“Birbirinin kaderi olan insanlar er ya da geç bir araya geliyor. Mühim olan zamanını beklemektir."
5.Bölüm
Zaman su gibi geçip gidiyordu. Görev yerlerine geleli neredeyse dört ay olmuştu. Baran üzerini değiştirip odasından çıktı. Hızlı adımlarla binadan çıkıp etrafa bakındı. Bakışları, etrafı kısaca taradıktan sonra içtima alanına ilerledi.
"Baran komutanım." Kendisine seslenen askerin sesiyle durup, arkasını döndü. Selam veren askere sorarcasına baktı.
"Telefonunuzu unutmuşsunuz. Buyurun komutanım, çalıyor." Baran telefonu aldıktan sonra asker selam verip, görev yerine geri dönmek için hızla uzaklaştı. Baran ise daha fazla beklemeden telefonu yanıtladı.
"Oğlum nasılsın?" Annesinin ılımlı sesi olası bir şeyler barındırıyordu ona göre ve Baran bunda hiç yanılmazdı.
"İyiyim validem sen nasılsın?" Pınar Hanım hafifçe öksürdü.
"Evlendiğini görürsem daha iyi olacağım güzel oğlum." Baran bıkkınca dinlemeye devam etti.
"Anne," dedi uyararak. Pınar Hanım duygu değişikliği yaparak Baran'ı susturdu.
"Torun sevmeden göçmemi mi bekliyorsun? Zalim evlat olma annem. Bak teyzen aradı." Baran annesinin ne diyeceğini çok iyi anlamıştı.
"Yine mi anne? İstemiyorum. Hadi Allah'a emanet olun, benim işim var." Pınar Hanım hızla, "Kapama sakın." diyerek Baran'ı durdurdu.
"Annem, ben sana fotoğraf attım sen bak onlara." Baran sinirle gözlerini kapatıp açtı. Kimseye içini açacak hali yoktu. Annesinin konuşmasını beklemeden, "Allah'a emanet olun." diyerek telefonu kapattı. Hızlı adımlarla içtima alanına ilerlemeye devam etti.
"Baran." İsmini duyar duymaz yeşil gözleri ona seslenen kişiye döndü.
"Kardeşim hadi." Cihad'ın heyecanlı haline sırıttı.
"Daha var kardeşim."
Cihad Baran'ın karşısında durup nefeslendi. Baran kol saatine baktıktan sonra Cihad'ın haklı olduğunu anladı.
"Otoparka geç."
Baran binaya dönerken; Cihad hızlı adımlarla otoparka geçti. En son göreve çıktıkları için şehir dışına çıkamamışlardı. Arabanın ön koltuğuna kurulup telefonunu cebinden çıkardı. Birkaç tuşa bastıktan sonra başını geriye yasladı.
"Cihad!" Sevdiği kadının çığlığı kulaklarında yankılanınca gülümsedi. Aylin Hanımı arayıp geleceğini söylemişti ama Aleyna'ya daha haber vermemişti.
"Yola çıkacağız yavrum." Aleyna bir kez daha çığlık atmış ve ardından kahkahalarla güldü. Mavi gözleri mutluluktan buğulandı.
"Abim de geliyor değil mi?" Pürüzlü sesi Cihad'ın iç çekmesine sebep oldu.
"O da geliyor." derken arabaya yaklaşan Baran görüş açısına girdi.
"Aleyna biz yola çıkıyoruz gelince görüşürüz güzelim." Rahat soluklar alan Aleyna tebessüm etti.
"Dikkatli olun bir tanem."
İkisi birbirine veda ettikten sonra telefonu kapattılar. Baran, Cihad'ın telefonla konuştuğunu görünce otoparkın girişinde duran askerle selamlaşıp birkaç konuşma yaptı. Biliyordu Cihad'ın Aleyna ile konuştuğunu ve bu yüzden oyalanmak istedi.
Cihad'ın telefonu kapattığını görünce hızlı adımlarla arabaya ilerledi. Arabanın sürücü koltuğuna geçip beklemeden arabayı çalıştırdı.
Havaalanına ulaşınca arabayı otoparka park edip arabadan indiler. Kontrollerden geçtikten sonra uçakta yerlerini alıp yola çıktılar. Kısa süren yolculuğun ardından doğup büyüdükleri şehre geri döndüler. Gözlerini kapatan Baran'ın dudakları iki yana kıvrıldı.
"Özlüyorum lan." Cihad sırıtarak Baran'a baktı.
"Özleten vardır, özleten." Gözlerini aralayan Baran, ters ters arkadaşına baktı.
"Hadi lan oradan." Cihad sırıtarak başını iki yana salladı.
"Oğlum senin ciğerini biliyorum ben. Harbi kaç sene oldu hayatında kimse yok?" Baran ağırca yutkundu. Gönlü bu sevdaya yandı yanalı hayatında kimse olmamıştı. Kendisi bile bilmiyordu kaç sene olduğunu ama bir ömür severdi. Sayamıyordu geçen zamanı.
"İşine bak kardeşim." Cihad Baran'ın omzuna sert bir yumruk indirip güldü.
"Var oğlum senin gönlünde bir ateş. Bende Cihad'sam, bu kız seni mum gibi eritiyor." Daralan Baran hızlı adımlarla ilerlemeye devam etti. Konunun açılması bile imkansızlığı yüzüne tokat gibi çarpıyordu.
Taksi çevirip bindiler. Yol oldukça sessiz geçmişti çünkü Baran'ın konuşacak keyfi kalmamıştı. Evlerinin olduğu sokağa girer girmez ikisi de etrafına bakındı.
"Burada dur birader." Cihad'ın sesiyle taksici sağa çekti. Cihad Baran'a izin vermeden taksi ücretini ödedi. Arabadan inen ikili özlemle etrafına bakmaya devam etti.
"Ben kaçtım kardeşim." diyen Cihad hızlı adımlarla evine ilerlerken, Baran da kendi evine doğru ilerledi.
Bahçe kapısından içeriye geçen Baran'ın yüzünde güller açıyordu. Evin giriş kapısına ulaşınca üst üste zile basıp bekledi.
"Uhra benden dayak yiyeceksin." Duyduğu isim bir an şaşırmasına sebep oldu ama hemen ifadesini değiştirip, sabit tuttu.
"Evinde otur kızım." Söylenen Almila, kapıyı açınca şaşkınlıkla duraksadı. Baran, kız kardeşinin sessiz olmasını işaret edip açık kapıdan içeriye geçti.
"Uhra mı geldi Almila?" Sorusuna yanıt alamayan Aleyna, ikiz kız kardeşinin yanına ilerledi ama o da olduğu yerde şaşkınlıkla duraksadı. Hem Cihad'ın geldiğini anladı hem de abisini gördüğü için çok sevindi.
"Sus Aleyna." Aleyna Baran'ın emrine uyup sessiz kaldı.
"Gidenin sesi kesiliyor. Kızım kim o?" Pınar Hanım, elindeki kumandayı koltuğa bıraktığı anda boynuna sarılan kollarla duraksadı. Anlamıştı kimin geldiğini. Oğlunun kokusu hemen ciğerlerine doldu.
"Kimi bekliyorsun validem?"
Pınar Hanım "Oğlum," diye bağırarak ayağa kalktı. "Eşek sıpası." Hızla Baran'a dönüp; oğluna sıkıca sarıldı. Baran yüzündeki tebessümle annesine sıkı sıkı sarıldı.
"Eşek sıpası özlettin kendini. İyi misin?" Pınar Hanım dikkatle oğlunun üzerini inceledi.
"Turp gibiyim validem. Bayrak inmez, vatan bölünmez; Türk askeri dönmez." Pınar Hanım sulanan gözleriyle, gülümseyerek evladına sıkı sıkı sarıldı. Sabah aradığında oğlu epey terslenmişti şimdi ise sağ salim karşısındaydı.
"Sıramızı beklemekten kök saldık." Baran ikiz kız kardeşlerini yanına çağırıp, ikisini de kolları arasına aldı.
"Validem bunlar kocaman kızlar olmuş." Almila kıkırdayarak Baran'a baktı.
"Abartma abi sende," diye söylendi. Aleyna ise gülmekle yetindi.
"Abi bu sefer uzun sürdü." Aleyna Baran'a özlem dolu baktı. Baran ikiz kız kardeşlerinin siyah saçlarına birer öpücük kondurup gülümsedi.
"Görev güzellerim. İyiyim." İkiz kardeşler Baran'a sıkıca sarılıp gülümsedi.
🌼
Gözlerimi açtığımdan beri dışarıda yağan yağmuru izliyorum. Havalar hafiften soğumaya başladı. Zaman çok hızlı geçiyor. Bugün kendimi iyi hissetmediğim için hastaneye gitmemeye karar verdim. Penceremi açıp elimi azar azar yağan yağmura uzattım. Tutamayacak olsam da ellerimi iki yana uzatıp gözlerimi kapattım. Ne zamanı tutabilirdim ne de avuçlarıma düşen yağmur damlalarını. Telefonuma gelen bildirim sesi ile yumduğum gözlerimi aralayıp, pencereyi kapattım ve hızlıca çalışma masamın üzerinde duran telefonumu açıp gelen mesaja baktım.
Baran
Hasta olursun içeri geç
Gelen mesaja bakarken gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Ne yani Baran bu saatte uyanık mı? Yoksa bu beni mi izliyor hissine kapılıp, odanın penceresini açarak etrafa bakındım. Tekrar gelen bildirim ile telefonu açıp mesajı baktım.
Baran
Arama, beni göremezsin
"Hı, şuna bak seni aradığımı da nereden çıkardın?" Omuz silkip pencereyi kapattım. Gözlerim dolarken iç çekip perdenin ardından etrafı yokladım ama kimse yok. Gözlerim her yanda, her an seni arıyor Baran Oğuz.
Dün geldiler ama ben dünden bu yana hala Baran'ı göremedim. Onu görmemiş olmam üzülmeme sebep olurken sadece iç geçirdim.
🌼
Eve gelir gelmez uyuyan Baran, güneş daha yeni doğarken uyanmıştı. Uykuyu sevmezdi. Hoş alışkında değildi uyumaya. Eşofman altını düzeltip odanın penceresine çıktı. Gözleri yine aradığı yere değdi.
Siyah saçlarını dağıtıp kaşlarını çattı. Odanın lambası açılmıştı. Baran, usulca kendi penceresini açıp etrafı inceldi. Hafif hafif yağan yağmuru izlerken ıslak toprak kokusunu ciğerlerine çekti. Gözleri bir kez daha çaprazına değdi ve görmek istediği kadın pencerenin başındaydı. Sarı saçları omuzlarından aşağıya dökülmüş. Baran'ı kendine bağlayan yeşil gözler kapalı. Ellerini iki yana açmış yağan yağmurun avuçlarına düşmesini bekliyordu. Bu manzara ona daha çok nefes aldırdı. Kalbi kafesini yarıp çıkacak gibi davranıyordu.
Gözleri odada telefonunu aradı ve aradığını buldu. Hızlıca telefonunu alıp mesaj bölümüne girdi. Parmakları hızlıca harflerin üstünde gezindi.
Baran
Hasta olursun içeri geç.
Penceresini kapatıp hızlıca kenara geçti. Gizlenmişti. Suç işleyen küçük bir çocuk gibi saklanmıştı. Pencereden dışarıya bakan Uhra'ya bakıp gülümsedikten sonra tekrar harflere bastı.
Baran
Arama, beni bulamazsın
Dudağını dişlerinin arasına alıp sırıtmaya devam etti. Sinirlenen Uhra, pencereyi kapatıp içeriye geçince daha çok güldü. Uhra onu bulamayınca sinirlenmişti ve bu Baran'ın çok hoşuna gitti.
Telefonunu yatağa fırlatıp gülümsemeye devam etti. En sevdiği oyuncağını alan küçük bir çocuk gibi seviniyordu.
🌼
Herkes uyuduğu için sessizce oturma odasına geçip koltuğa uzandım aynı zamanda televizyonu da açtım. Ama aklım hâlâ Baran'da. Neden aklımı karıştırıyor. Of neden bu saatte uyandı. Yani tamam alışkın ama akşam üstü geldiler ve bana mesaj attığına göre telefon elindeydi. İçim içimi yerken oflayarak başımı koltuğun koluna bastırdım.
"Uhra,"
Cihad abimin sesi ile uzandığım yerden doğrulup, kapıda dikilen abime baktım. Yeni uyanmış. Gece eve geç geldi büyük ihtimalle Aleyna ile vakit geçirdiler. Ama ben Baran'ı hala göremedim.
"Efendim."
Cihad abim, gözlerini ovuşturup yanımdaki boş yere oturdu. Mavi irisleri kısık bir şekilde beni hedef aldı.
"Sen bu saatte uyanır mıydın?" Şaşırmış bir halde yüzüme baktı ve hala uykulu. Haklı, ben bu saatte asla uyanmam. Bana ne oluyor kestiremiyorum. Kafam allak bullak. Hastanede de aklım başımda değil. Bu gidişle cerrah olamadan atılırım.
"Bilmem, uyanınca tekrar uyuyamadım. Bende kalkıp buraya geldim." Abim yönünü bana doğru çevirip tebessüm etti. Nasırlı elleri ellerimi avuçları arasına aldı. Ellerine baktıkça içim cız ediyor.
"Uhra, eğer bir sorunun varsa çekinmeden bana ya da diğer abilerine anlatabilirsin." Gülümsedim. Ben sana içimde verdiğim savaşları nasıl anlatabilirim abi. Sana nasıl derim ben Baran'ı görünce böyle hissediyorum; diyemem ki, bu çok anlamsız. Nasıl anlatırım Baran'a duyduğum sevgimi sözcüklerle.
"Teşekkür ederim abi." Cihad abim saçlarımın üstüne tatlı bir öpücük kondurup ayağa kalktı.
"Yorgunum, gidip biraz daha uyuyacağım. Sende burada durma geçip uyu miniğim zaten hastanede yoruluyorsun." Abime kısa bir baş selamı verip gülümsedim.
"Sana iyi uykular abi, benim uykum yok. Zaten birkaç saate hastaneye gideceğim." Abim göz kırpıp odadan çıktı. Derin bir nefes alıp tekrar uzandım. Bugün gitmemeye karar vermiştim ama gideceğim. Evde kalırsam Baran ile karşılaşacağım ve daha kötü hissederim. Bana uzak olan bir adamı sevmek imtihan gibi.
Aklımdan çıkmıyorsun Baran. Beni darmaduman edip kenara çekiliyorsun. Kurulmuş aklımın en tenha yerine; gittikçe yer ediniyor hem aklımda hem kalbimde. Ben ne hissediyorum ona karşı? Aşk mı bu ya da geçici duygular mı? Hangisi? Aklımdaki sorular beynimi kemiriyor. Kendimi yitiyorum ona kapılınca. Aylardır kafamdakilerden kurtulamadım.
Sessizce ayaklanıp oturma odasından çıktım. Direkt banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım ve çıktım. Koyu lacivert pantolonumla, krem badimi giyindim. Karışan saçlarımı tarayıp salık bıraktıktan sonra çantama gerekli eşyalarımı koydum. Evden çıkınca bakışlarım evin sağ tarafına park edilen arabama kaydı. En iyisi artık kendi arabamı kullanmak. Aleyna daha uyuyor çünkü saat sabahın altısı ve ben evde duramadığım için hastaneye geçiyorum.
Arabanın sürücü koltuğuna geçip rahat bir soluk aldım. Anahtarı yuvasına yerleştirip arabayı çalıştırdım. Gözlerim bir kez daha odasına kaydı ve kimse pencerede yok. Başımı iki yana sallayıp arabayı sürmeye başladım. Beynimin her bir hücresine dokunuyor ve beni dağıtıyor. Çıkmıyor. Baran aklımdan çıkmak bilmiyor. Bana bakmıyor; beni hiç görmüyor. Oflayarak yola odaklandım.
Hastaneye ulaşınca arabayı otoparka park edip arabadan indim. Uzun zamandır kullanmıyordum ama gayet iyi sürüyorum. Çantamı aldığım esnada telefonum çaldı. Arabadan indikten sonra telefonumu çıkarıp ekrana baktım.
Barın abim arıyor...
"Günaydın Barın Bey." Abimin kısık bir kıkırtısı kaşlarımın çatmasına sebep oldu.
"Sabahın erken saatinde hastaneye gitmendeki neden?" Yutkunup beni buraya savuran o eşsiz rüzgârı düşündüm. Beni uçtan uça savuran o heybetli rüzgâr.
"Uyku tutmadı, bende erkenden hastaneye gideyim dedim."
"Tamam asistan. Gelince görüşürüz."
"Görüşürüz Barın Bey."
"Ha bu arada Uhra,"
"Efendim abi."
"Arabanı kullanmaya başlamışsın. Dikkat et tamam mı?"
"Tamam abi."
Telefonu kapatıp çantama koydum ve hızlı adımlarla asansöre ilerledim. Soyunma odasının katına çıkınca asansörün açılmasını bekledim ve kapı açılır açılmaz soyunma odasına yöneldim.
"Günaydın Uhra." Beyza'nın sesini duyunca sağ tarafa döndüm. O da benim gibi erken gelmiş.
"Günaydın. Erkencisin benim gibi." Onaylarcasına başını aşağı yukarı salladı.
"Evde duramayınca çıkıp geldim." Sessiz kaldım çünkü söyleyecek hiçbir şey bulamadım. Küçük yaşta anne ve babasını kaybetmişti. Bu yaşına kadar babaannesi büyütmüş ve hala Beyza'nın arkasında. Şerife nine gerçekten çok tatlı ve bir o kadar da dik duruşlu bir kadın.
"Anladım canım."
Hızlıca üstümüzü değiştirdikten sonra asistan odasına geçtik. Koltuklardan birine oturduğum anda anons sesi yükseldi.
"Fırat Bey acile bekleniyorsunuz." Bu demek oluyor ki acil bir vaka var. Başımı Beyza'ya çevirince göz göze geldik.
"Hadi." dedim aceleyle. İkimiz birden ayaklanıp koşarak asansöre bindik ve boş asansör hızla alt kata indi. Dolu koridoru koşarak aşıp acile girdik. Ayaklarından yaralanmış bir hasta vardı. Sabahın bu saatinde bu da ne! Herkes dehşetle vakaya bakıyor.
"Asistanlar buraya gelin." Daha fazla dikilmeden Fırat Bey'e yardım etmeye başladık.
"Çok fazla kanama var." Hastanın pantolon paçalarını hızlıca makasla kesmeye başladı.
"Büyük damar yolu açın hemen."(1) Fırat Bey'in sesiyle hastanın kolunu kavradım. Saniyeler içinde damar yolu açtım.
"Tansiyonu kaç?" Beyza hızla, "10'a 6." diyerek yanıtladı.
"Dizler parçalanmış durumda. Elimizi çabuk tutalım arkadaşlar."
"Ayaklarınızı hissediyor musunuz?" Adam can havliyle nefes nefese kalmış.
"Hissetmiyorum." Fırat Bey hızlıca dizlere bastırılan bez parçalarını sıyırıp yarayı kontrol etti.
"Sinirler ya da damarlar parçalanmış olabilir. Acil ameliyata alıyoruz arkadaşlar." Buradan sonrasına intikal edemeyeceğimiz için geriye çekildik. Onlar ameliyathaneye giderken; ben ellerimdeki eldivenleri çıkarıp çöp kutusuna attım.
"Uhra." İsmimi duyduğum anda donup kaldım. Sesi benim için en eşsiz melodi. Bilmediğim bir dil bana hiç bu kadar çekici gelmemişti. Burada. Baran sabah sabah buraya mı gelmiş? Hızla arkamı döndüğümde Baran ile karşı karşıya kaldık ve yanında Aleyna var.
"Oha kaçırdım mı?" Aleyna'nın sesini duyamadım bile çünkü bütün dikkatim karşımdaki adamdaydı. İçimde verdiğim savaşa bir son vermem gerekiyor. Tüm mağlubiyetlerim Baran Oğuz'a. Yenilmiştim. Kalbim bu aşka yenildi.
"Günaydın." dedim çekingen bir tavırla.
"Günaydın."
İç çekip tebessüm ettim.
Gülümsedi. O güldü ben bittim. Böyle gülünür mü insafsız. Bir adamın gülüşünde kaybolunur mu? Ben kayboluyorum. Varlığımı unutturacak kadar üzerimde etkisi var. Düşüncelerim onunla göz göze geldiğim anda beni içine çekip ve her şeyden alıkoydu. Duyduğum öksürük sesiyle bakışlarımı bana bakan Aleyna ve Beyza'ya çevirdim.
"Ateş bacayı sarmış Aleyna." Kıkır kıkır gülen ikiliye bakıp kaşlarımı çattım.
"Ah ah yakışıyorlar." Gözlerim haddinden fazla açılırken donakaldım. Bizi yakıştırıyorlar. Ben ve Baran. Kalbim bir kez daha teklerken, bakışlarımı Baran'a çevirecek cesaretim yoktu. Hızlı adımlarla arkamı dönüp koridora ilerledim. Ben burada durdukça nefes alamayacağım. Baran ile yan yana olmak bana iyi geliyor lakin kendimi kaybediyorum.
Kendimi yoğun bakımın olduğu kata atıp hastaları kontrol etmeye başladım. Son zamanlarda yoğun bakım bayağı kalabalık. Aklımdaki her şeyi böylece silip atabilirim.
"Daha iyi misiniz?" Açık kalp ameliyatı olan, orta yaşlardaki kadına bakıp tebessüm ettim.
"Sayenizde daha iyiyim doktor hanım." Dosyasını kontrol ettikten sonra kadına yaklaştım. Göğsündeki dikişlere göz atıp hastanın sağlığı için uzaklaştım.
"Daha iyisiniz, iki gün sonra büyük ihtimalle taburcu olursunuz." Kadın yüzündeki gülümsemeyle elimi avuçlarına aldı.
"Sağ ol doktor hanım. Sevdiğine tez zamanda kavuşursun inşallah yavrum." Gözlerim buğulanırken yine aklıma geldi. Yine en tenha köşeye kurulup bütün dikkatimi üzerine çekti. Beni bir mıknatıs gibi kendine çekiyor.
"Nasip teyze." Elimi usulca geriye çektim.
"Öyle kızım. Seni olan seni bulur." Usul usul tutuğum nefesi dudaklarımdan bıraktım.
"Ya benim değilse ne olacak?" Yaşlı kadın hafifçe gülümsedi.
"Sevdiğin var değil mi? Kavuşursunuz nasipse kızım ama nasip değilse yapacak bir şey yoktur." Kadının sözleri beni daha çok üzüyor. İmkân yok işte. Bana bakmayan bir adam; o adam beni sever mi hiç...
"Geçmiş olsun." diyerek hızlı adımlarla odadan çıktım. Göğsüm acıyla sıkışırken nefes almakta zorluk çekiyorum. Koşar adımlarla merdivenlere yöneldiğim esnada biri ile çarpıştım. Başımı kaldırıp karşımdaki kişiye bakınca gözlerimden yaşlar üst üste süzüldü. Neden bütün yollar hep sana çıkıyor! Duygusal olmaktan nefret ediyorum.
"Uhra." dedi telaşla. Elleri omuzlarımı kavrayıp beni kenara çekti. Ne ağzımı açabiliyorum ne de ağlamamı dindirebiliyorum. Tırnaklarımı avuçlarıma geçirip susmayı denedim ama zor. Baran karşımdayken çok zor. Bir de onunla karşı karşıya gelmek beni daha çok üzüyor.
"Anlatacak mısın yoksa bu sinirle hastaneyi yok ederim." Sesi öylesine net ve kendinden emindi ki, şaşkınlığımla beraber gözyaşlarım da arttı. Tepkisi yersiz.
"Bir şey yok." Yavaşça ondan uzaklaştım. Yakınında olmak beni daha çok ağlatıyor.
"Var." dedi emin bir tonda. Yeşil gözleri eşsiz bir ormanı andırırken iç çekecektim karşısında. Canım yanıyor. Kalbim avuçlarında paramparça olup kayboluyor. Baran beni yakıyor. Kalbim bu yüzden inciniyor.
"Gel buraya." Elimden tutup beni sert göğsüne çekti. Başım göğsünde yer alırken hıçkırıklarım çoğaldı. Ben Baran'a hiçbir zaman böyle sarılamayacağım. Gözyaşlarım art arda düşerken siyah tişörtü yaşlarla ıslandı. Geriye çekileceğim esnada başımı göğsüne bastırdı. Saçlarımın üstünde hissettiğim sıcak solukları gitgide sert soluklara yuva oluyor.
"Sen ağladıkça, burayı yakıp yıkmak istiyorum." Sözleri kulağımın dibinde yankılandı. Daha çok ağladım. Hiçbir şey yokken ben hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Onun kollarında onun için ağlıyorum ama o bunu bilmiyor. Parmakları aheste aheste saçlarımdan süzülürken sakinleşmeye başladım. Tarif edemediğim kokusu buram buram burnuma ilişip, beni alt üst ederken gözlerim yine sızladı.
"Uhra." Çenemden tutup başımı kendine çevirdi. Kaşları çatık, yeşil gözleri daha çok koyu. Sinirli sahiden. Baran gerçekten sinirli.
"Önemli değil." Baran'ı geçiştirmeye çalıştım. Ama inanmadı. Biliyor sebepsiz yere ağlamayacağımı. Beraber büyümüştük; tanıyor tabii beni.
"Şimdi, sen bana neden ağladığını tane tane anlatacaksın." Parmakları bileğimi kavrayınca donup kaldım. Teni tenimi yakıp kül ediyor. Bu dokunuşu, birçok duygumu taşıyan nazik bir temas. Dokunduğu yerden kül olmaya başlamıştım. Uçsuz bucaksız bir ormanın en tenhasında kaybolmuş gibi hissediyorum. Yeşil gözleri bana yol gösteren en parlak ışık olur muydu günün birinde?
Bileğimden tutup yavaş adımlarla cam kenarındaki koltuklara ilerledi. İkili koltuğa oturup, beni de yanına oturturdu. Bakışlarım hala bileğimi sıkıca tutan eline kaydı. Parmakları nazikçe bileğimi kavramış ve beni bir hayli incitmekten çekiniyor.
"Anlat Uhra." Netti sesi. Konuşacaktım evvela ama ne diyeceğimi hiç bilmiyorum.
"Ameliyat olan orta yaşlarda bir kadın hastamızı kontrol ettim." Gözleri titizlikle üzerimde oysa bana bakmazdın. Bana itinayla bakmamak için özen gösterirdin. "Onunla konuşunca çok duygulandım." Rahat bir nefes bırakıp, başımı usulca kaldırdım. Göz göze geldiğimiz saniye ben yok oluyorum. Koyu yeşil gözleri beni inceden inceye silip atıyor.
"Seni ağlatan bu konuşmayı da merak ettim." Gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Ve dudaklarım konuşmak için açılıp kapandı. Söyleyemezdim ki; senin için ağlıyorum diyemem. Dilim varmaz.
"Çok da merak etme." derken gözlerimi kıstım. Dudakları iki yana kıvrılınca yutkundum. Dudaklarına bakmamak benim için daha iyi.
"Uhra Hanım." İsmimi duyar duymaz ayağa kalktım.
"Benim gitmem gerekiyor." Baran'a yüzümü asarak baktım. Yanından uzaklaşmak istemiyorum oysa. Ama tüm dünya anlaşmış gibi bizi birbirimizden uzaklaştırıyor.
"Görüşürüz küçük hanım." Bu kez yüzümde sinirli bir gülüş belirdi. O ise beni sinir ettiği için keyifle gülümsedi.
"Bu sözlerden sonra kaçıyorum."
İkimiz de birbirimize güldük. O hâlâ otururken ben hızlı adımlarla bana seslenen hemşirenin yanına ilerledim.
Zaman bizim için ilerlemiyor. Biz birbirini tanıyan iki yabancıdan farklı değiliz. Ben sana hep uzak kalacak bir şehirim Baran. Seninle benim aramda hep mesafe olacak ve ben o mesafeyi hiç aşamayacağım. Sana çıkacak her sokak; günün sonunda çıkmaz bir sokağa dönüşüyor. Kalbim buruklukla sızlarken fenalaşan hastanın odasına ilerlemeye başladım. Koşuyorum. Bir insanın yaşam mücadelesi için koşuyorum. Aramıza bir kez daha dağları sığdırdık.
"Küçük Uhra beni yakalayamaz." Baran ile kovalamaca oynamaya başlamıştık. Baran mızıkçılık yapınca sinirlenip olduğum yerde durdum.
"Mızıkçılık yapıyorsun?" dediğimde olduğu yerde durup bana döndü.
"Mızıkçılık yapmıyorum." Ellerimi yumruk yapıp karşısına geçtim.
"Yapıtın! Bana dedin ki kaç seni kovalayacağım ama önce sen beni yakalayacaksın. Baran ben seni yakalıyorum sen hep tekrar kaçıyorsun." Bana göz kırpıp koşmaya başladı.
"Bende seni bir gün kovalarım küçük." Arkasından bakakaldım, Baran ise halı sahada top oynayan abilerimin yanına gitti.
Şimdi oyun yine başa dönmüştü. Ben yine ona koşuyorum bu kez o koşmuyor ama ben de ona yetişemiyorum. Sırf onlara yaklaşmayayım diye beni oyalayıp halı sahadan çıkarırdı. Şimdi hiç
yaklaşmama müsaade etmiyor.
Günü yoğun bir tempo ile kapatmıştık. Yorgun halde hastaneden çıkarken çantamdan telefonumun zil sesi geldi.
Elisa arıyor...
"Unutulduk." dedim telefonu açar açmaz. Elisa kahkaha attı.
"Belli kimin unuttuğu." Gülümseyerek otoparka yöneldim. Aleyna'nın nöbeti olduğu için benimle gelmiyor.
"Tabii tabii."
En son geçen ay konuşmuştuk ve o da bizim gibi yoğun çalışıyor. Bir bakımdan neden aramak istemediğini anlıyorum. Hatta ben Elisa'yı şu an çok iyi anlıyorum.
"Geliyor musun?" diyerek arabamın kapısını araladım.
"Geleceğim. Hazır hissettiğim ilk anda yanınızdayım." Sözleri bir bıçak gibi kalbime saplanıp kaldı. Abimdi sebep; Berkin abimi sevdiği için gitmişti. Gözlerim birkaç saniyeliğine kapanıp kaldı. Derin bir nefes alıp sesimi sabit tuttum.
"Bekliyoruz Elisa Hanım." İkimiz de sessizleştik.
"Şimdi kapatmam gerekiyor Uhra. Sonra yine görüşürüz bebeğim."
"Görüşürüz bebek. Kendine iyi bak." Sessizliğin ardından telefonu kapattık.
Arabaya binip sakince yoluma devam ettim. İkimiz de sevdik ama sevilmiyoruz. Bende gider miyim acaba Elisa gibi? Bırakabilir miyim buradaki tüm düzenimi? Sırf Baran'ı daha fazla görmemek için ondan köşe bucak kaçabilir miyim?
Sorular aklımı kemiriyor. Kalbim bana son zamanlarda çok büyük yükler yüklemekten hiç geri durmuyor. Ama bu yükler hiç bu kadar güzel gelmemişti gözüme. Onu seviyorum; bunu asla inkâr etmiyorum. Ama o beni sevmiyor. Beni kız kardeşlerinden ayrı tutmayan bir adam hiç beni sever mi? Her seferinde küçük hanım diyerek bana durmam gereken yeri hatırlatıyor.
Arabayı kapının önüne park edip, tüm yorgunluğumla yavaş adımlarla arabadan indim. Bakışlarım çaprazımdaki eve kaymasın diye yoğun bir dikkat içindeyim. Ama olmadı. Gözlerim evlerine kaydı ve olduğum yerde duraksadım. Gördüğüm görüntü beni içten içe yıkıp büyük bir enkaza sürükledi.
Kalbime giren sancılar beni kıvrandırırken; yüzüm kireç kesildi. Mideme sert bir yumruk yemiş gibi hissettim. Yan yanalar! Bu manzara incinen kalbimi paramparça edecek kadar etkili. Damarlarımda hüküm süren tek şey kıskançlık. Baran'ı şu an çılgınlar gibi kıskanıyorum.
"Ya Baran." Gül'ün gıcık tonlaması beni sinir ederken, sert bir şekilde arabanın kapısını kapatıp evin kapısına yöneldim.
Bu kez beni durduracak bir cümle kurdu.
"Uhra kafayı yemiş herhalde."
Hızla arkamı döndüm. Yan yana olmaları beni çileden çıkarıyor. Onları paramparça etmek istiyorum. Hatta kendimi şu an frenlemekte zorluk çekiyorum.
"Haddini bil Gül."
"Senden büyük olduğumu unutuyorsun ufaklık."
Sinirle gözlerimi kapattım. Şu an gerçekten şu kızı yolabilirim.
"Akıl olarak değilsin ama," gıcık bir gülümseme yolladım. Bu sadece Gül'ü sinirlendirdi. Baran'a daha çok yaklaştığında gözlerimi Baran'a çevirdim.
"Yeter artık Gül. Bir uzaklaşır mısın?" Baran'a bakıp yüzünü astığında kaşlarım daha çok çatıldı. Bu zilli Baran'a cilve yapıyor!
"Ne haliniz varsa görün." Gözlerimi son kez Baran'a çevirdim ve buruk bir bakış attım. Gözyaşlarım gözbebeğime dolarken yutkundum. Çatık kaşları yüzümü tararken arkamı dönüp hızlıca bahçe kapısından içeriye girdim. Bahçe kapısını da sinirli bir şekilde çarpıp evin giriş kapısını çaldım.
Annem gülümseyen yüzüyle kapıyı açtı. "Hoş geldin kızım." Anneme cevap vermeden içeriye girip hızlı adımlarla odama ilerledim.
"Uhra." Anneme yine cevap vermeden odama girdim. Çantamı yatağa fırlatıp hissettiğim sinirle saçlarımı çekiştirdim.
"Ne bu halin Uhra?" Annem kapıyı açar açmaz sorguya çekti. Küskünce yatağa oturup soluklandım. Şu an kendime engel olmazsam hüngür hüngür ağlayacağım. Kalbim sızım sızım sızlarken; canımı yakmak için tırnaklarımı sertçe avuçlarıma batırdım.
"Annem cevap versene." Dolan gözlerimi yere diktim.
"Bir şey yok anne. Hastanede sinirlendim o kadar." Annem inanmamış gibi baktı. Elbette kapının önüne deliye döndüğümü söylemeyeceğim.
"Sen dinlen annem, sonra Pınar teyzenlere gidelim Pelinler gelmiş." Geriye doğru uzanıp gözlerimi kapattım.
"Ben gelmem, sen git anne." Annem elimi tutup beni kaldırmaya çalıştı.
"Hava alırsın kızım. Hastaneden eve; evden hastaneye gitmek dışında başka bir şey yapmıyorsun." Gözlerimi devirip ayağa kalktım. Zaten yapacak başka bir şey yok.
"Uyuyacağım. Belki sonra gelirim." Annem kapıdan çıkmadan önce, "Pelin gelmiş, Gül hakkında konuşacaklar." dedi. Tırnaklarımı daha sert bir şekilde avucuma bastırdım. Olacak. Baran ve Gül arasında bir şeyler olacak.
Annem kapıyı kapattığı anda olduğum yere çöktüm. Kalbim sızlıyor. Canım çok acıyor. Olmasın. Onlar olmasın. Ben buna nasıl dayanacağım! Baran ve Gül karşımda birbirilerini severse ben ne yapabilirim ki? Canım çok acıyor. Kalbim ağrıyor. Gözyaşlarım hızla süzülürken kendimi banyoya attım.
Sessizce ağlayarak sıcak suyla duş alıp çıktım. Siyah eşofman takımını giyinip ıslak saçlarımı kurutmadan salık bıraktım. Ayna ile bakışınca kızaran gözlerime baktım. Kendimi yatağa atıp gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapattığım saniye gözyaşlarım düşmeye devam etti. Ayaklarımı karnıma çekip ağlamaya devam ettim.
"Uhra." Barın abimin sesiyle uykulu gözlerimi aralamaya çalıştım. Elleri usulca saçlarımı okşarken gözlerim yine kapandı.
"Uhra, hastanede ne oldu güzelim?" Abimin sorusuna anlam veremedim. Zorlukla doğrulup abime baktım.
"Ne hastanesi?" Sesim oldukça şaşırdığımı belli etti.
"Annem dedi, geldiğin zaman çok sinirliymişsin." Yüzümü sıvazlayıp ayağa kalktım. Of anne neden abime yetiştiriyorsun anlamıyorum.
"Otopark kavgası, çok önemli değil." Abim kaşlarını çatarak bana bakmayı sürdürdü.
"Tanıyor muyuz?" Gözlerimi kapatıp açtıktan sonra abime baktım.
"Önemli değil dedim ya." Abim bir kez daha saçlarımı okşayıp tebessüm etti.
"Söz konusu sensen önemli." Barın abime yaklaşıp kollarımı beline sardım. Başım göğsüne yaslanırken gözyaşlarım süzüldü. Yine aklıma geldi. Yine beni paramparça ediyor. Mutlu mudur Baran bu durumdan? Seviyor mu Gül'ü?
Kalbime tonlarca ağırlık çökerken, başımı abimin göğsüne bastırdım. İyi değilim. Annem gitmiştir kesin ve ben gitmemek için kendimle savaşıyorum.
"Annem Pınar teyzelere gitti. Hadi sende git aklın dağılır." Usulca geriye çekilip iç çektim. Abim odamdan çıkarken ben banyoya ilerledim. Yüzümü yıkadıktan sonra odamdan çıktım. Hızlıca evden çıkıp Aleynalara ilerledim. Bugün Aleyna yok umarım Almila evdedir.
Kapının ziline üst üste basıp burukça gülümsedim. Benden başka kimse zili böyle çalmıyor. Omzumu duvara yaslayıp bir kez daha üst üste zili çaldım.
"Küçük Hanım." Baran'ın sinirli ama bir o kadar da tatlı sesi kulaklarıma ilişince, donup kaldım. Kapıyı ardına kadar açıp gülümsedi. Gülme ne olursun? Gülme Baran. Sen güldükçe ben bitiyorum.
"Bana küçük hanım demekten vazgeç artık." Sesim her zamankinin aksine sinirli çıktı. Bu kez şaka yapmıyorum. Yüzündeki gülümseme silinirken; kapıda birbirimize bakmaya devam ettik. Eli usulca yan tarafına düşerken öfkeli soluklar almaya başladı. Yüzü donuk bir ifadeye bürünürken ne yaptığımın farkına vardım.
"Tamam." dedi buz gibi bir sesle. Sesi buz gibi çıktı. Bu sıcak havada üşüdüm. Tüm gülüşü bir anda kayboldu ve ben ne yapacağımı bilmiyorum. Benden uzak durmasını istemiyorum. Amacım bu değil.
"Ben artık küçük değilim." Kendimi çaresizliğin eteklerinde nefes alan yalnız bir insan gibi hissediyorum. Yüzünü sabit tutup kenara çekilince gözlerim yine doldu.
"Yanlış anlama." diyerek toparlamaya çalıştım ama Baran, "Ardından kapıyı kapatırsın." diyerek içeriye geçti. Tüm kapılar yüzüme kapanmış gibi olduğum yerde kalakaldım. Gül ile yakın olan kendisi ve trip atan yine kendisi!
"Baran." diyen Gül, kıkır kıkır güldü. Kalbim için için yanarken oturma odasına doğru ilerledim ve kapıdan içeriye girdim. Yine yan yana oturuyorlar. Yumruğumu sıkıp sakin olmaya çalıştım yoksa burayı onların başına yıkacak kadar sinirliyim.
Kimim ki ben? Onun için hiçbir şeyim.
"Gel kızım." Pınar teyze gülümseyerek beni yanına çağırdı. Kimseye bakmadan usulca yanına yaklaşıp, boş yere oturdum. Tırnaklarım avuçlarıma hilal şeklinde oyuklar bırakırken; daha çok canımı acıtmak için tırnaklarımı avuçlarıma saplıyorum. Kalbim çok sızlıyor. Boğazıma dizilen düğümler beni boğmaya başladı. İki göğsümün arasında koca bir fırtına var; bu fırtına beni darmadağınık ediyor. Göğsümdeki fırtına ikimizin arasına şiddetli bir şimşek çakmış. Uzak bana işte; Baran bana çok uzak.
"Abla," dedi Pelin teyze. Gözleri kızı ve Baran'a dönünce yüzünde belli belirsiz bir gülümseme belirdi. İçim ağlama hissiyatıyla dolup taşarken onlara baktım. Gül Baran'a yaklaştıkça Baran uzaklaşıyor. Gidip aralarına girmemek için kendimi zor tutuyorum.
"Uhra." Fısıldayan Almila'ya doğru döndüm. Hemen yan tarafımda tekli koltukta oturuyordu. O da benim gibi onlara bakıyor.
"Gıcık geldiğinden beri abime sırnaşıyor. Abim kızdı ama yok, bana mısın demiyor." Almila kaşlarını çatarak Baran ve Gül'e baktı. Gözlerim dolarken başımı parmaklarıma eğdim. Rahatsızca parmaklarımla oynayıp durdum.
"Bulamadın mı kendine birini?" Teyzesi Baran'a bakarak söyledi. Oturduğu yerde dikleşen Baran'ın bakışları aniden benimle buluşurken gözlerimi kaçırdım.
"Evlenmeyi düşünmüyorum dedim size teyze." Sesi tok ve açıklayıcıydı. Umarım bu sözlerden sonra ısrarla kızı için konuşmaya çalışmaz. Baran'ın söyledikleri rahat bir soluk almamı sağladı. İçim ona bakmak için beni zorlarken; kendimi güç bela tutuyorum. Her hissiyatı bir kenara ittim. Bakışlarımı Baran'a çevirince onunda bana baktığını gördüm.
Bu kez gözlerimi kaçırmadım. Ürkmeden veyahut çekinmeden gözlerine bakmaya devam ettim. Bana ısrarla bakmayan adam, şimdi pür dikkat yüzüme bakıyor. Gözleri kısık bir şekilde yüzümde gezinince midemde kıpırtılar hissettim. Yoğun bakışları altında oturduğum yerde kıpırdandığım için hızla bakışlarını çekti.
"Baran'ın kısmeti kim bilir yakınındadır." Pınar teyzenin sözleri bir hançer gibi iki göğsümün ortasına saplandı. O da istiyor demek ki gelininin Gül olmasını. Gözlerimi kapatıp ağır ağır yutkundum. Çekinmesem burada hüngür hüngür ağlayacağım.
"Ben eve gidiyorum." Hızla ayağa kalktım. Gözyaşlarım göz pınarlarıma dolarken oturma odasından çıktım. Kendimi dış kapıdan dışarıya atar atmaz üst üste soluklandım lakin gözyaşlarım süzülmeye başladı.
Evden çıkmadan önce arabamın anahtarını almıştım. Hızla cebimden çıkarıp arabama bindim. Ani bir şekilde arabayı çıkarıp mahalleden çıktım. Ağladığım için göğsüm şiddetle şişiyor. Arabada hıçkırıklarım çoğalırken gözyaşlarım gözlerimin önünü bulanıklaştırıyor.
Tüm hıncımı çıkarırcasına, arabanın gazını artırıp boş yolda ilerlemeye devam ettim. Beni sevmeyecek. Beni görmeyecek kadar kör bir adam olmuş. Dayanamıyorum. Gözlerimin önünde Gül ile olmasına katlanamıyorum. Mutlu olmasını isterken can çekişiyorum.
Arabamın önünde aniden duran arabayı görünce ona yaklaşmadan hızla duraksadım. Gözlerimi kırpıştırıp karşımdaki kişiye baktım. Ne işi var burada!
"Delirdin mi sen Uhra?" Gür sesi yankılanırken kapımı açtı. Çok öfkeli. Gözleri alev alev yanıyor.
"Kafayı mı yedin sen!" Gözlerimi kapatıp başımı usulca direksiyona yasladım.
"Delirdim! Kafayı yedim!" Saçlarımda hissettiğim dokunuşu gözyaşlarımı artırdı.
"Miniğim söyle abine. Ne oldu güzelim?" Hıçkırıklarım artarken başımı geriye atıp üst üste direksiyona vurdum.
"Yapamıyorum abi! Katlanamıyorum! Kalbim acıyor! Kabullenemiyorum!" Omuzlarımdan tutan abim, beni kendine çevirdi. Emrine uyup arabadan indim. Başımı suçlu bir çocuk gibi kaldırdım.
"Arabaya binmeyeceksin. İyi değilsin ve ölsem bile seni bu arabaya bindirmem."
"Abi." dedim gözyaşlarımın arasında. Beni hızla göğsüne çekti.
"Ulan siktirme abini. Mahalleden çıkışını görünce kan beynime sıçradı. Ya sana bir şey olsaydı Uhra; ya saçının tek bir teline zarar gelseydi. Lan biz ne yapardık!" Kolları arasında 5 yaşındaki kız çocuğuna döndüm.
"Anne." diye ağlayan Cihad koşarak evin bahçe kapısından içeriye girdi.
"Anne Uhra düştü." On yaşındaki Cihad, ağlaya ağlaya Aylin Hanım'ı çağırdı. Yapım aşamasında olan inşaatın birinci katına çıkan Uhra, Cihad'ı görür görmez merdivenlere ilerlemiş ve koşmaya başlamıştı ama hızlıca ineceği merdivenleri düşerek aşmıştı. Kız kardeşini yerde gören Cihad eve koşarken Barın kız kardeşinin yanındaydı.
"Ne oldu Cihad?" Aylin Hanım koşarak evden çıkıp çaprazlarındaki inşaata ilerledi. Merdivenlerin ucunda uzanan Uhra'yı görür görmez kızını kucakladı.
"Ah Uhra. Ne oldu kızım?" Kızını kucağına alan Aylin Hanım oğulları ile evine ilerledi. Uhra'yı çardağa oturtup kanayan çenesine baktı.
"Kolum çok ağrıyor anne." Kızına bakıp hüzünlendi.
"Çok yaramazsın Uhra. Abilerini geçtin kızım."
Abimin kollarına sığındım. Onların evi inşaatken, merdivenlerden düşmüştüm şimdi ise kalbinden düşüyorum. Dizlerimin üstüne düşmüş ve öyle kalakalmıştım. Görmüyor gözleri beni işte. Sessizce gözyaşlarımı dökmeye devam ettim.
"Kalbini kıran şerefsizi elime geçirirsem yaşatmam." Gözyaşlarım artarken kollarımı sıkıca abimin beline sardım.
Zaman bizi hiçbir zaman karşı karşıya getirmeyecek. Belki günün birinde eşi ve çocuğuyla karşıma çıkar. O zaman bir hançer değil bir ok saplanmış olur kalbime. Onu başka biriyle düşündükçe kendimi yok etmek istiyorum.
"Beni sevmiyor abi." Hıçkırıklarımın arasından dökülen cümle beni bile bozguna uğrattı. Abimin kollarında en yakın arkadaşı için ağlıyorum. Baran için için tükeniyorum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
96.79k Okunma |
3.96k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |