YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.
OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.
INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3
“Aşk, insanı zincirlerle bağlar; ama bu zincirler bir kafes değil, bir kurtuluş olabilir.”–Anonim
Vera
Doktor yanımıza geldiğinde hastaneden çıkabileceğimi, herhangi bir sorun kalmadığını belirtti.
“Çıkış işlemleri başlatılacak. Bu sırada bir şeyler yiyin ve dinlenin. Uyku problemi yaşarsanız, bitkisel bir takviye yazabilirim.”
“Gerek yok, doktor bey.”
“Peki, geçmiş olsun.”
Doktor, Viktor’a başıyla selam verdikten sonra odadan çıktı. Herkes ona saygılı bir tavırla yaklaşıyordu. Viktor’un baskın ve güçlü bir karakteri olduğunu biliyordum. Ancak buradaki durum, sadece karakteriyle ilgili değildi. Onun kim olduğu ile ilgili daha derin bir şey vardı. Anlatmasını bekleyeceğimi söylediğimden, konuyu uzatmadım.
Kahvaltım geldiğinde bir şeyler atıştırmaya başladım. Viktor ise Andrei’nin getirdiği kahvesini yudumluyordu. Andrei… Bu adam fazlasıyla ürkütücüydü. Daha önce böyle uzun boylu ve cüsseli birini görmemiştim. Onun yanımızdan ayrılmasını beklerken bakışlarımı kaçırmaya çalıştım. Odadan çıkıp gittiğinde, Viktor’un eğlenceli bakışlarıyla karşılaştım.
“İyi bir adam,” dedi Viktor sakince.
“Sadece dev gibi,” diye mırıldandım.
“Bu yorumunu duysa gülerdi.”
“Ona söyleme.”
“Ondan korkmana gerek yok, Vera.”
“Ya senden?”
Sözlerim havada asılı kaldı. Gözlerime baktı; derin, kararlı ve aynı zamanda beni içine çeken bir ifadeyle. “Benden de korkma, güneşim.”
Sessizce kahvaltıma geri döndüm. Ancak Viktor, bakışlarını bir an olsun üzerimden ayırmadı. Hemşire gelip hazırlanabileceğimi söylediğinde bile o bakışlar üzerimdeydi.
“Size yardım edebilirim, Bayan Vera.”
“Teşekkür ederim. Kendim hallederim.”
Hemşire gülümseyip odadan çıktığında Viktor yanıma geldi.
“Viktor, giyineceğim,” dedim yumuşak ama kararlı bir sesle.
Bir an tereddüt eder gibi oldu, ama sonra yüzüne yerleşen ifadeden beni yalnız bırakmayacağını anladım.
“Lütfen?”
“Yardım edeceğim,” dedi, tartışmaya kapalı bir tonda. Sesi sakin ama buyurgan bir kesinlikle doluydu. İtiraz etmenin faydasız olduğunu biliyordum, ama yine de içimdeki inadı susturamadım ve denedim.
“Hiç gerek yok. Lütfen dışarıda bekler misin?”
Söylediklerimi duymazdan gelircesine daha dik durdu, kararlı bakışları daha da yoğunlaştı. Viktor’u tanımaya başlamıştım. Vereceği bazı tepkileri önceden tahmin edebiliyordum. Şimdi, bana karşı koymaya hazırlandığını görebiliyordum. Etrafına yaydığı güç beni hem etkiliyor hem de zor durumda bırakıyordu.
Tam önümde durduğunda nefesim farklı bir sebepten kesildi. Çenemi nazikçe tuttu ve derin bakışlarını üzerime sabitledi.
“Başın dönebilir, Vera. Sence kendine zarar vermene izin verir miyim?”
Yutkundum. Her söylediği bu kadar etkilerse, sonum ne olurdu?
“İzin ver, yardım edeyim, güneşim.”
Sesi bir fısıltı kadar yumuşaktı, ama sözlerinde inkar edilemez bir ağırlık vardı. Yüzümün kızardığını fark ettiğinde gülümsedi. O gülümseme beni büsbütün etkiledi.
“Söz veriyorum,” dedi, sesi alaycı ama sıcak bir ton taşıyordu. “Sana bakmamaya çalışacağım.”
Utanmış ifademe gülümsemesi daha da yayıldı. “Kızardığında çok daha güzelsin. Seni daha da büyüleyici yapıyor. Vera, sen aklımı başımdan alıyorsun.”
Dünden beri, o konuşmadan beri, aramızdaki ilişki için yeni bir kapı açılmıştı. Viktor daha cesurdu. Beni hayatında istediğini en başından beri saklamamıştı ama o konuşma ve yaşananlar her şeyi daha gerçekçi, daha sarsıcı bir hale getirmişti. Şimdi, tam karşımda dururken ve aramızda hâlâ dile dökülmemiş onca şey varken, tek düşünebildiğim bu durumun ciddiyetiydi. Viktor oyun oynamıyordu. Bakışları, her şeyi bilinçli yaptığını, her adımının ardında bir kararlılık olduğunu haykırıyordu. Sözleri keskin, duyguları ise baskındı.
Hayatımda ilk kez böyle bir şey yaşıyordum ve üstelik bu, Viktor gibi bir adamla oluyordu. Mantığımın önüme diktiği uyarı levhalarına rağmen, ona çekiliyordum. Her adımda, her kelimede, her bakışta…
Beni bırakıp dolaba yöneldiğinde, boş bakışlarla onu izledim. Elbisemi dolaptan zarifçe alışı, yanıma gelişi, hastane gömleğini üzerimden çıkarma çabası… O an gerçeklere uyandım ve refleksle gömleği sıkıca tuttum.
“Önünde soyunmayacağım,” dedim, sesim titrerken.
“Bakmayacağımı söyledim, Vera. Ben bir söz verdiysem, tutarım.”
Bakışlarını benden çevirirken, ellerim hâlâ titriyordu. Gömleği yavaşça çıkarıp elbiseye uzandım ama bacaklarım beni taşımayı reddetti. Dengemi kaybedip sendelediğimde Viktor, anında belimden yakaladı. Tek yapabildiğim, elbisemi aceleyle üzerime tutmaktı. Onunsa tek yaptığı, bana bakmaktı.
“Bakmayacaktın.”
Sesimdeki hafif alayı fark etmişti. Gülümsememe engel olamadan başımı eğdim. Bakışları vücudumdan yüzüme doğru yükselirken, Viktor’un alt dudağını hafifçe ısırdığını gördüm.
“Bu kadar güzel olman benim suçum değil, malysh,” diye fısıldadı. “Üzgünüm, elimde değil.”
“Viktor…”
Başını, bir centilmen olduğunu vurgularcasına hızla çevirdi ama elleri beni bırakmadı. Elbisemi zarifçe başımdan aşağı geçirip eteğini düzeltti. Sonra beni nazikçe yatağa oturtup dolaptan ayakkabılarımı getirdi.
İlk akşamki gibi dizlerinin üzerine çöktüğünde, içimde hafif bir rahatsızlık hissi yükseldi. “Viktor, ben yapabilirim.”
Ayakkabılarımı giydirirken, sanki dünyanın en ciddi ve önemli işini yapıyormuş gibi davranıyordu. Dokunuşları hafif ve dikkatliydi ama yine de aramızdaki çekim, nefes almamı bile zorlaştırıyordu.
Ayağa kalktığında, yüzüme eğildi.
“Aramızdaki bu çekim…”
Sesi alçaktı, neredeyse bir fısıltı. Gözlerini kısa bir an kapattı, sonra açtığında bakışlarında çözümsüz bir karanlık vardı. Parmaklarını yavaşça yanağımda gezdirirken nefesim tamamen kesildi.
“Sana bu kadar kapılmış olmam… Bu kadar çaresiz hissetmem… Korkutucu. Seninle ne yapacağım, Vera?”
Ona bakarken, içimdeki en büyük korkuyu ve aynı zamanda en büyük ihtiyacı dile getirdim.
“Beni sev.”
Gözleri bir an parladı, o karanlık ifadenin yerini yumuşak ama yoğun bir duygu aldı.
“Seni zaten seviyorum,” dedi, sesi derin ve samimiydi. “Kalbimi çoktan ele geçirdin, Vera Vasiliev. Sırada ne var?”
Viktor… ruhumda fırtınalar koparan, her şeyi yerinden oynatan o eşsiz güçtü.
“Bana bu şekilde bakma.”
“Neden?”
“Şimdi söylersem korkarsın.”
Alt dudağımı hafifçe okşadı. Dokunuşu yumuşak ama baştan çıkarıcıydı. Ardından aniden benden uzaklaştı, bakışlarını bir kez daha üzerimde yoğunlaştırarak.
“Hadi, evime gidelim,” dedi sakin ama buyurgan bir sesle.
“Evine mi?” diye sordum, hızla ayağa kalkarken.
“Seni bu olanlardan sonra yalnız bırakamam. “
“Üzgünüm, Viktor, ama…”
Sözümü tamamlamama izin vermedi. Aramızdaki mesafeyi tek bir adımla kapattığında nefesim kesilmişti. Yanında kendimi küçük ve güçsüz hissediyordum. Ya da belki yalnızca ona doğru çekilen kalbim beni bu kadar çaresiz bırakıyordu.
“Daha önce söyledim, Vera. Seni uzaktan sevemem, koruyamam da. Artık benimle yaşayacaksın.”
“Ne sıfatla?” dedim, sesimdeki kararsızlığı gizlemeye çalışarak ama başaramayarak.
“Bir sıfata ihtiyacın yok. Ama gerekirse tüm özel sıfatları önüne sererim, Vera.”
Onun dünyasına bu kadar hızla girmek istemiyordum. Kalbim ondan ne kadar etkilenmiş olsa da, düşüncelerim hâlâ karışıktı. Elimi göğsüne koyup onu itmeyi denedim, ama itmek şöyle dursun, geri çekilmeyi bile zar zor başardım. Bir adım uzaklaşarak kokusundan ve varlığının büyüleyici etkisinden kurtulmaya çalıştım.
“Viktor, seni tanımıyorum bile. Sana taşınmak… Bu fazla hızlı değil mi? Her şey çok hızlı oluyor. Ben buna hazırlıklı değilim. Ayrıca… Daha önce erkek arkadaşım bile olmadı. Ben sevgili olmayı bile bilmezken…”
Kaşlarını hafifçe çatıp derin bir nefes aldı. “Sürekli bunu hatırlatmasan olmaz mı, Vera?”
Sonra iç çekti, sesi her zamanki gibi derindi ama bir o kadar da sakinleştiriciydi.
“Bu yalnızca beni sana daha fazla çekiyor. Ve seni hiç bırakmamam gerektiğini hatırlatıyor, güneşim.”
Sözlerinin etkisiyle hareket edemez haldeydim. Beni bir kez daha kollarına aldığında düşüncelerim tamamen dağılmıştı.
“Vera…”
Bir eli saçlarımı okşarken gözlerimi kapadım. Onun yanında her şey daha kolaydı, daha az korkutucu.
“Hayatıma gel,” diye fısıldadı. Sesinde bir yalvarış, bir kesinlik vardı. “Seni yeni bulmuşken, uzak durmamı isteme.”
Tam bir şey söylemek üzereydim ki kapı çaldı. Andrei’ydi. Bizi Viktor’un kolları arasında gördüğünde başını hemen başka yöne çevirdi.
“Patron, her şey hazır. Araba da aşağıda. Hazırsanız çıkabiliriz.”
“Tamam, Andrei. Geliyoruz,” dedi Viktor, ifadesi buyurgandı.
“Bayan Vera’nın çantasını da getirdim,” diye ekledi Andrei, hızlı ve nazik bir şekilde.
Viktor bir anlık endişeyle bana baktı, ardından Andrei’ye sert bir ifadeyle döndü.
“Oradaki masanın üzerine bırak ve çık.”
“Da, patron.”
Andrei, çantayı bırakıp hızla odadan çıkarken Viktor’un gerginliği gözle görülür hale gelmişti. Sesi sakinliğini koruyordu ama gözlerindeki karanlık, anın bölünmesinden hoşlanmadığını açıkça belli ediyordu.
Kapı kapanır kapanmaz Viktor bana döndü. Yüzündeki kararlılık neredeyse üzerine yazılmış bir hüküm gibiydi ve bu beni rahatsız etti.
“Bu konuşmayı evimde sürdüreceğiz,” dedi, sesi soğuk ve kesinlikle itiraz kabul etmeyen bir tondaydı.
Gözlerindeki beklentiyi görüyordum. Sözlerimden bir anlam çıkarmaya çalışıyordu, belki de bir onay bekliyordu. Ancak itiraz etmemin karşısında bir etkisi olup olmayacağını sorgularken buldum kendimi. Bu durumu, hissettiğim rahatsızlığı nasıl ifade edeceğimi düşünmeye başladım.
“Evine gelemem.”
Bakışlarındaki gerginlik neredeyse elle tutulacak kadar belirginleşti, çevremizde somut bir hale büründü. Bir şey söylemesini bekledim, ama o sadece sustu.
Sessizce paltomu aldı, üzerime giymeme yardım etti. Ardından çantamı eline aldı, ceketini giydi ve odadan çıkmam için elimi tuttu.
Koridora adım attığımızda neden doktorun bize garip bir şekilde baktığını hemen anladım. Kapımızda Andrei gibi iri yarı, tehditkâr görünümlü on beş adam bekliyordu. Bizi gördüklerinde hepsi birden ayağa kalktı.
Bir anlık korku ve şaşkınlıkla yerimde donup kaldım. Adım atacak cesareti kendimde bulamadım. Viktor, yanımda hareketsiz durduğumu fark ettiğinde bana döndü. Gözlerim adamların üzerine kilitlenmişti. O, yüzümdeki ifadeyi görünce hafif bir baş işaretiyle hepsini çevremizden uzaklaştırdı. Adamların, tek bir işaretiyle nasıl saygıyla geri çekildiklerini izlemek tüylerimi diken diken etti.
Bu insanlar Viktor’dan korkuyordu. Ve ben… ben onu tanıdığımı sanırken yanılıyordum.
“Viktor, sen kimsin?” Bu soru zihnimde yankılanırken bakışlarımı hızla ondan kaçırdım. O ise her şeyin farkındaydı. Yüzümdeki ifade, kaçırdığım bakışlar… Hiçbiri onun dikkatinden kaçmamıştı.
Tek eliyle belimi zarif bir şekilde kavrayarak beni asansöre yönlendirdi. Asansör gelmesini beklerken eğilip kulağıma fısıldadı.
“Benden korkma, malysh.”
Arkamızda ayak sesleri duyduğumda hafifçe başımı çevirip bakma cesaretini gösterdim. Andrei ve birkaç adam bizimle bekliyordu. Diğerlerinin merdivenlere yöneldiğini fark ettiğimde içimdeki gerginlik azalmadı.
“Patron, çantayı alabilirim,” dedi Andrei, Viktor’a.
Viktor çantamı ona uzattı, ama hareketlerinde bir gerginlik vardı. Ardından bana döndü ve başıyla asansöre girmem için işaret etti. Biz içeri girdikten sonra adamlar da peşimizden girdi.
Asansördeki havanın ağırlaştığını hissediyordum. Nefes alışlarım kısa ve düzensizdi. Viktor, paniklediğimi anladığında beni kendine çekip başımı göğsüne yasladı.
“Ben yanındayım, korkma.”
Kokusu beni bir nebze rahatlatsa da vücudum hâlâ gergindi. Yavaşça başımı salladım ve o anın güvenine sığınarak göğsünden ayrılmadım.
Asansör durduğunda, giriş katındaki adamların yeniden sıralandığını gördüm. Bu defa daha sakin bir şekilde yürümeyi başardım. Hastaneden çıktığımızda kapıda bir dizi araç bekliyordu. Viktor beni girişte bekleyen araca doğru yönlendirdi. Beni nazikçe içeri yerleştirdikten sonra yanımda yerini aldı. Andrei ön koltuğa geçti. Sürücü koltuğundaki adamı tanıyordum, daha önce görmüştüm.
“Gidelim, Sacha.”
Sacha, aynadan Viktor’a baktı. “Nereye, patron?”
O an içimdeki huzursuzluk yeniden su yüzüne çıktı. Viktor’a döndüm. Bakışlarım net, ifadem açıktı. Onunla gitmeye hazır değildim. Bu, vücudumdaki her gergin kasla belli oluyordu.
Viktor’un çenesini sıktığını, gerginleştiğini görebiliyordum. Emir vermeye alışkın olduğu açıktı ve benim ona direndiğimi fark etmek hoşuna gitmiyordu.
“Arabadan inin, ikiniz de,” dedi sonunda, sesi sertti ama kontrolünü kaybetmemişti.
Andrei ve Sacha itiraz etmeden indi. Onlar gider gitmez Viktor belimi kavrayarak beni kendine çekti. Gözleri her zamankinden daha kararlıydı.
“Sözümü dinleyip inat etmeyi bırakabilir misin, malysh?”
Anlamıyordu. Ya da belki anlamak istemiyordu.
“İnat etmiyorum. Ama şu an olmaz, Viktor.”
Derin bir nefes aldım, hislerimi kelimelere dökmeye çalıştım.
“Sana daha iyi nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Ama yapamam. Seni henüz tanımıyorum.”
“Yanımda olmadığın her an tehlikedesin.”
Viktor’un sesi alçaktı, ama içindeki kaygıyı saklayamıyordu. Kelimeleri titremese de, bakışlarındaki korku tüm maskelerini düşürmüştü. Yalın ve saf bir korkuydu bu; birini kaybetme korkusu, çaresizlikten doğan.
“Ne tehlikesi, Viktor?” Sesim keskin ve merak doluydu. “Bu, senin kim olduğunla mı ilgili? Bana bunu söyle.”
Viktor’un yüzü gölgelerle kaplandı. Bakışlarındaki karanlık bir fırtına gibi yaklaşıyordu. Öfke ve başka bir şey; belki pişmanlık, belki acı. Gözlerini benden kaçırmadı, ama sessizce büyüyen bir duvar hissettim aramızda.
“Şimdi değil, Vera.” Sesi neredeyse bir fısıltıya dönmüştü, ama taşıdığı ağırlık aracın içinde hissediliyordu. “Sonra konuşacağız.”
Sözlerindeki kesinlik beni öfkelendirdi. “Benimle bu şekilde konuşma,” dedim. Sesim kararlıydı, ama içinde bir titreme taşıyordu.
Bakışları üzerime düştüğünde, aramızdaki tansiyon doruğa çıkmıştı. “O zaman inat etme,” diye karşılık verdi. Sesi, alıştığı otoritenin yankısıydı.
Derin bir nefes aldım, kelimelerim göğsümde yankılandı. Öfkem, onun beni anlamamasından doğan bir hayal kırıklığına dönüşüyordu. Ellerim istemsizce sıkıldı, Viktor’un kollarından sıyrılırken bakışlarımı cesurca onunkilerle buluşturdum.
“Belki ilişkiler hakkında hiçbir şey bilmiyorum,” dedim, her kelimeyle acımı dile getirerek, “ama bana saygı duymadığını hissediyorum, Viktor. Hayatını ve kim olduğunu benimle paylaşırsan, o zaman beni gerçekten sevdiğini ve saygı duyduğunu hissederim. İşte o zaman seninle gelmeyi düşünebilirim.”
Sözlerim havada asılı kaldı, ama aramızdaki sessizlik daha ağırdı. Gözleri, yüzümde bir anlam arar gibi dolaştı. Bu sefer, sarsılmaz bir kararın yankısını taşıyan bakışlardı benimkiler.
“Yalnız şimdi değil.” Gözlerimden süzülen hayal kırıklığını görmesini istiyordum. “O yüzden beni evime bırakır mısın?”
Göğsüm sıkışıyordu, ama bu hisleri yok sayarak ona sırtımı döndüm. Viktor’un gerginliği, sırtımda bir sıcaklık gibi hissediliyordu, ama ona aldırış etmedim. Tek istediğim, içten bir aşk yaşamaktı; esarete dönüşen bir bağ değil.
Onun sessizliği, ardımda bir gölge gibi kaldı.
Viktor
Onu incitmiştim. Bu, kelimelerle ifade edemeyeceğim bir ağırlık bırakıyordu üzerimde. Bana saygı duymadığımı düşünmesi en acı verici kısmıydı. Oysaki, ona olan saygım sınır tanımazdı. İsteklerine, korkularına, hatta inatçılığına… Hepsine. Ama Vera bunu göremiyordu. Onu incitme düşüncesi bile nefesimi kesiyordu.
Bir adım geri atmaya karar verdim. Çünkü ona olan sevgim ve ona duyduğum saygı, içimdeki gururdan ve kuralların ötesindeki her şeyden ağır basıyordu. O, beni yenilgiye uğratacak tek kişiydi. Ve bu yenilgi benim için bir tür zaferdi. Çünkü onun her isteğine, her sözüne, her bakışına yenilmeye razıydım.
Belini kavradım. Bu hareketimin sert olmaması için kendimi zorladım. Parmaklarımın hafifçe titrediğini hissettim. Kendime hâkim olmak ne kadar zor olabilir? Bakışlarımı ona kaldırdığımda, gözlerinin derinliklerinde kayboldum. Vera, her zaman olduğu gibi, beni darmadağın ediyordu.
“Seni evine bırakacağım,” dedim. Sözlerim yumuşaktı, ama içinde saklamaya çalıştığım bir gerginlik vardı. Bu kararı almak, en güçlü düşmanımı yenmek kadar zor hissettirmişti.
Gözlerindeki öfke, yerini bir anlık bir şaşkınlığa bıraktı. Ama hala tereddüt ediyordu. Onu kaybetme korkusu, göğsüme ağırlık yapıyordu. “Ama yalnızca bir süreliğine,” diye ekledim. Sözlerim sertleşti, çünkü kontrolüm kayboluyordu. “Eğer bir sorun daha çıkarsa, yanıma geleceksin. Anlaştık mı?”
Beni bir kez daha sorguladı, dudaklarından dökülen kelimeler bir soru gibi değildi; bir korkunun yankısı gibiydi. “Yani… benden uzaklaşmayacaksın, öyle mi?”
Bu cümledeki acıyı hissettim. Beni terk edilme korkusuyla gördüğü an, içimde bir şeyler paramparça oldu. Onun gözlerinde büyüyen bu korkunun sorumlusu bendim. Onu bu karanlıktan çekip çıkarmak istiyordum.
“Seni bırakabileceğim bir evren yok, Vera.” Sesimde yankılanan kesinlik, kalbimde hissettiğim doğruluğun bir yansımasıydı. “ “Bunu anlayacak kadar beni tanıdığını sanıyordum. Şu an ya da sonrasında… senden vazgeçmeyeceğim. Asla.”
Sözlerimin karşısında, yavaşça göğsüme yaslandı. O sıcaklık… onun varlığının saf ve masum dokunuşu, içimdeki karanlığı dağıtmaya yetiyordu. Derin bir nefes aldım. Öfkesi ve kırgınlığının yatıştığını hissettim.
“Beni bırakma, Viktor,” diye fısıldadı. Sesi, en karanlık gecede parlayan bir yıldız kadar yumuşaktı.
Parmaklarımı saçlarına uzattım. Bu dokunuş, o ipek gibi hissi… dünyadaki her şeyden daha değerliydi. “Asla, moye solntse (güneşim),” dedim. Kelimelerim birer vaat, birer itiraftı.
Bakışlarını kaldırıp bana baktığında, gözlerindeki yaşlar o an akmasa da oradaydı. Dudakları hafifçe titriyordu. Onu böyle görmek, içimdeki tüm dengeleri yerle bir ediyordu. Bir damla gözyaşı dökmemesi için her şeyimi vermeye hazırdım.
Vera incinmemeliydi. Asla.
Bu bir kavga değildi. Daha da önemlisi, bu bir sınavdı. Kalplerimiz bir tür dengeyi bulmak için sınanıyordu. Onun öfkesi, benim korkularımla çarpışıyordu. Ama içimde bir yerlerde, bu tartışmanın bizi birleştiren bir temel oluşturacağını biliyordum.
“Seni korumak için yapmam gereken bu,” dedim, sesimdeki kararlılığı bastırmaya çalışarak. “Orrel ve Borya da seninle kalacak.”
Gözlerimi ona diktim. İnatla karşılık verdi, bakışlarında meydan okuyan bir güç vardı. “Bu bir denge değil,” dedi sertçe. “Bu yalnızca senin kararın, Viktor.”
Parmaklarımı nazikçe çenesine koydum ve gözlerimin içine bakmasını sağladım. “Sana saldırdılar, Vera,” dedim, sakin ama titreyen bir sesle. “Seni korumak istemem normal değil mi? Buna itiraz etmemen gerek.”
Gözlerindeki o inat kırıldığında, içimdeki kasvet biraz olsun dağıldı. Direnç gösterse de beni reddedemediğini biliyordum. Bu aşk, bizi birbirimize mahkûm etmişti. Geri dönüş yoktu. İçimdeki fırtına onunla başlamıştı ve onunla devam ediyordu. Vera… aşkım, güneşim.
Alnından öptüm. Bu küçük dokunuşun, ona duyduğum duyguların bir yansıması olduğunu bilmesini istedim. Onu kollarımda tutarken, camı açtım. “Sacha, Andrei. Arabaya geçin,” dedim, gözlerimi bir an bile Vera’dan ayırmadan.
Emrimi hızla yerine getirdiler. Araba harekete geçtiğinde, Vera başını yeniden göğsüme yasladı. O an, içimde tarifsiz bir huzur hissettim. Ama bu huzur yetmiyordu. Her şeyden fazlasını istiyordum. Sanki bu anı kaybedersem, bir daha hiçbir şey yerinde olmayacaktı.
Eve vardığımızda, Sacha ve Andrei sessizce uzaklaştılar. Vera’nın gözleri ciddiydi. Bir şeyler söylemek için dudaklarını araladı. Ona odaklandım.
“Bir daha habersiz dışarı çıkmayacağım,” dedi, gözlerindeki gerginlik hâlâ oradaydı. “Ama beni anla, Viktor. Seni tanımıyorum bile. Bu şekilde sana gelemem. Sevgi her mesafeyi kapatabilir, ama bu bir mesafeden fazlası. Bu önemli bir karar ve bana biraz süre tanımalısın.”
Sözleri, içimde bir yankı gibi büyüdü. Onu anlamaktan başka seçeneğim yoktu. Parmaklarımı yüzünde gezdirdim; teninin sıcaklığı, içimdeki buzları eritti. “Henüz tanımıyorsun,” dedim, ona yaklaşırken. Ama aramızdaki mesafeyi korudum. Sınırları aşmamaya kararlıydım. “Sana zaman vereceğim, Vera. Sana istediğin her şeyi sunacağım. Ama bir sorun daha olursa, bunun bir istisnası olmayacak... yanıma geleceksin. Bu konuda tartışma istemiyorum.”
Beni dikkatle dinledi, gözleri bir an bana meydan okudu. Sonunda, sessiz bir teslimiyetle başını salladı. “Tamam, Viktor.”
Ama o teslimiyetin ardında, direncinin hâlâ var olduğunu görebiliyordum. İşte bu yüzden ona bir kez daha eğildim ve alnından öptüm.
Ona dönerek, sesimdeki yoğunluğu bastırmaya çalıştım. “Bugün işlerim var. Erken bitirirsem, geleceğim.”
Gözlerinde bir ışık belirdi. “Sevinirim,” dedi, sesi yumuşak bir fısıltı gibi.
Henüz onu bırakmaya hazır değildim. Onu bir bahaneyle biraz daha yanımda tutmalıydım. Bu bahaneyi bulmak benim için zor olmadı.
“Hastaneden yeni çıktın. Seni odana ben götüreceğim,” dedim, kendimden emin bir tavırla.
Gülümsedi. Bu gülümseme, bana memnuniyetini açıkça ifade ediyordu. Onu hâlâ yanımda tutabileceğimi bilmek, beni bir an olsun rahatlatmıştı.
Arabadan inip ona yardım ettim. Eve doğru yürürken, içimdeki karmaşa büyüyordu. Vera’yı tanımak, benim için her şeyi değiştirmişti. Artık eski ben değildim. Değiştiğimin farkındaydım ve bu beni hem korkutuyor hem de rahatlatıyordu. Ama bir şeyden emindim. Onu bırakmak, benim için bir seçenek değildi. Onu sevmenin dünyamı yerinden oynatacağını bilmeliydim. Çünkü bundan sonra hiçbir şey, eskisi gibi olmayacaktı.
“Onu sevmek, dünyamı yerinden oynatmak gibiydi.” – Viktor Volkov
Okur Yorumları | Yorum Ekle |