birkaç dakika sonda Burak geldiğinde kapıda ki askerin uzattığı sepeti eline aldı.

 

 

 

“Seni gizli yerime götüreceğim.”

 

 

 

Araba ile de değil yürüyerek gidiyorlardı. Pek de uzak bir yer değildi anlaşılan. Kısa sayılabilecek bir yürüyüşün ardından engebeli bir alandan aşağıya doğru ilerlediler. Eylül sendeler gibi olunca Burak sepeti diğer eline alıp boşta kalan eliyle Eylül'ü kucakladı.

 

 

 

“İndir beni. Bir de engebeli bir yol burası. Düşeriz burada.”

 

 

 

Burak istifini bozmadan yürümeye devam etti. Bir yandan da oturmak için güzel bir alan arıyordu.

 

 

 

“Bunların eğitimini alıyorum kızım ben. Komutanın eğitimleri her daim işe yaramıştır zaten.”

 

 

 

“Ulaş abi size bunları mı anlatıyor?”

 

 

 

“Biz eğitimde can çekişirken adam oldukça rahat bir şekilde yapıyor hareketleri. Biz koşmaktan nefes alamazken o bilmem kaçıncı türünü koşup revirde ki pencereye kalp yapıyor.”

 

 

 

Bu sırada gözüne kestirdiği bir alana doğru ilermeye başladı.

 

 

 

“Aşık işte.”

 

 

 

Burak önce elinde ki sepeti yere bıraktı. Ardından Eylül'ü kucağında indirirmiş gibi yapıp biraz daha aşağıya indirdi ama tamamen yere bırakmadı. Yüzünü daha net görebiliyordu böylece. Yeşil mi mavi mi, tam olarak ne renk seçemediği gözlere baktı. Mavi demeyi tercih ederdi.

 

 

 

“Ben neyim?”

 

 

 

Eylül afallamıştı. Burak'ın omzundayken, yüzünü görmezken konuşmak daha kolaydı. Böyle ansızın yaptığı konuşmalar kalbine iyi gelmiyordu.

 

 

 

“O deccal abine rağmen kaçırdım seni. Ben halimden memnunum gerçi. Ne diyorduk? Ha aşık, meftun. Sevdim bunu.”

 

 

 

“Bu kez de deccal dedin. Abimle derdin ne? Eskisi kadar kızmıyor hem.”

 

 

 

“Senin olmadığın yerlerde enseme yapışıp beni soyunma odasına çektiğini bilmesen de olur,” diye mırıldandı. Konuyu değiştirmeye çalışır gibi piknik örtüsünü yere serdi. Bugün daha bir keyfi yerindeydi. Sevdiği kadın yanındaydı, başka kimse yoktu. Bütün hünerlerini sergilemek istiyordu. Sepetten meyve sularını ve atıştırmalıkları çıkardı. Eylül'ün dün getirdiği sarmalar da buradaydı. Kutudan çıkan sarmaları görünce gözleri ışıldayan sevdiğine baktı. Kutuyu önüne çektiğinde Eylül'ün sorgulayan bakışları da üzerine çevrildi.

 

 

 

“Üzgünüm ama aşığı olduğum bir hanımefendi bunları benim için yapmış. Hepsini ben yesem sorun olur mu?”

 

 

 

Kutuda ki sarmalardan birini alıp önce Burak'a uzattı Eylül. Tam yiyeceği sırada sarmayı kendi ağzına attı. Nazlı bir edayla kıkırdadı. “Bir de Hızır derler, sarmayı bile yiyemedin.”

 

 

 

Burak uzanıp Eylül'ün elinde kalan ufak sarma kırıntısını yedi. Eylül'ün beklemediği yerden gelen bir hamleydi bu. “Sadece seninleyken kalbim aklımın önüne geçiyorsa demek ki hızırlığı da askıya kaldırmışımdır.” Eylül yanaklarının kızardığını hissetti. Akın başta engel olmaya çalışmıştı. O da abin gibi, demişti ama Burak en başından beri farklıydı. Eylül'ün yerleşiminden, yeme içmesinden, ruh halinden bile kendini sorumlu tutmuştu. Dolma sevmediğini öğrenince her seferinde üşenmeden ona da yaprak sarması yapıyordu mesela. Akın'ı yani abisini bir şekilde atlatıp buluşmaya kaçıyordu... Sevmekten korkarken aşık bir kadına dönüşüvermişti. Keyifle yemeklerini yerken etrafta ki sesleri dinlediler.

 

 

 

“Ne zamandır senin yerin burası?”

 

 

 

Burak sarmaları bitirdikten sonra düşünürmüş gibi yaptı. “Seni gördüğüm günden beri,” dedi itirafta bulunur gibi. Kıvrak bir hareketle başını Eylül'ün dizlerine koydu. Gözlerini huzurla kapattı. Bugün akşama doğru eğitim vardı, canına okunacaktı biliyordu ama şu an dünya yansa umrunda olmazdı.

 

 

 

“Kapıyı açtığımı sandığım kadına kalbimi açtığımı fark ettiğimden beri,” diye devam etti. Eylül şaşkınlıkla kıpırdandı.

 

 

 

“Sakın o zamandan beri aşığım, deme.”

 

 

 

Burak tek gözünü açtı. “O zaman şurada huzurla kıvrılayım. Sen şokunu atlatınca söylerim.” Sahiden de vurdumduymaz bir şekilde uyuma numarası yapıyordu. O uyur gibi yatarken Eylül'ün aklında bir sürü soru işareti oluşmuştu. Tamam ilk zamanlarda aşık olmuştu da, kapıyı açtığı ilk an karşısında ağlamaktan gözleri şişmiş kadına mı aşık olmuştu? O yüzden mi sürekli onunla ilgilenmişti? Ne kadar zaman geçti bilinmez Burak gözlerini açtı. Eylül ile göz göze gelince keyifli bir ses çıkardı.

 

 

 

“Her sabah şu gözlere bakarak uyansam ya işte,” diye hayıflandı önünde ki abi engeline. Yavaşça doğrulup sırtını ardında ki ağaca yasladı. Bir ara sahiden uyumuştu. Bugün ki eğitim hiç yormayacaktı artık emindi.

 

 

 

“Selim komutanım evlendiyse bizi tutacak bir şey kalmadı.”

 

 

 

Çiçeği burnunda bir çiftlerdi artık. İlk günden beri ikisini de sever, saygı duyardı Eylül. İmrenilesi bir aşkları vardı. “Sahi, gözlerinin içi gülüyordu.”

 

 

 

“Komutanım diye demiyorum ama her alanda örnek birisi. Durdu durdu en alasından bir düğünle evlendi. Efsun'un bakışından bile ne dediğini anlıyor, bütün işi bırakıp ona koşuyor falan. Evliliğin kitabını yazsa altına imzamı atarım.”

 

 

 

“Sen benim bakışlarımdan anlamıyor musun yani?”

 

 

 

Burak afallamıştı. Buralara takılacağını düşünmemişti. Ama hazır cevap oluşu yine kendini kurtarmaya yetmişti. “Bunu en başta dedim ya yavrum. Kapıyı açtığım ilk an öyle bir baktın gözlerime şimdi buradayız işte.” Eylül keyifle gülümsedi. Zamanla aklına gelen düşüncelere daldı. Eski kocası ile hiç böyle bir ilişkisi olmamıştı. Evlenene kadar iyi biri gibi yansıtsa da evlendikten sonra asıl karakterini göstermişti. Yüzünün düştüğünü fark edince elini tutan Burak oldu.

 

 

 

“Keşke geçmişim de hiç olmasaydı,” dedi. Burak'ın çenesini sıktığını fark etti. Boşta kalan elini yumruk yapmıştı. Bu konuyu hiç böyle konuşmamışlardı.

 

 

 

“Adı neydi?”

 

 

 

“Okan.”

 

 

 

Burak bir şeyler mırıldandı. Eylül ne zaman konuşmak isterse o zaman anlatsın diye bir şey sormamıştı bugüne kadar ama içi içini yiyordu. Bulduğu ilk yerde hesabını soracaktı ama hakkında bu kadar az şey biliyorken elinden bir şey gelmiyordu.

 

 

 

“Okulda bana yakın davranıyordu. Sevmek bu sandım. Zaten evden kaçmam gerekiyordu o sıralarda. Evlenelim, dediğinde düşünmeden kabul ettim. Ama evlendikten sonra anladım ki,” dediğinde Burak elini çekti. Siniri had safhadaydı ve bunu belli etmek istemiyordu. Eylül kendi bile şaşırsa da kelimeler ağzından kendiliğinden dökülüyordu.

 

 

 

“Şiddet uyguladı mı?”

 

 

 

“İçmeye başlamıştı son zamanlarda. Kafası yerinde değildi. Bir ara fark etmeden karnıma vurdu hatta,” dediğinde yanlış bir şey söylemiş gibi anında sustu. Bu noktada da Burak'ın bakışları doğrudan kendini bulmuştu. Artık tırnakları eline batacak kadar sıkı bir yumruk yapıyordu. Gözleri mi dolmuştu? Sıktığı dişlerinin arasından konuşuyordu.

 

 

 

“Sen, senin o herifle,” önce cümleyi tamamlayamadı. Bunu bilmiyordu. Yanlış anlamış olmayı diledi. Eylül söylediklerinden pişman olmuştu ama garip bir şekilde her şeyi anlatırken bulmuştu kendini. “Çocuğun mu olacaktı?” Burak'ın sesinde ki acımasız soğukluk bütün hücrelerini üşütmeye yetmişti. Abisi de bilmiyordu bunu. Kimseye anlatmamıştı. Cevap verecek gücü kendinde bulamadı. Gözünden akan bir damla yaş yanağına düştüğünde Burak elini hiddetle birkaç dakika önce yaslandığı ağaca vurdu. Daha doğmamış bir çocuğa nasıl kıymıştı bu şerefsiz?

 

 

 

“Sustum, sen ne zaman anlatmak istersen başım gözüm üstüne dedim ama bu, bunu önceden söylemen gerekirdi.”

 

 

 

Eylül'ün göz yaşı önce kaybettiği bebeğine ardından karşısında sinirden dört köşe olmuş sevdiği adama aktı.

 

 

 

“Zaten saçma bir evlilik yaşamış biriydim,” dediğinde Burak bütün sinirini bir köşeye bırakıp parmakları ile Eylül'ü susturdu.

 

 

 

“Beni sevmezsin diye düşündüm falan deme. Bunu senin ağzından duymak beni paramparça eder işte. Sen ne şekilde olursan ol daima gönlümde baş köşedesin.”

 

 

 

Eylül buna daha çok ağladı. Burak onu böylesine güzel severken her şeyi eline yüzüne bulaştırmış gibi hissediyordu. Burak'ın elini sıkıca tuttu. Kaybetmekten korkuyordu.

 

 

 

“O şerefsizi bulmak için arkadaşlarla çalışıyordum zaten. Ama şu saniyeden itibaren tüm görevi ben üzerime alıyorum. En kısa sürede konumunu bulup ellerimle cezasını keseceğim onun.” gözlerinde Eylül'ün daha önce hiç görmediği bir ifade vardı. Bir şey diyemedi. Bunca zaman anlatmamıştı zaten.

 

 

 

“Tek bir şey sormak istiyorum. Tüm geçmişini de bu soruyla kapatacağım. Bir daha konusu açılmayacak anlaştık mı?” Eylül başını salladı.

 

 

 

“Evlendiğimiz zaman çocuğumuz olsun ister misin yoksa beni de o şerefsizin yerine mi koyarsın?” Sormazdı bu soruyu. Konusunu açmazdı o zamana kadar ama içi susmazdı. Eylül'ün buna cevabı netti.

 

 

 

“Benim tüm yaralarımı sardın. Eminim bebeğimizin hiçbir yarası olmasına izin vermezsin.” Burak cevabını almıştı. Mutlu da olmuştu. Hızlıca eşyaları toparlayıp dönüş için yeniden yola çıktılar. Önce Eylül'ü revire kızların yanına bıraktı, ardından üzerini değiştirmek üzere soyunma odasına ilerledi. Daha kalabalık bir hale gelmişti burası.

 

 

 

“Yavaş lan yavaş. Ne bu hız kurbanlıktan kaçan koyun gibi?”

 

 

 

Çarptığı kişinin Akın olması hiç iyi olmamıştı. Beraber soyunma odasına geldiklerinde halen burnundan soluyordu. Abisine Eylül'ün anlatması daha doğru olurdu.

 

 

 

“Halletmem gereken işler var.”

 

 

 

“İş bir yere kaçmıyor ya.”

 

 

 

Dolaptan üniformasını alıp demirlerin üzerine bıraktı. Üzerinde ki kısa kolluyu bir çırpıda çıkardı.

 

 

 

“Kaçıyor birader. Her saniye kaçıyor hemde. Bulduğum yerde yakasına yapışacağım şerefsizin.”

 

 

 

Akın'ın bakışları ciddi bir hal aldı. Şaka yapmıyordu bu. Bahsettiği kişi kimdi, ne yaşanmıştı? “Bir dakika bir dakika. Eylül ile beraberdin sen sabah. Kardeşime mi bir şey oldu lan?”

 

 

 

Akın çoktan haberleri almıştı. Kapıda ki nöbetçiden kardeşi ile bu iç güveysinin sabahın erken saatlerinde bir yere gittiğini öğrenmişti. Kolundan tutan adama bir bakış attı Burak.

 

 

 

“Bu sorunun muhatabı ben değilim. Ama merak etme, senin için de bir güzel hesap soracağım.” Üzerini değiştirdikten sonra kıyafetlerini dolaba koyup kapağını çarptı. Burak dışarıya çıktığında Akın kendini terk edilmiş gibi hissediyordu. Bir konu vardı ama neydi? İşini hallettikten sonra koşarcasına Burak'ın peşinden çıktı. Yavuz'un söylediğine göre Gökdeniz'in yanındaydı. Onların odasına gittiğinde Burak'ın Okan'ı sorduğunu duyunca hiddetle kapıyı açtı.

 

 

 

“Bu Okan bizim baş düşman Okan mı?”

 

 

 

Burak gerekli detayları arkadaşına anlatmıştı. Bahçeye çıktığın da Akın yine peşinden geldi. Niye onu araştırdığını sorup duruyordu. Bir seferinde Akın da Okan'ı bulmuştu ama bir şekilde elinden kaçırmıştı. Burak sandığından daha çok sahip çıkmıştı kardeşine yalan yok ama bu araştırma nereden çıkmıştı?

 

 

 

“O şerefsiz,” dedi söyleyip söylememek arasında gidip gelirken. “Benim gözlerine bakmaya kıyamadığım kadının doğmamış bebeğini elinden almış.”

 

 

 

Akın'ın tüm dünyası durmuştu o an. Kardeşinin evlendiğini biliyordu ama bir bebeği olacağını bilmiyordu. Abilik yapamamıştı zaten. Bunu da becerememişti. “Sen nereden öğrendin bunu?” Burak, sabah Eylül'ün ağzından kaçırdığını anlattı. Yanlarına gelen Selim ve Ercüment'i bile gözleri görmedi. Selim, Akın'ı sarstığında dehşetle gözlerini açtı.

 

 

 

“Hala utanmadan abiyim, diyebiliyorum ya komutanım. Asıl şerefsiz benmişim.” Akın başka bir şey söylemeden giderken Burak banka oturdu. Günlerce operasyon yapabiliyordu de şu an ayakta duracak gücü yoktu.

 

 

 

“Size yan yana gelmek yasak denmedi mi?” Her fırsatta kavga ettikleri için Selim'in koyduğu bir kuraldı bu. Ercüment bakışları ile anlayabilecek gibi arkadaşını incelemeye başladı.

 

 

 

“Bu kez kavga etmedik. Aksine birlik olduk.”

 

 

 

“Ateş ile barut yan yana gelmiş ama patlamamış. O nasıl oluyor lan?”

 

 

 

Ercüment şaşkındı. Burak bu konuyu konuşmak istemiyordu. Eylül de muhtemelen çok pişmandı söylediği için ama öyle ya da böyle herkes duyacaktı. Çünkü o şerefsizi bulduğu ilk yerde elleriyle boğacaktı. Kısaca olayı anlattı. Ercüment "vay şerefsiz," diye ağzının içinde birkaç şey mırıldanırken Selim uzakta bir noktaya daldı. Eylül onun da kız kardeşi sayılırdı. Akın'ın babası ile Efsun'un babası da çok eski arkadaştı. Gökdeniz'e olabildiğince kısa sürede adresi bulması için mesaj attı.

 

 

 

“Sinirini çıkar ama adamı sağ bırak. Onunla gerekli birimler ilgilenecek.”

 

 

 

Kalk gidiyoruz, demekti bu. Burak anında yerinden fırladı. Selim de araya girdiyse en kısa sürede çözülürdü bu iş. Şanslılardı ki Okan doğu görevine atanmıştı.

 

 

 

“Hatta o senin ayağına gelecek,” dedi Ercüment. “Madem bu lavuk doğu görevinde buraya gelmesi için bir şeyler ayarlamaya çalışacağım.” Arkadaşlarının sahiden mi bakışlarına kınayarak baktı. “Albayın damadı olduğumu unutuyorsunuz herhalde,” diyerek övünmeyi de ihmal etmedi.

 

 

 

Bundan sonrası belliydi. Ercüment o adamı buraya getirecek, diğerleri de cezasını verecekti. Burak bir nebze olsun sinirini atmışken Akın hala sersem gibiydi. Kardeşinin yüzüne bakmaya yüzü yoktu. Eğitimde bir ruh gibiydi. Selim diğerlerini koşuya gönderirken Akın'ı yanına çağırdı.

 

 

 

“Sanki bugüne kadar kolay bir hayatın olmuş gibi davranıyorsun Akbulut,” dedi ciddiyetle. Akın'ın önüne eğdiği bakışları komutanını buldu. Doğruydu. Kolay bit hayatı hiç olmamıştı.

 

 

 

“Ama kardeşin artık senin yanında güvende. İpek ile barıştın kısa sürede evleneceksiniz. Sen o şanssızlığı kıralı çok oldu. O şerefsiz de cezasını çekecek biliyorsun. Eylül bunca zaman susup içinde halletmiş bir şeyleri bak şimdi ne kadar mutlu. Seni böyle görüp üzülsün mü? Senin bundan sonra yapacağın tek şey sevdiğin kadının elini tutup kardeşinin de aşık olduğu adam ile beraber olmasına izin vermek.”

 

 

 

Haklıydı. Evkenecekti o da. Eylül de artık gülüyordu. Hatta çoğu zaman Akın'ın haberi yokmuş sanıp buluşmaya kaçıyordu. Bilse de ses etmiyordu buna. “Komutanım izninizle bizim iç güveysini birkaç dakikalığına eğitimden alabilir miyim?” Selim gülerek başını salladı. Sırada ki tura geçen askerlerinin peşinden giderken ardında kalan Akın'a seslendi.

 

 

 

“Çabuk olun, eğitimden kaçmayın.”

 

 

 

“Hızır,” diyerek ıslık çaldı Akın. Komutanına gülerek başını sallamayı da ihmal etmedi. Seviyordu bu adamı vesselam. Burak afallamış bir şekilde koşuyu bırakıp yanına geldi. Rahat konuşabilecekleri bir alana geçtiklerinde Akın karşısında ki adamı önce süzdü.

 

 

 

“Kural bir, benim gözümün önünde işve cilve yapmayacaksınız.”

 

 

 

Burak, ne diyor bu, bakışıyla öylece dinliyordu. “Kural iki, kardeşimi üzecek bir şeyin girişiminde bile bulunmuyorsun. Kural üç, öyle balkona tırmanıp geleceğine kapıyı çal gel bundan sonra. Kural dört, bundan sonra seninde abinim.”

 

 

 

“Senin kurallarına kurban be,” diye yükselen Burak oldu. Ciddi ciddi onay almıştı artık. “Kural beş, o malum olayı beraber halledeceğiz. Kural mı şart mı adına her ne dersen ondan işte en önemlisi bundan sonra gözüm daima üzerinde yerken, yatarken, işerken bile. Arkamı kollayacaksın. Ben seni, sen beni. En çok da sen beni tabii.”

 

 

 

“Eylül'ün aklı hep sende kalıyordu. Sen rahat rahat buluşmamıza izin ver ne dilersen dile benden.”

 

 

 

“Hemen yayları gevşetme lan iç güveysi. Hem hala iç güveysisin. Ben kardeşim mutlu olsun diye izin veriyorum.” Sonunda kardeşinin Burak'ın yanında mutlu olduğuna ikna olmuştu. Belli etmiyordu ama Burak'ın da ailevi sorunları olduğunu biliyordu. Çocukluğunu doğru düzgün yaşamamış bir çocuktu o da.

 

 

 

“Neyinim ben senin şimdi?”

 

 

 

“Silah arkadaşım, kayınço mu ne deniyordu ondan işte.”

 

 

 

“Kurak dördü yedin mi?”

 

 

 

Kuralları tek tek içinden sayıp tekrar etti Burak. İlişkilerine izin verdiği kısımdan sonrasını pek dinlememişti. Ne demişti o Kural dört diye? Bundan sonra senin de abinim. Demiş miydi bunu sahiden?

 

 

 

“Abim misin şimdi sen benim?”

 

 

 

“Ne o Hızır beğenemedin -”

 

 

 

Cümlesini bitiremeden küçük bir çocuk gibi boynuna sarılan adama bakakaldı Akın. Yaşıyor mu, nerede, ne halde bilmediği bir abisi vardı Burak'ın. Hep imrenmişti abisi olanlara. Kardeşlerini savunan, maç yapan abilere... Akın elini arkadaşının sırtına vurdu.

 

 

 

“Başta söyledim falan ama hakkını da yiyemem Eylül seni seçerek en doğru kararı verdi. Benim bile üzerime yürüdün, ki bu kısmı yaşanmadı sayıyorum.”

 

 

 

“İki saniye de dünyaları verdin bana. Hem sevdiğim kadını hem içimde ki küçük çocuğa istediği o abiyi verdin. Bende hep senin gibi bir abim olsun istemiştim.”

 

 

 

“Ben abilik yapabiliyor muyum o da tartışılır ya,” dediği anda "tartışılmaz," diyerek tamamladı Burak. Bu çocuk ne zamandır kendisine hayranlık besliyordu anlamadı Akın. Akşam yemeğe davet ettikten sonra koşuya geri döndü. Eğitim nasıl olup bitmişti anlamamıştı bile ikisi de. Akşam olup eve beraber gittiklerinde kapıyı İpek açtı. Akın'ın tüm yorgunluğu uçup gitmişti. İpek'i öptükten sonra üzerini değiştirmek için gittiğinde Burak hala Akın ile eve gelmenin şaşkınlığını yaşıyordu. Yolda kavga falan da etmemişlerdi. Bu işte bir gariplik vardı. Akın gelmeden fırsat bilip o da Eylül'ün yanına kuruldu. Kural biri unutmak olmazdı.

 

 

 

“Hiç bakma İpek, bundan sonra abim ne derse o.” İpek ve Eylül şaşkınlıkla birbirine bakarken Akın da gelmişti. Yemek masasına geçtiklerinde hepsi garip ama huzurlu hissediyordu. Aile masası dedikleri tam olarak buydu.

 

 

 

“Annemlerle konuştum,” dedi İpek. Tüm gözler ona çevrilmişti. Annesi istemeyi kabul ettiğinde aylarca müsait değilim diyerek geri çevirmişti. Hala Akın'a güvenmiyorlardı. Düğünde Selim'in babası Kemal amca ile konuşan babası sonunda bir şans vermeye ikna olmuştu. Annesi de bugün arayıp bunu haber vermişti. “Annemler gelebilirsiniz dedi. Bizim oğlanı da unutma gelirken, o sevinçten her şeyi unutur şimdi, dedi.”

 

 

 

“Kayınço hadi yine iyisin. Tebrik ederim. Sana da kız istemeye gidiyoruz demek.”

 

 

 

Akın bardakta ki suyu içti. Bugün zihni epey bir doluydu. “Şu an sen bile sinirimi bozamazsın iç güveysi,” dedi gülerek. Allah, diye bir sevinç nidasi yükseldi. Sahibini tahmin etmek elbette zor değildi. İpek siz hangi ara bu kadar samimi oldunuz bakışı atarken Eylül son derece memnundu. Sevdiği iki adam birbiri ile anlaşıyordu. Biri çocukluğu biri gençliğiydi. Biri geçmişi biri geleceğiydi ve ikisi de hep iyi kiydi.

 

 

 

“Ben de bir gün bu izni alabilecek miyim,” dedi Burak.

 

 

 

“Ulaş haklıymış adam bir evlendi bizim kısmet açıldı. O yüzden siz durun önce ben bir evleneyim diyormuş. Şimdi de ben diyorum. Ercü de sen de durun ben hayırlısı ile bir selamete ereyim sonra sen al gel çiçeğini çikolatanı.”

 

 

 

Yediği yemek boğazında kalırken öksürdü Eylül. İpek'in uzattığı suyu içti. Akın zaten mutluluktan başka bir aleme geçiş yapmıştı hatta timin altın günü için açtığı gruba müjdeli haberi de vermişti. Burak da en az onun kadar keyifliydi.

 

 

 

“Yedikleri bir şey mi dokundu diyeceğim, o değil. Ama kavga da etmiyorlar. Abim az önce ayak üstü benim isteme törenine de izin verdi.”

 

 

 

“Seninki Akın'ın mutluluğundan faydalandı diyeceğim de yok. Çok mutlu da olsa ne evliliği derdi, ama dediğin gibi izin verdi. Kayınço mu dedi o hem?”

 

 

 

İkisi de şaşkınlıkla olan biteni anlamaya çalışırken beyefendiler gayet mutluydu. Kendi aralarında bir sohbete dalmışlardı hatta. İpek keyifle yemeğini yerken Eylül hayranlıkla bu manzarayı izledi. Aylardır bu anı hayal etmişti. Bir ara Burak'ın kulağına "abini de kafaladığıma göre mecnunu dünya listesinden silip yerine adımı yazdırmaya geliyorum," demişti. Eylül buna daha çok gülümsedi. Her şey sonunda istediği gibi olmuştu. Hatta yemekten sonra abisi ve Burak maç izlemişti. Yeri geliyor tartışıyor yeri geliyor sarılıyorlardı. Masayı toplarken İpek'e bir bakış attı. İpek göz kırptı. Başardık, demişlerdi. Artık önlerinde hiçbir engel yoktu. Onların küçük ailesi de bu kadardı...

 

 

 

 

Bölüm : 26.02.2025 00:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...