25. Bölüm

25. Bölüm( yepyeni bir başlangıç)

Rüya_Alkc
kutuptayazmisalli

.

.

.

.

Diyarbakır’ın taşlı sokaklarında, Dila’nın yankılanan çığlıkları, konağın ağır kapıları arasından duyuluyordu. Ağir, karısına öfkeden kudurmuş bir halde bakarken, gözlerinde artık sadece nefret vardı.

 

Dila titreyerek "Ağir… Yemin ederim, ben sadece ailemizi korumak istedim! Dilhun hep başımıza bela oldu. Onun hataları…"

 

Ağir öfkeden patlar "Sus! Bir kelime daha etme! Kardeşim hakkında konuşacak ağız senin gibi birine ait değil! Hangi yalanlarla, hangi oyunlarla bu kadar ileri gittin? Dilhun’a yaptıklarını bile bile mi sustun?"

 

Dila geriye doğru çekilirken, konağın taş zeminine doğru düşmekten kendini zor kurtardı. Gözlerindeki korku büyüyordu.

 

Ağir soğuk bir sesle "Bundan böyle seninle hiçbir bağım kalmadı. Bugünden itibaren bu evlilik sona erdi. Dila, sen artık benim için sadece bir ihanet hatırasısın"

 

Dila şokla bağırır "Hayır, Ağir! Böyle bir şey yapamazsın! Ben senin karınım, bu evliliği bitiremezsin!"

 

Ağir bir adım öne çıktı, Dila’nın üzerine eğilerek sessiz ama tehditkâr bir ses tonuyla konuştu.

 

Ağir "Benim karım olan kadın, kardeşime ihanet eden biri olamaz. Hüküm düştü. Sen bu konağı terk edeceksin ve bir daha Karahan adını ağzına almayacaksın."

 

Kapıya doğru yürüyüp konağın adamlarına emretti.

 

"Dila’yı buradan çıkarın. Eşiğin ötesinde yeri yok. Onu da, adını da ailemden silin."

 

Adamlar, ağlayıp bağıran Dila’yı sürüklerken sokakta toplanan halk fısıldaşmaya başladı. Kadınların meraklı bakışları arasında, Dila Diyarbakır’ın halkının önünde terk edilmişti.

 

Ağir, arkasını dönüp adamlarına kararlı bir şekilde seslendi.

 

Ağir "Bundan sonra tek bir hedefimiz var.Dilhun’u o cehennemden çıkaracağız. Jiar’ı bulana kadar dinlenmek yok. Hepiniz silahlanın ve yola çıkmaya hazır olun."

 

Boran Ağa, Dilhun’un izini sürmek için adamlarıyla birlikte Diyarbakır’ın dışındaki dağlara doğru ilerliyordu. Yıllardır sadık olan iz sürücüleri, Jiar’ın ve adamlarının bir vadide saklandığını öğrenmişti.

 

Boran’ın grubu bir yol ayrımına vardığında, uzaktan gelen başka bir grup arabayı fark etti. Korumaların başındaki adam, kararlı ve hızlı adımlarla yaklaştı. Boran, kim olduğunu anlamıştı.Ağir Karahan.

 

"Ağir? Burada ne yapıyorsun?"

 

Ağir sert bir tonla "Kardeşim Dilhun’u kurtarmaya geldim. Bundan sonra aynı taraftayız, Boran Ağa. Ne gerekiyorsa birlikte yapacağız."

 

Boran, bir an duraksadı, sonra başını hafifçe sallayarak kabul etti.

 

"O zaman vakit kaybetmeyelim. Jiar’ın yerini bulduk. Ama uyarıyorum, bu iş kolay olmayacak. Adamları çok ve hazırlıklı olabilirler."

 

Ağir kararlılıkla"Kardeşim için her riski göze alırım. Artık geri dönüş yok"

 

 

Gece çökerken vadinin girişine ulaşmışlardı. Boran ve Ağir, adamlarını iki gruba ayırarak saldırı planı yaptılar. Sessizlik içinde ilerlerken, vadiden gelen hafif sesler Jiar’ın adamlarının konumunu ele veriyordu.

 

İlk kurşunlar patladığında vadi, savaş alanına dönmüştü. Boran ve Ağir, çatışmanın ön saflarında yer alıyor, Dilhun’un saklandığı yeri bulmaya çalışıyordu.

 

Bir kulübenin önüne geldiklerinde içeriden yükselen bir çığlık duyuldu.

 

Dilhun bağırarak "Bırakın beni! Yardım edin!"

 

Boran, kapıyı tek bir darbeyle açtı. İçeride Jiar, elinde bıçakla Dilhun’u tehdit ediyordu.

 

Jiar öfkeyle"Kimse yaklaşmasın! Yoksa ikimizi birden öldürürüm"

 

Ağir, silahını kaldırdı, ama Boran, sakin bir şekilde elini onun omzuna koyarak durdurdu.

 

"Acele etme. Yanlış bir hamle her şeyi mahveder."

 

Boran, Jiar’a doğru bir adım attı.

 

Boran "Jiar, bu işin sonu buraya kadar. Daha fazla kan dökmenin anlamı yok. Dilhun’u bırak ve bu işi adam gibi çözmeye çalış."

 

Jiar’ın yüzünde bir tereddüt belirdi. Ama deliliği, bir an için bile olsa kararını değiştirmeye yetmemişti. Boran, bir fırsat yakaladığı anda Jiar’ın üzerine atıldı ve bıçağı elinden aldı. Adamlar hızla içeri girip Dilhun’u kulübeden çıkardı.

 

Ağir, dışarı çıkarılan Dilhun’u kucaklayarak gözyaşlarını tutamadı.

 

"Kardeşim… Seni buldum. Seni koruyamadığım için affet beni. Artık güvendesin"

 

Boran, Jiar’a dönüp sert bir şekilde konuştu.

 

Boran "Bugün burada ne hüküm verilirse verilsin, senin için kurtuluş yok. Bu topraklarda bir kadının canına kasteden biri hüküm süremez"

 

 

Diyarbakır Meydanı sessizdi. Jiar’ın ölüm emri çoktan verilmiş, infazın başlaması bekleniyordu. Mahmut Ağa, oğlunun gözlerinin içine bakarken sessizce ağlıyordu. Aşiret liderleri, meydanı doldurmuş, adaletin sağlanmasını bekliyorlardı. Ancak tam o sırada, Dilhun meydanın ortasına doğru koştu. Ağir, onu durdurmaya çalıştıysa da Dilhun kararlıydı.

 

Dilhun yüksek sesle "Durun! Kimseye zarar vermeyeceksiniz! Bu hüküm düşsün!"

 

Kalabalık şaşkın bir şekilde sustu. Boran, yeğeninin böyle bir çıkış yapmasını beklemiyordu. Sert bir bakışla konuştu.

 

"Dilhun, bu iş senin elinde değil. Jiar yaptıklarının bedelini ödeyecek"

 

Dilhun, Boran’ın karşısına dikildi. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu, ama sesi titremiyordu.

 

"Amca, ben Jiar’ı seviyorum! Evet, bana yaptıkları affedilemez, ama onun da cezasını çektim. Eğer bu aşiretin onurunu kurtarmak istiyorsan, bizi ayırarak değil, birleştirerek yap. Jiar benim eşim buna kimse engel olamaz!"

 

Meydanda yankılanan bu sözler, herkesi şaşkına çevirmişti. Mahmut Ağa, oğluna baktı.Jiar’ın gözlerindeki öfke yerini derin bir pişmanlığa bırakmıştı.

 

Jiar sessizce "Dilhun…"

 

Dilhun, Jiar’a doğru yürüdü. Gözlerinin içine bakarak devam etti.

 

"Eğer bir hata yaptıysan, bu hatayı birlikte düzeltiriz. Ama beni böyle bir meydanda yalnız bırakmana izin vermem, Jiar"

 

Boran, bir süre sessizce Dilhun’u izledi. Sonra derin bir nefes alarak kalabalığa döndü.

 

Boran"Bugün burada, bir kadının cesareti hepimize ders oldu. Ben Boran Karahan, bu hükmü feshediyorum! Bundan böyle Dilhun ve Jiar, aşiretlerin gözü önünde birleştirilecek. Bu, hem Kırımlıların hem Karahanlıların onuru olacak."

 

 

Meydanda bir uğultu koptu. Aşiret liderleri, Boran’ın hükmüne itaat etmeye hazırdı. Mahmut Ağa, oğlunun yanına yaklaşıp elini omzuna koydu.

 

Mahmut sessizce "Bu seferlik seni affediyorum, Jiar. Ama bundan sonra karının ve ailemizin onurunu koruyamazsan, o zaman benden merhamet bekleme"

 

Jiar, babasına derin bir saygıyla eğildi.

 

Jiar "Size söz veriyorum, baba. Bundan sonra her şey farklı olacak"

 

Azad Karahan, kızı Dilhun’a baktı. Bir süre sustuktan sonra başını eğdi.

 

Azad "Madem böyle istiyorsun, kızım. Senin mutluluğun, benim için her şeyden önemli"

 

DiLhun tenezzül bile edip yüzüne bakmamıştı ne babasının ne de annesinin. Öylece şiş karnını tutarak meydanı terk etmişti.

 

 

Bir hafta sonra

 

Not; Dilhun ve Jiar evlendiklerinde imam nikahı kıydılar. Çünkü o zaman Dilhun 17 Jiar 28 dı. Ama şimdi bu süreçte 1 yıl geçmedi öyle algılanmasın sadece 6 ay geçti. Dilhun 6 aylık hamile zaten Jiar biraz daha sabredip Berdel demeseydi zaten kız 18 olacaktı. Neyse işte öyle şimdi resmi olarak evleniyorlar.

 

 

Diyarbakır meydanı, bu kez neşe içinde dolmuştu. Herkes, Dilhun ve Jiar’ın düğünü için toplanmıştı. Aşiretler arasındaki tüm husumetler, yerini barışa bırakmıştı.

 

Dilhun, beyaz bir elbisenin içinde, başında altınlarla süslenmiş duvağıyla meydanın ortasında duruyordu. Jiar ise geleneksel bir şalvar ve mintan giymiş, gözleri sevgiyle Dilhun’a kilitlenmişti.

 

Boran, genç çiftin ellerini birleştirerek yüksek sesle konuştu.

 

"Bugün burada, iki aşiretin barışı için değil, iki yüreğin birleşmesi için toplandık. Bundan sonra Dilhun Karahanlı ve Jiar Kırımlı, aynı yolda, aynı gelecekte yürüsün!"

 

Kalabalık, bu sözlerin ardından alkışlar ve zılgıtlarla coştu. Dilhun, Jiar’ın gözlerine bakarak gülümsedi.

 

Dilhun fısıldayarak "Artık bitti, Jiar. Yeni bir başlangıç yapacağız"

 

Jiar yumuşakça "Sana söz veriyorum, Dilhun. Bu kez her şey farklı olacak. Sana her gün hak ettiğin gibi davranacağım"

 

Meydan, mutluluk ve coşkuyla dolup taşarken, Dilhun ve Jiar’ın yeni hayatı başlamıştı. Geçmişin yaraları kolay kolay iyileşmeyecekti belki, ama sevgi ve umut, tüm yaraları sarmaya yetecekti.

 

 

Gerdek odası, mum ışıklarıyla aydınlanmıştı. Dilhun, ağır adımlarla odaya girdi. Üzerindeki gelinlik hâlâ mükemmel görünüyordu, ama yüzündeki ifade Jiar’ın dikkatinden kaçmamıştı. Jiar, yatağın kenarında oturmuş, Dilhun’u izliyordu. Gözlerinde mutluluk vardı, ama bir yandan da tedirgindi.

 

Jiar gülümseyerek "Sonunda... Her şey bitti, Dilhun. Şimdi sadece ikimiz varız. Yeni bir hayat, yeni bir başlangıç"

 

Dilhun, derin bir nefes alarak karşısına geçti. Gözlerini yere indirmişti. Elini yüzüğüne götürüp sıkıca tuttu.

 

Dilhun "jiar… Sana söylemem gereken bir şey var."

 

Jiar, endişeyle ayağa kalktı. Dilhun’un yüzündeki ciddiyet, içinde bir ağırlık yaratmıştı.

 

Jiar "Nedir bu kadar ciddi olan? Dilhun, ne söylersen söyle, bu gece bizim gecemiz. Seni mutlu etmek için her şeyi yaparım"

 

Dilhun, gözlerini Jiar’a dikti. Gözleri dolmuştu ama içinde bir kararlılık vardı.

 

Dilhun "Bu evlilik… Bu gece… Hepsi bir fedakârlık, Jiar"

 

Jiar, bir adım geri attı. Yüzü düşmüştü.

 

Jiar "Ne demek istiyorsun? Fedakârlık mı? Biz… Biz birbirimize aitiz. Beni sevdiğin için burada değilsin, öyle mi?"

 

Dilhun titreyen bir sesle "Seni sevdiğim için değil. Amcamı, abimi, bebeğimi kurtarmak için buradayım. Eğer bu evlilik olmasaydı, kimse hayatta kalamazdı. Bu benim bedelimdi."

 

Jiar, bir an donup kaldı. Odayı derin bir sessizlik kapladı. Mutluluğu, boğazında bir düğüm gibi sıkışmıştı. Gözlerini Dilhun’dan ayırmadan konuştu.

 

Jiar "Yani… Beni kurtarmak için kendini feda ettin. Beni sevmeden, isteksizce… Öyle mi?"

 

Dilhun, başını eğdi. Gözyaşları sessizce yanaklarından süzülüyordu.

 

Dilhun"Evet… Ama başka bir yol yoktu. Seni sevmiyorum, Jiar. Hemde bunca zaman bana yaşatığın onca şeyden sonra Bu bir gerçek."

 

Jiar, bir süre sessiz kaldı. Kalbindeki acı, gözlerine yansıyordu ama bu sözler, onu geri adım attırmamıştı. Bir adım ileri giderek Dilhun’un yüzünü avuçlarının içine aldı.

 

Jiar "yumuşakça" Olsun. Sevmesen de fark etmez, Dilhun. Çünkü ben seni seviyorum. Ve bu sevgi için savaşacağım. Seni bu evliliğe razı etmek zorunda kalmam, bu aşkımdan vazgeçeceğim anlamına gelmez"

 

Dilhun, şaşkınlıkla ona baktı. Gözlerindeki inancı ve kararlılığı gördüğünde bir an duraksadı.

 

Dilhun "Jiar… Neden bu kadar inat ediyorsun? Seni sevemem. Sevmeyeceğim de."

 

Jiar gülümseyerek "Sana inanıyorum, Dilhun. Bu yürekte sevgi varsa, bir gün senin kalbini de ısıtır. Bugün olmazsa yarın, ama seni kendime aşık edeceğim"

 

Dilhun, ona bir şey söyleyemedi. Gözlerindeki samimiyet ve şefkat, içindeki kararlılığı bir anlığına kırmıştı. Ama yine de bir şey demeden arkasını döndü.

 

Dilhun sessizce" Zaman gösterecek, Jiar."

 

 

1 AY SONRA...

 

O günden sonra Jiar, Dilhun’u kazanmak için elinden geleni yaptı. Onun sevdiği yemekleri öğrenip sofralara koydu. Sessizce onun yanında oturup, gözlerinin içine bakarak hikayeler anlattı. Her fırsatta ona küçük mutluluklar yaratmaya çalıştı.

 

Bir gün, bahçede otururken, Dilhun’a bir çiçek uzattı.

 

Jiar gülümseyerek "Biliyor musun, bu çiçeği gördüğümde aklıma sadece sen geldin. Güzelliği ve narinliği senin gibi. Ama bir şey fark ettim.Bu çiçek de senin gibi savunmasız değil. Dikenleri var."

 

Dilhun, çiçeği alıp elinde döndürdü. Hafifçe gülümsedi.

 

Dilhun "Jiar, neden bu kadar uğraşıyorsun? Söylediklerimi unuttun mu?"

 

Jiar "Hiçbirini unutmadım. Ama söylediğin her kelime beni daha da güçlendirdi. Çünkü o duvarların arkasında, kalbinin gerçek sıcaklığını görebiliyorum. O duvarları aşmak için sabrım da var, sevgim de."

 

Dilhun, bir süre cevap vermedi. Ama ilk kez, içinde hafif bir kıpırtı hissetti. Bu savaşın kazananı kim olacaktı, zaman gösterecekti. Ama Jiar’ın yüreğindeki sevgi, her geçen gün Dilhun’un kalbini zorlamaya devam ediyordu.

 

 

Ne olur Jiar beni yıkan sen olma...

 

 

Devam edecek...

 

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

Bölüm : 20.12.2024 21:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...