59. Bölüm

58. BÖLÜM

z ;༊
kelebeginekseni

58.Bölüm

Keyifli okumalar

"Beni sensiz bırakma çünkü sensizlik beni kendimden eder."

Eve döndüğümde çocukları odalarına yatırıp keyifsizce oturma odasına yöneldim. İçim daralıyor. Aklım sadece Baran'da. İyi mi değil mi? Hiç bir şey bilmiyorum ve bu beni daha çok daraltıyor. Dolan gözlerimi kapatıp koltukta geriye doğru yaslandım.

"Uhra," diyen Baran oturma odasına girdikten sonra yanıma yaklaştı.

"Güzelim," dedi yumuşacık bir tonda. Kıkırdayarak yana kaydım ve beklemeden yanımda yerini aldı. Kolları sıkıca bedenimi kavradı. "Çocuklar uyudu."

"Hım," diye mırıldandım. İyice göğsüne iliştim. Beni üzerine alıp rahat bir şekilde nefes soluklandı.

"Odamıza çıkalım." Belli belirsiz omuz silktim ama Baran tek hareketiyle ters dönüp yerlerimizi değiştirdi. Uykulu gözlerim tamamıyla aralandı.

"Baran," dedim kızarak.

"Uykun açıldı." Gülümseyerek kollarımı boynuna sarıp Baran'ı kendime çektim.

"Çok yorgunum. Uyuyalım mı?" Göz kırpıp üzerimden kalktı. Ayağa kalkmamı beklemeden beni kucağına alıp odadan çıktı.

"Yürüyebilirim." dedim gülmelerimin arasında. Alnıma ufak bir öpücük kondurup yatak odasına girdi.

Beni yavaş bir şekilde incitmeden yatağa yatırdı. Geri çekilip üzerindeki kazağı çıkarıp kenara fırlattı.

"Gel," dedi elimden tutup göğsüne çekerek. Gülümseyerek başımı göğsüne yasladım. "Senli rüyalara meleğim." Başımı kaldırıp Baran'a tatlı tatlı gülümsedim.

"Seninle sonsuzluğa huzurum." Yüzümdeki tebessümle başımı tekrar göğsüne yaslayıp gözlerimi kapattım.

Gözlerim yaşları serbest bıraktı. Öyle çok özledim. Her zerresine muhtacım. Benim tek ihtiyacım onun varlığı.

Dün bebeğimizin durumuna baktım ve Elisa ile kontrolleri tamamladım. Bebeğimiz gayet iyi durumdaymış ama vitamin almam gerekiyor. Düşük olan kan değerlerim yüzünden de gözlerim kararıyor.

Gözlerimdeki yaşları serbest bırakıp sessizce ağlamaya devam ettim. Neredeyse 1 ay oldu. Bebeğimiz 8 haftalık ve biz 4 haftadır Baran'sızız. Ağlamalarım arttığı için doğrulup derin derin nefes aldım. Onsuz kendimi paramparça hissediyorum. Biz onunla birbirini tamamlayan yapboz parçaları gibiyiz. Onsuz bomboş biri gibi hissediyorum. Çalan telefonumun sesiyle irkilip gözlerimdeki yaşları sildim. Ekrana baktığımda "Hayatım arıyor." yazısını görünce hemen cevapladım. Ekrana bakıp sıcacık gülümsedim.

"Deliriyorum," kaşlarını çattı. "Her aradığımda ağladığını görüyorum ve deliriyorum." Telefonu kendimden uzaklaştırıp yüzümü sıvazladım.

"Sana ne ya, istersem ağlarım." Onu biraz olsun güldürmek istediğim için çemkirdim ama gülmedi. Gerçekten sinirlenmiş.

"Konu sen olursan her şey beni ilgilendirir. Ağlama artık güzelim, bak ben burada deliriyorum."

Omuz silkip gülümsedim.

"O kadar gülüyorum bir kez gülmedin bana!" Huysuzca sesimi yükselttim. Gözlerini kısarak baktığında kıkırdamadan duramadım.

"Böyle olduğunda seni öpesim geliyor." Sözleri ile gülümsedim. Ekranda parmağımı gezdirip iç çektim. Keşke bende seni öpebilsem. Keşke katran karası bulaşmış dudaklarım dudaklarınla buluşup yeşerse.

"Benimde seni öpesim geliyor ama," sustum. Böyle yaparsam onu üzmekten başka hiçbir şey yapmam. "Neyse, dün bebeğimizin durumuna baktım. Çok iyiyiz babası ama kan değerlerim düşük olduğu için birkaç takviye almaya başladım." Baran'ın kaşları çatıldı. Hoşuna gitmemişti. Şimdiden söylediğime pişman oldum.

"Kan değerlerin neden düşük? Uhra, sen zayıflamışsın. Bak burada deliriyorum diyorum sen orada sürekli ağlıyor, yemek bile yemiyorsun."

Yüzümü asıp telefonu kendime yaklaştırdım. "Özlüyorum anladın mı? Gözlerimi açıyorum yoksun. Sağıma dönüyorum bomboş. Ağlamam sence de normal değil mi? Biz burada yüreğimiz yana yana bekliyoruz; ağlamamız gerekiyor normal olarak. Bana ağlama deme Baran. Ağlayacağım ama seni de bekleyeceğim çünkü seni çok seviyorum. Geleceksin... Geleceksin değil mi Baran'ım?" Ani bir afallama yaşadı ama bozuntuya vermeden gülümsedi.

"Senden gidemiyorum ki güzelim. İşim biter bitmez nasıl olursa olsun geleceğim."

Gelmelisin. Seninle kızımızı büyüteceğiz.

Baran ile biraz daha konuştuktan sonra kapatması gerekti. İçim gide gide kapattım. Çocukların odasına çıkıp Uraz'ın yanına uzandım.

Sabah gözlerimi minik oğlumun kıkırtısı ile araladım. Saçlarımla oynuyor ve bu hoşuna gitmiş gibi gülüyordu. Uraz'ı kendime çekip sıkıca sarıldım.

"Neye gülüyorsun böyle?" Daha çok güldüğünde onu yatırıp doğruldum. Karnını öperek gıdıklamaya başladım.

"Uyuyorum anne." Emre'nin sesiyle bakışlarımı ona çevirdim. Başını yastığın altına koymuş uyumaya çalışıyordu. Uraz'ı bırakıp bu kez Emre'ye yöneldim.

"Uyan artık bir tanem." Yastığı kaldırıp gülmeye başladım. Kaşlarını çatarak yüzüme bakan Emre, söylenerek doğrulduğunda gıdıklamaya başladım.

"Anne ya," dedi gülmelerinin arasından. Baran gitti gideli gülmez olmuştu. Gülümseyerek çocuklarıma sarıldım. Emre'ye baktıkça gözümün önüne Baran geliyor. Eksikliğini hissederken bile varlığı yakınımda soluklanıyor.

"Hadi banyoya koşun, ben kahvaltı hazırlamaya gidiyorum."

Onları banyoya gönderip odamıza geçtim. Banyoda rutin işlerimi halledip giyinme odasına giriş yaptım. Hızlıca üzerimdekilerden kurtulup rahat kıyafetler giyindim. Alt kata indiğimde Emre ve Uraz daha gelmemişti. Hızlıca kahvaltı hazırlamaya başladım.

"Annem," mutfağın kapısından bana bakan küçük oğlumu görünce gülümsedim.

"Gel prensim." Hızlı adımlarla bana doğru geldiğinde elimdeki tabağı masaya bırakıp kollarımı iki yana açtım. Uraz küçük ellerini boynuma sarıp başını boyun boşluğuma gizledi.

"Anne babam." Babanız... Dilim tutuluyor onlar her baba dediğinde. Usulca saçlarını okşadım. 2 yaşında olan bir çocuğa nasıl babasının uzağa gittiğini anlatabilirim ki? Dolan gözlerimi göz kapaklarım ile örtüp derin bir nefes aldım.

"Baban gelecek annem." Yüzünü asarak kucağımdan inmeye çalıştığında daha çok üzüldüm. Sürekli Baran'ı sormaları beni üzüyor. Onlara ne diyeceğimi bile bilemiyorum.

Sessizce kahvaltı masasına geçtiğimizde üçümüzde bomboş masaya baktık.

"Benim canım istemiyor." Emre'nin sözleri ile kaşlarımı çattım. Ne akşam yemeklerinde ne kahvaltılarda doğru düzgün bir şeyler yemiyordu. Günden güne zayıflıyor olması beni fazlasıyla üzüyor. Baran her gittiğinde Emre böyle ağır tepkiler veriyor ya da onunla gitmek istiyor bu beni biraz korkutuyor.

"Emre okula gideceksin, bir şeyler yemek zorundasın. Hadi anneciğim bir şeyler yemelisin. Her yemekte seninle bunları konuşmak istemiyorum."

"Bizde babamızı istiyoruz anne," dediğinde kaşlarım daha çok çatıldı.

"Bende babanızı istiyorum ama işi bu ve sen biliyorsun. Uraz daha çok küçük onun yanında böyle konuşmamalısın." Çatalını bırakıp masadan kalktığında gerçekten sinirlendim. "Emre derhal buraya gel." Kapıda duraksayıp bana döndü. Ergenlik dönemindeki çocuklar gibi davranıyor olması beni korkutuyor. Daha 7 yaşında ve boyundan büyük kelimeler kullanıyor olması epey şaşırtıcı.

Ağzımı açıp konuşacağım anda telefonum çaldı. Emre benden önce koştuğunda sesimi çıkarmadım. Telefonu cevaplayıp kocaman gülümsedi.

"Baba," dedi bağırarak.

Ah Baran'ım.

"Baba neden gelmiyorsun?"

Baran Emre'ye bakıp gülümsedi.

"İşim biter bitmez geleceğim aslanım. Annenizi üzüyor musunuz?" Baran'ın sorusu karşısında sessiz kalan Emre bana yandan bir bakış attı. Baran'ın yüzü ciddileştiğinde gülümsedim.

"Nasılsın hayatım?" Bana bakıp iç çekti. Bak ya çocukların yanında bana bakıp iç çekiyor.

"Sensizim daha ne olsun."

Kıkırdayarak Emre'yi kendime çektim.

"Çocukların sen yoksun diye yemek yemiyor hayatım." Baran kaşlarını çatarak Emre'ye baktı.

"Oğlum," dediğinde Emre hemen "Baba," diyerek konuşmaya başladı. "Baba canımız istemiyor." Baran Emre'yi göz hapsine alıp ona bakmaya devam etti. "Baba öyle bakma." Baran gülümseyerek geriye yaslandı.

Keşke yanımda olsan göğsüne sığınsam.

"Aslanım, benim kapatmam lazım sonra sizi ararım." Emre yüzünü asarak telefonu bana uzattığında Baran sıkıntılı bir soluk bıraktı. "Güzelim," dedi özlem barındıran ses tonuyla. Özlemim uçsuz bucaksız...

"Seni seviyorum hayatım." Gülümseyerek telefonu kapatıp kenara bıraktım. Sıkıntılı birkaç soluk bırakıp Uraz'ı kucağıma aldım. Zorda olsa ona kahvaltı yaptırıp üst kata çıktım.

"Emre," dedim yatağında uzanmış tavanı izleyen oğluma bakarak. Yorganı kafasına kadar çekip hıçkırdı. Hızlı adımlarla yanına ulaşıp yorganı üstünden çektim. "Bir tanem," kollarından tutup yataktan kaldırdım. Kucağıma çekip saçlarını yana doğru attım. Emre'nin bu kadar çok Baran'a düşkün olması beni çok duygulandırıyor.

"Bebeğim, biz böyle yaparsak baban sadece üzülür. Farkındaysan her konuştuğunda babanı üzüyorsun. O da sizinle kalmak istiyor ama işe gitmek zorunda. Ben nasıl her sabah gidiyorsam babanızda her seferinde gidecek ve bize geri gelecek."

Gözlerindeki yaşları elinin tersiyle silip çatık kaşlarla bana baktı. "Ama sınıftakiler öyle demiyor. Babam şehit olursa bir daha göremezmişiz. Anne," dedikten sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. İçim gitti. Emre ağladıkça ve sözleri her kulağımda çınladıkça içim gitti. Emre ile beraber bende ağladım. Oğlumun yüreğindeki ufacık sızı bütün bedenimi kan revan içinde bıraktı.

"Gel anneciğim, baban bu halimizi görse bize çok kızar." Kucağımdan kalkıp elbise dolabına yöneldi. Çıkardığı okul kıyafetlerini giyinmeye başladı bende ayağa kalkıp odadan çıktım. Bugün onu okula bıraktığım zaman öğretmeni ile konuşacağım. Eğer böyle devam ederse okulunu bile değiştiririm. Çocuğumun psikolojisi her şeyden önemli.

Uraz'ı abim geçerken annemlere bırakacaktı bizde Aleyna ile çocukları okula bırakacağız.

Emre ile Cihangir'i sınıflarına bırakıp Aleyna ile öğretmenler odasına ilerledim. Emre'nin öğretmeni ile daha önce çok kez konuşmuştum ama bu kadar ileri gidileceğini düşünmemiştim.

"Seda Hanım," diyerek kapıda biriyle konuşan Emre'nin öğretmeninin yanına ilerledim.

"Uhra Hanım, merhaba." Uzattığı elini sıkıp tebessüm ettim.

"Sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyorum."

"Tabii konuşalım. İçeriye geçelim mi?"

"Hayır, burada konuşalım yetişmem gereken ameliyatım var."

"Peki, sizi dinliyorum." Derin bir soluk alıp Aleyna'ya baktım. Aleyna hafif gülümseyip Emre'nin öğretmenine döndü.

"Daha önce sizinle eşimin asker olduğu ile ilgili konuşmuştuk ve Emre'nin sınıf arkadaşları biliyor. Emre'ye sürekli babasının şehit olması ile ilgili şeyler söyleniyor. Bu konuda gerçekten Emre için endişeliyim. Çok tepki alıyoruz. Sürekli babasını istiyor ya da şehit olacağı ile ilgili sınıfta duyduğu şeyleri söylüyor. Çocuğumun psikolojisi benim için her şeyden önemli eğer bu böyle devam ederse sınıfını ya da okulunu değiştirebilirim. Babası şu an çok uzağımızda ve üzülüyoruz ama Emre her konuştuğunda kötü oluyor. Verdiği tepkiler beni korkutuyor." Dolan gözlerimi kırpıştırdım.

"Daha önce uyardım ama bu kadar ileri gidildiğini bilmiyordum. Tekrar konuşacağım eğer tekrar olursa sınıfını değiştirelim."

Aleyna hemen lafa atıldı. "Olmadı Cihangir'in sınıfına alalım." Öğretmeni ile biraz daha konuştuktan sonra okuldan ayrıldık.

Girmem gereken ameliyat için direkt hastaneye geçtik. Odama geçip eşyalarımı bıraktım. İrem ile ameliyat hakkında biraz konuştuktan sonra ameliyat için hazırlanmaya başladım.

Saatler süren ameliyatın ardından hastanın yarasını kapatıp ameliyattan çıktık. Fazlasıyla yorulmuştum. Bakmam gereken bir hasta daha var. Onu kontrol edip Emre'yi okuldan almam gerekiyor.

Son hastamı kontrol edip hastaneden Aleyna ile birlikte çıktık. Önce Emre'yi alacağım oradan da Pınar annem çağırmıştı oraya geçeceğim.

Okula geldiğimizde kapıda bizi bekleyen Emre ve Cihangir'in yanına ilerledik. Beni gören Emre gülümseyerek bana doğru koşunca olduğum yerde durup kollarımı iki yana açtım.

"Annem!" dedi kollarını boynuma sararak. Yanaklarını öpüp onu yere indirdim.

"Nasıl geçti okulun?" Onları yerlerine oturtup yerimize geçtik. Emre'nin yüzü gülüyordu bu beni fazlasıyla mutlu etti.

"Bütün gün Cihangir ile yan yanaydım. Öğretmenim beni Cihangir'in sınıfına gönderdi artık onun sınıfındayım." Oğlumun elini tutup gülümsedim. Onlar mutlu olunca ben daha çok mutlu oluyorum.

Pınar annemlere gelince Emre ile Cihangir koşarak içeriye girdi. Aleyna arabayı park ederken bende annemlere doğru ilerledim. Abim Uraz'ı anneme bıraktığını söylemişti. Kapıyı bana, kucağında Uraz ile açan anneme bakıp gülümsedim.

"Uhra, sen bu çocuğa ne yedirip içiriyorsun. Kızım bu enerji nereden geliyor?" Kahkaha atarak Uraz'ı annemin kucağından aldım.

"Çok yaramaz anne çok."

Annem gözlerini kısarak bana baktı. "Bu yetmezmiş gibi bir tane daha geliyor." Utandığım için bakışlarımı oğluma çevirdim.

"Utandı hemen de. Aman kızım, getir ne olacak bak ben getirdim iyi ki getirmişim." Kıkırdayarak yere inmeye çalışan Uraz'ı bıraktım.

"Keşke bir bacı getirseydin bana," dediğimde annem çekmeceyi açıp içine oturan Uraz'a baktı.

"Sen zor oldun daha getirmem dedim. Korktum kızım." Anneme manidar bir bakış atıp ayağa kalktım.

"Anne, Uraz daha küçük olduğu için istemiyordum ama Baran işte kız diye tutturdu."

"Baran... Ne çok seviyor seni kız." Anneme bakıp gülümsedim. Herkes aynı şeyi söylüyor, ya bende seviyorum. "Anlamıştık ama diyemedim sonuçta abinin arkadaşı." Bu konular ne kadar zaman geçerse geçsin hep konuşuluyor. Bazen kızlarla laflarken bile dönüp dolaşıp bu konulara geliyoruz.

"Babam nerede?"

"Demir baban ile bahçede oturuyordu. Onlarda emekli oldular iyice ev beyi olmuşlar." Annemin sözlerine kahkaha atarak ayağa kalktım.

"Pınar annem yemeğe çağırdı siz gelecek misiniz?"

"Yok, Berkin bizi almaya gelecek bugün onlarda kalacağız. Elisa'yı gidip göreyim."

Annem gelinlerini kızından çok düşünüyor maşallah. Anneme yandan bir bakış atıp kapıya doğru ilerledim. "Sanki ben gelinin, onlar kızın." Annem ayağındaki terliği arkamdan fırlatıp kahkaha attı.

"Sus kız yanımda Pınar annem diyorsun ben bir şey diyor muyum?" Kahkaha atarak kapının önüne geçtim.

"Aylin Sultan kıskanmış. Validem sen benim için farklısın biliyorsun değil mi?"

"Git git annen bekliyor."

"Ah anne ah."

Gülümseyerek evden çıktım.

Pınar annem ile Aleyna masayı hazırlamıştı. Uraz'ın üzerini değiştirip salona geçtim. Keyifli geçen yemekten sonra çocukları içeri gönderip masayı topladık. Abimin işi olduğu için yemekte yoktu. Aklım sadece Baran'da. Ne yapıyor ya da nasıl diye düşünerek diye zamanı geçiriyorum.

🌼

3 ay sonra;

Çalan telefonumu açıp koltuğa oturdum. Bir yanımda Uraz diğer yanımda ise Emre vardı. Baran'ı ekranda gördükçe içim gidiyor. Güzel yüzü odağımı sadece kendi üzerinde tutuyor.

"Uhra," dedi gülümseyerek. Onun her gülüşü içimi kıpır kıpır yapıyor. "Kızımız nasıl?"

Emre benimle beraber söylenmeye başlayınca kahkaha attım. "Baba kızın olursa sen bizi unutursun." Emre'nin sözleri ile Baran kaşlarını çattı.

"Sizin yeriniz ayrı oğlum." Omuz silken Emre yüzünü asarak Baran'a bakmaya devam etti.

"Bak hayatım," dedim kamerayı karnıma doğru tutarak. Bebeğimiz gün geçtikçe büyüyor.

"Sen kilo da almışsın güzelim." Kıkırdayarak başımı olumlu anlamda salladım. Her aradığında kızdığı için sayesinde kilo aldım. Müsait olduğunda görüntülü arayıp yemek yememi bekliyordu. Şanslıyım çünkü beni her şeyden çok düşünem bir eşe sahibim.

"Sen nasılsın?" Bana muzip bir bakış attığında gözlerimi kıstım. "Çocuklar burada," dedim kamerayı çocuklara çevirerek.

"Baba artık gel." Emre'nin sitemi ile bakışlarımı tekrar ekrana çevirdim.

"Geleceğim aslanım." Uraz telefonu elimden çekip ekrana bakarak gülümsedi. Babalarını çok özlediler. "Ateş parçası," Baran'ın sesiyle Uraz daha çok gülmeye başladı.

"Babam," Uraz'ın konuşması Baran'ı daha çok güldürdü.

"Güzelim biraz sonra telefonu kapatacağım merak etmeyin olur mu?" Baran'ın sözleri ile huzursuz hissettim. Birkaç gündür kötü rüyalar görmeye başlamıştım. Bir de Baran'a ulaşamadığım zamanlar oluyor beni bu durum fazlasıyla korkutuyor.

"Çok dikkat et olur mu hayatım?" Gamzelerini gösterecek şekilde gülümseyince içim gitti. Nasıl güzel gülüyor. O güldükçe kalbim daha çok hızlı atıyor.

Bana bakarken konuştu. "Seni çok seviyorum unutma olur mu?" Derince iç çekti. Elimi ekranda gezdirip gülümsedim.

"Seni çok seviyorum Baran'ım."

Telefonu kapatınca yüreğime bir taş oturdu. Çocuklar yanımdan kalkınca koltuğa uzandım. Aklım tamamıyla Baran'da ne yapacak ya da ne halde diye düşünmeden duramıyorum.

"Baran," dedim. Baran karşımda gülümseyerek bana bakıyordu. Hızlı adımlarla ona doğru ilerledim. "Baran," diye tekrar bağırdım ama o öylece durmuş bana bakıyordu.

"Baran beni duymuyor musun?" Elini saçlarından geçirip kocaman gülümsedi. Sağ yanağında beliren gamzesinden öpmek istedim. Ona sıkıca sarılmak için çabaladım.

"Baran neden gülerek bana bakıyorsun? Hayatım gelsene." Bana el sallayıp arkasını döndü. Arkasından koşarak ona yetiştim. Kolundan tutup ilerlemesine engel oldum.

"Beni duymuyor musun Baran?" Gülümseyerek bana doğru döndüğünde dudakları iki yana kıvrılmıştı.

"Uhra," dedi elini saçlarıma uzatıp nazikçe okşayarak.

"Hadi gidelim."

"Şimdi olmaz güzelim." Alnımdan öpüp hızla yanımdan uzaklaştı.

Nefes nefese gözlerimi açtığımda Emre ve Uraz yerde oyun oynuyordu. Çalan telefonumun sesiyle yüzümü sıvazlayıp telefonu açtım.

🌼

4 aydır sınıra gelmişlerdi. Birçok görevi başarı ile tamamlayıp son hız temizliğe devam ediyorlar. Bugün yapılacak olan operasyon diğerlerine göre daha büyük olacaktı.

"Komutanım sayımız az değil mi?" Timinden Özcan'ın söylediklerine kulak verdi.

"Destek ekip istedik. Biz başlayalım Allah büyüktür." Baran'a selam verip hazırlığa devam ettiler.

Hazırlık bittikten sonra çökertmeleri gereken hainleri ateş altına aldılar. Silah sesleri kesilince Baran etrafı kolaçan etti.

Son kontrolleri yaptıktan sonra alandan çıkacakken bir ses ile duraksadı. Bu sesi nerede olsa tanırdı. Gözleri etrafı taradığında zırhlı araçlarının alt kısmından gelen güçlü ses kanını dondurdu. Güçlü bir patlayıcı.

"Çıkın, çabuk boşaltın aracı!" Baran'ı duyanlar hızlıca araçtan indi. Baran sinirle zırhlı araçtan uzaklaşırken silah sesleri yükseldi.

"Lanet olsun tuzak!" Baran hırsla silahını çıkarıp ateş etmeye başladı.

"Komutanım çok fazla adam var." İçinden kendine saydırdı. "Biliyordum," diyerek kendine saydırmaya devam etti.

"Diğer tim öbür tarafa gitti. Lanet olsun nasıl düşünmedik!" Kadir söylenerek kayaların ardına geçti.

"Komutanım biz 13 kişiyiz bunlar bizim 5 katımız." Alev saçan yeşil gözleri Oğuz'u bulduğunda sıkıntılı bir soluk bıraktı.

"Ne yapalım kaçacak mıyız? Kanımızın son damlasına kadar mücadele edelim. Mehmet destek ekip iste." diye emir verdi.

"Önce şu bombayı halletmeliyim kapana kısıldık. Dibimizde patlayacak. Bunların kurşunu isabet etmese bile bomba bizi sağ bırakmaz."

"Etrafınız sarıldı. Bu kadar adamla baş edemezsiniz komutan hele o bomba. Patlatırsam püf olursunuz." Duyduğu ses ile alev saçan yeşil gözleri karşısındaki adamı buldu. Bunların inine çökmek için ant içmişlerdi. Aklında iki seçim vardı. Ya bunu alnının çatısından vuracak ya da bombaya müdahale edecek.

"Bomba!" diyerek zırhlı araca ilerledi. Eğer bunların kurşunu isabet etmese bile diplerinde duran bomba onları sağ bırakmazdı. Baran'ın araca ilerlediğini gördüğünde gülmeye başladı.

"Komutanım bırakın patlasın biz başımızın çaresine bakarız." Özcan'ı duymamış gibi yaptı. Onların hayatı benden daha önemli diyerek araca yaklaştı. Bombaya baktığında 2 dakikası vardı ve 2 dakika içinde onların yanından uzaklaştırabilirdi.

Araca binip sürmeye başladı. Onu izleyen hainler pislik bir edayla sırıtıyordu. Bunu gören Murat dayanamadığı için Baran'dan izinsiz time emir verip ateş etmeye başladı.

Bombanın patlama sesi ile her yer toz duman oldu. Canhıraş bir tını her yere hakim olurken bütün sesler sustu. Gözlerini açarak arkasını dönen tim küfür ederek yanan araca ilerledi. Ateş öyle fazlaydı ki yanına bir metre bile yaklaşamıyorlardı.

Erken gelen destek ekip ile hainleri ateş yağmuruna tuttular. Yanan araca müdahale etmek isteyen Oğuz ve Murat'ı timdekiler zor zapt etti.

Yere çöken Oğuz küfür ederek bağırıyordu.

"Baran komutan içindeydi lan!" Oğuz'un bağırışları dört yanda yankılandı.

Yeni bir görev için hazırlık yapan Cihad, içtima alanında timi ile koşuyordu.

"Komutanım," Cihad, yanında koşmaya başlayan Sedat ile olduğu yerde duraksadı.

"Söyle Sedat." Cihad'a selam verip rahat ola geçti.

"Hakan Albay sizi çağırıyor." Kaşlarını çatan Cihad timini durdurup binaya doğru hızlı ilerledi. Hakan Albay kolay kolay onu çağırmazdı.

Hakan Albay'ın kapısına geldiğinde huzursuz hissetti. Üzerini düzeltip kapıyı çaldı. "Gel!" emrini alınca beklemeden içeriye geçti.

"Emredin komutanım."

Pencerenin önünde duran Hakan Albay derin bir nefes alıp Cihad'a döndü. Bu haber nasıl söylenirdi bilmiyordu. Ciğeri bu acıyla kavrulurken gözlerini kapatıp açtı.

"Yüzbaşı Baran Oğuz." Hakan Albay'ın sözleri ile Cihad duraksadı. "Patlayıcı yerleştirilen araçta patlayarak Şehit oldu." Cihad için dünya durmuştu. Gördüğü koltuğa oturup Albayın dediklerini içinden tekrarladı.

"Hakan Albay'ım yanlış bildiri. Baran ile daha sabah konuştum." Ağırca yutkunan albay sakin olmaya çalışarak Cihad'ın karşısına geçti.

"Doğru evlat. Oğuz haber verdi. Baran araca binip yanlarından uzaklaştırmış o esnada patlama gerçekleşmiş. Etrafı aramışlar ama Baran'dan hiçbir iz yok. Araçtan yanan biri çıkarıldı buraya getiriyorlar." Cihad sessizce odadan çıkıp kendini dışarı attı.

"Baran lan Baran! Lan Baran diyorsunuz!" Bağırarak duvara art arda yumruk attı. Cihad'ın kriz geçirdiğini anlayanlar koşarak ona doğru yaklaştı. Cihad delirmiş gibi her yere saldırıyordu. Kimse engel olmaya cesaret edemedi.

Pınar Hanım, Uhra'yı arayıp yemeğe çağırmıştı. Çocukları yıkayan Uhra hızlıca üzerlerini giydirip oturma odasına geçti. Pınar Hanım mutfaktan çıkıp oturma odasına doğru ilerledi. Yıkanmış olan torunlarının arasına oturup ikisinin de saçlarından öptü.

"Ohh, mis gibi kokuyor benim çocuklarım." Gülümseyen Pınar Hanım dalgın olan Uhra'ya baktı. Uhra geldiğinden beri durgundu ve bu Pınar Hanım'ın gözünden kaçmadı.

Ne yapacağını şaşıran Uhra olduğu yerde durdu. Adımları birbirine karıştı. Gözlerinden akan yaşlar görüşünü bulanıklaştırdı.

"Anne," diyerek Pınar Hanım'a döndü. "Anne iki göğsümün arasına bir ağırlık çöktü nefes alamıyorum." Pınar Hanım Uhra'nın ağladığını görünce hızlıca ayağa kalktı.

"Hayır olsun kızım. Ne oldu birden bire?"

"Anne nefes alamıyorum. İçim yanıyor sanki." Uhra'nın elinden tutup ayağa kaldırdı.

"Havalar yüzündendir belki kızım." Uhra'yı bahçeye çıkarıp kenara oturttu. Onunda içi yanıyordu. Baran gitti gideli iyi değildi.

"Kızım hamilesin sakin ol." Derin derin nefes alan Uhra daha çok daraldığı için ayağa kalktı.

Cihad delirmiş gibi sağa sola saldırıyordu. Haberi alan Kerem'in de ondan farklı bir tarafı yoktu. Zar zor onları sakinleştirmişlerdi.

"Baran diyorsunuz komutanım," Cihad'ın defalarca aynı şeyi sorması ve Hakan Albay'ın sürekli aynı cevabı vermesi Cihad'ı çileden çıkarıyordu.

"Ben kardeşime nasıl söylerim! Ben Uhra'ya nasıl söylerim kardeşim?" Kerem kızaran gözlerini Cihad'ın üzerinden çekmedi. Herkes çok üzgündü.

"Cihad," Hakan Albay'ın sesiyle gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı ama gram sakinleşmedi. Acısı kat ve kat arttı.

Evin içinde dört dönen Uraz bile sessizce koltukta oturuyordu.

Aylin Hanım, Pınar Hanım'ın araması ile Berkin'i alıp eve geri döndü. Kapıyı çalıp sabırsızca beklediklerinde onların olduğu tarafa gelen araba ve ambulans sesiyle arkasını döndü. Berkin şaşkınlıkla arabadan inen Cihad ve Kerem'e baktı. Aylin Hanım anlamıştı. Olduğu yere hemen çöktü. Bir ateş sızmışı evlerine.

"Anne," Berkin Aylin Hanım'ı tutup ayağa kaldırmaya çalıştı. Kapıyı açan Emre yere çökmüş Aylin Hanım'ı görünce kaşlarını çattı.

"Anneanne," Emre'nin sesiyle Aylin Hanım zorlanarak ayağa kalktı. Kapıya gelen Pınar Hanım olduğu yerde duraksadı.

"Ne oldu Aylin?" Sessizce ağlayan Aylin Hanım, Pınar Hanım'ın yüzüne bakamadı. Pınar Hanım Kerem ve Cihad'a bakınca onlar da başını yere eğdi. Kızaran gözlerini Pınar Hanım'dan kaçırdılar. Pınar Hanım'ın gözleri ambulans ve arabadan inen rütbeli adamlara kayınca donup kaldı.

Pınar Hanım için dünya durmuştu. Yanan yüreği şu an cayır cayırdı. Gözlerini kapatıp bir süre bekledi. Kendini bir rüyanın merkezinde düşünüyordu. Bu an onun için bir rüyaydı. Hatta kötü bir kabus dedi kendi kendine. Gelmişseler bile yanlış gelmişlerdir diyerek kendini teselli etmeye başladı.

"Baran'ım mı?" dedi kapıya tutunarak. Hakan Albay kızaran gözlerini Pınar Hanım'a çevirdi. Bu haberi vermek onunda omuzlarına çöken ağır bir yüktü ve bu yükün altında hepsi eziliyordu.

Demir Bey, Pınar Hanım'ın ardından kapıya çıktı. Gördüğü manzara koskoca adamı olduğu yere çivilemişti. Evlat acısıydı ya; olmazdı bunun tarifi.

"İyi günler Demir Komiserim." Hakan Albay, Demir Bey'in karşısına geçti. Bu haberi vermek onlar içinde çok zordu. "Kıdemli Yüzbaşı Baran Oğuz girdiği operasyonda şehit düştü. Başımız sağ olsun." Sadece tek cümle Pınar Hanım'ın olduğu yere yığılmasını sağladı. Bu acı öyle bir acıydı ki hiçbir şey ile bir değildi. Demir Bey elini sıkışan göğsüne koyup gözlerindeki yaşları serbest bıraktı.

"Baran!" diye bağıran Pınar Hanım yere yığıldı. Demir Bey ise çoktan yere çökmüştü. Hiçbir acıda eğilmeyen adam evladının acısıyla yere çöktü.

Uhra elinden tuttuğu Uraz ile kapıya gelince duraksadı. Bakışları ağır ağır etrafta gezindi. Gördükleri yüreğine acıyı yavaş yavaş sarmaya başlamıştı. Olanları idrak edemedi.

"Baran mı geldi?" dedi sessizce.

🌼

Bir el boğazımı sıkıp beni nefessiz bırakıyordu. Düşünmedim... Baran'dan gelecek kötü haberi hiç düşünmedim. Onun tırnağının taşa değeceğini hisseden ben, canının acısını hissetmedim mi?

Yüreğim cayır cayır yandı. Bir acının eteğinde kavrulup durdum. Gözlerim olan hiçbir şeyi görmedi. Elini tuttuğum Uraz'ı daha çok yanıma çekip etrafa bakındım.

"Uhra," Cihad abim, usulca bana doğru geldiğini görünce elimi uzattım. Herkes gitsin istedim. Buradaki herkes gitsin ve gelmemiş olsun istedim. Baran yakında gelecek zaten.

"Hayır! Hayır! Hayır!" Konuşmak çok zor geldi. Kabullenmek... Baran'ın yokluğunu kabullenmem. Böyle bir şey olamaz. Bu olamaz. Kabul edilecek bir şey değil! Baran'ın yokluğu diye bir şey yok. "Hayır abi, Baran gelecek söz verdi. Baran çok yakında gelecek!" Gözlerim herkesin üzerinde gezindi. Bir onay bekledim. Birinin gelecek demesini bekledim ama yanıt kimseden gelmedi.

"Baran gelecek anladınız mı? Baran gelecek değil mi?" Bir çare yavaşça dizlerimin üzerine çöküp derin derin nefes almaya çalıştım. Baran olmadan nasıl yaşarım? O olmadan hayat nasıldı? Baran'sız bir hayat yok. Biliyorum Baran gelecek.

Abimin bana uzattığı zarfa bir süre baktım. Elinde bir zarf vardı. Biliyordum. Bana uzatılan o zarfın ne olduğunu biliyordum ama kabullenmem. O zarfı alırım ama şu an burada söylenen hiçbir şeye inanmam. Bana uzatılan zarfı alıp göğsüme bastırdım. Reva mıydı bu bize Baran?

Söz verdi. Bana söz verdi. Geleceğim demişti.

"Baran gelecek. Hissediyorum o iyi." Hissediyorum değil mi? Atan kalbim onun varlığını hatırlatıyor bana. Gelecek, Baran gelecek. Eğer bir şey olsa atmaz ki benim kalbim. Elimi sol göğsümün üzerine bastırdım.

Onsuz atmaya devam edecek misin?

Etme! 

Baran'sız atmaz ki benim kalbim!

"Baran gelecek! İyi desene abi! Ben bu haberi hiç almadım değil mi? Bu haberi hiçbirimiz almadı." Bir onay beklercesine baktım. Birinin almadık demesini bekledim ama hiç ses yoktu. Ağır ağır çalan siren seslerinin dışında hiç ses yoktu.

Bu haber bizim ocağımızı yakmadı değil mi! Benim penceremden sızan ışık azalmadı değil mi!

Gözlerimi birkaç defa kapatıp açtım. Bu bir şaka değil mi? İçimden kendimi kandıracak sözler kurup etrafıma bakındım. Bu benim hayal ürünüm. Ben düşünüyorum. Yine rüya gördüm. Ben yine kötü ve acı bir kabus gördüm ama uyanamadım. Ben bu kez bu kabustan uyanamadım.

"Hiç komik değil! Abi hiç komik değil!" Cihad abimin gözleri kızarmıştı! İnanmak istemedim! Bu inanılacak gibi değil! Onsuz devam edemem! "Abi komik değil biliyorsun değil mi?" Cihad abim aramızdaki mesafeyi kapatıp karşımda durdu. Kızaran gözleri yaşlarla dolunca yüreğime oturan taş kendini belli etti. Bir kurşun saplanmış gibi kalakaldım. Vurulduğumda hissettiğim o acının bin kat fazlasını hissettim. Nefesim kesildi. Dizlerim titredi.

"Abi!" diye haykırdım. Değildi! Gerçek değil! Bu gerçek değil! "Değil! BARAN GELECEK! BARAN BUGÜN YA DA YARIN GELECEK ANLADINIZ MI?" Ellerimi saçlarımdan geçirip sağa sola bakındım. Herkes uzaklaşsın istedim. Yanımda kimse kalmasın. Herkes gitsin artık!

"Uhra!"

Abim bana ilk defa sesini yükseltmişti. Abim bana ilk defa bağırıp anlamamı bekledi. Bunu anlamam ben ya! Ben bu söylenenleri anlamam. Bilmiyorum.

"Gelmeyecek Uhra. Baran gelmeyecek kardeşim." Dizlerimin üzerine çöküp nefes almaya çalıştım. Benim nefesim uzağımda, ben onsuz nasıl nefes alacağım? Ben Baran'dan ayrı nefes alamam.

"Gelecek abi, Baran gelecek." Abim de benim gibi yere çöküp yaşlı gözlerini gözlerime dikti. Hani her şeyinizi kaybettiğinizi anlarsınız ya; işte ben abimin yaşlı gözlerine baktığımda varımı yoğumu bir anda kaybettiğimi anladım.

"Baran!" diye bir feryat döküldü dilimden. Adını durmadan fısıldadım. Giderken söz vermişti. "Söz vermişti abi, gelecek. Baran bizi bırakmaz. Beni bırakamaz ki abi." Abim beni kolları arasına aldığında bağıra bağıra ağladım.

🌼

3 saat sonra;

Bayılan Pınar Hanım'a gelen ambulans görevlileri müdahale etmişti. Uhra ise Cihad'a sarılmış ağlıyordu. Oğuz ailesinin evinde hiç sönmeyecek bir mum yanmıştı. Perdeleri arşınlayan güneş bir anda yok olup gitmişti. Şimdi sadece bir ateş vardı herkesin göğsünde. Sönmek bilmeyen; yaktıkça yakan bir ateş.

Uhra Cihad'ın kollarında bağıra bağıra ağlıyordu. Aylin Hanım ise torunlarını yatak odasına götürüp başlarında bekledi. Barın haberi alınca Aleyna'yı alıp çabucak gelmişti. Herkes inanmak istemiyordu. İnsan en sevdiğinin yokluğuna nasıl inanabilir ki?

Barın oturma odasına girdiğinde, Cihad ve Uhra birbirine sarılmıştı. Uhra'nın bağıra bağıra ağladığını görünce kapının eşiğinde durdu. Berkin ve Elisa koşarak kapıya geldiklerinde onlarda Barın gibi kapının önünde durdular. Dışarıdan gelen bağırma sesleri herkesin haberi aldığının habercisiydi.

Pınar Hanım, kendine gelince açık olan kapıdan girip oturma odasına yöneldiğinde ağlama sesleri çoğaldı. Oturma odasının kapısında duran Berkin, Barın ve Elisa'nın yanında durup içeriye baktı. Onları kenara itip içeriye girdi.

"Cihad, Baran'ım gelecek değil mi oğlum? Haberin var değil mi?" Cihad kızaran gözlerini Pınar Hanım'a çevirip başını yere eğdi. Söyleyecek hiçbir şeyi yoktu.

"Gelecek desene oğlum. Desene ana gelecek Baran."

Uhra kendinden geçmiş bir şekilde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Emre, ağlama seslerini duyunca Aylin Hanım'ın yanına yaklaştı. Olan biten her şeyden habersiz bekliyordu.

"Anneanne, annem ve babaannem niye ağlıyor?" Aylin Hanım torunun saçlarını okşayıp yaşlı gözlerini baş örtüsü ile sildi. Emre annesinin ağlamasını duyunca kapıyı açıp koşarak oturma odasına gitti. Babaannesi ve annesi yere çökmüş ağlıyordu.

"Anne," dediğinde Uhra yaşlı gözlerini oğluna çevirip daha çok ağladı.

"Baran!" dedi ağlamalarının arasından. Bir insanın her şeyini kaybettiği noktada durmuştu. Uhra her şeyini kaybetmiş gibi hissediyordu. Sanki yer ve gök arasında yerini yurdunu kaybetmişti. Ondan geriye hiçbir şey kalmamış gibiydi.

"BARAN!" diye bir feryat döküldü dilinden. "Yalnız mı bırakıyorsun beni Baran? Tek başıma sensiz ne yaparım?"

"BARAN!" Ardı arkası kesilmeyen feryatlar dilinden dökülüp odada yankılandı. Gözleri yan yana duran çocuklarına kaydı. En çok onlara ağladı. Acısı çocuklarına baktıkça arttı.

"Onlar sensiz çok eksik kalacak Baran. Onlar sensiz çok eksik kalacak."

"Baran ya Baran, benim eşim beni bırakmaz! Baran'ın bana sözü var. Söz verdi bana!"

"Yalan söylüyorsunuz, yalan! Sabah konuştuk babamla. Benim babam gelecek! Anladınız mı gelecek!"

"Anne babam hani gelecekti." Emre'nin sözleri Uhra'nın acısını kat ve kat arttırdı.

"BARAN!" dedi bir kez daha ve bir kez daha yanıtsız kaldı. "Abi gelecekti. Daha sabah konuştuk abi!"

"Baran!"

🌼

Şehit mi olmuştu gerçekten?

Benim ömrümü emanet ettiğim adam, ona emanet edilen vatanı için gözlerini kapatmış mıydı? Olabilir miydi bu yaşanan her şey. Ben inanabilir miyim hiç bilmiyorum ama kabullenmem. Kabullenemem. İnanamam.

Ağrıyan yüreğime bir çare var mı?

"Baran!" dedim feryat ederek. Duyduğum andan beri sadece adını haykırdığımı hatırlıyorum. Bir daha yeşil gözlerini göremeyecek miyim? Bir daha ona sarılamayacak mıyım? Ben bir daha onu karşımda göremeyecek miyim?

Bu hayatta korktuğum ne varsa başıma gelmişti. Baran'ı kaybetmekten öyle çok korkuyordum ki; ben onunla hatta onu kaybetmekle sınanacağımı biliyordum. Ben onu kaybetmedim. Ben onu kendi ellerimle gönderdim. Gitti. Gitmişti ama geri gelecekti. Geleceğini biliyorum. Bizi böyle çaresiz bırakmaz.

"Baran," dedim bir kez daha ve bir kez daha. Adını mıh gibi aklımda tuttuğum adam, ebediyete mi uğurlayacağım seni? "Baran, hani gelecektin! Söz vermiştin hayatım. Sen bize söz verdin!"

Elimde tuttuğum zarfa baktım. Herkes içeride bağıra bağıra ağlıyor ama ben ne onları duymuyorum. Ben kabullenmiyorum. Elimde tuttuğum zarfı göğsüme bastırıp odasına girdim. Yavaş adımlarla yatağa ilerleyip oturdum. Belki de bu satırlar bana hayatım boyunca göğsümde taşıyacağım acılara sebep olacak.

Açamadım... Zarfın içinde duran mektubu tutum ama açamadım. Bu ondan kalan son satırlar mı?

Gözyaşlarım hiç durmaksızın düşerken titreyen ellerimle mektubu açtım. Okuyacağım bu satırlar bana ne anlatacak bilmiyorum. Ama bildiğim tek bir şey var; Baran geri gelecek.

Biliyorum gelecek! Biz yine birbirimize sarılacağız. Biz yine birbirimizi öpeceğiz. Biz yine yan yana uyuyacağız. Yine çocuklarımızla gülüp eğleneceğiz. Kızımı kıskanacağım. Oğullarımızı kıskanacaksın. Sen bize gelmek zorundasın Baran Oğuz.

Beni böyle yarım bırakmaya hakkın yok!

Yaşlı kirpiklerimi üst üste kırpıştırıp elimde tuttuğum mektuba baktım. Bu anları bana her göreve gidişinde anlatıyordu. Yaşamayız dedim. Bizim evimize bu hiç sönmeyecek ateş düşmez dedim. İnanamadım. Korktum ama belli etmedim. Hiçbir zaman kabullenmedim. Fakat elimde tuttuğum bu mektup ve mektubun her satırı bir bıçak gibi göğsüme saplanıp kaldı.

Güzelim...
Uhra'm eğer bu mektup eline ulaşmışsa bil ki bir daha yanınıza gelemeyeceğim. Bunları yazarken teselli edecek sözler söylemeyeceğim çünkü hangi cümleyi yazarsam yazayım sana bıraktığım acıyı azaltmayacak. Ağlama güzelim, ağlarsan burada benim atmayan kalbim sızlar. Gözlerinden akan bir damla yaşa bile tahammülüm yok. Bu yüzden ağlama.

Çok uzun süre yasımı tutma çocuklarla gül, eğlen o çocuk kalbini acımla karartma. Hayatına kaldığın yerden devam et ama beni unutma. Eğer bir mezarım olursa sürekli yanıma gel; bil ki toprağıma ellerinle dökeceğin bir damla suya bile muhtaç gideceğim. Doğmamış kızımıza çok iyi bak. Eminim senin kadar güzel olacaktır. Tutamadığım küçük ellerini tut, güzel saçlarından benim yerime doyasıya öpmeyi unutma. Çocukları sana, seni de Allah'a emanet ediyorum.

Buraya gelirken babama söyledim her daim yanınızda olacak. O güzel yeşil gözlerin aramasın beni. Hiç ardına bakma söylediğim gibi olmayacak. Bundan sonra bedenim bir adım gerinde olamayacak ama elini sol göğsünün üzerine koyduğunda çarpan kalbin sana varlığımı hatırlatacak. Giderken bana veda etmedin, etmem diyerek direndin. Sana veda ediyorum Uhra'm. Senin yerine de seninle vedalaşıyorum güzelim. Kendine ve çocuklarımıza çok iyi bak. Hoşça kal can eşim. Biz seninle her zaman birbirimizi bulacağız. Seni burada bekliyor olacağım.

Kendine iyi bak güzelim...

 

Bölüm : 20.01.2025 14:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...