21. Bölüm

20. BÖLÜM

z ;༊
kelebeginekseni

Bölüm şarkıları;
AliFiru - İhtilal
Tuğkan - Aşkın kanunu

"Bu evrendeki en güzel şey sensin"

20.Bölüm

Huzur; eğer bu kelimenin bir tanımı daha olsaydı benim için Baran olurdu. Huzur onunla. Kolları arasında olmak eşsiz hissettiriyor. O benim huzurum. Onunlayken bütün kaygılardan sıyrılmış gibiyim.

Hafifçe kıpırdandığımda belimdeki kolları sıkılaştı. Sırtım göğsüne yaslı ve onun başı tamamiyle boynuma gömülüydü. Güç bela Baran'a doğru döndüğümde başını yastığa yaslayıp uyumaya devam etti. Parmaklarım usulca sakallarına sızdı. Keyifli bir halde hem yüzünü seyrettim, hem de parmaklarımı sakallarında gezdirdim. Düzenli nefes alışları uyuduğunu gösteriyor olsa da ben uyumadığını biliyorum. Baran bu sağı solu asla belli olmuyor.

"Daha fazla uyumak istemiyorum," uyanması için söylendim ve istediğimde oldu. Kısık gözleri gözlerime dokundu. Onun bakışları yüzümde gezinirken dudaklarım kıvrıldı. Sabaha karşı uyumuştuk ve şu an neredeyse saat üçe geliyor. Baran gözlerini tamamen açınca kocaman gülümsedim.

"Günaydın sevgilim." Elini enseme atıp başımı kendine çekti ve dudaklarını alnıma bastırdı. "Günüm aydı yavrum." Kalbim ilk defa çarpıyormuş gibi hızlanırken geriye çekildim. Ondan uzaklaşmamı imkansız kılıp kollarını kıskıvrak belime sardı. Bedenlerimiz temas halindeyken ateşim yükseliyor ve Baran'ın üzeri çıplak olduğu için gözlerim sürekli göğsünde kayıyor.

"Nasılsın güzelim?" Başımı göğsüne yaslayıp parmaklarımı çıplak göğsünde gezdirmeye başladım.

"İyiyim, sen nasılsın?" Sesim cıvıl cıvıl. Mutluyum çünkü yanımda. Çok mutluyum çünkü kollarının arasındayım. Hayat buldum sevgisiyle.

"Çok İyiyim," dudaklarını saçlarıma bastırdı. Saçlarımın darmadağınık olduğuna adım kadar eminim ve bunu hiç umursamıyorum. Baran'ın gözünde kusursuzum.

"İyisin değil mi güzelim?" dedi yoğun bir ilgiyle. Uykudan uyandığı için her konuştuğunda sesi içimi kıpır kıpır ediyor. Başımı göğsünden kaldırıp yüzüne baktım. Beni her şeyden çok düşünüyor. Onun için kendi istekleri değil ben önemliyim. Önceliği benim. Gülümseyerek dudaklarımızı birbirine kenetledim ve sanki bu anı bekliyor gibi saniyeler içinde sırtımı yatakla buluşturdu. Üzerimde yer alıp ellerini başımın iki yanına bastırdı.

"Her sabah böyle uyanırsam işe gitmek imkansızlaşır." Gözleri milim milim yüzümde gezindi. İrisleri daha çok koyulaşırken bu dikkatimden kaçmadı.

"Kahvaltı yapalım," kollarımı boynuna sarıp gülümsedim. Baran sırıtarak geriye çekildi.

"Çok mu acıktın?" Bende onun gibi doğrulup ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım.

"Çok acıktım." Tek kaşını kaldırıp bana imalı bir bakış attı. Yüzündeki ifade kesinlikle muziplik barındırıyor.

"Ben aç değilim," derken iması o kadar açıktı ki. Gözlerim şaşkınlıktan büyürken, yüzüm kızardı. Kıpkırmızı olduğuma adım kadar eminim. Hızla yastığı kapıp Baran'a vurdum. Kahkaha atarak bileklerimi tutup bir kez daha sırtımı yatakla buluşturdu. O kahkahalarla gülerken, ben utançtan kızarmıştım. Şu an utançtan başımı yatağa gömeceğim.

"Yalan mı yavrum?"

Dizimi kırıp karsıklarına vuracağım anda hızla üzerimden çekildi.

"Yapma, yanarız Uhra'm." Yastığı alıp tekrar Baran'a fırlattım. Hala gülüyor. Bakışlarımı kaçırıp hızla yataktan kalktım.

"Beraber bir de duş mu alsaydık?" Muzipliği beni daha çok utandırıyor. Sanki sabaha karşı beraber duş almamıştık. Yüzümü asarak odadan çıkacağım anda kolunu belime sarıp beni kendine çekti. Sırtım sert göğsüne çarpınca duruldum. Buram buram yayılan ve beni etkisi altına alan kokusu, varlığı kıpırdamama engel oluyor. Başı usulca boyun girintime gömülürken nefesimi ciğerlerime hapsettim.

"Utanma benden," ses tonu değişti. Arzusu en üst safhada. Tenime saplanan dudakları hafif hafif kıpırdarken, dudaklarının dokunduğu her yer alev alıyor. Öpücükleri boynumda hüküm sürerken gözlerimi yumdum. "Seninle bu odadayken veyahut yalnızken hiçbir konuda geri adım atmayacağım. Utanmanı istemiyorum. Artık utanmamız gereken evreleri geçtik." Tenimi yakan dudakları çeneme dokundu bu defa. Dudaklarını hafifçe çeneme dokundurması beni benden alıyor.

"Uhra," dedi daha çok değişen ses tonuyla. "Hiçbir konuda geri çekilmeyeceğim."

Beni birden kendine çevirdiğinde dudakları dudaklarıma dokundu. Hırçınlığı artarken elleri belime sarıldı. Biten an tekrardan canlanmaya başladı. Bir filmi başa sarmıştık. Dokunuşları artarken bayılacak gibi hissediyorum. Sırtım bir kez daha yatakla bütünleştiğinde Baran zor bela hafifçe geriye çekildi.

"Dur demezsen durmayacağım Uhra." Kelimeler dudaklarından nefes nefese döküldü. İrademi toparlarken hiç de kendimde değildim. Ona dur demek dilime zulüm gibi. Diyemem. Bakışları kat ve kat koyulaşırken etli dudaklarını dudaklarıma dokundurdu. "Sende her defasında kaybolabilirim." Sözleri utanmamı sağlıyor ama ondan bu haldeyken utanmıyorum bilakis tenime kokusu işlesin diye can atıyorum.

"Baran, sana dur demek içimden gelmiyor. Durmamalısın." Ağırca yutkunması gözlerime takılırken gözlerimi sıkıca yumdum. "Sana dur diyemem. Durma..." Sen benimleyken ben nasıl seni kendimden uzak tutabilirim ki? Bunun mümkünatı yok.

🌼

"Baran," dedim sinirle. Yüzüme düşen saç tutamlarını parmağına sarıp geriye attı ve aynı zamanda yüzümün her bir karesine uzun uzun baktı. "Rahat dur."

Beni duymazdan geldi. Kolunu belime sarıp beni üzerine çektiğinde söylenmeye devam ettim. "Filmi izletmedin." Yüzümü asarak başımı televizyona çevirdim. Kahkaha atarak beni koltuk ile arasına aldı. Yüzündeki muziplik artarken kaşlarımı çattım. "Ne geçiyor aklından?" Sırıtarak başını eğdi. Dudakları yanağıma dokundu. Tenim yanmaya başlarken öpücüğün tadını çıkarmaya çalıştım.

"Yorgunum," başımı göğsüne yaslayıp gözlerimi kapattım. Birkaç günlüğüne zorda olda hastaneden izin almıştım çünkü Baran üç gün boyunca evde. Saçlarımın arasına sızan burnu saçlarımda gezindi ve dudakları saçlarıma öpücük bıraktı.

"Uyuyalım mı?" derken sesim uykuluydu. Doğru düzgün uyumadık ve ben alışkın değilim. Beni tamamiyle kollarının arasına aldı.

"Uyu yavrum, ben odamıza çıkarırım." Saçlarımın arasına sayısız öpücük kondurdu. Gözlerimi kapatıp kolları arasında olmanın zevkini yaşadım. Uykunun en anlamlı hali onun kollarında uyumak. Ve anlaşılan bugün hep uyuyarak geçti.

"Uyu güzelim." Gözlerim aralanırken fısıltısı tekrar gözlerimi kapatmamı sağladı. Baran beni yatak odamıza taşıyordu. Kollarımı usulca boynuna sarıp başımı boyun girintisine gömdüm. Kokusu ciğerlerime dolarken güç bela gözlerimi araladım. Baran beni yavaşça yatağa yatırıp geri çekilirken ona engel oldum.

"Gitme," mırıltım duyuldu mu emin bile değilim. Kollarımı boynundan çekmedim aksine kollarım daha çok sıkılaştı. Başını boyun girintime yaklaştırıp duraksadı. Duyumsadığım varlığı beni burada kendimden geçirdi.

"Buradayım, bir yere gittiğim yok. Uyu meleğim." Kollarımı serbest bırakıp geri çektim.

Uykulu gözlerim tekrar kapanırken Baran hemen yan tarafımda yerini aldı. Kolunu sıkıca belime sarıp beni kendine çektiğinde sırtım gövdesine yaslandı. Varlığını bütün temasıyla hissediyordum. Başını saçlarımın arasına gömüp derin soluklar aldı. Tekrar uykuya daldığım esnada fısıltısını duydum. "İyi gecelerin olsun güzelim."

Baran'a doğru dönüp iyice kolları arasına sokuldum. Bu anlar paha biçilmez. İmkanım olsa kollarının arasından hiç çıkmam. Dudaklarımı boyun girintisine bastırdığım anda "Uhra," dedi bambaşka tonda. Temaslarımdan deli gibi etkileniyor. Onu duymazdan gelip yavaş yavaş dudaklarımı boyun girintisinde gezdirdim. Tenine dokunmak bile beni yakıyor.

"Şimdi," dedi soluğu kulak arkama çarparken. "Uslu bir kadın olup uyu bebeğim." Kelimelerinin vurgunluğu kalbimin atışlarını zirveye taşırken dudaklarım kıvrıldı. Onu böylesine etkilemek gururumu okşuyor. Baran ile uğraşmayı bırakıp gözlerimi yumdum ve kendimi uykunun huzurlu kollarına attım.

Sabah gözlerimi açtığımda hava aydınlanmış ve saat neredeyse on buçuğa yaklaşmıştı. Bakışlarım başımı göğsüne yasladığım kocama kaydı. O hala uyuyor ve onunla uğraşmak için can atıyorum. Doğrulup başımı yüzüne doğru eğdim. Düzenli nefes alışları uyuduğunu hissettiriyor. Baran'ı uyandırmaktan vazgeçip dudaklarına tüy kadar ufak bir öpücük kondurup yataktan kalktım. Baran uyurken kahvaltı hazırlar sonra onu uyandırırım.

Banyoda rutin işlerimi hallettikten sonra sessizce yatak odamızdan çıktım. Çabucak alt kata ulaştığımda mutfağa geçip kahvaltı hazırlamaya başladım. Baran ile geçen her saniye o kadar kıymetli ve anlamlı ki tarif edemiyorum. Onun kollarında uyumak ve uyanmak tarifsiz. Bana sunduğu sayısız öpücükler beni diri diri öldürebilir. Aklım onunla bu kadar doluyken yapacak hiçbir şeyim yok. Kendi kendime gülümseyerek masayı kontrol ettim.

"Sevmiyorum," Baran'ın sesini duyar duymaz başımı mutfağın kapısına çevirdim. Üzeri çıplak, saçları oldukça dağınık ve uykulu gözleriyle mutfağın kapısında durmuş bana bakıyordu. Şaşkınlığım yerini korurken ne diyeceğini bekledim. "Uyandığımda yanımda olmayışını sevmiyorum." Birkaç adımda yanıma ulaştığında kolunu belime sarıp beni kendine çekti. Hareleri yüzümü taradıktan sonra alnıma derin bir öpücük bıraktı.

"Günüm aydınlandı." Sözleri dudaklarımın genişçe kıvrılmasını sağladı. Başımı göğsüne bastırmamı sağladıktan sonra burnunu saçlarımın arasında gezdirip kokumu soludu.

"Kahvaltı hazırlamak için bile olsa yanımdan ayrılma güzelim. Seni yanımda göremeyince sinirleniyorum." Başımı geriye çekip Baran'a baktım ve gayet ciddi. Kıkırdayarak kollarımı sıkıca beline sardım.

"Peki kocacağım, sen nasıl istersen." Muzipliğim yüzünde kocaman bir gülümsemeye neden olurken sırıttı. Birden tezgaha doğru döndü ve beni tezgahın kuru yüzeyine oturttu. Bacaklarımın arasına sızdığında bacaklarımı beline sarıp aramızdaki boşluğu yok ettim.

"Her sabah," dudakları arsızca yanağım ve boynum arasında mekik dokudu. "Seninle uyanmanın ne demek olduğunu anlatamıyorum." Dudakları acelesi yokmuş gibi boynumdan gerdanıma yol alırken geceliğin önündeki dekolte ona güzel bir görüntü sunuyordu. Dudaklarını gerdanımda gezdirip beni diri diri yaktı. Dokunuşları artarken dudaklarının teması da arttı. Ben kolları arasında eriyip yok oldum.

"Baran," dedim karmakarışık bir halde. Hafifçe geriye çekildiğinde yüzünde huzur barındırıyordu. Parmaklarım kirli sakallarına sızdı ve usulca parmaklarımı sakallarında gezdirdim. "Artık kahvaltı yapalım." Sözlerim onda bir etki uyandırmadı. Geri çekilmek bir yana dursun bana daha çok yaklaştı.

"Uhra," sesindeki hoş tonlamayla konuştu. "Sana," nefesi yüzümü arşınladı. "Bir santim bile yakın olabilmek için her şeyi feda ederdim." Soluğu dudaklarıma çarparken titredim. "Şimdi senden uzak durmak bana işkence olur. Sana bu kadar yakınken bir de birbirimize aitken." Konuşmama müsaade etmeden dudaklarıyla dudaklarımı örttü. Onu anlıyorum. Beni böylesine yakınından ayırmaması ve yanımdan hiç uzaklaşmak istememesi beni çok mutlu ediyor. Hoş zaten yanımdan uzaklaşmasını bende istemiyorum.

"Sevgilim," diye mırıldandım geriye çekildiğinde. "Her daim burada olacağım. Sen her gittiğinde, ben bıraktığın yerde olacağım ve seni bekleyeceğim." Nefesi yüzüme çarpıp dağılırken dudaklarım kıvrıldı. Sanki yıllardır burayı arıyormuşum; ben hep buraya aitmişim. Onun yanına. "Ve sen benden gitmedikçe, ben senden gidemem." Gözlerindeki hissiyat ruhuma dokundu. Bambaşka işte. Baran o kadar başka ki anlatamıyorum, kelimelere sığacak gibi değil.

"Çok acıktım."

Bence artık bu anın biraz son bulması lazım yoksa yoğun duygulardan kalp krizi geçireceğim. Baran gülümseyerek beni tezgahtan indirdiğinde bakışlarımı kaçırdım. Utanmıştım. Sanırım gerçekten çok utandım. Masaya geçince tam karşımda yer aldı. Ben ısrarla bakışlarımı kaçırırken, o pür dikkat bana bakıyor.

"Uhra," keyifli keyifli güldü. "Başını kaldır artık." Ve ben ısrarla başımı kaldırmadım. Bu halim onu daha çok güldürürken hafifçe öksürdüm. Nedense çok utanmıştım. "Hadi, beni ayağa kaldırmak zorunda bırakma." Baran dediğini yapar. Usulca başımı kaldırdığımda bana bakan gözlerine baktım. Aşığı olduğum bakışlarına uzun uzun baktım sanki ilk defa bakıyormuş gibi.

"Bana hep böyle bak," usulca yerinden kalktı. Şaşkınlıkla ne yapacağını izledim. Yanıma yaklaşıp dizlerinin üzerine çöktü. "Bana hep böyle bak." Sesindeki istek o kadar belli ki titredim. Ah Baran, ah benim sevgilim.

"Baran," dizlerime yasladığı ellerini sıkıca tuttum. Ellerini sıkıp kocaman gülümsedim. "Sana hep böyle bakacağım zaten," usulca ayaklandık. Bana ayak uydurması hoşuma gidiyor. "Ben sana hep aşkla bakacağım. Belki bazen hayranlık ya da tutkuyla. Ama hep aşkla bakacağım." Başını eğip dudaklarını alnıma bastırdı. Biraz geriye çekilip burnunu saçlarıma sürttü ve kokumu uzun uzun içine çekti.

"Hadi kahvaltını yap güzelim."

Sakin geçen kahvaltının ardından oturma odasına geçtik. Sanırım bugünü de evde geçireceğiz. Başımı Baran'ın göğsünden kaldırdım. Belimdeki dokunuşu ona bakmamı sağlarken gülümsedim.

"Sıkıldım," bana hayran hayran bakan Baran'a gülümsedim. Yüzüme düşen saç tutamlarını aheste aheste geriye itekledi. Bakışları yüzümü tararken konuşmasını bekledim.

"Seni izlerken zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyorum." Dudaklarım iki yana kıvrılırken bakışlarımı kaçırdım. Baran çok tatlı sözlü ve bana böyle güzel cümleler kurması çok hoşuma gidiyor. Bazen karşısında dilim tutuluyor ama onun cümleleri paha biçilmez.

"Baran," diye mırıldandım tatlı tatlı. Kahkaha atarak belimdeki tutuşunu sıkılaştırıp beni kendine çekti. Bir elim göğsüne yaslanırken yüz yüze duraksadık ve öylece bakıştık. Bir çift harelere ömrümü sığdırmıştım. Bana bakması dünyayı ayaklarımın altına seriyor.

"Baran'ın kıymetlisi," dedi bana biraz daha yaklaşırken. Nefesi yüzümü yalayıp geçerken heyecandan kolları arasında titredim. Titrediğimin farkında ve hala pişkin pişkin gülüyor. Ben heyecandan bayılacak raddeye gelirken adam rahat rahat gülüyor. Beni dizlerine çekerken konuştu. "Uhra'm. Çenemden kavrayıp başımı kendine çevirdi. Gözlerimiz daha bir yakından kesişti.

"Heyecandan bayılacağım." En sonunda konuştum. Kahkaha atarak saçlarımı öptü. Hatta o kadar çok gülüyor ki öpücükleri belirsiz.

"Gülme Baran." Dizlerinden kalkacağım anda bana engel oldu. "Kıpırdama," dedi kesin bir tonda. Yüzümü asarak başımı çevirdim ve bu hareketim hoşuna gitmedi. Ellerini belime yerleştirip beni koltuğa oturttuğunda öylece kalakaldım.

"Yapma," derken ona bakmamı bekledi. Konuşması içime su serpti. Hala bir şeyleri anlamamış gibi hissettim. "Yüzünü asma güzelim." Eli yüzüme çıktı. Parmakları aheste aheste yüzümde gezinirken kalbim duracak gibi. "Senin gül yüzünü asık görmek istemiyorum." Çenemi usulca okşarken konuşmuştu. Resmen nefesimi kesiyor. Bu çok farklı bir şey, kelimelerle anlatmam çok yersiz gibi geliyor. Cümleler kuramayacağım kadar beni etkiliyor. O konuşurken benim dilim tutuluyor ve ne diyeceğimi bilemiyorum.

"Nefesimi kesmekle kalmıyor bir de aklımın durmasına sebep oluyorsun." Sözlerimin ardından dudakları kıvrıldı. Kıvrılan dudak kenarlarına binlerce paragraf sığdırabilirim. Düşüncelerime dalıp boğuluyorum. "Dilim tutuluyor," dedim tekrar suskunluğa bürünürken. Parmakları yüzümde gezindiği için sözlerimi devam ettiremedim. Usulca yaklaşmaya başlaması kalbimi tekletti.

"Olsun güzelim, konuşma sadece hissettir." Dudakları alnıma dokunurken gözlerimi sıkıca kapattım. Dünyam onunla var olmuştu. Ben onsuz bir hayat düşünemiyorum. Sanki Baran hep vardı ve hep olacak. Olmadığı anlarda bile vardı.

🌼

Dalgalar kıyıya vururken iki genç de sessizdi. Aralarındaki buzlar erimeye başlamıştı ama yine dilleri tutukluydu. Biri konuşsa diğeri susmayacak lakin ikisi de susuyor.

"Günün nasıl geçti?" Genç adam dayanamayıp konuştu. Genç kadın derin nefesler aldıktan sonra, bakışlarını sağ tarafında oturan genç adama çevirdi. Gözleri adamın yüzünde gezinirken düşüncelerine çelme takılmıştı.

"Berkin," dudaklarından dökülen isim adama göre eşsizdi. Herkes ismini dillendirebilir ama bu kadının dilinden düşmesi bambaşka geliyordu.

"Elisa," neden sustuğunu soracaktı ama Elisa konuştu. "Güzel geçti. Senin günün nasıl geçti?" Berkin geriye yaslanıp bakışlarını denize çevirdi. Derin nefesler alıp verdikten sonra duraksadı ve bugünün gözlerinin önünden film şeridi gibi geçmesini bekledi.

"Olaylı ve birkaç sorgu falan." Elisa usulca başını sallayıp önüne döndü. Yine aralarında suskunluk oldu. İkisi de suspus olup kaldı.

"Çok kez," diyen Berkin'in sesiyle Elisa dikkatle dinlemeye başladı. "O kadar çok buraya geliyordun ki, defalarca şurada," diyerek kıyıya yakın yeri işaret etti. "Orada oturup ağlardın. Gözlerini etrafta gezdirip tekrar ağlamaya başlardın. Yanına gelmeye hiç cesaret edemezdim. Seni ağlatan benken; ben sana o kadar yara açmışken nasıl yüzüne bakabilirdim?" Gözleri Elisa'nın koyu kahverengi hareleriyle kesişti. Elisa'nın yaşlı gözleri kalbine bir ok gibi saplanıp kalmıştı. Kadın her ağladığında mahvoluyordu.

"Gözyaşlarına tahammül edemiyorum." Elisa daha çok ağlarken başını yere eğdi. Berkin sıkıntılı bir nefes aldıktan sonra çenesinden kavrayıp başını kaldırdı. "Ağlaman canımı yakıyor." Yaşlı gözlerini kırpıştırıp gülümsemeye çalıştı ama dudakları kıvrılmadı. Gülemiyordu. Hala birkaç parça acı kalmış kursağında ve yutkunması zordu.

"Çok zor Berkin," kısık sesi aralarında yankılandı. "Seni affetmek istiyorum ama yapamıyorum. Onca senenin yükü omuzlarımda." Gözyaşları artarken ayağa kalktı. Boğazındaki yumru her geçen saniye acısına acı ekliyordu. Nefes alışları kesikleşirken zar zor konuştu. "Bir süre birbirimizden uzak duralım." Adım atacağı anda Berkin elinden tuttu. Berkin'in dokunuşu vücudunu yakarken daha çok ağladı.

"İmkansız. Şu saatten sonra senden uzak durmayacağım Elisa. Vazgeçmeyeceğim. Ne olursa olsun bu sefer vazgeçmeyeceğim. Sonu öl-" Elisa hızla Berkin'in sözünü kesti. "Anma, ölümü anma." Berkin başını aşağı yukarı sallayarak geriye çekildi.

"Düşünmem lazım." Elisa'nın parmakları avuçlarından kayarken çıtı çıkmadı. Yapacak hiçbir şeyi yoktu şu halde. Elisa ağlayarak arkasını döndüğünde Berkin sadece iç çekti. Bu sefer pes etmeyecekti. Bu kez Elisa'nın bir başına bırakmayacaktı. Hiç bırakmamıştı.

Gözleri az ileride Elisa'nın yanındaki gencin üzerindeydi. İçi içini yerken ne konuştuklarını merak ediyordu. Genç ile konuşmaları bittikten sonra yan yana yürümeye başladılar. Berkin sinirden delirirken onları takip etmeyi es geçmedi. Çok geçmeden yurdun önüne geldiklerinde Elisa genç ile vedalaşıp kaldığı yurda girdi. Berkin koşarak gencin kolundan tutup ara sokağa çekti.

"Elisa ile ne konuştun?" Gencin gözleri büyürken karşısındaki adama baktı. Ondan büyüktü ve onu ara sokağa çekmesi şaşırtıcıydı aynı zamanda korkutucu.

"Sen kimsin?" Berkin'in sinirden gözleri kızardı.

"Ben sana sordum!" Gencin kaşları çatılırken onu köşeye çeken adamı inceledi.

"Sen o kişisin." Berkin'in kaşları çatılırken gencin neyden bahsettiğini anlamaya çalıştı. "Elisa fotoğrafını göstermişti. Adam mısın oğlum sen? Karaktersiz, gevşeğin tekisin!" Daha fazla kendine engel olamayan Berkin gencin yüzüne yumruk attı.

"Senin amına koyarım lan it! Kimsin? Elisa ile ne alakan var?" Genç adam gözünün morardığından emindi.

"Kız senin yüzünden acı çekiyor şerefsiz!" Berkin çıldırmış gibi kendi etrafında döndü. Elinden hiçbir şey gelmiyor oluşu onu çileden çıkarıyordu. Genci olduğu yerde bırakıp yürümeye başladı. Kulağı bütün seslere sağır kesilmişti.

İnsanın dahi insanla ziyan olduğu bu çağda sevgiler bile sevgilerle ziyan oluyormuş.

"Elisa," dediğinde Elisa'nın adımları durdu. Berkin gel dese gelecekti. "Kıpırdama." Berkin'in emrine uyup olduğu yerde çivilenmiş gibi duraksadı. Berkin'in adımları yaklaştıkça kalp atışları hızlandı. Ayakları zangır zangır titrerken ayakta durmak ona zor geliyordu.

"Berkin," diye mırıldandı ama kendi sesini kendisi bile zor duymuştu.

"Buradayım," adamın sesi kısıktı. "Buradayım bu kez Elisa. Bu defa ağlarken omzumu çürütebilirsin ya da gözyaşlarını göğsüme akıtabilirsin. İstersen beni döv. Gitme. Yanımdan başka hiçbir yere gitme artık." Adımları durdu. Elisa'nın yaşlı gözleri dikkatle Berkin'in üzerindeydi. Dünya bu kez ikisinin etrafında dönmeye başlamıştı.

"Berkin," dedi bir kez daha ve bu kez sesini ikisi de duymuştu. "Seni bu kadar çok sevmek neden acı veriyor?" Dizleri onu taşımaktan acizmiş gibi titredi. Usulca yere çökeceği anda Berkin engel oldu. Elisa'yı kendine çekip sıkı sıkı sarıldı.

"Elisa," dudakları tir tir titredi. "Seni bu kadar çok seviyor olmak bana bahşedilen ömür gibi." Dudakları usulca Elisa'nın saçları arasına dokundu. Derin soluklar alarak saçlarını öptü. Çaresizlikleri bile kendi aralarındaydı.

🌼

"Baran," diye söylendim. Dakikalardır uyanması için uğraşıyorum ama uyanmıyor. "Baran hadi uyan." Bir kez daha söylendim ama yine uyanmadı. Oflayarak doğruldum. Birden bire titremeye başlayan telefon bütün dikkatimi çekti. Baran'ın telefonu çalıyordu.

"Sevgilim," dedim yumuşacık tonda. Elimi bir kez daha saçlarına atıp saçlarını karıştırdım. Birden bileğimden kavrayıp durdurdu. Usulca parmaklarımızı iç içe geçirip gözlerini araladı. Koyu harelerine bakıp iç geçirdim. O uykudan uyandığında o kadar mükemmel ki, sadece saatlerce yüzünü izleyebilirim. "Şükür uyanabildin." Belimden kavrayıp beni yatağa çekti. Kahkaha atarak temasından kaçınmaya çalıştım.

"Uyutmadın yavrum." Kolu sıkıca belimi kavramış ve kıpırdamama engel olmuştu. Kıkırdayarak kollarımı boynuna sardım.

"Uyanman gereken konular varsa demek ki," imalı bakışları daha çok gülmeme sebep oldu. Her ifadesini ezberlemiştim.

"Neymiş o konular?" İlgili olması o kadar harika ki, şimdi onu öpe öpe delirtebilirim.

"Telefonun çalıyordu." Yüzündeki ifade donuklaşırken kahkaha attım. Hızla sırtımı yatağın soğuk yüzeyiyle buluşturup üzerimde yerini aldı. Ellerini başımın iki yanına bastırıp sırıttı.

"Başka mevzular yok mu?" Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. Yüzünü hafifçe yüzüme yaklaştırıp gülümsedi. "Vardır vardır." Alt dudağımı üzgünce büktüm.

"Yok dedim ya sevgilim." Hiçbir şey söylemeden dudaklarımız arasındaki mesafeyi yok etti. Varlığı hükmünü belli ederken ona kapıldım. Kollarımı boynuna sarıp başımı sola doğru eğdim. Her bir temasında kavruldum. Dokunuşları artarken kendimi geriye çektim.

"Kahvaltı yapalım." Alnını alnıma bastırıp soluklandı. "Ben doydum sayılır." Hafifçe kafamı kafasına vurdum. Adam iyice edepsiz olmaya başladı.

"Beni utandırmaktan vazgeç." Baran iyice geriye çekildi. Çatık kaşları ve kısık gözleri yüzümü taradıktan sonra gözlerimde durdu.

"Utanma benden artık," dudaklarını alnıma bastırıp üzerimden çekildi. Yanıma yaklaşıp elini saçlarıma uzattı ve tutamları geriye attı. "Utanman gereken en son insan bile değilim. Utanacak evreleri geçtik." Saçlarımdan başlayan dokunuşu yüzüme çıktı ve yanağımı okşadı. "Kocanım, seninle bir ömrü paylaşacak insanım." Dudakları bu kez yüzüme yaklaştı ve yanağıma derin bir öpücük kondurdu. Nefesim hızlanırken gözlerimi kapattım.

"Şşş," öpücükleri boynuma indi. "Heyecanlanma güzelim." Muzipliği kaşlarımın çatılmasına sebep olurken bir anlık cesaretle ellerimi yanaklarına yaslayıp yüzlerimizi eşitledim. Gözlerim hızlıca yüzünü taradıktan sonra gülümsedim.

"Benimle dalga geçmekten vazgeç Baran Oğuz!" Ellerimin üzerine ellerini koyup gülümsedi. O gülümseyince göğüs kafesimde çiçekler açtı. O her gülümsediğinde ben bitiyorum. İnceden inceye ruhum çekiliyor, sanki gülüşü bile canıma can oluyor.

"Geçmiyorum Uhra Oğuz!" Ses tonu o kadar eşsiz ki, o bir ömür konuşsa ben bir ömür dinlerim. Gözlerim usul usul yüzünde gezinirken kalbim kafesinden çıkacak gibi atmayı sürdürdü.

"Meleğim," bir kez daha beni öptü. Bana karşı bu kadar yumuşak olması fevkalade. "Beni kim aradı?" Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp derin bir nefes aldım.

"Bakmadım," beni bir kez daha öptükten sonra geriye çekildi. Yatağa oturup ayaklarını zemine bastırdı. Komodinden telefonunu alıp saate baktıktan sonra bana döndü.

"Saat daha dokuz yavrum."

Baran'a yaklaşıp başımı dizlerine yasladım. "Ne yapabilirim erken uyandım." Gözlerini kapatıp açtıktan sonra telefonuyla uğraşmaya başladı.

"Ahmet aramış. Hayırdır acaba?" Derken telefonu kulağına götürdü. Geri aramıştı bende sessizce Baran'ı dinlemeye devam ettim.

"Kardeşim." Karşı tarafı dinledikten sonra bana baktı. Bir şey söyleyecek gibi oldu sonra sustu ve telefonu kulağından çekti.

"Güzelim, bizimkiler eşleri ile gelecek sana uyar mı?" Hızla başımı olumlu anlamda salladım.

"Sormana gerek yok canım." Telefonu tekrar kulağına götürdü ama gözleri hala üzerimdeydi. Gülümseyerek doğruldum.

"Tamam kardeşim. Gelin, bekliyoruz."

Baran telefonu kapatır kapatmaz bana döndü. Dudakları iki yana kıvrılmış bir halde bana baktı. O bana baktıkça benim kalbim kafesine sığmadı. Dünyam durdu. Yaşam onun varlığıyla ilerlemeye başladı.

"Yanıma yaklaş," kısık bir sesle konuştu. Ses tonu tüylerimin ürpermesine neden olurken, dizlerimin üzerinde usulca Baran'a yaklaştım. Belimden kavrayıp beni dizlerine çektiğinde sadece ona ayak uydurdum. Yüzüme saçılan saçlarımı geriye atıp aheste aheste yüzümü inceledi ve iç çekti.

"Yaşıyoruz değil mi? Sen gerçeksin?" Alt dudağıma dişlerimi geçirip gülümsedim. Onun için hala imkansız mıyız sahiden? Ben düşüncelerimle boğuşurken alnını alnıma yaslayıp derin nefesler alıp verdi. "Buradasın ve bende buradayım." Nefesi yüzüme çarpıp dağıldı. Kalbim bir kuşun kanat çırpışları gibi çırpınıyor. "İmkansız değil artık. İmkansız diye bir kelime yok." Hafifçe geriye çekildiğinde birbirimize baktık. O baktı ben bittim. Ben baktım o baktı. "Uhra'm." Dudaklarını alnıma bastırdıktan sonra geriye çekildi.

"Kimler gelecek?" Dizlerinden kalkıp karşısına dikildim. O da benim gibi ayağa kalktı.

"Bizim timden arkadaşlar. Kalabalık olacağız."

Kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırdım. Baran ise bana bakmış ve gülümsemişti. Abim ile aynı timde olduğu için birçoğunu tanıyordum ama isim ve görüntü olarak yoksa bir bire tanışıklığım yok. Düğünde tebriklerini almıştım ama tanımıyordum.

"O zaman önce kahvaltı yapalım sonra misafirlerimiz için yemek ve tatlı." Baran birden bire duraksadı ve bana baktı. Kahkaha atarak yüzündeki ifadeye güldüm. Hiç memnun olmamıştı. Ve yüz ifadesi bunu açıkça belli ediyor.

"Sikerler," diye homurdandı. "Arıyorum gelmesinler."

Hızla Baran'ın koluna vurdum. "Çok ayıp ama." Bana küskün bir bakış attığında kahkahaya boğuldum. Cidden ama çocuk gibi davranıyor.

"Ama sevgilim," derken suyuna gitmeye yeltendim. "Bence sen benden bile güzel yemek yaparsın." Baran'a bakıp tatlı tatlı gülümsedim. O ise sırıtarak aramızdaki mesafeyi kapattı.

"Sen bir öp düşünebilirim." Gözlerimi devirip geriye adımladım.

"Fırsatçısın." Sırıtarak saçlarını dağıttı. Bakışlarım çıplak göğsünde gezindikten sonra gözlerine çıktı ve o muzipçe bana bakıyordu.

"Yavrum," dedi arkasını dönerken. Görüş açıma giren sırtı fazla davetkar görünüyor. "Her şeyden pay biçmek lazım." Kıkırdayarak kollarımı göğsümde bağladım.

"Sen varya," bana doğru dönüp cümlemi tamamlamamı bekledi. "Ben varya?"

"Sen tam bir edepsizmişsin."

Tekrar arkasını dönüp banyoya ilerledi. "Sana karşı evet."

Banyonun kapısını açtıktan sonra tekrar bana doğru döndü. "Eşlik etmek ister misin?" Yüzündeki o gülüş kanımın çekilmesine sebep oldu. Bu adam beni bitirir.

"Gidip duşunu al, aşağıda bekliyorum." Daha fazla bir şey söylemesini beklemeden hızla odadan çıktım. Utanç ayak parmaklarıma kadar dağılmıştı. Merdivenleri inerken saçlarımı defalarca geriye atıp durdum. Mutfağa geçtiğimde hızlıca çeşmeden bir bardak su alıp içtim.

Adamın edepsizliği boyut değiştirdi. Bileğimdeki lastik tokayla saçlarımı tepeden topuz yapıp kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Kahvaltı hazırlarken şarkı mırıldanmayı da es geçmedim. Yani sesim pek iyi olmasa da o kadar kötü değil bence. Kendi düşüncelerime gülümseyip kahvaltı tabaklarını masaya dizdim. Baran'ın olmazsa olmazı menemen ve onu da kendisi gelip yapacak. Ben her şeyi hazırlayıp tezgaha bıraktım.

Baran hala gelmediği için mutfaktan çıkıp merdivenlere yöneldim. Adımlarım acelesi yokmuş gibi hoş acelem de yok. Yatak odasının aralık olan kapısından içeriye adım atmamla duraksamam bir oldu. Islak saçlarını havluyla kurulayan Baran'a baktım. Sırtımı kapıya yaslayıp öylece Baran'ı seyrettim. Bir manzara benim için hatta o kadar değerli bir parça ki, izlemeye doyamıyorum. Ona bakmak bile yetmiyor. Havluyu yatağın üzerine attıktan sonra bana baktı. O bana baktığı anda aramızda sözsüz bir iletişim oldu.

Birbirine yaklaşan adımlarımız oldukça yavaştı. Onun gözleri benim üzerimde gezinirken benim gözlerim onun üzerindeydi. Sadece eşofman altını giyinmiş ve üzeri yine çıplak. Nemli saçları buram buram şampuan kokuyor. Şu an onu kendime çekip sıkıca sarılmak istiyorum ve bunu yapmamam için hiçbir şey engel değil. Ellerim usulca yüzüne çıktı ve parmaklarım yüzünde gezindi. Gözlerini kapatıp dokunuşumun tadını çıkardı.

"Baran," diye mırıldandım. Kollarımı yavaşça boynuna sarıp başımı boyun boşluğuna gömdüm. Kokusu ciğerlerime sızarken daha fazlasını solumak için cebelleştim. Yetmiyor. Onu ciğerime bastırasım var. Sanki o bile tatmin etmeyecek. "Sevgilim," dudaklarımı boynuna bastırıp derin bir öpücük kondurdum. Kolları sıkıca belime sarılırken birbirimize sarıldık. Ben onda kayboluyorum. Aklımı başımdan alıyor ve benden geriye hiçbir şey kalmıyor.

"Güzelim," saçlarımı öptü. Bazı anları zihninize kaydedip hep başa sarmak istersiniz ya bu o anlardan biri. Geriye çekilip birbirimize gülümsedik.

"Ben menemen malzemelerini hazırladım sen onu hallederken bende seni izlerim." Bana yandan bir bakış atıp sırttı.

"Sen şuna; ben senin gibi yapamıyorum desene yavrum." Baran'a ters bir bakış atıp yatak odamızdan çıktım.

"Senden daha güzel yaparım." Merdivenleri inip mutfağa girdiğimde ardımdan gülerek geliyordu.

"Hadi yap bakalım." Baran'a sinirli bir bakış attıktan sonra tavayı ocağa koydum. O bana bakarken ben menemen yapmaya başladım. Dakikalar içinde domates kavrulduktan sonra yumurtaları kırıp geriye çekildim o ise gülümseyerek bana bakıyordu.

"Ellerini bile yiyeceksin." Ona resmen meydan okumuştum. Dudağı sola kıvrılırken ayağa kalktı. Adımları tam karşımda durduğunda bana daha çok gülümsedi.

"Sen zaten çok güzel yapıyorsun," ellerini tezgaha yaslayıp beni kolları arasında sıkıştırdı. "Senin yaptığın her yemek benim için çok güzel çünkü," elimi tutup dudaklarına götürdü ve derin bir öpücük kondurdu. "Bu parmaklar dokunuyor." Parmaklarımız birbirine kenetlenirken sıcacık gülümsedim.

"Beni etkilemekten bir vazgeç sevgilim." Gülümseyerek dudaklarıma derin bir öpücük kondurdu ve hafifçe başını geriye çekti. Bu dünyamı alt üst etmeye yetti. O gülümserken ben sersem gibi oldum. O bana bu kadar yakınken hayat fonksiyonlarım duruyor.

"Sende beni etkilemekten vazgeç sevgilim." Alt dudağıma dişlerimi geçirip gülümsedim. Parmakları aheste aheste yanağıma tırmandı ve yanağımda gezindi. "Beni öyle bir etkiliyorsun ki," elini yanağıma yaslayıp derin bir nefes aldı. "Dibinden ayrılmak bile istemiyorum." Uzanıp Baran'ı öptüm. Hatta onu öyle güzel öptüm ki benim bile nutkum tutuldu. Ayaklarım yerden kesilmiş gibiydi.

"Menemen," dedi nefes alışları düzensizken. Hızla arkamı dönüp menemene baktım. Çok şükür yanmamış. Ocağın altını kapatıp Baran'a döndüğümde pür dikkat bana bakıyordu. Yanaklarım kızarırken kolları arasından sıyrıldım.

"Bence," dedi gülerken. "Sen hep beni öp." Kıkırdayarak menemeni masaya yerleştirdim. Baran'a ters bir bakış attıktan sonra çayları doldurup yerime geçtim.

Eğlenceli bir şekilde kahvaltımızı yaptıktan sonra yemek yapmaya başladık. Tabii Baran mutfaktan kaçmak için fırsat kolluyordu ama bunu imkansız hale getirmek için her fırsatta yanağına öpücük konduruyordum. Çorbayı kontrol edeceğim anda kolları yine belime sarıldı. Beni hızla kendine çektiğinde "Baran," diye söylendim. Dudaklarını boynuma bastırıp güldü.

"Uhra'm seni öpmeden duramıyorum."

Kolları arasında ona doğru dönüp kaşlarımı çattım. "Abartma istersen." Bana daha çok güldü.

"Anlaşmamız böyleydi." Oflayarak omzuna vurdum ama bana mısın demedi. Baran'a sırtımı dönüp fırına attığımız yemeği kontrol ettim. Tavuklar gayet güzel kızarmış. Bileğimin tutulmasıyla başımı sola çevirdim.

"Tamam güzelim, her şey hazır sen üzerini değiştir ben bakarım."

Sırıtarak Baran'a doğru döndüm. "Emin misin?" Gözlerim mutfakta gezindi ve tekrar ona döndü. Bana ciddi miyim diye bir bakış attığında kahkaha attım. "Yani, bilemiyorum." Baran bu sözlerime tepkisiz kalınca daha çok güldüm. "Tamam canım, tamam bir şey demiyorum. Yemeği sakın fırında unutma." Baran'ın yanağına öpücük kondurduktan sonra hızlı adımlarla mutfaktan çıktım. Saat neredeyse on iki geçiyordu.

Yatak odasına girince direkt kendimi banyoya attım. Hızlıca duş aldıktan sonra banyodan çıktım. Rahat bir elbisede karar kılmış ve hızlıca onu giyinmiştim. Saçlarımın havlu ile suyunu aldıktan sonra kurutup tepden sıkıca topladım ve gayet güzel durdu. Sade bir makyaj yaptıktan sonra şeftali tonundaki rujumu bir kez daha dudaklarımda gezdirdim ve boy aynasının önüne geçtim. Gayet sade ve hoş duruyorum. Alt kattan gelen zil sesiyle odadan çıktım. Çabucak merdivenleri aşıp aşağıya indiğimde kapıda duran Baran'ın bakışları üzerimde gezindi.

"Uhra'm," dediği anda kapı tekrar çaldı. Gülümseyerek Baran'ın yanında durdum. "Hadi kapıyı aç." Bana bir kez daha baktıktan sonra kapıyı açtı. Karşımda gördüğüm insanlar kocaman gülümsememi sağladı. Herkes birbirine tebessüm edince ben daha çok gülümsedim.

"Hoş geldiniz," sesim cıvıl cıvıl çıktı. Gerçekten hepsini tanımak istiyorum.

"Hoş bulduk yenge," diyen iri yapılı esmer olan kişi Salih abiydi. Tebessüm ettim.

Herkesle selamlaştıktan sonra salona yöneldik. Baran arkadaşlarıyla konuşurken ben kadınlara bakıp gülümsedim. Düğünde hepsini eşleriyle gördüm ama bir bire tanışmadık.

"Tekrar hoş geldiniz." Dört kadında bana bakıp tebessüm etti. Herkes çok cana yakın duruyor ve bu çok hoş. Eminim tanıdıkça hepsini severim. İlk izlenimde hiçbir kötü enerji almadım.

"Hoş bulduk. Salih dedi komutanımıza bir hayırlı olsuna gidelim bizde çat kapı geldik." Hafifçe gülümsedim. Eğer yanlış hatırlamıyorsam bu Salih abinin eşi ki böyle konuşması onun eşi olduğunu belirtmişti.

"Çok iyi yaptınız. Bende sizlerle tanışmak istiyordum." Baran'ın yakınları ve hepsini gerçekten de tanımak istiyorum. Sonuçta yıllarını geçirdiği insanlar. Baran için önemli olan her şey benim içinde önemli.

"Ben Ayşe, Salih'in eşiyim."

Düğünde ayak üstü hepsiyle konuşmuştuk ama tam hatırlamıyorum. Siyah saçlarını tepeden sıkıca atkuyruğu yapmış ve oldukça tatlı görünen bir kadındı. Beyaz teni ve hafif yapılı olması onu oldukça güzel gösteriyor.

"Uhra," dedim bende. Kadınlar bana sıcacık gülümseyince bende gülümsedim.

"Ela, Gökhan'ın eşiyim." Gökhan abiyi tanıyordum, ki abimle sık sık görüşürlerdi. Ela ise orta boylarda mavi gözlü ve kumral tenli bir kadın. Benden biraz kısa ve çok cana yakın biri gibi duruyor. Konuşmasından bile ne kadar neşeli olduğunu anlayabiliyorum.

"Bende Birgül, Ahmet'in eşiyim." Konuşan diğer kadına da gülümsedim. Birgül ise hafif kumral ve uzun boylu. Taktığı yeşil başörtüsü ve krem tonlarındaki elbisesiyle çok şık ve aşırı hoş bir kadın.

"Ay bende Nermin, Mehmet'in eşiyim." Mehmet abinin eşi Nermin'de başörtülü. O ise esmer ve biraz yapılı bir kadın. Ve hepsi çok cana yakın davranıyor. Hatta benden bile daha cana yakın duruyorlar.

Kadınlarla tanıştıktan sonra neler yaptığımız hakkında sohbet ettik. Ela öğretmenmiş hem de ilkokulda. Ayşe ise liseden sonra okumamış ama şu an açıktan çocuk gelişimi okuyormuş. Birgül ise mimarlık okumuş ve şu an küçük çocuğu olduğu için pek ilgilenmiyormuş. Nermin ise bankacıymış. Hepsiyle güzelce tanışıp, sohbet ettik.

"Uhra," adımı seslenen Baran'a doğru döndüğümde ne dediğini sezdim. Yemeği hazırlayalım diyordu. Usulca ayağa kalktığımda Ela'da ayaklandı.

"Hiç misafirsin deme Uhra, bende yardım edeceğim."

Diğer kadınlarda yardım etmek istedi ama onlara engel oldum. Zaten Birgül hamileymiş onun bir şeye el atmasına bile engel olduk. Ela ise bir şey dememe izin vermeden kolumdan tutup odadan çıkardı. Beraber mutfağa geçtik.

"E nasıl gidiyor evlilik?" Yemeklerin altını yakıp ısınmalarını sağlarken aynı zamanda Ela'nın sorusunu cevapladım. "Çok güzel," derken dudaklarım kıvrıldı. Baran ile olmak benim için eşsiz. Ela kıkırdadığında bakışlarımı kaçırdım.

"Aman canım, zamanla utanman gider. Bizim bile kaç yıl oldu hala utandığımız anlar oluyor." Dudaklarımı birbirine bastırdım. Ela ile oturma odasındaki büyük masayı hazırladık ve aynı zamanda epey sohbet ettik. Dördü de çok cana yakın kadınlar. Ben şimdiden onları sevdim.

"Baran abi çok iyi," diyen Ela'ya baktım. Tekrar mutfağa dönmüştük. "Bir gün akşam yemeğine bize gelmişlerdi. Kaynanam etti etmedi gösterdiği kızlara göz ucuyla bile bakmadı. O zaman anlamıştık onun gözünün gördüğü başka biri var. Ama ciddiyim ilk Gökhan sizi anlattığında şaşırdım. Cihad abiyi Gökhan söylemişti ama siz bizi aşırı şaşırttınız." Yüzümdeki gülümseme genişledi.

Biz; Baran ile ben bambaşkayız çünkü. O benim için bambaşka. Hiçbir cümlemi onsuz kuramam. Hayatımda öyle bir yere sahip ki sanki bütün hayatım boyunca vardı ve hep var olacak gibi.

"Hep mutlu olun canım. Allah sizi bir ömür mutlu etsin."

"Amin, cümlemizi inşAllah Ela." Birbirimize tebessüm ettikten sonra mutfaktan çıktık.

Baran ile bana bir ömür bile az. İki cihanda da o olsun. İki cihanda da benimle olsun. Hep olsun. Her daim yanımda olsun...

Bölüm sonu

Bölüm hakkında düşünceleriniz?

Instagram: kelebeginekseni

 

Bölüm : 02.01.2025 00:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...