13. Bölüm

12

kitsudaphne
kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.

INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3

 

“Korkularımı ve yalnızlığımı yok edebilir misin?” – Vera Vasiliev

Viktor

Vera gülümsediğinde ona sıkıca sarıldım. Kollarımın arasından yavaşça geri çekildiğinde, alnına hafif bir öpücük kondurdum. Varlığıyla içimde hissettiğim o sıcaklık, her nefesimde derinleşiyordu. Vera ışık doluydu. Ama onun ışığı daha yoğun, daha parlaktı; gözlerimi kamaştıracak kadar. Ona söylemek istediğim binlerce şey vardı. Her anımı, her düşüncemi paylaşmak istiyordum. Fakat bunun onu ürküteceğini biliyordum. Özellikle de az önce öğrendiklerimden sonra.

Vera’nın hiç erkek arkadaşı olmamıştı. Bu gerçeği anlamakta zorlanıyordum, fakat söylediklerinin doğru olduğundan emindim. İltifatlara bile alışkın değildi. Onun utangaçlığı, masumiyeti... kalbimi sarmalıyor, ruhuma dokunuyordu. Şimdi bir de bunun üstüne, kalbini ve sevgisini ilk kez bana vermesi vardı. Bütün bunlar içimdeki duyguları alev alev yakıyordu.

Onu nazikçe göğsüme çektiğimde direnmedi. Aksine, boğazından huzurlu olduğunu belli eden bir mırıltı yükseldi. Burnumu saçlarına gömüp kokusunu içime çektim; sanki onun varlığı zihnimdeki tüm karanlıkları aydınlatıyordu. Nefesi yavaşlayıp düzenli bir ritme kavuştuğunda uyuduğunu fark ettim. O anda, uzun zamandır ilk kez kendimi bırakabildim. Kokusuyla uyuyakaldım.

Gözlerimi açtığımda en az iki saat geçmişti. Bu, son zamanlardaki en huzurlu uykumdu. Kabuslar, zihnimi yorgun bir savaşçıya dönüştürmüş, beni hep yarı yolda bırakmıştı. Ama şimdi Vera yanımdaydı. Hayatıma, zihnime ve kalbime böylesine hızlı bir şekilde dokunmuş olması akıl almazdı. Yine de gerçekti. Buradaydı, yanımdaydı ve en önemlisi, hayattaydı. Bunun için şükrediyordum.

Onu uyandırmamaya özen göstererek telefonumu aldım ve Andrei’ye mesaj attım: Bugün adamın yanına gitmeyeceğim. Adamlara söyle.

Cevap anında geldi: Elbette, Pakhan.

Şaşırdığından emindim, ama nedenini sorgulamayacak kadar beni tanıyordu.

Peki, iyi misin?

Uzun zamandır olmadığım kadar.

Bu cevabımın ardından bir daha yanıt gelmedi. Ben de Vera’nın huzur dolu varlığıyla birkaç dakika daha uzandım. O hafifçe kıpırdanmaya başlayınca, odanın kapısı açıldı. İçeri doktor ve bir hemşire girdi. Sessizce başlarıyla selam verdiler. Vera’yı nazikçe uyandırdım.

“Vera, doktor geldi.”

Yarı uykulu hâliyle gözlerini bana dikti, sonra doktor ve hemşireyi fark etti. Bulunduğumuz durumu hatırlayınca utandı. Doktor dosyasını incelerken ben yataktan kalktım. Vera da aceleyle üstüne çeki düzen verdi. Üzerini örtmek için battaniyeyi düzelttiğimde, bakışlarında sadece aşk ve minnettarlık vardı. Bu bakışlar, tüm duygularımı altüst ediyordu.

Doktor bana döndü ve saygıyla başını eğdi. Beni ve ailemi tanıyordu. En iyi odanın ve en özel şartların bize sağlanmasını sağlamıştım. Vera’nın burada kalmasını ancak böyle kabul edebilirdim.

“Merhaba, Vera. Acilde laboratuvar bulgularına baktık ve gün içinde kan gazı değerlerin saat başı incelendi. Herhangi bir sorun görünmüyor. Yalnız bir gece seni hastanede yatırmamız gerekecek. Ek bir önlem olarak düşünebilirsin.”

“Teşekkür ederim, doktor bey.”

“Rica ederim.”

Doktorun sözleri Vera’yı biraz rahatlatmış gibi görünüyordu. Ama o an bile gözlerinde bana duyduğu minnettarlığın ışığını görebiliyordum. Ve ben, sadece onun varlığı için bile minnettardım.

Doktor, profesyonel ama sıcak bir gülümsemeyle Vera’ya baktıktan sonra, ciddileşerek bana döndü. “Bay Volkov, bu gece yanında siz mi kalacaksınız?”

“Evet,” dedim kararlı bir sesle.

“Anladım,” diye yanıtladı doktor, belli belirsiz bir baş selamıyla. “Gerekli düzenlemeleri yapar, sürekliliğini sağlarım.” Bir an duraksadı, sonra merakla devam etti. “Bu arada dışarıdaki…”

“Onlar da kalacak.” Sesim soğuktu ama bakışlarımla ona başka soru sormaması gerektiğini belirttim.

“Peki efendim,” dedi, hafifçe yutkunarak. “Bir ihtiyacınız olursa hemşire arkadaşlarımız burada olacak. Onlara bildirmeniz yeterli. Eğer durum acil olursa, bizzat ben de buradayım. Bu gece nöbetçi doktorlardan biriyim. Bayan Vera kendini iyi hissetmezse beni çağırabilirsiniz.”

Profesyonel nezaketle konuşmasını bitirdi ve Vera’ya döndü. “Bir saat içinde yemeğiniz gelecek. Akşam daha rahat uyumanız için hafif yatıştırıcı etkisi olan bitkisel bir ilaç göndereceğim. Onu alırsanız geceyi daha rahat geçirebilirsiniz. Lütfen dinlenin ve kendinizi yormayın. Ağrınız var mı?”

“Hayır, yok,” dedi Vera, hafifçe gülümseyerek.

“Sevindim. O zaman herhangi bir sorun olmazsa sabah görüşürüz.”

Doktor başıyla son bir selam verdi ve hemşire, sanki odada fazla kalırsa başına bir şey gelecekmiş gibi aceleyle dışarı çıktı. Kapının kapanışını izlerken Vera’ya döndüm. Gözlerinde kuşku dolu bir ifade vardı; ürkek ama kararlı bir şekilde bana bakıyordu.

“Dışarıda kim var, Viktor?” diye sordu sessizce.

“Adamlarım,” dedim basit bir şekilde.

“Bu da şimdilik konuşmayacağımız bir konu mu?”

Gözlerimi ona diktim, bakışlarım sert ama koruyucuydu. “Evet. Sen sadece dinlenmeye ve iyileşmeye odaklan.”

“Viktor?”

“Efendim, malysh?”

“Bazen herkesi korkutuyorsun. Bunu yapma.”

Derin bir nefes aldım. “Üzgünüm. Ama bazıları için böyle olmam gerekiyor.”

Bakışlarındaki sorgulama devam etse de bu konuyu üstelemeyeceğini fark ettim. Ama ifadesindeki ince değişim, bir şeyleri anlamaya başladığını gösteriyordu.

“Viktor…” dedi, sesi bir fısıltı kadar hafifti. “Beni de korkutuyorsun.”

Çenesini nazikçe yakaladım ve yüzünü kendime çevirdim. Parmaklarım cildinin yumuşaklığında gezinirken, ona tüm ciddiyetimle baktım. “Seni asla korkutmak istemem, Vera. Şimdi hiçbir şey düşünme ve sadece iyileş, olur mu?”

“Peki, Viktor,” dedi, gözlerini benden kaçırmadan.

Bir saat sonra yemek geldi. Vera, önüne konan yemeği yavaşça atıştırmaya başladı. Ama bana yeterli görünmediği için onu biraz daha yemesi için ikna etmek zorunda kaldım. Midesi bulanıp geri çekildiğinde tepsiyi usulca önünden kaldırdım.

“Bu ilacın etkisi mi?” diye sordu, sesi dalgın bir tonda.

“Ne, malysh?”

“Kafamın içinde pamuklar var gibi.”

Parmaklarımı saçlarının arasında gezdirip onu sakinleştirmek için saçlarından öptüm. “Burada verilen ilaçlar ve yaşadığın travmanın da etkisi var. Yarına daha iyi olacaksın.”

Başını hafifçe salladı. Onu yatağa yatırmaya hazırlanırken, doktorla birlikte gelen hemşire tekrar içeri girdi. “Bay Volkov,” dedi, sesi çekingen ama görevine odaklıydı. “Bayan Vera’ya ilacını içireceğim.”

“Elbette,” dedim kısaca.

Onayımı aldıktan sonra gözlerini benden kaçırdı ve Vera’nın yanına ilerledi. “Bu sizi rahatlatacak ve daha iyi uyumanızı sağlayacak, efendim.”

“Teşekkür ederim,” dedi Vera, her zamanki nazik tavrıyla.

İlacı yavaşça aldı ve içti. Ardından hemşireye, en içten gülümsemesini sundu. Hemşire de ona hafifçe gülümsedi ve sessizce odadan çıktı.

Vera’nın gözleri ağırlaşmaya başlamıştı. Parmaklarımı onun narin ellerine doladım ve usulca fısıldadım: “Dinlenmeye çalış, malysh. Ben buradayım. Seni hiçbir şeyin incitmesine izin vermeyeceğim.”

Göz kapakları aralandığında, o yorgun ama keskin bakışlarıyla bana baktı. Sesindeki derinlik, söylediklerini daha anlamlı kılıyordu.

“Neden sürekli kötü şeyler bekliyorsun, Viktor?” dedi, yumuşak ama sorgulayıcı bir tonda.

Kaşlarımı hafifçe çattım. “Çünkü dünya kötülüklerle dolu, Vera. İyi niyet savunmasızlık getirir ve savunmasızlık yaralar.”

Gözleri bir an için üzerimde gezindi, ardından yavaşça doğrulup bana doğru eğildi. “Evet, bu dünyada kötülük var. Ama bu bakış açısı yanlış, Viktor,” dedi, sesi kararlıydı.

Kaşlarımı kaldırarak ona döndüm. “Şimdi de bana hâlâ iyi niyetli insanların kaldığını mı savunacaksın?”

Gözleri derinleşti, dudakları düşünceli bir şekilde büküldü. “Evet,” dedi, dudaklarında küçük bir gülümseme belirdi. “Kötülüğü reddetmiyorum, ama iyiliği görmezden gelmek de doğru değil. İnsanların çoğu kötülükten çok iyiliği arar. Benim gibi...”

Sözcükleri içime işledi. O benim karanlık dünyama meydan okuyordu, sadece kelimeleriyle değil, varlığıyla da. Ve bunu yaparken, kalbime bir sıcaklık sızdı. Gün ışığının sıcaklığı gibi, yavaşça, derinlerden.

“Vera...” dedim, sesim istemsizce alçaldı.

Gözlerini bana dikti. “Kötülüğe inanıyorsun, çünkü belki de onunla yüzleşmek zorunda kaldın. Ama aynı şekilde iyilik de var, Viktor. Sana bunu göstermek istiyorum. Eğer izin verirsen...”

O an, kelimeler gereksizdi. Onun söylediklerinin altında yatan anlam, benim içimde yankılanıyordu. Bu kadın sadece beni anlamaya çalışmıyordu; beni kurtarıyordu.

Sözleri zihnimde yankılanırken, kendi karanlık düşüncelerimle yüzleşmekten kaçamadım. O, benim savunmamın en sağlam duvarlarını bile çatlatıyordu.

“Bugün sana saldıran iyi bir adam değildi,” dedim, soğuk bir kesinlikle.

Gözleri bir an titredi, ardından sakin bir kararlılıkla cevap verdi. “Kötü insanların olduğunu zaten söyledim. Ama sürekli kötülük beklemek, sürekli bu korkuyla yaşamak... çok yorucu, Viktor. Kendine bunu yapma.”

Sözleri yavaş ama derin bir etkiyle içime işliyordu. Gözlerindeki inanç, benim taşlaşmış bakışlarımla çelişiyordu. Bu bakışlar… içindeki güç ve etki öyle yoğundu ki, o an ağzından çıkan her sözü sorgusuz sualsiz kabul edebilirdim. Onu nazikçe yatağa yatırdım, her hareketimde ona zarar vermekten korkarak. Yüzüne eğildim, parmaklarımı onun ince parmaklarının arasında dolaştırdım.

“İyi ki karşıma çıktın, malysh,” dedim, sesim derin ve alçak bir fısıltıya dönüşerek.

O anda, onun karşıma çıkmasının bir tesadüf olmadığını biliyordum. Bu kadının hayatıma dokunması bir lütuftu. Ve ben bu lütuf için savaşmaya hazırdım.

Alnına yavaşça bir öpücük kondurdum. Geri çekilirken, yüzündeki hafif bir tebessüm kalbimi sıktı. “Şimdi o güzel gözlerini kapa.”

Sol tarafına döndü, dudaklarını hafifçe büzerek mırıldandı: “Umarım istemediğin şeyleri sürekli böyle geçiştirmiyorsundur, Viktor.”

Bir parmağımla yanağını okşadım, gülümsemeden edemedim. “Asla, malysh. Artık uyumalısın.”

Elini uzatıp parmaklarımı tuttu, çekiştirerek elimi yanağının altına koydu. “Gitme,” dedi, sesi neredeyse bir fısıltı gibiydi.

Elimi çekmeden, sabırla bekledim. İlaçlar etkisini göstermeye başladığında, Vera derin bir uykuya daldı. Onun huzurlu nefes alışverişlerini dinlerken, saatlerce nazik güzelliğini izledim. O kadar kırılgandı ki… ama aynı zamanda dayanıklı ve güçlüydü. Her geçen an kendimi ona daha fazla kaptırıyordum.

Karanlık odaya çöküp, gecenin sessizliği etrafımızı sardığında telefonum titreşti. Dmitriy’den bir mesaj gelmişti: Nasılsınız?

Kısa bir yanıt verdim: İyiyiz. Andrei ile mi konuştun?

Evet.

Vera’ya göz ucuyla baktım. Hâlâ derin bir uykudaydı. Sessizce odadan çıktım. Kapıyı kapattıktan sonra, adamlarım ve Andrei anında ayaklandılar. Onlara oturmalarını işaret ettim ve Dmitriy’i aradım.

“Merhaba, Dmitriy.”

“Seni ve kızı merak ettik, Viktor.”

Soğukkanlı bir tonda yanıt verdim: “Yakında konuşacağız.”

Ardından, onun hafifçe gülümsediğini hayal edebiliyordum. “Ana’ya söylemiştim.”

Sözlerindeki ima dikkatimi çekti. “Neyi?” diye sordum, sesim farkında olmadan sertleşmişti.

“Kızla tanışacağımızı. En azından ismini söylesen?”

Derin bir nefes aldım. “Vera. Şimdilik bu kadar yeterli mi?”

Dmitriy’nin alaycı tonu bir kahkahayla karıştı. “Söz konusu sen olduğunda bilgiler hep yetersiz ama idare edeceğim.”

Ciddiyetini geri kazandığında, sesi dostça ama kararlıydı. “Bana ihtiyacın olursa ara.”

“Tamam.”

“Bu arada, adam yakalanmış. Benim ilgilenmemi ister misin?”

Sesim soğuk ve otoriterdi: “Hayır. O benim.”

Kelimelerim, bir Pakhan’ın sorgulanamaz kararları gibiydi. Dmitriy bir an sustu, ardından itaatkâr bir tonda yanıt verdi: “Emredersin, Pakhan. Bu arada herkesin selamı var.”

“Sen de selam söyle,” dedim kısa bir yanıtla.

“Görüşürüz.”

Telefonu kapattım ve odasına geri döndüm. Kapıyı açtığımda, Vera'nın ince, zarif ve neredeyse bir fısıltı kadar alçak bir sesle sayıklamakta olduğunu duydum: “Çok yalnızım, Viktor… Korkuyorum…”

Kalbimde bir sızı hissettim. Sanki her kelimesi beni derinden kesip acıtıyordu. Yaklaşıp ona doğru eğildim, ancak gözlerini kapalı gördüğümde sözlerinin bir rüyanın yankısı olduğunu fark ettim.

“Her yer karanlık…”

Bir an bile tereddüt etmedim. Ayakkabılarımı çıkararak arkasına uzandım ve onu belinden sardım. Teninin soğukluğu, ruhundaki kırılganlığın bir yansıması gibiydi. Vücudu kaskatı kesilmişti, ama kulağına eğilip fısıldadığımda her şey değişti: “Yanındayım, malysh. Seni her şeyden koruyacağım.”

Sözlerim bir sihir etkisi yaratmış gibi, vücudu anında gevşedi. Daha da bana sokuldu, nefesi düzenli bir ritim bulurken ben içimdeki karanlık duygularla savaşıyordum. Bu küçücük hareket bile kalbimde fırtınalar koparmaya yetmişti.

“Uyu, moya malyshka. Ben her zaman burada olacağım. Senin için.”

Vera’nın kokusu, her zamanki gibi beni sakinleştirdi. Onun huzurlu nefes alışlarını dinlerken gözlerim yavaşça kapandı. Geceyi, onun yanında, huzur içinde geçirdim.

Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi açtığımda, Vera’nın beni izleyen bakışlarıyla karşılaştım. Gözleri, gecenin huzurunu taşırken içinde bir şeylerin kıpırdadığını hissedebiliyordum. Uyandığımı görünce gülümsedi.

“Günaydın, güzelim,” dedim, sesim her zamankinden daha yumuşaktı.

“Günaydın, Viktor,” dedi, sesi sanki bir melodiyi yankılar gibiydi.

Onunla uyanmak, olağanüstüydü. Camdan süzülen güneş ışıkları, saçlarının arasında kırılarak bir hale oluşturuyordu. Görüntü beni mahvetti. Gözlerim, önce ışıkla dans eden saçlarına, sonra tekrar onun derin, kararlı bakışlarına döndü.

Alt dudağımı istemsizce ısırdım. Bu farkındalık, zihnimi sarsan bir deprem gibiydi. Vera, dünyama doğan bir güneş ışığıydı. Yanağını ve çenesini nazikçe okşarken, onun güzelliğiyle tamamen dağıldım.

O, karanlıklarımı aydınlatandı… Hayatımın güneşi.

Parmakları hafifçe titreyerek yüzüme dokundu. Bu hareket, bir yalvarış kadar masum ve bir vaatte bulunacak kadar cesurdu. “Bu sabah daha iyiyim,” dedi, dudaklarının köşesinde zarif bir gülümsemeyle.

Onu izlerken, gözlerinde bir sorgulama gördüm. Söylemek istediği çok şey vardı ama sessizlik onun seçtiği dil olmuştu. “Sen de iyi görünüyorsun,” diye ekledi, gözlerini gözlerimden ayırmadan.

Dayanamadım. İçimde yükselen hislere teslim oldum ve aniden onu öptüm. Öpücüğüm kısa ama kararlıydı. Geri çekildiğimde, şaşkın bakışlarıyla beni izliyordu.

“Çünkü seninle uyandım, moye solntse (güneşim),” dedim, dudaklarımda hafif bir gülümsemeyle.

“Güneşim…” diye tekrarladı, sesi neredeyse hayranlık dolu bir fısıltıydı.

“Güneşim,” dedim tekrar, bu kez tüm inancımla, onun anlamasını istercesine.

Tam o anda kapı çalındı. Ses beni gerçekliğe geri çekti. Bir an irkildim.

“Bir dakika,” dedim alçak bir sesle.

Kapının diğer tarafından bir ses geldi: “Da, Viktor.”

Ayakkabılarımı giydim ve Vera’nın üzerini dikkatlice örttüm. Kapıya doğru ilerlerken, sesim her zamanki sertliğiyle yankılandı: “Girin!”

Kapı açıldı ve Andrei içeri girdi.

“Günaydın, Patron.”

“Günaydın, Andrei.”

“Depoda sorun var. Ben gideyim mi yoksa…?”

“Bekle.”

Ona doğru ilerledim ve kısık sesle Rusça konuşmaya başladık. “Adamlarımızdan birine saldırmış.”

“Daha fazla adam yolla. Ayrıca oradakiler bir adamı kontrol edemeyecek kadar beceriksizse hepsini kov.”

Andrei alaycı bir şekilde gülümsedi. “Ony’yi gönderdim.”

Bu adı duyunca istemsizce gülümsedim. “İyi yaptın. Bugün bu işi halledeceğiz. Önce Vera’yı buradan çıkarmam lazım.”

“Tamam, kusura bakma. Seni bilgilendirmem gerekiyordu.”

Başımı salladım. Çıkmadan önce Andrei, Vera’ya baktı. “Geçmiş olsun, Bayan Vera.”

Nazik bir gülümsemeyle karşılık verdi: “Teşekkür ederim.”

Andrei, benden daha uzun boylu ve yapılıydı. Onu ilk kez görenlerin ürkmesi gayet normaldi. Vera da istisna değildi. Onun Andrei’ye bakarken sergilediği çekingenlik beni hem güldürdü hem de koruma içgüdümü körükledi. Ancak bu düşüncelerimi belli etmeden, Andrei’ye dışarı çıkması için keskin bir bakış attım. İtaatkâr bir şekilde başını eğip odadan çıktı.

Kapının kapanmasıyla odada yalnız kalmıştık. Vera’nın yanına yürüdüm. Önünde durduğumda, onun bakışlarında hâlâ bir tedirginlik vardı.

“Sen kimsin, Viktor Volkov?” dedi, sesi hafif titrek ama sorgulayıcıydı.

Soru beni hiç şaşırtmadı. Tam tersine, bekliyordum. Ancak ona verecek cevabım karmaşıktı. Derin bir nefes aldım.

“Bunu sonra konuşacağız,” dedim sakince. “Ama şimdilik bana güvenmelisin, Vera.”

Onun güvenini kazanmaya ihtiyacım vardı, ancak yüzündeki tereddüt, bu savaşın kolay olmayacağını gösteriyordu. Yanına oturdum, elimi kaldırıp yanağını nazikçe okşadım.

“Yakında her şeyi anlatacağım,” diye devam ettim. “Ama bana bir söz vermeni istiyorum. Bana haber vermeden dışarı çıkmayacaksın. Bensiz hiçbir yere gitmeyeceksin.”

Vera’nın bakışları sertleşti. Dudaklarını sıkıca kapattı, ardından yavaşça konuştu:
“Benden güven istiyorsan, sen de bana güvenmelisin, Viktor.”

Sözleri beni şaşırtmamıştı ama buna karşılık verebilmek için içimde bir şeylerin yer değiştirdiğini hissettim. Bakışlarım keskinleşti.

“Vera, ilişkilerimi güven üzerine kurmam. İtaat isterim, koşulsuzca.”

Gözlerini kapıya çevirdi, sonra tekrar bana baktı. “Ben senin adamlarından biri değilim, Viktor.”

“Elbette hayır,” dedim, yumuşak bir sesle. Ancak Vera hafifçe geri çekildi, bakışlarını benden kaçırdı.

“Dediklerini yerine getirmemi istiyorsan, bana güvenmeli, geçmişini, korkularını ve acılarını benimle paylaşmalısın,” dedi. Sesinde kararlı bir ton vardı. Gözleri cesur bir ifade taşıyordu. Gururlu, kendinden emin bir duruşla karşımdaki boşluğa meydan okur gibiydi. “Tanımadığım bir adamla yola devam edemem. Eğer elini tutmamı istiyorsan, bana gerçekleri anlatmalısın.”

Sözleri beni sarstı. Gözlerimi ondan kaçırdım ve derin bir nefes aldım. Onu haklı bulsam da alışkanlıklarımı kırmak zordu. Gözlerimi tekrar onun bakışlarına çevirdiğimde, bana daha da yaklaşmıştı. Dizlerinin üzerine oturdu ve gözlerimin içine derin bir ciddiyetle baktı.

“Sana söz veriyorum,” dedi, sesi her zamanki yumuşaklığını korurken. “Sensiz bir yere gitmeyeceğim ve tehlikeli yerlerde dolaşmayacağım. Sözlerimi yerine getireceğim, Viktor Volkov. Peki, sen bana bir söz verebilir misin?”

“Ne sözü, Vera?” diye sordum, içimdeki merakın yansıması sesime işlenmişti.

Onun bakışları, duygularının derinliğini ortaya koyuyordu. Kırılgan ama meydan okuyucu bir şekilde konuştu: “Korkularımı ve yalnızlığımı yok edebilir misin?”

Bu cümle beni derin bir yerden yakalamıştı. Onu kendime çekip belini sardım. Yüzü tam karşımdaydı; o kadar yakın ki nefesi tenime çarpıyordu.

“Senin için dünyanın işleyişini bile değiştiririm, moye solntse,” dedim, sesim kararlı ve içtendi.

Ellerimle yüzünü nazikçe kavradım. Gözleri gözlerime kenetlenmişti; o an zaman durmuş gibiydi. Dudaklarımın ucunda bir gülümseme belirdi. “Benim ol ve dünyaları önüne sereyim,” diye ekledim.

“Viktor…” dedi, sesi bir fısıltı kadar alçak ama duygularının ağırlığını taşıyordu.

“Benim olacak mısın?” diye sordum, gözlerim dudaklarına kayarken.

Yanaklarına yayılan pembe renk, kalbimde tatlı bir sarsıntı yarattı. Bana derin bir bakış attı ve dudaklarını aralayarak cevap verdi: “Düşüneceğim, Viktor.”

Bu sözleri bir meydan okuma kadar etkiliydi. Ama yüzündeki kırılganlık ve cesaret karışımı, onu sadece daha da ulaşılmaz kılıyordu.

Kalbimi yerle bir eden o gülümseme yüzünde belirdiğinde, dünyam bir kez daha altüst oldu. Gözlerim onun bakışlarında kaybolmuşken, dudaklarımız yeniden buluştu. Onun sıcaklığı, tenimde bir şiir gibi dolaşıyordu. Dokunuşları bir melodi gibi kalbimi ele geçirirken, parmak uçları boynuma hafifçe dokundu. Bu zarif temas, içimde çılgın bir tempo yarattı.

Her şey öylesine yumuşak, öylesine gerçekti ki… zaman, Vera yanımdayken her zamanki gibi durmuştu. Dünya, yalnızca ikimizden ibaretti. Vera ve ben.

Geri çekildiğinde, alnımız birbirine yaslı kaldı. Sessizlik, odadaki tek misafirimizdi. Kalp atışlarımızın yankısı, paylaştığımız bu anın derinliğini fısıldıyordu.

“Senin yanında olmak, seni sevmek… inanılmaz bir his,” diye fısıldadım. Sözlerim onun varlığının etkisini anlatmaya yetmiyordu. Gözlerimi kapattım ve kokusunu derin bir nefesle içime çektim. O an kalbimde yankılanan her duygu onunla doluydu. “Vera, seni kaybetmeyi göze alamam.”

Ellerini yüzüme uzattı ve beni daha da yakınına çekti. Gözlerindeki yoğunluk, söylediklerinden önce bana ulaştı. “Hiçbir yere gidemeyeceğim sanırım Viktor, çünkü ben de seni bırakamıyorum.”

Sözleri, zihnimde yankılanırken kalbimi durduracak kadar canlıydı. Onun gözlerindeki ışık ve sesi, tüm karanlıklarımı bir anda aydınlatıyordu. Bu kadın, hayatımın anlamıydı.

Biz şimdiden birbirimize aittik; kelimelerin ötesinde, zamanın ötesinde.

“Benim ol ve dünyaları önüne sereyim.” – Viktor Volkov

Bölüm : 19.09.2024 11:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...