44.Bölüm
"Ruhun mu ateş yoksa o gözler mi alevden..."
Akşama doğru Kerem annemlere gidelim demişti bu yüzden Almila hiçbir şey yapmadı. Hamileliğinin son ayında olduğu için yemek yapası da yoktu. Sürekli uyumak istiyordu.
"Kızım," elini karnında gezdirdi. "Sağlıkla gel bize prensesim." Usulca karnını okşamaya devam etti ve kızı da ona tepki veriyordu. Üst üste karnına yediği sert tekme Almila'yı güldürdü. "Bu anı asla hayal etmemiştim. Babanla evlenme ihtimalim dahi yoktu." Hem konuştu hem de karnını okşadı. Birden bire arkasından boynuna sarılan kollarla çığlık attı.
"Sakin Almila, benim." Almila sakince sırtını geriye yasladı. "Korkuttun, Kerem hamileyim sessiz sessiz yaklaşılır mı ya!" Çemkiren eşi, gözüne çok tatlı geldiği için çenesinden tutup başını kendine çevirdi ve eşini öptü. Almila kıkır kıkır güldü. Şu an bütün keyfi yerine gelmişti.
"Ya Kerem, şöyle öpüyorsun heyecandan doğuracak gibi oluyorum." Kerem sesli bir şekilde gülerek koltuğun yanından dolanıp Almila'nın yanına geldi.
"Annemlere gideceğiz." Almila elini Kerem'e uzattığında beklemeden elleri birbirine kavuştu. Beraber büyümüşlerdi ve Kerem onu ilk gördüğü anda vurulmuştu. Çocuk aklıyla bile hiç Almila'yı incitmemişti. Herkesin aksine onlar hiç abi kardeş modunda büyümedi. Hatta imkan oldukça Almila Kerem ile yan yana bulunmaktan kaçıyordu çünkü abisi Kerem'i büyüğü olarak görmesini istiyordu.
"Gidelim Kerem, annemlere de uğrayalım." Almila'yı yavaşça ayağa kaldırdı. Adım adım kapıya çıktılarında Kerem duraksadı. Silahı belinde olmadığı için hızlıca düşündü. Kendi silahını evde bırakmıştı ve karargahtan yedek silahını almıştı ama onu nereye koyduğunu unuttu.
"Az bekle Almila, silahıma bakmam lazım. Karargahtan çıkarken belimdeydi." Üzerini yokladı ve silahını bulamadı. Dudakları arasından sesli bir küfür döküldü. Her şeyi bırakır silahını bırakmazdı.
"Banyoya bak Kerem, orada bırakmış olabilirsin." Kerem elini saçlarından geçirdi.
"Yok çiçeğim, Baran'ın arabasında kaldı. Karakol çıkışında abinin arabasıyla gelmiştim, çıkarıp torpidoya bırakmıştım şimdi hatırladım." Almila alt dudağını dişlerinin arasına aldı. Şimdi abisi Kerem'i epey kızdıracaktı. Hatta canından bezdirecek dese daha doğru tabir olur.
"Sen bittin Kerem. Abim seni mahvedecek." Kerem umursamazca omuz silkti fakat kendine çok kızdı. Nasıl silahını unutmuştu.
"Sorun yok çiçeğim."
Almila'yı alıp arabaya geçtiler. Silahını eve geçerken alacaktı bu yüzden direkt Fatma Hanımlara geçtiler.
🌼
Elim şakaklarımda gezindi. Başım şiddetli bir şekilde ağrıyor ve tatile gelmiştik. Baran oğlumuzla ilgilenirken gözlerimi sıkıca yumdum. Başım ağrıdığı için ikisi de yanımdan ayrılmıyor.
"Biraz," dedim sitemle. "Ne olur biraz sessiz olun Baran." Beni duydular ve anında sesleri kesildi. Üzerime gölge düşünce gözlerimi kısık bir şekilde araladım.
"Hastaneye gidelim güzelim. Olmuyor böyle." Sırtüstü uzanıyordum. Zorlukla doğrulduğumda bana baktı. Elini belime atıp bana yardımcı oldu. "Baran başım çatlayacak gibi, uykusuzluktan mı acaba?" Kaşları çatıldı ve yanımdaki boşluğa geçip oturdu.
"Kalk hastaneye gidelim. Uyumadın mı?" Elini saçlarıma uzattı ve yüzüme, boynuma yapışan saçları geri savurdu. "Saçlarını toplayalım."
"Uyuyamadım, yerimi yadırgadım." Ayağa kalktı ve çabucak saçlarımı topladı. Üzerimde ince penye bir elbise var bu yüzden pek bunalmamıştım. Baran dikkatle bana bakarken gözlerimi gözlerine diktim ve öylece ona baktım. Bana bakan şu gözler nefesimi şah damarımdan kesiyor.
"Bakma şöyle," diye mırıldandı kulağıma doğru. "Oğlumuz var." Gülmemek için gözlerimi kapattım. Baran bakışımdan bile etkileniyor hoş ondan farklı bir yanım yok. Başımı usulca Baran'a çevirdiğimde harelerinin koyuluğu beni güldürdü. Her şeyden de etkilenme kocacığım.
"Emre sabahın köründe uyandı. Uyutursam uyuyacak." Bakışlarımız karşımızdaki koltukta oturan oğlumuza döndü. Telefonla oynuyordu. Elindeki telefon çalmaya başlayınca tedirgin oldum. Emre oturduğu yerden kalkınca Baran ondan önce davrandı ve elinden telefonu alıp cevapladı.
"Kardeşim," derken bana döndü ve yanıma oturdu. Abimler mi acaba?
"Unutmasaydın birader. Sana ceza," dediğinde Baran'a bakmaya devam ettim. Allah aşkına bu adam neyden bahsediyor. Telefonla konuşurken saçlarımı kulağımın arkasına aldı ve dikkatli bir şekilde beni inceledi. Bana bakma diyor ama kendisi bakışlarının farkında mı acaba.
"Tamam, akşam gelseydin. Bilmiyorum Uhra biraz rahatsız kafamız eserse bugün bile geri döneriz." Yüzümü astım. Bugün ikinci günümüz ama benim rahatsızlığım yüzünden ne denize girdik, ne de doğru düzgün dışarıya çıktık.
"Ne oldu güzelim?" Telefonu kapatmıştı. Bakışları bana yöneldi ve konuşmamı bekledi.
"Tatilimizi berbat ettim." Rahatsız bir şekilde nefes alıp verdi. Kesinlikle sinirlendi. Baran ilk defa sinirlendi. İlk defa derken uzun bir zamandan sonra ilk defa.
"Farkındasın değil mi?" Ellerini yanaklarıma koydu ve bana yaklaştı. "Artık sinirlendiğimin farkındasın." Yutkundum. Elimde değil ne yapabilirim. "Berbat falan olmadı. Siz benim yanımdasınız bu yeter." Uzanıp alnımdan öptü ve usulca geriye çekildi. Kalbim huzurla sarmalandı. Nasıl da bir dakika içerisinde bütün her şeyi alaşağı ediyor. Bir cümlesiyle bütün kara bulutlar bir anda yok oluyor. Sanki bembeyaz bir defterin üzerine yazılan renkli yazılar gibi hayatım.
"Baba," Emre'nin sesiyle bendeki bakışlarını yan tarafa çevirdi. "Ne oldu oğlum?" Ellerini yanaklarımdan çekti ve hafifçe aramıza mesafe açtı. Yanımızda meraklı bir çocuğumuz var bu yüzden dikkat etmemiz gerekiyor.
"Neden denize girmiyoruz artık?" Yüzünü astı. Bence hava almak bana iyi gelebilir. Yavaşça yan dönüp ayaklarımı yataktan aşağıya indirdim. Soğuk zemine bastığım anda derin bir nefes aldım. Sıcak. Gerçekten sıcaklamışım. Yavaş adımlarla banyoya ilerlediğimde Baran oğlumuzla ilgileniyordu.
Ilık bir duş aldıktan sonra giyinip banyodan çıktım. Nemli saçlarımı kurutmaya üşendiğim için havluyla suyunu aldım ve Baran'a yaklaştım. Emre ile üzerlerini değiştirmişler. Denize girecekler. Benim bu gün denize girecek ne halim var ne de keyfim en iyisi hava almak.
"Hazır mısın yavrum?" Başımı olumlu anlamda salladım. "Saçların?" dedi sorarcasına. Baran'ın bıkmadan, usanmadan her seferinde saçlarımı kurutması artık rutindi. Bu huyumu sevmiyor ama bende biraz üşengeç oluyorum. Her işi yapıp saçlarımı kurutmaya üşeniyorum.
"Kurutasım gelmedi. Zaten denize gireceğiz." Huysuzca omuz silktim ve çantamı koltuktan aldım.
"Bekle," derken hızlıca banyoya girdi. Kurutma makinesi ile geri geldi ve elimi tutup beni yatağa oturttu. Bazen gerçekten sinir oluyorum ama şu an başım ağrıdığı için sesimi çıkaramıyorum.
"Harbi bugün beni sinirlendirmek için uğraşıyorsun." Sanırım en son isteyeceğim şey Baran'ın sinirlenmesi. Evet, kesinlikle hiç sevmiyorum sinirlenmesini çünkü Baran sinirlenince gözü dönüyor. Onu bazen sankinleştirmem zor oluyor. Genelde sessiz ve sakin bir de bunun üzerine ekstra sinir eklenmemeli.
"Bir tanem," kurutma makinesini komodine bıraktı. Kuruttuğu saçlarımı bol bir örgü yapıp tokaladı. "Ben artık görevime geri dönmek istiyorum." Baran karşıma geçtiğinde gözlerime uzunca baktı. Hatta bakışında ufak bir isteksizlik sezdim.
"Uhra'm," dizlerinin üzerine çöktü. "Bu senin en doğal hakkın fakat ben iyi olmanı istiyorum. Kocanım ve her zaman yanındayım." Ellerimizi birbirine kenetledim. Şimdiye kadar aramızda asla para mevzusu dahi geçmedi. Evin ihtiyaçları olsun, bizim ihtiyaçlarımız olsun genelde hep Baran hallediyordu. Bazen kızıyorum ona ama beni hiç duymazdan geliyor. Bütün maaşım olduğu gibi hesabımda duruyordu. İhtiyaç olmadığı sürece harcamama müsaade etmiyor. Ben varken hiçbir şeyi düşünme diye söyleniyor.
"Sadece senin iyi olman benim önceliğim. Tam iyileş, sonra mesleğine dön." Derin derin nefeslendim. İyiyim. Gerçekten iyiyim. Ve hamileyim zaten şunun şurasında toplasan üç ay ya çalışacağım ya çalışmayacağım.
"Üç ay bir tanem," parmaklarıyla oynadım. "Sadece üç ay çalışırım. Sekizinci ayımda izine ayrılacağım sonra bebeğimiz bir buçuk yaşına basınca geri mesleğime devam edeceğim." Elimi dudaklarına götürüp avuç içini öptü ardından yavaşça parmaklarımı tek tek öptü. İçim kıpır kıpır olurken tatlı tatlı gülümsedim.
"Dünyalar güzelim," ayaklandı. "Sen nasıl istersen öyle olsun bebeğim. Sen iyi ol gerisi mühim değil." Oturduğum yerden kalktım ve gülümsedim. Şimdi, şurada Baran'ı delicesine öpsem ne güzel olur. İçim ona karışma ihtiyacıyla kuşanırken böyle durmak beni bir miktar üzdü.
"Öpesim var. Seni öpsem," sırıtarak bana yaklaştı. "Akşam hesaplaşırız yavrum." Dudaklarım daha çok kıvrıldı. Gözlerimi oğlumuza çevirdiğimde balkona açılan camdan dışarıya bakıyordu. Hızla Baran'ı öpüp geriye çekildim.
"Hadi gidelim, Emre biraz hevesini alsın." Belimden kavrayıp beni kendine çekti. "Akşam," usulca burnunu yanağıma sürttü ve beni çilden çıkardı. Onunla beraber aynı ateşte tutuşmak için pusuda bekliyorum. "Emre uyur uyumaz." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Gülmemek için zor durduğumu fark edince sırıttı. "Hesaplaşacağız."
Yüzümüzdeki gülümsemeyle odadan çıktık. Asansöre binip düğmeye bastık ve öylece yan yana birbirimize baktık. Baran Emre'nin sorularını cevaplarken ben sessizliğimi korudum. Asansör durunca inip otelin çıkışına ilerledik. Dışarıya adım attığım anda ılık bir hava yüzüme vurdu. İçim huzurla dolup taşarken tebessüm ettim. Bu havayı seviyorum.
"Baba," dedi oğlumuz hevesle. Çantamı şezlonga bıraktım. "Yarın doğum günüm biliyorsun değil mi?" Baran hafifçe gülümsedi ve oğlumuzu yere indirdi.
"Unutmadım oğlum." Emre üzerindeki tişörtü babası gibi bir çırpıda çıkarınca donup kaldım. Çocuğu kendine benzetti. Beş yaşına yarın basacak oğlumuz tıpkı babası gibi. Sanki onun küçük versiyonu. Ve bu beni biraz kıskançlığa itmiş olabilir. Resmen birken iki oldular.
"Baran," gözlerim yan tarafıma kaydı. Sırıtarak bize baktı. "Ne bu? Bu çocuk niye senin gibi yaptı? Ne yaptın oğluma sen ya!" Hiddetle Baran'a döndüm. Keyifli keyifli sırıttı.
"Ben bunu bayağıdır öğretmeye çalışıyordum yavrum. Aferin yavru kurt." Emre'nin saçlarını okşadığında yüzümü astım. Ben iki tane Baranla asla baş edemem. Asla ama asla.
"Çocuğu kendine benzetiyorsun. Ben seninle zor baş ediyorum." Dudağı yana kıvrıldı. Kulağıma doğru eğildi ve beni mahvedecek cümlelerini fısıldadı. "Herkese aslan sana kediyim be yavrum." Hafifçe iç çekip kokumu soludu. "Sen adımı dahi söylesen benim bütün sinirim, diktatörlüğüm yok oluyor." Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu.
Alt dudağıma dişlerimi geçirdim. Dirseğimle Baran'a bir tane çaktım ama bana mısın demedi. Sırıtarak boynumu öpüp geriye çekildi. Beyefendinin keyfi epey yerinde ve onun mutlu olması benim mutlu olmama yeterli.
"Gel bakalım yavru kurt, sen biraz oyna, yorul akşam baban rahat-" Baran konuşmasını bitirmeden koluna vurdum. Çocuğa neler söylüyor bu adam Allah aşkına. Ateşi başına vurmuş. "Saçmalama hayatım."
Bana ters bir bakış attı ve denize girmek için ilerledi. Bense oturup onları izledim. Oğlumuzla yüzmesini ve defalarca kez suya atıp tutmasını hatta bir keresinde çocuğu suyun altında bırakıp bana baktı. O an kalpten gidecektim. İnsan evladını suyun altında tutar mı ya!
"Dur," dedi kahkaha atarak. Emre koşarak yanıma geldi. Dönüp Baran'a baktıktan sonra güldü.
"Gördün mü anne?" Kıkırdadım. "Gördüm bebeğim." Baran gelince göz ucuyla ona baktım ve gülümsedim. Gözlerim vücudunda gezindi. Şaheser gibi. Yanık teni içimin bir hoş olmasına sebep olurken iç çektim. Bu adam benim. Ve ben bana ait olan ne varsa, gözümün önünden ayırmaktan hiç hoşlanmam.
"Gözlerinle yedin." Baran'a baktım. Bana sırıtarak bakıyordu. Bugün epey sırıtmıştı beyefendi bunun intikamını akşam alırız.
"Olabilir," dedim duyacağı bir tonda. "Gözlerimle yerim. Kocamsın doğal olarak." Daha çok sırıttı. Cüretkar olmam onun daha çok hoşuna gidiyor ve tabi utandırmak için ise elinden geleni yapıyor.
"Fenasın yavrum." Gülümsedim ve oğlumuzu havluya sardım. "Eserin bir tanem." Yanıma geldi ve havluyu alıp hafifçe geriye çekildi.
Gözleri üzerimdeyken önce gövdesini kuruladı ardından saçlarına geçti. İçim gide gide onu izledim. Birden bire çantamdaki telefonu çalmaya başlayınca kaşlarını çattı. Bugün Baran'ı arayan arayana mübarek. Çantamı alıp telefonunu çıkardım ve hemen uzattım. Kaşlarını çatarak telefonu cevapladı. Birkaç dakika karşıyı dinledi.
"Tamam." Başka bir şey söylemedi. Karşı tarafı dinledi ve telefonu kapattı. Gözleri gözlerime değince anladım. Anladım lakin neden bu kadar erken diye yakındım. Hani üç gün izinliydi şimdi bu görev neyin nesi.
"Hadi," derken Emre'yi kucakladı. "Hemen çıkmamız lazım." Yüzümü asmadım ve hemen ona ayak uydurdum.
Apar topar her şeyi toparladık ve otelden çıktık. Yüzüm asık değil hatta diyecek hiçbir şeyim yok. Zaten dün denize biraz bile olsa girmiştim, hem bugün de Emre bol bol hevesini aldı. Gözlerim çatık kaşlarla arabayı süren kocama kaydı. O kadar sinirli ki hiçbir şey diyemedim. Kendi kendine kısık küfürler mırıldanıyordu.
"Bir tanem," yoldaki gözünü saniyelik bana değdirdi ve önüne döndü. "Sinirliyim Uhra." Evet çok sinirli. Baran'ın siniri biraz fazla bu yüzden konuşmak yerine vitesteki eline uzandım. Onu böyle sakinleştirmem daha mantıklı.
"Çok önemli değil sevgilim. Yeterince keyif aldık." Gözlerim arkada uyuyan oğlumuza kaydı. Sabah erken uyandığı için şimdi uyuyor.
"Yarın oğlumun doğum günü ama biz göreve gidiyoruz. Eve gidince kutlayalım." Derin derin nefeslendim. Baran'ın epey keyfi kaçmış çünkü geçen sene ne oğlumuzun doğum gününde vardı; ne evlilik yıl dönümümüzde ne de benim doğum günümde. Ve yaklaşık iki senedir her seferinde göreve gidiyor. Ben bunu sorun etmiyorum çünkü biz biliyorduk her şeyi en başından. Özel günlerim onun benimle olduğu her an. Baran'ın yanımda olduğu her an benim için özel ve önemli. Üzülmüyorum desem yalan olur ama alıştım.
"Sikeyim," dedi kısık bir sesle. "Bizi o sınıra gitmek zorunda bırakan kahpe evlatlarının cinsini, doğumunu, gelmişini, geçmişini düz sikeyim." Gözlerimi kapatıp başımı geriye yasladım. Sinirini çıkarsın. "Anasını avradını." Baran kendi kendine küfür söylemeye devam ederken bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim. Ufak bir kıpırtı. Karnımda hissettiğim ufak bir hareketle doğruldum.
"Hareket etti." Elim hızla karnıma gittiğinde gözlerim doldu. İlk defa hareket etti. Hafif bir dalgalanma gibiydi. "Bebeğim," karnımı usulca okşadım. "Anneciğim, buradayım." Ben karnımı okşadıkça hareketi arttı. Sanki suda yüzer gibi hareket ediyor hoş zaten suyun içinde. Tekme falan atmadı. Suda süzülür gibi hareket etti.
"Hareket mi ediyor?" Arabayı sağa çekip durduğunda şaşkınlığım daha çok arttı. "Ediyor mu güzelim?" Başımı salladım. Baran'da elini karnıma koydu.
"Bebeğim," dedi kısık bir sesle. Bebeğimizin hareketi durdu. Baran karnımı okşadı ama bebeğimiz hareket etmedi. "Babanda görsün bebeğim." Kıkırdadım. Babası küfür ettiği için birazcık cezalı sanırım.
"Küstü sana," başını hızla karnımdan kaldırıp bana baktı. "Sebep?" Omuz silktim. "Küfür ediyorsun diye." Eğilip karnımı elbisemin üzerinden öptü ve bana ters bir bakış attı. "Babası sabırsızlıkla bekliyor."
"Bizde babasını bekleyeceğiz." Harelerini yüzümde gezdirdi. Kalbim yerinden sökülecekmiş gibi çarptı. Karnımdaki elim dahi onun yoğun bakışları altında titredi. İçimdeki sevgi sanki her geçen zamanda artıyor. Ben Baran'ı daha ne kadar çok severim bilmiyorum ama bu sevgi sonum olabilir.
"Bekleyin," dedi kısık bir sesle. "Sen ve çocuklarımız." Önce Emre'ye baktı sonra karnıma ve en son yine aşığı olduğum gözlerini bana çevirdi. Uzun sürmedi bakışı fakat bana bir ömür gibi geldi. Ömrüme onunla ömür eklendi. Yaşam onunla hayat oldu.
"Hala inanamıyorum." Arabayı tekrar çalıştırdı ve söylediklerime hafifçe gülümsedi. "İkinci çocuğumuz geliyor ama bazen inanamıyorum." Elini uzattı ve hızla elimi avucuna bıraktım. Önce tek tek parmaklarımı öptü ve ardından avuç içine öpücük kondurup ellerimizi birbirine kenetledi. Yüzümdeki gülümsemeyle Baran'ı izledim.
"Dikkat et kendine bir tanem. Bizde aklın kalmasın ve evde kalacağız haberin olsun."
"Hayır," dedi arabanın hızını artırıp. "Annemlerde kalacaksınız."
"İyiyim, evimizde kalmak istiyorum." Göz ucuyla bana baktı ve yola döndü. Şimdi bütün morali bozuldu ama beni anlamasını istiyorum.
"Evde yalnız kalmanı istemiyorum. Emre yaramaz ve sen hamilesin." Oflayarak elimi kendime çektim ve kollarımı göğsümde topladım. Emre yaramaz değil sadece oyun oynamak isteyen bir çocuk ve bu çok doğal.
"Emre'ye hamileyken hamilesin tek kalma dedin şimdi kocaman oğlumuz var hamilesin Emre yaramaz diyorsun. Saçmalama istersen Baran." Sessiz kaldı. Sessizliği beni sinirlendirirken başımı cama çevirip akıp giden yola baktım. Sessizliğini bozmayacağını bildiğim için konuşmuyorum.
Haklı ya da haksız bilmiyorum ama ben evimde kalmak istiyorum. Nereye kadar annemlere gidebilirim. O her seferinde görevlere gidecek, ben kalacağım ve iki çocukla beraber hem de. Ben onları alıp bir orada, bir burada kalmak istemiyorum. Eğer böyle olacaksa Pınar annemlerle yaşarız daha mantıklı.
"Uhra," usulca Baran'a dönüp baktım. "Aklım sizde kalıyor. Daha tam iyi misin? Ben sürekli bunu düşünüyorum. Bugün bile iyi değildin." Yutkundum. Ne düşünüyorsam açık açık söyleyeceğim.
"Baran," derin bir nefes aldım. "Ben sürekli git gel yapmak istemiyorum. Eğer böyle olacaksa Pınar annemlerle aynı evde yaşayalım daha mantıklı. Her an görevin çıkıyor ve gidiyorsun. E ben evde tek kalamayacaksam neden ayrı evde yaşıyoruz. Hayır oğlumuz beş yaşına basacak ve ikinciye hamileyim; ne yapacağım iki çocukla bir orada, bir evde mi kalayım?" Sessizliğini sürdürdü. Beni dinledi. Sadece sessizce dinledi ve zerre tepki vermedi.
"Eve gidince konuşalım." Sinirlendi mi bilmiyorum ama kaşları epey çatık. Daha fazla konuşma gereksinimi duymadan başımı geriye yasladım.
Eve varana kadar hiç konuşmadık. Araba bahçede durunca hemen arabadan indim ve Emre'yi uyandırdım. Uykulu uykulu yüzünü astı. Oğlumun elini sıkıca tutup eve girdik. Oturma odasına geçince Emre'yi koltuğa yatırıp bahçeye çıktım. Baran eşyaları indirip arabanın bagajını kapattı.
"Ben alırım," dedi ama onu dinlemeden çantalara uzandım. "Ben alırım dedim Uhra." Başımı Baran'a çevirdim ona ters bir bakış attıktan sonra büyük çantayı aldım.
"Uhra," dedi ve ben ses tonundan dahi sinirini çok net anladım. "Bırak çantayı." Elimden çantayı aldı. Hemen diğer çantaları aldıktan sonra eve yöneldi. Yüzümü asarak arkasından eve girdim. O üst kata çıkarken ben Emre'yi kontrol etmek için oturma odasına geçtim. Emre hala uyuyor.
Usulca üst kata çıktım. Yatak odamızdan içeriye adım attığımda Baran banyoya geçmişti. Geçip yatağa oturdum ve başımı geriye yasladım. Baran duş alıyor ve çıkınca giyinip gidecek. Dakikalar sonra banyonun kapısı açılınca gözlerimi araladım. Beline sardığı havluyla banyodan çıktı, bana saniyelik bir bakış attıktan sonra giyinme odasına girdi. Onun bu hareketi beni daha çok üzdü.
Ben kendi kendimi düşüncelerimle boğarken giyinme odasından çıktı. Üzerine siyah bir kot pantolon ve siyah tişört giymiş. Elindeki ufak bavulu ve silahı gözüme çarptı. Silahını kontrol ettikten sonra beline yerleştirdi bavulu ise kapının önüne bırakıp bana döndü. Aramızdaki mesafeyi kapatıp üzerime eğildi. Kokusu saniyeler içinde beni etkilerken derin derin nefes aldım. Kim bilir ne kadar uzak kalacağız...
"Dikkat edin kendinize." Alnımı öptü. Bakışları yüzümde gezinirken derin bir nefes aldı. Çenemden kavrayıp başımı kaldırdı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Öpüşü narin ve yumuşak. Ona karşılık verirken hızına yetişebiliyorum. Kollarımı boynuna sarıp ona daha çok yaklaşma hissiyatıyla kuşandım. Hafifçe geriye çekildi. Ilık nefesi dudaklarıma çarparken gözlerimiz kesişti.
"Evde kalın. Kendinize dikkat edin bir sorun olursa abilerini ararsın. Telefonumu kapatacağım, görev uzun sürebilir merak etme." Başka bir şey söylemedi. Bir kez daha nazikçe beni öptü ve geriye çekildi.
"Böyle mi gideceksin?" Duraksadı. "Nasıl?" Yüzümü astım. "Tripli." Bana tekrar döndü ve bir kez daha üzerime eğildi.
"Tripli falan değilim." Öptü beni bir kez daha usul usul ve geriye çekildi.
"Ayağa kaldır beni Baran." Belimden kavrayıp beni kaldırdı. Başımı göğsüne yaslayıp derin derin nefes aldım. Kokusu buram buram içime işlenirken gülümsedim. "Bana kızmadın değil mi? Yanlış falan da anlamını istemiyorum. Ben sadece," başımı kaldırıp alttan alttan Baran'a baktım. "Evimizde durmak istiyorum. Burası bizim yuvamız." Hafifçe gülümsedi. Alnımı öptü ve gülümsemeye devam etti.
"Haklısın güzelim. Bir yere kadar her şey, sende haklısın. Dikkat et bana yeter." Gülümseyerek kollarımı beline sardım. Huzurla başımı göğsüne bastırdım. Senden ayrı kalmak bana zulüm gibi Baran. Sensiz uyumak bana ölüm...
"Bizi düşünme. Sağ salim gel bana yeter." Saçlarımı öptü.
"Hadi Emre'ye bakıp çıkacağım. Abin arayıp yarım saatin var dedi." Huysuzca söylendim. "Abimde abartmasın." Bir kez daha saçlarımdan öpüp sırıttı.
Beraber alt kata indik. Oturma odasında uyuyan oğlumuzu kucağına alıp uyandırdı. Emre uykulu gözlerle babasına bakıyordu.
"Baba," Emre'nin saçlarını okşadı. "İşe gidiyorum oğlum." Hemen doğrulup Baran'ın dizlerine oturdu.
"Akşam geleceksin değil mi baba?"
"İşim uzun sürecek oğlum." Minik kaşlarını çattı.
"Yarın gelecek misin? Baba doğum günüm biliyorsun değil mi?" Burukça gülümsedi ve onun gülüşündeki burukluk kalbimi acıttı. Oğlumuza verecek bir cevabı yok ve Emre'de hemen anlayacak gibi değil.
"Ne zaman geleceğim belli değil oğlum." Emre bana baktı sonra babasına döndü. Önce anlamaya çalıştı ama anlam veremeyince kaşları çatıldı.
"Hani doğum günümde yanımda olacaktın? Baba hani bu kez yanımdaydın?" Kaşları daha çok çatıldı. Hızla Baran'ın kucağından sıyrılıp yere bastı. Gözleri dolunca ağlamamak için kendini sıktı. Gözlerim dolarken kendimi tuttum. Baran'ın yanında ağlamak istemiyorum.
"Emre," dedi. Emre Baran'ı duymadı. Hemen odasına gitmek için hareketlendi ama müsaade etmedim. "Olduğun yerde dur Emre." Durdu. Bize dönmedi lakin olduğu yerde durdu. "Tekrar babanın karşısına geç." Birkaç dakika oyalandı ve usulca bize döndü. Baran tepkisiz bakarken sessizliğini korumaya devam etti. Gözlerimi kapatıp açtıktan sonra konuşmak için kendime vakit verdim.
"Babana yaklaş ve vedalaş. Seninle bu konuyu her seferinde uzun uzun konuşuyoruz değil mi?" Buğulu gözlerini gözlerime dikti. Babasının gidecek olmasını kabullenmiyor. Onunla her seferinde konuşuyorum ama her seferinde aynı tepkileri veriyor. Korkuyor. Sadece korkuyor. Oğlumun gözlerinde babasını da uzun süre görmeme korkusu var.
Emre Baran'a yaklaştığında beklemeden oğlumuzu kucağına alıp ayağa kalktı. Gözlerimi bir kez daha kapattım çünkü onların bu duygusal hali beni ağlatacak.
"Hediyeni şimdiden vereceğim aslan parçası. Geldiğimde pastanı keseriz." Gözlerini Baran'a dikti ve hevesle bekledi. Bir sözüyle tepkileri değişti.
"Ne hediyesi baba?" Baran Emre'yi koltuğa oturtup odadan çıktı. Dakikalar sonra geri geldiğinde elinde ufak bir kutu vardı. Siyah kutuyu oğlumuza uzattı. Merakla bekledim. Emre kutuyu açtığında ağzını kocaman aralayıp sırıttı.
"Bana mı?" dedi epey şaşkın bir halde.
"Sana tabi. Çıkar tak boynuna." Kutunun içersindeki künyeye baktım. Uzunca bakmayı sürdürdüm. Künye. Baran oğlumuza özel künye yaptırmış. Derin derin nefes alıp verdim çünkü bu künyeyi Emre aylar önce Baran'dan istemişti.
Yatak odamızda Baran ile beraber uzanıyorduk. Baran'ın üzeri yine çıplak ve bu kez künyesi boynunda. Genelde duş alırken künyesini çıkarıyor ama bu kez tekrar takmış. Elimi uzatıp parmaklarımın arasına aldım ve üzerindeki yazıyı okudum.
Baran Oğuz
İsmini okuduğum anda kalbime ılık bir hissiyat doldu. Adıyla beraber TC'si, kan grubu ve birkaç şey daha yazıyordu. Usulca künyesiyle oynamaya devam ettim.
"Anne, baba." Odamızın kapısı oğlumuzun sesiyle beraber çalındı. Gülümseyerek doğruldum.
"İçeriye gel Emre." Kapıyı açtı ve koşarak yanımıza geldi. Önce uzanan babasına sonra ise bana baktı ve beklemeden yatağa çıkıp aramıza geldi. Hevesle Baran'a yaklaştığında gülümsedim. Babasını günlerdir görmüyor ve bu onu epey özlememize sebep oldu.
"Babam," kollarını hızla Baran'a sardı. Baran uyumaktaydı ama Emre hiç oralı olmadı. Baran'a sarılırken boynundaki künyesiyle de oynamaya başladı.
"Bu ne anne?" Emre künyeyi alıp incelemeye başladı.
"Babanın künyesi, askerler boynuna künye takar." Kaşlarını çattı. "Ben," dedi huysuzca. "Ben neden takamıyorum? Bende istiyorum."
"Sen asker değilsin oğlum."
"Ben asker olacağım ama anne. Babama söyleyelim bana da künye alsın."
O anı düşününce gözlerim doldu. Emre bende asker olacağım demişti. Olur muydu sahiden? Eğer o asker olursa nasıl hissederim tahmin edemiyorum. Yüreğim ağzımda yaşadığım yetmiyor bir de belli bir yaştan sonra bu kez ölümün ipinde soluklanacağım. Ah Emre, ben senin baban gibi asker olmana nasıl dayanırım oğlum...
"Baba," derken hızla Baran'a sarıldı. Babasının omzuna başını yaslayıp kocaman gülümsedi. Yüzümdeki tebessümle eşime ve oğluma baktım. Kalbim onlara bakarken sıcacık oldu.
"Annen sana emanet Emre." Geriye çekildi ve başını dikleştirdi. Sanki Baran öyle söyleyince kocaman adam oldu. Babasına bakıp hızla başını olumlu anlamda salladı.
"Emredersin komutanım." Sırıtarak oğlumuzu koltuğa bıraktı.
Baran ile burukça birbirimize baktık. Ona veda etmek benim için hep zor. Her seferinde onu kendi ellerimle uğurluyorum ve bu benim canımı çok acıtıyor. Kocamı resmen ellerimle ölüme gönderiyorum. Nefesim, o benden uzaklaştıkça kesiliyor gibi hissediyorum. Baran arabayı çalıştırınca derin bir iç çektim. O giderken kendimi sıkı sıkı tuttum çünkü ağlamak istemiyorum. Alışmıştım, evet kesinlikle alışmıştım ama hala zorlanıyorum. Ne kadar geçerse geçsin onu her uğurladığımda aynı şeyleri hissediyorum. Bir elim kalbimde bekliyorum...
🌼
"Bakma öyle Berkin," kızını kucaklayan Elisa huysuzdu. Eşine ters ters bakarak Ecrin'i bahçeye çıkardı. Aylin Hanım yanına gelen torununu kucakladı.
"Elisa," derken kaşlarını bir tık daha çattı. Genel olarak sinirli bir insan olan Berkin yıllar geçse dahi bu huyunu zerre kadar törpülemedi hatta mesleğinden dolayı bir tık daha sinirli duruyor.
"Sen önce şu surat ifadeni mi düzeltsen canım?" Berkin, mümkünmüş gibi suratını daha çok astı. Elisa kocasının suratsızlığına manidar bir bakış attı ve tekrar içeriye geçti. Yemek yapıyordu çünkü Aylin Hanım biraz rahatsız. Üç tane gelini var ama yine de onlara iş buyurmak istemiyor hatta elinden geldikçe kendi işini kendisi hallediyor.
"Babaanne," Aylin Hanım torununa baktı. "Söyle güzel kızım." Usulca Ecrin'in saçlarını okşadı. "Amcamlar gelecek mi? Annem, dayın gelecek dedi ama gitmişler. Cihad amcamda gitmiş." Buğulu gözlerini torununun üzerinden çekti ve bahçesinde gezdirdi. Dört evladını da bu evde doğurup, büyütmüş ve bu evde evlendirmişti. Şimdi düşününce duygulandı. Bir zamanlar çocuklarının koşup oynadığı bu bahçede artık torunları oynuyordu.
"Gelirler kızım, hepsi gelir." Sesi son sözlerinde kısıldı. En çok kızı geldiğinde seviniyordu içten içe. Kızının evlendiğini kabullenmesi zor olmuştu fakat artık alışmışlardı. Uhra elinden geldikçe sık sık gelmeye çalışıyor hatta annesine çok yardımda bulunuyordu.
Karargaha gelen Baran hızlı adımlarla hazırlanmak için binaya girdi. Önce Cihad'a baktı sonra tim ile beraber hazılanmaya başladı. Albay detayları karargahtan çıkmadan önce anlatacaktı bu yüzden Kartal Timi hazırlanıp sıraya girdi.
"Rahat ol Kartal," derken kaşları çatık ve oldukça ciddiydi. Hoş Kartal Timi sadece emri bekliyordu.
"Koordinatlar elinizde Kartal, gerekeni yapıp temizlemeniz gereken sınırlar var."
"Emredersiniz komutanım!" Hakan Albay sırıttı ve gururla karşısındaki time baktı. Kartal Timini Cihad'ı gördükten sonra kurmaya karar vermişti hatta aylarca üstlerden izin beklemişti ve en sonunda Kartal Timi bir araya gelmişti.
"Sağ salim hepinizi burada görmek istiyorum. Allah'a emanetsiniz."
"Sağ olun komutanım!"
Kartal Timi helikoptere binerken onları izledi ve helikopter havalanır havalanmaz binaya geçti. Gergin bir halde gelecek haberi beklemeye başladı.
Tim ise çoktan dağa inmiş ve temizlenecek olan her yere el atmaya başlamıştı. Dağın yamacında durdular. Elindeki dürbünle etrafa bakınan Cihad sessizliğini korurken timden ses çıktı.
"Oldu mu komutanım?" Baran'ın gözleri hemen Ahmet'e döndü. Silahına kızının tokasını yapıştırmıştı. Hafifçe tebessüm eden Baran sadece baktı ve başını dağlara çevirdi. Buraya geleli beş gün olmuştu.
"Olmuş Ahmet," bu kez konuşan Oğuz'du. Ahmet'ten bir rütme üstündü.
"Oğuz!" Cihad'ın sesiyle herkes sohbeti kesip ona döndü. "Saat 5 yönünde ileriye bak." Emri alır almaz silahına sarılıp kendine yer açtı. Yere çöküp M82'yi Cihad'ın söylediği yöne çevirdi ve hemen etrafı taradı. Tim etrafa dağılırken Cihad epey sakin ve dikkatliydi.
"Amın evlatları." Homurdanarak hafifçe eğildi. "Hepsini o tepeye gömmezsek adam değiliz." Kendi kendine küfür ede ede harekete geçti. "Tam karşı tepede. İki nişancı var," diyerek açıkladı. "Büyük ihtimalle tam arka taraflarında barınıyorlar. Hepsini sike sike gömeceğiz." Dudakları hafifçe kıvrıldı. "Yaralanan olursa kafasına ben sıkarım." Tim emri alır almaz harekete geçti.
"Uyarı yok bu kez, ateş açmalarını beklemeyeceğiz. Oğuz nişancıları indirmeye başla."
Silah sesleri hemen kendini dağlara duyurdu. Her bir adımda bir kurşun ve her isabetli kurşunda bir leş. Yaklaştılar. Mağaranın içindeki ses kesilince etraftaki leşlere göz atıp ilerlemeye devam ettiler.
"Arkaya!" Cihad'ın gür sesiyle arkaya doğru Baran harekete geçti.
"Temiz," diyerek yanıtladı. Hiç sağ kimse kalmamıştı.
"15 leş." Tim keyifle sırıttı. Hiçbir yara almadan 15 leş çıkardılar. Bu onlar için çerezdi.
düzenlemeye son hız devam ediyorum.
Bölüm hakkında düşünceleriniz?
Instagram: kelebeginekseni
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
96.8k Okunma |
3.96k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |