37.Bölüm
"Bazı vedalarda yüreğimizi bıraktık."
Bazı sabahlar hiç hava aydınlanmasın diye dua eder ya insan, ben bu sabah hiç olmasın diye sızlandım. Gözlerimi açtığımda hava yeni yeni aydınlanıyordu. Usulca sağ tarafa döndüğümde Baran'a baktım. Uyuyordu. İçim huzurla dolup taşarken eşime doğru yaklaştım. Gözlerim aheste aheste yüzünde gezindi. Düzenli nefes alışı bana uyuduğunu söylüyor ama her an uyanabilir.
"Hiç sabah olsun istemiyorum," mırıldanarak dudaklarımı yanağına bastırdım. Kolu hızla belimi sarıp beni kendine çekti. Uyumuyor muydu bu adam ya.
"Hava hala karanlık." dedi uykulu sesiyle.
Gülümseyerek onu öptüm ve başımı geriye çektim. "Ama aydınlanıyor." Yavaşça gözlerini araladı ve bana baktı. Onunla göz göze gelmiş olmak beni mahvetti. Baran'ın kocam olması hala hayal gibi çünkü ben bu adama çok aşığım. Hayal dünyasında gibiyim. Sanki her şey bir anda kaybolacak gibi. Ve her şeyin yok olması gözümü açmamla olacak.
"İstersen gitme yavrum." Kollarını tamamiyle belime sarıp sırtüstü uzandı ve beni üzerine çekti.
"Gitmem lazım." Saçlarımı yüzümden çekip alnımdan öptü. Yetmedi. Beni daha çok öperek yerlerimizi değiştirdi. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu adamı etkilemek gururumu okşuyor. Bana karşı koyamıyor oluşu fevkalade.
"Ne düşünüyorsun?" Gözlerini kıstı ve bana bakmaya devam etti. Tebessüm ederek kollarımı boynuna sardım.
"Hiç, seni nasıl etkilediğimi düşünüyorum." Yutkundu ve alnını alnıma yasladı. Sıcak nefesi bir rüzgar gibi esti ve kalbime dokundu. Ruhum onun sevgisiyle sarıldı. Sanki dört bir yanımı ele geçirmiş bir muhafız gibi.
"Tahmin edemezsin," fısıltısı gözlerimi sıkıca kapatmama neden oldu. "Düşünme çünkü sen adımı söylediğin anda etkin altına giriyorum." Kaşlarımı imayla kaldırdım ve gözlerimi açtım. Koyulaşan hareleri yüzümde geziyordu.
"Ne oldu?" Hafifçe gülümsedi ardından alnımı öpüp üzerimden çekildi.
"Daha fazla karımı yormak istemiyorum. Biraz daha durursam seni uyutmayacağım." Kıkırdayarak doğruldum ve saate baktım. Saat altıyı geçiyordu ve kalkıp kahvaltı hazırlamam gerek.
"Kahvaltı hazırlayacağım," yataktan kalktığım anda elimden tutup beni kendine çekti. Dizlerinin üzerine oturup Baran'a baktım. Dağılan saçlarımı düzeltip geriye attı.
"Kendine dikkat et olur mu güzelim?"
Kaşlarımı çattım. "O ne demek? Asıl sen dikkat et."
Gözleri yüzüme daldı. Sadece bana uzun uzun baktı. "Bilmiyorum bugün bir garip hissediyorum. Canım epey sıkkın." Kollarımı sıkıca boynuna sarıp Baran'a sıkı sıkı sarıldım. Saçlarını öptüm hatta yetmedi onu daha çok öptüm.
"Ederim bir tanem, sende dikkat et."
"Ederim Uhra'm, senin için dikkat ederim." Gülümseyerek geriye çekildim ve dizlerinden kalktım.
Baran banyoya ilerlerken ben Emre'nin odasına gittim ve oğlumu kontrol ettim. Mışıl mışıl uyuyordu. Saçlarını okşayıp yanağından öptükten sonra kapıyı aralık bırakıp alt kata indim. Hızlıca kahvaltı hazırlamaya koyuldum ve aynı zamanda mutfağı topluyordum. Dün evi toplamamıştım bu yüzden ev bayağı dağınık. Kahvaltıyı hazırladıktan sonra oturma odasını toparlayıp üst kata çıktım.
Banyodan su sesi geldiği için Baran'ın duş aldığını anladım. O duştayken be odamızı toparladım. Hastaneye giderken giymek için dolabıma yöneldim. Beyaz bir gömlek ve lacivert kumaş pantolon çıkarıp kenara bıraktım. Hızlıca üzerimi değiştirmeye başladığımda ayak sesleri geldi. Baran ıslak ayaklarıyla adım attıkça ses geliyordu ve ses giyinme odasına son buldu.
"Uhra," gözleri üzerimde gezindi ve ben gömleği alıp üzerime geçirdim. Yavaş yavaş düğmeleri kapatmaya başladığımda bana doğru yaklaştı. "Yardım edeyim yavrum."
Baran'a bakıp imalı imalı güldüm. "Sen giyin canım ben hazırım."
"Öyle olsun bakalım Uhra."
Kıkırdayarak Baran'ın omzuna vurdum. "Öyle öyle Baran."
"Baran deme güzelim."
Kahkaha attım. "Adın Baran değil mi?"
Kaşları imalı bir şekilde kalktı. "Dün gece tek Baran demiyordum."
"Senin kafanı kırarım Baran. Giyin aşağıya gel."
Ben giyinme odasından çıkarken Baran kahkaha attı. Onun arsızlığına güldüm. Çabucak saçlarımı tarayıp salık bıraktım ve hafif makyaj yapıp odadan çıktım. Emre'yi şimdi uyandırmayacağım daha erken. Baran giderken Emre'yi annemlere bırakacak.
Hastaneye geldiğimde ilk işim kan tahlili yapmak oldu. Kızlar beni fazlasıyla sıktığı için kan verip odama geçtim. Muayeneye dakikalar sonra başlayacağız bu yüzden hızlıca bilgisayarı açıp sisteme giriş yaptım. Hemen çaprazımda duran Sema'ya bakıp tebessüm ettim.
"Sema hastaları sırayla çağıralım."
"Peki hocam. Başlamadan önce telefona bakar mısınız?"
"Kim aradı?"
"Barın hoca aradı."
Abim aradığı için beklemeden telefonu alıp tekrar aradım. "Abi, beni aramışsın?"
"Uhra, bir hasta geldi kalp muayenesinden geçmesi lazım. Öğle arası yanıma uğra muayene etmeni rica ediyorum."
"Tamam abi, ara verdiğimde yanına uğrarım."
"Çok acelesi yok kardeşim. Yarın sabah ameliyatı var ne olur ne olmaz bütün tetkikleri yapalım."
"Tamam Barın Hocam."
Abim gülümsedi. "Kolay gelsin Uhra Hocam."
Kıkırdayarak geriye yaslandım. "Size de kolay gelsin Barın Hocam." İkimiz de güldükten sonra telefonu kapattık. Bakışlarımı bilgisayarda gezdirdim ve hasta sayısına baktım. Öğleden önce yaklaştık yirmi tane randevulu hasta var.
Bütün günü muayene ile geçirmiştim ve halsiz bir halde geriye yaslanıp başımı koltuğa yasladım. Ara ara midem bulanmıştı ama zar zor durdum. Hamilelikte mide bulantısı yaşamak beni yoruyor.
"Bugün baya yoğun geçti benim için." diyen Elisa, karşımdaki koltuğa oturup geriye doğru yaslandı. Hanımefendi işleri biter bitmez merakından odama geldi.
"Bende de baya hasta vardı." Derken gözlerimi kapattım. Üzerimde bir tür yorgunluk var ama böyle çok farklı bir duygu anlayamadım. Gün içinde boğulacak gibi hissediyordum. Zaten sabah Emre'yi anneme bırakırken içim hiç rahat değildi.
"Uhra," Elisa'nın resmen bağırmasıyla gözlerimi araladım.
"Ne var? Ne bağırıyorsun manyak?"
"Tahlil sonuçlarını aldın mı?" Göz devirip geriye yaslandım. Bende kötü bir şey oldu diye korktum. Sonucu bildiğim için bakma gereği duymadım.
"Bakmadım, sonucu biliyorum."
Elisa bana göz devirip telefonunu sehpadan aldı. "Canım, Uhra Hocanın bugün verdiği kan tahlili vardı, onun sonuçlarını getirir misin?" Karşı tarafı dinledikten sonra tekrar konuştu. "Uhra'nın odasındayız."
Elisa telefonu kapatıp bana döndü. "İnsan merak eder." Hamile olduğumu bildiğim için merak etmedim.
"Ay sıktınız ama hamileysem hamileyim. Hem sonuçları ne yapacaksın aç bilgisayardan bak." Bana gıcık bir gülümseme yolladı ve ona daha çok sinir oldum. Aklım hala Emre'de, dün çok ağlamıştı. Sabah da ağlayarak uyanmıştı. Telefonumu çantamdan çıkarıp annemi aradım.
"Annem, nasılsın?"
"İyiyim kızım, sen nasılsın?"
"Bende iyiyim. Emre nasıl validem?"
Annem sıkıntılı bir nefes alınca merakım arttı. "Uhra, durup dururken ağlıyor. Uyudu anne diye sayıklayarak uyandı. Şimdi Baran'ın yanında, beraber seni almak için evden çıktılar." Sıkıntılı bir soluk bıraktım. Gördüğü rüya onu kötü etkilemiş. Hala etkisinden çıkmamış olması beni korkutuyor.
"Tamam anne, zaten birazdan çıkacağız. Kendine iyi bak canımın içi, görüşürüz." Annemle konuştuktan sonra telefonu kapatıp çantama koydum.
Odanın kapısı çalınca Elisa, "Girin." diyerek gelene baktı. Tahlil sonuçlarını getirmişler. Elisa heyecanla açıp incelemeye başladı.
"Ya, hamilesin kız." Gülümseyerek Elisa'nın elinden tahlil sonuçlarını alıp inceledim. Hamile olduğumu elbette biliyordum ama bir de sonuçlarda görmek yüzümü güldürdü. Baran bu haberi duyunca fazlasıyla mutlu olacak. Açılan odamın kapısı ile bakışlarımı kapıya çevirdim.
"Anne!" Emre koşarak içeriye girip bana geldi. Kollarımı iki yana açıp bebeğimi kucağıma aldım.
"Oğlum." Yanaklarını öpüp başımı geri çektim. Ağlamaktan gözleri kızarmış. "Gözlerin neden kırmızı böyle bebeğim?" Gözlerini Baran'a çevirdiğinde bende Baran'a baktım. Kapıya yaslanmış bize bakıyordu. Baran'da durgun görünüyor. Sabah canının sıkkın olduğunu söylemişti ve anlaşılan hala keyfi yerinde değil.
"Ben çıkıyorum, Berkin aşağıda Ecrin ile gelmiş."
Baran'ın üzerine kitlenen bakışlarım Elisa'yı buldu. "Tamam canım, görüşürüz."
"Görüşürüz canım."
Elisa, Emre'yi öptükten sonra odadan çıktı. Baran kapıyı kapatıp yanımıza yaklaştı. Gözü sehpadaki kağıtlarda gezindi ve kaşlarını çatarak karşımdaki koltuğa geçip oturdu.
"Nasılsın bir tanem?"
Saçlarını dağıtıp başını arkaya attı. "Keyifsiz ve yorgunum yavrum." Usulca oturduğum yerden kalkıp Emre'yi oturtturdum ve Baran'a doğru ilerledim. Ellerimi şakaklarına koyup masaj yapmaya başladım. "Şifasın," dedi kısık bir sesle. "Benim şifamsın." Elimi tuttu ve dudaklarına götürüp avuç içini öptü. Kalbim hızlanırken gülümsedim.
Kulağına eğildim. "Sende benim her şeyimsin."
Baran'ın gözleri Emre'ye kaydı ve iç çekip bana döndü. "Oğlumuz var," beni elimden tutup karşısına çekti. "Eve gidince görüşürüz." Gülümseyerek sehpaya uzanıp tahlil sonucunu aldım ve Baran'a uzattım.
"Bu ne Uhra?"
"Kan tahlili." Yüzüme anlamsızca baktı. Emre yanıma gelince oğlumu kucağıma alıp Baran'a döndüm. "Hamileyim." Önce bana sonra tahlile baktı. Bir hışımla oturduğu yerden kalkıp dibime kadar geldi. Kucağımda Emre ile beraber beni kendine çekip alnıma dudaklarını bastırdı. Kalbim daha fazla hızlanırken iç çektim. Nasıl da mutlu oldu beyefendi.
"Uhra'm, sen beni daha ne kadar mutlu edebilirsin be güzelim?" Tekrar alnımı öptükten sonra Emre'yi kucağımdan aldı. "Daha dikkatli olmalıyız." Baran'a kaşlarımı çatarak baktım. Daha çok yeni ve oğlumu kucağıma almamda sakınca yok.
"Emre daha çok küçük, tabii ki oğlumu kucağıma alacağım." Üzerimdeki önlüğü çıkarıp çantamı aldım ve Baran elimi tutup kapıya ilerledi.
"Alabilirsin ama biraz beklemelisin güzelim. Birkaç ay geçsin." Bu konuda haklı ama Emre'nin bana ihtiyacı var. Oğlumuz daha çok küçük.
"Emre bugün durup dururken ağlıyormuş. Baran bu durum beni korkutuyor." Emre'yi yere bıraktığında, oğlumuz bir elini bana diğer elini babasına uzattı.
"Baba, annemi sakın bırakma." Baran duraksayıp Emre'nin önünde dizlerinin üzerine çöktü. Emre dünden beri bu sözleri söyleyip duruyor. Hayır bir rüya neden bu kadar onu etkiledi anlamıyorum.
"Oğlum, baban ne anneni ne seni bırakır. Anneni alana kadar neler çektim hiç bırakır mıyım aslanım." Kıkırdayarak Baran'a baktım. Bana göz kırpıp ayaklandı.
"Baba rüyamda hep annem gidiyor." Gözleri tekrar dolunca kucağıma aldım. Emre ağlayınca yüreğim sızlıyor. Bir rüyayı bu kadar ciddiye alması beni biraz üzüyor.
"Bir tanem buradayım, ağlama artık bebeğim. Bak ağlamaya devam edersen bende ağlarım." Yeşil gözlerini gözlerime dikip öylece bana baktı. Oğluma bakıp sıcacık gülümserken nereden geldiğini anlamadığım bir sızı omzuma girince, yüzümdeki gülümseme kayboldu. Kalbimin biraz üzerinde bir sızı daha hissedince bakışlarımı Emre'den alıp göğsüme indirdim.
"Uhra!"
En son Baran'ın bağırmasıyla bizi kenara çekip üzerimize kapandığını ve Emre'nin hıçkırarak ağladığını hatırlıyorum. Gözlerim oğlumuzun çığlığı ile kapandı.
🌼
Nereden geldiği anlaşılmayan kurşunlar Uhra'ya isabet etmişti. Baran ikisini kenara çekip üzerilerine siper oldu. Gözleri etrafı taradığında karşı binanın en üst katında olan adam gözüne çarptı. Baran sadece neler olup bittiğini idrak etmeye çalışıyordu.
Hastane polisi koşarak Baranların yanına geldiğinde neler olduğunu anlamaya çalıştı. İnsanlar kaçışmaya çalışırken, Baran yerde uzanan Uhra'ya yaklaştı. Üstü başı kan içindeydi ve hızla üzerindeki ceketi çıkarıp Uhra'nın yarasına bastırdı. Emre ağlayarak babasına ve yerde uzanan annesine baktı. Daha fazla beklemek istemeyen Baran, Uhra'yı kucağına alıp hastaneye doğru koşarken Emre'de ayağa kalkıp babasının arkasından koştu.
Acile girdiğinde bütün gözler onun üzerine döndü. Herkes üstü başı kan olan Uhra'ya ve ardından Baran'a baktı. Uhra'nın beyaz gömleği artık kıpkırmızıydı.
"Yaralandı," diye bağırdı kendini kaybederek. "Eşim hamile! Bir şey yapın!" Çaresizliği ona kendini kaybettirirken Uhra'yı sedyeye yatırdı. Uhra'ya müdahale etmek için yaklaşan acil doktoru kısık bir çığlık attı çünkü o, Uhra'yı yakından tanıyan biriydi.
Baran delirecek gibi hissediyordu. Uhra'yı kanlar içinde yerde görünce aklı çıktı. Ağlayan Emre'yi fark edince, oğlunu kucağına alıp bir köşeye geçti. Ne yapacağını ya da nasıl davranacağını şaşırmış bir halde köşede beklemeye başladı. En sonunda aklına Barın gelince cebinden telefonu çıkardı.
"Efendim Baran."
"Barın hastanedeyiz, Uhra vuruldu." Barın duyduklarını önce anlamaya çalıştı sonra idrak edince telefonu masaya fırlatıp koşarak odasından çıktı. Nefes nefese acile geldi. Gözleri Baran'ı bulduğunda koşarak yanına ulaştı.
Ruh gibi köşede duran Baran'ın karşısına geçti. "Ne oldu lan? Nasıl oldu? Uhra iyi değil mi?" Gözleri kızaran Baran yutkunup karşısındaki adama baktı. Ne konuşacak hali vardı ne de aklı. Kendini kaybetmişti.
"Bilmiyorum, bir anda her yeri kana büründü." Baran donup kalmıştı. Baran'ın kendinde olmadığını anlayan Barın koşarak Uhra'ya müdahale edilen odaya girdi. Kız kardeşini kanlar içinde sedyenin üzerinde görünce dizleri titredi.
"Barın Hocam, lütfen çıkar mısınız?"
"Benim kardeşim buradayken asla çıkmam." Gözleri öylece Uhra'ya kitlendi. Aldığı soluklar boğazına diziliyordu. Kız kardeşiydi. Saatler önce yanında gülümsemiş ve odasına gitmişti. Şimdi ise sedyede uzanıyor hem de üstü başı kan içinde.
"Hocam,"
"Mustafa işini yap!" diye kükrediğinde doktor arkadaşı sesini çıkarmadan müdahale etmeye devam etti.
Uhra'yı apar topar ameliyathaneye almışlardı. Saatlerdir alanında en iyi olan doktorlar ameliyattaydı ve Barın çaresizce köşede durmuş ameliyatı izliyordu. Uhra'nın vücuduna üç kurşun isabet etmişti. Bir kurşunu omzundan çıkardılar diğeri ise sıyırıp geçmişti. Mustafa diğer kurşuna müdahale edemeyeceğini anladığında Barın'a baktı. Barın ise dolu gözlerle kız kardeşine bakıyordu.
"Omzuna gelen kurşunu çıkardık diğeri sıyırmıştı ama kalbinin biraz üzerine denk geleni çıkaramadık."
"Çıkarın ne bekliyorsunuz?" Barın çaresizce kız kardeşine bakmaya devam etti. O da alanına iyiydi ama şu an elinden hiçbir şey gelmiyordu.
"Gülşen Hoca'nın bakması lazım."
Hemşire hemen konuştu. "Hemen çağıralım hocam."
"Bekleme, koş çağır." Hemşire hızla odadan çıktığında kapıda bekleyenleri görünce üzüldü. Herkes buradaydı. Uhra'yı seven herkes kapıda bir haber bekliyordu.
Baran kucağında Emre ile bir kenara çöküp kapıya bakıyordu. Emre durmadan ağlıyor, Baran ise kızaran gözleri ile bakışlarını kapıya dikmişti. Yelda Hemşire kapıdan çıkınca herkes hareketlenip ona yaklaştı.
"Uhra nasıl?"
Elisa'nın sorusu ile Yelda başını eğdi. Durumu kritik olduğu için sesini çıkarmadı. "Hocam şu an bir şey söyleyemeyiz."
Elisa sinirle saçlarını çekiştirdi. Kimsenin açıklama yapmıyor oluşu ve içeriye girememeleri onları delirtiyordu.
"Nasıl söyleyemezsin?" Almila'nın çıkışması ile Yelda daha fazla olduğu yerde durmadan yanlarından ayrıldı. Baran çaresizce Emre ile kenara geçip yere çöktü. Elini kaldıracak dermanı kalmamıştı. Kendinde değildi. Hala olayları anlamakta zorluk çekiyordu.
"Almila," Kerem Almila'yı uyarıp kenara çekti.
"Ne Almila ya ne? Benim kardeşim içeride canı ile didiniyor nasıl sakin olabilirim!"
Emre daha çok ağlayınca, Almila sessiz kalıp Baran ve Emre'nin yanına ilerledi. "Halacığım," Emre başını çevirip Baran'a daha sıkı sarıldı. Almila Baran'a baktığında gözleri daha çok yaşardı. Herkes çok kötü durumdaydı ama Baran paramparçaydı. Baran'ın donukluğu herkesi korkutuyordu.
Ameliyathaneden çıkan Gülşen Doktor Barın'ın yanına doğru ilerledi. Barın beklenti ile karşısındaki kadına bakıyordu. Gülşen Doktor başını eğip derin bir nefes aldı. Karşısında gözü yaşlı bekleyen insanlara ne diyeceğini bilmiyordu. Onları teselli edecek bir şeyler söyleyemiyordu.
"Öncelikle herkese çok geçmiş olsun. Uhra alanında çok iyi bir doktor ve böyle bir şey yaşaması hepimizi çok derinden üzdü. Ameliyat başarılı geçti ama," dediğinde "Ama," diyerek Gülşen'in sözünü kesen Elisa oldu. Herkes cevap bekliyordu. Sadece iyi olduğuna dair birkaç cümle bekliyorlardı.
"Uhra uyanmıyor. Ne yaparsak yapalım uyandıramadık. Bu bir tür koruma refleksi. Bu durumda hastanın beyni kendini korumaya alıyor." Barın'a döndü. "Barın bunu sende biliyorsun uyarları alan beyin kendini korumaya alıyor. Uhra hamile ve bizim önceliğimiz Uhra'ydı. Uhra uyanırsa bebeği o zaman kontrol altına alırız. Ne zaman uyanır bilmiyorum ama uyanması için elimizden gelen her şeyi yapacağımıza söz veriyorum. Tekrardan geçmiş olsun." Sözleri biter bitmez yanlarından ayrıldı. Barın duydukları karşısında olduğu yere çöktü. Bu demek oluyor ki, Uhra uyanmazsa komaya girmiş olur.
Aylin Hanım'ın çığlıkları tüm koridoru sarstı. Herkes bağıra bağıra ağlıyordu. Ölüm gibi bir şeydi ama ölüm değildi. Baran çöktüğü duvar dibinde çaresizce karşısındaki duvara bakmaya devam ettti. Baran'a nefes bahşeden orman alev almıştı ama Baran bir kova su bile dökemiyor. Herkes hıçkıra hıçkıra ağlıyor.
Emre'nin gözleri herkesin üzerinde gezindekten sonra Baran'a döndü. "Baba," dedi ağlamaklı sesiyle. Baran Emre'yi göğsüne çekip sıkıca sarıldı. Emre ağlayarak başını geriye çekip babasına baktı. "Baba annem gitti mi?" Emre'nin sözleriyle Baran'ın gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Baran bir şey demeden oğlunu göğsüne çekip sıkıca sarıldı. Oğluna diyecek tek bir cümle bile kuramadı.
"Annem gitti!" Birden bire çığlık atan Emre hıçkırarak ağlamaya başladı. Bir çocuğun annesini göremeyecek olması belki bu hayatta yaşanacak en kötü durum. Her gün gözünü açtığında ilk annesine koşmak ister çocuklar; gözlerini açtığında annesini görmeyecek olduğunu düşünen Emre ağlayarak Baran'ın kucağından indi. Baran elini tutsada Emre ağlayarak elini çekmeye çalışıyordu.
"Oğlum," babasının acılı sesi onda hiç bir etki uyandırmadı. Uhra'yı görmek istiyordu. Annesinin elini tutmak için babasının elini bırakmaya çalışıyordu.
"Anneme gitmek istiyorum. Annemi istiyorum." Baran oğlunu kucağına alıp ayağa kalktı. Emre, "Annemi istiyorum" diye ağlıyordu ama Baran'ın elinden hiçbir şey gelmiyor. Baran çaresizce kucağındaki oğlunu sakinleştirmek için elinden geleni yapmaya çalıştı. Kendi acısını yaşamayı bırakıp kucağındaki oğlunu sıkı sıkı sardı.
"Annemi istiyorum. Hani annemi bırakmazdın baba. Hani annemi bırakmayacaktık baba. Baba annemi istiyorum." Baran Emre'yi göğsüne bastırıp sessizce gözyaşlarını serbest bıraktı. Kalbi acıyordu. O Uhra'yı bırakmamıştı... O Uhra'yı ölse de bırakmazdı...
🌼
Baran Oğuz
Bütün duvarlar üzerime doğru geliyor. Aldığım her nefes boğazıma yapışıyor. Uhra olmadan gözlerimi bir gün daha açtım. Gözlerim camın ardında hareketsiz uyuyan kadınımın üzerinden bir kez bile ayrılmadı. Ben bir haftadır onun sesini dahi duyamıyorum. Ben Uhra'ya dokunamıyorum, öpemiyorum, gözlerini göremiyorum. Onsuz geçirdiğim yedinci gündeyim. Onsuz yavaş yavaş tükeniyorum. Yaşam mücadelemi kaybediyorum.
Uhra ben sensiz yaşamak istemiyorum. Ben zaman geçtikçe sensizliğe yeniliyorum. Ben sensizliğe mahkum etme Uhra. Beni yokluğunla sınama...
Elimi uzatsam tekrar tutup ayaklanır mısın güzelim? Oğlumuz her gözünü açtığında seni soruyor. İkimize sarılıp buradayım demek ister misin? Her sabah olduğu gibi yine bana kızarak beni uyandırmaya çalışır mısın? Her şeyin sadece bir rüya olduğunu fısıldasan...
Uhra'm, benim küçük kadınım. Gözlerin gözlerime değse; sana baktıkça kalbim daha çok hızlanıyor. Hadi koy elini kalbime tekrar ve tekrar beni cayır cayır yak. Senden gelecek her şeye razıyım ama yokluğunla baş edemem. Emre'yi sensiz büyütemem. Hadi Uhra, ne olursun uyan güzelim. Sensiz gözlerimi açtığım her gün göğsüme bir kurşun gibi saplanıyor.
Aç o yeşil gözlerini; bakışlarını yüzüme dik ya da ne bilim beni odadan kov. Sinirlen, bağır, çağır ama böyle uyuma. Sen gözlerini açmadığın her gün ben yavaş yavaş ölüyorum.
Hadi güzelim, ben her zaman olduğu ve olacağı gibi yanındayım. Uyan güzelim lütfen uyan...
Beni bu dünyada bir başıma bırakma. Geçen senelerin güzelliği bu zamanın acımasızlığında sızlamasın Uhra. Biz seninle her şeye rağmen başardık. Ben seni sevdim sen beni. Ne olur güzelim, artık uyan. Uyan ve beni bu dipi görünmeyen çukurdan çekip kurtar.
🌼
Emre'yi Pınar Hanım'a getiren Baran yavaş adımlarla salona geçti. Emre uyduğu için odasına yatırmıştı. Pınar Hanım salona serdiği seccadesine oturmuş yaşlı gözlerle dua ediyordu. Gelini uyansın diye her gece ağlayarak namaz kılıp dualar ediyordu.
"Anne," Baran'ın sesiyle bakışlarını oğluna çevirdi. Günden güne eriyen oğlunu inceledi. Gözlerinin rengi bile solmuştu. Bir torunu, bir de Uhra için endişe etmekten başka bir şey yapamıyordu. Baran'ı düşünemiyordu çünkü oğlunu kendine getirecek tek insan Uhra'ydı.
Pürüzlü sesiyle oğluna cevap verdi. "Efendim oğlum." Günlerdir ağlamaktan başka hiçbir şey yapamıyorlardı. Ellerinden hiçbir şey gelmiyordu.
"Emre sana emanet anne, ben gidiyorum."
Pınar Hanım alelacele seccadesini kaldırıp Baran'a yaklaştı. "Nereye gidiyorsun?" Baran, yeşil gözlerini göz kapakları ile örtüp derin bir soluk aldı. Gözlerini kapattığı anda bile her anı cayır cayırdı. Acı onu tamamıyla esir almış yakıyordu. O Uhra olmadam hep acı çekmişti. Şimdi yine Uhra yoktu ve o acı çekiyordu. Sessiz sessiz yandığı günler geçmişti ama şimdi sesli sesli yanıp kavruluyordu.
"Bunu Uhra'ya yapanı bulup soluğunu kesmeye. Canımı yakanların canını almaya!"
Gözleri endişe ile büyüyen Pınar Hanım, oğlunun elini tuttu. Oğlunu göz göre göre kaybediyordu. Uhra gözlerini açmadığı her günde oğlu ve torunu günden güne eriyordu.
"Emre'yi düşün oğlum. Yapma, mesleğini riske atma." Baran hissiz bir kahkaha attı. Sinirden gülüyordu. Delirmiş gibiydi. Baran nefesini kaybetmişti. Baran onun için ormanı andıran bakışlardan mahrum bırakılmıştı. Baran hayat eşini bir sedyede ölümün bağrına bırakmıştı. Hayatı ellerinden kayıyordu.
"Neyden bahsediyorsun anne? Benim bu hayatta sahip olduğum her şeyim orada uyuyor. Uhra uyanmadıkça bende uyanamıyorum. Görmüyor musun anne ölüyorum. Uhra olmadan nefes alsam da ölüyüm. Ben Uhra'sız yaşayamıyorum."
Oğlunun haline üzülen Pınar Hanım, dolan gözlerini saklamadı. Gözlerini oğlunun gözlerine çevirdi. Biliyordu; Baran'ın Uhra'yı kendini kaybedecek kadar çok sevdiğini çok iyi biliyordu.
"Emre, ya Emre'ye ne olacak? Sen tek başına gidip bunu yapanı bulup öldüreceksin peki ya Emre, o ne olacak? Hem annesi yok yanında hem babası. Söyle hadi kim onu sarıp sarmalayacak. Ben, Aylin, Kenan, Demir hadi dayıları ya da halaları birimiz sararız peki ya sizin yokluğunuz? Şuncacık çocuk ne yapacak?" Annesinin haklı olduğunu bilen Baran sesini çıkarmadan öylece yere bakıyordu. Bir insanın yüreği yanarken içtiği buzlu su bile o yüreği soğutmuyor. Yanan yüreğini soğutacak tek varlık eşiydi.
"Anne ben bir haftadır yaşamıyorum. Yemek yiyorum, su içiyorum, gözlerim açık ama ölüyüm. Ben Uhra olmadan nasıl yaşayabilirim? Ben o olmadan ne yapabilirim? Ben Uhra'sız nasıl yaşıyordum?"
Pınar Hanım Baran'ın bu denli büyük bir sevgiyle Uhra'yı sevdiğini biliyordu ama böyle davranması hele ki o minik yavrularını düşünmeden hareket edecek olması onu sinirlendiriyordu. Pınar Hanım ela gözlerini kapatıp açtıktan sonra oğluna baktı.
"Uhra'yı düşünüyorsun peki ya oğlunuzu, onu da düşünsene. O çocuk ne yapsın? Görmüyor musun seninle beraber o da helak oldu. Çocuk eridi elimizde, anne diyor başka bir şey demiyor. Oğlunda annesini istiyor. Sen karını istiyorsun oğlumda annesini."
Baran gözlerini kapatıp ağlamamak için çabaladı. Pınar Hanım oğlunun kollarını tutup kendine çekti. Başını annesinin boyun boşluğuna gizleyen Baran, bu anı bekliyormuş gibi ağlamaya başladı. Kocaman adam ağlar mı? Evet ağlar, geçirmediği ya da baş edemediği bir acısı varsa oturup ağlayabilir.
Baran dakikalarca annesinin omzunda ağladı. Kapıda duran Almila ve Aleyna öylece abilerine bakıp sessizce gözyaşı döktüler. Onlar içinde zor ama Baran için daha zor bir durum. Gözlerini açan Emre odadan çıkıp salona ilerledi. Ağlayarak Baran'ın ayaklarına sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti. Hem Baran hem Emre ağlıyordu.
Pınar Hanım iki adamı kolları arasına alıp onlarla beraber ağladı. Demir Bey içeri girdiğinde öylece eşine, oğluna ve torununa bakıp dolan gözlerini sakladı. Aleyna ve Almila'da ağlıyordu. Demir Bey kızlarını kolları arasına alıp oğluna bakmakla yetindi. Uhra ile Baran'ı evlendirmeye kalktığı gün üzgündü ama yaptığı karardan vazgeçmediği için kendisiyle gurur duyuyordu. Oğlunun Uhra'yı sevdiğini anlamıştı gerek hareketleri gerekse davranışları ile Baran bunu fazlasıyla belli etmişti.
Baran'ın çalan telefonu bütün ortamı sessizliğe boğdu. Cebinden telefonu çıkaran Baran, Barın'ın aradığını görünce beklemeden cevapladı. Yüreği gelecek haberle canlandı.
"Alo," dedi sesindeki endişeyi gizlemeden.
"Neredeysen Emre'yi al hastaneye gel." Baran gözlerini ağlayan oğluna çevirip bir süre Emre'ye baktı. Oğlu ellerinde eriyordu.
"Kötü bir şey mi oldu?" Barın'ın sert solukları Baran'ı çıldırtıyordu.
"Gel işte, Emre Uhra'yı görsün. Uhra Emre'nin varlığını hissetsin." Barın'ın pürüzlü sesi her an ağlayacağını dile getiriyordu.
"Emre kötü durumda Barın. Uhra'yı öyle görürse daha kötü olur."
Barın masasında bulunan tüm dosyaları yere fırlatıp telefona döndü. "Uyanmıyor lan uyanmıyor. Beyni kendini koruma altına almış. Ne yaparsak yapalım benim kardeşim gözlerini açmıyor. Belki bir umut Emre'nin sesini duyarsa. Oğlunun varlığını hissederse." Baran'ın aldığı sık nefesler onu boğuyordu. Boğazında yer alan el her geçen gün nefesini kesiyordu.
"Tamam." diyerek telefonu kapattı. Emre'yi kucağına alıp sessizce kapıya ilerledi.
"Nereye oğlum?" Babasının sorusuyla gözlerini kapattı.
"Uhra'ya." Bir şey söylemlerini beklemeden kapıdan çıktı. Kucağında Emre ile evden çıkıp arabaya geçtiler. Emre'yi arka koltuğa oturtup kemerini taktıktan sonra sürücü koltuğuna geçti. Gözleri yolda aklı ise Uhra'daydı.
"Bir uyansan." diye sayıklayarak hastaneye vardı.
Emre'yi arabadan indirip kucağına aldıktan sonra içeri yöneldi. Yoğun bakımın önüne geldiğinde Barın'ın yanına ilerledi. Barın Emre'yi kucağına alıp öptü.
"Dayım," Emre ağlamaktan şişen gözlerini Barın'a çevirdi. Kimseyle konuşmuyordu. Sadece anne diyordu. Geceleri ağlayarak uyanıp Baran'ın kollarına sığınıyor annesini sayıklayarak tekrar uyuyordu.
"Şimdi anneni göreceğiz ağlamak yok tamam mı?" Sadece başını sallayan Emre, onları fazlayısla korkutuyordu. Bir çocuğun annesini bu durumda görmesi oldukça zor bir durumdu. Emre'nin üzerine hasta önlüğünü giydiren Barın yüzüne maskeyi de takarak yoğun bakıma girdi. Emre Uhra'yı görünce Barın'ın elini bırakıp annesine koştu.
"Anne hadi aç gözünü bak ben geldim." Annesinin tepki vermediğini anlayan Emre yine ağlamaya başladı. "Anne beni bırakmayacağını söyledin. Anne hadi aç gözlerini bak ben geldim." Annesinin hâlâ tepki vermediğini izleyen Emre, küçük elleri ile Uhra'nın elini tuttu. Barın biraz geriye çekilip onları izlemeye başladı.
Annesinin elini tutan Emre ağlayarak Uhra'ya yaklaştı. "Anne, babam babaanneme sarılıp çok ağladı. Biliyor musun hem de çok fazla ağladı. Herkes ağlıyor anne. Bana sarılan herkes çok ağlıyor. Neden bana sarılıp ağlıyorlar anne? Ben bilmiyorum sen biliyor musun? Ama anne sen benim her soruma cevap verirdin şimdi neden gözlerin kapalı susuyorsun?" Emre Uhra'nın elini bırakıp yere çöktü. Uhra'nın onu yanıtsız bırakması kalbini kırıyordu. Bilmiyordu ki annesi bir uykuya tabi tutulmuş.
"Bende burada daha çok ağlayacağım. Anne ne olur kalk. Anneciğim sen bana kıyamıyorum sana diyordun. Bak anne yere oturdum." Ağlaması artan Emre Uhra'ya bakarak ağlamaya devam etti. Barın yere çöküp Emre'yi kucağına aldı. "Anne! Anne!"
Emre'yi yoğun bakımdan çıkardığında monitörden gelen ses kanını dondurdu. Arkasını döndüğünde ekranda gördüğü düz çizgi ile donup kaldı. Gülşen Hanım aldığı çağrı ile koşarak içeri girdiğinde Barın kucağındaki Emre ile kapıda yere çökmüştü.
"Anne! Anne! Anne!" Emre'nin çığlıkları tüm koridorda yankılandı. Yoğun bakımın önüne gelen Cihad ve Berkin hızlıca Barın'ın yanına koştu. Kimsenin hiçbir şeyden haberi yoktu ama Uhra'nın kalbi durmuştu.
Monitördeki düz çizgi sadece Uhra'nın kalbinin durduğunu dile getirmiyordu bilakis onunla beraber Baran'ın da kalbi durmuştu.
Bölüm hakkında düşünceleriniz?
Bölümü beğendiniz mi?
Yeni bölümde neler olacak sizce?
Baran ne yapacak?
Uhra bize veda mı ediyor?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
96.79k Okunma |
3.96k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |