Hepinize merhaba, ballarım. 🧡
Bölümü ufak bir güncelledim...
Bendeniz livasayina. (Özlemişim bunu söylemeyi...) Wp kanalımız da var artıkk. Ee nasıl gidiyor bölümler? Ufak bir bilgilendirme yapmak istiyorum bölüme geçmeden. Efsun'un dedesi birkaç sahne öncesinde vefat etti biliyorsunuz. Orada biraz zaman atlaması olacak. Öyle düşünün, isteme hemen sonrasında değil yani.
Yorumlarınızı bekliyorum, keyifli okumalar.💝
◇
Güneş bulutların ardından nazlı nazlı süzülürken genç askerlerin güçlü, kaba sesleri kulaklara doluyordu. Boralar Timi birkaç saat önce aldıkları çağrı üzerine bir araya gelmişti. Köylerden birinde düğünde çıkan olay sonucu Ulaş Selim göreve çağrılmıştı. Yiğit'in komutanlarla görüşmesi sürdüğü için bu göreve de katılamıyordu.
"Biz evlenelim diye neler çekiyoruz adamlar düğünde olay çıkarıyor!" diye söylenen Selim, Kaya'nın sürdüğü arabayla düğünün olduğu köye geldi. Karşı karşıya dikilmiş gelen ve damat tarafı ölümcül bakışlarla birbirine bakıyordu. Cılız bir adam askerlerin geldiğini görünce elinde ki silahı beline sakladı.
"Komutan da gelmiştir, canına kurban."
Adamın bıyıklarını yolmamak için zor durdu Selim. Köyün ağası diyerek anılan adam buydu, bütün dudağını kaplayan bıyığı yine kendinden önce konuşuyordu. Damat hemen yanında ki gelinin elinden tutup komutanın yanına koştu.
"Bu adam Halime'nin babası. Düğününe gelen teyzelerden birisi evlenince Halime'nin görev yapıp yapmayacağını sordu. Ben de yapacak tabii, öğretmen o, dedim."
Sorun olan neydi? Kaya yavaş yavaş Harun'a yanaştı. Olacakları tahmin etmek güç değildi. İsmi Kemal olan damat askerlerden güç bulup Harun'a diklenmeye devam etti.
"Bunda sorun olan ne?"
Harun geniş bir kahkaha attı. Bir elini Selim'in omzuna koyduğunda karşılaştığı kara gözlerle elini yavaşça çekti. "Nerede görülmüş bizim aile de kızların görev yaptığı? Hem evleniyor da işte. Otursun evinde."
Sabır. Yüzbaşının ihtiyacı olan şey şu an tan olarak buydu. Güç kullanmak istemedi öncesinde, bir elini az ince onun yaptığı gibi Harun'un omzuna koydu, sertçe sıktı.
"Senin gibi hanzoya ağa demelerini zaten anlamıyordum. Şimdi hiç anlamıyorum, Harun."
Eli giderek sıkılaşıyordu. Harun'un iki büklüm kalması her şeyi açıklıyordu. Harun hala düşüncesinin doğru olduğunu açıklamaya çalışıyordu.
"Lan it! Geri kalmış kafan yüzünden devletin güvenliğini meşgul ediyorsun ve hala bunu savunuyorsun. Ne demek kızların görev yaptığı nerede görülmüş? Sen hiç gazete okumaz mısın, televizyon izlemez misin? Hepsini geçtim, etrafına da mı bakmazsın! Kadınların elinin değmediği yer mi var? Havada, karada, denizde. Her yerdeler! Bir dahakine kadın askerlerden oluşan bir tim göndereceğim seni almaları için. Onlar benim kadar da insaflı olmaz, merak etme."
Kaya, boşta kalan adamı öne itekledi. Harun'un sesi bir anda kesilmişti. Herkes sindiği yerden onları izlerken kendi arasında bir şeyler konuşuyordu. Kemal gururla baktı önce eşine, sonra yüzbaşıya.
"Komutanım!" diye bağıran Kaya anında silahına sarıldı. Az önce silah tutan genç elinde ki çakıyla Selim'in hemen arkasında belirmişti. Çevik Bir hareketle elini yakalayıp bıçağı almaya çalışırken çakı Selim'in omzuna isabet etti. Yarası olan omzuna, boşta kalan kısmına.
Genç çocuk gözleri şeytani bir ifadeyle parlarken geri çekildi. "Kaya, ekiplere teslim et şunu." Zaten sarhoş gibi olan duruşu esen rüzgarla devrilecek gibiydi. Kaya hemen arkalarından gelen askerlere genci teslim etti. Selim elini yarasına bastırırken ateş saçan gözleri Harun'u buldu.
"Bu düğün bugün olup bitecek. Sende hiçbir şeye engel olmayacaksın. Okula giden çocuklara taşımacılık yapması için de bir servis ayarlayacaksın."
Harun en yakın adamını da askerlere kaptırdığı için bunu kabul etmek zorunda kaldı. Zıtlaşamazdı. Selim konuşmadan arabaya bindiğinde Kaya çoktan ona yetişmişti. "Hastaneye gidiyorum komutanım." Cık, sesiyle başını salladı. "Kızlar bugün yola çıkacak. Efsun'un haberi olmasın. Endişelenmesinler. Mert halleder."
Bunu net bir şekilde söylediğinden Kaya'nın kabul etmekten başka çaresi kalmadı. Mert'e öncesinde haber verip odayı hazırlattı. Askeriyenin önüne geldiklerinde kimseye görünmeden girmek için etrafı kolaçan etti. "Rümeysa'yı da çağır."
Kaya'nın çatık kaşları duyduğu isimle yumuşadı. Sahi, ne zamandır görmüyordu onu? Mesaj atmayı pek tercih etmezdi, onun yerine aramayı seçti. Çalan telefonu cevaplayan olmadığı için kapatmak üzereyken Rümyesa telefonu açtı. "Kaya?"
Arkadan gelen sesleri ayırt etmeye çalıştı. Oldukça kalabalık bir grubun sesi geliyordu. "Gelin kız," lafını duyunca kaşları yeniden çatıldı. Direksiyonu sıkı sıkıya kavradı. "Rümeysa, ne oluyor orada?"
Rümeysa telefonu kapatmak istese de bunu net bir dille reddetti Kaya. Duymak istiyorum, demişti.
"Gelin kızımız da geldiğine göre daha fazla beklemeden konuya girelim. Allahın emri peygamberin kavliyle kızınız Rümeysa'yı oğlumuz Hakan'a istiyoruz."
Yanlış duymuş olmayı diledi. Yanlış görme şansı yoktu, o bu işe yıllarını vermiş bir keskin nişancıydı ama tam şu an yanlış duymuş olmasına ihtiyacı vardı. "Kızıma da danışmam lazım," dedi Okan amcası. Rümeysa'nın babasını tanıyordu. Rümeysa soruyu duyduğu an hiç düşünmeden cevapladı.
Olmaz de Rümeysa, diye dua ederken arabadan indi. Nefes almaya ihtiyacım vardı. Yanına helen Burak ve Yavuz'u bile önemsemedi. Daha net duymak için telefonun sesini açtı. Diğerleri de duysun ki, yanlışlık olmasın diye düşündü. "Yanlış bir şey söylemek istemiyorum," diyerek söze başladı Rümeysa. Yenge, diye fısıldadı Yavuz. "Kabul edemem, baba." Telefonun iki ucunda da derin bir sessizlik oluştu. Kaya'nın yere eğdiği başı gururla kalktı. Rümeysa telefonu kapattı. Gerisini duymasını şu anlık istemiyordu.
"Olmaz dedi?"
Burak başını salladı. Olmaz dediğini onlar da duymuştu. Kaya'yı ilk kez böyle görüyorlardı. Dalgın, sersem, aşık. Rümeysa'ya karşı kendini bu kadar açık ettiğini yeni görüyorlardı. Kolundan sürükleyip bahçede ki banka götürdüler. Mevzu neydi, kimse bilmiyordu. Ercüment de geldiğinde hemen arkasında beliren Yiğit artık şaşılmaz bir durum olmuştu.
"Kim ne yapmış benim şahin bakışlıma?"
Ercüment yanında ki adamı terlemeye niyetlendiğinde gördüğü şeyle şok yaşadı. Uzun zamandır görmediği bir şekilde Kaya gülüyordu. Bütün ciddiyetini bir köşeye bırakmış öylece gülüyordu. Bir tane normali yok, diye geçirdi içinden. "Olmaz dedi komutanım." Yiğit anında silkelendi. Komutanım, lafını duymayı özlemişti. Kaya olayları kısaca anlattığında gülümseme hepsinin yüzüne yayıldı. Olayları artık hepsi biliyordu.
"E oğlum sende açıl artık şu kıza. Kız gelip sana evlenme teklifi edecek, kalacaksın öyle."
Ercüment haklı bir noktaya parmak basmıştı. Kaya eskisi kadar korkmuyordu. Bir annesi olmadığına iyice emin olmuştu. O kadını elleriyle teslim etmişti. Babası ise uzun bir süredir tek başına bir evde yaşıyordu. Kaya cesaret edip ben senin oğlunum diyemese de Gürkan kendisine ilk günden itibaren yardım eden bu delikanlıyı oğlu bilmişti.
"O herif gibi ben nasıl istemeye gideceğim komutanım? Tek başıma kabul ederler mi beni?"
Bu nokta da hepsi bir anlığına sessizleşti. Serhat'ın bebeği, Kaya'nın ailesi, Eylül'ün yaşadıkları... Bunlar kilit konulardı. Burak karşı tarafta revirin önünde kızıl saçlarını savurarak yürüyen kıza dalıp giderken Yiğit konuşmaya başladı. Eylül'ün hemen ardında Selim vardı. Pansuman sonrası üzerini değiştirip görevine devam etmişti.
"Hızır burada olsaydı senin o gözleri dürbün diye şuraya dikerdi." Ercüment gerekli uyarıyı yaptıktan sonra konuya geri döndü. "Devrem varya işte?" Yiğit heybetli heybetli yürüyen devresine baktı. Ondan iyi kız isteyen mi olurdu? Devrem kelimesini onun ağzından duyunca Selim birkaç saniyeliğine ina baktı. Gözleri buluştuğu an bakışlarını kaçırdı. Kaya anında kalkıp komutanına yer verdi. Tim durumdan haberdardı. Kızlara açık etmemeleri ise emirdi. Durumu ona da anlattığında Selim elini Kaya'nın dizine koydu.
"Hele o günler bir gelsin. Söz veriyorum en önden gideceğim."
Abisine gururla baktı Kaya. Buraya adımını attığı ilk andan itibaren tek bir dayanağı olmuştu, abisi. Gözünü kırpmadan istediği her şeyi yapardı.
"Albay ile konuşabildin mi?"
Selim başını salladı. Komutanına görev hakkında ki detayları söylemeye gittiğinde bunu da konuşmuştu. Yoğunluklarına rağmen izni de kapmıştı. Bir tane karacalı'm var, iki elim kanda da olsa gelirim o istemeye, demişti. Efsun'u da bir yerde kızı olarak görüyordu. Bade'nin enerjisine ayak uydurabilen sayılı kişilerdendi. Genç yaşına rağmen yaralı askerleri kısa sürede ayağa dikip göreve döndürebilen bir fizyoterapist.
"Gelecek."
Burak aldığı cevaba memnun oldu. Time sonradan katılsalar da aile olmuşlardı. Savaştıkları şey aynıyken nasıl sevmezlerdi ki birbirlerini zaten? Yavuz anında boşalan çay bardaklarını doldurmakla meşguldü. "Komutanım, kızmazsanız bir şey söylemek istiyorum." Herkesin bakışı Berker'e döndü. Yavuz da çay servisini bitirip yanına sokuldu. Selim başıyla onay verdi. Bu sıralar kimse moralini bozamazdı. "Aşka karşı katı bir haliniz vardı ilk zamanlar," dediğinde Yiğit anında onayladı. "Erosu kurşuna diyecek diye korkuyordum." O kadar da değildi. Aşk vardı ama Efsun yoktu, Selim aşkı değil Efsun'unu beklemişti bunca zaman. "Ne bileyim işte bende hayal etmiştim Serhat'a Elif yengeyi isterken. Komutanım olsa ne yapardı diye." Yalanı sevmezdi, evlenmeyi düşünmemişti. O güne kadar...
Odaya girdiği ilk an karşısında simsiyah saçları, yeşil gözleriyle asi duran o kadını... Kendisini görevine geri döndüren o doktoru. Bu duygusal ortamı bölen şey Yiğit'in kahkahası oldu. Gülmekten yanaklarının acıdığını hissetti. "Ercü, kol kaslarına kuvvet koçum." Valizlerin en ufak boyutuyla yanlarına gelen Eylül masaya gülerek selam verdi. "Durum çok mu vahim," dedi Ercüment konunun valiz olduğunu fark edince. "Ben diyeyim heybe, sen de sepet. XXL olanından." Ercüment arkasına bakmak istemedi. Taş çatlasa üç gün sürecek bir tatil için bu kadar kıyafete gerek var mıydı? Ecem bile daha küçük bir valizle yanlarına geldiğinde haline bir kez daha üzüldü. 2 büyük boy valizle gelen sevgilisine baktı.
"Hiç bakma öyle Ecü. Biri müjganımın hediyeleri ile dolu zaten. Kız tarafıyız biz." İpek de geldiğinde tim de bir araya toplanmıştı. Selim'in bakışları Efsun'u aradı. Ayağa kalktı. Çok geçmeden o da beklediği kişiyi gördü. Hiçbir valizi yoktu. Öncesinde İsmet'i gönderip aldırmıştı. Yanına gelir gelmez sımsıkı sarıldı. Akın en sinirli haliyle Burak'a bakarken Eylül valizini alıp öne atıldı. Birinin önden gitmesi gerekiyordu. Kapıda hazır olan otobüse geldiklerinde Ercüment kaderine boyun eğip valizleri tek tek yerleştirdi. Mert, Ercüment, Akın, Ulaş, Tuna ve Burak. Hepsi sevdiği kadınlarla tek tek vedalaştı. Onlar yarın yola çıkacaktı. Aileler önceden tanıştığı için o aşamayı aradan çıkarmayı başarmışlardı. Efsun son kez sarıldığında Selim'in yarası sızladı. Fark ettirmemek için belli etmedi. Kollarının arasında ki kadını otobüse bindirip yola çıkışını izledi. Artık hayallerine bir adım daha yakındı, kum saatinde ki kumları dahi saymaya başladığı dönemlerin nihayet sonuna geliyordu...
◇
Yol boyunca ara ara ağlayan Güneş, telefonda Ercüment'e getirmesi gerekenleri onuncu kez özet geçen Bade, ocağın altını kapat diye kocasını tembih eden Ecem ve benimle ilgilenen İpek, Eylül ile yolculuğumuz nihayet bitmişti. Otobüs durur durmaz İsmet valizleri indirmeye başladı. Bizi getirmek için o görevli seçilmişti. Geldiğimizi gören Oğuz "Halaa," diyerek dizlerime koşturdu. Boynuma sarıldığında yanağına bir öpücük bıraktım. Sonrasında tek tek diğer kızların kucağına da gidip Hoşgeldiniz, demeyi ihmal etmedi.
Ben koşar adım eve yürüdüğüm de annem kapıda bizi bekliyordu. Buğulu gözlerini gördüğümde ağlamasına fırsat vermemek için gülümsedim. En son görüşmemizde ikimiz de ağlıyorduk, şimdi ise mutluluktan... Annemle de görüştükten sonra içerden sesleri gelen Nazlı'nın yanına geldim. Resimlerde ki haline göre biraz daha büyümüştü. Pelinle görüştükten sonra Nazlı'yı kucağıma alıp boş bulduğum bir yere oturdum. Babam, abim ve Alp organizasyon için dışarıya çıkmıştı.
"Müjganım döktürmüş," dedi Bade işveli bir edayla. Annem gülerken yanındaki kızın dizini dürttü. Anne kız olan onlar gibi geliyordu bazen.
"Onca yorgunluğun üzerine bunu söylemek şaka gibi ama sadece o günü beklemek kaldı. Yarın sabah organizasyoncular gelecek. Çok uzun sürmezmiş hazırlık, siz hazırlanırsınız o ara. Ben zaten hazır olurum. Akşama da misafirler gelir."
Ve kapanış. Ben Pelin ile sohbet ederken kızlar bir şeyler yemeye başlamıştı. Heyecandan hiçbir şey yemek istemiyordum. Yüzüğümü de gelmeden önce Selim'e vermiştim. İstememizde tekrar takacaktı. Akşama doğru babamlar da geldiğinde heyecanım daha da artmıştı. Kısa bir selamlaşma faslından sonra hepimiz oldukça kibar bir şekilde süzülüyorduk.
"Bizim oğlanın sizle gelmemesine şaşkınım açıkçası," dediğinde yanaklarım kızardı. Bade ve Ecem kıkırdarken annem uyarıcı bir bakış attı. "Utanmasa telefonda halledelim şu işi de diyecekti." Babamın şakaya vurduğunu bilsem de onunla bu konuları konuşmak garip hissettirmişti.
"Eniştem onu da yapar baba," dediğinde ensesine yediği tokatla sustu Alp. Abim, kucağında ki kızıyla ilgilenirken bizi duymamış gibi davranmaya çalışıyordu. Onunla durumlar daha farklıydı tabii. Birbirimizi bulalı çok olmamışken kız kardeşinin evlenmesini izliyordu şimdi.
"Ağır ağır Alp. Ağır ağır."
Alp aman be, dercesine omuz silkip Oğuz ile oynamaya devam etti. Saat henüz çok geç olmamasına rağmen uykum gelmişti. Zaman bir an önce geçsin ki sabah olsun istiyordum. Yemeğin ardından annemin bizler için ayarladığı odaya geçtik. Elbiseleri akşamdan hazır edip yataklara kurulduk. Selim, Rümeysa'nın gelemeyeceğini söylemişti. Tahminimce ailesine Kaya konusunu açacaktı. Burak ve Eylül ise Akından fırsat buldukça görüşen bir çift olmuştu. En şanssızımız ise Akındı. Herkesten önce olması düşünülen isteme törenleri çeşitli sebeplerden dolayı ertelenip duruyordu. Konuşmak istesek de hepimiz uzun süren yol sonrası yorgun düşmüştük. Bulduğumuz köşeye kıvrıldığımızda son hatırladığım şey ekranda gördüğüm mesajdı. Güzelim, annemlerle buluştuk.
Onlar da yola çıkacaktı. Geliş saati anca denk geliyordu. İzinler de sıkıntılı olduğu için zamana yayamamıştık. Onaylayan bir mesaj yazıp gözlerimi kapattım, en güzel sabaha uyandıracağını bilmeden...
◇
Konum; makyaj aynası.
Sabahın ilk ışıklarıyla açılan gözlerim uyandığım saate göre oldukça enerjikti. Bade ve Ecem'in beni oturttuğu masadan kaç saat geçmesine rağmen hala kalkamamıştım. Birisi saçlarımı yaparken diğeri de makyajımı yapıyordu. Organizasyon ekibi de çoktan gelip hazırlıklara başlamıştı. Merve bebeğinin karnını doyurmak için Pelin'in yanına gidip mama yaparken İpek ve Eylül de hazırlanıyordu. Nereden zaman kazanabilirsek kardı.
Saçlarımı toplamak isteseler de ben istemedim. Makyajımı da ne çok iddialı ne çok hafif bir şekilde dengede tutup hazırlıklara başladılar. Rujumu sürerken aynada ki görüntüme baktım. Selim, o nasıldı? Beyaz gömlek, siyah kravat... Görmek için can atıyordum. Ara ara nerede olduklarını belirten mesajlar atıyordu. Ecem elbisemi görünce bir ıslık çaldı. Beğenmişti.
Ben üzerimi giyerken kızlar da hazırlıklarını tamamlıyordu. "Ben sizden deneyimli mi oluyorum şimdi, ıy yeni gelin gibi," diyerek burun kıvırdı Ecem. Bir süredir evli olsa da gelin ünvanını reddediyordu. Zaman su gibi akıp geçerken sayamadığım kez salonu kontrol ettim. Hazırlıklar tamam olduğu için herkes gitmişti. Hepimiz misafirlarimizi bekliyorduk. Oğuz takım elbise giyerken Güneş ve Nazlı da elbise giymişti. Babamların olduğu alana geldiğimde dört erkeğin de bakışları bana döndü.
"Efsun'um," dedi babam çocukluğumda ki gibi.
"Abim," dedi abim.
"Hala?"
"Bende abla diyeyim de seri bozulmasın bari," diyerek Alp de son noktayı koydu. "Bozulmasın da evrenin dengesi bozulmuş o bozulsa kaç yazar? Abla, bu ne güzellik?" Alp bile iltifat ediyorsa sahiden güzel olmuştum...
Selim şehre girdiklerine dair bir mesaj attığında konuma baktım. En geç bir saat sonra buradaydılar. Babamlar yerlerine kurulduğunda biz ayakta beklemeye devam ediyorduk. Gelmelerine doğru hepimiz kapıda tek sıra halinde dizilmiştik. Ve yaklaşık on dakika sonra kapı çaldı. Bade beni iteklerken derin bir nefes alıp kapının kolundan tuttum. Ne kadar ısrar etse de Selim'e elbiseyi giydikten sonra resim atmamıştım. Kapıyı yavaşça araladığımda önce ablası ve abisinin ailesi görüş alanıma girdi. Tuğrul amca ve Yeliz teyze biraz daha arkada kalmıştı. Damadın ailesine öncelik vermişlerdi. Şirin teyze, Kemal amca ve o...
Siyah takım elbisesi, beyaz gömleği ve kucağında ki yeşil çiçek buketi. Gül olduğunu tahmin ettiğim çiçek daha önce görmediğim bir türdü. Çiçeği yavaşça kucağıma bıraktı. Babamın bakışları üzerimizde olduğu için tokalaşmak zorunda kaldık. Hemen arkasından ailesi de salona geçtiğinde Berker evde ki bütün kadınlara tek tek gül vermişti. Salonda iğne atacak kadar yer kalmadığında herkes tek tek yerlerine dizildi. Bizim için ayrılan koltuklara oturduğumuzda kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu.
"Peri gibi olmuşsun..."
Yiğit bile bize bir anne edasıyla bakıyordu. Biraz kabullenmişti sanırım. Aileler derin bir sohbete dalmışken arada bize yöneltilen sorulara cevap veriyordum. "Aman kızım iyi düşün. Bizim oğlana emin misin?" Kemal amcanın oğlunu şakaya vurması Şirin teyzeyi kızdırmıştı. "Neyi varmış benim oğlumun? Hem sus sen. Efsun da benim kızım oldu." Annem durur mu? Hemen damadını sahiplenmişti tabii.
"Oğlumuz ne iş yapıyor?"
Babamın sorusu şaşırtmıştı. Selim'in yedi kuşak akrabasına kadar bildiğine emindim. Bilmemezlikten gelerek sorular soruyordu. "Askerim," dedi benimki. Kaleyi baştan fethetmişti.
"Doktor kayınababa doktor gelin, asker kayınbaba asker damat."
Ecem'in söyledikleri doğruydu. Baştan artı birimiz vardı. Bizi bırakıp kocasının yamuk kıravatını düzeltmeye koyuldu. "Bu yola girdiğinizde artık bize de alışman gerektiğini biliyorsun değil mi?"
Gelinine sana çektireceğim, diyen kaynanalar gibi davranması korkutmuştu. Tuğrul albay gelememişti. O gelse belki daha kolay olurdu diye düşündüm. Babamın hayır diyecekmiş gibi duran bakışları kalbimin hızlanmasına sebep oluyordu. "Estağfurullah." Selim konuşmaya başladığında ortamda ki kasvetli hava dağıldı. "İnşallah evlendiğimiz zaman Efsun benim eşim olacak. Sizler de onun ailesisiniz. Yeriniz başımın üstünde." Tam şurada sımsıkı sarılırdım mesela. Bunu sonrasına erteledim. Yapmasam içimde kalırdı. "Peki ya kızım?" Asıl soru buymuş gibi herkes sessiz kaldı.
"O zaten ilk günden itibaren orada, kalbimde, baktığım yerde, aldığım nefeste... Gözlerinin içi gülsün diye her şeyi yaparım, şayet gözlerinden tek damla yaş düşerse her şeyi yıkmasını da bilirim."
"Tahir Bey," diyerek araya giren Tuğrul amca oldu. Ercüment anında hazır ola geçerken kolu annemin biblosuna çarptı. Tuğrul amca başını umutsuz bir vakaya bakar gibi salladı.
"Ulaş'ı tanıyalı artık yıllar oldu. O benim askerim değil, evladım. Bu kısımları siz de bizim kadar iyi biliyorsunuz. Ki baba oğul."
Abime de paslamıştı sözlerini. Abim Selim'i ilk defa görüyormuşcasına süzmekle meşguldü.
"Vatanına aşık bir adam eşini de sever, ailesini de. Şu gördüğünüz bütün çocuklar benim evladım, Ulaş'ın kardeşi. Sadece onların da değil bütün askeriyenin abisi kendisi. İyilik söylenmez. Ama şunu bilin ki, sevdikleri söz konusu olduğunda hiçbir şeyi gözü görmez. Kendini bile feda eder. Efsun da benim kızım. Ulaş ne kadar oğlumsa en ufak yanlışında kulağını çekerim. Gözünüz arkada kalmasın."
Pelin mutfağı işaret ettiğinde ben önde kızlar önde mutfağa koştum. Ben Selim'in kahvesini yaparken onlar da kalanların kahvesini hazırlıyordu. Birkaç gün öncesinden özel olarak aldığım fincanda kahveni hazırladım. Şeker sevmezdi ama az da olsa şeker koydum. Tuz koymak istemiyorum demek, demişti annem. Başlarda bu niyetle yapılıyormuş, diye anlatmıştı. Kocam olmasını o kadar çok istiyordum ki, kahveye tuz yerine şeker attığımda işler çözülecekse seve seve koyardım. Kahveleri servis ettikten sonra onun kahvesini de verdim. Ecem ve Bade ne kadar kızsa da tuz ya da baharat atmadım.
Kahvesinden bir yudum aldığında yüzü bile ekşimedi. Şekerli kahveyi büyük bir zevkle içti.
Kemal amca oturduğu yerde gururla doğruldu. Poyraz ve Levent abi de gülümsüyordu. Testi geçmiştik sanırım. Babam bir şeyler daha sormak ister gibi düşündüğünde Kemal amca bu sessizliği fırsat bilip konuya girdi.
"Tahirim, sebebi ziyaretimiz belli."
Aramızda ki boşluktan sandalyeyi sıkı sıkı tuttuğum elimi avuçlarının arasına aldı. Sadece birkaç dakika sonra her şey bitmiş olacaktı. "Allahın emri peygamberin kavliyle," dediğinde nefesimi tuttum. Selim'in hapşırmasını bile bugün kimse duymuyordu. "Kızımız Efsun'u oğlumuz Ulaş Selim'e istiyoruz."
Nefesler tutulmuştu. Babamın tek damla göz yaşı yanağına süzüldü. Aşık olduğum adam sözlüm oluyordu. Kalbim kanat çırptı. Selim'in yaptığı gibi annem de onun elini tuttu. "Gençler bunca zaman olan biteni fazlasıyla düşünmüşler, bu yola girmeye karar vermişler. Yine de sormak lazım, abim, ne söyleyeceksin?"
Bugünü ne kadar beklediğimi abi... Sana kavuşmayı, bütün sevdiklerimin bir arada olmasını, sevdiğim adamla bu noktalara gelmeyi... "Ben cevabımdan aldığım nefes kadar eminim abi. Sizler de uygun görürseniz," dedim kibarlık olmasını dileyerek.
"Ulaş," diyerek sözü devralan babamdı. "Sana ilk gün söylediğim hiçbir sözü unutma. Bundan böyle damadım değil, oğlumsun. Kemal'i nasıl bilirsen beni de öyle bil. Tek kızım, Efsun'um bundan böyle sana emanet. Biliyorum vatan emanet edilen adama gönül de emanet edilir, sen de o emanete sahip çık. Kızımı mutsuz etme, yetişemediğim yerde sen yetiş."
Elimi tutan eller sıkılaştı. Terlerken bir yandan da derin derin nefes alıp veriyordum. "Ailesi ailem, varlığı varlığım." Bunu bir söz veriyorum, gibi söylediğinde babam da ikna olmuş gibiydi. "Hayırlı uğurlu olsun o zaman." Bitmiş miydi? Yiğitle kısa bir an göz göze geldiğimde hadi yine iyisin, diye mırıldandı. "Kaptın askeriyenin en heybetli askerini." Büyüklerin ellerini tek tek öptük, arkadaşlarımızla sarıldık. Timde ki herkes tek tek tebrik ederek sarılıyordu. Nihayet sıra Bade'nin tuttuğu tepsiye geldiğinde yüzükleri babam taktı. Yiğit olduğu yerde kıpırdanıyordu. Poyraz abi, Selim'in kulağına bir şey söylediğinde benimki başını salladı.
"Geç."
Yiğit çocuksu bir neşeyle makası eline aldı. Dualar, dilekler eşliğinde kurdeleyi kesti. Yüzük bir kilit gibi parmağıma oturdu, yerine kavuşmuştu. Çiğdem kucağında ki bebeğini sallarken Ela abla bir takı kutusunu annesine uzattı. Şirin teyze de gururla kolyeyi boynuma taktı. "Bu kolyeyi Ulaş doğduğu zaman almıştım. Diğer kızıma da takmıştım, şimdi de sana nasip oldu." Bir anne sıcaklığıyla kocaman sarıldı. "Yuvamıza bir kez daha hoşgeldin güzel kızım." Hoş bulduk dercesine sarıldım. Bu tebrik faslından sonra mutfağa kovulduğumuzda koşarak gittim. Hem aileler kendi arasında konuşacağı için hem alan çok dar olduğu için kovulmuştuk.
Tezgaha sırtımı yasladım. Evlilik işleri bu kadar yorucu ve stresli miydi? Ben mi çok panik olmuştum? Yanağıma kocaman bir öpücük bıraktı. Herkes kendi arasında bir şey konuşuyordu. Gecenin çifti olarak, konu bizdik. Ellerimi avuçlarının arasına aldığında bedenim ona döndü. Parmaklarımızda ki yüzükler birbirine değince gülümsedim. Artık yerleri tam anlamıyla orasıydı. "Başardık sevgilim, ilk adımı atlattık bile." Sözleri fısıldarmış gibi geliyordu. Derinden derinden işliyordu. Bunu da başarmıştık.
"Sen niye kestin ki zaten?"
Akın'ın sorusu konuyu değiştirdi. Sahi, aralarında ki olay neydi de Selim bir şey demeden Yiğit'e izin vermişti?
"Sözüm vardı. Devrecilikten gelen bir şeydi. O zamanlar için öyleydi yani. Hem Sevim anneye dua etsin."
Sözünü unutmamıştı ve izin de vermişti. Yiğit'e aslında kızgın olmadığını kimse fark etmiyordu. Sadece nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Yine gitmesinden korkuyor gibiydi. "Benim devrem o günde sendin, şimdide sensin." Yiğit bunu oldukça kendinden emin bir şekilde söylemişti. O zaten hep netti. Yaşadıkları neydi bilmiyorum ama Selim'e olan sevgisi ve güveni zerre eksilmemişti.
"Bence bugün sizde konuşun artık."
Burak bu konuyu da aradan çıkartmak ister gibi ortaya attı. Gömleğinin düğmesini açıp nefes aldı. Hepsi takım elbise giymişti. Moda dergisinden fırlamış gibi duruyordu her biri. Birkaçı yanında partnerleri ile dururken bazıları ise imrenerek onlara bakmaktaydı.
"Ben çok sustum ama çok konuştum da. Yenge de burada artık ayıp olmasın ama seviyorum işte kardeşimi. Parmağı kanasa benim içim acır, gülse gözlerimin içi güler. Daha ne anlatayım?"
Bu konuda haklıydı. Her seferinde ne kadar çok sevdiğini de söylemeyi ihmal etmemişti. Yüzüklerimizin olduğu ellerimiz birbirine kenetlenmişti.
"Bir saniye bile susarsan acımam bundan sonra. Devre misin kardeş misin bilmem ama bundan sonra aramızdasın."
Susma devrem, en çok sen konuş, dedi yüreği. Yiğit dünyalar onun olmuş gibi güldü. Bugünümüzde de sevgilimi paylaşmak istemezdim ama barışmalarını bende istiyordum.
"Devrem demezsen inanmam."
Oğuz uyuyakaldığı için onun görevini üstlenmiş gibiydi. Hediye bekleyen çocuklar gibi merakla bekliyordu.
"Sensin lan," dedi anında yükselip. Bunu kendisi de beklemiyormuş gibiydi. "Devrem de sensin, kardeşim de sensin, başıma iş açan da sensin, o işi kapatan da sensin. Yüzük taktığımız gün bile yakamdan düşmeyen yine sensin." Yiğit kısa bir an sessiz kaldı. Masanın üzerinde ki bardakta duran suyu içti.
"Allah," diyerek yükseldi. Dünyalar onun olmuştu. Poyraz abi gelip gidiyoruz diyene kadar da kendine gelemedi. Bugün güzel haberler aldığımız bir gün olmuştu. Onlar da barıştığında aileler son kez görüştü. Misafirlerimizi ağırlarken Eylül esnedi. Pelin çocuklarını yatırmak için gittiğinde abim de ona yardım etmek için gitmişti. Babam konuşacağımızı söyleyip uyuymaya gitti. Bugün olmasa da o konuşmayı bir gün yapacaktı. Bugün olmasını tercih edip peşinden gittim. En çok onunla konuşmaya ihtiyacım vardı. Geldiğimi görünce yatmadı, yatağın ucuna oturdu.
"Uykun vardır kızım, uyusaydın."
Gözlerimden uyku akıyordu ama babamla da konuşmak istemiştim. Ne konuşulurdu bilmiyorum ama baba kız baş başa konuşmamız gerektiğinin farkındaydım. "Söyleyeceklerimi bizim oğlana söyledim zaten. Sende oradan kendi payına düşenleri alırsın. Sende bizim oğlanı üzme yeter. O da oğlumuz oldu artık." Gülerek başımı salladım. Üzmezdim. Elimin üzerine koyduğu eline bakarken yüzüğüme baktı. "Kerata, paraya kıymış." Çok zarif ama çok pahalı bir yüzüktü. Babam uykumun geldiğini görünce iyi geceler dileyip odama uğurladı. Annem hazırlıkları yarın toplarız bahanesine sığınıp babama eşlik etti. Anlaşılan herkes yorgun düşmüştü. Vakit kaybetmeden gidip üzerimi değiştirdim, makyajımı temizledim. Eylül çoktan uyurken diğerlerinin de gözlerinden uyku akıyordu.
"Tamam tamam uyuyun. Yarın anlatacağım bütün detayları." Özellikle bitirim ikili başta olmak üzere hepsi uyku moduna geçti. Telefonumu alıp üzerimi örttüm.
Sizi gönderdikten sonra sıra bana geldi. Annemler bir yandan ararken bizimkiler bir yandan üzerime geliyordu.
Komutanım, çiçek gelmiş. Oğlum, yüzükleri aldın mı? Soruları yankılanıyor hala kulağımda.
Yiğit'e bile tamam, demişim farkında olmadan.
Kapınıza gelene kadar yola sövdüm saydım resmen. Şu kadarcık yol git git bitmedi.
Kapıyı açtığın ilk an ise bunların hepsi durdu. Dünya birkaç saniyeliğine yaşanılabilir bir yer oldu. Güzel desem eksik, demesem nazar değecek gibi geldi.
Sonra işte bu dedim, sen bu kadarsın Karacalı. Bir çift yeşil göze meftun, bir kadına esir.
Arka arkaya attığı mesajları gördükçe gözlerim doldu. Günün yoğunluğundan kaynaklandığını düşündüm. Bugün birçok şeyi başarmıştık. Her bir mesajına tek tek kalbimi bıraktım.
Sizin de pek bir maşallahınız vardı. O ne endam o ne boy pos be adam?
Hiç mi insafın yok şu kalbime? Gelmişsin evime bütün heybetinle kurulmuşsun baş köşeye.
Başardık sevgilim. Artık ailelerimiz de biliyor. Kocam olmaya bir adım daha yakınsın yakışıklı...
Son cümlede iç sesim klavyeyi benden almış gibiydi. Selim'in şu an çapkın numaralı gülüşüyle güldüğüne emindim.
Kocan olmaya her zaman hazırım.
Seni, senden gelen her şeyi çok seviyorum.
İyi ki hayatıma girdin, iyi ki tüm yaralarımı sen sardın.
Gözlerinden uyku akarken mesajlara gülümseyerek bakman bile aklımda. Daha fazla direnme uykuya.
Uyu, zaman bir an önce geçsin ve kavuşalım. Seni çok seviyorum güzelim. İyi geceler...
İyi ki sende benim hayatıma girdin ve öylesine bir insan değil de masal kahramanıymışım gibi hissetmeme sebep oldun. Seni çok seviyorum. Daha şimdiden kavuşmak için gün sayacak kadar çok. İyi geceler sevgilim...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
71.77k Okunma |
5.74k Oy |
0 Takip |
67 Bölümlü Kitap |