78. Bölüm

51- Özel Bölüm

Liva Sayina
livasayina

Sevgili okurballarım...

 

Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba. 25 Ağustos 2023 Efsun'un ilk bölümünü attığım gündü. Üzerinden tam 2 sene geçti. Özel bölümü 25 Ağustos da atmak isterdim ancak oldukça hasta ve yoğun geçtiği için ertelemek zorunda kaldım. Kusura bakmayın...🥹 Karakterlerimi ve kitaplarımı sizlerle buluşturmak benim için tarifsiz güzel. Hala sosyal medya hesaplarımda yorumlarınıza bayılarak bakıyorum, wp kanalımızda sorularınızı severek cevaplıyorum... Efsun da dahil bütün kitaplarım hakkında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımı takipte kalın. Size her bir karakterden ayrı ayrı çokça selam ve sevgi getirdim... biz sizi çok özledik umarım sizler de bizi özlemişsinizdir 🥹 o zaman, keyifli okumalar okurballarım...

 

                                      ****

 

Bazen hayat sana en karanlık geceleri yaşatır... ama sabah olduğunda, ışığın kıymetini daha iyi anlarsınız.. En zor günlerin ardından en güzellerinin geleceğini bilmeden yaşamak zordu ama yaşattığı his paha biçilemezdi. Güneşin cılız ışıkları odaya vurmaya başladığında yatakta yavaşça kıpırdandım. Bora artık büyüdüğü için kendi odasında kalırken Asel neredeyse bütün gece bizimle beraber uyuyordu. Yatağın yanında ki beşiğe yatırdığımız da bile anında hissedip uyanıyordu. Sevdiği tek bir konum vardı; babasının kucağı...

 

Selim yüz üstü bir şekilde yatarken Asel de babasının parmağını sımsıkı kavramış bir şekilde uyuyordu. Onları odada bırakıp yan odaya yöneldiğimde oğlumun çoktan uyanmış olduğunu ve yatağını topladığını gördüm. Ne kadar ısrar etsem de odasını toplamayı hiç sevmiyordu ancak son zamanlarda oldukça titiz davranıyordu.

 

"Anne," diyerek kocaman sarılışına kollarımı kocaman açarak karşılık verdim. "Babam haklıymış. Sen uyanınca gün başlıyormuş."

 

Evde iki romantik beyefendi olması hiç hoş değildi. Kalp sağlığımız açısından ziyadesiyle zarardı... Annelik iç güdülerim sabah sabah tavan olurken kocaman öptüm. "Oğlum çoktan uyanmış, yatağını toplamış... annesi daha ne istesin?"

 

"Elva'yı," dediğinde aldığım nefes boğazımda kalmıştı. Hiç düşünmeden verdiği bu cevaba gülmek ve gülmemek arasında kalmıştım.

Yiğit'in ciddiyetini ve Selim'in bu konudan son derece hoşnut olmasını düşünerek ciddileşmeye çalıştım.

 

"Elva? Akşam bize gelecekler ya annecim, oynarsınız beraber."

 

Bora bunu sonradan hatırlamış gibi kocaman gülümsedi. Yüzünü yıkadıktan sonra kahvaltı hazırlamama yardım etmek için benimle beraber mutfağa indiğinde oğluma gururla baktım. Ne çabuk geçmişti dile kolay seneler... daha yaşı çok küçük olmasına rağmen yetişkin biri gibi davranıyordu. Hazırladığımız pankek hamurunda küçük elleriyle var gücüyle karıştırmaya çalışıyordu.

 

"Anne bir şey sorabilir miyim?"

 

Kızım ne kadar sessiz bir bebekse oğlum da o kadar konuşkan bir çocuktu. Tuğrul albay ile ettiği sohbetler ise herkesin vazgeçilmez favorisiydi. Onaylayan bir cevap verdiğimde karıştırmayı bitirdiği hamuru bana uzattı.

 

"Gigi beni sevmiyor mu?"

 

Sabah sabah bu konudan çıkamamıştı. Ya rüyasında onları görmüştü ya da sahiden bilinçaltına işlemişlerdi. Artık amca demeyi öğrense de "gigi" demeyi seviyordu.

 

"Bütün amcaların gibi Yiğit amcan da seni çok seviyor birtanem. Neden öyle düşünüyorsun ki?"

 

Sıkıntılı bir nefes verdi. Ben pişirme işleri ile uğraşırken o mutfak masasına dirseğini yaslamış başını da eline yaslamıştı.

 

"Ne zaman oyun oynasak o da geliyor. Evcilik mi oynuyorsunuz diyor. Hem bana pabuç dedi."

 

Sessizliğimi devam et, olarak anlamış olacak ki dertli dertli anlatmaya devam etti. Ben masaya tabakları yerleştirirken küçük adamım Karadeniz'de ki bütün gemileri batırmış gibiydi...

 

"Sütlerini içmemişsin kısa kalırsın asker olamazsın, dedi. Bende olurum hemde babam gibi olurum, dedim. Dilin pabuç gibi olmuş boyun da o kadar olunca olursun asker," dedi.

 

Göz devirdiğini gördüğümde gülmemi engelleyemedim. Yiğit yeğenini çok sevse de kızı konusunda kesinlikle kıskanç bir babaydı. Bora'ya bu sözün anlamını açıkladığımda gözleri parladı. Babası gibi asker olmak en büyük hayaliydi. 23 Nisan da Tuğrul albay'ın koltuğuna oturmak için gün sayıyordu... hevesini görünce herkes desteklemeye çalışıyordu. Sonunda masayı hazırladığımız da tek eksik uykucu ikiliydi. Selim'in evde kaldığı nadir anlardan birini yaşıyorduk ve gece Asel'in uyumaması nedeniyle ikimiz de yeterince uykusuz kalmıştık.

 

"Ana oğul bizi mi çekiştiriyorsunuz?"

 

Asel artık iki yaşına girmişti. Evin en küçüğü olduğundan herkesin tüm ilgisi özellikle ondaydı. Hatta abisi ile inanılmaz bir bağı vardı. Selim ikimizi de öptükten sonra Asel'i sandalyesine oturttu. Sabah sabah bile oldukça yakışıklı görünmesi çok sevdiğim bilmem kaçıncı maddelerdendi.

 

"Çekiştirmek mi? Biz oğlumla sabahtan beri kahvaltı hazırlıyoruz sizler yoksunuz," dedim ikisine de gülümseyerek. Asel kıkırdarken Selim sahiden de hala ayılamamıştı. Bazen görev dönüşlerinde bile çocuklarla ilgilenmek istiyordu. Öyle daha iyi dinlenirim diyerek her boş anını onlarla geçirmeye çalışıyordu.

 

"Oğlum diye demiyorum ama babası gibidir. Kalbe giden yolu iyi bilir," diyerek Bora'ya göz kırptı. Bora imayı havada kaparak gülümsedi. İkisine de ne oluyor bakışı attığımda hiçbir şey olmamış gibi kahvaltıya devam ettiler. Çok geçmeden telefon çaldığında Selim cevapladı.

 

"Sen yanlış numarasın kardeşim, telefonu junior'a ver!"

 

Yiğit'in ciddi sesi karşısında ikimiz de birbirimize baktık. Bora ile ne konuşacak olabilirdi ki?

 

"Gigi, bu kadar bağırman hoş değil."

 

Selim gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken ben artık dayanamayıp gülmüştüm. Yiğit'in yüz şekli ise görülmeye değerdi.

 

"Sen... bana cevap olarak dünyaya gelmişsin çocuk! Sabah sabah kızımla vakit geçireyim dinleneyim diyorum anası kılıklı toplamış bütün ojelerini baba dokunma diye bağırıyor. Neymiş akşam Boya beyler sürecekmiş. Siz hangi ara bu alamaya geçtiniz la- lavanta bahçem..."

 

Yiğit'in çabası nafileydi. Bora duydukları karşısında son derece mutluydu. "Sende hep dışına kaçırmışsın gigi. Çizgiye dikkat etmek lazım."

 

"Babana ver telefonu..."

 

"Junior derken belki de ilk kez haklısın kardeşim. Aldın mı cevabını?"

 

Selim oğluna gururlu bir bakış attı. Yiğit'e karşı tepki olarak dünyaya gelen ikinci kişi olabilirdi.

 

"Aldım aldım. Dua et konuşamıyorum şu an. Kapat telefonu."

 

Cevap beklemeden telefonu kapatmıştı. Kahvaltı normal akışında devam ederken kendimi öylece seyrederken buldum. Karşımda ki adam yıllar önce hastam olarak revire geldiğinde şu an bu masada olacaksınız deseler inanır mıydım bilmiyorum... Asel de doğduktan sonra eksik parçamız tamamen tamamlanmış gibiydi. Selim her gün beni şaşırtmaya devam ederken her yere inanılmaz bir şekilde yetişiyordu. Görevde olmayıp evde kaldığı zamanlarda çocuklarıyla son derece ilgiyle vakit geçiren bir baba, ne kadar yoğun olursa olsun her gün beni gülümsetmeye çalışarak çabalayan bir eş, ve yedi yirmi dört timde ki arkadaşlarına abi, kardeş, dost olan bir adamdı... Karadeniz gezimiz artık ileri bir tarihe ertelenirken gezdiğimiz ilk durak Manisa olmuştu. Dört kişilik ailemizin ilk beraber gezisiydi bu...

 

Kahvaltı biterken Bora akşam için hazırlanmak üzerine odasına koştu. Asel ise mama sandalyesinde çeşitli oyunlar yaparak babasına cilve yapmakla meşguldü. Tüm masayı toplayıp keyifle kıkırdayan ikilinin yanına koştum.

 

"Güzelim, su mu içmek istiyorsun sen?"

 

Asel su istediğine dair bir kelime mırıldandığında suluğunu uzatıp içmesine yardım ettim. "Abiy"

 

Daha yeni yeni konuşmaya başladığı için bizden başkası bu kelimeleri pek anlamıyordu. Abisi ile keyifli anlar geçiren bir kız olarak ilk kelimelerinden biri de abi olmuştu. Selim koltukta ardına yaslandı. Kollarını başının altında birleştirdi. "Kendilerinin akşam bir randevusu var... Futbol sözünü bile unutup saçlarını taramak için odasına koştu görüyorsunuz." Sahiden... Bora için futbol demek yaşam tarzı demekti. Hele babasıyla oynadığı maçlar... Ancak bugün onu bile unutup hazırlanmak için odasına koşmuştu.

 

"Babasının oğlu," dedim kocama ayak uydurarak.

 

Selim beklemediği yerden gelmiş gibi baktı. Oturuşunu düzeltti. "Sende tedaviye gelirken onun gibiydin." Ve hapşırık... yıllardır en sevdiğim şeylerden birisi bu olabilirdi. Ne olursa olsun kendini bir şekilde ele veriyordu.

 

"Simsiyah giyiniyordun ama bilmiyorum... Belliydi bir şeylerin değişik olduğu. Artık sende saçlarını mı tarıyordun, parfüm mü sıkıyordun bilemeyeceğim yüzbaşım..."

 

Asel parmağını ısırırken komik bir şey izler gibi bizi izliyordu. Selim önce ona ardından bana baktı. Kızımızın uyumaya niyeti yok gibiydi... Bu yüzden vereceği cevabı değiştirmiş olmasına gülmemek için kendimi zor tuttum. İki çocuklu bir hayatta kendimize ayırdığımız zamanlar daha kısıtlı hale geliyordu.

 

"Bana tedavi alacaksın, dediler. Bulacaksın, değil. Nereden bilebilirdim memleketimin en güzel yeşilini gözlerinde taşıyan dehşet derecede güzel bir meleğin beni bulacağını..."

 

Kıvranan halini görünce dayanamayıp güldüm. O sırada merdivenlerden duyduğumuz gürültü hepimizin dikkatini dağıtmaya yetmişti. Bir şeylerin kırılma sesiydi bu... Ne olduğuna bakmaya korkarak usulca başımı çevirdim.

 

"Ama Akın amcam attığında tam hedefe isabet etmişti!"

 

Bora topa kızarken Selim ayağa fırladı. Kırılan biblonun parçalarına basmaması için oğlumuzu kucaklayıp koltuğa bıraktı. Bora kırılan bibloyu asla umursamıyordu. Bir şeyler denemiş ancak başarısız olmuştu.

 

"Babacığım, iyi misin?"

 

Bora başını salladı. Meşhur iç çekmelerinden birini tekrarladı. "Geçen gün askeriyenin bahçesinde Akın amcam topumu aldı. 'Sence bunu Burak amcana atabilir miyim,' dedi. Uzakta o, atamazsın dedim ama topu havaya öyle bir attı ki tam da Burak amcama çarptı."

 

Akın ve Burak...

 

Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin atışmaları asla son bulmayan bir ikiliydi. Selim ağzının içinde bir şeyler mırıldandıktan sonra rahatlamış olacak ki oturdu. Bora akşam gelecek olan kız arkadaşları ile futbol oynarken yeni hareketleri sergilemek için antrenman yaparken işler yolunda gitmemişti. Oğlumuz bu konularda maalesef ki tam bir Yiğit'ti...

 

Öğlen saatleri yaklaşırken ikisi de uykuya teslim olurken rahatlamış anne duygularımla bende kendimi koltuğa bıraktım. Neyse ki her şey önceden hazırdı. Annemin ve Şirin annenin gönderdiği el yapımı yemekler özellikle günün yıldızlarıydı. Burnuma gelen kahve kokusu zihnimin oynadığı bir oyun gibi gelse de koku oldukça yakınlaşmıştı.

 

"Karacalı konaklama merkezlerinden küçük bir ikramımız var..."

 

En sevdiğim kahve koca bir fincan ile elime uzatıldığında keyifle gözlerimi kapattım. Özel kuvvetler etkisinden midir bilmem ama her konuda yetenekli bir kocam olduğu sarsılmaz bir gerçekti. Yanağımdan koca bir öpücük aldığında gülümsedim.

 

"Bazen kendimi kırk yıllık evli çiftler gibi hissediyorum. Sana da öyle gelmiyor mu?"

 

Kendi kahvesinden bir yudum alıp düşündü. "Kırk yıllık aşık gibi hissettiğim doğru, ancak evlilik konusuna gelirsek ben hala ilk gün ki gibi hissediyorum."

 

İki çocuktan sonra mı be adam...

 

Anne olunca gelen olgunluk beni de daha sakin biri yapmıştı. Selim de değişen tek şey düşünmesi gereken kişi sayısı çoğalmasıydı... Baba olmak ruhunda vardı. Hiçbir gün, tek kelime şikayet etmeden her detay ile ayrı ayrı ilgileniyordu. Telefonum çalarken yeniden sinirli haline büründü. Kalabalık bir çevremiz olmasının tek eksisi bu olabilirdi.

 

"Abi," dedi Kaya anında. Belli ki Selim'e ulaşamadığı için beni aramıştı. Selim telefonu eline alırken bana dinlenmeye devam et diye işaret yaptı. "Ateş 37,5 olursa tehlikeli değil miydi? Işıl'ın ateşi yükselmiş diyorum, Rümeysa sorun yok diye bana kızıyor..."

 

"Oradan bakınca çocuk doktoru gibi mi duruyorum kardeşim?"

 

İçtiğim kahve boğazıma kaçarken Selim gayet ciddiydi. Ercüment'in de iki çocuğu vardı ama kimse ona pek soru soramazdı. Bade'den çok daha telaşlı biriydi. "Hayır. İki çocuk babası ve bizlere de zaman zaman babalık yapmış biri gibi duruyorsun."

 

Bu cevap kocamı biraz olsun yumuşatmış olacak ki kaşları gevşedi. Bebeğin üzerine ince bir şeyler giydirmelerini ve ateşini belirli aralıklarla ölçmeleri gerektiğini anlattı. Rümeysa zaten gerekli olan her şeyi hallettiği için aslında ortada bir sorun yoktu, Kaya hariç.

 

Baba olduktan sonra daha korkulu, konuşkan bir adam haline gelmişti. Babasıyla arasında ki sorunlarım da hallolmasıyla son derece mutlu biriydi. Yavuz ve Yeliz diğerlerine göre daha sessiz bir hayat sürerken Mert ve Ecem cephesinde sular hiçbir gün durulmuyordu. Burak kızıyla aşk yaşarken araya giren dayı faktörü Akın kendi ailesiyle birlikte son derece mutluydu. Ercüment evde üç tane Bade var diye şikayet etse de babalık konusunda beklentilerden üstün bir performans göstermişti. Kalan işleri de hallettiğimizde akşam olmuştu. Yiğit ve Ercüment bugün ki misafirlerimizdi. Kapı çalarken Bora büyük bir keyifle bana eşlik ediyordu.

 

"Oo aslan parçası."

 

Ercüment adımını atar atmaz yeğeni ile şakalaşmaya başlarken Yiğit üstten bir bakış attı.

 

"Bir de kapıda bekliyor bak bak. Tam babası kılıklı bu çocuk. İşi gücü şov!"

 

"Gökçe ve Gözde, Bora abiniz ile beraber oynamak için odaya gidebilirsiniz."

 

Bade'nin kızlarını onaylayan cümlesiyle Elva da adımlarını hızlandırıp salona yöneldi. Kızlar önce bizlerle oynayıp ardından gece boyu oyunlar yüzünden bizi unutacakları odaya çıkacaklardı.

 

Gözde koşarak Selim'e sarıldı. Elva kıskanmış olacak ki diğer taraftan kollarını doladı. Yiğit bu durumdan hiç memnun değildi... Zeynep'in uyarılarını görmezden gelerek imalı bakışlarıyla etrafı inceliyordu.

 

"Karacalı ailesinin en küçük üyesi nerelerde?"

 

Bade'nin neşeli sorusuyla Asel kucağımda kıpırdandı. Bade ve Ecem ile daha farklı bir uyumları vardı. Sanırım kızım teyzeleri gibi süslü bir kız olmayı ilk günden çok sevmişti. Ercüment artık kızlarla yaşamaya alıştığı için hiç yabancılamadan kızımı kucağına alırken bende servis yapmak için mutfağa gittim. Zeynep yardıma gelirken bir yandan içerde ki kocasına bakıp söylenmekle meşguldü.

 

"Bu adam ne zaman büyüyecek onu düşünüyorum," dedi üzerinde ki bakışlarımı fark ettiğinde.

 

"Sende ona çocukken aşık olmuşsun. Bir de o yandan bak."

 

Zeynep bu yorum hoşuna gitmiş gibi gülümsedi. Ben çayları alırken o da servis tabaklarını alıp peşimden salona yöneldi. Gece yavaş yavaş evin üzerine çökerken, çocuklar odalarına çekilmiş, hafif mırıldanışlarla uykuya dalıyordu. Salonda kalan biz yetişkinler ise günün tüm yorgunluğunu üzerinden atamadan birbirimize bakakaldık. Selim koltuğa yaslanmış, kahve fincanını elleriyle tutuyor, gözleri zaman zaman çocukların odasına gidip geliyordu. Ben de yanına oturmuş, ellerimi onun ellerine bıraktım. O an sessizlik her şeyi konuşuyordu; kelimeler gereksizdi, sadece birbirimizin varlığı yeterliydi.

 

Ama sessizliği bozan tek şey, mutfaktan gelen hafif bir tıkırtı ve arada salonun köşesinde sohbet eden diğer yetişkinlerin sesiydi. Bade, Ercüment ve Yiğit, Zeynep'in yanına yerleşmiş, günün yorgunluğunu çay eşliğinde atmaya çalışıyordu. Hafif kahkahalar, tatlı sohbetler, odayı sıcak ve samimi bir havayla dolduruyordu.

 

"Çocuklar gerçekten çok enerjikmiş bugün," dedi Yiğit, gözlerini oğlumuz Bora'ya kaydırarak. "Elva ve Gökçe ile oyun oynarken onları izlemek ayrı bir keyifti. Hele Bora'nın minik komutları..." Hafifçe gülerek sözü kesildi, sanki kendi içinde gülümseyen bir sır paylaşır gibiydi.

 

Ercüment de ekledi: "Bence çocuklarımıza böyle zamanlar lazım. Hem sosyal hem de küçük sorumluluklarla büyüyorlar. Hele şu Asel... minicik ama bütün dikkatleri üzerine çekiyor."

 

Bade yanlarına yaklaşarak, Zeynep'e dönüp hafifçe gülümsedi: "Seninle olmamız da çok iyi geldi. Bugün evdeki enerjiyi görmek... insanın ruhunu hafifletiyor. Sen de fark ettin mi?"

 

Zeynep başını sallayarak, "Evet, gerçekten. Çocuklar ve böyle sıcak bir ortam... insan kendini çok daha huzurlu hissediyor." dedi.

 

Selim o sırada yanımdaki koltukta hafifçe esnedi, sonra dudaklarında küçük bir gülümsemeyle bana baktı. "Görüyorsun ya... bütün kaosun, yorgunluğun ve sorumlulukların içinde böyle anlar... işte onlar her şeye değer."

 

Ben de başımı onun omzuna yaslayarak fısıldadım: "Ve bunları seninle paylaşmak, her şeyin en özel hali."

 

O an, çocukların yorgun ama mutlu nefesleriyle, yetişkinlerin kahkahaları ve sohbetleriyle evde sıcak bir enerji dolaşıyordu. Hafif bir sessizlikten sonra, Bade ve Ercüment, Yiğit ile Zeynep'in yanına geçerek eski anılardan ve çocukluk günlerinden bahsetmeye başladılar. Gülüşmeler, hafif şakalaşmalar, tatlı iğnelemeler... hepsi odayı canlı tutuyordu.

 

"Hatırlıyor musunuz," dedi Ercüment, "biz de gençken bahçelerde oyun oynardık. O kadar çok düşer, yaralanırdık ki... Ama yine de geri dönüp kahkaha atardık."

 

Yiğit başını salladı, hafifçe gülümseyerek: "Evet, bende hatırlıyorum. Hatta bir gün topu öyle bir attım ki... tüm komşular çıkıp baktı. Ama o an, oyun bitmemişti, sadece biraz daha eğlenmiştik."

 

Bade gözlerini Selim'e kaydırdı ve hafifçe "Siz de böyle mi oynardınız?" dedi. Selim ise gülerek başını salladı: "Aslında evet. Ama biz biraz daha disiplinliydik. Bora ve çocuklar gibi sürekli sınırları test etmezdik."

 

Ben de araya girdim: "Ama görüyorum ki, onların enerjisi ve merakı... işte tam da bu yüzden evimiz dolup taşıyor. Her biri ayrı bir renk, ayrı bir neşe katıyor."

 

O sırada Selim bana baktı, gözlerinde hafif bir ışıltı vardı. "Biliyorum," dedi. "Bütün bu karmaşa ve kalabalık içinde, seninle böyle anlarda baş başa olmak... değerini kelimelerle anlatamazsın."

 

Sessizlik bir kez daha çökerken, Selim hafifçe eğilip alnımı öptü. "Seninle yaşamak... her gün, her an bir mucize gibi. Çocuklar, işler, görevler... hiçbiri önemsiz değil ama senin yanında olmak, hepsinden daha değerli."

 

Ben de karşılık verdim: "Seninle her şey daha anlamlı... her küçük an bile."

 

O gece, yalnızca sessiz bir anı değildi; aynı zamanda yılların getirdiği güven, anlayış ve bağlılığın bir kutlamasıydı. Etrafta çocukların derin uykusu, yetişkinlerin sıcak sohbetleri ve hafif kahkahaları vardı ama biz, Selim'le kendi küçük dünyamızda, sadece birbirimize ait bir anın içinde kaybolmuştuk.

 

Zaman akıp giderken, Selim'in kucağında hafifçe uykuya dalan bir gülümseme ve yanımdaki huzur, o geceyi unutulmaz kılıyordu. Bade, Ercüment, Yiğit ve Zeynep de kendi sohbetlerini bitirip evlerine dağıldıklarında , evde artık sadece biz kalmıştık; sessizlik ve sevgiyle örülmüş, her detayıyla özel bir gece...

Bölüm : 07.09.2025 00:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...