Babasından kalan 80li yılların anılarıyla dolu olan bir günlük

Öncelikle şunu söylemek isterim ben burada bir değişiklik yapacağım Felix seme hyunjin uke olucak çünkü neden olmasın Felix krallığında acımasız bir kraldır çocukluk arkadaşı minho ile aynı sarayda yaşarlar ancak minho bir aydır kötü krallığın vampirleri ile savaştadır işte bir ay sonra minho dönecektir. Bundan ötürü Felix hizmetçileri olan Hyunjin ve Jisung u çağırır ve görevlerini verir Hyunjin masum bir hizmetçi olsada aslında Felix e ilgi duyuyordur jisung ise hem Felixten hemde Minhodan nefret eder ve onların acımasız olduğunu bildiğinden Hyunjin e sürekli olmaz desede Hyunjin Felix e ilgi duymaya devam eder ( vampir/omegavers)

Elena, ailesine yadigar kalan laneti kırmak için büyük bir mücadele verirken, Tom Riddle da onun gücünden faydalanmak için planlar yapmaktadır. Başlangıçta, her ikisi de birbirinin çıkarlarına hizmet ederek bir ittifak kurar, fakat bu süreçte aralarındaki gerilim, ikisinin de birbirine duyduğu gizli ilgiyi ortaya çıkarır. Tom`un manipülasyonları ve stratejik hamleleri, onun için çıkar ilişkisini kişisel duygulardan önce tutmaya itecektir. Elena ise, duygusal bağlarını keşfederken bir yandan kendi hedeflerini sürdürmeye çalışacaktır. Bu karmaşık ilişki, sevgi ve güç arasındaki ince çizgide ilerlerken, Tom`un hırsı ve Elena`nın kararlılığı, hikayeyi beklenmedik bir sona doğru götürür..

"Beni sevgilisi zannediyor. Fakat bilmediği şeyler var..."

Hyunlix vampir konulu bir fanfic "Vampir mi? Sen inanamıyorum hahahaha"

Jisoo ve Rose 2 yıldır sevgililerdi birbirilerine çok bağlılardı hatta iki elmanın yarısı gibiydiler ama ta ki o lanetli güne kadar..

dahi zombi ısaac ve datlu kız novalyn`in hikayesi(aklımda kurdğum senaryoyu unutmayım diye yazıorum)

“Hayat bazen insanı tanımadığı birinin eline bırakır. Derin, babasının borçları yüzünden Aras’ın dünyasına adım attı. Soğuk, acımasız ve gizemli… İkisi de kaçamayacakları bir kaderin içinde sıkıştı. Peki bu yolların sonunda aşk mı, yoksa nefret mi kazanacak?”

kitl nasıl yayınlanır öğrenmeye çalışıyorum

Aklımdan çıkmıyor çıldıracağım sesi heryerde aklımı yitiriyorum...

Tamam! Resimden bahsetmeden kısa ve çarpıcı bir açıklama şöyle olabilir: Diyarbakır’ın gölgeleri arasında sessiz bir kız, babasının planladığı anlaşmalı evlilikle karanlık bir mafya dünyasına sürüklenir.

Ekibe büyük görevlerle dahil olan Layla ile kendi sınırlarını zorlayan Winx, birçok kaybedilen dövüşten sonra Faragonda`nın da onlardan sır saklamasıyla artık kendi başlarının çaresine bakmaya karar vererek zamanı bükebilen antik bir büyü bulurlar. Geçmişe dönerek her şeyi düzeltmek için gönüllü olan Asteria, işler ters gidince kendisini eski bir şatoda bir takım büyücüyle bulur. Burada ne Solaria`nın küçük Prensesi olması önemlidir ne de Magix. Yapması gereken tek şey ise nasıl geri döneceğini bulmaktır.

Seungmin ailesinden kopar ve sürekli gittiği cafeye sığınır

[DEVAM EDİYOR.] Bilgisayarında ayarladığı ilk testten olumlu bir sonuç aldı Tails. Fizik Sonic`in fiziği ile tamamen uyuşuyordu. Tilki yutkundu, yine de bu yeterli değildi. Bir robot da olabilirdi, veya bambaşka bir şey. Sessizce beklemeye devam etti. Sonra bir ses duydu, mırıltı gibi. "Buradaymış." diyordu sanki birisine. Karşı taraf da bir şeyler demiş olmalı ki onun da yanıtı gecikmedi. "Ufak bir tur yeterli olacaktır." Fakat tilki o esnada duyduklarını algılayacak durumda değildi. İkinci test, boğuk da olsa gelen sesi orjinal haline gelmesi için yapılan ufak bir ayarlamadan sonra yeşil bir tik aldığında Tails ekrana bakakalmıştı. Bu oydu. Biricik abisi, kardeşi, bu hayatta en çok değer verdiği kişi, hiç düşünmeden canını onun için feda edebileceği kişiydi. Onun ailesi haline gelen kirpiydi. [Sonic Fan-fiction.] Kapaktaki çizimin sahibi; @/Hyeon_sonic [Twitter/X]

yokkine karar veremedim

Hajskamvjfnsjgxvshxxshjc

"Her şey geçti, içimdeki sızı hâlâ aynı yerde duruyor."

Öğretmen & Ögrenci

Minho ve Han`ın JYP`deki staj dönemleri...

2 kız ve yıllar önce yaşanmış bir ayrılık

Sirius Orion Black III Bir babaydı. Hiç bir zaman kendi kanından bir çocuğa sahip olmadı. Ama her zaman bir çocuğu vardı. Harry… Harry onun yavrusuydu. Oğlu. Hayatta kalma sebebi. Ama yaşayan her canlı gibi Sirius Black öldü. En azından herkes öldüğünü düşündü. Kuzeninin lanetiyle o perdeden geçtiğinde savaştı. Oğluna dönmek için. Harry’e geri dönmek, onu korumak için. Ve mücadelesi ölümle bir sohbete yol açtı. Sonrasında ise 1978’de hamile olarak son yılına devam etmesine… Sirius Orion Black III ölmüş, ölümle antlaşma yapmış, genç bedenine reenkarne olmuş ve Harry’e hamile kalmıştı. Sorun şu ki… Diğer babanın kim olduğunu bilmiyordu. •~•~•~•~• Sirius Orion Black III was a dad. He never had a child of his own blood. But he always had a child. Harry… Harry was his child. His son. His reason for survival. But like every living creature, Sirius Black died. At least, everyone thought he did. When he passed through that veil, he fought his cousin`s curse. To return to his son. To return to Harry, to protect him. And his struggle led to a conversation with death. And then, in 1978, pregnant, he continued his final year… Sirius Orion Black III had died, made a pact with death, reincarnated into a younger body, and conceived Harry. The problem was… He didn`t know who the other father was.

İnsanlar tanrıları ya över, ya da onlardan korkar. Ben ise bir tanrıyı kapımda yaralı hâlde bulduğumda, ikisini de yapmadım. Onu içeri aldım. Çünkü içimde bir his vardı: Bu karşılaşma hayatımı paramparça edecek, sonra yeniden inşa edecekti. Benim adım Elara Wynn. Kimilerine göre sıradan bir köylü kızıyım; kimilerine göre ise yalnızca yanlış zamanda yanlış yerde duran bir fani. Ama kendi gerçeğim çok daha farklı. Ben, Tanrıların Oyununa sürüklenen bir sesim. Bir zamanlar insanlara ninni söyleyen, dalgalarla yarışan şarkılar fısıldayan bir ses… Ve sonra sessizliğe mahkûm edilen bir kadın. Loki benim hayatıma ilk girdiğinde, onu kurtarmak yalnızca merhametimden doğan bir seçim gibiydi. Ama hiçbir seçim basit değildir. Onu her seferinde geri çeviremeyişim, her ihanete rağmen tekrar kollarımı açışım… işte kaderim böyle yazıldı. Çünkü onun gölgesiyle birlikte kendi ışığımı da keşfetmeye başladım. Bu kitap, bir aşk hikâyesi değil. Bu, sadakatin ve ihaneti kabullenişin; merhametin ve gücün; ölümün ve yeniden doğuşun hikâyesi. Burada okuyacağınız şey, bir insanın sesinden doğan mucizeyle, tanrıların karanlığına karşı yükselişidir. Ben Elara Wynn. Ve bu, benim Ruhlarımin Fısıltısıdır.

Isabella, 14 yaşında sessiz, kendi hâlinde bir kızdı. Görünmezdi. En azından Liam dışında herkes için. Liam… okulun en popüler çocuğu. Yakışıklı, özgüvenli ve iki yaş büyük. Ve Isabella’nın kabusu. Onun için Isabella sadece alay edilecek, takılınacak bir alt sınıf öğrencisiydi. Ta ki Bella, 16 yaşına bastığında her şey değişene kadar. Yeni görünüşü, kendine güvene hali, o lavabolarda ağlayan kızdan eser yoktu. Liam’ın bakışları değişti. Mezuniyet gecesinde, veda etmeden önce onun kulağına eğilip dört kelime fısıldadı: “Find me when you grow up.” (Büyüdüğünde beni bul.) Yıllar geçti. 2013 yılına gelindiğinde, ikisi de bambaşka hayatlara sahipti. İkisi de müzik dünyasında yükselen yıldızlardı. Farklı şehirlerde, farklı sahnelerde… ama aynı geçmişte. Bella onu hiç aramadı. Ama kader, bazı sözleri asla unutturmaz. Yollar yeniden kesiştiğinde, artık ikisi de büyümüştü. Peki ya geçmişte kalan o tek cümle, hâlâ aynı anlamı taşıyor muydu?

Korsan Maria ve sultan Süleyman`ın oğlu olan şehzade Mehmet ile olan olaylar

Potter ve Malfoy...