45.Bölüm
"Bir adam var, her gün yeniden sevdiğim."
Zor muydu? Evet, zor. Belki bu hayatta en nefret ettiğim şey beklemek. Ben hiçbir zaman sabırlı biri olmadım lakin Baran ile beraber bunu öğrendim. En çok alışmayı öğrendim. Onun gidişlerine alışmak benim için en zor savaş ve ben bu savaşta hala meydandayım. Kazanır mıyım yoksa kaybeder miyim bilmiyorum.
Gözlerimi evimizin bahçesinde koşuşturan oğlumdan çekmedim. Çok bahçeye çıkmak istedi bende onu kırmadım. Dün annemlerdeydik, orada daha fazla kalmak istemediğim için evimize geri döndüm. Baran gideli neredeyse 1 ay dokuz gün oldu ve ne sesini duydum ne de gördüm. Defalarca aradım ama her seferinde telefonu kapalıydı. Her geçen gün endişem elbette yerini koruyor ama yapabileceğim hiçbir şey yok. Sadece sabırla beklemek bana düşüyor.
"Anne bak," Emre elinde tuttuğu kediyi kucaklayıp bana doğru yaklaştı. "Bizim bahçedeydi." Siyah ve beyaz karışımı olan kediyi sıkıca tuttuğu için kediden memnuniyetsiz bir ses yükseldi.
"Çok sıkma kediyi oğlum, bir yerleri acır, hem bak seni tırmalayabilir." Başını iki yana sallayıp kocaman gülümsedi.
"Ben asker adam olacağım kediden korkmam." Gülümseyerek oğlumun saçlarını okşadım. Emre her asker olacağım dediğinde içimde bir yer acıyor. Kabullenebilir miyim hiç bilmiyorum ama Baran yanımda olursa alışırım. Zor olur ama alışırım.
"Anne bizimle kalsın. Bahçeye bağlayabilir miyim?" Şaşkınlıkla gözlerim büyüdü.
"Oğlum hiç kedi tasmalanır mı? Hem belki sahibi vardır. Sen nerede buldun bu miniği?" Kaşlarını çatarak omuz silkti.
"Bizim olsun. Hem bizim bahçede olan her şey bizimdir." Tebessüm ederek Emre'yi yanıma çektim.
"Ama bu kedi belki de özgürdür biz onu buraya bağlayamayız. Onunda annesi var." Yüzü asılırken kediye daha sıkı sarıldı. Yavru kediye bakıp tüylerini okşadım.
"Annesi var mı ki? Hem belki kimsenin değildir anne." Bahçeye girip bize doğru yaklaşan bir başka kediye baktım. Anlaşılan yavrusunu almaya gelmiş. Yavru kediyi bizde gören anne kedi hırladı. Emre'nin kucağından yavruyu alıp yere bıraktım.
"Bak annesi almaya geldi." Yüzü asılırken gözleri buğulandı. Anne kedi hızla yavrusunu ağzına aldı ve uzaklaşmaya başladı. Emre ise dolan gözleriyle bana döndü.
"Anne geri getirsin." Oğlumun saçlarını okşadım. "Ama bebeğim annesi aldı. Seni benim yanımdan almalarını ister miydin?"
"Hayır!"
"E o zaman bir tanem. O da annesinin yanında olmak istedi." Gözyaşları yanaklarından süzülünce oğlumu kucağıma aldım. Göbeğime bakan Emre kaşlarını çattı. Kaşlarını çata çata iki kaşının ortası kırışacak yahu.
"Anne bu kardeşim de bir türlü çıkamadı. Bak halamın bebeği çıktı benim kardeşim çıkmıyor." Kahkaha atarak Emre'yi öptüm. "Bebeğim kardeşinin gelmesine daha üç ay var."
"Ama anne çok geç." Emre'nin saçlarını yavaş yavaş okşamaya devam ettim. "Zamanı var oğlum. O zaman dolduğu anda senin kardeşinde kucağımızda olacak." Yüzü yine asılınca oflayarak ayağa kalktım. Emre'yi yere indirip elini tuttum.
"Hadi eve geçelim sana yemek hazırlayacağım." Elimi sıkıca tuttu. "Peki sende yiyecek misin anne?"
"Evet oğlum. Beraber yemek yiyeceğiz." Dişlerini göstererek güldü. Beraber içeriye geçtik.
🌼
"İlerle lan!" Cihad Baran'a ters bir bakış atarak söylendi. Baran onu duymamış gibi durdu ve gözlerini etrafta gezdirdi. "Baran, siktirme belanı lan." Baran daha çok sırıttı. Cihad'ı sinirlendirmekten keyif alıyordu zaten bir ayı geçik bir zamandır dağda oldukları için tek eğlencesi buydu.
"Sakin kardeşim," Cihad daha çok sinirlendi. Baran'ın gevşek gevşek konuşması onu çileden çıkarıyordu.
"Komutanım diyeceksin şerefsiz! Bak siktirme belanı lan." Sesli bir kahkaha attı.
"Sadece kıdemlisin birader." Cihad hafifçe sırıttı. "Senden üst müyüz? Tim komutanı kim Baran Oğuz?" Baran, Cihad'ı deli edecek bir gevşeklikle sırıttı. Ve Cihad daha çok sinirlendi.
"Sikecem seni de sırıtmanı da. Siktir git arkaya lan. Sen siktir git yanıma Oğuz gelsin." Baran daha çok sırttı ve birden yüzündeki ifade dümdüz oldu.
"Tamam lan, güldük eğlendik işimize bakalım." Cihad sıkıntılı bir nefes alarak bomboş dağda göz gezdirdi. Boş muydu dağ orası meçhuldü. Buraya boşuna gelmemişlerdi.
Kartal Timi mevzide beklerken dağın yamacındaki nişancıdan habersizlerdi. Dikkatlilerdi ama kaçırdıkları biri vardı. Tam tepede, elleri silahında bekliyordu.
"Cihad," dedi Baran gözleri kısık bir şekilde etrafta gezinirken. "Uhra her daim size emanet." Cihad hızla Baran'a döndü. "Ne diyorsun lan?" Çatık kaşlarına eş olarak mavi gözleri de ateş aldı. Baran'ın saçmaladığını düşündü.
"Boş boş konuşma kardeşim. Dön önüne mevzide kal." Baran hafifçe sırıttı. "Sus lan, şurada iki duygusal konuşuyoruz."
"Siktir git konuşma Baran." Sinirlenmişti Cihad, bu yüzden sadece göreve dikkat kesildi. Bir an önce bu dağdan çıkmak istiyordu. "Kartal," diye bağırdı. "Buradan hepiniz sağ çıkacaksınız anlaşıldı mı?" Gür sesi herkesin kulaklığında yankılandı.
"Emredersiniz komutanım."
Hafifçe gülümseyen Cihad, herkesin emri ciddiye aldığına emindi. Gözleri yan tarafındaki arkadaşına kaydı. Baran, bir cevap vermemişti bu yüzden ayağıyla bacağına sert bir tekme savurdu.
"Ne zamandan beri emirlerim duyulmuyor?" Göz ucuyla Cihad'a baktıktan sonra güldü. "Emredersiniz komutanım." Cihad sırıttı ve önüne döndü. Emir büyük yerden diye düşünen Baran epey keyifliydi. Görev biter bitmez evine gitmek istiyordu ve timin yarısının tek temennisi bu yöndeydi. Birkaç kişi dışında hepsi evliydi.
"Tim," dedi kulaklığa dikkat kesilip. "Hareketlenin." Emri alan herkes bulunduğu konumda ayaklandı. Bir ses sadece bir ses herkesi geri yerine dağıtırken Cihad'ın dudaklarından kısık bir küfür savruldu. Sıkılan mermi Baran'ın yakınından geçip kayaya saplandı ve geri tepti.
"Herkes iyi mi?"
"İyiyiz komutanım," Ahmet'in sesiydi. Cihad herkesten bir yanıt bekledi. "Bizde iyiyiz komutanım." Bu kez konuşan Salih'di.
"Herkes iyi komutanım." Turan'ın sesiyle derin bir nefes aldı. Mavi hareleri Baran'a döndü. "Şom ağızlı it."
"Siktir git lan, önüne dön emrilerini yağdır." Cihad sinirle Baran'a yaklaştı ve baldırına sert bir tekme attı. Onları uzaktan izleyen Oğuz güldü.
"Komutanım," dediğinde ikisi de cevapladı. "Ne var Oğuz?" Tim ikisine de güldü. "Sizin şiddet dışında anlaşma ihtimaliniz yok mu?" Bu kez ikisi birbirine ters ters bakıp konuştu. "Yok." Tim daha çok güldü.
"Bir saat," dedi Cihad tahammülsüzce. "Hava epey karardı hazırlanın bu görev bugün bitecek."
"Planın ne?" Hafifçe sırıtarak konuştu. "Oğuz nişancıyı yokla."
"Emredersiniz komutanım."
"Kaç kişi var bilmiyoruz, Oğuz nişancıları yoklarken buradan birkaçımız atış yapacağız geri kalanlarımız üzerlerine doğru gidecek. Onları abluka altına alıp temizlememiz lazım."
"Başlayalım o zaman birader,"
"Acele etme Baran, acele işe şeytan karışır."
"Başlatma şeytanına. Halledip eve gitmem lazım." Cihad ters ters Baran'a baktı. "Sus, ashabımı bozma."
"Ne diyorsun it! Oğlumun doğum günüydü." Cihad'ın içi burkuldu ama yüzünde mimik oynamadı. Baran ile aralarındaki tek fark buydu işte. Baran duygularını tam anlamıyla yönetemiyordu ama Cihad öyle değildi.
"Hakan Albay timi kurarken ne demişti biliyor musun?" Silahını kontrol eden Baran yavaşça Cihad'a döndü. "Ne dedi?"
"Baran ve seni aynı time alıyorum ama birbirinizin açığını kapatın diye," Baran'ın kaşları çatıldı. "Sen işin içindeyken tam anlamıyla duygularına hakim olamıyorsun."
"O ne demek lan?" Cihad önüne dönüp silahının görüşüne odaklandı.
"Sen bu halde Uhra'yı düşünürken," görüşü netleşti ve tepedeki nişancılardan birini yakaladı. "Ben sadece operasyonu düşünüyorum." Ve tek kurşunla adamı indirdi. Baran yutkundu. Hatta ağırca yutkundu. Bu hiç hoşuna gitmemişti. Aldığı eğitimler yetmemiş mi diye düşündü. Tek düşüncesi buydu. O hiç işine duygularını katmamıştı ya da katmış ama farkında mı değildi.
"Bozulma lan hemen," bozulmuştu ama Baran. "Sadece senin değil," derken etrafta hala göz gezdiriyordu. "Benimde açığım var." Baran önüne döndü. Biraz sonra operasyona başlayacaklardı.
"Vurduğumuz leş olsun kardeşim." Sırıtan Cihad karşısına dikkatle bakmayı sürdürdü. "Olsun kardeşim." diye mırıldanarak doğruldu.
"Kartal başla!"
Oğuz gizlendiği yerde tepedeki üç kişiyi indirmeye çalışıyordu ama oldukça zordu. Tepedeki üç kişi ağır makinalı silahlarla ateş ederken Kartal Timi atış yapmakta zorlanıyordu. Her an içlerinden biri kurşuna denk gelebilirdi bu yüzden atışların azalmasını bekledi.
"Baran," dedi Cihad. "İkimiz tepeye yaklaşacağız."
"Emredersiniz komutanım." Gözlerini bu kez arkadaşlarında gezdirdi ve bir emir daha verdi. "Koruma ateşi için emrimi bekleyin."
🌼
Olur olmadık şeylere üzülüyorum fakat bu olur olmadık şeylere üzülmem için bile bir sebep var. İç çekip hastane koridorunda polikliniklere doğru yürümeye devam ettim. Hamileliğimin yedinci ayındayım ve mesleğime geçen ay başlamıştım. Evde duramıyorum hele Baran yokken hiç duramıyorum. Emre'ye annemler bakarken içim epey rahat hem oğlum geçen aylara göre gayet iyi. Günde dört beş kez konuşuyoruz ve her seferinde 'Anne hemen akşam olsun sizi çok özledim' diye söyleniyor. Akşam eve adım attığım anda kucağıma gelip beni öpüyor. İçim huzurla dolarken bir an önce oğluma kavuşmak istedim.
Hızlı adımlarla koridor boyu ilerlerken biri bana seslendi. Ses bana epey tanıdık geldiği için yavaşladım ve geriye döndüm.
"Selen," adını dile getirdiğim anda gülümseyerek bana yaklaştı.
"Hiç selam sabah yok Uhra Hanım?" Kıkır kıkır güldü. Yüzümde ona eşdeğer bir gülümseme yer aldı.
"Sizi böyle sahalarda görür müydük Selen Hanım?" Gülümseyerek bana yaklaştı ve hemen sarıldı lakin aramıza mesafe açan karnımla duraksadı. Gözleri belirgin olan karnımda gezinirken tebessüm etti.
"Yine mi hamilesin kız?" Gözlerimi kıstım ve koluna hafifçe vurdum.
"Yine mi ne ya zilli. Daha ikinci çocuğum." Kahkaha atarak geriye çekilip beni süzdü. Usulca karnımı okşadım.
"Maşallahın var kızım, ikinciyi doğuracaksın. Devamı gelir mi doğruyu söyle." Onun gibi bende kahkaha attım. Devamı gelir miydi bilmiyorum ama Baran'a kalsa bir üç tane daha getiririz.
"Yok ya, kızım olursa başka çocuk getirmem." Bana ters ters baktı. Okul zamanında evlilik bahsi geçince bile ortamdan kaybolan biriydim şu an beni evli çocuklu görmesi onu epey şaşırtıyor, ki evlendiğimi duyduğunda çok şaşırmıştı.
"Kocan asker değil mi?" Başımı olumlu anlamda salladım. "Evet, asker." Gülüşü azaldı ve ben bu ifadeyi ezbere biliyorum. "Zor be Uhra, çok çocuk getirme." Kaşlarımı çattım. Konunun tatsız bir yere gideceği aşikar. Ve umuyorum ki düşündüğüm yere çekilmesin yoksa kalp kırmaktan asla çekinmem.
"Hayat şartları Selen. Kocam asker diye çocuk da mı getirmeyelim." Omuz silkti belli belirsiz. "Getir ama ne bileyim asker sonuçta, yarın ne olacakları belli değil." Sözleri bir bıçak gibi göğsümde durdu. Bu! İşte bu yüzden Baran'ın istediği kadar çocuk getirmek istiyorum. Bana ondan geriye kalan bir tek çocuklarımız olur. Eğer bir gün hiç gelmezse tek tesellim evlatlarımız olur.
"Biz asker eşleri bu yüzden çocuk getirmek istiyoruz, hem de fazlasıyla. Zor, hatta çok zor fakat bir gün eşim gelmezse tek tesellim evlatlarım olur. Ölene kadar onlarla yan yana olurum." Sessizliğini sürdürdü ve bende daha fazla yanında duramadım.
"Sonra görüşürüz Selen."
"Uhra, kırılma lütfen." Başka hiçbir şey söylemedim ve hızla arkamı dönüp ilerlemeye devam ettim. İncinmiştim lakin bu hayatı biz kendimiz seçtik. Ben onunla bir hayata adım atarken sebepleri de sonuçları da adım gibi ezbere biliyordum.
Ben onun mesleğini düşünmek istemedim. Baran'ın nefes aldığını bilmek dahi bana yeterli. Zor, elbette çok zor ama bu onu sevmeme engel değil. Onunla evlenmek bu hayatta verdiğim en güzel karar ve ne olursa olsun ben yine Baran'ı seçerdim. Ucunda ölüm bile olsa ben onunla evlenirdim.
Adımlarımı hızlandırıp acile yöneldim. Biraz hastalarla içe içe olmak bana daha iyi gelir. Zaten çıkış saatimize çok az kalmış en iyisi acilde gezinmek. Acile girdiğim anda derin bir nefes aldım. Burası epey kalabalık ve farklı bir hareketlilik var.
"Hocam," dedi hemşirelerden biri. Bakışlarımı koşan hemşireye çevirdim. "Hocam acil vaka geliyor, asker." Yutkundum. Kalbimin üzerine oturan o yük benim nefesimi kesti. Asker dedi hemşire ve ben kıpırdayamadım. Korku ruhumu esir alırken konuşmasını istedim.
"Ne- nerede?" Derken sesim tir tir titredi. Aklıma sadece tek bir kişi geldi. Baran... Abimi bu konumda hayal dahi edemedim. Baran dedi tüm düşüncelerim. Aklım bulanıklaşırken adımlarım hızlandı. Kendimi birkaç doktor arkadaşımla beraber acilin kapısına attım ve gelecek kişiyi bekledim. Ben seni buraya değil evimize bekliyorum Baran Oğuz...
🌼
"Siktir," diye kükredi Salih. Es geçen kurşun üst üste küfür etmesine sebep oldu. "Oğuz komutanım," dediğinde hemen cevap geldi. "İyi misiniz Salih?" Başlarına resmen kurşun yağarken epey iyilerdi.
"Biz iyiyiz ama şu soktuğum kahpe döllerini artık indirseniz çok işimize yarayacak."
"Sikeyim teröristini de taşını da. Silah ucu dışında bir sikim görünmüyor. Koruma ateşi açın yer değiştireceğim."
"Emredersiniz komutanım."
Oğuz ile beraber Baran da yer değiştirmek için hareketlendi. Tepedeki nişancı ikisinden birini indirmek istedi ve içlerinden birini hedefine kestirdi. Koruma ateşi açmaya başlayan Kartal timi nişancının olduğu tarafa ulaşamıyordu. Nişanını aldı ve tetiğe bastı.
Omzuna yediği kurşunla sarsılan Baran, kendini hızla kayanın arkasına itti. Oğuz nefes nefese önüne dönerken Baran'a baktı.
"Komutanım! Baran komutanım iyi misiniz?" Merminler kayalara çarpıp güçlü sesler çıkarırken Kartal Timi delirmişti. Ateşlere rağmen tepeye çıkmaya çalışıyordu.
"Omzumdan vuruldum," Baran'ın kısık sesi Cihad'ı daha çok sinirlendirdi.
"Bir dakikan var Oğuz!" diye kükredi. "Şu siktiğimin nişancısını indirmen için sana bir dakika veriyorum."
"Emredersiniz komutanım." Oğuz emri aldıktan sonra görüşünü ayarladı. O nişancıyı indirmek için uğraşırken Cihad hareketlendi.
"Baran," dedi arkadaşına ilerleyerek. "İyi misin lan?" Baran'dan ses gelmedikçe sinirleri artıyordu.
"Biriniz şu gevşeğe bakın."
"Ben yakınım, şu an görüş açımda." Gökhan sürünerek Baran'a yaklaştığında kaşlarını çattı ve hızla çantasını çıkarıp içerisinden ilk yardım malzemelerini çıkardı.
"Komutanım," dediğinde Baran doğruldu ve hafifçe öksürdü.
"İyiyim Gökhan, sadece sar." Gökhan hızla yarasına baktığında küfür etti. "Siktir, çok kan kaybediyorsunuz komutanım." Baran daha çok doğrulup sırtını kayaya yasladı.
"Sarsana lan! Sar şu operasyon bitince bakarsın." Kararsızca baktı Gökhan ama Baran'ın tahammülü yoktu.
"Cihad komutanım-" dediğinde Baran sözünü kesti. "Siktirme belanı Gökhan. Sar şu yarayı işimize bakalım." Gökhan daha fazla oyalanmadan Baran'ın yarasını daha detaylı inceledi. Kurşun içerideydi bu yüzden kararsızlıkla soluklandı.
"Komutanım böyle devam edemezsiniz, yaranız derin ve kurşun içeride." Baran daha çok sinirlendi. "Lan sar geç idare ediyorum." Gökhan hızla yarayı pansumanladı ve sıkıca sardı. Kan durmuyordu ve bu onu daha tedirgin ediyordu.
Operasyon git gide sakinleşirken Oğuz nişancıyı indirmişti. Geri kalanların da Cihad üzerlerine giderken arkadaşlarıyla leşlerini bıraktı. Otuz sekiz kişiydi ve hepsinin leşi sırayla önlerinde duruyordu.
"Şurayı toparlayıp hemen gidelim."
"Emredersiniz komutanım." Oğuz birlikle irtibata geçerken Cihad hızla Baran'a yaklaştı. Yüzünün rengi epey solmuş ve nefes alması hışırtılıydı.
"Senin kafanı sikeyim Baran." Ağırca yutkunan Baran'ın durumu git gide kötüleşiyordu.
"Komutanım kan kaybediyor. Hemen yarasına bakılması gerek."
"Helikopter geliyor," derken Baran'a yaklaştı ve yarasını kontrol etti. "Siktir," dehşetle Baran'ın yarasına bastırdı. "Kanama tekrar başlamış. Oğuz hemen birliğe haber ver hastaneye geçeceğiz." Baran'ın gözleri kapanırken Cihad bağırdı.
"Gözlerini kapatırsan belanı sikerim senin. Aç gözlerini." Baran'ın gözleri zorlukla aralanadı. Nefesi azar azar dudaklarından döküldü.
"Cihad," kısık sesini duyan Cihad Baran'a daha çok yaklaştı. "Oğlumun," dediğinde Cihad yarasına daha çok bastırdığı için dudaklarından acı dolu bir inleme kaçtı. Canı çok yanıyordu. Bu ikinci kez böyle bir acıyla karşı karşıya kalıyordu.
"Sus, eve gittiğimizde Uhra başımızı şişerecek. Sen şimdi sadece sus kardeşim. Daha kızın olacak oğluma alacağım lan." Baran elini kaldırıp güçsüz bir halde Cihad'ın omzuna vurdu.
"Siktir git lan ben sana kız falan vermem." Cihad sırıttı. "Kuzen evliliğine karşıyım ama senin kızın benimde kızımdır."
"Kızım sadece benim kızımdır." diyen Baran'ın gözleri tekrar kapanmaya başladı.
🌼
Ambulanstan önce bir araba hızla gelişigüzel durdu. Gözlerim arabanın plakasına kaydığında yutkundum. Abimin arabasıydı. Bu araba Cihad abime aitti. Abim mi yoksa Baran mı? Düşüncelerim beni boğarken acil kapısında duran ambulansa döndüm. Kapı aralanırken nefesimi tuttum. Baran olmasın Allah'ım. Ne Baran ne abim ne de başka tanıdığım olmasın. Yalvardım. O kapı aralanırken bencilce defalarca kez Rabbime yalvardım.
Önce abim indi ardından sedyeyi indirdiler. Kalbim ağzımda atarken iç çektim. Abim iyiydi peki ya Baran? Abimin arabasıyla gelen Baran mıydı?
Hızla arkamı dönüp arabaya baktığımda Oğuz abi, Gökhan abi, Salih abi ve adını hatırlamadığım iki kişi daha indi. Arkada bir araba daha vardı ama bakamadım ona ve hemen önüme döndüm. Sedyenin üzerinde kanlar içine yatan Baran'dı. Birkaç adım geriye çekildim ve kanlar içindeki haline baktım. Buradaydı. Baran burada. Buraya geldi. O şu an burada. Baran'dı. Titreye titreye o olmasın diye dualar ettiğim adam, burada ve kanlar içinde.
Olduğum yerde adım dahi atamadan sedyenin üzerinde yatan eşime baktım. Korkmuştum. Baran gelecek diye o kadar çok korkmuştum ki, şimdi o burada. Ve ben bir kez daha korktuğum şeyle sınanıyorum...Kanlar içinde hiç kıpırdamadan yatıyor. Nefesim daha çok kesilirken kendimden geçtim. Sarsak adımlarım güçsüzce abime yöneldi. Eli beni sarıp sarmalarken gözyaşlarım hızla süzüldü. Elimi uzatamadım. Eşime müdahale edemedim. Benim canım cayır cayır yanarken kıpırdayamadım.
"Baran," dedim kesik soluklarımın arasında sonrası yok. Sonrasını hatırlamıyorum. Sonrası ölüm gibi bir şey. Yok oldum. Onun yandığı ateşte ben kül oldum.
Gözlerim zorlukla açılırken doğrulmaya yeltendim. Canım hala çok acırken etrafa bakındım. Odadaydım. Boş bir odada. Gözlerim hemen etrafta gezinmeye devam ederken sedyeden kalktım. Baran. Baran buradaydı. Baran yaralanmıştı. Gözyaşlarım hızla düşerken hareket ettim ama vücudum dirençsizce sedyeden destek aldı.
"Sakin ol Uhra," olamazdım. Ben sakin falan olamazdım. Kalbim kanlar içinde soluklanırken ben sakin falan olamam. Canım o sedyede can çekişirken sakin olmam.
"Elisa," dedim ağlarken. "Baran nerede?" Bana yardım etti ve ayağa kalkmamı sağladı.
"Herkes burada, ameliyatta daha Baran abi. Çok kan kaybetmiş ama iyi olacak." Elimi kalbime bastırıp sedyenin dibine çöktüm. Kan kaybetmiş. Çok kan kaybetmiş. Baran ağır yaralanmış. Bir şey oldu da bana mı söylemiyorlar diye düşündüm. Düşüncem canımı yaktı.
"Beni Baran'a götür. Ne olur götür beni Elisa." Kolumu tutup hareket etmeme yardım etti. Ayaklarım her adım attığında kalbim göğüs kafesimde can çekişti. Ben hep bekleten taraftım. Ben bu hastane koridorlarında bekleyen değil bekletendim.
Ben bu hastane koridorunda haber bekleyen değil haber verendim. Şimdi birkaç adım uzağımdaki yere; o ameliyat odasına adım atamayacak kadar korkak biriyim. Gidemedim. Kalbim onun yandığı ateşte kül olurken içeriye giremedim. Karnım burnumda öylece kalakaldım. Bir elim karnımdayken diğeri Elisa tarafından tutulmuştu. Bir girdabın içerisinde varımı yoğumu kaybetmiş gibi koridorda kalakaldım. Ne bir adım gidebildim ne de kalabildim. Buradaydı ama uzağımda. Yaklaşamıyorum.
"Haber var mı?" derken bakışlarım herkesin üzerinde gezindi. Kimse tek kelime etmedi. Gözyaşlarım hiç durmadan akarken sandalyeye çöktüm. İçin için ağladım. Artık kendimi kaybedecek bir raddede duruyorum. Ben o eşikte ilk defa durmuyorum ama ilk defa bu kadar çaresizim. Ellerim iki yanımda dururken yere baktım. Bu eller sevdiğine şifa olmayacaksa neden bu işin işinde. Ben neden senelerce okudum! Hayatım o kapının arkasında can çekişirken nasıl böyle duruyorum.
Elimden hiçbir şey gelmiyor. Elimden bir şey gelmedikçe delirecek gibi hissediyorum. Baran nasıl? Baran ne halde?
"Doktor hanım," kapıdan çıkan kişiye baktım. Genel cerrahi uzmanı Selen'di. Gözleri ilk beni buldu. Yutkundum. Gelecek bir haber bekledim. Konuşması için gözlerinin içine baktım. Bana güzel bir kelime söylesin diye karşısında ölüp ölüp dirildim. Birkaç saniye içerisinde canımdan can gitti.
"Geçmiş olsun hastamız gayet iyi. Kan kaybından dolayı kendine gelmesi biraz zaman alacak ama durumu iyi. Yapılan acil müdahale onu şu an hayatta tutuyor." Elimi göğsüme bastırdım ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Sesim koridorda yankılanırken umursamadım. Biri ellerimi tuttu ama ona bakacak halim yok.
"Özür dilerim Uhra," gözyaşlarımın arasında Selen'e baktım. Karşımda dizlerinin üzerine çökmüştü. "Ben elimden geleni yaptım ve eşinin durumu iyi. Kurşunu çıkardık ve kan nakili devam ediyor." Daha çok ağladım. Onu kaybetme eşiğinde soluklanmıştım. "Çok geçmiş olsun canım. Biz," derken ayaklandı ve etrafına bakındı. "Sizlere çok minnettarız. Hepiniz ailenizi ardınızda bırakıp bu vatan ve millet için her şeyinizi feda ediyorsunuz."
"Vatan sağ olsun," dedi Oğuz abi. "Gerisi önemli değil." Burukça gözyaşlarımın arasında gülümsedim. Vatan sağ olsun tabii ama peki ya o vatana feda edilen canlar? O canların ailesi? Kim düşünüyor bizleri! Bu milletin içindeki hainlerle nasıl mücadele edilecek! Bu millet daha kaç kez bunları yaşayacak! Bizler daha kaç kez bu noktada duracağız!
"Eşini odaya alacağız yarım saat sonra Uhra. Tekrar geçmiş olsun." Selen giderken oturduğum yerden ayaklandım. Baran iyi. Baran gerçekten iyi.
"Emre," dedim annemin kolları arasında olan oğluma bakıp. "Yanıma gel." Kızaran gözlerini etrafta gezdirdikten sonra ürkerek yanıma geldi. Oğlumu kollarımın arasına alıp saçlarını öptüm.
"İyi misin bir tanem?" Başını iyice göğsüme gömdü. Nemli bakışları gözlerime durdu. Bana baktı. Bana uzun uzun bakmayı sürdürdü. Neler olup bittiğinden habersiz. Korkuyordu. Oğlumun gözlerindeki korkuyu gördüm.
"Babam," dedi çekingen bir sesle. "Babam nerede anne?" Oğluma sıkıca sarıldım. Korkuyor. Emre hala titriyor.
"Baban ufak bir kaza geçirmiş ve kolu biraz acımış. Ama şu an iyi biraz sonra babanı göreceğiz." Daha çok göğsüme sindi. "Hemen görelim babamı anne. Ben babamı çok özledim." Yavaş yavaş oğlumun saçlarını okşadım.
"Tamam oğlum. Baban odaya geçince göreceğiz." Kollarını bana sarılmak için bedenime sarmaya çalıştığında oğlumu sıkıca sarıp sarmaladım. Şimdi birbirimizden başka tesellimiz yoktu. Ben bir tek Emre'ye sarılıp Baran için teselli olabilirim.
"Babamın canı yok acımış mıdır anne?" Emre'nin kısık sesi beynimde yankılandı. Çok acımıştır tabii oğlum. Babanın canı çok acımasa şu an burada değil evimizde olurduk.
"Biraz acımış oğlum." Başını kaldırıp yüzüme baktı ve kaşlarını çattı.
"Babam, canı birazcık ağrıdığı için mi hastaneye geldi?" Emre'nin söyledikleri dudaklarımda hafif bir tebessüm yarattı. Akıllıydı bizim oğlumuz.
"Birazdan fazla ağrımış bebeğim." Emre tekrar başını göğsüme yasladı.
"Babam çok mu nazlı yani anne?" Emre'nin söylediklerini duyan herkes birden bire gülmeye başladı. Tebessümle oğlumun saçlarını okşadım. Evladım babanı biraz rezil mi ettik ne. Abim bile kahkaha atmıştı Emre'nin söylediklerine. Sonunda hepimiz biraz olsun gülümseyebildik.
İyi bir haber almıştım fakat Baran'ı görmediğim için hiç rahat değilim. Onu bir kez görsem bütün korkularım yok olacak. Onun iyi olduğunu kendi gözlerimle görmeden rahat edemeyeceğim.
Ben onu kaybetmemek için her şeyi yapmaya hazırım. Ben Baran olmadan çok zaman geçirdim ama bu hissiyat öyle bir şey değil. Onu bir daha göremeyecek olmam hiç hesapta yok. Ne kadar alıştım desem de ben bunu hiç düşünmedim, çünkü düşünmek dahi istemiyorum. Ben onsuzluğa alışamıyorum..
Çok zaman geçti. Yarım saat değil de üç saat yirmi iki dakika geçti. Baran odaya alınmış ve hala yanına gitmemiş olmam canımı sıkıyor. İyi olmasını bilmek bana yetmiyor. Ne kadar iyi deselerde bir kez sesini duymadan inanmam. Ben onu bir kere görsem, bütün acılarım dinecek. Sesini biraz duysam kalbime ferahlık hakim olacak.
"Uyanmasına az kalmış," diyen Barın abime baktım. Sonunda ya, en sonunda kocamı göreceğim.
"Ben tek gireyim ilk önce," dediğimde herkes bana gülümseyerek baktı. Benim kocam sonuçta tek kalmak hakkımız. Aylardır sesine dahi hasretim ben bu adamın. Bence tek kalmak hakkımız.
"Zaten ilk sen gireceksin kızım," Pınar anneme bakıp tebessüm ettim.
Odanın kapısıyla bir süre bakıştım. Şimdi o kapıdan içeriye adım attığım anda dünyam değişecek. Ben şu odaya girdiğimde canımı sağ salim göreceğim. Şu dünya gözüyle bir kez daha birbirimizi göreceğiz. Bir kez daha karşılaşacağız. Ve ben bir kez daha şükredeceğim.
Usulca kapının kolunu indirip odaya adımladım. Odaya adım attığım anda içim kavruldu. Omzundaki sargılar kalbime ağrı girmesine sebep olurken derin nefesler alıp verdim. Kalbim onu gördüğüm için çarparken daha fazla adım atamadım. Sırtımı kapattığım kapıya yaslayıp Baran'a baktım. Yüzünün solgunluğu içimi daha çok kavururken gözlerim doldu. Onu böylesine bitkin görmek göğsüme bıçak gibi saplanıyor. Dayanacak zerre gücüm yok.
"Ne bu halin?" Kısık sesim odada yankılandı. Kendimi olduğum yere bırakıp ağlamamak için direndim. Onu böyle görmek kalbimi acıtmakla kalmayıp sanki bedenimde canımı yokluyor. Varlığımdan şüphe ediyorum. Yaşamak ilk defa bu kadar canımı yakıyor. Onsuz yaşamak aklımın ucundan dahi geçmedi fakat onu şu an böyle görmek çok acı.
"Baran," dedim ağlamaklı bir sesle. Hemen yanına adımlayıp başucunda durdum ve elimi saçlarına uzattım. Usul usul saçlarını geriye atıp alnından öptüm. "Bir tanem. Canımın içi." İçim acırken dişlerimi sıkıp direndim. Uyandığında beni ağlarken görmesin diye direniyorum ama çok zor. Bu benim için çok zor.
"Ağlama," Baran'ın kısık ve pürüzlü sesini duyar duymaz gözyaşlarım hızla yanaklarımdan süzüldü. Saatlerdir uyanmasını bekliyorduk. Zorlukla gözlerini araladığında sıcacık gülümsedim. Ben gülümsedikçe gözyaşlarım yanaklarımdan düşüp kayboldu.
"Buradayım bir tanem. Sakın kıpırdama." Gözlerini tamamiyle araladı. "Kıpırdayamıyorum zaten." Yutkundu. Dili damağı kurumuş ve dudakları epey kuru. Eğilip bu kez dudaklarımı dudaklarına bastırdım ve geriye çekildim.
"İyi misin sevgilim?" Saçlarını yavaş yavaş geriye atmaya devam ettim. Yüzü o kadar çok solgun duruyor ki, içim içimi kemiriyor.
"Bakma bana şöyle," elini sıkıca tuttum. İyi ya bu bana yeter. Canlı canlı karşımda; sesi kulaklarımda. Canı canımda...
"Ağlayacağım, çok canın acıyor mu?" Gözlerini kapattı ve derin nefes almaya çalıştı. "İyiyim Uhra'm." Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken Baran'a bakmayı sürdürdüm. Hunharca ağlasam dahi içimdeki yangın dinmeyecek gibi.
"Baran ya, ne bu halin? Neden dikkat etmiyorsun!" Parmaklarımızı iç içe geçirip bana baktı. Buğulu gözlerine baktım. Şu bakışları görmeyeceğim diye ödüm koptu. Onu kanlar içinde sedyede görmek benim için ölüm gibiydi.
"İyiyim Uhra. Sonra güzelim," dedi elimi daha sıkı kavrayarak. "Sonra istediğin kadar söylen." Eğilip bir kez daha onu öptüm. "Öldüm," alnımı alnına yasladım. "Sana bir şey oldu diye şurada öldüm öldüm dirildim."
"Şş," dedi sakince. Sesi pürüzlü ve kısık bu yüzden kendimi daha kötü hissediyorum. "Ağlama güzelim." Baran ağlama diyor ama ben ağlamadan duramam ki. Onu böyle görmek benim için çok zor. Hele hamilelikten dolayı hormonlarım epey kafayı yedi şimdi oturup hüngür hüngür ağlasam yeridir.
"İyi misin?" Sesim epey kötü çıktı ama umursamadım. Benim için önemli olan tek şey şu an Baran. Onun iyi olması.
"Endişelenme artık," sesinin tınısına bile oturup ağlayabilirim. "Hamilesin." Gözlerimi kapatıp açtım. Bu halde bile beni düşünüyor. Sedyede yaralar içindeyken dahi önceliği benim. Kalbim, ılık bir rüzgarın etkisiyle kuşandı. Uzanıp Baran'ın saçlarından öptüm.
"Sen iyi ol ben başka hiçbir şey istemiyorum." Elini avuçlarımın arasına aldığımda içim acıdı. Eli kurumuş. Elinin üzerinde hafif yaralarla beraber çatlaklar var. Gözlerim dolunca elini dudaklarıma yaklaştırıp avuç içini öptüm.
"Baran, benim canım sevgilim. Bu hayattaki ömürlük yoldaşım. Seni böyle canlı canlı gördüm ya karşımda, ben başka hiçbir şey istemiyorum." Acıyla tebessüm etti. Narkozun etkisi geçtikçe yarası sızlıyor. Bunun bilincindeyim ve canım daha çok acıyor. Acısını keşke alabilsem.
"Uhra'm, hamilesin üzülme daha fazla. Ufak bir yara aldım o kadar." Gözlerimi kısarak yarasına dokunduğumda ağırca yutkundu. Beyefendi kendini kasıyor ama ben yarasına dokunamayacak kadar ürküyorum. Canı biraz acısa kalbim durur.
"Şu an yaran sızlıyor değil mi? Narkozun etkisi geçiyor." Bana baktı. Kısık gözleri aheste aheste üzerimde gezindi ve gözlerini kapatıp hafifçe gülümsedi.
"Senin bana nasip olmuş olman," kapattığı gözlerini araladı. "Hayatımın en büyük şansı." Dolan gözlerimin ardından sıcacık gülümsedim. Uzanıp dudaklarımı kuruyan dudaklarına bastırdım. Öpüşüme öyle bir karşılık verdi ki kalbim ağzımda atmaya başladı. Öpüşünde bile buram buram özlem var.
Yavaşça geriye çekileceğim anda alt dudağımı dişlerinin arasına kıstırdı. Yutkundum. Şimdi kapı açılsa kesinlikle rezil oluruz. Beni bir kez daha öptü ve geri çekilmeme müsaade etti. Gülümseyerek elimi yanağına yasladım. Nasıl güzel bir adamsın sen Baran. Nasıl güzelsin canımın içi.
"Seni çok özledim," fısıltımı duydu ve tebessüm etti. "Seni çok fazla özledim." Sesim titredi. Başımı yavaşça göğsüne yasladım. Atan kalbi canıma can oluyor. Onu böyle görmek bana hayatı bahşetti. İlk geldiğinde kanlar içinde ve üstü başı hep toz topraktı. O hali uzun bir süre gözlerimin önünden gitmeyecek...
"Herkes kapıda mı?" Derin derin nefesler aldım ve doğruldum. "Evet, herkes seni görmek için bekliyor." Kolunu yavaşça belime sardı. Tenimi okşayan eli içimin bir garip olmasına neden olurken kendimi geriye çektim.
"Etkileniyorum Baran," sırıtarak parmaklarını tenime bastırdı. Canımı acıtmadı ama beni daha çok etkiledi. Neredeyse bir buçuk aydır uzak kalınca ikimiz de epey birbirimizi özledik.
"Sana hasretle kavuşmayı bekliyorum." Daha çok sırıttı. Bu sırıtması hiç masum değil. Sanki ameliyattan çıkan o değilde benim. Adam resmen kendinde.
"Baran, ameliyattan çıkalı sadece üç saat oldu."
"Karımı özlemiş olamaz mıyım?" Kısık sesi içime dokundu. Karın seni ne kadar çok özledi biliyor musun! İnsafsız adam ya.
"Bende seni özledim ama iyi olman lazım." Parmaklarımızı içe içe geçirdi ve doğrulmaya yeltendi. İzin vermedim. "Geri yat, sakın kalkayım deme." Yüzünü buruşturduğunda ellerimi göğsüne koyup geriye ittim tabii ne kadar başarılı oldum o tartışılır.
"Uhra'm," beni dinlemedi ve sırtını geriye yasladı. "Uzanmaktan sıkıldım."
"Delirdin herhalde değil mi Baran? Sadece üç saattir uzanıyorsun. Omuzunda kurşun yarası var ve o hiçbir yaraya benzemez." Dudakları iki yana kıvrıldı.
"Kurşun yarası senin yanında hiçbir şey. Sen daha derinsin. Bir gülüşün kurşun yarasını sollar." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Baran Bey bugün epey iltifat etti. Tamam hep güzel şeyler söylüyor ama bu haldeyken bile beni düşünmesi, iltifat etmesi çok farklı.
"Nasılsınız?" dedi ellerimi sıkıca kavrayarak. Sen iyisin ya ben daha iyiyim. Ellerimize baktım.
"Sen iyi olduğun sürece ben hep iyiyim." Yüzük olan elimi kaldırıp dudaklarına götürdü ve avuç içinden öptü. Sonra bir süre yüzüğüme baktı. Yüzüğümün bir diğer eşi ondaydı ve parmaklarında yüzük yok. Göreve giderken çıkarıyordu. Yeni evlendiğimizde bu yüzden de kavga etmiştik. O an aklıma gelince tebessüm ettim.
Düğündeydik. Baranlar görevde olunca annemlere geldim ve bugün de komşumuzun düğünü varmış. Ne kadar gitmek istemesem de annem izin vermedi. 'İlla gel kafan dağılır bak Aleyna geliyor' dedi mecbur giyinip onlara katıldım.
"Bak," dedi Aleyna çaprazımızda oturanları gösterip. "Dilay ile Sema." İki kız kardeşe baktım. Aleyna, Sema'yı hiç ama hiç sevmiyor. Seneler önce abimle birkaç kez konuşmuştu hatta annem isteyelim dedi de abim istemedi. Konuşmalarına da annemler sebep olmuştu. Çok ısrar edip görüştürdüler.
"Hala Sema'yı sevmiyor musun?" Bana doğru döndü. "Zaten sevmezdim abinle hiç alakası yok Uhra." Kahkaha atarak Aleyna'ya baktım. Söylememe gerek yoktu kendisi söyledi. Ben sormadan söyledi hatta. "Gülme ya, ne yapayım çok sinir olup, kıskanmıştım. Ya evlenselerdi, ıy düşünmesi bile beni delirtiyor." Abim Aleyna'yı sevdiği için epey direnmişti. Bir nevi annemlerin zoruyla iki kez sohbet ettiler onda da abim görevden gelmişti ve Semalar bizdeydi.
"Sen," dedi bana bakıp. "Sanki sen Dilay'ı seviyorsun. Abime her yerden yazmıştı." Kan beynime vurdu. Ben bunu unutmuştum. Evet evet kesinlikle unutmuştum.
"Yo," dedim gayet sakince. "Baran beni seviyordu görmezden geldi." Aleyna koluma vurdu. "Sanki abin görmezden gelmedi manyağa bak hele. Abime göstermediğimiz kız kalmamıştı." Gülümseyerek kollarımı göğsümde topladım.
"Canım kocam, o zamanda hep benimmiş. Canım kocam, canım." Aleyna gülümsedi. O bana bakıp gülümserken ben donup kaldım. Bir çift kol beni sarıp sarmaladı. Kokusu buram buram etrafımı sararken ayaklandım.
"Baran," kollarımı hızla boynuna sarıp ona sıkıca sarıldım. "Baran, Baran, Baran." Kokumu derince içine çekti.
"Canım kocam ha." Gözlerimi sıkıca kapattım. Başımı göğsüne yaslayıp gülümsedim.
"Kocamsın, kocamsın yani." Saçlarımdan öptü. "Kocanım tabi. Canın kocan ama." Gülümseyerek geriye çekildim.
"Hoş geldin canım."
"Hoş buldum, çok hoş buldum ama seni yavrum." Üzerimde sade bir elbise vardı. Saçlarımı salık bırakmış ve hafif makyaj yapmıştım. Tabii bütün altınlarımı da takmıştım malum yeni gelin olmak bunu gerektiriyormuş. Pınar annem birkaç kez tembihleyince taktım.
"Yeni gelinim," derken Baran'a yandan bir bakış attım. Gülerek kolunu belime sarıp beni yanına çekti.
"Benim gelinim, güzel gelinim." Başımı omzuna yasladım. Keşke şu an evimizde olsaydık da onu öpseydim.
"Biraz durup sonra eve geçelim."
"Tamam bir tanem, yorgunsundur." Belimdeki eli hafifçe hareket etti. "Yorgunum ama karımı özledim." Utangaç bir gülüş belirdi yüzümde. Baran ise utandığımı anlayınca sırıttı.
"Ben bir Serhat'a selam verip tebrik edeyim annemlere bakar sonra eve geçeriz."
"Tamam bir tanem." Bana döndü ve yavaşça yaklaştı. "Bir daha bir tanem dersen şurada seni öpmeme engel olamazsın." Gel de gülme. Gülümseyerek bakışlarımı kaçırdım ve o da geriye çekildi. Beraber tebrik etsek daha mantıklı.
"Beraber tebrik edelim." Elimi tutup beni yanına çekti.
"Tamam güzelim, gel bakalım." Baran önde ben birkaç adım ardından ilerledim.
"Gördün mü Dilay?" Gelin ve damadın bir masa uzağında oturan iki kız kardeşin sözleri dikkatimi çekti. "Yüzük yok elinde. Ay benim kocam yüzük takmasa onun felaketi olurum." Gözlerim direkt Baran'a kaydı. Yoktu. Parmaklarının hiçbirinde yüzük yoktu. Sırf takabilsin diye altın değildi yüzüklerimiz. Asılan yüzüm bir süre Baran'ın ellerinde gezindi.
"Takmak mı istemiyor acaba abla. Ama severek evlendiler." Sema yüzünü buruşturdu. "İnsan asıl sevdiği kadının yüzüğünü takar." Dilay bize bakınca bende ona baktım.
"Seviyorlar birbirlerini abla," derken Sema'ya döndü. O da geç kalmadan lafını esirgemedi. "Sevse yüzüğü çıkarmazdı bence."
Bu saçma konuşmalar beni daha çok bunaltırken bir an önce tebriğimizi sunup oradan ayrılmak istiyordum. Baran arkadaşıyla konuşurken sessiz kaldım. Ben bir an bile yüzüğümü parmağımdan çıkarmazken Baran takmamıştı. Ve bu ilk defa olan bir şey değildi. Birkaç kez yüzük takmadığına denk geldim ama sessiz kaldım. Şimdi şu konuşmalar beni biraz incitti. Eve gidince soracağım ilk şey neden yüzüğünü takmadığı olacak.
Düğünden çıkmış ve arabaya geçmiştik. Ben sessizliğimi korurken Baran'ın gözleri üzerimdeydi. Tabi yüzüm hemen düşünce bu dikkatlerden kaçmıyor.
"Uhra," dediğinde gözlerimi ona çevirdim. "Hayırdır güzelim?" Umursamazca omuz silktim.
"Hiç, hiçbir şey." Yola bakarken kaşlarını çattı. "Aynen yavrum, yüzüne bakınca da hiçbir şey anlaşılıyor." Yüzüm daha çok asıldı. Ellerine baktıkça sinirleniyorum.
"Yüzüğün nerede?" Yoldaki bakışları parmaklarına kaydı ve tekrar önüne döndü.
"Siktir," dedi dehşetle. "Karargahta unuttum. Masama bırakmıştım takacağım diye." Alt dudağımı dişlerimin arasına aldım.
"Bu yüzüğünü ilk takmamazlığın değil Baran." Bana doğru döndü ve kaşlarını daha çok çattı.
"Ne alaka şimdi yavrum?"
"Ne demek ne alaka? Ben yüzüğümü bir kez bile çıkarmıyorum ama sen sürekli çıkarıyorsun. Karargahta niye çıkarıyorsun anlamıyorum orada insan yok mu?" Bana şaşkınlıkla baktı.
"Yavrum, göreve gittim duş aldım takarım diye masaya bıraktım ama unutmuşum." Başımı cama çevirdim. "Saatini takmayı unutmuyorsun ama yüzüğünü unutuyorsun."
"Eve geçelim önce," dedi ve aramızda sessizliğe sebep oldu.
Sonunda eve gelmiştik. Hızlıca kemerimi açıp çantamı aldım ve arabadan indim. Çantamda anahtarı aradım ama bulamadım sinirle çantayı yere boşaltıp anahtarı buldum ve kapıyı açtım. Boşalttığım çantayı toplamaya çalışırken gözlerim dolu doluydu. Saatini kolundan çıkarmıyor ama yüzüğünü her seferinde unutuyor. Kapıdan içeriye girdiğim anda belimden kavrayarak daha fazla gitmeme engel oldu. Dış kapı ardımdan kapanıp kilitlenirken sesimi çıkarmadım.
"Ağlıyor musun sen?" Konuşmadım ve kollarının arasından çıkmak için kıpırdandım. "Anlaşılan karım bana küsmüş. Daha yeni geldim anasını satayım, gelir gelmez ne yaptım?"
"Yüzüğün yok elinde. Elin kızları yüzüğünü konuşuyor yetmedi sevgimizi sorguluyor!" Beni hızla kendine çevirdi.
"Başlarım elin ne dediğine! Bana bak sen," gözlerimi kaçırdım ama izin vermedi. Başımı kaldırıp ona bakmamı sağladı. "Keyfimden takmamazlık yapmıyorum. Göreve giderken çıkarıyorum bir şey olmasın diye. Tamam yenisini her türlü alırız ama bu ilk yüzüğümüz senin için anlamlı." Yutkundum. "Haklısın birkaç kez unuttum ama yemin ederim bilerek olmadı." Eli usulca yanağımı okşarken gözlerimi kapattım. Abartmıştım belki de bilmiyorum ama bir an zoruma gitti. Elinde yüzük göremeyince sinirlendim.
"Tamam," diye mırıldandım kısık bir sesle. "Yüzüğünü göremeyince çok sinirlendim." Kollarını sıkıca bedenime sarıp beni kendine çekti. Kalbim küt küt atarken yutkundum. Özlemiştim. Baran'ı çok özlemiştim. Gözlerimiz birbirine takılıyken iç çektim. Ben bir çift harelere bakınca evime varmış gibi hissediyorum...
"Özledim," dedi başını boyun boşluğuma gömerek. "Seni çok özledim. Uhra..." Adımı öyle içli söyledi ki kalbim kafesinden çıkacak gibi atıyor.
Bir süre daha yüzüğüme baktıktan sonra tebessüm etti. Yüzünün güldüğünü de gördüm ya şimdi bütün dünya benim gibi. Ellerimizi birbirine kenetledim.
"Baran, çok korktum. Bizi çok korkuttun bir tanem." Yutkunarak elini yanağıma yaslayıp aheste aheste yanağımı okşadı.
"Güzelim," gözleri yüzümde gezindi. "İyiyim. Emin ol gerçekten iyiyim." Omuz silktim ve elinin üzerine ellerimi koydum.
"Korktum. Şu an iyisin ya başka hiçbir şey umurumda değil." Usul usul yanağımda gezinen eli gözlerimi kapatmama sebep olurken odanın kapısı çaldı. İç çekip geriye çekildim.
"Gel," diyen Baran'ın sesiyle tebessüm ettim. Odanın kapısı aralanırken arkamı döndüm.
"Yeter," dedi Cihad abim odaya girerken. "Ağaç olduk kapıda." Kendiyle beraber arkadaşları da içeriye girmeye başladı. Herkes hep bir ağızdan konuşurken Baran'a biraz daha yaklaştım. Onu görememek gibi bir derdim vardı şimdi ilacım tam karşımda. Elleri elimde, gözleri gözlerimde...
Bölüm sonuuuu
Bölüm hakkında düşünceleriniz?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
96.8k Okunma |
3.96k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |