YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.
OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.
INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3
DAHA FAZLA KARAKTER TANITIMI VİDEOSU İÇİN INSTAGRAM VE TİKTOK;
@MİSTYVİBE3
“Sen benim tatlı işkencemsin, Lucia. Bana verdiğin her acıyı sevmekten vazgeçmeyeceğim.” — Lucas
Lucia
Beden her zaman güçlüdür. Dışarıdan bakıldığında sağlam ve sarsılmaz görünür insan. Ama kalpte ve ruhta açılan yaralar… İşte onlar içten içe çürütür insanı. Güçlü durmak, acıyı dindirmez. Yaralar kabuk bağlamaz. Acı en derine işler.
Hastanedeydim. İyileşmek bazen zordu.
Adrian ve Carlo akademiye dönmek zorunda kalmıştı. Ama Chloe ve Pedro yanımdaydı. Odada, kimsenin bozmaya cesaret edemediği bir sessizlik hâkimdi. Hayal kırıklığı ve güven kaybının yankılandığı bir sessizlik… Pedro, yatağımın yanındaki sandalyeye oturduğunda, bir şey söylemesini bekledim. Açıklamaları yeterli değildi.
“Bize çok kızgınsın.”
Başımı önüme eğdim. Gözlerim yanıyordu, ama ben ağlamaktan nefret ederdim. Alt dudağımı gergin bir şekilde kemirirken elimdeki atele odaklandım.
“Güvenin sarsıldı, biliyorum ama…” Sesi sakin ve derindi. “Seninle açık konuşacağım, Lucia. Burası gerçek dünyayla uyum içinde olmak zorunda. Gerçek dünyada acı çekersin, aldanırsın, aldatılırsın. Herkese güvenemezsin. Sizi birer gölge olarak yetiştiriyoruz. Sınırlarınızı yok etmek, algılarınızı açmak, sinirlerinizi çelik gibi yapmanızı sağlamak zorundayız. Dayanıklılığınızı artırmak zorundayız. Güçlü olmalısınız. Ancak bu şekilde görevleri yerine getirebilir, hayatın acımasızlığı karşısında dimdik durabilirsiniz.”
Derin bir nefes aldı. Belki de benimle yaptığı en uzun konuşmaydı bu.
“Orada yaptıkların… harikaydı. Ve senin kişiliğine, yeteneklerine uygun olmayan hiçbir şeye izin vermedik, sen de bunun dışında bir şey yapmadın, Lucia.”
Kaşımı kaldırdım. Dudaklarım alaycı bir kıvrımla büküldü. Göz göze geldiğimizde bakışlarındaki anlayışlı ama sert ifade dikkatimi çekti.
“Psikolojik saldırıya karşı da dik durmanız gerekiyor,” diye devam etti. “Siyah tüyler… Bu hikâyedeki rolünü hiçbirimiz bilmiyorduk. Esther ile dün konuştum. Bir daha böyle bir şey yaşanmayacak. Geçmişteki travmalarınızı tedavi edemeyiz, ama bunları tetiklemenin bir anlamı da yok.”
Odaya ağır bir sessizlik çöktü.
“Peki hayal kırıklığı ve güven kaybına karşı ne yapabilirsin, Pedro?”
Elimi tuttu. Bakışlarında ilk kez bir hüzün gördüm.
“Kalbini kapatıyorsun.” Sesi neredeyse fısıltı gibiydi. “Bu seni daha fazla yaralar. Bunu yapma.”
Kapı açıldığında, Lucas içeri girdi. Pedro’nun eli hâlâ elimdeydi. Bana doğru eğilmişti. Lucas’ın bakışlarındaki karanlık giderek yoğunlaştı. Sessizce bana doğru ilerledi. Adımları yankı yapacak kadar sertti. Gözleri parmağımdaki atele kaydı, sonra bakışları beni boydan boya süzdü.
Yatağın diğer yanına geçti. Bir eli çeneme uzandı. Soğuk ve kaçınılmaz bir dokunuş…
“İyi misin, S?”
Ne diyeceğimi bilemedim. Parmağım… fena sayılmazdı. Peki kalbim? O hiç iyi değildi.
“Neredeydin?”
Lucas’ın sesi yumuşaktı ama içindeki öfkeyi gizlemiyordu.
“Hemen gelemediğim için üzgünüm.” Bana biraz daha yaklaştı. “Ama şimdi… tüm zamanım senin.”
Sonra Pedro’ya döndü. Bakışları keskin ve tehditkârdı.
“Konuşmanızı mı böldüm, Pedro?”
“Evet.”
Pedro’nun cevabı hızlı ve netti. Ama bir adım bile geri çekilmedi. Gözlerim ikisinin arasında gezindi. Gerilim odadaki havayı ağırlaştırıyordu. Pedro, hiçbir şey olmamış gibi yüzünü bana çevirdi.
“Gerçekleri biliyorsun. Niyetlerimizi de. Bunu iyi düşün, olur mu?”
Sonra ayağa kalktı.
“Yarın yine uğrarım. Bir şeye ihtiyacın olursa…”
“Ben burada olacağım, Pedro.” Lucas’ın sesi keskin bir bıçak gibi araya girdi. “Sana ihtiyacı yok.”
Birkaç saniye boyunca odadaki hava daha da soğudu. İkisi de birbirlerine saldıracakmış gibi duruyordu. Pedro, sabrını toplamak istercesine derin bir nefes aldı ve gözlerini Lucas’tan çekerek Chloe’ye döndü.
“Sen burada mı kalacaksın?”
Chloe ile göz göze geldik.
“Kalabilir miyim, Lucia?”
Dudaklarım kıpırdamadı. Ama Lucas benden önce cevap verdi.
“Chloe, istersen bu akşam dinlen. Ben nasılsa burada olacağım.”
Chloe içten ama hüzünlü bir gülümsemeyle ona karşılık verdi. Sonra yanıma geldi.
“Bana artık güvenmediğini biliyorum ve bunun için üzgünüm.” Sesi titrek bir fısıltıydı. “Pedro’nun söylediklerini unutma. Benimkileri de. Elimizde değildi, canım. Seni asla incitmek istemedik, istemedim.” Bir an duraksadı. “Lucia, sen benim kardeşimsin.”
Ona bakarsam… ağlardım. O yüzden bakışlarımı kaçırdım. Ama o, eğilip yanağıma hafif bir öpücük kondurdu.
“Seni sevdiğimi de unutma.” Doğrulurken içini çekti. “Bana ihtiyacınız olursa hemen gelirim, Lucas.”
“Teşekkür ederiz, Chloe.”
“Ben Lucia’nın ihtiyacı olabilecek şeyleri hazırlar, en geç bir saate getiririm.”
“Sen zahmet etme. Marino buraya gelecek, eşyaları da getirir.”
“Olur.”
Chloe ve Pedro çıkarken Lucas yanıma oturdu. Elimi nazikçe avuçlarının arasına aldı. İnceledi. Parmak uçları yaralı elimde hafifçe gezindi.
“Yaralanmandan ve acı çekmenden nefret ediyorum.” Sesi kısık ve tehlikeliydi. “Pedro’yla yakınlaşmandan da.”
“Lucas…”
Ayakkabılarını çıkardı ve usulca yanıma geldi. Hiç tereddüt etmeden beni göğsüne çekti. Başımı boynunun kıvrımına yerleştirdiğimde kokusu ciğerlerimi doldurdu. Güvenin, sıcaklığın ve derin bir arzunun kokusuydu bu. O an fark ettim, ona ne kadar ihtiyacım olduğunu.
Sadece bana sarıldı. Ben… hiç konuşmadım. Çünkü sözlere değil, onun yakınlığına ihtiyacım vardı.
“Buradan nefret ediyorum. Her şeyden.”
Sözlerim havada asılı kaldı. Odaya, zihnime, kalbime kazındı. Lucas, saçımı kokladı. Sonra başımın üzerinden usulca öptü.
“Hayal kırıklığına uğradın.” Sesi sakin ama kesindi. “O yüzden böyle hissediyorsun.”
Başımı kaldırdım. Gözlerinin içine baktım.
“Sen beni hayal kırıklığına uğratma, Lucas.”
Gözlerinde bir ışık yanıp söndü. Bir anlığına. Sonra beni göğsüne çekti ve sıkıca sarıldı. Ben, tüm nefretimin içinde, onun kollarında kaybolmaya razı oldum.
Lucas
Son cümlesi beni derinden sarsmıştı.
Lucia farklıydı. Özeldi. Gerçekleri onunla konuşmalıydım. Ama… bu öyle hassas bir durumdu ki, yanlış atılacak bir adım ya da doğru zamanı seçememek bir felaketle sonuçlanabilirdi.
Derin bir nefes aldım. Saçlarını nazikçe okşadım.
“Bağ kurmak tehlikelidir, S.” Sesim yumuşaktı ama içimde fırtınalar kopuyordu. “Sevgiyi karşı tarafa göstermek, ilişkilerin sorumluluğunu üstlenmek, dürüst, içten ve güven verici bir bağ kurmak… Bunlar bir ilişkiyi sürdürebilmenin temelleri. Ama… içinde bulunduğumuz dünya, bağları sürdürmeyi zorlaştırıyor. İlişkileri sürekli bir sınavdan geçiriyor. Çünkü insan değişir. Duygular da. Değerler, erdemler ve yaşananlar sürece dahil olduğunda karşımıza karmaşık bir denklem çıkıyor. Sabır ve hoşgörü bu süreçte önemli olsa da… Bunlardan daha önemli bir şey var, Lucia.”
Parmaklarımı saçlarının arasından geçirdim.
“Olasılıkları hesaplama kabiliyeti.”
Bana dikkatlice bakıyordu.
“Yani kimseye güvenmemeli miyim?”
Gözlerimi ondan ayırmadım.
“Şüphelenmek bir ilişkinin başlangıcı için doğru bir temel değil.” Sesimde keskin bir ciddiyet vardı. “Ama bazı şeyleri kabullenme gücünü içinde barındırmalısın.”
Çenesini nazikçe tuttum, başını kaldırdım ve gözlerime bakmaya zorladım. O gözler… bir girdap gibi içine çekiyordu insanı.
“Olasılıklar sonsuzdur, S. Bunu bil ve bu hayatta her şeyin başımıza gelebileceğini anla.”
Bir an duraksadım. İçimde bir yerlerde, bu kelimeleri ona söylemek istemiyordum. Onun dünyası saf olmalıydı. Onu karanlığa çekmek istemiyordum. Ama… belki de çok geçti.
“Pedro’dan hoşlanmasam da bir konuda haklı.” Sesim alçaldı. “Kalbini kapatma, Lucia. Bu kimseye fayda getirmez. Yine de güçlü olmayı öğrenmek zorundasın. Duygularını kontrol etmeyi ve…”
“Olasılıkları hesaplamayı ve sonuçları kabullenmeyi.”
Şaşkınlık ve hayranlıkla ona baktım. O kadar zekiydi ki. Bu, beni her seferinde daha da etkiliyordu. Zekâsı, karakteri kadar büyüleyiciydi. Ama fazla masumdu… ve ben, onun masumiyetini çalabilecek her şeyden, herkesten nefret ediyordum.
Sonraki sorusu beni tamamen hazırlıksız yakaladı.
“Sen kalbini ne zaman kapattın, Lucas? Yoksa bu da başka bir günün konusu mu?”
Dudaklarım hafifçe kıvrıldı. Ay Tanrıçam… Zeka yalnızca bir özelliğiydi; asıl gücü, dünyayı ve insanları derinlemesine gözlemleme yeteneği ve empatisiyle şekilleniyordu.
“Evet, S.” Elini avucumun içine aldım ve fısıltıyla sordum: “Şimdi biraz dinlenelim mi?”
“Olur.”
Anında teslim olması şaşırtıcıydı. Ama hoşuma gitmişti. Bana bir şey söylemeden başını göğsüme yaslaması ise… içimde tarifsiz bir sıcaklık bıraktı. Zaman nasıl geçti bilmiyordum. Bir el omzumu sarstığında gözlerimi açtım. Marino'ydu. Lucia hâlâ göğsüme yaslıydı. Bir an bile kıpırdamadan, nefesinin ritmini dinledim. Sonra, usulca hareket ettim. Onu yastığına nazikçe yatırdım, battaniyesini düzelttim ve yatakta doğruldum. Ayakkabılarımı giydim, kapıyı işaret ederek sessizce dışarı çıktım.
Marino beni bekliyordu.
“Eşyaları getirdim, patron. Bayan Lucia’nınkini de.”
Başımı hafifçe salladım.
“Adam?”
“Bir daha onu görmeyeceksiniz.”
İçimde hafif bir rahatlama hissettim ama yüzümde en ufak bir değişiklik olmadı.
“Tamam. Biriniz hastane önünde nöbet tutacak.”
“Aurelius burada olacak. Ben eve dönüyorum ama uyumayacağım.”
“Dinlen. Yarın sana ihtiyacım olabilir.”
“Emredersin, patron. Benden istediğiniz bir şey var mı?”
“Yok. Sonra görüşürüz.”
“Görüşürüz, patron.”
Derin bir nefes aldım ve tekrar odaya döndüm. Lucia yeni uyanıyordu. Beni görünce doğruldu, gözleri uykunun ağırlığından hâlâ mahmurdu.
“Nasılsın?” diye sordum.
“İyiyim.”
“Ağrın var mı?”
“Yok, Lucas. Endişelenme.”
Endişelenmek mi? Onun ağrı çektiğini düşünmek bile canımı sıkıyordu. Tam o sırada akşam yemeği geldi. Lucia yanımda bir şeyler atıştırırken onu izledim, bekledim. Başını kaldırıp bana baktı.
“Sen?”
“Yiyeceğim, merak etme.”
Yemeğini bitirmek üzereyken hemşire içeri girdi. Sessiz ve dikkatliydi. Yaşamsal bulgularını ölçtü, ağrısı olup olmadığını sordu. Sonra, doktorun yazdığı uyku ilacını bıraktı ve çıkmadan önce bana döndü.
“Siz bu gece kalacak mısınız?”
Gözlerimi bir an bile kırpmadan ona baktım.
“Evet.”
“Bir ihtiyacınız olursa beni çağırmanız yeter.”
“Teşekkür ederiz.”
Hemşire çıktı. Lucia’nın yanına gidip suyu uzattım. O ilacını içerken bekledim.
“Şimdiden iç ve dinlenmeye çalış.” Sesim alçaktı ama kararlıydı. “Ben burada olacağım. Rahatça uyu.”
Bana öyle derin bir bakış attı ki… Altında yatan anlamı çözemedim, çözmeye hazır olduğumu da sanmıyordum. Bardağı masaya koyarken sesi neredeyse bir fısıltıydı.
“Dediklerini düşündüm.” Derin bir nefes aldı, belli ki kararını vermişti. “Pedro ile çalışacağım.”
Kaşlarımı çatıp ona baktım.
“Anlamadım?”
“Duygularımı kontrol etmeyi öğrenmeliyim, soğukkanlı olmayı. Bunu ancak Pedro ile çalışırsam başarabilirim.”
İçimde yükselen gerilim vücuduma yayıldı. Çenemi sıktım, kaslarım gerildi.
“Sakin ol, niyetim…”
“Buna gerek yok, S.”
Daha önce de bu konuyu konuşmuştuk. Tahammül edemediğim şeyleri bilirdi, ama Pedro söz konusu olduğunda, buna asla göz yumamazdım.
“Daha önce de konuştuk, Lucas. Bana karışmamalısın.”
Beni zorluyordu. Zorlamaya da devam edecekti. Karakterine saygı duyuyordum, ama Pedro ile… yakınlaşamazdı. Hiçbir şekilde.
“Onunla derdin ne, Lucas?” Bakışları gözlerime kilitlendi. “Gerçeği duymak istiyorum.”
Ellerimi yatağın ayakucuna koydum, derin bir nefes aldım. Şu an söyleyemezdim. Lucia başını salladı, yüzüme anlam dolu ama bir o kadar da kırgın bir ifadeyle baktı.
“Bunu da şu an konuşamazsın. Diğer her şey gibi.”
Derin bir sessizlik oluştu. İçimdeki karmaşa ona ulaşamamanın verdiği huzursuzlukla birleşiyordu.
“Lucia…” Sesim neredeyse kırıktı. “Üzgünüm.”
Gözlerini kaçırdı. “Umarım şu an sustuğun her şey, bir gün gelip aramızdaki bağı yok etmez, Lucas.”
Her kelime yüreğime saplanıyordu.
“Çünkü konuşulmayanlar biriktiğinde, kalpler arasındaki mesafeler uzar.”
Ona doğru bir adım attım ama uzaklaşır gibi yatağın sağ tarafına döndü ve gözlerini kapadı. Yaklaştım, yatağın kenarına diz çöktüm.
“Seninle arama hiçbir şey giremez, S.”
Gözlerini açtı, bakışlarını gözlerime kilitledi.
“Çünkü buna izin vermem.”
Bir an… sadece nefes alışlarımızı duyduk. Sonra sesi sert ve kesindi.
“Bana saygı duymayı öğrenmelisin, Lucas.”
“Sana zaten saygı duyuyorum.”
“O zaman kararlarıma itiraz etme.”
“Seni korumaya çalışıyorum.”
“Yapma. Ben kendimi korurum. Sadece beni sev, yeter. Ve sana ihtiyacım olduğunda yanımda ol.”
Sessizlik. Sonra dudaklarım kıvrıldı. “Benim sevgilim olmayı kabul ediyorsun yani.”
Gözlerini devirdi. “Of, Lucas.”
Gülümsedim, yanağını okşadım.
“Düşüneceğim, S. Bu yeterli mi?”
Kaşlarını çattı. “Değil.”
İstediği şey sadece bir yanıt değildi; o, bir kabullenişti. Fakat ona henüz daha fazlasını veremezdim. Olasılıkları ve planları düşünmeden adım atmam mümkün değildi. Gözlerini sımsıkı kapadı, yüzünü benden çevirdi.
O an, hiç olmadığı kadar ulaşılmaz hissettirdi.
Tam karşısındaki koltuğa geçip bir süre onu izledim. Güzelliğini, masumiyetini… ve içinde sakladığı inatçı gücü. Yarım saat sonra uyumuştu. Ama ben? Ben tüm gece ayaktaydım. İçimdeki korkular da şüpheler de dinmiyordu. Bu durumdan tek bir çıkış yolu vardı. Ona izin vermek. Ama benim şartlarımla. Benim kurallarımla.
Sabaha karşı gözlerini açtığında, bir süre birbirimize baktık. Sessizliği bozarken sesim alçaktı, neredeyse bir fısıltı.
“Bir süreliğine izin vereceğim. Ama onun danışmanın olamayacağını anlayacaksın.”
Kaşları çatıldı. “Bu ne demek?”
Gözlerinin içine baktım.
“Bunu kendin öğreneceksin, S.”
Kapı çaldı. İçeri Chloe girdiğinde odadaki gerilim azaldı. Lucia’nın kasılmış omuzları biraz gevşedi.
“Günaydın canım.” Chloe, Lucia’nın yanına oturdu.
“Daha iyiyim Chloe.”
Gözlerim Lucia’daydı. Ama o bakışlarını önüne eğmişti.
“Lucas, biraz dinlenmek için gidebilirsin. Ben burada olacağım.”
Bir an tereddüt ettim. Sonra ayağa kalktım. Lucia’nın yanına ilerledim, çenesinden tutup başını kaldırdım. Göz göze geldik.
“İhtiyacın olursa beni ara, Lucia.”
Yanıt vermedi. Bakışlarını kaçırdı.
“Lütfen.”
Sessiz bir inat. Ama sonunda başını salladı.
“Görüşürüz, Chloe.”
Koridora adım attığımda, Pedro’yla karşılaştım. Erken gelmesi bile sinir bozucuydu, ama elindeki çiçekler… Her şey daha da katlanılmaz hale gelmişti. Beni görünce durdu.
“Günaydın.”
“Günaydın, Pedro.”
Bakışlarım elindeki çiçeklere kaydı. Sessizlik… ama içindeki alay çok belirgindi.
“Seni danışmanı olarak istiyor.”
“Bunu tahmin etmiştim.”
“Sen onun için yanlış kişisin.”
Gözlerimi ona diktim. “Doğru olan sen misin, Lucas?”
Gülümsedim. Ama o gülümseme, soğuk ve tehlikeliydi.
“Doğru olan da, onu hak eden de benim, Pedro.”
Pedro başını yana eğdi. “Ona ancak zarar verirsin.”
Adımımı ona doğru attım. Şimdi tam karşımdaydı.
“Kim olduğumu bilmiyorsun.” Sesim, bir uyarı kadar keskindi. “O yüzden bu basit ve anlamsız görüşlerini kendine sakla.”
“Sen beni ne kadar tanıyorsun da hakkımda yorum yapıyorsun?”
Boynumu esnetir gibi bir hareket yaptım.
“Seni sandığından daha iyi tanıyorum.” Gözlerim kısıldı. “Onun için hiçbir açıdan doğru kişi değilsin. Olmayacaksın.”
Derin bir nefes aldım. Bir adım geri çekildim.
“Lucia senden bunu istediğinde kabul edeceğinden eminim.” Onu süzdüm. “Ama gözüm üzerinde olacak. Ve… zamanı geldiğinde onu eğitmekten sen vazgeçeceksin.”
Pedro sıkılmış gibi başını salladı ve yanımdan geçip odaya doğru ilerledi. Bundan sonra Pedro’yu bir saniyeliğine bile gözümün önünden ayırmayacaktım. Bunu bilmeliydi.
“Adımlarına dikkat et, Pedro.”
Sesim koridorda yankılandı. Durdurucu bir uyarı, sert bir tehdit.
Bana döndü, soğuk ve hesaplı bakışlarını gözlerime dikti. Ama ben de en az onun kadar karanlıktım. Birkaç saniye sessizlik içinde meydan okuduk birbirimize. Sonra kapıyı çaldı ve içeri geçti.
İçimde yanan öfkeyi bastırarak uzaklaştım. Hastanenin giriş katında Marino ile karşılaştım. Beni görünce hemen yanıma geldi.
“Esther’in yanına gideceğim.” Sesim netti. “Sonra eve geçeriz.”
Başını salladı ve hastaneden çıkıp akademiye doğru ilerledik. Esther’in odasına yürüdüm, duraksamadan kapıyı açtım. Sertçe.
Şaşkınlıkla irkildi. “Dante? Burada ne işin var?”
Hiç vakit kaybetmedim. İçeri adımımı attım, masasına doğru yürüyüp ellerimi sertçe masanın üzerine koydum. Tehdit gözlerimdeydi. Sabırsızlık kalbimde.
“Eğleniyor musun, Esther?” Sesim buz gibiydi. “Bu oyunun tadını çıkarıyor musun?”
Kendimi tehditkâr göstermek için çaba harcamama gerek yoktu. Ben Dante’ydim. Gölgesinde cehennemi taşıyan bir adam.
Esther yutkundu. “Eduardo ne dediyse onu yaptım,” diye mırıldandı.
Gözlerim kısıldı. “Anlamıyor musun?” Sesim bir bıçak kadar keskindi. “Lucia’ya en ufak bir zarar gelmeyecek, dedim. O benim. Eduardo’nun değil.”
Esther gözlerini kısıp alaycı bir ifadeyle başını yana eğdi. “Eduardo bunu biliyor mu?”
Küçümseyen bir gülüş dudağıma yerleşti. “Yakında anlayacak, Esther.”
“O bir lanet,” dedi fısıltıyla. “Onun hayatı da lanetlendi, Lucas. Ondan ne bekliyorsun?”
Öne doğru eğildim. “Bu seni ilgilendiren bir konu değil.”
Bana dikkatlice baktı. Korkuyla mı, merakla mı… bilmiyordum. Ama Esther gibi insanlar tutkularıyla hareket ederdi ve tutkularını kullanmak kolaydı. O, kendi çıkarları uğruna taraf değiştirecek biriydi. Şimdilik onun varlığı işime yarıyordu.
“Pedro benim, Lucas.” Sesi bir fısıltıdan farksızdı. “O ikisinin daha fazla yakınlaşmasına izin vermem.”
Gülümsedim. Karanlık ve sert bir gülümseme. “Lucia asla onun olmayacak, Esther.”
Esther kaşlarını çattı. “O kızla aranda tam olarak ne var?”
Gözlerim karardı. “Bu kimseyi ilgilendirmez. Hele ki seni.”
Yavaşça yanına yaklaştım ve onu ensesinden yakaladım. Esther’in gözleri büyüdü. Onun gibiler sırtlanlara benzerdi. Yırtıcıların arkasında bıraktıklarıyla yetinirlerdi. Ama ben? Ben bir jaguardım. Yırtıcıların en tehlikelisi. Esther korkuyla yutkundu.
“Bir daha benimle bu şekilde konuşmaya cüret etme, Esther.” Sesim alçaktı ama taşıdığı tehdit keskin ve netti. “Kim olduğumu unutma. Unutursan, sana hatırlatırım. Ve seni elimden kimse kurtaramaz.”
Onu bıraktığımda gözlerindeki korku barizdi.
“Eduardo onu mahvedecek,” dedi zayıf bir sesle.
Gözlerim kısıldı.
“Ben de onu,” diye fısıldadım.
Son bir bakış attım. Sonra kapıyı sertçe çekip odadan çıktım. Eve vardığımda, sinirim hala dinmemişti. Duşa girdim, suyun soğukluğu bile içimdeki öfkeyi bastırmaya yetmedi. Sonra balkona çıktım. Ellerimi korkuluklara dayayıp geceyi izledim.
Lucia… Beni hayatına almadıkça bu öfke geçmeyecekti. Çünkü ona uzakken nefes bile alamıyordum.
Lucia
Chloe yanımdaki sandalyeye oturduğunda, bakışlarındaki samimiyet içimi ısıttı. Onun üzgün olduğunu görebiliyordum. Ama bu, içimdeki kırgınlığı hafifletmiyordu.
“Gerçekten üzgünüm canım.” Sesi yumuşaktı. “Ama inan, durum bunu gerektirdiği için sustum.”
Ona dikkatlice baktım. Yüzünde suçluluk vardı.
Elimi onun elinin üzerine koyup hafifçe okşadım. “Sorumluluklarınızı ve durumun gerekliliklerini anlıyorum. Sadece…” Derin bir nefes aldım. “Kırgınım. Her anlamda iyileşmek için zamana ihtiyacım var, Chloe.”
Gözleri hüzünle doldu. “Sana o zamanı vereceğim. Yeter ki beni kalbinden ve hayatından çıkarma.”
Gülümsedim, acı bir tebessümle. “İnsanları hayatıma kolay almam, Chloe. Ama aldığımda da onlardan hemen vazgeçmem.”
O an, kararımı dile getirme zamanı gelmişti.
“Bir süre Pedro ile çalışmam gerekiyor.”
Chloe’nin gözleri irileşti. O hüzünlü bakışlarında bir şeyler sönüp gitti sanki.
“Onunla çalışmam mümkün mü?” diye sordum, daha çok kendime.
Kapı çalındığında, soruyu yanıtlayamadı. Tam o anda, Pedro içeri girdi.
“Merhaba.”
Chloe ve ben aynı anda hoş geldin dedik. O ise tereddütsüz yanıma ilerledi ve elindeki çiçekleri uzattı.
“Tekrar geçmiş olsun.”
Yüzümü inceliyordu. Sanki içinde beni daha iyi görmek isteyen bir taraf vardı.
“Bugün daha iyisin.”
“Evet, Pedro.”
Bakışları benden Chloe’ye kaydı. Aralarında anlamını tam olarak çözemediğim bir sessizlik oluştu.
Chloe çiçekleri alıp komodinin üzerine koydu. “Harika çiçekler Pedro. Carlo’ya söyleyeceğim, bunlar için bir vazo getirsin.”
Pedro, yatağın ayak ucuna oturduğunda odadaki hava değişti. Söylenmeyenler ağırdı.
Alt dudağımı hafifçe ısırıp Chloe’ye döndüm. Yüzündeki ifade az önce olduğundan daha üzgündü.
“Sen gelmeden Lucia bana senden eğitim alıp alamayacağını sordu.”
Pedro, her zamanki soğuk ve mesafeli tavrıyla bana baktı. “Neden?”
Bakışlarımı kaçırmadan yanıtladım. “Hepimize biraz zaman ve mesafe tanımak için. Bir de… senin gibi olmam gerekiyor.”
Pedro’nun bakışları değişti. “Ne demek istiyorsun?”
Derin bir nefes aldım. “Duygularımı kontrol etmeyi öğrenmeliyim. Dayanıklılığı. Güçlü olmayı.”
Pedro başını hafifçe salladı ama bakışları tekrar Chloe’yi buldu. Biliyordum. Onun içten içe üzüldüğünü ve kırıldığını fark etmemek imkânsızdı. Ama hayatım için bir karar vermek zorundaydım. Pedro’nun sözleri zihnimde yankılanırken, bir an duraksadım. Düşüncelerim, ruhum kadar yorgundu.
“Bazı durumlar için bu mümkün Lucia, ama bunun sebebi önemli olmalı.”
Söyledikleri üzerine düşündüm. Sessizlik odaya çöktü. Bazen konuşulması gerekenler, insanın taşıyabileceğinden daha ağır oluyordu. Ve ben… artık bazı şeyleri dile getirecek gücü kendimde bulamıyordum.
Pedro’nun sesi bu sessizliği yeniden kesti. “Chloe için de bir sakıncası yoksa, bugün konuyu Esther ile konuşurum. Ama söz veremem.”
Chloe derin bir nefes aldı, başını öne eğdi.
“Lucia için en doğrusu neyse, o şekilde hareket etmek isterim. Bu asla değişmeyecek.”
Pedro başını salladı. “Bir süreliğine deneme yaparız. Lucia gerçek kararını verene dek.”
Gözlerimi Chloe’ye çevirdim. Onun kucağındaki eline uzandım, avucunun sıcaklığını hissetmek istedim.
“Chloe, bu tamamen yaşanan durumla ilgili değil. Daha fazlası var. Bu benim gelişimimle ilgili.” Sesimi daha da alçalttım. “Eğer değişmezsem… Pedro gibi olmayı öğrenmezsem, daha fazla yaralanacağımı, hatta kırılacağımı düşünüyorum.”
Chloe, bakışlarıyla beni inceledi. Sonra hafifçe başını salladı. “Haklısın canım. Ne demek istediğini anlıyorum. Sana kırgın da değilim. Sadece… benden uzaklaşma yeter.”
Ona içtenlikle gülümsedim. Konuyu değiştirdik. Zamanın akışına kendimizi bıraktık. Pedro ve Chloe’nin sohbetini dinlerken, bir anlığına bile olsa, tüm karmaşanın dışında kalabilmek güzeldi.
Bir saat sonra Pedro ayağa kalktı. “Bugün konuşur, size haber veririm.”
Ona minnettarlıkla baktım. “Teşekkür ederim, Pedro.”
Bakışları kısa bir an için üzerimde durdu. “Bana ihtiyacın olursa, araman yeter.”
Başımı salladım. Pedro, Chloe ile selamlaştıktan sonra odadan çıktı. Gidişini izledim. Sonra Chloe’ye döndüm ve eskiden olduğu gibi sohbet etmeye başladık. O an, huzurun her köşesine nüfuz ettiği bir zamana dönüştü. Chloe ile sohbetin akışı, zamanın ne kadar güzel geçtiğini unutturuyordu. Carlo ve Adrian yanımıza katıldığında, içimdeki o huzur hissi derinleşti.
Doktor odama girdiğinde, yarın çıkış işlemlerimin başlayacağını söyledi. O an içimde biriken mutluluk, gözlerimde belirginleşti. Ama parmağım yüzünden dövüş eğitimlerine birkaç hafta devam edemeyecektim. Doktora dikkat edeceğime söz verdim.
Doktor odadan ayrıldığında, Chloe bana dönerek heyecanla konuştu.
“Bir süre yanımda kalsan harika olur. Hem sana yardımcı olurum. Ne dersin?”
O kadar masum ve sevgi dolu bir şekilde sormuştu ki, hayır diyemedim.
“Olabilir, Chloe.”
Cevabım Chloe kadar Carlo ve Adrian’ı da mutlu etmiş gibiydi. İçimde tuhaf bir sıcaklık hissettim.
Sonra kapı çaldı ve Lucas içeri girdi. Bakışlarıyla odayı yavaşça taradı. Pedro’nun getirdiği vazodaki çiçekler hemen dikkatini çekti. Yüzüne, bastırılmış bir rahatsızlığın gölgesi düştü. Ama hiçbir şey söylemedi. Herkese selam verdikten sonra gözlerini bana çevirdi—derin, sorgulayıcı bir bakıştı bu.
“İyi misin, S?”
S. Bana böyle hitap etmesine herkes şaşırmıştı, ama kimse bir şey sormadı.
“Evet, Lucas.”
“Bu akşam da ben kalacağım.”
Onun bu inadı karşısında iç çektim.
“Dinlensen daha iyi olmaz mıydı, Lucas?”
“Ben iyiyim, Chloe.”
Sesi, gerilimle sertleşmişti. Bir şey onu rahatsız ediyordu, ama sebebini çıkaramıyordum. Tam anlamaya çalışırken, Chloe nazikçe bana döndü.
“Üstünü değiştirelim mi, Lucia?”
“Sevinirim, Chloe.”
Yeni pijamalar getirmişti. Carlo ve Adrian ayağa kalktılar. Adrian hafif bir gülümsemeyle veda etti.
“Yarın Chloe’nin evinde görüşürüz.”
Ona aynı şekilde gülümsedim. Ardından Carlo bana yaklaşıp nazikçe alnımdan öptü.
“Yarın görüşürüz, canım.”
“Görüşürüz, Carlo.”
Lucas, elimi tutarak beni kaldırmaya çalıştı, ama hafifçe geri çekildim.
“Ben yapabilirim, Lucas. Teşekkür ederim.”
Bir an, bakışları üzerimde takılı kaldı—kısa ama yoğundu. Sonra hızla odadan çıktı. Chloe, üzerimi değiştirmeme yardım ederken, diğer eşyalarımı çantaya yerleştirdi.
“Benden istediğin bir şey var mı, Lucia?”
“Her şey için teşekkür ederim, Chloe.”
Gülümsedi, elleri nazik bir şefkatle omzuma dokundu.
“Ne demek, biriciğim.”
Yatağa uzandığımda üzerimi örttü, sonra yanağıma hafif bir öpücük kondurdu.
“Yarın erkenden gelirim. Kıyafet de getiririm. Sonra çıkış işlemlerini hallederiz ve bana gideriz.”
“Sevinirim.”
“Şimdiden iyi geceler, biriciğim.”
“İyi geceler, Chloe.”
Kapıya doğru ilerledi, açtığında Lucas’la birkaç saniye fısıltıyla konuştu. Ardından gitti. Lucas içeri adımını attığında, ilk işi komodinde duran vazoya uzanmak oldu. Parmakları, porseleni kavrarken yüzü gerildi. Ne yapacağını anlayamadım.
“Hasta odalarına neden çiçek alınmaz, biliyor musun?” Sesi yumuşaktı ama içinde belirsiz bir öfke saklıydı. “Bitkiler ve çiçekler, hastaları enfeksiyona karşı daha yüksek riske sokan mantar sporlarını barındırır.”
Bunu neden söylediğini anlamam birkaç saniyemi aldı.
“Çiçeklere ne yapacaksın?”
Bana döndü. Bakışları karanlıktı.
“Hemşirelere hediye ederim, S.”
Bu çiçeklerin bana ait olduğunu söylemeye cesaret edemedim. Bir şey beni durdurdu. Sonra… Lucas, odadan çıktı. Birkaç dakika sonra geri döndüğünde, öfkesi biraz daha sönmüş gibiydi. Ama hala oradaydı—buz gibi soğuk ve bastırılmış bir şekilde. Dünkü gibi ayakkabılarını sessizce çıkardı ve yanıma uzandı. Hiç tereddüt etmeden beni göğsüne çekti. Nefesi, saçlarıma hafifçe dokunduğunda, içimde bir yerin eridiğini hissettim. O tanıdık sıcaklık… Güven ve huzurun kusursuz karışımıydı.
“Seni görmek… yanımda olman… iyi hissettiriyor. Bunu senden saklayamam.”
Sözlerim, odadaki sessizliğe usulca karıştı.
“Senin bana iyi geldiğin kadar olamaz, S.”
Başımı kaldırdım, gözlerine baktım. O derin, anlaşılmaz bakışlara.
“Neden her şeyi bu kadar karmaşık hale getiriyorsun?” diye fısıldadım. “Neden içimde bir kaos oluşturuyorsun, Lucas?”
Adını söylediğim an, yüzü hafifçe gerildi. O an, kelimelerin kifayetsiz olduğunu anladım. Onun sessizliği, içindeki savaşın yankısıydı. Ama neyin savaşıydı bu? Benimle mi? Kendisiyle mi? Yoksa ikimizin arasında sıkışıp kalan bir şeyle mi?
Bilmiyordum. Ama bilmek istiyordum.
Lucas
Gerçek adımı bilmiyordu. Henüz. Kim olduğumu, ya da kendi kimliğini... Ama bir gün öğrenecekti.
Onu tüm karmaşadan uzaklaştırmak, mutlu, huzurlu ve en önemlisi sağlıklı bir hayat sunmak istiyordum. O, bunu hak ediyordu. Ve bir gün... bunu başaracaktım.
O bakışlar yine beni buldu, fazlasıyla masum... Bir eli, tenimde gezinirken, geride bıraktığı yumuşacık his, farkında olmadan beni bir zaafa düşürüyordu. İçimde bir şey yükseliyordu—belki sahiplenme, belki de daha fazlası.
“Benden uzaklaşma. Bunu artık yapma, Lucas.”
İkinci kez yüzümü buruşturduğumda fark etti.
“Bir sorun mu var?”
Derin bir nefes aldım.
“Pedro danışmanın olmuş.”
Esther, bugün beni aradığında buna izin vermiştim. Bir süreliğine Pedro, Lucia’nın danışmanı olabilirdi. Tabii ki kontrol her zaman bende olmak kaydıyla.
“Esther’den öğrendim,” dedim usulca.
“Pedro bize haber vermedi.”
“Esther’e yarın haber vermesini söyledim.”
Dudakları hafifçe aralandı.
“Neden böyle bir şey yaptın? Daha da önemlisi, seni nasıl dinledi?”
Çenesini nazikçe kavrayıp ona gülümsedim. O masum şaşkınlığı içime işlerken, kelimelerim neredeyse bir sır verir gibi döküldü dudaklarımdan:
“Çünkü herkes, ben ne istersem onu yapmak zorunda.”
Bir şey söyleyecekti ama onu susturdum.
“Ayrıca…” dedim, parmak uçlarım teninde gezinirken. “Bu akşam seninle geçireceğim özel zamanı kimse çalamaz. Tüm dakikaların ve hatta hayatının geri kalanı benim, Lucia.”
Gözlerinde bir kıvılcım çaktı.
“Tanrım Lucas, inanılmazsın.”
Gülümsedim. Burnunun ucuna hafifçe bir öpücük kondurdum. Sonra ciddileştim.
“Kararından hoşlanmadım, S. Ama… sana her zaman saygı duyacağım.”
“Teşekkür ederim, Lucas.”
Bir anlık sessizlik aramıza çöktü. Sonra, gözlerim onunkilere kilitlenirken, kelimeler içimde yankılandı:
“Sevgilim olmayı ne zaman kabul edeceksin?”
Bana baktı. O büyüleyici gülümsemesiyle… Ne zaman gülse, gözlerinin içi de gülüyordu. Ama beni yanıtsız bıraktı.
O bir alev gibiydi ve her seferinde beni daha fazla yakıyordu.
Gözlerim onun eşsiz güzelliğinde kaybolurken içimde garip bir öfke yükseldi. Parmağım, yanağından süzülerek boynuna indi.
“Eğer onunla yakınlaşırsan… ya da ona izin verirsen…” Sesim tehditkar bir fısıltıya dönüştü. “Onu mahvederim, Lucia.”
“Bana bu şekilde yaklaşmaz. Sadece… onun gibi olmalıyım. Güçlü, duygularını kontrol edebilen biri.”
“Duygularını kontrol edemiyor.” Sözlerim bir iddia değil, mutlak bir gerçeklikti. “Sana nasıl baktığının farkında bile değilsin.”
“Şu an sadece kıskançlıktan…”
Bir anda onu belinden yakaladım ve kendime çektim. Nefesi kesildi.
“Seni kıskanıyorum, S. Çünkü sen benimsin.”
“Lucas…”
“Çok özelsin, S. Değerlisin. Henüz kim olduğunu bilmesen de…” Nefesi bir anlığına düzensizleşti. Kendimi toparladığımda, kelimelerim bir anda ağırlaştı. “Bundan daha iyisini hak ediyorsun. Hatta benden bile. Ama biliyor musun? Seni kimseye bırakamam.”
Duyduğu her kelime onu daha da etkiliyordu. Sessizlik içinde bana baktı. Gözlerinde karanlık bir orman vardı—çekildikçe içine alacak, sardıkça bırakmayacak büyüleyici bir orman… Ben, çoktan o etkileyici gözlerin içinde kaybolmuştum.
Bir anlığına yüzünü bana yaklaştırdı. “Sevgilin olursam… bana nasıl davranırdın?”
Sesi, karanlığın içinde yankılanan bir melodi gibi kulaklarıma çalındı. Gözleri, cevabımı beklerken içimdeki fırtınaları körüklüyordu. Parmak uçlarımı nazikçe yanağında gezdirdim.
“Tek odağım sensin,” dedim, sesim bir yemin kadar kesin ve sarsılmazdı. “Gözlerim her an, her yerde seni arıyor. Şu an gölgenim. Sevgilim olursan, yanından bir an olsun ayrılmam, S. Çünkü kalbimin tek sahibisin. Hayatımı ellerine teslim edeceğim tek kadınsın.”
Bakışları bir an kırpıştı ama tek kelime etmedi.
“Sana daha önce de söyledim. Aşk, benim için tek kullanımlık bir şeydi. Hatta aşık olacağımı asla düşünmezdim.” Sesim, kendi itirafımın ağırlığıyla titredi. “Seni görene dek.”
Saçlarının bir tutamını parmaklarımın arasına aldım, ipek gibi kayışını hissettim. Başımı eğip dudaklarının hemen üzerinde durdum.
“Yani hiçbir şey değişmezdi.”
Sözlerimi dudaklarına fısıldadım.
“Aslında tek bir şey değişirdi.”
“Ne?”
Bakışlarıma kilitlendiğinde, içimdeki karanlık onun ışığında yankı buldu.
“Benden kendini saklamana asla izin vermezdim, Lucia.”
Gözlerinde derin bir anlayış belirdi. Ben, o an bir sırrın kilidini açtığımı hissettim.
“Çünkü seni hem karanlığınla hem de aydınlığınla seviyorum.” Nefesimi bıraktım. “Bu yüzden benden asla kaçamazsın.”
Bir an gözlerini kapadı. Açtığında… o bakışlarda aşk vardı.
“Belki bir gün sevgilin olurum.”
Sonra gülümsedi—alaycı, dik başlı, meydan okuyan bir gülümsemeydi. Ve ben, onun bu cesur tavrına karşı koyamazdım.
Saçlarına eğilip usulca öptüm. “Sana karşı koymak o kadar zor ki…” diye fısıldadım. “Hele ki o masum bakışlarınla bana böyle baktığında...”
Yüzümdeki ifade ciddileşti, gözlerim dudaklarına kaydı.
“Seninle her şeye varım, tatlı işkencem.”
Bakışlarımız çarpıştığında, gözlerindeki ateşi hissettim.
“Tatlı işkencem?” diye sordu, kaşları hafifçe kalkarken.
“Öylesin, S.” Parmak uçlarımı teninde gezdirdim. “Ve bana vereceğin güzellikler kadar, acıları da seveceğim.”
Dudaklarına eğildim ve bu kez kendimi tutmadım. O da bana izin verdi, ve onu öptüm—yumuşak, ama tutkulu bir öpücük. Geri çekildiğimde, gözleri kapalıydı. Aramızdaki her nefes, sanki fazladan bir ağırlık taşıyor gibiydi.
“Sen benimsin, Lucia.” Bir fısıltıdan çok, değiştirilemez bir gerçeklikti. “Ne Pedro ne de başka biri seni benden alamaz. Bunu asla unutma.” Parmaklarım, saçlarının arasından geçerken yavaşça göğsüme yaslandı. “Pedro’nun danışmanın olmasına izin vereceğim ama her adımını takip edeceğim.”
Gözlerini açmadan, teslim olmuş gibi fısıldadı: “Yorgunum.”
Onu daha sıkı sardım. “Uyu, tatlı işkencem. Ben buradayım.”
Sesi neredeyse bir dua gibi yankılandı: “Hep burada ol.”
Bir elini göğsüme koydu. Kalbimin tam üzerine.
“Hep yanımda ol.”
Başımı eğip saçlarına usulca bir öpücük kondurdum. “Sana söz veriyorum, tatlı işkencem.”
İçini çekti, nefesleri yavaşça düzenli bir hâle geldi. Uyumuştu. Ve ben, onun yanında gözlerimi kapattığımda fark ettim... Bu, hayatımın en huzurlu uykularından biriydi. Onunla geçirdiğim her anı, hiçbir şeyle değişmezdim. Lucia, beni kendine hapsediyordu—ve ben, onun zindanında kalmaya gönüllüydüm. Bu, asla değişmeyecekti. Eğer Lucia’nın zindanında bir mahkûm olacaksam, o zindan benim cennetim olacaktı. Çünkü ben, onun özgürlüğü olmaya razıydım—ama o, aynı zamanda benim kaçınılmaz kaderimdi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |