38.Bölüm
"Zamansız olan her ayrılık vaktini zehire çevirir."
Gülşen Doktor kapıdan içeri girdiği anda gözleri monitöre kaydı ve şok içinde Uhra'ya doğru ilerleyip zaman kaybetmeden kalp masajına başladı. Bunca yıllık meslek hayatında ilk defa böylesine kötü hissediyordu. Uhra ile yıllardır aynı poliklinikte görev yapıyordu ve Uhra'yı böyle görmek Gülşen Doktoru kötü hissettiriyor.
"Defibrilatörü hazırlayın, hemen!" Bağırmasıyla hemşire hareketlerini hızlandırdı. Herkes korkuyordu fakat en çok Gülşen Doktor korkuyordu. Uhra'yı hayatta tutamazsa epey yıkılırdı ve bunun bilincinde olmak kendisini daha çok korkutuyor.
Gülşen Doktor hızını kesmeden Uhra'ya kalp masajı yapmaya devam etti. Gözleri şaşkınlık içinde monitöre kaydı. Hala düz çizgi olan monitör, Gülşen Doktor için çileden çıkılmaz bir hal alıyordu. Defibrilatör hazırlanınca geriye doğru çekildi.
"200J hazır hocam." Gülşen Doktor ilk enerjiyi verdiğinde monitörde bir değişiklik olmadı.
Sinirle ekrana bakıp hemşireye döndü. "Tekrar hazırlayın."
Bu sefer 250J hazırlayan hemşire, Gülşen Hanım'a "250 J hazır hocam." diyerek geriye çekildi. Tekrar enerjiyi verdiğinde monitörde yine değişiklik göremedi. Git gide gözleri buğulanıyordu. Elleri titremeye başlarken kendine hakim olmakta zorluk çekiyordu.
"300J hazırlayın!" Gülşen Doktor bağırdığının farkında bile değildi. Makineyi 300J hazırlayan hemşire geri çekildi.
"300J hazır hocam."
Gülşen Doktor enerjiyi verdiğinde monitörün sesi değişti, elindekileri bırakıp hızla yere çöktü. Derin nefesler alıp yavaşça ayağa kalktı. Yılların tecrübesi bile onun titremesine engel olamadı. Ekranda gördüğü kalp atışları rahat bir nefes aldırdı. İlk defa bir hastayı hayatta tutmakta zorlandı.
Uhra'ya doğru yaklaştı. "Aç artık şu gözlerini kızım, bizi çok korkutuyorsun."
Odadan çıktığında Barın'ı bıraktığı yerde gördü yanında Cihad ve Berkin de vardı. Derin bir soluk alıp etrafında kısa bir göz gezdirdi. Emre hıçkıra hıçkıra ağlıyor Baran ise etrafı kırıp dökmekle meşguldü. Gözleri bir süre Baran'ın üzerinde durdu. Yaralı bir canlı gibi kendini parçalıyordu. Bu adam ne çok Uhra'yı seviyor diye düşünmeden durmadı.
"Uhra geri döndü."
Barın bu anı bekliyormuş gibi çöktüğü yerden kalkıp koşarak içeriye girdi. Cihad ve Berkin ayağa kalkıp Barın'ın ardından içeriye koştular.
"Uyan artık Uhra, uyan. Kızım ne olur uyan. Uyansana Uhra!" Barın kız kardeşinin saçlarını geriye savurup saçlarından öptü. Günlerdir hastanede gözlerini açıp kapatıyordu. Herkes perişan haldeydi. Bu an ne onları yaşatıyor ne de öldürüyordu. Bir araf gibi can çekiştirip bırakıyor.
Kapının ardından bakan Baran, hızlanan kalbinin ritmini hissedince yaşlı gözleriyle gülümsedi. Yavaş adımlarla Uhra'nın başucuna yaklaşıp hareketsiz elini elleri arasına aldı. Baran, operasyonda yaralanıp eve geldiği anları hatırladığında burukça gülümsedi. Şimdi Uhra'nın ne hissettiğini çok iyi anlıyordu. Cihad, Barın ve Berkin, Baran'ın Uhra ile yalnız kalmasını düşünüp odadan çıktı.
"Bende şu an sana itirafta bulunsam o güzel gözlerini açar mısın Uhra?" Gözleri uyuyan Uhra'nın yüzünde dolandıkça göğsü aldığı sık nefeslerden dolayı sıklaşıyordu. Kendisi ölü bir bedenden farksız değildi ama onu bu haliyle bile ayakta tutan Uhra'ydı. "Şimdi ben sana sensizliği nasıl anlatabilirim? Uhra'm, benim güzel karım. Can içim, o güzel gözlerini aç artık." Beklenti ile Uhra'ya bakıyordu ama Uhra hiçbir tepki vermiyordu. "Bana nefes bahşeden gözlerini açmanı tüm inancımla bekliyorum." Avuçları arasında incitmeden tuttuğu elin parmaklarını tek tek öptü. Ağlamak istiyordu. Canı her sıkkın olduğunda Uhra dibinden ayrılmazdı ve şimdi yine canı sıkkındı ama Uhra sessizdi.
"Baran ya," Uhra usulca yanına yaklaştı. Eşinin canı sıkkındı bu yüzden daha çok Baran'a yaklaştı.
Gözlerini kısarak Uhra'nın üzerine dikti. "Ne yapıyorsun yavrum?" Kollarını Baran'ın boynuna sardı ve tatlı tatlı gülümsedi.
"Ne yapayım, kocama sarılıyorum. Özledim ya hani." Uhra imalı imalı gülümseyince Baran'da güldü. Nasıl da hemen yüzünü güldürmüştü Uhra. Baran sırıtarak Uhra'yı kollarının arasına alıp başını saçlarının arasına gömdü.
"Dünya güzelim, güzel karım." Kısık sesle söyledikleri Uhra'yı mutlu ediyordu. Baran yine yapmıştı yapacağını. Hemen Uhra'yı etkisi altına alıp kendini unutturmuştu.
"Tamam etkilendim," diyen Uhra geriye çekildi. "Ama seni unutmadım Baran."
"Yakalandım desene."
Kıkırdadı ve uzanıp eşini öptü. "Benden kaçamazsın Baran Oğuz."
"Senden kaçmak isteyen kim Uhra Oğuz."
Baran'ın gözleri Uhra'nın karnına kaydığında ayağa kalktı. Uhra hamileydi bebeğin ne durumda olduğunu merak etti. Hızla odadan çıktığında Barın kolundan tutup durdurdu. Baran'ın odadan bir hışımla çıkması Barın'ı korkuttu.
"Ne oldu?"
Gözlerini açıp kapatan Baran kolunu sıkan Barın'a döndü. "Uhra hamile. Bebek, o nasıl?" Rahatlamış bir halde nefesini bırakan Barın, elini geri çekti. Baran odadan hızla çıkınca çok korkmuştu. Artık Uhra'nın uyanmasını dört gözle bekliyordu. Hastaneden eve gitmek istemediği için sürekli nöbete kalıp katları geziyor ve en son yine Uhra'nın odasına geliyordu. Kalbindeki umudu söndürmemek için elinden geleni her şeyi yapıyordu.
"Bebek şu anlık iyi. Uhra kendine gelmeden bir şey diyemiyorlar."
Baran sıkıntılı soluklar alıp olduğu yere çöktü. Sırtını soğuk duvara yasladığında titrek nefesler alıp verdi. Burada zamanı bile unutmuştu. Tarihleri bilmiyordu mesela; zaman geçiyordu ama Baran hissizdi. Geçen zamanın bir anlamı yoktu. Zaman kavramını bir anda yitirmişti.
Berkin'in kucağında uyuya kalan Emre'yi gördüğünde, çöktüğü yerden zorda olsa ayağa kalkıp oğlunu kucağına aldı. "Emre'yi Uhra'nın yanına yatırmak istiyorum."
Barın kaşlarını çatarak Baran'a baktı. Uhra'nın dikişleri daha çok tazeydi bir de hamile olması onları daha çok endişelendiriyordu. Emre'yi yanına yatırmaları doğru olmazdı. Emre küçük olduğu için hareket edip olası bir komplikasyona sebep olabilirdi.
"Olmaz, Uhra için tehlikeli."
Baran dediğini yapacaktı. Emre, Uhra vurulduktan sonra doğru düzgün hiç uyumadı. Bunu bildiği için Uhra'nın yanına yatırmak istiyordu.
"Sadece bir kerelik. Emre, Uhra olmadan uyuyamaz. Geceleri defalarca uyanıyor belki kokusunu alırsa uyanmaz. Doğru düzgün bir kere de olsa uyusun Barın."
Barın yok desede içi el vermediği için Baran ile beraber Uhra'nın olduğu odaya girdi. Odadaki soğukluk yüzüne tokat gibi çarptı. Barın hayatında hiç böyle hissetmemişti. Bu odalara binlerce kez girip çıkmıştı fakat şimdi bu odaya her girdiğinde nefesi kesiliyordu. Adım atarken titriyordu. İliklerine kadar korkuyor.
"Uhra'yı kenara çekelim sende Emre'yi yanına yatır." Barın'ı onaylayan Baran, Uhra'yı incitmeden kenara çekti. Barın'ın kucağındaki Emre'yi alıp Uhra'nın yanına yatırdı. Derin nefesler alıp biraz olsun dinlenmeye ihtiyacı vardı bu yüzden karşılarındaki sandalyeye geçip oturdu.
Emre Uhra'ya kollarını sarıp başını göğsüne yasladı. Uykusunda "Anne," diye sayıklayan oğlunu fark edince ayağa kalkıp yanlarına ilerledi. Gözlerini aralayan Emre Uhra'dan kollarını çekmeden, Baran'a uykulu gözleriyle bakıp gülümsedi. "Baba bak, annem yanımda uyuyor."
Oğlunun gülümsemesine buruk bir şekilde karşılık verdi. Emre tekrar Uhra'ya sıkıca sarılıp gözlerini kapattı. Odadan çıkan Baran ağlamamak için dişlerini sıkmıştı ama dayanamadı. Başını kapıya yaslayıp gözlerini yumdu ve bir süre bekledi. İyi değildi. İyi olamıyordu. Başını yasladığı kapıdan çekip yavaşça geriye çekildi ve camın ardından odaya baktı. Yoğun bakımın soğukluğu Baran'ı üşüttü.
"Bir uyansan, hemen uyan Uhra'm. Yemin ederim dayanamıyorum. Canım ilk defa çok yanıyor." Usulca gözlerini kapattı. Yaşadıkları her an gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçip gitti. Uhra'ya ilk aşık olduğunu fark ettiği günü düşündü. Sürekli etrafta dönüp duruyordu hatta onlar yetmezmiş gibi kızların yanından bir dakika bile ayrılmıyordu. O haline burukça gülümsedikten sonra gözlerini Uhra'nın üzerinden bir kez olsun çekmedi.
Emre, Uhra'ya sıkı sıkı sarılmış uyuyor gibi yapıyordu çünkü çoktan uyanmış ve Uhra'nın yanından ayrılmamak için öyle yapıyordu. Gözleri tekrar yaşlarla dolan Baran çaresizce karşısındaki manzarayı izlemeye devam etti.
Bu manzara Baran'ın çaresizliğinin resmiydi. Ne karısını uyandırmak için bir şey yapabiliyordu ne de oğlunu teselli etmek için. Gözleri dolunca bakışlarını kısık bir şekilde karısının ve oğlunun üzerinde gezdirdi. Her sabah oğulları aralarında uyandığında söylenirdi ve şimdi o ana bile muhtaçtı...
Keşke görevde olsaydım dedi kendi içinde. Siz iyi olsaydınız ama ben burada olmasaydım diyerek kendine sövdü.
🌼
Baran Oğuz
Günden güne tüm umutlarımı kaybediyorum. Bugün Uhra uyanmayalı tam bir buçuk ay oldu. Tam tamına 45 gün. Ben onsuzken ölüyorum. Ben bir buçuk aydır yaşamıyorum. Hayatım yok. Benim bir hayatım vardı o da Uhra varken ama şimdi hiçbir şeyin anlamı yok. Yaşamın bir önemi yok. Her şey bomboş geliyor.
"Güzelim neden uyanmamak için bu kadar dirayetlisin?" Kalbim sızladı. "Bir uyansan artık." Canım daha çok yandı. "Öpüyorum yeşil gözlerinden güzel kadınım."
Hayata tutunmak ne anlama geliyor. Bu hayatta en değer verdiğimiz insanın yokluğu bizi hayattan soyutlayabilir. Karşımda hareketsiz uyuyan kadın benim bu hayattaki her şeyim. Onun canının acıması benim canımın acıması ile eşdeğer. Gözlerini açmadığı her Allah'ın günü ben biraz daha ölüyorum. Uhra uyanmadıkça ben yeniliyorum. Ben bu hayata yeniliyorum.
Etrafıma bir göz attığımda herkesin burada olduğunu ancak idrak edebildim. Elimi sıkıca tutan oğlumuzu eğilip kucağıma aldım. Uhra'yı böyle gördükçe hem ben, hem de Emre kötü oluyor. Ne kadar çok göreve gitmek istesemde herkes bana engel oldu. Ben burada, Uhra'ya bunu reva görenler ise dışarıda. Bunu düşünmek her geçen gün beni biraz daha delirtiyor. Delirmiş gibi hissediyorum. Böyle bomboş durdukça kafayı yiyeceğim.
Gözlerim Cihad'ı bulduğunda onunda hatta Barın ve Berkin'in de benden farksız olduklarını görüyorum. Onların kardeşi ama benim her şeyim. Benim bu hayata tutunma sebebim. Her gidişimde sağ salim dönmeme sebep olan tek varlığım. Ardımda bırakmamak için canımı feda ettiğim kadın.
Uhra, Emre beş yaşına girecek. Bir hafta sonra Emre'nin doğum günü. Sen olmadan geçireceği ilk doğum günü ve bu oğlumuz için çok acı Uhra'm. Emre ile gözlerimizi her gün hastanede açıyoruz. Seni her gün, her saat görmek istiyor. Ben... Ben nefes aldığımı seni görünce hissediyorum. Ben, yaşam mücadelemi kaybetmemek için direniyorum. Ben direniyorum seninle beraber Uhra.
"Baba," bana seslenen oğluma döndüğümde yine ağladığını fark ettim. Oğlumuz yine ağlıyor Uhra. Oğlumuzun gözünden düşen her damla yüreğimizi yakıyor güzelim. Hissediyor musun güzelim? Oğlumuzun gözyaşlarını hissediyorsun değil mi? "Baba, benim annem niye uyanmıyor? Baba baksana annem hep uyuyor."
Gözlerim Uhra'nın karnına kaydığında gülümsedim. Uhra vurulduğunda bir aylık hamileydi şimdi iki buçuk aylık hamile. İçim gide gide onun bu halini izliyorum. İçim gide gide Uhra'nın uyanmasını bekliyorum. Beklerim... Ben onu her zaman bekledim o her zaman bana geldi. Yine gelecek.
Yine bana bir şekilde geleceksin Uhra. Bu yolun sonunda yine sen varsın. Ben biliyorum. Ben yolunda sonunda beni beklediğini biliyorum.
Bizi bırakma Uhra. Ne olur bizi bırakma güzelim.
🌼
Emre annesinin yanında uyumak için yine ağlıyordu. Baran, bunun olmayacağını dile getirse dahi oğlu annem diye tutturmuştu. Baran, Emre'nin bu haline dayanamadığı için oğlunu Uhra'nın yanına yatırıp odadan çıktı.
Cebindeki telefon titrediğinde yavaş hareketlerle telefonu çıkarıp cevapladı. "Bulduk kardeşim." Kerem'in dediği cümle ile donup kaldı. Elindeki telefonu sıkıp dişlerini birbirine bastırdı. Kerem bulduk demişti. Bulmuşlardı. "Kardeşimize bunu yapan piçleri bulduk. Şimdi dönüyoruz bunun bedelini işin içinde parmağı olan herkese ödeteceğiz."
Baran tek kelime etmeden telefonu kapatıp Uhra'nın uyuduğu odaya geri döndü. Emre Uhra'ya sarılmış uyuyordu. Uhra'nın elini tutup gözlerini kapattı. Canı gitti.
"Oğlumuz sana emanet Uhra'm, ben sana bunu yapanların cezasını vermek için gidiyorum. Emre yanından ayrılmak bile istemiyor ona iyi bak güzelim. Gözlerini görmediğim her günün hesabını sormaya gidiyorum meleğim."
Uhra'nın alnını öptükten sonra oğlunun yanağını öpüp odadan çıktı. Baran hastaneden çıkmadan önce hızlıca üst kata çıkıp, Barın'ın odasına ilerledi. Kapıyı çalıp içeri girdiğinde Barın korku dolu gözlerle ayağa kalktı. Her Baran geldiğinde, korkuyla dolup taşıyordu.
"Ne oldu Baran?"
Barın'ın endişelendiğini fark eden Baran, sıkıntılı bir soluk bırakıp karşısındaki koltuğa çöktü. "Bir şey yok. Emre Uhra'nın yanında uyuyor. Bizimkiler Uhra'yı vuranları bulmuş karargaha gidiyorum."
Barın masasındaki dosyaları yere fırlatıp derin derin nefes aldı. Cihad yemin etmişti. Kız kardeşinin başında ağlaya ağlaya ant içmişti ve sözünü tutmuştu.
"Git Baran, Emre bana emanet."
Barın'ı başıyla onaylayıp hızlıca odadan çıktı. Her adımında içindeki kin büyüdü. Yürüdükçe içindeki şiddet arttı. Otoparkta duran arabasına binip son gaz yola koyuldu. Yol boyunca içindeki sinir büyütüp arttı. Karargahın önüne geldiğinde arabayı gelişigüzel park edip içeriye koştu. Gözü hiçbir şey görmedi. Sorgu odasının kapısında duran Kerem ve Cihad'ı görünce yanlarına ilerledi.
"Ne duruyoruz, içeri girelim?"
Sıkıntılı soluklar alan Cihad çattığı kaşlarıyla Baran'a baktı. Sinirden yerinde duramıyordu. "Albay bırakmıyor!"
Cihad ellerini yumruk yaptı. Yakaladığı zaman epey dövmüştü ama yine içi rahat değildi. Öldürmek istiyordu. Eğer Kerem engel olmasaydı kafalarına sıkacaktı. Öldüresiye dövdükleri adamlar ağzını açıp tek kelime etmemişti ve bu Cihad'ı daha çok çileden çıkarmıştı.
"Nasıl bırakmıyor? Lan o it benim karıma sıktı lan, benim karıma!"
Baran sinirle yumruk yaptığı elini defalarca duvara vurdu. Kerem, Baran'ı tutup sakinleştirmeye çalıştı ama sakin olacak gibi değildi.
Sorgu odasından çıkan albay sinirden deliren Baran'a baktı. "Sakin ol evlat."
Derin soluklar alan Baran ateş saçan gözlerini albaya çevirdi. Ondan rütbeli olduğu için sakinleşmek adına ekstra çaba sarf ediyordu. Sinirliydi. Hatta sinirden her yere zarar verebilirdi ama durdu. Durdu ve sakinleşmeye çalıştı.
"Nasıl sakin olurum komutanım? Benim karıma sıkan adamlar nefes aldıkça nasıl sakin olabilirim?"
Gözlerini kapatıp açan albay, önünde durduğu kapıyı açıp kenara çekildi. Bu olayda kendisi bile elinden geldikçe Baran'a tolerans tanıdı. Karşısında gözü dönen adamı tanıyordu. Baran'ın görevler dışında ne kadar sakin olduğunu adı gibi biliyordu fakat şimdi karşısında bu denli gözü dönen adam onu korkuttu.
"Ölmesin, nefes alsın yeter. Biz alacağımız bilgiyi aldık."
Komutanına ters bir bakış attıktan sonra beklemeden açılan kapıdan içeriye girdi. Baran içeri girince Cihad ve Kerem camın önüne geçip onları izlemeye başladı.
"Sıkan sen miydin?"
Gözleri sinirden kızaran Baran'a baktı. Saatlerdir buradaydı ve herkesin sorusuna cevap vermişti. Yüzü gözü kan içindeydi ve karşısındaki adam her an ona saldıracak gibi bakıyordu.
"Ben değildim."
Baran derin bir nefes aldı. "Kim sıktı? Niye sıktı? Emiri kim verdi? Her soruya bir defada cevap ver!"
Korkuyla baktı. "Kör Bedri," dedi yerinde titrerken. "Seni gösterdi." Baran gözlerini kapatıp bekledi. "İntikamını almak içinmiş." Baran hızla adamın önündeki masaya tekme atıp her şeyin yeri boylamasına sebep oldu.
"Tetikçi kim?"
Adam yere düştüğü için korkarak geriye süründü. "Onu da aldılar yaşıyor mu bilmiyorum."
"İşin içinde kimlerin parmağı var?"
Baran sakin gibiydi ama değildi. Sadece öğrenmek istiyordu. Her şeyi öğrendikten sonra canını yakanların canını alacaktı.
"Kör Bedri'nin kızı. Burada, o bizi ayarladı!"
Baran hızla adamı yakasından tutup kaldırdı. "Adı ne o kahpenin!"
"Bilmiyorum. Yemin ederim bilmiyorum. Ben sadece sizi buldum."
Adamı yakasından tutan Baran kendine engel olmadan yüzüne kafa attı. Hırsını almadan yere düşen adamın yüzünü kan revan içinde bırakmaya devam etti. Onun canı hastane odasında can çekişiyorken nasıl sakin davranabilir ki? Adamı dövmesi bile yetmedi. İşkence yapmak istiyordu. Baran ilk defa böylesine delirmişti.
"Aldığınız her nefesi sike sike boğazınıza dizeceğim!"
Adamın nefesinin kesildiğini fark eden Kerem hızlıca odaya girip Baran'ı adamın üzerinden aldı. Baran'ın göğsü sinirden hızla inip kalkıyordu. İçindeki ateş dünyayı kül edecek kadar yanıyordu. Kendisi de bu ateşte kül oluyordu.
"Baran, öldüreceksin sakin ol."
"Bırak kardeşim, bırak. Öldüreceğim bırak."
Kerem, Baran'ı tutup zorla odadan çıkardı. Bu sefer Cihad koşarak odaya girdi. Kesik kesik nefesler alan adamı yumruklamaya başladı. Baran'ı kapı dışarı eden Kerem koşarak içeri girip Cihad'ı çıkardı. Çıkarken de birkaç tekme adamın mahrem yerine savurdu. Yere çöken Baran ve Cihad çaresizce karşılarındaki duvarı izliyordu. Baran çaresizliğini her kalp atışında hissediyordu.
"Tetikçi nerede?" derken Cihad ve Kerem'e baktı.
"Albay kontrol ettirdi yaşamıyor."
Baran rahat bir nefes aldı ilk defa. Nefes alışlarının azaldığı vakitte telefonu çalınca gözlerindeki yaşları silip cebinden telefonunu çıkardı. Ekranda Barın'ın aradığını görünce beklemeden telefonu cevapladı. "Efendim."
"Emre uyandı, Uhra'ya sarılıp ağlıyor gelsen iyi olur."
"Tamam."
Cihad sorarcasına Baran'ın yüzüne baktı. Telefonu cebine koyan Baran oturduğu yerden hızlıca kalktı. Yeşil gözleri camın ardında ölüm soluklarını sayan adama kaydı. Yaşatmamaya ant içmişti. İşin içinde kim varsa yanına bırakmayacaktı.
"Emre uyanmış, ağlıyor. Yanına gitmem lazım."
Arkasını dönüp odadan çıktı. Karargâhın dışına çıkıp sert soluklar almaya devam etti. Gözleri bomboş koca bahçede gezindikten sonra park ettiği arabaya ilerledi. Arabasına binip hastanenin yolunu tuttu.
Hastaneye ulaştığında zaman kaybetmeden koşarak Uhra'nın olduğu kata çıktı. Emre Barın'ın kucağında bağırarak ağlıyordu. Koridoru aşıp yanlarına ulaştığında oğlunu kucağına aldı. Emre, Baran'a sarılıp daha çok ağlamaya başladı.
"Baba annem uyanmıyor."
Emre daha çok ağladı. Baran'ın elinden hiçbir şey gelmiyordu. Sadece oğluna sıkıca sarılıp sessiz kaldı. Baran'ı amansız bir hastalık avuçları arasına kafeslemişti. Aldığı her nefesi yemin etmiş gibi boğazına diziyor. Sanki Baran bu hastalığa mahrumdu.
Emre'yi alıp hastenden çıktı. Açık havada bile daraldı. Emre'yi arka koltuğa yatırıp sürücü koltuğuna geçti. Başını direksiyona yaslayıp gözlerini kapattı. Elinden hiçbir şey gelmiyordu. Çaresizlik onu mahvediyor günden güne ve o buna engel olamıyor.
Eve geldiğinde dedesi ve babaannesi gelmişti. Emre'yi koltuğa bırakıp babaannesinin elini öptü. Dedesi hep huysuz bir adamdı şimdi de olduğu gibi çatık kaşları ile torununa bakıyordu. Baran dedesini tanıdığı için kendinden ödün vermeden saygılı bir şekilde dedesinin elini öpüp geri çekildi.
"Otur hele şuraya torun."
Baran dedesinin dediğini yapıp karşısındaki koltuğa oturdu. Emre ise Demir Bey'in yanında oturuyordu. Demir Bey torununu kucağına alıp babasına döndü. Babasının saçma sapan konuşmaması için kaşlarını çatmıştı.
"Kaç ay oldu gelinin yokluğu?"
Dedesinin sorusuyla yutkunan Baran bakışlarını oğluna çevirdi. Dili varmadı Uhra'sız geçen günleri söylemeye. Saymak istemese bile saymıştı. Kaç gündür nefes alamıyorum dedi kendi kendine.
Boğazımda beliren acıyı yutarcasına konuştu. "Bir buçuk ay oldu."
Bir buçuk ay olmuştu ve 48 gün dile kolaydı. Baran için zaman Uhra'nın gözlerini kapattığı anda durmuştu. Yaşamı askıya alınmış gibi hissediyordu. Bir hayatı vardı fakat bu hayat anlamsızdı.
"Durumu nasıl gelinin?"
Dedesinin gelin diye hitap etmesi Baran'ın canını sıkıyordu ve adı gibi emindi bu konunun tatsız bir yere çekileceğine. Yine saygısını bozmamak için dedesine kaşlarını çatarak bir süre baktı. Konuşmak istemese bile gerçekler kafasında dönüp durdu.
Zorlukla konuştu. "Durumu iyi ama uyanmıyor. Bitkisel hayata girme riski çok yüksek." Dedesi elini uzayan sakallarına gezdirip düşünür gibi yaptı. Bu hareketi Baran'ın gözünden kaçmadı. Dedesinin hareketleri Baran'ı sinirlendiriyordu.
"Ha torun kaç yaşında?"
Dedesinin sorularından bunalan Baran oturuşunu düzeltti. Dedesini tanıyordu. Konuyu başka yere çekeceğinin farkındaydı.
"5 yaşına girecek birkaç ay sonra."
"E iyi o zaman." Dedesi bastonunu yanına bırakıp çatık kaşları ile Baran'a bakmaya devam etti. Birkaç kez öksürüp herkesin dikkatini çekmeye çalıştı. Baran'ın git gide sinirini artıyordu. "Böyle olmaz oğul. Sen perişan bu çocuk perişan. Sizin başınıza-"
Hızla ayağa kalkan Baran sinirle dedesinin sözünü kesti. "Ne diyorsun dede açık konuş?"
"Diyorum ki bizim memleketten sana bir eş getirelim. Gelin kızımız bu saatten sonra uyanmaz. Bu çocuk anasız yapamaz, sende eşsiz olmazsın. En iyisi bir eş getirip seninle baş göz edelim."
Sinirden gözleri dönen Baran dedesine çatık kaşlarıyla baktı. Gözlerinden neredeyse ateş çıkacaktı. Sinirden sert soluklar almaya başladı. "Dede sen ne dediğinin farkında mısın? Ne eşinden bahsediyorsun? Benim tek eşim ve oğlumun tek annesi Uhra. Saygımı korumak için karşında çabalıyorum ama haddini aşıyorsun. Benim karım hakkında konuşurken iki kere düşün. Hiç kimse benim karımın hakkında böyle konuşamaz! Bir daha haddin olmayan işlere burnunu sokma İlyas Bey! Bir daha dedem demem canını yakarım."
Koltukta ağlamaya başlayan Emre'yi kucağına alıp kapıya doğru ilerledi. Kapıdan içeri giren Pınar Hanım, Baran'a baktı. "Nereye oğlum? Yemek hazırlıyorum."
"Biz aç değiliz anne."
Baran'ın kapıdan çıkmaması için kolunu tutan Pınar Hanım, içeriye sinirli bir bakış atıp Baran'a döndü. "Nereye oğlum? Dedene bakma yine saçmaladı değil mi annem?" Pınar Hanım içeride olanlardan habersizdi.
"Nefesime gidiyorum. Burada durursam boğulmaya devam edeceğim."
Pınar Hanım yavaşca elini oğlunun kolundan çekti. "Git oğlum, git."
Dolan gözlerini Baran'a çevirdiğinde Baran, Emre'yi de alıp evden çıkıp gitti. Pınar Hanım gözlerinden düşen yaşları elinin tersiyle sildi. Uhra uyuduğundan beri herkes perişandı. Sanki tüm ailenin hayatı Uhra ile beraber donup kalmıştı.
Demir Bey babasına bakıp kaşlarını çattı. Babasına saygısızlık yapmak istemiyor ama oğluna söyledikleri onunda canını sıkmıştı. En nihayetinde onların bu yola başlamasına ilk adımı o attırmıştı. Zerre pişman olmamıştı.
Kendini tutamayan Pınar Hanım, sinirle İlyas Bey'e bakarak sinirini açıkça belli etti. "Baba beğendin mi yaptığını?"
"Sus gelin, haklıyım ben."
Pınar Hanım kaşlarını çatarak İlyas Bey'e baktı. "Ne haklısından bahsediyorsun baba. Oğlum Uhra'yı seviyor. Onlar ne zorluklar yaşadı bundan haberiniz var mı böyle konuşuyorsunuz? Ben yıllarca her dediğinizi yuttum, sesimi çıkarmadım ama çocuklarımın hayatlarına müdahale etmenize asla izin vermem bunu bilesiniz." Pınar Hanım son sözlerini söyleyip odadan çıktı.
Kucağında Emre ile bahçede oturan Baran başını gökyüzüne kaldırdı. Bir iz aradı karanlık gökte. Uhra'ya ait bir parça aradı her yerde. Ziyaret saati geçtiği için Uhra'nın yanına gidemiyordu.
Derin bir nefes alıp kucağındaki oğluna baktı. "Nereye gitmek istersin oğlum?"
Yaşlı gözlerini yere indiren Emre babasının sorusunu düşünmeden cevapladı. "Anneme gidelim."
Oğlunun verdiği cevapla gözlerini kapatan Baran, ağır ağır yutkundu. Bin bir parçaya bölünmüş gibiydi. Kendini hiç bu kadar çıkmazda hissetmemişti. Sanki yürüdüğü her yol silinip onu da yutuyordu. Baran dayanamıyordu.
"Ziyaret saatini geçtik aslanım. Yarın sabah gideriz. Şimdi gitmek istediğin başka bir yer var mı?"
Kızaran gözlerini Baran'a çeviren Emre, uzun uzun babasına baktı. Annesine gitmek istiyordu. Küçük kollarını annesinin boynuna sarıp uyumak istiyordu. "Anneanneme gidelim mi baba? Belki anneanneme sarılırsam annemin kokusunu alabilirim."
Oğlunun sözleriyle onu göğsüne çekip sıkıca sarıldı. Dolan gözlerindeki yaşları serbest bırakıp oğlu ile ağlamaya başladı.
"Hadi gidelim."
Emre'yi kucağından indirmeden ayağa kalkıp Aylin Hanımların evine ilerledi. Baran kapıyı çaldıktan sonra Aylin Hanım bekletmeden kapıyı açtı. Pınar Hanım onları arayıp her şeyi anlatmıştı ve Aylin Hanım Baran'ın bir süre bahçede ağladığını izlemişti.
"Canımın canı." Emre'yi Baran'ın kucağından alıp sıkıca sarıldı. Emre, Aylin Hanım'a sıkıca sarılıp başını Aylin Hanım'ın boyun boşluğuna gömdü. Aylin Hanım kucağında Emre ile salona ilerledi. Baran da içeri girdiğinde salona kısa bir bakış attı. Cihad ve Aleyna da buradaydı. Aleyna'nın kucağında olan küçük yeğenine bakıp buruk bir şekilde gülümsedi. Aleyna daha yeni doğum yapmıştı ve bir kız çocuğu olmuştu.
"Hoş geldin abi." Aleyna'ya sarılıp saçlarına küçük bir buse kondurdu. Herkesle kısaca selamlaştıktan sonra boş olan koltuğa geçip oturdu. Emre ise Aylin Hanım'a sıkıca sarılmış kucağındaydı.
Başını geri çeken Emre Aylin Hanım'a bakıp gülümsedi. "Anneanne," demesiyle tüm bakışlar Emre'ye döndü. Kolay kolay kimseyle konuşmuyordu.
Aylin Hanım Emre'nin saçlarını okşayıp gülümsedi. "Efendim canımın canı."
"Sana böyle sıkıca sarılıp uyusam annemin kokusunu alabilir miyim? Sende azıcık annem gibi kokuyorsun." Emre'nin söyledikleri ile herkes donup kaldı. Kenan Bey, Aylin Hanım ile göz göze gelince gözlerindeki yaşları tutamayıp serbest bıraktı. Odadaki herkes ağlamaya başlamıştı.
Baran çaresizce ayağa kalkıp hızla bahçeye çıktı. Bahçeye çıkınca kendini yere atıp derin nefesler almaya çalıştı. Her şey Baran'a çok ağır geliyor. Uhra olmadan geçirdiği her gün ona zehir gibi. Bahçede yerde oturan Baran'ı gören Kenan Bey, yaşlı gözlerini silip Baran'a doğru yaklaştı.
Kenan Bey yere oturup Baran'ı kolunun altına aldı. "Benim üç oğlum, bir tane de kızım vardı. Allah var seni ve kızları çocuklarımdan ayırmazdım. Aleyna için konuşmaya geldiğimde babanın söyledikleri çok zoruma gitmişti. Kendi kendime dedim ki lan bu adam ne diye böyle şeyler söyledi. Sonra ne fark ettim biliyor musun?" Baran yaşlı gözlerini Kenan Bey'e çevirip soracasına baktı. "Senin benim kızıma vurulduğunu." Kenan Bey'in gülümsemesi ile Baran da yaşlı gözleriyle gülümsedi. Vurulmuştu kızına. Uhra onu kalbinden vurmuştu.
"Size engel olmak istemedim. Baktım Uhra da seviyor kabul ettim tabii Uhra'nın kabul etmesini bekledim. O da kabul etti ama seni sevdiğinin farkında değilmiş. Berkin karşı çıktı çılgın kızım onuda eni sonu ikna etti. Şimdi Uhra'm günlerdir uyuyor. Desen ki Kenan baba sen iyi misin? Değilim." Kocaman adam Baran'a sarılmış gözyaşı döküyor. Baran ise ondan daha kötüydü. "Ben kızım doğduğunda kucağıma almaya bile kıyamadım oğlum. Uhra'nın doğumu zor olmuştu. Aylin günlerce uyudu bir kez bile başından ayrılmadım. Seni çok iyi anlıyorum. Dedenin söylediklerini biliyorum annen arayıp anlattı sizi de sordu."
Ayağa kalkan Baran elini Kenan Bey'e uzattı. "Uhra benim eşim. O benim bu hayatta en değerli varlığım. O olmadan ben bir hiçim. Onsuz geçirdiğim ya da onsuz gözlerimi açtığım her gün zehir gibi. Ben bunca sene ona kavuşmak için bekledim yine beklerim baba. Sonu ne olursa olsun ben Uhra'yı beklerim. Ben Uhra'dan vazgeçmem. Gerekirse canımı veririm ama vazgeçmem."
Kenan Bey, Baran'ı tutup kendine çekerek sıkıca sarıldı. "Kızımı sana emanet ederken hiç düşünmedim çünkü onu ömrün boyunca koruyacağını ve seveceğini adım gibi biliyordum." İki adam birbirine sıkıca sarıldıktan sonra geri çekildiler.
Zamansız olan her ayrılık vaktini zehire çevirir. Baran Uhra'sız kendini boşlukta hissediyordu. Aldığı her soluk içten içe onu kahrediyor. Her gün gibi yine oğlu ile Uhra'nın odasına geçip uyudu.
Bölüm hakkında düşünceleriniz?
Bölümü beğendiniz mi?
Yeni bölümde neler olacak sizce?
Uhra uyanacak mı?
Baran bundan sonra Baran ve Uhra'nın ailesi ne yapacak?
Baran'ın dedesini dövmek istiyorum!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
96.79k Okunma |
3.96k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |