Bölümü yayınlandıktan sonra orada bitmemeli gibi geldi. Biraz daha devam ettim, o kısmı da böyle paylaşayım dedim. Yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar..
◇
Karanlık insanla konuşur muydu? Konuşmuyorsa neden bütün dertlerin ağırlığı gece basardı? Yattığım yerden yukarıda ki tavanı izlerken zihnimden geçenlerin haddi hesabı yoktu. İlk tanıştığımız günden bugüne dek yaşadığımız her şey tek tek gözlerimin önünden geçti. Kendime kızıyordum içimde bir yerlerde. Öyle tepki verilir mi kızım, diyordum. Çağla konusunda ki tepkime hala düşünüyordum. Selim'in gizli gizli mesajlaştığını görüp merak etmiştim. Adamın telefonu bana yedi gün yirmi dört saat açıktı. Niye baktın, demezdi. Bir anda bu gizem merakıma yenik düşmeme sebep olmuştu işte.
Ecem en acilinden evine davet etmişti bizi. Bir an önce ortamı kurup dedikoduları konuşmak için gün sayıyordu. Soğuyan hava, onların yeni evli olması ve yoğun geçen iş hayatı buna engel oluyordu. İş arasında fırsat buldukça sohbet ediyorduk. Annemin bizi davet ettiği güne gittikçe az kalıyordu. Biz kızlarla birkaç gün öncesinden gitmeyi düşündüğümüz için zaman daha da yaklaşıyordu.
Uyuyamayacağımı anlayınca telefonumu alıp bir şeylere bakmaya başladım. Telefonum sanki beni duyuyormuşcasına bir gelinlik sayfasını önüme çıkardı. Sayfaya girip incelemeye başladım. Birbirinden güzel modeller vardı. Hızlı hızlı aşağıda kalan modellere bakmak için kaydırırken karşıma çıkan modelle durdum. Tam o esnada Selim'in üstten ekranıma düşen mesajı çok hoş bir tesadüf olmuştu.
Kolları düşük, pek de kabarık olmayan bir modeldi. Kol kısmında ki taşlar ise beğenmemi kolaylaştırıyordu. İstediğim model tam olarak buydu!
Abimin de mesaj attığını görünce önce Selim'in mesajını açtım.
Mustafa Ceceli ne güzel söylemiş.
Mustafa Ceceli bence de güzel bir şarkıcı sevgilim ama bu saatte konumuzla ilgisi nedir o düşündürücüydü..
Mesajı gördüğümü görmüş olacak ki cevap yazmaya başladı. Liseli aşıklar gibi sırıtarak okuyordum her mesajını.
Omzumda başın eksik, yatağımda kokun
Tenimde tenin eksik, gel de bir dokun
Gecelerden uykum eksik, yüzde tebessüm
Elimde elin eksik, yaşlı hep gözüm...
Ayrılalı sadece birkaç saat olmuştu. Gerçi ben onu yanımdayken bile özlüyordum ama bunu onun dile getirmesi... İçimde kelebekler uçuşturan bir histi. Bu saatte şarkı dinlediğini hayal ettim. Hemen ardından bir resim gönderdi. Şöminenin ışığı yüzüne vururken koltukta öylece uzanmıştı. Bir eli yastığın altındayken siyah kısa kollusunun omuz kısımları oldukça gergin görünüyordu.
Bilmem kaç dakika boyunca resme baktım, baktım... Mesajına sadece yazarak cevap vermenin kesmeyeceğini anlayınca görüntülü aradım. Anında cevaplaması şaşırtmadı. Az önce ki resmin hareketlenmiş haliydi. İşleri kolaylaştırmak yerine zorlaştırmıştı bu arama işi...
"Sevgilim?"
Dur be adam. Hangi birine düşelim? Bütün yakışıklılığınla karşımda oluşuna mı, gece gece serenat yapmana mı, nazlı nazlı sevgilim, demene mi? Gözlerimi sonunda gözlerine sabitledim.
"Gece gece aşka gelmişiz sanırım komutan bey..."
Dudağının sağ kısmı yukarı kıvrıldı. Komutan diyerek seslenmem hep hoşuna gitmişti. "Doktorum bana ne reçete verirse ben onu uygularım. İlk günden itibaren de aynı ilacı kullanıyorum."
Tek doktorum sensin, diye diye kanayan yarasını pansuman bile yaptırmamış bir adamdı kendisi. Miyav sesi ile kendime geldim. Dışardan gelmiş olamayacak kadar yakından gelen bir sesti. Yattığı yerde biraz doğrulup yeniden kadraja girdi. Kucağında küçük bir yavru kedi ile... Gri renginde boncuk boncuk bakan bir kediydi. Selim'in kucağına gelir gelmez kendini göstermek ister gibi ekrana yaklaşmaya çalışıyordu.
"Annesine merhaba demek istemiş."
Tüm odağım kedideyken arka planda duyduğum sözler gülümsememin genişlemesine sebep oldu. "Yavru kedi mi sahiplendin? Çok sevimli bir şey bu."
Ekrandan mıncıramamak çok zordu. Kucağıma alıp öpmek istiyordum bu bebeği. Kediyi kulağına yaklaştırıp dinlenmiş gibi yaptı. O da sakin sakin miyavladı. "Bence de kızım, şu an tam yan tarafımda bize bakan bir çift yeşil gözü izliyor olmamız lazımdı." Kediye de beni anlatmazsın...
"Ama merak etme çalışmalara başladım," dediğinde bugün ki olaya gönderme yaptığını anladım. Kedi yeter artık dercesine kucağından atlayıp gitti. Anlaşılan henüz ismi konmamıştı. Utanmasak da olur bence. Biraz gerek vardı bence iç ses.
"Ben biraz fazla bir tepki mi verdim o konuda?"
Bir süre sessiz kaldı. Olayları tartıyor gibiydi. İç sesimle aynı fikir de olacak ki başını iki yana salladı. Artık yatmıyordu, sırtını koltuğa yaslamış oturuyordu. "Öylesine diyorsan öyledir, eğer öylesine deyip de geçmiyorsan o zaman ortada öylesine bir şey yok demektir."
Selim'in böyle düşünmesi güzeldi. Fazla tepki verdiğimi düşünse huzursuz hissederdim. Sözlümle kendi kafasında yüzük takan birini kıskanmak abartı değildi tabii ama yanımızda başkaları varken bu olayların yaşanması sonrasında düşündürmüştü. O öpücük oradakilerin dilinden uzun bir süre düşmeyecek gibiydi.
"Kedi benim değil. Arkadaşımın, bu gecelik bende kalıyor."
Annesi olduğumu söyleyince sahiplendiğini sanmıştım. Beni utandırmak için söylemişti meğer. Konuyu o değiştirdi, ben devam ettim.
Normal şartlar altında hiçbir kuvvet beni bu saatte yataktan kaldıramayacakken bir hışımla yataktan kalktım. Dolabımın önüne geldiğimde telefonu bir yere sabitleyip kızlarla belirlediğimiz kombinleri göstermek için dolabı araladım.
Selim pür dikkat beni izliyordu. İlk başta İpek'in seçtiği siyah elbisenin askısını aldım. Elbiseyi üzerime tutarken bayramlık gösteren çocuklar gibi Selim'e gösterdim. "Bunu İpek seçti, biz birkaç gün önceden gideceğimiz için hazırlıkları şimdiden yapalım dedik."
Siyah elbiseyi yeteri kadar gösterdikten sonra onu yerine bırakıp beyaz elbisemi aldım. "Bade, kızım o ne, yasta mı ki bu kız siyah giysin? Bence bu, diyerek bu elbiseyi seçti." Beyaz elbisem diğerine göre biraz daha uzundu. Ecem'in bu elbiseye söylemini hatırlayınca gülümsedim.
"Ecem, kızım o ne gelinlik gibi? Evlenmeye çok meraklıysan sen giy onu, diyerek bunu da reddetti."
Bu açıklama üzerine o da gülmüştü. Ercüment'in kalpten gideceğini düşünmüş olmalıydı. Kızların yorumlarını tek tek açıklayarak elbiseleri gösteriyordum. Eylül'ün seçtiği daha ışıltılı olan elbiseye geldi sıra. "Dur tahmin edeyim," dedi bu kez benden önce. "Ece, o ne disko topu gibi, dedi. Bade ışıltılı olmasa modeli güzel dedi. İpek ise baştan aşağı abartılı buldu." Bir yerlere kamera falan mı koymuştu? Başımı salladım. "Aşkım hepsi birbirine girdi resmen. Bir ara elbiselerim havada uçuşuyordu." Bayramlık elbiselerini gösteren çocuk gibi neşeliydim.
"Ne dedin sen?"
Ne demiştim? Elbise konuşuyorduk en fazla ne demiş olabilirdim ki? "Aşkım, dedin." Dedim mi? Laf arasında demişimdir işte. Pek kullandığım bir kelime değildi. Herkesten duyduğum için artık klişe gelmeye başlayan bir kelime olmuştu. Selim de böyle düşündüğü için ilişkimiz sürecinde tek tük anca kullanılmış bir kelimeydi.
"Aslında sevmem ama senden duyunca güzel geldi."
Yanaklarıma doğru bir kan akışı hissettim. Umarım çok kızarmamışımdır. İlişkimiz hep böyleydi, ne kadar zaman geçerse geçsin hep ilk gün ki gibi utanıp heyecanlanıyordum. Bütün elbiseleri tek tek gösterdim. Hiçbirisi tam olarak içime sinmemişti. Pes edip yatağıma döneceğim sırada Kaya mesaj attı.
Efsun, kapıyı açar mısın?
"Tam şu an Kaya mesaj atıp kapıyı açmanı istedi?"
Başımı salladım. Haberi olduğuna göre onun planladığı bir şeydi. İpek'in uykusu hafif olduğundan sessiz olmaya çalışarak aşağı indim. Ne zamandır oradaydı bilmiyorum ama elinde bir paketle Kaya bekliyordu.
"Görev tamamdır komutanım."
Telefonda ki kişinin Selim olduğunu ne ara fark etmişti bilmem ama durum bildirisi de yapmıştı. Selim teşekkür ettiğinde Kaya iyi geceler dileyip gitti. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kutuyu alıp odama gittim, kapıyı kapattım. Telefonu yastığıma yaslayıp kutuyu önüme aldım. Kutu açılışı yapanlar gibi bir edayla kutunun önce kurdelesini açtım. Kapağı kaldırırken kalbim hızlandı, sürprizin her türlüsü beni mutlu ederdi. Hele bir de Selimden geliyorsa..
Siyah, saten bir elbiseydi. Elbiseyi havaya kaldırdığımda bir de ayakkabı olduğunu fark ettim. Elbisenin bir de yırtmacı vardı. Boyun kısmı dar ve kapalı, alt tarafı daha genişti. Birkaç gün önce takip ettiğim bir butikte beğendiğim bir modeldi kendisi.
"Beğenmiştin," dedi aklımdan geçenleri okur gibi. "Ece ve Bade kusura bakmasın ama sevgilim siyahını beğenmişti..."
Elbiseyi kibar bir şekilde kaldırdım. Müsait bir zamanda yeniden inceleyecektim. Bir hışımla telefonu elime aldım. Selim de bir şey söyleyeceğimi fark edip heyecanlanmış gibiydi. "Seni daha nasıl sevebilirim be adam!" Bu yükselişimin üzerine hapşırması kahkaha atmama sebep oldu.
"Gelinir mi öyle kızım, ansızın?"
Bütün huylarına alışmıştım, heyecanlanınca hapşırma detayı hariç. Bir şekilde hep unutuyordum ve bunu tetikliyordum. "Koskoca yüzbaşı, ansızın gelen hamlelere alışkın değil midir?"
Yine o çapkın gülümsemesini gösterdi. Gülüşün derecesi olur muydu? Olurdu.
"Senden gelenlere değilim yalnızca."
En son trip atıyordum.. Hatta ayrılmanın eşiğinden dönmüştük. Bu anları anımsayınca unutmak ister gibi gözlerimi kapatıp açtım. "Birileri duysa çok kıskanırdı..." Yüzünü buruşturdu. Kimden bahsettiğimi anlamıştı. Yiğit çok güzel bir kumaydı, maalesef.
"Konuşursak kıskanır. Sen önemseme onu. Konuş sadece."
Mayışır gibi oldu. Hava mı sıcak olmuştu ben mi terlemiştim bilmiyorum ama ceketimi çıkartıp bir kenara fırlattım. "Gece gece uyumak yerine beni mi dinlemek istiyorsun?" Saatin kaç olduğunu ancak o an fark ettim. İkimiz de sabah uykusuz kalacaktık. Gerçi o hiç uyumasa bile bunu belli etmiyordu, benim gibi sakarlık yapmıyordu.
"Ben seni hep dinlerim, hep severim. Sabaha kadar seni dinlemek istesem de uyuman lazım. Yelkovan akrebi öyle hızlı kovalamalı ki sabah olup seni görmeliyim..."
Yatar pozisyona geçtim. Telefonu yatağımın hemen yanında ki komidine yasladım. "O zaman iyi geceler. Seni çok seviyorum..." Telefonu kapatması gerekirken kapatmadı. O da yatar pozisyona geçip telefonu bir yere sabitledi. "Kapatmayacak mısın?" Hayır anlamında bir ses çıkardı. Sorun olup olmadığını sorduğunda seve seve kabul ettim. Heyecanlansam da mutlu oldum.
"İyi geceler sevgilim," dedi müptelası olduğum sesi. Siyah gözleri pür dikkat ekrandayken benim gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Uykuya anca bu kadar direnebilmiştim.
Sabah uyandığımda o kadar az saat uyumama rağmen enerjik hissediyordum. Telefon kapanmıştı. Günaydın, diyemediğim için üzülerek telefonu koyduğum yerden aldım. Açılan ekranda mesaj bildirimini görünce bekletmeden açtım.
Füsun'um, günaydın.
Komutan çağırdığı için erken çıkmak zorunda kaldım. Telefonu o yüzden kapattım, kusura bakma. Ancak gözlerine bakarak günaydın, deme şansım hala var.
Beni bekletme, özlemden delirmek üzereyim...
Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle hazırlanmaya başladım. Kahvaltı masasında kızlara elbise olayını anlatıp koşar adım işime gitmem gerekiyordu. Özlem bu kadar had safhadayken ben de saniyeleri sayıyordum. Yüzbaşı Karacalı, benim sığınağımdı ve her ne olursa olsun insanlar sonunda evine dönerdi. Tıpkı benim her gün koşarak, onu görme umuduyla işe gittiğim gibi...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
71.7k Okunma |
5.74k Oy |
0 Takip |
67 Bölümlü Kitap |