KARAHAN'LI KONAĞI
(DİLA KARAHAN'IN AĞZINDAN)
Aşağı inmemle, kapıdan giren Ağir’in gür sesi ile olduğum yerde kalakaldım.
“DİLA AAA!!!”
Ağir’den sonra, tüm gözler beni süzmeye başlamıştı. Onlara bakarken, Ağir’in hızla beni kendine çevirip attığı tokatla yere yığılmam bir oldu.
“AĞİR AĞA, NE HALDİR BU! KENDİNE GELESİN!” diye bağırmıştı Azat Ağa.
Mahne Daye’nin, “Oğlum, ne yaparsın?” demesiyle hiddetle, yerde acıyan yanağımı tutarak yaşlı gözlerle bir sonraki hamlesini bekliyordum.
Ağir, bana bakarak, “ASIL BU … NE YAPAR! BENİM BACIMIN ELBİSESİ NEDEN ÜSTÜNDE?” diye haykırdı.
Azat Ağa oğluna sert bir sesle karşılık verdi:
“AĞİR! AĞZINDAN ÇIKANI KULAĞIN DUYSUN! … DEDİĞİN SENİN NAMUSUN!”
Ağir’in gözleri öfkeyle parladı.
“ÖYLE Mİ! PEKİ BENİM NAMUSUM HA? AMA HATIRLATIRIM, BENİM BACIMI O … GÖTÜRÜRKEN NEREDEYDİ NAMUSUN?”
Azat Ağa, oğluna sert bir tokat atarak sözünü kesti:
“KENDİNE GEL! BEN DOĞRU OLANI YAPTIM! SEN DE KARINA SAHİP ÇIKIP ÖNÜNE BAKACAKSIN! DİLHUN NASIL KIRIMLI GELİNİ İSE, DİLA DA KARAHANLILAR’IN GELİNİ, BU BÖYLE AĞİR AĞA.”
Ağir, sinirle bana işaret ederek, “BEN DE AĞİR KARAHAN’SAM, BU … ALDIĞI NEFESİ NASIL HARAM EDİYORUM İZLEYİN!” diye bağırdı ve konağı terk etti.
Sessizliğin ardından, Mahne Daye yanıma gelip beni sofraya götürmek istediğinde, bir ses yükseldi:
“Daye, o kızı soframıza oturtmayacaksın umarım.”
Sözün sahibi, ailenin ikinci oğlu Berzan’dı.
Mahne Daye, öfkeyle karşılık verdi:
“Sakın, sakın ola biriniz bile bu kıza sesi çıkmayacak, tamam mı?”
Polat’ın itiraz etmeye hazırlandığını fark edince Mahne Daye, sertçe çıkıştı:
“Polat, Berzan, size ilk ve son uyarım!”
Bu sırada, masanın diğer ucunda sessizce yemek yiyen Baran, tabağı yere fırlatarak ayağa kalktı. Sinirle Mahne Daye’nin karşısında durup alaycı bir gülümsemeyle konuştu:
“Hıh, keşke kızını da böyle savunsaydın Mahne Hanım!”
Sonrasında konağı terk etti. Tek tek çıkan konak halkının ardından, sadece ben ve Mahne Daye kalmıştık. Ona sarılarak hüngür hüngür ağladım.
“Daye! İçim yanıyor, dayanamıyorum!” dedim.
O ise saçlarımı okşadı, tıpkı annem gibi.
Mahne Daye, saçlarımı okşarken yavaşça yüzümü ellerinin arasına aldı.
“İstemezdim yavrum, kimse istemezdi. Geçmişin bedelini size kestiler.”
Gözlerime derin derin bakarak devam etti:
“Dilhun nasılsa, sen de o’sun. Eğer kendini yalnız hissedersen çekinme, gel yat dizlerime. Söyle derdini. Ben yine senin saçlarını sever, seni dinlerim yavrum.”
O an, içimde biriken tüm ağırlığı bir çırpıda döküverdim:
“Daye, ben Ağir’i çok seviyorum. O benim tek dayanağım, tek yaşama sebebim. Bu halde olmayı inan istemedim. Ama söz bile düşmedi bana. ‘Evleneceksin’ dediler ve beni yolladılar buraya. Eğer Ağir’in mutsuz olacağını bilseydim, ölsem de direnirdim. Ama… ama bir kez olsun bencil olmak istedim. Tek suçum bu daye!”
Mahne Daye, bir an durakladı. Yüzünde bir hüzün belirdi, ama sustu. Oğlunun gözündeki perdenin kalkmasını beklemekten başka çaresi yoktu. Ağir’in yıllarca dizine yatıp anlattığı o kızın ben olduğumu biliyordu. Öyle ki, “Alnı şanlı gelinim yapacağım onu” der dururdu. Ama kime, niye bu öfke? Mahne Daye iç sesini susturdu.
Bana dönerek, gülümsemeye çalıştı:
“Ah güzel gelinim, sabır… Her şey yoluna girecek. Ama sakın ezdirme kendini. O ne diyorsa sen de karşılık ver ki seni ezemesin.”
Biraz neşelendirmek ister gibi tebessüm ederek ekledi:
“Bilirim o eşek sıpasını. Hele bir gelsin, kulağını çekeceğim onun.”
Sonra, konuyu değiştirmek istercesine:
“Hadi, gel bir şeyler ye. Sonra çarşıya inip alışveriş yapalım, ha kızım?” dedi.
Daha fazla üzülmek istemiyordum. Gözyaşlarımı silip ayağa kalktım. Beraber hazırlanmak için yukarı çıktık.
---
KIRIMLI KONAĞI
(DİLHUN KIRIMLI'NIN AĞZINDAN)
Tüm aile kahvaltı sofrasına oturmuş, sessizce kahvaltıya başlamıştık ki konağın kapısı hızla açıldı. İçeriye uzun boylu, kirli sakallı ve güler yüzlü bir genç girdi. Yüzündeki o gülümsemeyi hiç bozmadan:
“EYYY KIRIMLI KONAĞI SAKİNLERİ, KONAĞIN EN YAKIŞIKLI OĞLU GELDİ!” diye seslendi.
Jiar, kaşlarını çatarak:
“Hadi lan oradan!” dedi ve iki kardeş sarılmaya başladılar.
Dicle Daye, bana dönerek:
“Bu haylaz da bizim küçük oğlum Miran. Jiar’ın küçüğü, Bejne ve senin büyüğün olur.”
Başımla onayladığım sırada, Miran gülerek bana döndü:
“Oo bu güzellikte kim?”
Sözünü bitiremeden Jiar, beni arkasına çekip Miran’a sert bir bakış fırlattı:
“Höst lan! Yengen o senin. Benim karım! Laflarına dikkat et.”
Miran elini kaldırarak:
“İyi tamam be, yemedik karını.”
Bu lafın ardından Jiar, Miran’ın yakasına yapışmak üzereyken hemen araya girdim:
“Şey… Ben Dilhun… Daha dün evlendik… O yüzden…”
Ne saçmalıyorum ben? İki kelimeyi bir araya getiremeyip saçmaladığım için, tüm konak halkı gülmeye başladı. Utancımdan yerin dibine girsem yeriydi.
Yemekten sonra, konağın erkekleri çardağa geçmişti. Ben de Bejne ile sofrayı topluyordum ki Dicle Daye beni yanına çağırdı.
“Buyur daye?” dedim.
Gözlerinde bir merakla sordu:
“Kızım, söyle hele… Jiar ile kaynaştınız mı? Daha dün bir, bugün iki ama bizim deli oğlanı bilirim. Sen anlat hele, çekinme.”
Tam cevap verecekken, arkamda duran Jiar’ın sesi duyuldu:
“Ne bilirsin Dicle Sultan, de hele biz de öğrenelim.”
Daye, oğlunun sözlerine gülerek:
“Hıh, gel gel! Ben de karına senin nasıl deli olduğunu anlatıyordum.”
Jiar’ın yüzünde beliren alaycı gülümseme ve gamzeleri kalbimi yerinden oynatacak gibiydi. O sırada, içimden bir ses yükseldi: “Allah’ım, bu adam gülmeyi de biliyormuş!”
Sonra farkında olmadan iç sesimi dışımdan söylemiş bulundum. Yüksek sesle:
“Off! Sus artık iç ses falan dinlemem, mahvederim seni!”
Daye şaşkınlıkla sordu:
“Ne oldu kızım, iyi misin?”
Gözlerim kocaman açıldı:
“Nee?! Ben onu dışımdan mı söyledim?”
Daye gülmeye başlamıştı. Utancımdan hemen oradan kaçtım. Odaya girecekken Jiar arkamdan gelip kapıyı kapattı ve beni duvara yasladı.
Elini ağzıma kapatarak, kulağıma eğildi:
“Şşş… Sakın bağırma, yavru ceylanım. Biraz eğlenelim ha?”
Korkuyla mırıldandım:
“Jiar… Gündüz vakti yapılır mı?”
Tek kaşını kaldırıp alaycı bir şekilde sordu:
“Ne yapılmazmış?”
Kekeleyerek:
“Şey işte… Dün gece yaptık ya…”
Daha fazla yaklaştı, sesi daha hoyrat ve baştan çıkarıcıydı:
“Ne yaptık, evinamın?”
Sözleriyle beni susturmuştu. Gülümseyerek uzaklaştı ve:
“Bişey yapmadığım halde böyleysen, yavru ceylanım… Yaptığımda ne olacak acaba?”
Gamzesini görünce kalbim hızlandı. Eğilip alnımdan öptü ve ekledi:
“Hadi, hazırlan. Çarşıya inelim. Kocanı daha fazla taciz etme.”
Şaşkınlıkla, “Bu gerçekten Jiar mı? O esip gürleyen adam bu olamaz!” diye düşündüm.
Cevap verir gibi dönüp ciddi bir tonla konuştu:
“Yavrum, sen benimsin! Benden gitmek istemediğin sürece, sultanımsın. Ama sakın ha, kaçmayı düşünme. Bu sadece seni mahveder.”
Telefonu çalınca bir süre konuştuktan sonra akşam geleceğini söyleyip kapattı. Beraber hazırlanıp konağın kapısından çıktık.
Devam edecek....
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayin❤
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
7.14k Okunma |
246 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |