Henüz onlu yaşlarının başında olan Ercüment, dizlerinin üzerinde duran oyuncak arabasını çimenlerde sürerken Bade’nin ayakkabısız ayakları görüş açısına girdi. Başını kaldırdığında, Bade'nin ona kocaman bir gülümsemeyle baktığını gördü.
“Ne yapıyorsun?” diye sordu Bade, saçlarını omzunun üzerinden geriye atarak.
Ercüment arabasını yere koyup ayağa kalktı. “Yarış yapıyorum.”
Bade, onun arabasını incelerken çenesini hafifçe yana eğdi. “Ama kimseyle yarışmıyorsun.”
Ercüment omuz silkti. “Kimse benim kadar hızlı süremiyor ki.”
Bade kaşlarını kaldırdı. “Beni denedin mi?”
Bu meydan okuma Ercüment’in hoşuna gitmişti. Oyuncak arabasını ona doğru uzatırken “Tamam, hadi yarışalım,” dedi.
Bade arabayı aldı, direksiyon gibi tuttu ve çimenlerin üzerine diz çöktü. Ercüment yanına geçti. İkisi de arabalarını yan yana koydu. O sırada iki baba, biraz ilerideki bankta oturmuş sohbet ediyordu. Tuğrul Albay gülümseyerek “Bade’nin kazanacağını biliyorum,” dedi.
Ercüment başını hızla çevirip babasına baktı. “Hayır, ben kazanacağım!”
Bade de gülümsedi. “Bunu göreceğiz.”
“Üçe kadar sayıyoruz ve başlıyoruz,” dedi Ercüment.
Bade başını salladı. “Tamam.”
“Bir… iki… üç!”
İkisi de arabalarını hızla çimenlerde sürmeye başladı. Bade kahkahalar atarak öne geçtiğinde Ercüment şaşkınlıkla gözlerini açtı. Kendini biraz daha öne atıp yakalamaya çalıştı ama Bade arabasını ilk olarak belirledikleri bitiş çizgisine getirdi.
Kollarını havaya kaldırıp “Kazandım!” diye bağırdı Bade.
Ercüment, şaşkınlıkla nefes nefese ona baktı. Sonra gülümseyerek kafasını iki yana salladı. “Bu sefer kazandın, ama bir dahakine kazanamayacaksın.”
Bade ona dil çıkardı. “Bakalım!”
O sırada Tuğrul Albay ve Ercüment’in babası yanlarına gelip başlarını okşadılar. “Siz iyi bir takımsınız,” dedi Tuğrul Albay.
Ercüment ve Bade birbirlerine baktı. Belki de gerçekten öyleydiler. Her yaramazlığı beraber yapar ama herkesin hakkından da birlikte gelirlerdi.
◇
Bade hâlâ zaferinin verdiği keyifle gülümserken Ercüment, arabasını eline alıp çimlerde oturdu. Gözleri Bade’ye dikiliydi. Onun bu kadar hızlı olmasını beklememişti. Bir dahaki yarışta kazanmak için planlar yaparken, Bade aniden yere çömelip avuç içini açtı.
“Bak, uğur böceği!”
Ercüment başını kaldırdı. Bade’nin elinde küçük, kırmızı bir uğur böceği duruyordu. Kanatlarını hafifçe açıp kapıyordu.
“Dilek dilemelisin,” dedi Bade ciddiyetle. “Annem öyle diyor.”
Ercüment kaşlarını çattı. “Uğur böcekleri gerçekten dilek gerçekleştiriyor mu?”
Bade gözlerini devirdi. “Tabii ki! Ama dileğini kimseye söylemezsen gerçekleşiyor.”
Ercüment bir an düşündü. Sonra uğur böceğine bakarak içinden fısıldar gibi bir şeyler mırıldandı. Bade gözlerini kısarak ona baktı.
“Ne diledin?”
Ercüment kollarını göğsünde bağladı. “Söylemem.”
Bade alt dudağını şişirdi. “Hadi ama!”
Ercüment başını iki yana salladı. “Söylersen gerçek olmazmış, sen söyledin.”
Bade surat astı ama sonra gözleri parladı. “Ben de dilek dileyeceğim!” dedi. Uğur böceğini avcunda tutup gözlerini sımsıkı kapattı. Birkaç saniye sonra ellerini açtı ve uğur böceğinin uçmasını izledi.
Ercüment kaşlarını kaldırdı. “Sen ne diledin?”
Bade gözlerini kırpıştırdı. “Söylemem.”
Ercüment kaşlarını çattı. “Az önce bana söylettirmeye çalışıyordun!”
Bade omuz silkti. “Ben sen değilim.”
Ercüment iç çekerek kafasını iki yana salladı. “Beni hep sinir ediyorsun.”
Bade, kıkırdayarak ayağa kalktı. “O yüzden arkadaşız işte.”
Tam o sırada Tuğrul Albay seslendi: “Bade, hadi gidiyoruz!”
Bade, Ercüment’e dönüp elini salladı. “Yarın yine yarışalım mı?”
Ercüment, arabasını elinde sıkıca tutarken başını salladı. “Ama bu sefer kazanacağım.”
Bade göz kırpıp arkasını döndü. “Bakalım!”
Ercüment, Bade’nin uzaklaşmasını izlerken hafifçe gülümsedi. O, her zaman böyleydi. Neşeli, inatçı ve her zaman kazanmak isteyen biri. Ama içten içe, Ercüment onunla yarışmaktan ve birlikte zaman geçirmekten hoşlandığını fark etti. Ve belki de dilediği şey, her zaman böyle arkadaş kalmalarıydı.
◇
Bade’nin sesi, Ercüment’in tam arkasından yükseldi. “Ecü! Yakala!”
Ercüment, refleksle başını kaldırıp kollarını açtı ama Bade’nin attığı basketbol topu tam göğsüne çarpıp yere düştü. Kaşlarını çatıp başını çevirdiğinde, Bade’nin kıkırdadığını gördü.
“Beni uyarmadan atmaman gerektiğini kaç kere söyleyeceğim?” diye homurdandı Ercüment, topu yerden alarak.
Bade omuz silkti. “Ama yakaladın işte.”
Ercüment başını iki yana salladı, ama topu ona geri atarken istemsizce gülümsedi. “Gün gelecek, senin şu pervasızlığın başına bela olacak.”
Bade topu rahatça yakalayıp sektirmeye yapmaya başladı. “Sen yanımda olduğun sürece değil.”
Ercüment gözlerini devirdi. “Öyle bir garanti veremem.”
“Veriyorsun,” dedi Bade kendinden emin bir şekilde. “Çünkü sen hep yanımda olacaksın.”
Ercüment kısa bir an duraksadı. Bade'nin gözleri, her zamanki gibi kendine güvenle parlıyordu. Onun böyle kesin konuşması her zaman garip bir şekilde güven vericiydi.
Biraz sessizlikten sonra, Bade topu yere bıraktı ve ellerini beline koydu. “Sana bir şey göstereceğim. Gel benimle.”
Ercüment kaşlarını kaldırdı. “Nereye gidiyoruz?”
Bade, “Güven bana,” diyerek hızla önden yürümeye başladı.
Ercüment, iç çekerek peşine takıldı. Bade’nin böyle gizemli davrandığı anlar nadirdi ama olduğunda mutlaka bir sürprizi oluyordu.
Bahçeyi geçip lojmanların arka tarafındaki ağaçlık alana girdiler. Ercüment burada ne olabileceğini tahmin etmeye çalışıyordu ama Bade aniden durup eliyle büyük bir ağacı işaret etti.
“Bak!” dedi heyecanla.
Ercüment gözlerini kısıp baktığında, ağacın gövdesine kazınmış bir şeyler fark etti. Yaklaşıp dikkatlice incelediğinde, iki ismin kazındığını gördü:
"Ecü & Bade – 2006"
Ercüment’in gözleri büyüdü. “Bunu ne zaman yaptın?”
Bade, hafifçe gülümseyerek ağaca yaslandı. “Yıllar önce, hani şu uğur böceği yakaladığımız gün.”
Ercüment, hatırlayınca başını eğdi. Bade, o zaman da böyleydi. Anlamı olan şeyleri saklamayı ve yıllar sonra hatırlatmayı severdi.
“Bunun burada olduğunu bilmiyordum.”
Bade omuz silkti. “Öyle olsun istedim.”
Ercüment parmaklarını hafifçe kazınmış harflerin üzerinden geçirdi. “Neden?”
Bade gözlerini kaçırarak yere baktı. “Çünkü… burada hep bir anımız olsun istedim.”
Ercüment ona döndü. Bade, normalde olduğundan daha sessizdi. Bu, onun için önemli bir şeydi.
Birkaç saniye sonra, Ercüment hafifçe gülümsedi. “Bence de güzel olmuş.”
Bade, gözlerinin içi parlayarak ona baktı. Sonra, aniden gözlerini kıstı ve muzipçe sırıttı. “Ama seni buraya getirmemin asıl sebebi bu değil.”
Ercüment kaşlarını kaldırdı. “Ne o zaman?”
Bade aniden arkasına dönüp kaçmaya başladı. “Eğer yakalarsan söylerim!”
Ercüment bir an afalladı ama sonra gözlerini devirdi. “Bade, yine mi?”
Ama yine de, her seferinde olduğu gibi, onu yakalamak için hızla peşine düştü.
◇
Güneş ufka iyice yaklaşmış, gökyüzü turuncu ve pembe tonlarına bürünmüştü. Ercüment, elindeki çakıyla küçük bir dal parçasını şekillendirirken Bade’nin sessizliğini sindirmeye çalışıyordu. Babasının çıktığını söylemesinin üzerinden birkaç dakika geçmişti ama ikisi de konuşmuyordu.
Sonunda Bade derin bir nefes aldı. “Böylece bitiyor, değil mi?”
Ercüment kaşlarını çattı. “Ne bitiyor?”
Bade ona döndü, gözlerinde hüzünle karışık bir meydan okuma vardı. “Biz.”
Ercüment, elindeki dalı yere bıraktı. “Saçmalama.”
Bade acı acı güldü. “Saçmalamak mı? Artık aramıza şehirler giriyor Ecü. Buradan kilometrelerce uzakta. Artık her sabah birbirimize kapıdan seslenemeyeceğiz. Haftasonları gizli yarışlarımız olmayacak. Uğur böceklerine dilek dileyemeyeceğiz.”
Ercüment, Bade’nin böyle konuşmasını hiç sevmiyordu. Sanki gerçekten her şeyin biteceğini söylüyormuş gibi… Bade’nin hayatında her zaman var olacağını biliyordu. Ama bunu ona nasıl anlatabilirdi?
Bir an düşündü. Sonra, çakısını cebine koyup yanına biraz daha yaklaştı.
“Sence dileğim neydi?”
Bade, onun bu ani konuyu değiştirme çabasına kaşlarını çatarak baktı. “Ne?”
“2006’da. Şu uğur böceğini tuttuğumuzda bir dilek dilemiştik. Benim ne dilediğimi sormuştun ama söylememiştim.”
Bade’nin suratı biraz yumuşadı. “Evet?”
Ercüment hafifçe gülümsedi. “Sana söylemeyecektim ama madem gidiyorsun… Dilediğim şey, her zaman yanımda olmandı.”
Bade gözlerini kırpıştırdı. Dudakları hafifçe aralandı ama bir şey söyleyemedi.
Ercüment devam etti. “Ve bugüne kadar oldu, değil mi? Nerede olursak olalım, hep bir şekilde yan yanaydık. Yani, Bade… Uğur böceği bizi hiç yarı yolda bırakmadı.”
Bade, derin bir nefes alarak gülümsedi ama gözleri hafifçe dolmuştu. “Demek ki gerçekten işe yarıyormuş.”
Ercüment gözlerini ondan ayırmadan başını salladı. “Yarı yolda bırakmayacak.”
Bade, o an bir şey fark etti. Ercüment’in gözlerine ilk kez gerçekten, tüm derinliğiyle bakıyordu. Çocukluk arkadaşı, sırdaşı, en güvendiği insan… Ama belki de bundan çok daha fazlasıydı.
O an, yıllardır fark etmediği bir şeyi hissetti.
Ercüment, gözlerini yere kaçırıp usulca gülümsedi. “Bir daha uğur böceği görürsen, benim için bir dilek dile.”
Bade, gözlerini ondan ayırmadan fısıltıyla cevap verdi.
“Belki çoktan diledim.”
◇
Bade, her zamanki gibi gözlerinde bir parıltıyla karargaha girdi. Bugün sıradan bir gündü, Ercüment’i ziyarete gitmek için hiçbir özel sebep yoktu; sadece birbirlerini görmek istemişlerdi. Özlemesi onu görmeye yeterdi ona göre. Aralarındaki bağ, mesafeleri aşacak kadar güçlüydü. Günlük hayatın koşturmacası, askerlik ve görevler ne kadar onları ayırsa da, Bade her fırsatta Ercüment’in yanına gitmek için zaman yaratıyordu. Bugün de o günlerden biriydi.
Ercüment, sabah saatlerinde görevine başlamıştı ve Bade’yi beklemiyordu. Ama Bade'nin adımlarını duyduğu an, gözleri hızla dönüp onu görmeye çalıştı.
Bade, gülümsedi ve adımlarını hızlandırarak Ercüment’e doğru yaklaştı. Ercüment, onu görünce hafifçe başını kaldırarak gülümsedi. “Merhaba, sivil.”
Bade, hafifçe omuz silkti. “Merhaba, asker.”
Ercüment, Bade’yi beklediği noktada karşılamaya geldi. Onunla her karşılaşma, yıllar sonra bile aynı sıcaklıkla hissediliyordu. Bade, Ercüment’in gözlerinde gördüğü güvenle rahatladı. Yıllar önce başlayan, şimdi ise olgunlaşan ilişkilerinin derinliği her bakışta kendini gösteriyordu.
Bade, Ercüment’in yanına geldiğinde, dikkatle gözlerinin içine baktı. “Bugün pek yoğun görünmüyorsun.”
Ercüment gülümsedi, “Yoğunluk beni zaten korkutmaz.”
Bade, gülümsemesini gizlemeye çalışarak Ercüment’in yanına adım attı. Bir süre sessiz kaldılar, sadece birbirlerinin varlığını hissettiler. Bade, gözlerini yavaşça Ercüment’in odasına çevirirken, bir şey fark etti. Ercüment’in masasında, az önce fark ettiği o küçük taş…
Yavaşça masaya yaklaşarak, o taşın ne olduğunu sordu. “Bu ne?”
Ercüment, taşın üzerine parmaklarını koyarak gülümsedi. “Senin bana verdiğin taş,” dedi, gözlerinde derin bir anlam vardı.
Bade’nin kalbi hızla çarpmaya başladı. Yıllar önce, çocukken, ona verdiği o küçük taş, her zaman bir hatıra olarak saklanmıştı. O taş, sadece bir nesne değildi; aralarındaki bağın simgesiydi.
Bade, taşın üstüne parmaklarıyla nazikçe dokundu. “Gerçekten hâlâ saklıyorsun.”
Ercüment hafifçe başını sallayarak cevap verdi. “Sana verdiğim sözü tutuyorum, Bade. ‘Beni unutma’ demiştin.”
Bade, taşın üzerinde parmaklarıyla gezinen Ercüment’in ellerini izledi. İçinde tuhaf bir sıcaklık yayıldı. “Bunu asla unutmadım.”
Ercüment, ona doğru adım attı ve gözlerini doğrudan Bade’nin gözlerine odakladı. “Bende de değişen hiçbir şey yok, biliyor musun?”
Bade, hafifçe gülümsedi. “Biraz olgunlaştın, ama hâlâ eski Ercüment’sin.”
Ercüment, elini Bade’nin omzuna koyarak, başını eğdi. “Sadece sana olan hislerim hiç değişmedi.”
Bade’nin gözleri doldu, ama o an gözyaşlarını tutmaya çalıştı. O taş, yıllar sonra bile hala aynı duyguları taşıyordu. O taş, geçmişin, hatıraların, kaybedilen ama bulunmuş bir aşkın simgesiydi.
Ercüment, Bade’yi kucaklayarak sarıldı. “Her zaman seninle olacağım, Bade. Bunu unutma.”
Bade, gözlerini kapatarak, Ercüment’in kalbinin atışlarını dinledi. “Unutmayacağım,” dedi, hafifçe gülümsedi. “Beni unutma.”
O an, karargahın soğuk duvarları arasında bile, aralarındaki sıcaklık her şeyi örtüyordu. Yıllar sonra, hiç unutmadıkları o taş ve birbirlerine söyledikleri sözlerle, kalplerindeki bağ yeniden güçlenmişti. Yıllar önce babasının arkadaşının kızı olarak tanıdığı o küçük kız şimdi hayatının bütünü haline gelmişti. Bade'siz nasıl nefes alınırdı, nasıl yaşamaya devam edilirdi bilinmezdi. Bilmek de istemezdi. Yıllar önce nasılsa şimdi de bir şekilde yan yanalardı ve öyle de kalacaktı...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
71.77k Okunma |
5.74k Oy |
0 Takip |
67 Bölümlü Kitap |