17. Bölüm

16

kitsudaphne
kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.

INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3

 

“Her adımda sana daha çok bağlanıyorum, her nefesinle dünyam biraz daha aydınlanıyor.” — Viktor Volkov

Vera

Kapıdan dışarı adım attığımda, gözlerim geniş bir gülümsemeyle Viktor’a takıldı. Parlak, gece mavisi bir Maserati’nin önünde beni bekliyordu. Viktor’un adamları, korumacı bir şekilde etrafımda dizildiklerinde gerildim. Her an tetikte olmaları, içimde belirsiz bir huzursuzluk yaratıyordu. Evin önünde bile bu kadar güvenliğe ihtiyaç var mıydı? Adımlarımı hızlandırarak araca doğru ilerledim ve Viktor’un yanında durduğumda, yüzümdeki karmaşayı saklayamadım.

“Seni korumam gerektiği konusunda anlaşmıştık,” dedi, gözleriyle beni süzerken kaşlarını hafifçe kaldırarak.

“Evimin önündeyiz Viktor,” dedim, hala bu kadar ciddiyetin nedenini anlamaya çalışıyordum.

Viktor bir adım atıp beni belimden kavradı. Teninin sıcaklığı bana çarptı ve içimdeki tüm soru işaretleri bir anda dağıldı. “Bu tehlikeleri azaltmaz, güzelim,” diye fısıldadı, bakışlarında yumuşak ama kararlı bir ifade vardı. “Bana güven.”

Onunla her şey farklıydı. Ona sarıldım, başımı omzuna yasladım ve nefesini tenimde hissettim. “Alışmam zor olacak ama... seni endişelendirmeyeceğim, Viktor. İstediğin gibi olsun,” dedim usulca.

Burnumun ucuna hafif bir öpücük kondurdu, ardından beni nazikçe arabaya doğru yönlendirdi. Kapıyı açtığında, içeriye girdim ve o da sürücü koltuğuna geçti. Ancak gözleri üzerimdeki siyah kadife elbiseye kilitlendiğinde, bakışları bir anda keskinleşti.

“Elbiseni beğenmedim,” dedi sert bir tonla. Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım.

“Kıyafetlerime de karışmayacaksın, değil mi?” dedim, biraz meydan okuyarak. Viktor’un yüzünde hafif yaramaz bir gülümseme belirdi.

“Elbette karışmayacağım, malysh,” diye yanıtladı, ama sesindeki gizli eğlenceyi hissetmemek imkansızdı. Arabayı çalıştırdı, ancak bakışları tekrar bana döndü. Bir an durakladı, ardından hafif bir alayla konuştu: “Evimizde ne istersen giyebilirsin.”

“Bunu söylediğine inanamıyorum,” dedim, gözlerim şaşkınlıkla büyürken.

Mavi gri gözlerinde bariz bir kıskançlık ve eğlenir bir yan vardı. “Seni her yerde ve her şekilde şaşırtacağımdan eminim, malysh,” dedi, arabayı hızlandırırken.

Kalbim hızlanmıştı, sözleri zihnime ve kalbime aynı anda kazınırken bir şeyden emindim. Viktor’un tüm sevgisi bana aitti, ve benim sevgim de onun. Onun yanındayken, tüm dünya daha aydınlık ve anlamlı görünüyordu. Bakışlarımı dışarıya çevirdiğimde, onun varlığıyla dolup taşan huzur, içimde derin bir yankı buldu. Yeniden nefes alabilmek için gözlerimi kapattım, ama ruhumda yarattığı fırtına henüz dinmemişti. Her seferinde beni sarsan ve tekrar yaşamak istediğim bir fırtınaydı bu. Tanrım! Çoktan mahvolmuştum, değil mi?

Konuyu değiştirmek istedim, bu düşüncelerden biraz olsun sıyrılmak.

“Nereye gideceğiz, Viktor?” diye sordum, tereddütle.

Seveceğini düşündüğüm bir yere gidiyoruz, güneşim. Dışarı çıkmaya ihtiyacın olduğunu biliyorum ve sana iyi geleceğinden eminim. Ama kendini kötü hissedersen, geri döneriz.

Onun bu düşünceli tavrı her seferinde kalbimdeki huzuru arttırıyordu. “Teşekkürler, Viktor,” dedim yumuşak bir sesle.

“Bir şey değil, malysh,” dedi gülümseyerek.

Onunla birlikte olmak, kendimi güvende ve gerçekten sevildiğimi hissettiriyordu. Hafif bir tebessümle yüzüne baktım. Yakışıklıydı, güçlüydü, zekiydi… Ama bunlar yetmezdi. Beni ona asıl çeken, Viktor’un varlığının bana yuva gibi gelmesiydi.

Her adımda ona daha fazla bağlanıyordum. Rusya’dan, ondan ayrılmamak için kalbimin ürettiği bahanelere sarılıyordum. Gitmek… artık bir seçenek değildi.

Viktor, yola odaklanmış görünüyordu ama gözleri ara sıra bana kayıyordu. Her bakışında beni esir alan bir şefkat ve tutku vardı. Gün yeni başlıyordu ama onun yanındayken zamanın anlamı kayboluyordu.

Viktor benim her şeyimdi. Ve onunla olmak… en güzel hayaldi.

Viktor

Direksiyonu tutan ellerim sıkı, ama gözlerim… farkında olmadan ona kayıyordu. Sanki dünya susmuş, sadece o kalmış gibi. Her hareketi, her mimiği beni esir alıyordu. İçimdeki kasveti dağıtan tek şey, onun varlığıydı.

Şehrin sokaklarından bahsederken bile dikkatim yalnızca ondaydı. Bakışları dışarıda, manzarayı izliyor. Merakı gözlerinden okunuyor.

“Bir an önce şehri gezmek istiyorum, Viktor.”

Sesi yumuşak ama kararlı. Hafifçe gülümsedim, göz ucuyla ona baktım.

“Söz veriyorum, en kısa sürede sana Moskova’yı gezdireceğim. Ama önce tamamen iyileşmelisin.”

Yarım saat sonra şehir merkezine geldiğimizde, amcama ait restorana girdik. Bizi karşılayan yönetici, gözlerinde alışılmış bir saygıyla selamladı. “Efendim, hoş geldiniz.”

“Hoş bulduk.”

“Amcanız da burada.”

“Öyle mi? Yanına uğrarım,” dedim, ama gözlerimi Vera’dan ayıramadım.

O etrafı incelerken, burayı beğenip beğenmediğini anlamaya çalışıyordum. Gözlerindeki ışıltı, hoşuna gittiğini gösteriyordu. Memnundu. Bu bana yetti.

Gözlerimiz buluştuğunda, montuna uzandım. Hiç tereddüt etmeden arkasını döndü. Her zamanki gibi, montunu ben çıkardım. Ona bir başkasının dokunmasını düşünmek bile istemiyordum.

Garsona uzatırken, Vera’ya baktım. Bakışları pencereden görünen nehre dalmıştı. Nehir, kasvetli gökyüzüyle birleşiyordu; ama Vera’nın yüzündeki hayranlık, tüm kasveti dağıtıyordu.

“Viktor, bu manzara muhteşem,” dedi heyecanla. Gözleri manzaraya sabitlenmişti, benimkiler ise ona. Onun yanında olmak, asıl manzaramdı.

“Manzara güzeldir ama ‘muhteşem’ kelimesi için biraz beklemelisin.” dedim, hafif bir gülümsemeyle. “En azından bliniyi yiyene kadar.”

Karşılık olarak bana gülümsediğinde, bir an kalbim duracak sandım. Küçük, ama beni derinlere çeken bir an…

Bizim için hazırlanan masaya doğru ilerledik. Sandalyesini çekip onu nehir manzarasına karşı oturttum. Zarif bir hareketle yerleşti, ben ise gözlerimi ondan ayıramadım. Siparişleri verdikten sonra yanına geçtim. Vera’nın bakışları hâlâ manzaradaydı ama ben… sadece onu izliyordum.

“Senin için güzel bir gezi planım var,” dedim, sesi alçaltarak. Gözlerim gözlerinin derinliğinde kayboldu. “Eminim çok beğeneceksin.”

Hülyalı bakışlarında derin bir anlam belirdi. İlk kez onu okuyamıyordum. Gözlerindeki bilinmezlik, içimde bir merak uyandırdı.

“Viktor, daha önce bir yeri evin gibi hissettin mi?” diye sordu, sesi düşünceliydi. Bir şey arıyordu, belki de kendi cevabını bulmak için.

Evet, hissettim. Onun yanındayken her yer evimdi. Ama ona bunu söylersem… Vera’nın ne tepki vereceğini bilmiyordum.

“Burada kendimi ilk defa evimde gibi hissediyorum,” dedi, bakışları hafifçe uzaklaşırken. Sanki bu yer, onu içine çekiyordu.

İnce parmakları yavaşça yüzüme dokundu. O kadar yumuşak ve narindi ki içime bir sıcaklık yayıldı. Nefesim düğümlendi. Çünkü yalnızca dikkatimi değil, kalbimi de kaybediyordum.

“Nedeni sensin,” dedi, sesi neredeyse bir fısıltı gibiydi. Sözleri o kadar derin ve güçlüydü ki, yıllardır ördüğüm duvarlar bir anda yıkıldı. Hiçbir şey söyleyemedim. Kelimeler boğazımda düğümlendi.

“Viktor ben…” dedi, ama cümlesi havada asılı kaldı.

Tam o sırada kahvaltımız geldi. İçimde yükselen gerilimle, onun yarım bıraktığı cümlenin eksikliğini hissettim. Yemekler masaya konduktan sonra yalnız kalır kalmaz elini tuttum.

“Söyleyeceğin şey yarım kaldı,” dedim, sesimdeki sabırsızlık gizlenemeyecek kadar belirgindi.

“Sonra konuşalım mı?” dedi, gözlerinde bir tereddütle. Onun çekingenliğini hissedebiliyordum. Ama Vera, acele ettiremeyeceğim tek kişiydi.

“Öyle olsun, güneşim.”

Vera kahvaltısına başladı. İlk lokmasıyla birlikte gözleri şaşkınlıkla büyüdü.

“Bu harika bir lezzet!” dedi neşeyle.

“Sana söylemiştim,” dedim, gülümsemem genişleyerek.

“Diyetimi bozduracak kadar olağanüstü,” dedi, gözleri mutlulukla parlıyordu.

“Diyet yapmana gerek yok, güzelim. Sen zaten büyüleyicisin.” Sözlerim tamamen ciddiydi. Onun her hali benim için kusursuzdu.

“Balerinler her zaman diyet yapmak zorunda, Viktor,” dedi ciddiyetle. “Dans, fiziksel denge gerektiriyor. Bu yüzden kilomuza dikkat etmeliyiz.”

Bale…

Onun harika bir balerin olduğundan emindim. Ama bir gün… Eğer beni seçerse, düşmanlarım için bir hedef olma riski vardı.

Düşüncelerim kısa bir an Voronin’e kaydı. İçimde yanan kor, anında alev aldı. Kalbim ve ruhum buz kesti. Kimsenin ona dokunmasına, incitmesine izin vermezdim. Hiçbir güç, hiçbir tehdit onu benden koparamazdı. Hele ki Mikhail gibi bir adam asla.

Vera yemeğinden küçük lokmalar alırken ben onu izliyordum. O benim gelinimdi. Kalbimdi, dünyamdı. Biz birbirimize aittik. Ve bunu şimdiden hissediyordum.

Onu korumak için her şeyi yapacaktım. Ama onun hayallerini engellemeden, onu güvende tutmanın bir yolunu bulmalıydım. Çünkü Vera… giderek hayatımın merkezi oluyordu. Ve ben, onun sonsuza dek benimle kalmasını istiyordum.

O sırada, yanımıza yaklaşan ayak sesleri dikkatimi dağıttı. Başımı çevirdiğimde amcam Boris’i karşımda buldum.

Hemen ayağa kalktım.

“Oğlum, hoş geldin,” dedi ağır bir tonda.

Bana sarıldı.

“Merhaba amca, nasılsın?”

“İyiyim, sen?”

“Ben de iyiyim. Seninle konuşmak iyi olacak.”

Amcamın bakışları, masada oturan Vera’ya kaydı. Gözlerinde bir hayranlık belirdi. Elini uzatıp Vera’nın elini tuttu ve öpmek için eğildi.

“Boris Volkov,” dedi, samimi bir şekilde.

Vera sandalyesinden zarif bir hareketle kalktı, başıyla selam vererek konuştu. “Vera Vasilieva.”

Amcamın yüzündeki gülümseme, şaşkınlıkla yer değiştirdi. Büyükannesini hatırlamıştı. Hemen bakışlarını düzeltmiş olsa da Vera bunu yakalamakta zorlanmadı.

“Büyükannemin arkadaşısınız,” dedi Vera, sesi kısık ama kararlıydı.

“Evet, Vera,” dedi amcam. “Ekaterina beni sizin bulduğunuzu söylemişti,” dedi Vera, sesi hafifçe titreyerek.

“Büyükannenize yardım ediyordum,” dedi amcam. “Ama ne yazık ki geç kaldık.”

Vera’nın yüzü düştüğünde amcamla birbirimize baktık. Büyükannesinin ölümüne dair gerçekleri bilmek, işleri daha karmaşık hale getirmişti. Ama ondan da karmaşık konular vardı.

Amcam Vera’ya döndü. “Büyüleyici bir genç hanım olmuşsunuz.”

“Teşekkür ederim.”

Amcam bir an duraksadı, ardından ekledi:

“Sizi aile yemeğimize davet etmek isterim, Viktor. Neden onu getirmiyorsun?”

Vera hafifçe gülümsedi. “Sevinirim.”

Tam o anda, bakışlarımız buluştu. Yüzündeki ifade aniden gölgelendi.

“Affedersin, Viktor.” dedi alçak bir sesle.

Elini nazikçe tuttum. “Esas ben özür dilerim, Vera. Seni ailemle tanıştırmak benim için büyük bir mutluluk olur.”

Amcama döndüm. “Hafta sonuna ne dersiniz?”

“Olabilir, amca.” diye ekledim, gözlerimi ondan ayırmadan.

Amcam Vera’ya dönüp masayı işaret etti.

“Blini’yi beğendiniz mi?”

“Bayıldım,” dedi Vera içtenlikle. Amcamın bakışları Vera’nın gözlerinin içinde bir ipucu arıyordu; belki geçmişine dair bir iz, belki de tanıdık bir bakış... Ama hiçbir şey bulamıyordu. Gerçekleri sorguluyordu, yalnız Vera kendi gerçeklerine bile henüz sahip değildi.

Amcam bunu fark ettiği için bir adım geri çekildi.

“Sizi evimde ağırlamak büyük bir onur olur. Aşçım çok daha iyisini yapar, sizin için özel bir sofra hazırlatacağım, Vera.”

“Teşekkür ederim, Bay Volkov.”

Amcam, nazikçe ona gülümsedikten sonra son bir kez bakışlarını bana çevirdi. “Bugün bir ara yanıma uğrarsan sevinirim, Viktor.”

“Gelirim amca.”

Onun ardından sessizce oturduk. Bu sessizlik, Vera’nın hep içinde bulunduğu ama asla tam anlamıyla kavrayamayacağı bir sır gibi aramızda duruyordu.

“Amcanla aranızda bir sorun mu var?” diye sordu, çekingen bir sesle.

“Hayır,” dedim kısa ve kesin bir tonda. Ama vardı. Elbette vardı. Ancak şu an Vera’nın bunu bilmesine gerek yoktu. Bu mesele ona ulaşamayacak kadar derinlerdeydi. En azından şimdilik.

“Viktor?” Elini yanağıma koydu, dokunuşu hafif ve nazikti. Parmaklarının sıcaklığı içimde bir kıvılcım ateşledi. Onunla her temasımda bu kıvılcım beni biraz daha içine çekiyordu. Elini tuttum ve avucunun içini yavaşça öptüm.

“Sorun yok, malysh. Kahvaltımıza geri dönelim, olur mu?”

“Ailenden ne zaman bahsedeceksin?”

“Anlatırım.” O anda yüzü ışıldadı; içindeki umut ve masumiyet gözlerinde dans ediyordu. Bu kadar saf ve temiz olmasına hayran kalıyordum. “Hadi, biraz daha ye,” dedim, ona sıcak bir gülümsemeyle.

Yemek bittiğinde, kahvelerimizi içtik. Fakat Vera’nın yorulduğunu fark etmem uzun sürmedi. Gözleri yavaşça kapanmaya başladı; bedenindeki ağırlık, onu ele geçiriyordu.

Elimi nazikçe masaya koyup fısıldadım:

“Bugünlük bu kadar yeterli. Kalkalım mı?”

Gözlerini hafifçe araladı, gülümseyerek başını salladı. “Olur, Viktor.”

Restorandan çıkmadan önce montunu omuzlarına yerleştirdim. Her zamanki gibi, o da itiraz etmeden kabul etti. Dışarı adım attığımızda, arabam çoktan kapıya getirilmişti.

Yolda, Vera klasik bir müzik açtı. Hafif tınılar arabanın içini doldururken, o gözlerini manzaraya çevirdi. Bir süre sadece seyretti, sonra yumuşak bir sesle konuştu:

“Burası gerçekten güzel bir şehir, Viktor.”

Direksiyona odaklanmıştım ama sözleri içimde yankılandı. Göz ucuyla ona baktım ve usulca cevap verdim:

“Belki bir gün burada yaşamayı düşünürsün, Vera.”

O an, bakışlarında bir şey değişti. Kısa bir tereddüt geçti gözlerinden. Ama sonra… Yine o tatlı, masum ifadeyle bana bakmaya devam etti.

“Sana âşık oluyorum, Viktor,” dedi aniden, sesi bir fısıltı kadar yumuşaktı. “Daha önce kimseye âşık olmadım... Bu beni korkutuyor.”

Neredeyse direksiyon hakimiyetini kaybedecektim. Hayatım boyunca hiçbir şey beni böylesine hazırlıksız yakalamamıştı. Genellikle her durumda kendime hâkim olurdum, ama Vera tüm dengelerimi alt üst ediyordu.

Derin bir nefes aldım, sakin kalmaya çalıştım. Onun söylediklerini sindirmem gerekiyordu. O yüzden bir yanıt vermedim. İçini çekerek başını koltuğa yasladı ve bir daha konuşmadı.

Eve yaklaştığımızda, zihnimde hâlâ onun itirafı yankılanıyordu. Ama sessizliğim, ona farklı bir mesaj vermiş olmalıydı.

Arabayı durdurduğumda ona döndüm. Bakışlarındaki hayal kırıklığını görmek zor değildi. Gözlerini kaçırmaya çalıştığında, çenesini nazikçe tuttum. Önce gözlerine, sonra zarif yüz hatlarına baktım. Ve sonra… Onu öptüm.

Gözlerinde yakalayamadığım her şeyi, dudaklarından almak istercesine…

Kokusu başımı döndürdü. Ellerim belini kavradı, onu kendime çektim. Kaçmaya çalışsa da başaramazdı. Saklanamazdı. Artık değil. Çünkü benimdi. Bana verdiği tepkilerden, teslimiyetinden bunu anlamak zor değildi.

Geri çekildiğimde, nefeslerimiz birbirine karışmıştı. O an, baş döndürücü bir sessizlik vardı aramızda. Şaşkın, masum ve biraz da savunmasız gözlerle bana bakarken, yüzünü avuçlarımın arasına aldım.

Parmaklarım, her seferinde beni kendine çeken tenine dokunurken, tek bir şey düşündüm: Onu sonsuza dek koruyabilirdim. Peki, karanlık geçmişim buna izin verecek miydi?

“İlk gördüğüm andan beri sana aşığım, Vera Vasiliev,” dedim, sesim derin ve kararlıydı. “Büyüleyicisin. Sana tapıyorum. Ne var biliyor musun? Hayatımda ilk kez kelimeler boğazımda düğümlendi. Beni mahvediyorsun, Vera. İçimde kapladığın yer öylesine büyük ki... ben korkuyorum. Seni kaybetmekten, beni bırakmandan delicesine korkuyorum.”

Gözleri doldu, ama bu gözyaşları bir umudun ışığıydı.

“Seni bırakamam, Viktor. Bir insan kalbini arkasında bırakıp gidemez ki? Yaşayamaz.”

O an, her şeyin daha derin bir anlam kazandığını hissettim. O, benim karanlık dünyamda güneşimdi. Ama o ışığın beni ne kadar süre aydınlatabileceğini bilmiyordum. Çünkü karanlığım, ışığını söndürebilecek kadar güçlüydü.

Ona sarıldım, boynunu koklayarak öptüm. Ona her şeyden çok ihtiyacım vardı. Ama ona zarar verme korkusu her şeyin üstündeydi. Onun masumiyetini mahvetmekten korkuyordum.

“Yanında kalmak isterdim, ama işlerim var.”

“Sorun değil Viktor.”

Onun buruk gülümsemesi... Bir yandan kalbime bıçak gibi saplanırken, diğer yandan onu bırakmamı istememesinin verdiği mutlulukla çarpışıyordu.

Bir kez daha bakışlarında yakalayamadığım bir anlam belirmişti. Bu kez o bana yaklaştığında nefesim kesildi. Yüzümü okşadığında kalbim deli gibi çarptı.

“Sakladığın bir şey var. O şey her neyse korkuyorsun ama, anlatmanı bekleyeceğim. Ama benden uzak durmana göz yummam, Viktor Volkov. Hayatımda ilk kez birine âşık oldum. Kalbime bu mutluluğu borçluyum. Ama eğer beni istemiyorsan...” Duraksadı, nefesi boğazında düğümlendi. “O zaman bu şehirden, hayatından giderim. Çünkü sana bu kadar yakınken, sensiz nefes alarak yaşamam mümkün olmayacak.”

Tek kelime edemeyecek kadar şaşkındım. Geri çekildiğinde eli arabanın kapısındaydı.

“Umarım yanıma bir açıklamayla gelirsin,” diye ekledi. “Çünkü bunu bekliyor olacağım.”

Arkasından bakarken, ona bir kez daha şunu düşündüm: Vera, bu dünyadaki en değerli varlığım. Kalbim susmuyordu. Ona deli gibi aşıktım. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım.

Eve kadar, onun arkasından bakarak tek düşündüğüm buydu. İlk kez, her şeyin dağılacağını hissediyordum. Vera, bir dalgalı deniz gibiydi—zorlu ama bir o kadar da çekici. Hayatımda beni bu kadar şaşırtabilen tek kadındı.

Gözlerimde beliren gülümseme, içimdeki derin hislerin bir yansımasıydı. Vera, benim için her şeydi. Zaafımdı. Ailem de bunu bilmeliydi.

Arabayı bara doğru çevirirken, amcamı aradım. Ofiste buluşabileceğimizi söyledim. Bu işin bitmesi gerekti.

Ofise adımımı attığımda, amcamın dikkati hemen üzerimde toplandı. Bir süre konuşmadık. Volkov ailesi sessizliğiyle tanınırdı, ama bu sessizlik bizim için her zaman fırtına öncesindeki dinginlikti. Koltuklara geçtik. Amcam işlerini kenara bırakıp ciddiyetle bana odaklandı.

“Bu nasıl oldu Viktor? Ona âşık mı oldun?” diye sordu, kaşlarını çatarak. Volkovlar kolay kolay bağlanmazdı, bunu ikimiz de biliyorduk.

“Bir tesadüf eseri tanıştık. İlk gördüğüm anda âşık oldum.” Sesim kararlıydı, tereddüt etmiyordum. Vera’yı düşündükçe bile içimdeki aşk daha da büyüyordu.

“Vera... Bana âşık olduğunu söyledi,” dedim.

Amcam gözlerini kısmıştı. “Peki büyükbabanla büyükannesinin geçmişini biliyor mu? Olanları? Hatta daha fazlasını?”

“Geçmişiyle ilgili hiçbir şey bilmiyor. Onu bu yükü taşımak zorunda bırakmayacağım. En azından bir süre daha.”

Amcam derin bir nefes aldı, elini yüzüne götürüp düşündü. “Bu nasıl bir kader Viktor? Vasiliev, Voronin ve Volkov... Bu ailelerin üçünün de yaşamları hatta kaderleri birbirine bağlanmış halde. Geçmişte yaşananlar, yarım kalmış hesaplar, ödenemeyen bedeller...”

Her gerçeğin farkındaydım, fakat benim artık tek bir gerçeğim vardı: Vera. Amcama doğru eğildim ve gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladım. “Ondan vazgeçmeyeceğim, amca. Kimse beni Vera’dan uzak tutamaz.”

Gözlerinde bir anlayış belirdi, bir Volkov’un aşk için neleri göze alabileceğini biliyordu. Birkaç saniye duraksadıktan sonra, “Seni her zaman destekleyeceğim. Ama Voroninler, özellikle Mikhail, asla pes etmez,” dedi, sesi ciddiydi ve bu uyarının ne kadar önemli olduğunu biliyordum.

“Farkındayım. Mikhail şimdiden sabrımı zorluyor. Bu iş çoktan başladı bile,” dedim kararlılıkla.

Amcam içini çekti. “Vasiliev, Voronin ve Volkov denklemi asla çözülemedi. Her defasında bu şeytan üçgeninde kaybolduk. Ya bu kez de başaramazsan?”

Gözlerimi ona dikerek, “Eski Viktor değilim, amca. Voroninler her şeyin hesabını verecek. Tıpkı Romanovlar gibi,” dedim. Romanovlar’la yaşadığımız çatışmanın yankıları yıllardır üzerimizdeydi.

Başını salladı, dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. “Peki ya Vera? Onunla evlenmeyi düşünüyor musun?”

“Bana evet derse, hiç beklemem. Başka bir yol düşünemiyorum.”

İlk defa samimi bir şekilde gülümsedi. “Gerçekten âşık olmuşsun, oğlum.”

“Öyle,” dedim içtenlikle. Ama bu hisle birlikte içimdeki kararlılık da hiç olmadığı kadar büyüyordu.

“Yuriy ile konuşmamı ister misin?” dedi, bu işin resmiyete dökülmesi gerektiğini ima ederek.

“Gerek yok. Annemin nişan yüzüğü ile teklif edeceğim.” Yüzük, aile mirasımızın en değerli parçalarından biriydi.

“Ne zaman?” diye sordu merakla. “Biraz daha zamana ihtiyacı var. Onu korkutmak istemiyorum.” Vera’nın hayatında zaten yeterince belirsizlik vardı; bir de bu ağır sorumluluğu hemen ona yüklemek istemezdim.

Amcam başını salladı. “Tamam evlat. Unutma, ben her zaman yanındayım. Bu arada, cumartesi akşamı saat sekizde sizi bekliyoruz. Anastasia da seni özledi.”
Anastasia, kuzenimdi. İkimiz de ailedeki kaostan uzaklaştığımız nadir anlarda birbirimize tutunmuştuk. Hiçbir şey anlatmadan beni anlayabilen ender ruhlardan biriydi.

“Ben de onu özledim, amca. Cumartesi orada olacağız,” dedim. Ayağa kalkarken, amcamın desteğinin her zamanki gibi arkamda olduğunu hissediyordum. “Görüşürüz, evlat. Bir dahakine bu kadar uzun ara verme,” dedi, hafif bir gülümsemeyle. “Olur amca,” dedim, kapıdan çıkarken.

Volk’a, yani bara adımımı attığımda, karanlık atmosfer beni hemen içine çekti. Andrei sessizce arkamdan geldi. Yıllardır yanımdaydı, en güvendiğim adamlardan biriydi. Ona kapıyı kapatmasını işaret ettim. Sözlerimi dikkatle seçiyordum.

“Voronin sorununu hemen çözeceğiz,” dedim, gözlerimi barın loş ışığına dikerek.

Andrei, dudaklarının kenarında hafif bir tebessümle, “Planımız bu değil miydi zaten, Pakhan?” dedi, ama bu kez bir şeyler değişmişti, bunu hissedebiliyordu.

“Zamanımız yok, en kısa sürede halledilmesi gerekiyor,” dedim. İçimdeki öfke, su yüzüne çıkmak üzere olan bir dalga gibiydi.

“Viktor?” diye sordu. Adımla seslenmesi nadirdi. Her şeyin ciddiyetini anladığını biliyordum. “İntikam alınacak. Ama sabırlı olmalı ve akılcı hareket etmeliyiz,” diye ekledi.

“Vera’ya yaklaşırsa...” dedim, sesi tehdit doluydu.

“İzin vermem. Senin için ne kadar özel olduğunun farkındayım. Ona asla dokunmasına müsaade etmem,” dedi kararlı bir şekilde.

“Onunla evleneceğim,” dedim. Bu seferki kararım her zamankinden daha kesin ve netti.
Andrei gülümsedi. “İddiaya girmiştik.”

“Ne iddiası?” diye sordum, kaşlarımı kaldırarak.

“Altı ay içinde evleneceğini söylemiştim.” Ona ters bir bakış attım ama içimdeki gülümsemeyi bastıramadım. “Öyle görünüyor.”

Masaya geçtik ve ciddiyetle planları gözden geçirdik. “İşi hızlandıracağım, ama akıllıca davranacağız,” diye uyardı.

“Sana güveniyorum,” dedim onu onaylayarak.

“Da, Viktor,” dedi, dostluğumuzun ve sadakatimizin yıllara dayandığını bir kez daha vurgulayarak. “Ty moya sem'ya” (Sen benim ailemsin).

Ofisimde yalnız kaldığımda, içimde tarif edilemez bir huzursuzluk vardı. Amcamın sözleri zihnimde yankılanıyordu:

“Vasiliev, Voronin ve Volkov denklemi asla çözülmedi.”

Geçen onca zamana rağmen, bu kara bulutlar ailemin üzerindeki gölgesini bir türlü çekememişti. Ve Vera... Onun geçmişi de gölgelerle örülüydü. Şimdi o karanlık, Vera’yı da içine alıyordu.

Peki Vera? Bu dünyada hayatta kalabilmesi mümkün müydü? Her adımında önüne yerleştirilen tuzaklar vardı. Düşmanlarım, özellikle Mikhail… Tehlike her an her köşede ve Vera’yı bu karanlığa çekmek, benim hatamdı.

Ama ondan vazgeçmek… Bu imkansızdı. Onu kaybetme düşüncesi, içimde dayanılmaz bir acıya yol açıyordu. Onu koruyabileceğime inanıyordum, ama bu inanç tek başına yeterli miydi? Her gece zihnimde onun güvende olup olmadığını sorgularken, kalbim hiç durmadan çarpıyordu. Bir yanlış adım, bir anlık zayıflık, onu benden koparabilirdi. Ve ben o acıya dayanamazdım.

Kararımı vermiştim. Vera’yı sonsuza kadar koruyacaktım, ne pahasına olursa olsun. Çünkü o, benim için sadece bir sevgili değil, geleceğim, huzurum ve kalbimin attığı her ritmin sebebiydi.

Vera’yı düşündüğümde, kalbimde beliren hisleri tek bir cümleyle özetlemek mümkündü:

“Ty — moya sud'ba i moya zhizn” (Sen—benim kaderim ve hayatımsın).

Bölüm : 20.09.2024 08:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...