Dünya attığım çığlıklara bakmadı bile, oysa ben beni anlayan olsun diye kendimden geçene kadar bağırmıştım.
Karşımda duran iki kişi belkide çevremde olan en tehlikeli insanlardı. Biri öz abimin benden nefret etmesini sağlayan kız, diğeri ise sevdiğim adamla aramıza girmeyen çalışan bir başka kızdı. Karşımda keyifle sırıtıyorlardı.
"Beni tanıdığını düşünüyorum, Eylül ben." Yanındaki Eda'yı işaret etti.
"Senden küçük bir isteğimiz var Lindacık." Kahkaha atarlarken dişlerimi sıktım.
"Ne istiyorsun?" Eylül keyifle önümde durdu. Saçımın bir tutamını parmağına dolayıp bıraktığında konuşmaya başladı.
"Çok basit abinin duyguları ile oynamamı istemiyorsan," Onu Eda tamamladı.
"Berkay'dan ayrılacaksın." Büyüyen gözlerimle ikisine baktım. Ciddilerdi. Zaten ciddi olmayıp ne yapacaklardı. Bir yanda sevdiğim adam diğer yanda ise öz abim vardı. Kimi seçecektim? Kafam çok karışıktı. İkisinede zarar veremezdim ama aşkımdan da vazgeçemezdim. Kollarımı tutunlar beni tuvaletin kapısına doğru ittiğinde arkamdan Eylül'ün son sözlerini duydum.
"Süren başladı küçük kız." Oradan çıktığımda hala düşünüyordum. Berkay'a söyleyemezdim. Eda'nın karşısına dikilir hesap sorardı. Ve Eylül Rüzgar'ın canını acıtırdı. İlk önce Rüzgar ile konuşmalıydı. Ofladım. Hayat cidden zordu. Sınıfa girdiğimde Berkay'a belli etmemek için çok uğraşmıştım.
"Linda, iyi misin bebeğim?" Kafamı salladım. Yüzüme zoraki bir gülüş kondurdum. Önüme döndüğümde kulağımda nefes hissettim.
"Seni tanıyorum bebeğim. Bir şeyin olduğunu görüyorum." Kulağıma eğilmiş ve bana gerçekleri bir kez daha fısıldamıştı. Beni benden iyi tanıyordu. Nasıl saklayabilirdim ki? Ona döndüm.
"Evet ama sorun değil halledeceğim."
"Hayır sorun," Diyerek sözümü kesti. Elleri elime ulaştığında nefesimi tuttum.
"Bir şeyleri kendin halletmene gerek yok. Ben varım. Bırak bütün yüklerini ben sırtlayayım. Bana bırak kendini. Birlikte çözelim bütün sorunları. Birini sevmek demek sadece mutlulukta el ele olmak değildir güzel bebeğim. Mutsuzluktada el ele olmaktır. O yüzden izin ver, izin ver senin bıraktırdığın ellerimizi tekrar birleştireyim." Yüzümdeki gülümseme ile ona baktım. Beni kendine çekip sarıldı. Güvende olduğum kolların arasında bana bir şey olamazdı. Ders başladığında Berkay'a tenefüste anlatacağıma söz verip odağımı derse çevirdim. Ders ilk defa akıcı bir şekilde aktığında tenefüse girdik. Berkay merakla bana döndüğünde öncelikle uyarımı yaptım.
"Ne olursa olsun ani hareket etmek yok." Kafa salladığında olanları ona anlattım. Sinirlendiğinde benim için kendini sakinleştirdi. El ele bahçeye çıktık. Öylesine gezinirken bahçede bir bakta oturmuş Talya ve Deniz'i görmek yüzümü düşürdü. Aslında bütün okula yaymışlardı geçmişimi ve bu konuşmalar kısa sürede kesilmişti. Biliyordum Berkay yapmıştı. Benim için her şeyi yapardı. Ondan emindim. Benim bu hayattaki şansımdı. Onun için öncelik her zaman bendim. Onun hakkında düşüncelere dalmışken aslında yüzünü izlediğimi fark ettim. Bana sırıtarak bakıyordu. Utanarak bakışlarımı kaçırdım. Kıkırtısını duydum ama ona dönmedim. Utançtan yerin dibine inecektim. Eli çeneme ulaştığında kafamı onun olduğu tarafa çevirdi. Yüzünde büyük bir gülümseme gözlerinde ise parıldayan yıldızlar vardı. Gözlerimi kaçırmak istedim ama başaramadım.
"Sen utandın mı?" Yanaklarımın ve burnumun kızardığından emindim. Bu halime baktı bir süre. Sonra bir anda eğilip yanağımı ve burnumun ucunu öptü. Olduğum yerde kıpırdamayı bırak nefes bile alamadım. Berkay her zamanki sırıtması ile bana yaklaştı. Bahçede olmamamız ikimiz içinde önemli değildi. Kulağıma fısıldadı. Güzel sesi en sevdiğim melodiydi.
"Minik bir bebek gibisin sevgilim, benim minik bebeğim." Uzaklaşıp tekrar elimi tuttuğunda kalan vaktimiz çok güzel geçmişti. Çıkış vakti geldiğinde Berkay çantalarımızı sırtladı. El ele okuldan çıktık. Diğerleri bu aralar pek bizimle değildi. Bizi yalnız bırakıyorlardı. Eve gidene kadar tatlı sohbetimiz devam etti. Eve vardığımızda önce bana sarıldı. Sonra ise sırasıyla alnımı, yanaklarımı ve burnumun ucunu öptü. Alışkanlık edinmişti. Gideceği zaman sırasıyla öpüyordu. Güldüm ve eve adımladım. Sık sık arkamı dönüp el salladım. Evin kapısını açan görevliyle son kez arkamı döndüm ve eve girdim. Sessizliğe bürünmüş ev garip gelmişti. Salona adımladım. Salonun girişine girdiğimde gördüğüm manzara hiç iyi değildi. Rüzgar ve Eylül. Onun burada ne işi vardı? Berkay'a anlattığımı mı öğrenmişti? Ama nasıl? Rüzgar'ın önüne geçip Eylülü ittirdi. O yere düşerken aynı zamanda bağırıyordum.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Üzerine çöküp tokat atmaya başladım. Sinirden gözüm dönmüştü ama umursamadım.
"Bana bak bana! Bu evde kise sahipsiz değil tamam mı?Rüzgar'ı sahipsiz sandın tabii sen ama ben varım onun önünde. Ona ulaşmak istiyorsan önce beni geçeceksin. Ve sana bir sır vereyim mi Eylülcük?" Tokat atmayı kestiğimde yüzü kötü bir haldeydi. Gözleri boş bakıyordu. Ellerimi saçına doladığımda çığlık attı. Kulağına eğildim.
"Konu sevdiklerim ise hiç acımam." Kafasını sertçe bıraktığımda yere çarptı. Ellerimi birbirine çırptım.
"Bu kızı alın burdan!" Sesim bütün evi inletirken onu alıp götürdüler. Rüzgar'a döndüm. Bana bakıyordu ama ne konuşuyordu ne de gözlerinde her hangi bir şey vardı. Korkmaya başladım çünkü sessizliği iyi bir alamet değildi. Elleri yumruk şeklinde dizlerinin üzerindeydi. Sıkmaktan parmak boğumları beyazlamıştı. Bir adım geri kaçtım. Ellerimi iki yana sallayarak kendimi açıklamaya çalıştım.
"Bak beni bugün tuvallete sıkıştırdı. Eğer Berkay'dan ayrılmazsam seninle oynayacağını söyledi. Ben sana söylemek içi-" Ayağa kalkıp bağırması susmam için en büyük nedendi.
"Ne zırvalıyorsun sen ya?Karşıma geçmiş ne yalanlar uyduruyorsun? Biliyor musun Eylül haklı. Sen iğrenç birisin. Ve bende sana bir sır vereyim mi Linda?" Biraz daha yaklaştı ve kulağıma eğildi.
"Keşke o gün kaçırıldığında ölseydin." Uzaklaştı ama ben kıpırdayamadım.Yemin ederim paramparça oldum.
"Ya da en azından sesini falan kaybetsen. Ne güzel olurdu. O iğrenç sesinden kurtulurdum." Sırıttı ve önce salondan sonra evden çıkıp gitti. Ağırdı. Cidden ağırdı. Kalbim ağrıdı. O ağzında çıkanları umursamadı ama benim kalbim öyle bir ağrıdı ki. Ağlayamadım. Sadece kalbimin paramparça oluşunu en derinden hissettim. Ona en başında şans vermemeliydim. Kendimden bile beklemediğim şekilde kalbim ağrıyordu. Mutfağa doğru adımladım. Bulursam ilaç iyi gelebilirdi. Acı giderek artıyordu. O kadar fazlaydı ki nefes alamadığımı hissettim. Tezgahta duran bardağa uzanmaya çalıştığımda yere düşüp parçalara ayrıldı. Tıpkı kalbim gibi. O an bende yere çöktüm. Bir elim kalbimdeydi. Hayatımda hiç bu kadar acı çekmemiştim. Işıklar yanıp sönmeye başlayınca korkuyla ışıklara baktım. Titremeye başladığımda her şey gittikçe daha da zorlaşıyordu. Işıklar tamamıyla kesildiğinde öyle yüksek bir çığlık attım ki kendi sesimden korktum. Adım sesleri daha da korkmama sebep oluyordu. Işıklar geldiğinde karşımda o adam vardı. Karanlık korkumun bu derece artmasına sebep olan o kişi. Bir çığlık daha attığımda kendimi öyle bir zorluyordum ki birileri yardım çığlığımı duyup da gelsin diye ses tellerim acıyordu. Bana yaklaşıyordu. Kalbim çok ağrıyordu. Önümde dizlerinin üzerine çöktüğünde korku heryerdeydi. Eli maskenin dudaklarına gitti. Sus dedi ama ben bir kez daha korkuyla çığlık attım. Mekanik sesi bütün odayı doldurdu.
"Korkma küçük kız sana hediye getirdim." Ağlıyordum. O kadar çok korkuyordum ki. Yemin ederim Kaan bile gelse onu affederdim ama kimse gelmedi. Önümde tutulan telefon ışığı canlı görüntü alan bir kameraydı. Korkmazlar bir masa etrafında oturmuş yemek yiyordu. Masada Rüzgar'da yoktu. Ama orası aydınlıktı. Karanlık değildi ki. Telefon önümden çekildiğinde azıcık olan ışık kayboldu.
"Şimdi seninle bir oyun oynayacağız." Keyifli sesi daha çok ağlamak için en büyük sebebimdi.
"Saklambaç oynamayı biliyorsun değil mi?" Bedeni ve sesi uzaklaşmaya başlamıştı.
"Şimdi gidip saklan küçük kız. Ama eğer saklanamazasan birileri seni bulana kadar burada kalacaksın." İşte bu en büyük intikamdı. Bana bir şey yapmasına gerek yoktu. Bu bile beni canlı canlı öldürmekti. Zar zor ayağa kalktım. Kalbim ağrıdan patlayacaktı. Titreyen bacaklarımla önce kapıya koştum. Zorladım ama kapı açılmadı. Merdivenlere koşmaya çalıştığımda bacaklarımın titremesi yüzünden yere düştüm.
"Tik tak küçük kız. Süre dolmak üzere." Ayağa kalkıp trabzanlardan destek alarak üst kata çıktım. Önüme çıkan kapıyı sessizce açıp içeri girdim. Nereye gireceğime bakınırken yine yere düştüm. Aşağıdan gelen gür kapı sesi ile aslında olan şeyi anlamıştım. Zaten en başından beri planı beni burda bırakmaktı. Sadece benim korkularımla oynamıştı. Anladıklarım gözlerim büyümüştü. Aşağı inemezdim. O kadar cesur değildim. Çığlık attım bir kez daha.
"Yardım edin!" Öyle çok bağırıyordum ki boğazım ağrımıştı. Kulaklarımda bir ses yankılanmaya başladı. Rüzgar'ın sesi.
"Ya da en azından sesini falan kaybetsen. Ne güzel olurdu. O iğrenç sesinden kurtulurdum." Sesi kulaklarımda uğulduyordum. Çığlık atmaya devam ettim. Ellerimle kulaklarımı kapattığımda bile duyuyordum.
"Sus Rüzgar sus!" O gece hiç susmadım. Çığlıklarım bütün gecenin karanlığını inletti. Ama kimse duymadı. Benim attığım yardım çığlıkları yanıtsız kaldı. Ben o karanlıkta bütün gece bağırdım, yardım istedim kimsenin gelmediğini anladığımda bile devam ettim çünkü korkuyordum. Eğer susarsam kokum daha da artardı. Bu gecenin sabahı olacak mıydı ya da sabahında ne olacaktı bilmiyordum. Gözlerim kararırken kısık sesli çığlıklarım susmadı. Gözlerim kapanıp kafam yerle buluşurken hala kafamda Rüzgar'ın cümleleri vardı.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Merhabaaaaa nasılsınızzz? Umarım iyisinizdir. Öncelikle artık okul açıldığı için haftada bir bölüm gelecek. Bu şekilde finale gidiyoruz.
Bölüm hakkında düşünceleriniz⭐🌊
İnstagram:kitapkolik948
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
24.64k Okunma |
1.36k Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |