Hepinize yine yeniden merhaba. Olay örgüsü yavaş yavaş ilerlerken yeni bir bölümle daha karşınızdayız. Umarım bu bölüme kadar severek gelmişsinizdir. Bundan sonrasını daha bir merak ve istekle yazıyorum bilginiz olsun. Hepinize keyifli okumalar....
Son olarak bu kitap bir kurgudur. Olaylar, kişiler, durumlar kurgu üzerine oluşturulmuştur.
◇
Yapbozun kayıp iki parçası. Anahtar olmasa kilit neye yarardı? Birbirini tamamlayan bir şeyler olmadıktan sonra parçaların ne anlamı vardı? Kulağımın altında hissettiğim kalp atışı sakin bir ritimle ilerlerken güneşin pencereden yansıyan ışıkları gözlerimi acıttı. Bozuntuya vermeden gözlerimi daha sıkı kapattım. Şu anı bozamazdı. Hiç uyumamışım gibi gelse de gözlerimi tekrar açtığımda baktığım saat beni dumura uğratmaya yetti. Öğlen on iki olmuştu. Bade babasını ikna etmiş, kızlar da bizi uyandırmak yerine yalnız bırakmayı tercih etmişti.
Selim kıpırdanmaya başlayınca uyuma numarası yapmak için gözlerimi yumdum. Kolunu çekmeye çalışırken başımın kolunda olduğunu fark etti. Bulunduğu yerin farkına yeni varmış gibiydi. Saçlarımda hissettiğim burnu huylanmama sebep oldu. Vücudu hala sıcaktı ama düne nazaran daha dinlenmiş gibi duruyordu.
“Efsun güzelim.”
Annemlere bu ismi koyduğu için dua edeceğimi düşünmemiştim. Selim'in ağzından duymak daha bir mest ediciydi. Uyuduğumu sanıp yüzümü izlemeye devam etti. “Sirkeli su,” dedi kendi kendine. Sirke koktuğunu da yeni fark ediyordu anlaşılan. Kendini biraz geriye çektiğinde dayanamayıp güldüm.
“Sirke kokulum.”
Kendine sorgulayan bir bakış attı. Elini alnına götürüp ateşini ölçtü. “Gün öğlen olmuş, Sirke kokuyorum ve görev de değilim.”
Günaydın sevgilim..
Dün akşam odaya geldikten sonra olan biten her şeyi anlattım. Bade'nin işleri hallettiğini duyunca biraz da olsa rahatladı. Komutanını arayıp kendisi de bir günlüğüne izin kopardı. O memnun olmasa da ben memnundum. Hastaydı ve dinlenmesi gerekiyordu. Üzerinde ki örtüyü biraz açınca kazağının olmadığı vücudu görüş alanımıza girdi. Omzunda ki dikiş izine içimi sızlatan bir bakış attım. “Hasta olmuşum ya ben.”
İkimiz de kıpırdandığımız için daracık yatağıma sığamadım. Selim zaten tüm yatağı kaplarken bende bir köşeye kıvrılmıştım. Ayağa kalkmaya niyetlendiğimde bileğimi kavradı. Sırtını iyice duvara yaslayıp beni de kendine çekti. Heybetli sevgilime göre küçük bir yatağım vardı. Bir şekilde ikimiz de sığdık. O başını yatak başlığına yaslarken bende kafamı geri çekip yüzüne bakmaya çalıştım.
“İki dakika flörtleşemedik aşağıda. Sirkeli su mesaisine başladık gece gece. Yiğit'e de hava atamadım.”
Anında kaşları çatıldı. Yiğit kısmı ağzımdan kaçmıştı. Araları biraz daha düzenlene kadar akışına bırakmayı düşünmüştüm. Rahat durabilmek için biraz daha geriye çekildim. Bu konu uzar giderdi. Rahat bir pozisyona geçmeliydim. “Anma şunu.” Birkaç dakika sonra çalan telefonu konuşmamızı bölerken gör bak, der gibi ekranı gösterdi. Sahiden ismin geçince aramış olamazsın Yiğit. Bir de görüntülü arıyordu. Telefonu açmıyordu o ise ısrarla arıyordu. Selim'in elinde ki telefonu ben açtım.
“Günay-” Beni de görmüş olacak ki cümlesi yarım kaldı. Bunu da kıskanmazsın. Kıskanırdı. Vay vay dedi gözleri. “Ben müsaittir diye aramıştım da.” Selim cevap vermedi.
“Müsait müsait. Konuş sen,” diyerek cevaplayan ben oldum. Yiğit saçını düzeltirken kaçamak bakışlarla Selim'e bakıyordu. Direkt bir şeyler söylemekten çekiniyor gibiydi.
“Dün komutanla konuştum. Bugün konuşacaktık onunla da, senin de geleceğini söylemişti.”
“Hastayım ben.”
Anlık verdiği cevaba kahkaha attım. Tuğrul amca bugün gelme emri vermese koşa koşa gidecekti. Yiğit'e bahane olsun diye hasta olduğu mu aklına gelmişti? Gülüşüm onları etkilememiş gibiydi. “Geleyim?”
“Gelme!”
“Gel.”
Yiğit bir devresine bir de bana baktı. Benim cevabımı esas almak daha da hoşuna gitmiş olacak ki konum isteyip telefonu kapattı. Selim bana kızamıyordu. Yiğit ile konuşmaya götürdüğüm zaman da bir şey dememişti. Belki de içten içe istediğindendi. Kardeşine sarılmak için beklediğini biliyordum ama kızgınlığı her şeyin önüne geçiyordu. Yataktan kalkıp kazağını uzattım.
“Benim yanımda böyle durabilirsin ama Yiğit seni böyle görmesin. Kumanım demesin yine.”
Yiğit konusunda ilk defa gülümsedi. İlgi hoşuna mı gitmişti ne? “Sayamayacağım kez beni böyle görmüştür üzgünüm.” Siyah atleti başlı başına bir moda ikonu gibi durmamalıydı mesela? Çirkin görünemiyor muydu bu adam? Onu giyinmesi için yalnız bırakırken bende trip atar gibi salona gittim. Karşımda ki manzarayı görünce içimden İpek'e defalarca kez teşekkür ettim. Kahvaltı masasını bize bırakıp gitmişlerdi. Çayı ısıtmak için ocağı açtım. Yiğit de çok geçmeden gelmişti.
“Aramızda kalsın ama düşündüğümden daha çok bana benziyorsun yenge. Bizimkinin neden sana aşık olduğu belli oldu.”
Yiğit, Alp'e de çok benziyordu. Söylediği sözler beni sinir etmek için olsa da o tatlı surat ifadesine kızamıyordunuz. Ellerini ovuştura ovuştura ısıtıcının yanına koştu.
“Ne o, dolandırıcılık yaparken askerlik yetilerinizi kayıp mı ettiriyorlar?”
Kapının eşiğinde boylu boyunca durmuş bizi izleyen kişi Selimdi. Yiğit yanlış bir şey yapmış gibi oturduğu yerden kalktı. Rütbe olarak da üstüydü nasıl olsa.. Selim elini, yüzünü yıkamak için lavaboya ilerledi. Sirke kokusundan kurtulmak istiyordu. Yiğit telefonla konuşurken bende çayı getirdim. “Zeyno'm?” Demek Zeynep de haberdar olmuştu. Merakıma yenik düşüp ekranı görmeye çalıştım. Kumral, ela gözlü güzel bir kadındı. Yiğit ona da devresine söylediği şeylere benzer şeyler söylüyordu. Yaşadığına inandırmaya çalışıyordu. Selim saçını yıkayıp gelmişti.
“Bak, Ulaş da burada hatta,” deyip telefonu benimkinin eline tutuşturdu. Selim karşısında ki kıza bakakaldı. Zeynep'i uzun zamandır görmediği belliydi. Zeynep hayal görüp görmediğini sordu.
“Hayal olamaz merak etme. Hayal olsa güzel olur, bu hayal değil. Kabul, şaşırtıcı ama kanlı canlı bir varlık.”
Sağol devrem ya, diye mırıldandı Yiğit. Bu ikili acilen barışmalıydı. Onların kardeşlik hallerini gözlerimle görmek için sabırsızlanıyordum... Zeynep bir yandan ağlıyor bir yandan konuşmaya çalışıyordu. Yaşı genç olmasına rağmen olgun görünüyordu. Çocukluk aşkı demişlerdi, aynı memlekettenlerdi. Yiğit sonradan gelse de eksik olan parçamız gibi yerine kuruluvermişti. Gerçek mi diye ara ara kendisini dürten Ercüment'e, Selim'in her an kavga edecekmiş gibi bakışlarını, benim yani bizim aramızda ki Selim'i en çok kim seviyor yarışmasında başroldeydi.
Selim telefonun ucunda ki Zeynep ile uzun uzun konuştu. Zeynep'in korkusu bu süreçte Yiğit'in boralar timine kötü bir şey yapıp yapmadığına dairdi. Kötülerin tarafına mı geçmiş, diye sormuştu bir ara.
“Öyle ölmedim de gel öldür beni Zeynom.”
Yiğit hayıflanırken telefonda ki görüşme devam ediyordu. Zeynep bir süre sonra ilk şoku atlatmış olacak ki telefonu kapattı. Selim elinde ki telefonu masanın üzerine bırakırken sıra nihayet kahvaltıya geldi. Kızlar sabahtan her şeyi hazır etmişti. Çayları servis ettikten sonra yerime oturdum. Yiğit uzun zamandır yemek yememiş gibi büyük bir iştahla çoktan yemeğe başlarken Selim beni beklemeyi tercih etmişti.
Kahvaltının ilk kısımları sessiz sakin bir şekilde ilerlerken ilaçları getirdim. Birkaç gün daha bunları kullanması gerekiyordu. Yiğit hepimizden önce davranıp sürahiye sarıldı. Devrelik bu derece mi be adam?
Zeynep mi Selim mi sorusuna cevap veremeyeceğini düşünmeye başlamıştım artık. Tabağımda ki zeytinle oynarken birilerinin konuşmasını bekledim. Buraya geldiğimden beri kendimi hep kalabalık ortamlarda bulmuşken sessizlik unuttuğum bir kavram olmuştu.
“Ee aşk doktoru, yok mu bize bir reçeten?”
Selim çayını büyük bir keyifle yudumlarken soruyu üzerine alınmadı. İçinden kardeşi ile sarılıp hasret gidermek geçse de bir şeyler buna engel oluyordu. Adım atmaktan korkuyor gibiydi.
“İlacı zehirden ayıran dozudur. Senin dozun da Zeynep'e göre bir hayli fazla.”
Abiliği, kardeşliği, dostluğu, eşliği bu kadar güzelken babalığı nasıl olurdu..
Yiğit bozuntuya vermeden ekmeğinden büyük bir ısırık aldı. Sepette ki ekmeğin bitmesine büyük bir üzüntüyle baktı. Yeni doldurduğum çayını almak için uzandığında Selim tabağında ki son ekmek dilimini sepete bıraktı.
“Bir şey mi arıyorsun?”
Soruma başını salladı. Üzgünüm ama evde ekmek kalmadı.. Fırın eve bir hayli uzak mesafe de olduğu için durum biraz daha zor oluyordu.
“Ekmek bitmişte, diğer reçelin tadına bakamadım.”
Tekrar sepete baktığında şaşırdı. Ekmeği alıp garip bir şey bulmuş gibi inceledi. Selim bir şey olmamış gibi davranmaya çalışarak telefonuyla ilgilendiğinden Yiğit bana baktı. Gözlerimle Selim'i işaret ettim. Anında dudaklarına anlamlı bir gülümseme yayıldı.
“Ben nereden baksan bir on belki de daha fazla yıldır hiç tek başıma kalmadım. Ya da bir başarısızlık yaşamadım Efsun.”
Selim de telefonunu kapatıp masanın üzerine bıraktı. Konuşma dikkatini çekmiş gibiydi. Yiğit'in gözleri üzerinde oyalanırken ilk kez bakışlarını kaçırmadı. Eskisi kadar sert bakmadı.
“Sevinçliyken sarıldığım boyun da, üzgünken ağladığım omuz da onundu. Başarısız da olmadım çünkü okul birincisi adam hayatında ilk kez birine kopya verdi. Asla geçemeyeceğim bir derste sırf mezun olabileyim diye bana yardımcı oldu.”
Ekmeği ortadan böldü, üzerine incir reçeli sürdü. Devresinin tabağına bıraktı. Bu devrece seni seviyorum demek.
“Bende hiçbir zaman bütün olmadım. Yarım oldum, oldum ki devrem beni tamamlasın. Elini omzumdan hiç çekmesin.”
Kalan son lokmasını ağzına atıp bahçeye çıktı. Selim konuşmadan baktığı noktaya bakmaya devam etti. Ben masayı toparlarken o da bahçeye çıkmıştı. Ekmek tabağında yoktu, Yiğit'in yarımı yine onu bulmuştu. Ben temizlik işlerini hallederken onlar dışarda kaldı. Yanlarına gittiğimde ikisi de küs çocuklar gibi ayrı köşelerde oturuyordu. Bade'ye bir mesaj attım.
Getirebileceğin kim varsa bize getir.
Kalabalık bir ortam şu an için daha cazip geliyordu. Belki tim bir arada olursa Yiğit de bir şeyler anlatırdı. Bade den onay mesajı geldiğinde Selim'in kucağına sokuldum. Yiğit olduğu yerde kıpırdandı. “Aman iki dakika ayrı kalmayın zaten.”
Selim usul usul saçlarımı okşuyordu. Ben halimden gayet memnunum çok sevgili kumam...
“Gelmeseydin kardeşim, hastayız demedik mi sana?”
Yiğit burun kıvırdı hastaymış, kimeyse artık, diye mırıldandığında kıkırdadım. Selim'in söylediklerini tekrar edip dalga geçerken aniden öne atıldı. Selim saçlarımı öperken ne olduğunu çözmeye çalıştım. “Ne dedi seninki?”
Hastayım dedi.
“Gelmeseydin kelimesinden sonra bir şey mi dedi ben mi yanlış duydum? Yok yok dedi. Cevap da verdi.”
İlk defa bir konuşmasını duymamış gibi yapmayıp anında cevap vermişti. Kardeşim demesi ise Yiğit'in neredeyse sevinçten havaya uçmasına sebep olmuştu. Kendisi de durumu fark ettikten sonra kendini gizlemek için dudaklarını saçlarıma bastırmıştı. Yiğit zamanla açılacağına inanıp üzerine gitmemeye karar verdi. Adamın oturuşu bile dikleşmişti, yüzünde güller açıyordu.
Çalan telefonunu sessize almaya çalışan sevgilimi izledim. Bugün neydi bu telefona ilgi? Diğer günler telefonunu bu kadar kullanmıyordu. Merakla başımı yukarı kaldırdım.
Kayıtlı olmayan bir numara mesaj atmıştı. Mesajı tam okuyamadım. Telefon arka arkaya beş kez çalınca dayanamayıp geri çekildim. Gözlerime bakarken sorun yok, demeye çalışıyordu. Ancak telefonu da göstermiyordu. Telefon bir kez daha çaldığında dayanamayıp avucunda ki telefonu kavradım. Kayıtlı olmayan numara yine arıyordu. Telefonu açtım.
“Açtın!” dedi bir kadın sesi. Saniye başı arayan kişi bu kadındı. “Ulaş, numarayı mı tanımadın? Mesaj da yazmıştım aslında.” Selim kedi gibi kıvranıp telefonu almaya çalışırken Yiğit sen şimdi ayvayı yedin devrem bakışları ile bizi seyrediyordu. “Çağla ben.” Telefonu tutan elim daha sıkı bir hal alırken Yiğit ıslık çaldı. Çağla'nın sesini daha önce de duymuştum, uzun zaman sonra duyunca aklıma gelmemişti.
“Israrla aradığına göre önemli bir şey olmalı Çağla?”
Çağla bir süre sessiz kaldı. Duymayı beklediği ses elbette benimki değildi. Benden nefret ediyordu. “Sen, Efsun olmalısın.” Dudaklarımı dişledim.
Belki de bir konu yoktu iç ses?
“Ben şey için aramıştım. Amcam soruyor da yüzükler takıldı bu damat ne zaman gelecek diye?”
Selim'in yüzüne ne kadar sure öylece baktım bilmiyorum. Başımdan aşağı kaynar sular döküldüğü doğruydu. Telefonun sesini açtım. Artık hepsi daha rahat duyabiliyordu.
“Yüzük?”
“Yüzüklerimiz. Amcam hastalığa fazla kaptırdı kendini. Ölmeden önce damadım da gelsin, diye söylenip duruyor.”
Birazdan uyanacağım ve bu kabus bitecek diye diledim içimden. Selim başını salladı. Yiğit ise olayları anlamaya çalışır gibi sessizce dinliyordu.
“Çağla, bu durumu kabul etmediğimi söyledim. Amcanın tedavisi için gerekli parayı gönderdim, benim yapabileceğim en fazla şey budur.”
Amcanın hastalığını tenzi ederek sinir oluyordum. Olay neydi? Çağla ne ara yüzük takmıştı?
“Amcam bizim birlikteliğimizi görmek istediğini söylemişti. En büyük ilacı da bu olacak. Yüzüğü aldığımı görünce çok sevindi.”
Selim alnını ovuştururken arka arkaya birçok kez sabır çekti. Selim'in tedavi için gönderdiği paraya yüzük alan koca yürekli Çağla... Amcasının hastalığı neydi bilmiyorum ama ilaçla iyileşebilecek bir tedavi olduğu belliydi.
“Hem Uşak da herkesin dilindesin hala. Bizim kara oğlan, diyorlar da başka bir şey demiyorlar. Bende uzun zamandır görmüyorum seni, özledim-”
Telefonu kapatıp Yiğit'in oturduğu koltuğa fırlattım. Ani hareketle korkup yana sıçradı. Bu durumda o bile kumalık yarışmasını bir kenara bırakmıştı. Ayağa kalkıp volta atmaya başladım. Bütün konuşmalar tek tek zihnimde tekrar etti. Telefonu alacağım da Yiğit hızlıca uzattı. Çağla'nın mesajlarını açtım. Selim tedavi için para göndereceğini söylemişti. Herhangi bir karşılık verdiği görünmüyordu. Çağla olayları kafasında bu kadar büyütecek bir kız mıydı?
Madem teklifi kabul etmiyorsun, uğruna her şeyi heba ettiğin o kızı buraya getirdiğinde neden evleneceğiz, demedin?
O dönem evlilik gibi bir mesele yoktu. Aşık olduğum kadın, diyerek tuttum elinden tüm Uşak da buna şahit oldu.
Evlilik gibi bir mesele yoktu. Evlenmek için can atan adam mı söylemişti bunu? Farklı bir cevap vermesini diledim o an. Bir anda karar verdiği bir şey miydi bu? Hangi ara geldiklerini fark etmesem de Bade, İpek, Akın ve Ercüment dörtlüsü de yanımıza gelmişti. “Ben alayım onu yenge,” diyerek elimde ki telefonu kavradı Yiğit.
“Efsun, konuşmamız lazım.”
Bilmem kaçıncı kez attığım volta artık başımı döndürdü. Olduğum yerde durdum. Yeni gelenler ne oluyor diye bakarken Yiğit sessiz olmalarını işaret etti. “Şimdi mi?”
Faruk olayında kendisi bir hayli yükselmişti. Ki ben ondan hiçbir olayı ya da konuşmayı saklamamıştım. Peki onun hangi hareketi Çağla'nın ailesine kendini damat belletecek kadar, yüzük aldıracak kadar umut vermişti?
Bakışlarım kısa bir an İpek ile buluştu. Onun her zamanki naif bakan gözlerine karşılık benim gözlerim ateş saçıyordu. “Bilet almamı mı isteyeceksin?” Bekleyenin mi vardı, neydi bu acele. Aramızda ki mesafeyi kapatıp yanıma geldi.
“Geçen hafta aradı, acil olduğunu söyleyince açmak zorunda kaldım.” Üzerime doğru gelirken tek nefeste hepsini anlatmaya çalışıyordu. “Ağlıyordu, amcasının hasta olduğunu ve son evrelerinde olduğunu söyledi. Bu evlilik işini duyar duymaz reddettim. Sonra telefonu kapattım zaten. Mesaj atmaya devam etti, bende amcası için bir miktar para gönderdim. Çocukluğumdan beri tanıdığım bir adam kendisi. Ama kendisi olayları çok yanlış yere çekmiş.”
“Bizim evlilik meselemiz konusunda da net bir cevap vermemişsin. Sende herkes gibi daha büyük bir doktor beklerken benim çıkmama mı şaşırdın? Baktın bende sana aşık oldum deneyelim mi dedin, öylesine aşık-”
Sözümü yarıda kesen şey dudakları olmuştu. Biz ne konuşuyorduk şu an? Selim'in tarafından dinleyince de göze batan bir durum yoktu. Peki Çağla? Neden kendinde Selim ile evleniyordu?
Alnını alnıma yasladığında burnunun ucu burnuma değdi. “Öylesine değil, ölesiye aşk benimki. Sevda, vurgun adına her ne dersen.”
Kulağıma gelen oo sesleri çok derinden gelmeye başlamıştı. Sahi onlar hala buradaydı değil mi?
“Deneyelim ama evliliği. Senin de kabul ettiğini duymak için senin adına konuşmadım. Benim seninle evlenmek için can attığımı sadece Uşak değil, yedi ceddi biliyor.”
“Sabahtan beri telefona bakıp bir şey saklıyor gibiydin. Çağla da arka arkaya arayıp öyle konuşunca biraz fazla tepki verdim.”
Kime göre neye göre fazlaydı? Biz de nişanlıydık bir nokta da. Çağla'nın hayallerini kurup gerçekmiş gibi yaşaması da hoş değildi. Herkesin etrafımıza toplandığını fark edince yanaklarım kızardı. Selim telefonunu alıp birini aradı. Telefonun sesini açıp bana yaklaştırdı.
“Ulaş?”
Abi? Abimi mi aramıştı? Selim babamla konuşmak istediğini söylediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Abim babamın Oğuz ile bahçede oynadığını söyledi. Selim'in ısrarla konuşmak istemesi üzerine telefonu babama götürdü. Kısa bir selamlaşma faslından sonra ciddileşti.
“Tahir amca, kusura bakma şu an karşına geçip söyleyemiyorum bunları ama,” dediğinde nefesimi tuttum.
“O masada aşığım ben senin kızına demiştim. Bugün de bu telefonun ucunda artık evlilik için bir adım atmak istediğimi söylemek istiyorum. Şu isteme işini öne çeksek sizin için de uygun mudur?”
Veleddalin amin be adam. Birden öyle denilir mi? Babam mı kalpten gidecek ben mi yarışması olabilirdi şu an için. “Höst lan,” diyen abime bakılırsa aramıza o da katılabilirdi. Babam telefonu kapattı. Aradan geçen her saniye de daha da bayılacak gibi hissediyordum. Çok geçmeden babam görüntülü aradı.
“Sen baya açık sözlüsün,” dedi meydan okur gibi. Özellikle bu konuda olabilirdi en çok da babama karşı. Babam arkasında kalan ağacı gösterdi. “Ben bu bahçeye üç ağaç diktim. Hepsi çocuklarım adınaydı. Şimdi oğlum için diktiğim ağacın altında torunumla oynuyorum.”
Oğuz da seslerimizi duydukça zıplayıp kadraja girmeye çalışıyordu
Babam dayanamayıp torununu kucağına aldı. Oğuz da bu ana tanık olacaktı...
“Ve bu ağaç, tek kızımın, Efsunumun adına diktiğim ağaç. Diğerlerine göre daha cılız duruyordu ama şimdi bütün bahçeyi kapladı. Tıpkı kendisi gibi. Bana bak evlat,” dediğinde kaşları çatıldı. İşte asıl konuşma burada başlıyordu. Hepimiz nefesimizi tutmuş babamı bekliyorduk.
“Kızımın dallarını kıracak en ufak bir harekette bulunursan karşında ilk beni bulursun. Ben sana bunun açıklamasını ilk konuşmamız da yaptım. Askere emir tekrarlanmaz. Vatanını nasıl koruyup kolluyorsan kızımı da öyle koruyup kolla. Ailene de söyle Müjgan ne zaman için tamam derse buyurun gelin.”
“Yuppii!”
Duyduğum son şey Oğuz'un sevinç nidaları olurken ayakta bayılmış gibi hissediyordum. Selim bu cevabı beklermiş gibi memnundu. Bir süre daha konuştuktan sonra telefonu kapattı. Ben İpek'e yaslanıp derin bir nefes aldım. “Adam sadece operasyon da rüzgarlar estirmiyor.” Akın'ın sözleri bana yardımcı olmaktan çok uzaktı. Nihayet oturduğumuz da dizlerim biraz olsun kendine geldi.
“Şimdi az önce devrem kayınpederini aradı ve isteme merasimi için geleceğiz mi dedi ben mi yanlış duydum?”
“Yok yok bende duydum onu,” diyerek onayladı Ercüment.
“E siz evleniyorsunuz! Tahir amca bir kez daha tamam dedi. Hayırlısıyla ilk adımı atacaksınız.”
Bade'nin sözleri ikimizin de olayın farkıma varmamıza yardım etti. Selim elimi tutup parmaklarını kenetledi. Tamam yükselip kızmıştım falan ama yine bir şekilde yapacağını yapmıştı. Yüzükleri öncesinden takmış olsak da ailelerimiz dahilinde atacağımız ilk adım olacaktı bu.
“Artık ailelerimiz de şahit olacak,” dediğinde “Haftaya cumartesi,” diyerek tamamladı Bade. Elinde ki telefonun ekranını hepimize gönderdi. Müjganım 1 yeni mesaj; Haftaya cumartesi.
Anne? Bade'ye bildirmeyi tercih etmişti. Bu kadar çabuk mu ikna olup gün seçmişti? Erkekler kendi arasında kutlama cümleleri konuşurken kızlar heyecanımı yatıştırmaya çalışıyordu.
“İpek'in ailesi bizi kaç ay sonrasına attı. Adama bak ertesi güne gün aldı resmen.”
Akın'ın operasyonları ve İpek'in annesinin uzun süren hazırlıkları sonucu onların isteme töreni henüz olmamıştı. Şu an ne rütbe ne de kumalık kalmıştı. Yiğit bile tebrik etmişti. Gün boyu bulutların üzerinde dolaştım. Akşam olduğunda misafirlerimizi uğurlarken Selim'in kulağıma fısıldadığı şey gecenin son darbesi olmuştu.
Eşim olman için gün sayıyorum, Efsun. Efsun Karacalı...
◇
Bu bölümü biraz kısa tuttum. Sonra ki bölümde yani devamında Efsun ve Selim'in yüzleşmesini, Efsun'un neden böyle davrandığını öğreneceğiz. Yani artık tamamen bu konulara yöneliyoruz. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın..
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
71.69k Okunma |
5.74k Oy |
0 Takip |
67 Bölümlü Kitap |