"Ne acılar dinecek, elin elime değse."
Adnan Yücel
9.Bölüm
Elimin altında çaresizce bir atış bekledim. Benim en çaresiz hissettiğim bir bu an. Kalp masajına devam ettim ama kalp atmadı. Hiç atmadı. Hiçbir dönüş alamadım. Ellerim durmaksızın masaj yaparken çaresizce geri çekilmek zorunda kaldım. Başaramamıştım. Kalp atmadı. Nefes almıyor. Vücudu her saniye soğurken titreyerek geri çekildim.
"Ölüm saati?" Dudaklarım titredi. Hıçkırıklarımı göğsümün ardına saklayıp derin nefesler aldım. Çok zor. Bu an beni yıkıyor. Alışamıyorum.
"17:40." Dudaklarım nefes almamak için kapandı. Boğuluyorum. Boğazımdaki yumrunun düğümleri artarken kendimi acilden bahçeye attım. Parmaklarım hemen sağ elimin yüzük parmağını buldu. Nefes almak istedim. Ona her anımda ihtiyaç duyacağımı biliyorum. Elimi kalbime bastırsam yine yanımda olacak. Gözlerim yaşlardan dolayı sızlarken dudağımı ısırdım. Alışmam gerekiyor ama yine içim burkuluyor. Duygusal bir insanım ben.
Önlüğümün cebinde, titremeye başlayan telefonumun varlığıyla kendime geldim. Elimi cebime atıp telefonumu çıkardım. Arayan Baran. Sahi kaç gün geçti? Çok gün geçti. Çok sabah oldu. Telefon susunca yüzüm asıldı. Ben daha telefon şifremi girmeden telefon bir kez daha titredi ve daha fazla bekletmeden cevapladım.
"Baran." dedim neşeli tutmaya çalıştığım bir sesle. Ama gözyaşlarım hızla süzülmeye başladı. Onu özlemiştim. Özlemi kalbimde her gün için bir mum yakıp yasını tutuyor. Telefonun diğer ucunda olduğunu bilmek beni yaşatıyor.
"Uhra, iyi misin? Sen ağlıyorsun?" Telaşlanması biraz yüzümü güldürdü. Seni özlediğim için ağlıyorum. Gözlerimi usulca kapatıp derin nefesler aldım.
"İyiyim. Bir hastamı kaybettim. Üzüldüm." Rahat bir nefes aldı. Korkmuştu. Yanımda yok ama burada işte. Elimi kalbimin üzerine koyduğumda varlığını hissediyorum. Elim yüzük parmağıma dokununca yine yanımdaydı. Adı adımla anılınca daha mutluyum. Günler çabuk geçiyor. Baran gideli beş hafta oldu. Bu beş hafta içinde vakit buldukça beni arıyordu. İyiyim diyor ama endişelenmeden duramıyorum. Merak ediyorum hep. Acaba aç mı ya da yaralandı mı? Acaba bugün neler yaptı? Aklımda milyon tane soru dönüp duruyor.
"Uhra." Baran'ın sesiyle iç çektim. Bana hep iç çektiren bir adam. Seviyorum. Bunu dile getirmek bir başka hissettirir.
"Neler yapıyorsun Baran?" Sesim biraz kısık çıktı. Mesela ben, her anımda seni düşünüyorum. Aklım seninle dolup taşmış ve nefesimi adını sayıklayarak alıyorum. Peki ya sen sevgilim? Sen benim sesimle nefes alıyor musun?
"Bugün nöbetim var." Bir kez daha iç çektim. Sabaha kadar uyanık kalacağını biliyorum. Ve benimde bugün nöbetim var.
"Benim de bugün nöbetim var." Kalp kalbe karşı sevgilim. Benim kalbim senin kalbine kördüğüm olmuş. Bu düğüm hiç çözülmesin. Ben o düğüme birkaç düğüm daha ekleyeyim.
"Yüzüğünü takıyor musun?" Sorusuyla bakışlarım parmağıma kaydı. Beş hafta olmuştu yüzüklerimizi takalı. Hiç parmağımdan çıkaramadım. Geceleri neredeyse yüzüğüme sarılıp uyuyorum.
"Yüzüğümle uyuyorum." Hafifçe gülme sesini işittim ve bende güldüm. Sen ya? Sende takıyor musun? Oralar şimdi kalabalıktır.
"Peki ya sen?" Derin bir iç çekti ve ardından gülümsediğine adım kadar eminim. Onu tanıyorum. O beni tanırken, bende onu tanıyorum.
"Burası nişanlandığım için çalkalanıyor." Kıkırdayarak yüzüğümü dudaklarıma götürüp yumuşak bir dokunuş bıraktım. Bir gün Baran... günün birinde yüzüğünü dudaklarıma yaklaştırıp öpeceğim. Kalbinden öpüyorum ya adam hissediyorum musun?
"Güzelim," dedi telaşla. Ayak sesleri hızlandı. Telaşım boy gösterirken konuşmasını bekledim. "Şimdi kapatıyorum. Dikkat et kendine." Ben daha ağzımı açamadan telefon kapandı. Buna alışmalıyım. Ansızın telefon kapanacak veyahut ansızın çıkıp gidecek. Sonra belki bir haber gelecek... o haber hiç gelmesin istiyorum. Korkuyorum. Tırnağı taşa değer de canı yanar diye ödüm kopuyor.
Alışmıştım. Ansızın telefonu kapatır. Ararsın ulaşamazsın. Beklersin ses seda çıkmaz. Yine sabredersin. Beklersin. Hep beklersin. Sonunda ona kavuşmak varsa hep beklersin.
"Uhra." Aleyna'nın sesiyle ayağa kalktım.
"Efendim." Koşar adımlarla yanıma geldi.
"Acil karışmış koş." Telefonumu cebime sıkıştırıp acile koştum. Nefes nefese acilden içeriye girince donup kaldım. İnsan seliydi. Bir sürü vaka vardı.
"Otobüs kazası." Gözlerimi açıp kapattıktan sonra hastalara yetişmeye çalıştık. Elimdeki makasla küçük çocuğun tişörtünü kesip attım. Göğüs boşluğu sıvıyla dolmuş. Elimden gelen her şeyi yapmam gerekiyor.
🌼
Silahını beline alan Baran hızlı adımlarla helikoptere ilerledi. Adımları yeri göğü titretiyordu. Vatan için kansa kan; eğer cansa can feda ediliyor. Elleri sıkı sıkı silahını tuttu. Pes etmezdi Türk'ün Askeri. Lügatlarında pes etmek yoktu.
"Sınırda hareketlilik var." Cihad ciddiyetle helikopterdeki tim arkadaşlarına baktı. Her biri dikkatle komutanlarını dinliyordu.
"Sınıra yakın yerde inince hepiniz dikkatli olun. Gazamız mübarek olsun Kartal." Her biri selam verip kenara çekildi. Denildiği gibi helikopter sınıra yakın bir alana ulaştı. Her biri sırayla inmeye başladı. Helikopter yere iniş yapmamıştı ve Kartal Timi halatla iniyordu. Cihad'ın işaretliyle helikopter havalanıp uzaklaştı.
"Baran etrafı kontrol et." Baran Cihad'ın emrini aldıktan sonra kendine yer aradı. Keskin nişancı olduğu için etrafın kontrolü ona bırakıldı.
"Doğuhan," Cihad mavi gözlerini kısarak Doğuhan'a baktı. Karda yürüyüp iz bırakmayan bir adamdı. "Senle ben önden ilerleyeceğiz." Doğuhan sessizce emrini alıp kenara geçti.
"Herkes yerini alsın. Kartal dikkat edin." Son sözlerini söylemiş ve ilerlemeye başlamıştı.
Baran'ın yeşil gözleri dikkatle etrafta gezindi. İki kayanın arasında, kendini iyi bir şekilde kamufle eden çakalı gördü. Dudakları tehlikeli bir şekilde kıvrıldı. Kemikli parmakları usul usul silahın görüşünü ayarladı. Parmağı aheste aheste rüzgârın etkisini kontrol ettikten sonra atışına odaklandı.
"Ben avımı indiriyorum." Dudakları büyük bir zevkle kıvrıldı. İşaret parmağı bir hainin soluğunu kesmek için harekete geçti. Mermin namlu ucundan çıkıp teröristin alnına isabet etti.
"Bir tane nişancı etkisiz hale geldi." Cihad kulağında yankılanan sesi duydu ve sırttı.
Doğuhan toplu halde duran adamları görünce kendini gizledi. Hayalet gibiydi ve bu hitap onun tim içinde lakabıydı. Hayalet gibiydi. Ardında tek bir iz bırakmadan ilerlerdi.
"Kartal- 5 Kuzey yönünde toplamda sekiz çakal var." Cihad elini kulaklığına bastırdıktan sonra konuştu.
"Baran sende." Emri alan Baran, son kez etrafı kontrol ettikten sonra silahını alıp doğruldu. Hızlı adımlarla koordinatları takip edip hedefe yaklaştı.
"İndirmeye başlıyorum." Cihad daha sesini çıkarmadan Baran indirmeye başlamıştı. Teröristler daha ne olduğunu anlamadan ölmeye başlamıştı.
"Salih ileriye bak." Salih, Gökhan'ın sesiyle bakışlarını soluna çevirdi. Daha fazla adam vardı. Onların iki katı adam vardı.
"Komutanım yaklaştık on altı terörist yaklaşmakta." Cihad kayanın arkasına sinip kulaklığına dokundu.
"Oğuz sende uzaktan indirmeye başla." Emri alan Oğuz hızla kuzeydoğuya döndü. Yaklaşmaya başlayan her haini tek atışla indiriyordu. İçlerinden zikzak çizenleri görünce daha çok hırslandı. Kini daha çok arttı. Siniri artarken silahını daha sıkı kavradı.
"Sikeyim." Kısık küfrü timin kulağında yankılanıp duyuldu.
Gök aheste aheste kızarırken onlar namlu ucunda kurşun sayıyordu. Yaklaşmakta olan teröristleri indirmişlerdi. Bu vatanın her bir karışına dikilen her gözü oyacaklardı. Sert adımlar eşliğinde yürümeye devam ettiler. Baran'ın yeşil hareleri kararmış ve eline geçecek bir adamı diri diri yakacaktı. Kansa kan demişti onlar. Cansa can; her şeyi kara sevdalarına feda ederlerdi.
Cihad sağ yakaladığı teröriste tekme atıp diz çökmesini sağladı. Akılları sıra sınırdan geçmeye çalışıyorlardı. Sonrası dehşet. Belki şehir merkezine inip canlı bomba patlatırlardı ya da insanlara saldırıp iç karışıklık.
Ayağının altındaki teröristin kafasına basıp soluklandı.
"Etrafına bak lan!" Gür sesi dağlarda yankılanıp etraflarını sardı. Aslanın kükreyişi çakalı korkuttu. Acıdan inim inim inledi. "Bu vatanın her bir karışı için hepinizin mezarını kendi ellerimle kazar," hainin başına yoğun bir baskı uyguladı. "Sizi de diri diri o mezara gömerim."
"Şimdi iyi bak lan bana!" Hain zorlukla bakışlarını kafasına basan Cihad'a çevirdi. "Şu dağlara iyi bakın!" Ayak topuğuyla hainin yanağına şiddetli bir baskı daha uyguladı. "Burada sadece Türk'ün hükmü geçer."
Dağlar hayrandır Türk'ün gücüne...
🌼
Saat epey ilerlemiş. Hava zifiri karanlık. Nöbetim başlamıştı ve hala Baran'a ulaşamıyorum. Abimi de defalarca aramış ve ona ulaşamamıştım. Korkum ve tedirginliğim azar azar artıp beni boğuyor. Acilin karışıklığı bitmiş ve ağır hastalara uzmanlar müdahale etmişti. Ve hafif yaralananlar odaya alınmıştı. Nöbetim acildeydi ama aklım Baran'da. Bir kez daha telefon ekranımı açıp arama var mı diye kontrol ettim.
Nefes almakta zorluk çekiyorum. Aramasını dört gözle bekliyorum. Onu merak ediyorum. İçimdeki her umut azar azar yıkılıp enkaza dönerken; sadece bir parça iyi düşünmeye çalıştım.
"Peki ilaç yazacak mısınız?" Bir anda kendimi sık boğaz ettiğim düşüncelerden sıyrıldım. İlaç yazacak mıyım?
"Hayır. Gün içinde polikliniğe gelip muayene olmalısın." Genç kız bana sıcacık gülümsedi.
"Teşekkürler doktor hanım." Bende anne ve genç kıza gülümseyip işime devam ettim.
Saatler geçiyor. Zaman yavaş yavaş geçerken tükeniyorum. Baran'dan haber alamadıkça boğuluyorum. Tek bir haber ya. İyiyim desin yeter. Beni bu kadar telaşlandıran kalbim. Hava almak için hızlı adımlarla bahçeye çıktım. Boş banklardan birine kurulup başımı geriye attım. Gözlerim kapanmak ve kapanmamak arasında gidip geliyor. Ellerimi iki yana bastırdıktan sonra derin nefesler alıp verdim. Önlüğümün cebinde çalmaya başlayan telefonumun sesiyle transtan çıkmış gibi oldum. Hızla telefonu çıkarıp cevapladım.
"Uhra." Sesini duyduğum anda rahatladım. Kalbim gümbür gümbür kafesini yarıp çıkmaya çalışıyor. Dudaklarım kan revan içinde tutuklu kaldı. Konuşacak gücü toplamaya çalıştım. Dudaklarım aralandı ama konuşamadım.
"İyi misin?" Kelimeler hızla dudaklarımdan döküldü. Baran bir soluk bırakıp konuştu. "İyiyim. Şimdi kantine geçtim." Avucumun içindeki telefonu sıkı sıkı tuttum. Dudaklarım merakla aralandı ama soracak cesaretim yok.
"Bende hastanenin bahçesindeyim. Daraldım." Birkaç ses işittim. Sanırım Baran yalnız değil.
"Baran." Cihad abimin sesini duyunca gülümsedim. Abimde iyi. Umarım hepsi iyidir. Baran ile konuştuktan sonra abimi arayacağım.
"Abim yanında mı?"
"Yanımda. Ulan bir siktir gidin." Baran'ın sözleri benim gülmemi sağladı. Abim birkaç şey söyledi ama ne dediğini anlamadım.
"Gidin zıbarın." Baran'ın söyledikleri kahkaha atmama sebep oldu.
"Dur." dedi aniden. Yüzümdeki gülüş silinirken konuşmasını bekledim. Birkaç saniye geçti ama hala konuşmadı.
"Sen niye güldün?" Keyifli sesi, beni hafifçe gülümsetti. Sanki bilmiyor söylediklerine güldüğümü.
"Size güldüm." Baran'da gülümsemişti. Hissediyorum yüzündeki gülümsemeyi. Hep gülümse Baran Oğuz.
"Hastane kalabalık mı?" Aramızdaki sessizlik sorusuyla bölündü.
"Değil. Birkaç hasta dışında fazla kişi yok." Onaylayıcı bir şekilde, “Hım." dedi. Derin bir nefes eşliğinde başımı geriye attım. Hep nefes aldırıyor Baran'ın varlığı.
"Sizin oralar," dedim kısık bir sesle. "Nasıl?" Kelimeler dudaklarımdan çıkarken içten içe iyi olmaları için dua ediyorum. Karışık olmasın oralar. Hiçbirinin ayağı çukura denk gelmesin.
"Sakin. Nöbetçi askerler dışında kimse yok." Bende onun gibi onaylayıcı bir sesle, "Hım." dedim. Kısık kıkırtısı tüm duygularımı savurup beni mağlup etti. Güzel gülüyor bu adam. Aklımı başımdan alırken keyfi pek yerinde. Aşk denen o duygu beni içine alıp kendimden etmişti. Ben, kendimden geçmiştim. Ve ben kendimden geçtiğim için şanslı hissediyorum.
"Uhra Hocam." Bakışlarım yakınıma gelen hemşireye kaydı. Derin bir nefes aldıktan sonra ayağa kalktım.
"Hocam acil bakmanız gerekiyor." Hızlı adımlarla hastaneye ilerlemeye başladım.
"Dikkat et kendine Uhra." Baran'ın sesini duyunca telefona dikkat kesildim ve hızla, "Sende." dedikten sonra telefonu kapatıp önlüğümün cebine koydum. İçeriye adım atar atmaz güçlü bir bebek ağlaması sesiyle karşılaştım.
"Babası severken elinden düşürmüş." Gözlerim büyürken hızla bebeğin yanına yaklaştım. Küçücük. İnsan bakmaya dahi kıyamıyor. Çığlık çığlığa ağlayan bebeğe içim gide gide yaklaştım. Ellerim minicik kalbinin üstüne gitti. Güçlü atışları kalbime umut fidanları ekti. Hızla cebimden telefonumu çıkarıp yanımdaki hemşireye uzattım.
"Barın abimi arayın. Çok acil."
Adım adım ilerledik. Çaba sarfettik. Bize yardım edecek yaradandı. Biz elimizden gelenin en iyisini yapacağız elbette ama bazen yaşayamıyoruz. Olmuyor. Son nefesine kadar mücadele edersin ama başaramazsın. Vakti dolmuştur.
Ellerim ince badimin alt kısımlarını düzeltirken aynaya bakıyordum. Kızlarla hafta sonu bir şeyler yapmaya karar verdik. Almila'da bayağı hevesli olduğu için kesin karar dışarı çıkmak oldu. Zaten hastaneden eve; evden hastaneye derken kendimize hiç zaman ayırmıyoruz. Hafta sonlarını bile ameliyatlarla ya da kitaplarla geçiriyoruz.
Saçlarımı geriye atıp iç çektim. En son Baran ile üç gün önce konuşmuştum. O gün gelen bebeği yoğun bakıma almıştık. Çok şükür iyiydi. Havalar inceden inceye daha çok soğumaya başlamıştı ama onların olduğu yer daha soğuk. Hep aklım Baran ve abimde. Acaba iyiler mi ya da hasta oldular mı? Kendilerine doğru düzgün bakıyorlar mı? Derken aklımı kaybedecek hale geliyorum. Dün Baran'ı aradığımda telefonuna ulaşılmıyordu. Önceki gün abimle konuştuğumuzda iyi olduklarını söylemişti.
Elim yatağıma bıraktığım telefonuma uzandı ve bir çırpıda aldım. Ekrana boş boş bakmak dışında hiçbir şey yapamadım. Eğer aradığımı görürse kesin geri dönüş yapar. Kızları daha fazla bekletmemek için çantamı alıp odamdan çıktım.
"Anne." Bakışlarım etrafta gezindi. Annem acaba bahçede mi? Yavaş adımlarla kapıya ilerledim. Hızlıca spor ayakkabılarımı giydikten sonra kapıyı kapatıp evden çıktım. Cebimdeki telefonum çalınca hızla telefonu cebimden çıkardım. Ekrana bakınca yüzümün düşmesine mâni olamadım.
Aley arıyor...
"Uhra Aylin Annem bizde. Bize gel." Ben daha ağzımı açamadan telefonu yüzüme kapattı. Bahçe kapısını kapattıktan sonra çaprazımızdaki eve ilerledim. Ev bana anlamsız geliyor Baran olmadan. Bomboş gibi işte. Ben hevesleniyorum oraya giderken. Küçükken bile heyecanla giderdim ama şimdi eve girmek bile istemiyorum. Çünkü Baran yok. Pınar Teyze odasına bile girilmesine müsaade etmiyor.
Aklıma bir anda odasına girmek geldi. Acaba çok kızar mı? Onun özlemini hiçbir şekilde bastıramıyorum. Sözde çektiğimiz fotoğrafları çıkartmışlardı. Aleyna'nın dediğine göre Baran içlerinden birini yanında götürmüş ve bir tanede çerçeveletip baş ucuna koymuş. İçim içime sığmazken kapıyı üst üste çaldım. Fotoğrafımıza bakmak istiyorum. Kapıyı açan Aleyna bana kısık gözlerle baktı. Yine heyecan yapıp kapıyı üst üste çalmıştım. Hızlıca ayakkabılarımı çıkarıp içeriye geçtim.
"Acaba Baran'ın odasına girsem bana çok kızarlar mı?" Aleyna bana aval aval baktıktan sonra kahkaha attı. Yüzümü asarak Aleyna'ya baktım.
"Salak mısın Uhra? Git bak ne diyeceğiz." Kararsız bakışlarla kuşatıldım. Ya Pınar Teyze kızarsa. Sonuçta Gül'ü bir güzel azarlamıştı bunun için ve o günü hiç unutamıyorum. Hepimiz içeride otururken o bir anda çıkıp gitmişti. Almila fark edince gizlice Pınar Teyze'ye söyledi ve o da Gül'e bayağı kızmıştı.
Yavaş adımlarla oturma odasına ilerledim. Annemler gülüşüyordu.
"Selamlar." Pınar Teyze bana bakıp sıcacık gülümsedi. Hep öyleydi Pınar Teyze zaten. Güler yüzlü bir kadın.
"Hoş geldin kızım." Gülümseyerek yanlarına ilerledim.
"Hoş buldum Pınar Teyze." Bana hafifçe gülümsedi. Bozulmuş gibiydi. Aleyna anneme anne diyordu ama ben bir türlü diyemiyorum. Çekiniyorum doğrusu. Annem hafifçe öksürüp sessizliği böldü.
"Acaba Baran'ın odasına girsem bana kızar mısınız?" Bir anda sözler dudaklarımdan döküldü. Herkes şaşkın bakışlarla bana baktı. Pınar Teyze bir anda kahkaha atınca herkes ona eşlik edip gülmeye başladı.
"Niye kızalım kızım? Sözlünün odası sonuçta." İç çekip hafifçe gülümsedim. Sözlüm. Aynı yüzükleri parmaklarımızda taşıyoruz. Bu yüzük beni ona; onu ise bana bağlıyor. Aramızdaki bağ her geçen gün daha çok kuvvetleniyor. Ona olan sevgim daha çok artıyor sanki mümkünmüş gibi. Annemlere gülümsedikten sonra ayağa kalktım. Hızlı adımlarla oturma odasından çıkıp Baran'ın odasına yöneldim.
Odanın kapısına ulaşınca duraksayıp derin nefesler alıp verdim. O yok ama sanki içeride gibi hissediyorum. Elimi kapı koluna uzatıp güçlükle kapıyı araladım. Parfüm kokusu buram buram süzülürken yavaşça içeriye girip ardımdan kapıyı kapattım. Hiçbir şey yok odasında. O hep böyle. Odası da onun gibi sessiz. Ne yaşarsa kendi içinde yaşayıp bitiren bir adam. Bakışlarım komodindeki fotoğraflara kaydı. Baran hep sağ tarafta uyurdu ve bizim fotoğrafımız sağ taraftaki komodinin üstünde. Birbirimize bakıp gülümsediğimiz fotoğraf çerçevenin içinden bana gülümsüyor. Usulca çerçeveyi parmaklarımın arasına alıp yatağa oturdum. Elim yastığına gitmek için benimle savaştı.
Telefonumu çıkarıp çerçeveyi çektim. Parmaklarım usulca onun yüzünde gezindi. Ne güzel gülmüş benim sevdiğim adam. Sağ yanağındaki gamzesi ben buradayım diyor. Bakışlarımı usulca odada gezdirdim. Çalışma masasının üstünden sadece birkaç kitap var. Odası bomboş işte. Yatağı iki kişilik ve örtüsü lacivert. Baran maviyi severdi. Ama onun rengi gri veyahut siyah. Farklıydı işte sevdiğim adam. Telefonumun zil sesini işitince, yatağa bıraktığım telefonumu aldım.
Baran arıyor...
Gözlerim dolarken telefonumla bakıştım. İçim içime sığmıyor. Defalarca derin nefesler alıp verdikten sonra telefonu açıp kulağıma tuttum.
"Oğuz bana şekersiz kahve yap." Sesini duyar duymaz gözlerimden birkaç damla yaş düştü. İyi işte Uhra! İyi, sakin ol. Sesini duydun. Tamam.
"Güzelim." dedi sessizliğe son verip. Dudaklarım heyecanla kıvrıldı. Karnıma minik kramplar girerken dikleştim. Sesiyle bile deliler gibi heyecanlanıyorum. Sesini duyduğum anda her şey bitiyor. O kalıyor yanımda; en yakınımda hep Baran oluyor.
"İyi misin?" Hafifçe öksürdü. Telaşla konuşmaya yeltendim ama Baran güldü.
"Susun lan." dediğinde yalnız olmadığını anladım. Hafifçe gülümsedim.
"Cihad Komutan geliyor." Alaylı bir sesle konuşan yanından biriydi.
"Oğlum zorla küfür ettirmeyin kendinize." Sandalyenin itildiğine dair ses gelince çıtımı çıkarmadım.
"Uhra."
"Efendim."
"Sen nasılsın? Neler yapıyorsun? Anlat biraz kafam dağılsın." Yavaşça sırtımı yatak başlığına yaslayıp tebessüm ettim.
"Kızlarla dışarı çıkacağız ama onları bekletiyorum." Ve gerçekten de kızlar beni bekliyor.
"Hım." dedi sessiz bir mırıltıyla. O orada ben burada. Çok zor. Çok zor oluyor. Sonunda kavuşmak varsa beklemek sıkıntı değil ama sonunda kavuşamamak bunu düşünmek bile istemiyorum.
"Ve şu an neredeyim biliyor musun?" Sesimde bariz bir heyecan vardı. Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle konuşmasını bekledim.
"Neredesin?" Kısık sesi tuhaf çıktı. Derin bir nefes aldıktan sonra yavaşça geriye uzanıp başımı yastığına bastırdım.
"Odanda." Koca bir sessizlik oluştu. Ben konuşmasını beklerken o hiç konuşmadı. Nefesi dahi kesilmişti. Tedirgin bir halde doğruldum. Acaba kızdı mı?
"Özür dilerim. Annenden izin aldım. Kızma, hemen çıkıyorum." Tam ayağa kalktığım anda yumuşak tonda ismimi işittim. Dudaklarından dökülen ismim ne güzel anlam buldu. "Uhra'm." Kısık sesi beni binlerce parçaya bölüp dağıttı. Kalbim gümbür gümbür atmaya ant içti bir kez daha. Kalbim tekrar tekrar kafesini tekmeledi. Ellerim tir tir titrerken çıtım çıkmadı. 'Uhra'm' demişti benim adamım. Elimi göğsüme bastırıp sakinleşmeye çalıştım ama çok zor.
"Kızmadım, sadece şaşırdım." Gözlerimi sıkıca kapatıp gülümsedim. Seni o kadar güzel seviyorum ki, en çok buna şaşır. Seni seviyor olmama şaşır. Hayatında elini atacağın her şeyde benimde elim olacak. Adımını attığın her yolda benimde adımlarım olacak. Yoluna yoldaş olacağım...
"Fotoğrafımız," diye geveledim kekeleyerek. Heyecandan konuşamıyorum. Sanki karşımda ve ben ona deli divane olan aşığı. Öyleydik ya zaten.
"Fotoğrafımız?" dedi sorarcasına. Sesinde merak var. Fotoğrafımız işte Baran. Sen ve ben. Biz varız. Bizim Fotoğrafımız.
"Çok güzel." dedim hissettiklerimi sesime ekleyerek. Yüzümdeki gülümseme büyürken konuşmasını bekledim. Ya da telefonun diğer ucunda olsun, sağ olsun.
"Sen varsın. Güzel olan sensin." Sözleri karnıma sert bir yumruk indirdi. Bu kez kalbim atmıyor. Kalbim yerinden çıkacak. Elimi göğsüme bastırıp nefes aldım. Alamıyorum. Heyecandan nefes dahi alamıyordum. Heyecan beni sarıp sarmalamış ve nefessiz bırakmıştı.
"Dilin tutuldu." Sözleriyle titrek bir soluk aldım. Dilim tutuldu. Tutuklu kalıyorum ben sende.
"Utandım." Gözlerimi sıkıca kapatıp utancımı bastırmaya çalıştım. Baran ise kahkaha attı. İnsafsız adam bendeki de kalp.
"Uhra hadi." Almila'nın sabırsız sesiyle oturduğum yerden kalktım. Elimdeki çerçeveyi yerine bırakıp iç çektim. Ne güzelim ben onunla. Dağılan yatak örtüsünün kenarını düzeltip kapıya yöneldim ama Baran'ın sesiyle duraksadım.
"Uhra."
"Efendim."
"Sağ taraftaki komodinin çekmesini açsana." Gözlerim şaşkınla büyüdü. Ellerim titrerken tekrar komodine yaklaşıp, yavaşça çekmeceyi açtım. Paket var.
"Senin için." dediğinde anlamsız bakışlar attım. Paketi alıp yatağa bıraktığımda konuşmaya başladı. "Fotoğraflarımızı çıkarırken senin içinde aynılarını çıkardım." Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp sessiz kaldım. Diyemedim ki ben hepsini çıkardım. Konuşamadım. Ne bir teşekkür edebilecek sesim var ne de onu sevdiğimi söyleyecek cesaretim. Her şey uçup gitmiş yerine gözyaşlarım eklenmiş.
"İyi bak kendine. Dikkat et." dedim titreyen sesimle. Gülümsedi belki de. Gülümsedin mi? Gülümse Baran. Sen bana hep gül sevgilim.
"Sende dikkat et. Eve dönünce mesaj at, merak ederim." Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle odadan çıktım. Karşımda bana bakan ikiliye ters bakışlar attım. Kapıyı açar açmaz karşıma dikildiler.
"Abimle cilveleşmen bitmedi mi?" Almila'ya gözlerimi büyüterek baktım. Utanmaz! Baran kahkaha atınca daha çok utandım. Telefonu kapatmayı unutmuştum.
"Görüşürüz." dedikten sonra hızla telefonu kapattım. Telefonumu cebime koyup Almila'ya baktım.
"Abin nasıl güldü duydun mu? Pislik rezil ettin beni?" İkisi birden gülünce yüzümü astım. Resmen rezil oldum.
"Ne be? Sözlün niye rezil olasın." Yüzümü daha çok astım. Almila kıkırdayarak koluma girip dış kapıya yöneldi. Ayakkabılarımı giyerken fotoğrafları odada unuttuğum aklıma geldi. Hızla ayakkabılarımı çıkaracağım anda Aleyna kolumu tuttu.
"Nereye?"
"Fotoğrafları unuttum. Abin çıkartmış ya." Anlamış gibi baktı.
"Anne!" diye bağırdı. Pınar Teyze mutfaktan başını çıkarıp bize baktı. "Anne abimin odasında söz fotoğraflarının olduğu bir poşet gibi bir şey var." Aleyna bana baktığında başımı sallayarak onayladım.
"Yatağın üzerinde." dedim hemen.
"Annem, onu Aylin Anneme ver giderken Uhra'nın odasına bıraksın." Pınar Teyze gülerek bize baktıktan sonra mutfağa geçti.
Sonunda evden çıkmıştık. Benim arabamı abim aldığı için arabasızdım. Kızların da arabası olmadığı için mecbur otobüsle gideceğiz. Aleyna bana dönünce bende ona baktım.
"E senin araban nerede?" Ha bir bu eksik. Şimdi ben ne diyeceğim kızlara. Hepsi bana bakarken ben dudağımı dişledim.
"Abim aldı." Hepsi bana bakmaya devam etti. Oflayarak saçlarımı geriye attım. "Hız yaptığım için aldı." Kızlar şaşkınlıkla bakarken gözlerimi kaçırıp yürümeye devam ettim. Hiçbiri neden diye sormadığı için şanslıyım. Bineceğimiz otobüs gelince hızlı adımlarla otobüse bindik.
Yolculuk sessiz ve kalabalık geçti. Önce alışveriş merkezinde gezecek sonra sahile gidecektik. Alışveriş merkezine ulaşınca konuşa konuşa mağazaların olduğu kata çıktık.
"Cihadlar ne zaman gelir acaba?" Aleyna'nın hüzünlü sesiyle ona baktım. Abimle birbirlerini çok seviyorlar. İç çekip elimdeki badilere bakınmaya devam ettim. Baran dedi düşüncelerim. Peki ya o beni görmek istiyor mu? İyiyiz. Birbirimize çokta uzak değiliz.
Saatlerce mağazalara bakınmak beni çileden çıkardı. En üst kata çıkıp yemek bölümüne geçtik. Herkes yiyeceği yemeği sipariş etti. Yemekleri beklerken sohbet etmeye devam ettik.
"Siz ciddi ciddi gelin görümce oldunuz." Gülümseyerek Elisa'ya baktım.
"Almila ile de sen olursun." Almila birden öksürmeye başlayınca sinsice sırıttım. Kerem Abi uzun süredir yok ama Almila ile aralarında görünmez hisler var. Almila hiç abi demezdi. Ve Kerem Abi'ye olan bakışları bile bambaşka.
"Abimi özledim. Ve yakında gelecek." Almila bakışlarını masaya dikince sırıttım.
"Peki sen?" dedi Aleyna Elisa'ya. Elisa seslice bir nefes aldı. Abimin konusu açılsın hiç istemiyorum. Elisa çok üzülüyor. Abim onda kapanmayacak yaralar açtı. Sevmiyorsan neden canını acıtıyorsun. Sırf Elisa ondan vazgeçsin diye sevgilisi ile kızın karşısına çıkmıştı köpek.
"Elisa." dedim seslice ama bana hiç bakmadı. Bakışlarımı onun baktığı yöne çevirince kaşlarım çatıldı. Berkin abim, yanındaki kız arkadaşıyla gülüşüyordu.
"Elisa." dedim onu kendime çevirip. Yaşlı gözleriyle karşı karşıya kalınca titrek bir nefes aldım. Gidip abimi dövmek istiyorum. Bu kızı üzmeye hakkı yok. Elisa ağlamaya başlayınca hızlı adımlarla abimin yanına ilerledim. Abim kaşlarını çatarak bana bakınca bende yanındaki kıza baktım.
"Canım sen hadi bir uzaklaş." Berkin abim kaşlarını daha fazla çatıp bana baktı.
"Uhra." dedi uyarıyla ama hiç umurumda olmadı.
"Ne Uhra ya! Sen ne biçim biri oldun abi? Görmüyor musun Elisa orada!" Abimin gözleri arkama kaydı. Uzun bir süre baktıktan sonra kısık bir küfür mırıldandı.
"Bakmasın, görmesin, gitsin yakınımdan." Sözleri bir bıçak gibi kesip uzaklaştı. Nasıl bu kadar duygusuz olabilir!
"Sen iflah olmazsın." Arkamı döndüğümde hızlı adımlarla giden Elisa'nın arkasından ilerledim.
"Ben iyiyim." dedi tereddütle. İyi değil ki. Bu kız hiç iyi olamıyor.
Baran'ı özlemiştim. Daha çok mesafe vardı aramızda. Çok zaman vardı gelmesine. Zaman geçmeyecek onsuz ve ben hep yarım hissedeceğim. Yeşillerinde huzur bulduğum adam çıkıp gelsen de özlemim dinse.
Yemeklerim gelince sessiz kalkıp yemeğe yöneldik. Konuşacak bir şey yoktu. Abimin konusu açılınca ben bile sinirleniyorum. Yemek yedikten sonra sahile gitmedik çünkü Elisa'nın morali epey bozulmuştu. En iyisi eve dönmek olduğu için kızlarla eve döndük. Yol sakin ve huzurlu geçti.
"Biz eve geçiyoruz." Aleyna ve Almila ile vedalaştıktan sonra Elisa ile bizim eve yöneldim.
"Gel bize geçelim." Elisa sessiz kalıp ardımdan geldi. Beraber evin üst katındaki terasa yöneldik. Çantamı ilk önce eve bırakıp anneme baktıktan sonra terasa çıktık. Kararan havada tane tane yağmur serpiyordu. Aralık ayını yarılamıştık. Baranlar gelince nişan yapılacak. Ben nişan falan istemiyorum. Aleyna ise benim aksime çok istiyor.
"Gel biraz konuşalım." Elisa sessizce yan tarafımdaki boşluğa kuruldu. Konuşacak hiçbir şey yok.
"Baran'ı özledim." Kısık mırıltım aramızda yankılandı. Elisa bana baktıktan sonra bakışlarını dışarıya çevirdi. Konuşmaya çalışıyorum ama olmuyor.
"Ben sadece özlemedim. Ben yanıp tutuştum Uhra. Her günüm zehir zemberek gibiydi." Derin nefesler alıp verdim. Ne desem boş. Telafisi ya da tesellisi yok. "Seviyorsun." dedi bana bakıp. Seviyorum. Çok seviyorum.
"Çok seviyorum."
Çaresizdim. Çaresizlikti sevdiğin kadar sevilmemek. Elisa gözlerini sıkıca kapattı.
"Bende çok seviyorum hatta o kadar çok seviyorum ki, onun için her şeyi göze alırım." Yapmacık bir şekilde güldü. "Hoş zaten her şeyi göze aldım." Abim çok gaddardı. Ona sunulan bu güzel kalbi paramparça etmişti.
"Bu öyle geçici değildi. Liseye başladığım ilk sene hislerimin farkına vardım. Lise ikinci sınıfta karşısına geçip anlattım ama o yüzüme bile bakmadan gitti. İnanabiliyor musun arkasını dönüp gitti. Senin abin korkağın önde gideni." Gözlerinden düşen yaşları hırsla silip konuşmaya devam etti. Sevgisi nefrete dönmüş gibi.
"O gün eve gittiğimde sabaha kadar ağladım. Olmadı Uhra. Günlerce acı çektim. Yanında birini görünce daha çok canım yandı. Olmadı. Ben onu başkasıyla görmeye dayanamadım. Bana nefes olmasını istediğim adamın başkanlarına dünya olmasına dayanamadım. Bana yakınımdan gitsin demişti. Gittim. Ben ailemden 9 yıldır ayrıyım Uhra; sırf abini görmemek için, sırf onu görüp kötü hissetmemek için kaçtım ama inan ki kaçınca olmuyor. 9 yıl oldu ama değişen hiçbir şey yok. Her şeyin aksine daha çok özledim, daha çok görmek istedim. Her geçen günde deliriyordum." Yüzünü sıvazlayıp tebessüm etti. Gülüşü acıyla harmanlandı.
"Ben ölüp ölüp dirildim. Ben yaşayamadım Uhra. Koskoca o 9 yıl benim için bomboş geçti. Benim hayatım eksik geçti. Hislerimin öldüğü bir çukurda esir kaldım. Hep düşünüyorum. Konuşmuyorum sadece düşünüyorum. Sonra kendi düşüncemde boğuluyorum. Nefes alamıyorum. Canım çok acıyor. Seviyorum. Hala seviyorum ama olmuyor. Bu sevgi bitmiyor Uhra. Ben bitiyorum o bitmiyor!" Hıçkırıkları artarken Elisa'ya sıkıca sarıldım. Geçmez. Ne yaparsan yap kolay kolay geçmeyecek.
"Bizi yalnız bırakır mısın güzelim?" Berkin abimin sesi ile geri çekildim. Abim kapıda durmuş bize bakıyordu. Yoksa tüm konuştuklarımızı duymuş mu?
"Abi," gözlerini kapatıp açtı. Sorun yok der gibi. Ama büyük bir sorun var.
"Hadi abiciğim, konuşmamız gereken önemli şeyler var." Bir şey demeden son kez Elisa'ya baktım. Ama o bana bakmadan ayağa kalkıp abimin karşısına geçti.
"Seninle konuşacak hiçbir şeyim yok." Elisa yanından geçeceği anda abim kolundan kavrayıp onu kendine çekti.
"Lütfen Elisa." Onları yalnız bırakmak için ayağa kalktım. Onlar kavga ederken ben sessizce merdivenlerden inip eve geçtim. Baran eve geçince haber ver demişti ama ben Elisa ile ilgilenince unuttum. Koşar adımlarla askılıktan çantamı alıp odama geçtim. Baran defalarca aramış. Hissettiğim pişmanlık ve mahcuplukla hızla ekrana basıp Baran'ı aradım. Duyduğum ses kanımı kondurdu.
"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor."
Gözlerim dolarken telefonu yatağa bırakıp yere çöktüm. Baran telefonunu sadece göreve gideceği için kapatır ve göreve gitmiş. Konuşamadım onunla.
"Lütfen iyi ol. Dikkat et kendine." İçimden dualar okudum. Onunla her zaman gurur duyuyorum. "Seni çok seviyorum Baran Oğuz." Bunu hisset. Hisset ve benim içinde kendine dikkat et.
🌼
Cihad mavilerini etrafta gezdirirken kulaklığındaki sese dikkat kesildi.
"Doğu, saat iki yönü." Baran'ın keskin tınlaması timi harekete geçirdi.
"Baran ve Kağan bizi kolla." Emri alan ikili kısık bir sesle, "ilerleyin." dedi.
Attıkları her adımda yer, gök inledi. Gecenin ayazı çarparken hiçbiri titremedi. Silahın dürbününü ayarlayan Baran, dikkatle etrafa bakınmaya devam etti.
"Kağan hareketlilik var mı?" Burada devreye Oğuz giriyordu. Gecenin karanlığında en keskin onun hareleriydi. Tek bir adamı bile ıskalamazdı. Silahının dürbününden dikkatle etrafı kontrol ederken bakışları ağacın tepesindeki hareketliliğe odaklandı.
"Saat iki yönünde, en sondaki ağaç." Ekin Oğuz'un söyledikleriyle yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Koordinata en yakın Ekin'di.
"Kartal- 4 tepedeki bende." diyen Ekin kulaklığına dokundu.
"Tim, atış serbest."
Tek bir sözle her şey yer değiştirdi. Cihad'ın tek bir emriyle saldırı gerçekleşti. Issız geceden çatışma sesleri yükseldi. Namlu ucundan hızla fırlayan mermiler hainlere isabet ediyordu. Her atış bir nefesi kesiyor ve vatanı huzura kavuşturuyordu.
Oğuz, kulağının dibinden geçen merminle bir hayli çıldırtmıştı. Belindeki silahı çekip hızla ayağa kalktı ve koşmaya başladı. Atışları isabetle ilerlerken ona atış yapan hainin ensesine silahın kabzasıyla vurdu.
"Yürek yemişsin amına koyduğumun evladı." Terörist silahını kavradığı anda Oğuz'dan sert bir tekme yedi. Oğuz ona sıkmaya yeltenen teröristin ayağına sıkıp gözlerini kıstı.
"Senin sorgun bende oğlum."
"Temiz." Ahmet'in gür sesiyle herkes bir araya toplandı. Oğuz'un sağ yakaladığı nişancıyı alıp kenara çekildiler.
"Etrafı temizledikten sonra birliğe geçeceğiz." Herkes Cihad'ın emrini almış ve harekete geçmişti.
Baran bir köşede silahıyla uğraşıyordu. Cihad Baran'ın sessizliğine bir süre baktıktan sonra yanına ilerledi. Silahın şarjörünü dolduran Baran, derin bir soluk aldıktan sonra başını sağına çevirdi. Cihad'ın yaklaştığını fark etmişti.
"Hayırdır kardeşim?" Baran silahını belindeki yerine yerleştirip doğruldu.
"Sıkıntı yok kardeşim." Cihad kaşlarını çatarak Baran'a baktı.
"Uhra ile ilgili değilse hemen söyle, öyleyse söyleme sinirlenirim." Baran sırıtarak Cihad'a baktı.
"Sözlümle konuşamadım." Cihad Baran'a tekme attı ama Baran yuvarlanarak sıyrıldı.
"Siktir git lan." Tim onların yanına yaklaşıp şaşkınca onlara baktı.
"Ne yapsak biz bir müsabaka mı yapsak?" Baran'ın kinayeli sesi Cihad'ı kışkırttı.
"Aynen. Uhra'yı ağlattığın için sessiz kalmıştım. Şimdi ödeşiriz." Baran'ın kaşları çatılırken Cihad'ın ne demek istediğini anlamamıştı. Cihad atağa geçerken Baran kıpırdamadı. Aklı hala Cihad'ın anlattıklarındaydı.
"Ne dedin?" dedi Baran kaşlarını çatarak. Cihad'ın yumruğundan sıyrılan Baran, Cihad'ın omzuna tekme attı.
"Hız yaptığı gün," dediğinde lafını telsizdeki ses böldü.
"Kartal Timi." Albayın sesiyle ikisi de durdu. Cihad gür sesiyle yanıtladı.
"Emredin komutanım."
"Toplanın, vereceğim koordinatlara ilerleyin. Sınırdan uyuşturucu geçişi yapacaklar."
"Tamam komutanım."
Baran derin bir nefes aldıktan sonra Cihad'a bakmaya devam etti. Ne olmuştu Uhra'nın hız yaptığı gün. O gün çıkıp gitti diye düşündü. Aklına Uhra'nın kıskanmış olması hiç gelmedi. Tim toplanırken, Baran daha bir sessizliğe büründü.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
96.8k Okunma |
3.96k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |