"Sonsuz bir yol var önümde, ayaklarım yorgun,
Gölge gibi peşimde geçmişin ağır yükü.
Kalbimde yankılanan eski bir sızı,
Ne sevgiye doydu ne de unuttu."
Konağın taş avlusunda bir sessizlik hâkimdi. Ağır, ağır adımlarla avlunun ortasına doğru ilerlerken etrafındaki soğuk hava, adeta onun öfkesiyle şekilleniyordu. Avlunun köşesinde duran Dila, kocasının ayak seslerini duyunca ürkekçe başını kaldırdı. Gözleri dolu, elleri ise çaresizlikle birbirine kenetlenmişti. Ağır’ın sert bakışları, Dila’nın içinde derin bir suçluluk dalgası yarattı.
Ağır, birkaç adım kala durdu ve gözlerini Dila’ya dikti. Sesinde hiçbir duygunun izi yoktu; ne sevgi, ne öfke, sadece sert bir kararlılık.
"Bu kadar yüzsüz olacağını tahmin etmemiştim, Dila. Burada ne işin var? Hâlâ utanmadan bu konağın avlusunda mı bekliyorsun?"
Dila, bir adım geri çekildi ama hemen ardından dizlerinin üzerine çökerek ağlamaya başladı. Ellerini birleştirip yalvarırcasına konuştu.
"Ağır... Beni dinle! Evet, hata yaptım. Hem de çok büyük bir hata. Ama inan bana, seni asla kaybetmek istemedim. Ben... Ben sadece kendimi kaybettim. Beni affet. Ne olur, bu konağı ve seni bırakıp gidemem!"
Ağır, bir an duraksadı. Gözlerinde bir anlık acı belirdi ama hemen ardından sert bir ifadeyle Dila’nın yanına eğildi. Elini çenesine koyarak onu yüzüne bakmaya zorladı.
"Kaybettin, Dila. Beni, bu aileyi, hatta kendini. İhanetin bedelini ödemen gerekirken hâlâ burada affedilmeyi mi bekliyorsun? Hangi yüzle? Bana bir sebep söyle, Dila. Neden seni affetmeliyim?"
Dila, hıçkırıkları arasında konuşmaya çalıştı.
"Çünkü seni seviyorum, Ağır! Evet, hatalar yaptım ama bu kalbimdeki sevgiyi değiştirmedi. Sana zarar vermek istemedim. Oyunlar, entrikalar... Hepsi korkularımdan. Seni kaybetmekten o kadar çok korktum ki sonunda seni kaybettim. Ama ben hâlâ buradayım. Hâlâ senin yanında olmak istiyorum."
Ağır, derin bir nefes aldı. Bir süre sessiz kaldı. Sanki içinde bir savaş veriyordu. Kalbinde hâlâ bir yerlerde Dila’ya duyduğu sevgi vardı ama ihaneti unutmak kolay değildi. Gözlerini Dila’dan çekmeden konuştu.
"Sevgi... Sevgi, güven olmadan bir hiçtir, Dila. Senin bana olan sevgin, sadece kendi korkularını saklamak için bir bahaneydi. Eğer gerçekten sevseydin, bana ihanet etmezdin. Şimdi kalk ve defol. Senin varlığın, geçmişteki hataları her gün yeniden hatırlatıyor."
Dila, Ağır’ın bu sözleriyle daha da yıkıldı. Ama pes etmedi. Ağır’ın ayaklarına sarılarak son bir kez yalvardı.
"Ağır, ne olur bir şans daha ver. Seni hak etmek için her şeyi yaparım. Bu konağın kadını olarak kalmak istiyorum. Sana ve ailene layık olmak için yemin ederim, kendimi affettireceğim!"
Ağır, Dila’nın bu çaresiz hâline bakarken içinde bir burukluk hissetti. Ama bunu dışarıya yansıtmadı. Sert bir sesle konuştu.
"Dila, sevgiyle yapılan hatalar bile affedilir ama ihanetin bedeli vardır. Bu konakta kalacaksan, ancak bir hizmetkâr gibi kalabilirsin. Karım olarak değil. Bu, son şansın."
Dila, gözyaşlarını silerek başını eğdi. Ağır’ın verdiği bu ağır cezayı kabul etmekten başka çaresi yoktu. "Tamam, Ağır. Ne dersen yapacağım. Yeter ki beni bu konaktan gönderme. Seni tekrar kazanabilmek için elimden gelen her şeyi yapacağım," dedi.
Ağır, ona son bir kez baktı ve arkasını dönerek konağın içine doğru yürüdü. Dila, hâlâ avlunun taşlarında diz çökmüş, gözyaşları içinde kaderini kabulleniyordu.
Bu, Dila ve Ağır için bir son değil, yeni bir başlangıçtı. Ancak bu kez, aşklarının yeniden inşa edilmesi için daha büyük bedeller ödenmesi gerekiyordu.
.
.
.
Karahan Konağı’nda akşam yemeği
Hazırlıkları başlamıştı. Sofra, her zamanki gibi ihtişamlıydı. Çeşitli yemekler, salatalar ve tatlılar masanın ortasında sıralanmıştı. Mahne Hanım, her şeyin mükemmel olması için hizmetçilere talimatlar veriyor, sofranın eksiksiz hazırlanmasını sağlıyordu.
Ancak havada bir gerginlik hissediliyordu. Herkes Ağır’ın sessiz öfkesinin farkındaydı ve bu sessizlik, patlamaya hazır bir volkan gibi tüm konağı geriyordu.
Dila, o gün olanlardan sonra sessiz bir köşeye çekilmişti. Ağır’ın verdiği ceza ve söylediği sözler zihninde yankılanıyordu. Kalbinde bir umut kırıntısı taşısa da korkusu her geçen dakika büyüyordu. Yemeğe katılmak zorundaydı; bu, Ağır’ın gözünde ne kadar alçaldığını bir kez daha görmek demekti. Ama yine de onunla yüzleşmekten başka çaresi yoktu.
Yemek saati geldiğinde, tüm aile masanın etrafında toplandı. Ağır, baş köşeye oturmuş, etrafındaki herkese soğuk ve keskin bakışlarla bakıyordu. Evin küçük kardeşleri Mirza ve Bejne, Mahne Hanım ve Azad ağa , gergin bir şekilde yerlerine oturmuştu. Dila ise sessizce masanın ucuna ilişti. Gözlerini kaldırmadan tabağına bakıyordu.
Ağır, birkaç dakika boyunca sessiz kaldı. Çatalını eline aldı, ama yemek yemeye başlamadı. Sanki herkesi tartar gibi masadakilere bakıyordu. Sonunda sessizliği bozan, sert ve otoriter bir sesle konuşmaya başladı.
"Bu masada oturan herkes, ailemin bir parçası. Ama aile demek, sadece kan bağı değil. Sadakat demek, güven demek. Bu sofrada yediğimiz ekmek, hepimizin onurudur. Ama birinin, bu sofraya ihanet ettiği gün, o ekmek haram olur."
Masadaki herkes başını eğdi. Ağır’ın sözlerinin hedefi belli olsa da kimse sesini çıkarmadı. Dila, utanç içinde gözlerini masaya dikti, ancak Ağır’ın sesi daha da yükseldi.
"Dila, kafanı kaldır ve bana bak!"
Dila, ürkekçe başını kaldırdı. Ağır’ın gözleri öfkeyle parlıyordu.
"Sana son kez söylüyorum. Bu konakta bir hizmetkâr gibi davranacaksın. Yaptığın ihanetin bedelini her gün ödeyeceksin. Bu sofrada oturmayı bile hak etmiyorsun, ama yine de burada oturuyorsun. Neden, biliyor musun?"
Dila, korku dolu gözlerle cevap verdi:
"Çünkü… Çünkü beni kovmadınız, Ağır. Belki bir şans…"
Ağır, Dila’nın sözünü kesti ve masaya yumruğunu sertçe vurdu. Masadaki tabaklar ve bardaklar sallandı, odada yankılanan ses herkesin tüylerini ürpertti.
"Şans mı? Sana bu şansı, bir gün gerçekten pişman olup değişirsen diye verdim. Ama unutma, bu şans sonsuz değil! Eğer bir kez daha beni hayal kırıklığına uğratırsan, bu konağın kapısından bir daha asla içeri giremezsin!"
Mahne Hanım, araya girmek istedi ama Ağır’ın sert bakışları onu susturdu. Mirza ve Bejne ise gergin bir şekilde oturuyor, ne diyeceklerini bilemiyorlardı.
Dila, gözyaşlarını tutamadan ayağa kalktı. Titrek bir sesle konuştu.
"Ağır, ne kadar haklı olduğunu biliyorum. Ama sana söz veriyorum, kendimi affettireceğim. Bu konağın bir parçası olmak için her şeyi yapacağım. Sadece bana bir fırsat daha ver…"
Ağır, ona küçümseyici bir bakış attı.
"Fırsat mı? Sana bir fırsat verdim, Dila. Şimdi git ve bu masadan kalk. Bu akşam yemeği, bu aile için. Sen, bu ailenin bir parçası değilsin. Bunu hak etmek için önce kendini ispat etmen gerek!"
Dila, sessizce başını eğdi ve masadan kalktı. Yavaşça odasına doğru yürürken, arkasında bıraktığı sessizlik, masadaki herkesi daha da gerdi.
Ağır, masadakilere dönerek konuşmaya devam etti:
"Bu evde düzen, sadakat ve onur her şeyden önce gelir. Herkes bunu bilsin. İhanetin bedelini ödemeden, hiçbir şey eski hâline dönmez! Beni ve Dilhun'u siz bitirdiniz"
Mirza, biraz cesaretle araya girdi:
"Ağabey, belki de Dila’yı bu kadar sert yargılamamalısın. O hata yaptı, evet, ama kendini affettirmek için çabalıyor. Belki bir şansı hak ediyordur?"
Ağır, Mirza’a sert bir bakış attı ve soğuk bir sesle cevap verdi:
"Mirza, başkalarını savunma. Bu konakta adalet var, duygusallık değil. Dila, bu evde ancak hizmet eder. Onu affetmek benim elimde, ama güvenimi kazanmak onun elinde. Bunu asla unutma."
Masadaki gergin hava, yemek boyunca devam etti. Herkes sessizce yemeklerini yerken, Dila odasında gözyaşlarına boğulmuştu. Ağır’ın sertliği ve söyledikleri, onun korkularını daha da derinleştirmişti. Ama bir yandan da içindeki inatçılık ve pişmanlık, ona yeniden ayağa kalkma gücü veriyordu.
Dila, odasında sessizce şöyle fısıldadı:
"Ne kadar zor olursa olsun, Ağır’ı ve bu aileyi yeniden kazanacağım. Beni yok saymasına izin vermeyeceğim. Bu konakta hak ettiğim yeri alacağım, ne pahasına olursa olsun."
Konağın karanlık duvarları, hem geçmişin hem de geleceğin yankılarını taşıyordu. Bu mücadele, sadece Dila ve Ağır arasında değil, tüm Karahan ailesinin geleceği için bir sınavdı.
O sırada bilmediği bir şekilde midesi bulandı genç kadının. Agzını tutarak lavaboya koştu.
Devam edecek...
Yıldızı yakmayı ve yorum yapmayı unutmayın❤
Bakalım neler olacak?
DİLA & AĞİR KARAHAN
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
7.15k Okunma |
246 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |