Bölüm şarkıları;
Elyas & Taha - İncinmesin kanatların
Yüksek Sadakat - Döneceksin diye söz ver
"Onun bana yaklaşması benim gökyüzünde süzülüşüm; bir dalganın defalarca kez kıyıya hükmetmesi gibi."
18.Bölüm
Gözlerim dolu dolu öylece Baran'a bakmaya devam ettim. Gözlerimizi açtığımızdan bu yana ikimizden de pek çıt çıkmadı. O sessiz olduğu için ben ekstra sessiz kalıyorum. Damağımda acı bir tat var ve bu genzimi dahi yakıyor. İki göğsümün arasında, her geçen saniye artan bir sızı varlığını koruyor. Sanki bir de boğazımda saat ilerledikçe artan düğümler var.
"Uhra," bütün sessizliğe Baran son verdi. Vakti gelmiş. Usulca oturduğum yerden ayaklandım. Benimle beraber o da ayaklandı ve şimdi karşı karşıya duruyoruz. "Çok uzun sürmeyecek." Sanırım kendi bile belki de bilmiyor. Beni üzmek istemediği için böyle konuşuyor biliyorum. Yüzümdeki üzgün ifadeyi biraz olsun dindirmek için gülümsedim. "Benden," aramızdaki mesafeyi kapattı. "Hiçbir duygunu gizlemeye çalışma güzelim."
Ellerini yanaklarıma yaslayıp hafifçe gülümsedi. İçim içimi kemirirken dik durmaya gayret gösterdim ama her an oturup ağlayacak bir çocuktan farksızım.
"Bazı acılar var güzelim." Kolları bu kez belime sarıldı. Korkum her saniye gün yüzüne çıkarken, Baran'ın ağzından çıkacak her cümleye muhtaçım. "Alacağın her haberde başın dik dursun." Bu kez ellerini omuzlarıma koydu. Boğazımda beliren acı tat genzimi yakıp geçti. "Senin eşin ulaşacağı en güzel mertebeye ulaşırken, ağlaman yakışık kalmaz. Hissedeceğin tek duygu gurur olsun." Gözlerim dolarken başımı dik tuttum. Ben o kadar hayat kurtarmaya ant içmişken, kendi hayatımı göz göre göre ölüme gönderiyorum. Peki ya ölümün kıyısında gezinen hayatları kurtarmak için çabalayan ben; kendi hayatıma nasıl elimi uzatmam...
"Uhra'm." Sanki sesinde bütün duyguları hissettim. Kalbimde binlerce kelebek uçuşuyor. Bana bıraktığı kocaman bir sevda var. Bir yanım hıçkıra hıçkıra ağlamak isterken, diğer yanım başını dik tutup gülümsemek istiyor.
"Baran," dedim hızla kollarımı boynuna sarıp. Kollarım öyle çok sıkılaştı ki onu boğacak gibiyim. Gözyaşlarım hızlı hızlı süzülürken sarılmaya devam ettim. Kollarını belime sıkıca sarıp sarılmamızı derinleştirdi. Başını boyun boşluğuma gömüp derin derin nefesler aldı.
"Kendine dikkat edeceksin." Ciğerim cayır cayır yandı. Bu bizim ilk vedamız değil ve sonda olmayacak.
"Bu vedayı sadece bir kez yapacağız Uhra. Bir daha böyle cümleler kurmayacağım." Gözlerimdeki yaşları hızlıca sildi. "Sende böyle ağlamayacaksın anlaştık mı?" Başımı olumlu anlamda salladım ve ufakça gülümsedim.
Geriye çekildiğimizde usulca tekrar gözyaşlarımı silip dudaklarını alnıma bastırdı. Baran geriye çekildiğinde dudakları kıvrılmıştı ve yüzünde çok hoş bir tebessüm vardı. Bütün ömrümü şu gülümseye sığdırabilirim.
"Bir de öpsen kocanı," dedi haylazca. Tek kaşımı ukala bir tavırla kaldırdım. Ortamı neşelendirmeye çalışıyordu.
"Gel, ama yanağından öperim." Baran yüzünü asarken kıkırdadım. "Seni hala affetmedim Baran." Derin bir soluk aldıktan sonra beni kolları arasına aldı.
"Öyle olsun yavrum," saç tutamlarımı parmağına sardı. Dikkatim tamamıyla ona geçerken sessizleştim. "Ama," sesi epey kısıldı. "Kocanı öpmeden yolcu etme." Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken hiçbir şey söylemedim. Yani onu öpmeyi biraz bende istiyor olabilirim ama burnu sürtsün. Sağ salim geldiğinde onu çileden çıkaracağım.
"Tabii ki kocamı öpeceğim."
Dudaklarımı yanağına bastırıp duraksadım. Baran'ın gözleri yavaş yavaş kapanırken heyecanım boy gösterdi. O böyle gözlerini kapatıp sabırsızca bekleyince heyecandan bayılacak gibi hissediyorum. Dudaklarım aheste aheste dudaklarına yönelirken beni bozguna uğrattı. Sırtım koltuğun yüzeyine yapışıp kalırken şaşkınlığım zirvede. Gözlerimi aralayıp Baran'a baktığımda göz göze geldik. Kat ve kat koyulaşmış hareleri içimden ılık bir sıvının geçip gitmesine neden oldu. Saniyeler içinde nasıl sırtımı koltuğun yüzeyine yaslayıp dibimde yer aldı!
Sessizce birbirimize baktık. Ne o konuştu ne de ben. Gözlerimiz bütün hasreti alnından vurdu. Yavaşça kollarımı boynuna sardığımda aramıza açılan mesafeyi bir kez daha yok ettim. Başını yana yatırıp bana yaklaştığında heyecandan gözlerimi kapattım. Şimdi aramızda binlerce yıldız yanıyor. Binlerce ateş yaktık göğsümüzde. İkimiz de alev alev kavruluyoruz ateşler içinde.
Onun bana yaklaşması benim gökyüzünde süzülüşüm; bir dalganın defalarca kez kıyıya hükmetmesi gibi. Hislerim karmakarışık bir boyutta ve ona kapılmamak imkansız. Kapılmıştım. Ona öyle bir kapılmıştım ki şurada kalp krizi geçirebilirim. Kasıp kavuran dokunuşları beni yanan ateşe atıp çıkarıyor. Yanıp kül oluyor tekrar başa dönüyoruz sanki.
Soluklarım ciğerlerimi yakarken alnını alnıma yasladı. Sıcak nefesi yüzüme çarpıp dağıldı. Birden üzerimden çekilip ikimizin de ayağa kalkmasını sağladı. Yine ona tutunmuştum. Kollarının arasında öylece başımı göğsüne yaslamıştım. Usulca geriye çekilip karşısına geçtim. Yine konuşacak ve karşısında tir tir titriyorum. Bu ilk ve son konuşmamız olacak.
"Ucunda ölüm var güzelim." Ellerimi sıkıca tuttu. Dudaklarım titrerken ağlamamak için direndim. "Gidince dönülür sanma Uhra." Gözyaşlarım tek tek süzülürken elini yanağıma bastırdı.
Başımı yavaşça sola yatırdım. "Gel. Nasıl geleceksen gel. Sen bana hep gel Baran." Gözlerimi kapattığım anda iki elini de yanağıma bastırdı.
"Gidip hiç gelmemekte var." Gözyaşlarım artarken aramızdaki ufacık mesafeyi yok ettim.
"Vatan sağ olsun." Olurdu değil mi? Canımı feda edersem vatan sağ olurdu.
Alnını alnıma bastırıp derin nefesler aldı. Kokusu tüm hücrelerimde hüküm sürerken sadece böyle durmak ve kokusunu içime çekmek istedim. Baran sadece burada dursun istiyorum. Bencil bir insan gibi davranıyorum ama onu uzağa göndermek öyle zor ki...
"Baran," kelimeler dudaklarımı kan revan içinde bırakırken. "Gitme." dedim vereceği cevabı adım gibi bilirken. Biliyorum. Evet gidecek ama bencilce gitmesini istemiyorum. Bu yaptığım hiç doğru değil ama kalbim acıyor. Kalbim o kadar çok sızlıyor ki, her bir yanından kan akıyor.
"Uhra'm," ellerini yanaklarıma bastırıp sıcacık gülümsedi. Gülüşüne bütün ömrümü sığdırdım be adam. Sen bir kere gül diye binlerce kez ağlayabilirim. Sen gitmekle görevlisin bense kalmakla.
Şimdi sen gideceksin sevgilim ve ben senin gittiğin anda takılı kalacağım. Evet, zaman geçecek hatta günler akıp gidecek ama ben burada sana veda ettiğim anda kalacağım ta ki sen gelip beni sarana kadar.
Sen gidince zaman oluk oluk kanayacak benim nezdimde. Gitme desemde gideceksin ve sen bekleme desende ben bekleyeceğim. Çünkü her gidenin ardında hep bir bekleyen vardır. Git sevgilim, git ama geri gel.
"Biliyorsun meleğim," dedi kısık bir sesle. Alnını bir kez daha alnıma yasladı. "Ben burada duramam. Senin yanın evim ama gitmeliyim Uhra. Gitmem gerek meleğim." Gözyaşlarım hızla süzülürken dudaklarım iki yana kıvrıldı. Git sevgilim. Git ama ne olur geri gel. Zamanı burada durdurmayalım. Her günün sonu bir başlangıçla başlar. Ve burda duran zamanı devam ettirmek senin elinde. "Kendine çok dikkat et. Müsait olduğumda arayabilirsem ararım ama arayamazsam endişelenme." Sonra durdu ve gözlerimin içine bin bir türlü baktı. Bütün anlamlar soluksuz kaldı. Uzanıp sıkı sıkı sarıldım sevdiğim adama. Benimle bir hayatı ömrü boyunca paylaşacak bu adama sıkı sıkı sarıldım. Sonra usulca başımı boyun girintisine gömdüm ve kokusunu ciğerlerime kazımak ister gibi içime çektim.
"Yapma," dedi yalvarır gibi. "Yapma ki gidebileyim." Dinlemedim. Daha çok kokusunu soludum. Baran'ın kokusunu hiçbir şekilde tarif edemiyorum. Öyle eşsiz koku, anlatsam anlatamam. Usulca geriye çekilip kızaran gözlerine baktım. Ağlamamak için kendini zor tutuyor. Ah benim güzel adamım.
"En güzel mağlubiyetin hep ben olayım." Bana uzun bir süre baktı. Onun bakışlarında nefesim boğazıma dizilip kaldı. Soluğum kesildiği anda can buldu. Dudakları bütün nefesini dudaklarıma yöneltti. Kana kana susamıştım soluğuna. Bu öyle bir susuzluk ki, öpüşüyle bile dinecek gibi değil.
Ben o kadar çok şey hissediyorum ki, kolları arasında ufacık olmuştum. Bana hissettirdiği her duyguyu en dipte yaşıyorum. Tenine karışmak için bekleyen bir merhem gibiyim. Daha çok sokuldum kolları arasına. Onu öyle güzel öptüm ki bir ömür ruhunda esamesi okunur. İkimiz de bir süre duraksadık ve geriye çekildik. Sadece birbirimize baktık ve Baran geriye doğru adımladı. Birkaç adım daha attı. Sırtı kapıya dokununca gülümsedim.
"Seni bekliyor olacağım. Canın benim için kıymetli. Kendine dikkat et sevgilim." Baran kapıyı açacağı anda zil çaldı. Bana sıcacık gülümsedikten sonra kapıyı açıp kenara çekildi.
Cihad abim ve Aleyna görüş açıma girince Aleyna ile göz göze geldik ve ikimizin de gözleri dolu dolu. Cihad abim Aleyna'yı kolunun altına alınca dolu gözlerle tebessüm ettim. Baran hazırladığı ufak bavulu aldıktan sonra dışarıya çıktı.
"Uhra," başımı omzuma yatırıp abime gülümsedim. "Gel abinin kollarına miniğim." Gözyaşlarım hızla süzülürken, yavaş adımlarla abime yaklaşıp kolları arasında yerimi aldım.
Abim, saçlarımın üstüne öpücük kondurup bana sıkıca sarıldı. Abimin kolları arasında ufacık bir kız çocuğu olmuştum. Sanki ilk gittiği gün gibi. Hıçkıra hıçkıra ağlayarak veda etmiştim. Yine aynı hisler ve yine veda. Hep bir vedaya sığıyoruz.
"Ne olur dikkat edin kendinize." Abim bana daha sıkı sarıldı.
"Baran önce Allah'a sonra bana emanet." Gözyaşlarım daha çok süzülürken burnumu çekip geriye çekildim.
"Sen," dedim abime bakıp kaşlarımı çatarak. "Seni kim koruyacak?" Mavi gözleri parıl parıl parlarken bir kez daha saçlarımdan öptü.
"Beni Allah'ım korur miniğim. Hadi siz bizi düşünmeyin. Annemlerle vedalaştık, biz gittikten sonra direkt oraya geçin." Sessizce abimi onaylayıp onun ardından evden çıktım.
Baran arabanın yanında telefonla konuşuyordu. Arkası dönük olduğu için yavaş adımlarla ona yaklaştım.
"Tamam Oğuz." Kiminle konuştuğunu duyunca yan tarafına ilerledim ve yanında durdum. Karşı tarafı biraz daha dinledikten sonra telefonu kapatıp bana doğru döndü. Gözleri aheste aheste yüzümde gezindi. Gözleri yüzümde gezindikçe nefesim kesildi.
"Güzelim." Kelimelerin arasına hüzünler çökmüş. Şimdi aramıza sadece saatler değil mesafelerde girecek. Her şeyin bilincinde olmak içimi yakarken derin soluklar aldım.
Sabredeceksin Uhra. Sadece sabredeceksin.
"Baran ya," dedim her an ağlayacak gibi. Az önce zar zor susmuştum ama yine ağladı ağlayacak haldeyim. Beni kendine çekip sıkı sıkı sarıldı. Abimler geride duruyor ve ben şu an Baran'dan gram ayrılmak istemiyorum.
Hem kocam ya bu adam benim. Tabi sarılacağım.
"Bende geleyim mi?" Baran hafifçe kıkırdadı ve beni geriye çekti. Ellerini yanaklarıma yaslayıp akan yaşları sildi. Yüzündeki gülümseme genişlerken içim gitti. Kalbimin ritmi dokunuşuyla zirveye çıkarken sessizleştim.
"Yavrum," bana biraz daha yaklaştı. Şimdi hem yakın ve hem fısıldaşıyoruz. "Senin gelebileceğin bir yer olsa seni yanımdan ayırır mıyım? Seni geride bırakacağımı aklın alıyor mu? Senin yerin benim yanım Uhra Oğuz." Son iki kelimeyi öyle bir vurguyla söyledi, içim gide gide ona bakmayı sürdürdüm. Onu o kadar çok seviyorum ki sevgim ne aklıma ne de kalbime sığıyor. Benim güzel sevgilim...
"Pazar gecesi," dedim onu alt ederken. "Kaçacak yer arıyordun." Alt dudağını dişlerinin arasına alıp bana uzun uzun baktı.
"Geldiğimde," nefesi boynumda kol gezdi. "Odada kaçacak yer arayan sen olacaksın." Sözleri beni alt etti.
"Hah," sinir bozucu bir tebessüm dudaklarıma kondu. "Odaya girebilirsen kaçarım."
"Uhra!" Gülümsedim tatlı tatlı.
"Allah'a emanet olun." dedikten sonra zar zor geriye çekildim. Hiçbir şey demedi ve ondan uzaklaşmamı izledi. Aleyna'nın yanına geçip gülümsemeye çalıştım ama zor. Ruhumun bedenimden uzağa gitmesini izliyordum. Bu acı; bu çok acı.
"Dikkat edin lütfen abi." diyen Aleyna tekrar Baran'a sarıldı. Baran ile Aleyna birbirlerine sıkı sıkı sarılırken yaşlı gözlerim abimin keskin mavileriyle kesişti. Yüzümde buruk bir gülümseme yeşerirken sadece birbirimize baktık.
Sonra onlar gitti biz arkalarından baktık. Bomboş yola uzun uzun baktık. Kalbim her araba sesiyle umutlanıyor ama gelmeyecekler biliyorum. Sessizce Aleyna ile eve geçtik. Oturma odasına girer girmez ağlamaya başladım. Gözyaşlarım sicim sicim dökülürken yere çöktüm ve ağlamaya devam ettim. O kadar zor ki ona veda etmek. Çok zor onu uzağıma göndermek.
Çalan telefonumun sesiyle ikimiz de sessizleştik. Sehpanın üzerindeki telefonumu alıp arayana baktım. Annem arıyordu. Elimin tersiyle yüzümü silip telefonu cevapladım.
"Uhra," dedi sinirle. "Allah aşkına niye hemen açmıyorsun şu telefonu kızım?" Derin bir nefes aldım.
"Anne," dedim ağlamaklı bir sesle ve annem sesimden anlamış ve soluklanmıştı.
"Sizi bekliyorum buraya gelin kızım."
"Tamam."
Telefonu kapatıp ayağa kalktım. Aleyna ile birbirimize baktıktan sonra oturma odasından çıktık. Aleyna banyoya giderken ben üst kata çıkmak için merdivenlere yöneldim.
Yatak odamızın kapısında duraksadım ve öylece kapının eşiğinde durdum. Buradan beraber çıkmıştık ama şimdi tek başıma giriyorum. Kapı kolunu tutup kapıyı araladım. İçeriye adım atarken soluğum kesildi. Canım daha çok sıkılırken sadece sakinleşmeyi denedim. Bana kalan beklemek ve beklemek zor. Çok zor. Bazen aklımda binlerce düşünce birbirine karışıp canımı bile yakabiliyor. Hatta o kadar çok yanıyor ki canım tarif bile edemiyorum.
Hazırlandıktan sonra üst katın camlarını kontrol edip alt kata indim. Baran gelene kadar annemlerde kalacağım bu yüzden ufak bir bavul hazırlamıştım. Alt katında camlarını kontrol ettikten sonra kapıyı kilitleyip evden çıktık. Bahçe kapısını da çektikten sonra kapının önünde duran abimin arabasına geçtik. Aleyna sürücü koltuğuna geçerken gözleri yine yaşarmıştı. İkimiz de sessizdik. İkimiz de üzgündük. Sessizce yola çıktık.
Arabayı kapının önüne park ettikten sonra arabadan indik. Aleyna birden ağlamaya başlayınca derin bir nefes aldım. Bizim eve yöneldik. İçeriye geçince bahçede oturan annemlerle göz göze geldik. Annemlerinde gözleri yaşlı. Aleyna hıçkırınca daha fazla kendimi tutamadım. Olduğum yere çöküp sessizce gözyaşlarımı akıttım.
"Uhra," dedi annem çabucak yanı başıma gelip. Pınar Annem Aleyna'yı yanına alırken annem yanıma gelmişti. Beni çöktüğüm yerden kaldırıp evin içine ilerledi. Odamın açık kapısından geçip ardından kapıyı kapattı.
"Annem," yatağa uzanmamı sağladı. Ve bende annemin dediklerine uydum. Yatağıma uzanıp dizlerimi karnıma doğru çektim. "Annem, biraz toparla kendini. Bak sen böyle yaparsan Baran'ın aklı sende kalır. Oğlum her gidişinde böyle mi olacaksın? Şimdi alışman lazımdı kızım." Burnumu çekip omuz silktim. Annem gülümseyerek saçlarımı yüzümden çekti.
"Küçük müsün sen kız? Evlendin." Yaşlı gözlerim annemin çimen yeşili gözleriyle kesişti. Gözyaşlarımın arasında hafifçe gülümsedim. Ağlamak için küçük olmak gerekmiyor ki. Ağlamak içimizde biriken ızdırabı dışa vurmaktır.
"Anne ya." Annem saçlarımı okşayıp derin bir nefes aldı.
"İleride çocuklarınız olursa o zamanda mı böyle yapacaksın? Olmaz yavrum. Sen güçlü ol ki Baran evladım daha güçlü olsun. Sen onun arkasında dur ki o senin önünde duvar gibi dursun. Birbirinize her daim destek olun. Eş olmak kolay değil. Hele asker eşi olmak o kadar kolay değil."
Beklemek dedi tüm düşüncelerim. Beklemek can yakıyor. Hatta diri diri ateşe atılmış gibi hissettiyor. Tenim cayır cayır yanarken çıtım çıkmıyor. Bazı hisleri anlatacak kelimeler yok ya da bir araya getirecek cümleler kuramıyorum. Ben hissettiğimi anlatacak cümleler kuramıyorum. Kelimelerim dilimde kifayetsiz kalıyor.
"Bekleyeceğim ama içim sızlıyor anne. Kalbimde kocaman bir ağırlık var ve ben onunla yaşıyor gibiyim. Nişanlıyken bir nebze olsun sakindim ama şimdi." Annemin eli usulca saçlarımı okşamaya devam etti. Aramızdaki soğukluk dinmediği sürece sakin olacağımı düşünmüyorum.
"O ağırlık geldiğinde de çekilmiyor ki kızım; sen o ağırlıkla yaşamaya alışıyorsun." Gözyaşlarım daha çok hızlanırken gözlerimi yumdum. Yaşarım yaşamasına ama ona ihtiyacım var. Yanımda olduğunu hissetmek bile kafi.
"Zaman geçer kızım. Zaman geçer kocan gelir ama nasıl gelir onu bir tek Allah bilir." Kalbimdeki yük her saniye artarken boğazıma kocaman bir yumru çöktü. Soluğum tıkandı. Kalbim ağırlığın altında un ufak olup kaldı. Bütün heveslerim sanki tek bir kelimeyle boğazıma dizilip kaldı.
🌼
Bakışlarını geniş bahçede gezdiren Baran sıkıntılı bir şekilde nefeslendi. Buraya geleli bir gün olmuştu.
"Nerede kaldı bunlar?" Söylenen Baran gözlerini masadaki dosyalarda gezdirmeye devam etti. "Hüseyin Albay geldi mi?" Cihad mavi gözlerini elindeki dosyadan çekip Baran'a baktı.
"Baran kendine mi gelsen kardeşim?"
Başını iki yana sallayıp düşüncelerinden sıyrılan Baran, Cihad'ın ne demek istediğini açıkça anlamıştı. Hüseyin Albay zaten karargahta. Baran saçlarını dağıtıp soluklandı.
"Hayırdır?" dedi Cihad kaşlarını çatıp. "Uhra ile aranızda bir sorun mu var?" Tek kaşını kaldırıp dikkatle Baran'a baktı. Baran ise bir sandalye çekip masaya geçti.
"Yok kardeşim." Sakince cevapladı. Cihad anladım der gibi bir ifade yaptıktan sonra işine geri döndü.
Albay geldikten sonra tim yerlerine geçmişti. Albay plan hakkında bilgi verirken herkes can kulağıyla dinliyordu. Baran ve Cihad birbirine baktıktan sonra albaya döndüler.
"Sınırdan bir santim bile ileriye gidemezsiniz. Çok dikkat edin." Cihad derince bir nefes aldıktan sonra dikleşti.
"Komutanım," dediğinde albay kaşlarını çattı.
"Oğlum beni delirtmeyin, sınır dışı olanlara dokunamazsınız. Çok tehlikeli. Eğer atış yaparlarsa emir gelmeden atış hakkınız olmaz zaten çizgiyi aşan siz olursunuz." Cihad kısık bir küfür mırıldanıp önüne döndü. Albay bir kez daha planın üstünden geçtikten sonra toparlandı.
"Size güveniyorum. Şerefsizleri almadan gelmeyin." Tim hızla ayağa kalkıp albaya selam verdi. Albay Cihad ile odadan çıkarken Baran oldukça sessizdi.
"Hayırdır birader?" Salih alayla Baran'ın omzunu dürttü.
"Ne var oğlum?" Salih sırıtırken Baran ona ters bakışlar atmaktan geri kalmadı.
"Ne bu hal Baran? Gören de ilk defa göreve çıkıyorsun sanacak." Baran'ın gözleri kısılırken Salih hala dalga geçiyordu. Sinirli soluklar alıp verdikten sonra Salih'e masadaki kalemi fırlattı.
"Başlatma görene lan." Salih kahkaha atarak masadan kalkınca Baran'da kalktı.
Tim hazırlanmak için toplantı odasından çıktı. Sessizlik geniş odada hüküm sürerken herkes hazırlanmıştı. Kimseden çıt çıkmıyordu.
Herkes tam takır helikoptere ilerlerken Cihad ve Baran tim arkadaşlarının arkasından ilerliyordu. Duraksayan Cihad Baran'a doğru döndü ve Cihad durduğu için Baran'da durdu.
"Kardeşime sözüm var," Cihad çatık kaşlarıyla Baran'a bakıyordu. Baran ise donuk bir ifadeyle Cihad'ı dinlemeye devam etti. "Uhra'ya sözüm var. Sana göz kulak olacağım." Baran sırıtarak Cihad'a bakmaya başladı.
"Lan bi' siktir git. İşime karışma kardeşim. Göreve gidiyoruz, her an ne olacağımız meçhul." Cihad kaşlarını daha çok çattı.
"Ben uyarıyorum Baran, sözümü tutarım." Baran umursamaz bir tavırla arkasını dönüp koşmaya başladı.
Tim oldukça sessizdi ve herkes göreve odaklanmıştı. Sınırdan geçmeye çalışan hainleri suç üstü yakalayıp içeriye tıkmaları gerekiyordu. Suç üzerinde yakalayacaklar ve ülke dışına kaçmalarına engel olmaları gerekiyordu.
"Onlara geçit bırakıp, iki yandan saldıracağız." Cihad yüzündeki serseri gülüşle etrafında onu dikkatle dinleyen adamlara baktı. "Sınırdan geçtikleri anda etraflarını sarıp çembere alacağız." Planın üstünden bir kez daha geçtikten sonra geriye yaslandı.
Helikopter sınıra yakın bir yerde durmuş ve herkes hızlıca inmişti. Cihad her an tetikte ve dikkatliydi. Hayatları bir meçhulün ipine takılıydı. Yolun sonunda yaşamakta var ölmekte.
"Hadi Kartal Timi, her atışınız isabetli olsun." Bu kez Cihad'ın sesi bir arkadaş gibi değil de bir komutan gibi çıkmıştı. Herkes kamufle olmaya başlamıştı. Baran atış yapabileceği yerlere kısaca göz gezdirmiş ve bir yeri gözüne kestirmişti.
Silahın görüş açısını ayarlarken eli hızlıydı. Çabucak yerine kurulup atış emrini beklemeye başladı. Tim pür dikkat etrafa bakıyordu.
"Of," dedi Salih. "Bu itleri ne zamana kadar bekleyeceğiz."
Bu kez Oğuz konuştu. "Niye acıktın mı Obur Salih?" Tim kahkaha attı. Timin kahkahasına Cihad sinirlendi ve hepsini uyardı. "Gevşek gevşek gülmeyin lan."
Cihad'ın sinirli hali hepsini daha çok güldürürken bu kez Ahmet konuştu. "Sizin sinirler hala yerli yerinde komutanım." Cihad gözlerini kıstı.
"Kaşınma istersen Ahmet."
"Emredersiniz komutanım."
Baran timin bu haline gülmekle yetinip etrafı kolaçan etmeye devam etti.
🌼
Ellerimi önlüğümün cebine koyup polikliniğe ilerledim. Bakışlarım muayene yapmam gereken odanın kapısında gezindi ve hızlı adımlarla odaya geçtim. Hemen ardımdan gelen genç hemşireye baktım. Gözleri meraklı bir ifadeyle etrafta gezinmiş ve bana dönmüştü. Derin bir nefes aldıktan sonra masaya geçtim.
"Muayeneye başlayalım Neslihan." Bana sıcacık bir tebessüm sunduktan sonra kapıyı açıp hastayı çağırdı. Genç bir kadın içeriye girdi.
"Şöyle oturun lütfen." Ellerini birbirine kenetleyen genç kadın hafifçe gülümseyince bende gülümsedim.
"Şikayetiniz nedir?" Sıkıntılı bir nefes alıp verdikten sonra gözlerini önümde duran dosyalara dikti. Dikkatli bakışlarımı genç kadının yüzünde gezdirdim.
"Kalp çarpıntım var. Oturduğum yerde bile kalbim birden bire hızlanmaya başlıyor." Kaşlarım çatılırken kadını dikkatle dinledim.
"Kullandığınız herhangi bir ilaç var mı?" Çantasından hızlıca birkaç ilaç çıkarınca gözlerim ilaçlara kaydı. Eğer olası bir rahatsızlığı yoksa çarpıntısına neden olan büyük ihtimalle ilaçlar olabilir.
"Şöyle geçin bir kalbinizi dinleyelim sonra teşhis koyarız."
Muayeneye başladığım anda dışarıdan gürültü yükseldi. Genç kadının muayenesini yaptıktan sonra hızlıca geriye çekildim.
"Siz üzerinizi düzeltip bekleyin geliyorum." Hızlıca odadan çıktım. Genç bir adam kapının önünde bağırıyordu. Ve bu benim odamın önünde olduğu için kapıya çıktım.
"Görmüyor musunuz?" dediğinde adama yaklaştım. Birkaç doktor yan tarafta fenalaşan bir kadına müdahale ediyordu.
"Beyefendi lütfen sakin olun." Adam hızla bana döndü.
"Sen konuşma kadın!" Adamın sözleriyle gözlerim büyüdü. Kaşlarım çatılırken sessiz kalamadım. İnsanlar adamın davranışlarından rahatsız oluyor.
"Konuşmanıza dikkat edin. Burada böyle sesinizi yükselterek konuşamazsınız." Adam üzerime doğru yürümeye başlayınca geriye adımladım ama bana yaklaşmaktan geri durmadı.
"Ne biçim insanlarsınız!" diye bağırdığında güvenlik görevlileri adamı geriye çekti. Ortalık karışırken polislerde gelmişti.
Ayaklarım resmen beni taşımıyor. Yine yorgunluktan takatim kalmamış. Kendimi odama atıp yatağa geçtim. Hastanede olan olay epey uzun sürmüştü. Adam özür dilemiş ve olay kapanmıştı. Ama üzerime doğru yürüyüp bağırması beni korkutmuştu. İnsanlarla bire bir iletişim kurmak git gide zorlaşmış.
Yavaşça sol tarafıma döndüğümde öylece duraksadım. Aklıma tek bir suret geliyor ve o da yüreğimi yakıyor. Gözlerim dolarken iç çekip burnumu çektim. Baran ile hiç konuşmadık ve o gideli üç gün olmuştu. İçim cayır cayır yanarken gözlerimi sıkıca yumdum ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Zaman geçiyor. Zaman hızlıca geçiyor ama eksik. Biz eksiğiz. Baran eksik yanımda. Aramızda yollar, dağlar var ve ben onları aşamıyorum. Başımı yastıktan kaldırıp doğruldum ve zorla yataktan çıkıp banyoya girdim.
Çabucak duş aldıktan sonra rahat birkaç kıyafette göz gezdirdim ve pantolon ile tişörtte karar kıldım. Hızlıca giyindikten sonra çantama gerekli eşyalarımı koyup odamdan çıktım. Evden çıktıktan sonra arabama binip hastane yoluna koyuldum. Arabayı hastanenin otoparkına park ettikten sonra hastaneye ilerledim.
Bazen zamanı kendi eksenimde dondurmak isterdim. Dursun derdim kendi kendime; zaman onunla olduğum anda dursun ve bir daha ilerlemesin. Yok ama çaresi. Hiçbir zamanda olmayacak. Sanki dünyanın bana bir cezası gibi akıp giden zaman. Zamanın bir vuslatı olur mu?
"Uhra," Elisa'nın sesiyle duraksadım. Yavaşça arkamı döndüğümde güler yüzüyle karşılaştım. "Dalgın dalgın nereye?" Derin nefesler aldım. Dalgın mıyım oysa hiç farkında değilim.
"Üzerimi değiştirip polikliniğe geçeceğim." Başını anladım der gibi sallayıp yanıma yaklaştı. Koluma girdiğinde beraber yürümeye başladık.
"Abinle konuştuk." Hızla başımı Elisa'ya doğru çevirdim. Bakışlarını karşıya sabitlemiş ve sadece kendiyle çelişiyor gibi. "Abini affetmek istiyorum. Artık bir şeylerin yoluna girmesi gerek." Tekrar bana baktığında, yorumsuzdum.
"Sizin aranızda ve senin kararın Elisa." Oflayarak saçlarını geriye atıp karşıma geçti.
"Olmuyor Uhra, hani olduramıyorum. Onsuz olmuyor ama onunla da olacak gibi değil. Ben gittim. Evet, ben gittim ama başka çare bulamadım. Kaldıkça canım acıyordu." Gözleri dolunca çabucak kolundan tutup kendime çektim ve sıkı sıkı sarıldım.
"Birine bağlı yaşamıyoruz ki güzelliğim. Abim olsa da olmasa da yaşıyorsun. Ve affetmek zorunda değilsin ya da illa o hayatında olacak diye bir kural da yok." Elisa geriye çekilip gözlerini sildi ve bana inanamaz gibi bir bakış attı. Sıcacık bir tebessümle omuz silkeledim.
"Seviyorum. Seviyorum ve bu benim elimi kolumu bağlıyor." Bıkkın bir soluk alıp verdim.
"Elisa, birini seviyorsun diye elin kolun bağlı olamaz. Hani onsuz olmaz diye bir şey yok. Abimin yaptıklarını ben unutmadıysam sen hiç unutmamışsındır." Gözleri tekrar sulanmaya başladı. Gözlerini kapatıp açtıktan sonra başını dikleştirdi.
"Yok, o kızla hiç sevgili olmamış sadece beni uzak tutmak içinmiş." Elisa'nın sözleri kulaklarımda duyulunca sessiz kaldım. Aralarına girmeyeceğim kendi hayatları nasıl istiyorlarsa öyle davransınlar.
Asistan odasına girince gözlerim odada gezindi ve Aleyna'yı tekli koltukta buldu. Çabucak yanına ilerledim. Elindeki telefonu bırakıp bana baktı. Yüzünde güller açıyor.
"Abinler yarın geliyor." Gözlerim şaşkınlıkla büyürken hızla elimi cebime attım ama telefonumu bulamadım. Telefonumu en son çantama koymuştum ve çantam soyunma odasında. Aleyna'ya hiçbir şey söylemeden koşarak odadan çıkıp soyunma odasına ilerledim.
Telefonumu hızla çantamdan çıkardığımda Baran'ın defalarca kez aradığıyla karşı karşıya geldim. Telefon kilidini açacağım anda telefon tekrar çalmaya başladı. Baran arıyor. Ellerim titrerken telefonu cevapladım.
"Meraktan aklım çıktı Uhra." Sinirli sesi yüzümde güller açtırdı. Sesini duymak ruhumda ekilen bütün çiçekleri suladı. Kalbimin sesini günler sonra duymuş gibiyim. Sol göğüs kafesimi arsızca döven benim kalbim. "Uhra'm," dedi yumuşacık bir tonda. Sadece ellerim değil şimdi tüm vücudum titriyor. Derin nefesler alıp verdikten sonra hafifçe öksürdüm.
"Baran." Ve adını içimden binlerce kez tekrarladım. Tek bir harfine dahi muhtaç olduğum adam, beni iliklerime kadar çiçeklendiriyor.
"Güzelim." Onun sesini duymak bile mest olmam için yeterli sebep. Göğüs kafesimde çiçekler açmıştı. Ruhum, ince ince sesiyle sulanıyor. Yetmiyor, bu adamın sesini duymak bile artık yetmiyor. Varlığı bir muhtaçlık olmuş benim için. Nasıl çiçekler suya muhtaçsa bende onun varlığına muhtaç haldeyim.
"Ne zaman geleceksin?" Sesim bütün heyecanımı dışa vurdu. Gözlerimi sıkıca kapatıp ona odaklandım.
"Bugün birkaç işim var yarın öğlene doğru evde olurum." İçim içime sığmadı. Dilim heyecandan lâl oldu.
"İşiniz çabuk bitti. Ben daha uzun sürer sanıyordum." Hafifçe güldü. Onun ufacık gülmesi beni heyecanla kavurdu.
"Öyle oldu güzelim." Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp gülümsedim.
"Uhra Hocam," duyduğum sesle her şeyden sıyrılmış gibi kalakaldım. Hızla arkamı döndüğümde Tuğçe Hemşireydi. "Acilde bekleniyorsunuz." Gözlerim şaşkınlıkla büyürken elimi alnıma vurdum.
"Hemen geliyorum." Telefonun ucunda sessiz kalan Baran'a seslendim. "Öğle arasında müsait olursan konuşuruz."
"Akşam müsait olurum güzelim," dediğinde yüzümün düşmesine engel olamadım.
"Peki." Yüzüm epey asılmıştı ama işi var bunu biliyorum. Fakat yine de kendime engel olamıyorum.
"Asma güzel yüzünü. Yarın izin günün, bende evde olacağım." Dudaklarım kıvrılırken sessizleştim. Senin olduğun her yer benim yuvamdır; senin varlığın benim için huzurdur.
"Tamam," dedim ama sesim bir tuhaf çıkmıştı.
"Seni seviyorum." Kalbimin atışları bunu beklemiyormuş gibi hızlanmaya yüz tuttu. Gündüz bir anda geceye ışık saçan yıldızlarla kuşandı. Dünyam onun iki kelimesiyle durdu.
"Bende seni," dedim fısıltıyla. Ama tatmin olmamış gibi konuştu. "Sende ne?" Yutkunup gülümsedim. "Seviyorum," kendimden emin bir tonda konuştum. "Bende seni seviyorum." Gülümsediğine adım kadar eminim. Hatta o güzel gözlerine kadar güldüğünü hissediyorum.
Telefonu kapattıktan sonra odadan çıktım. Şimdi yarına ulaşmak içim çabalayacağım. Adımlarımı hızlandırıp acile geçtim.
Hastaneden çıkar çıkmaz annemlere geçtim. Baran, "ben oraya gelince beraber eve geçeriz" demişti bu yüzden yarına kadar sabredeceğim o kadar. Heyecan bir kez daha vücuduma nüfuz ederken kocaman gülümsedim. Çocuklar gibi şendim. Sanki aradan aylar, yıllar geçmişte öyle geliyor gibi. Onun her gidişi benim için ilk ve her gelişi de öyle.
"Uhra, bir bak kızım." Annem seslenince telefonumu yatağa bırakıp odadan çıktım. Mutfağa doğru ilerlediğimde Barın abimle çarpıştım. Ki çarpışmadık o bilerek omzuma çarptı.
"Uyuz musun Barın Bey?" Abim sırıtarak bir kez daha omzuma vurunca ona ters bir bakış attım.
"Abi falan demeden bir tane geçireceğim şimdi ha."
"Şöyle sağ omzuma geçir." benimle dalga geçtiği için hızla omzuna vurdum. Boşluğuna denk geldiği için geriye doğru sarsıldı ve bu benim kahkaha atmama sebep oldu.
"Vicdansız mısın kızım sen? Abinim abin." Bende onun gibi sırıtarak omuz silkeledim. Elini saçlarıma uzatacağı anda geriye çekildim.
"Saçlarımı bir rahat bırakın." Abim inadıma bir kez daha elini uzatıp saçlarımı çekti. Kolunu tutup ısırmaya çalışmaya başladım ama elimden kurtulmayı başardı.
"İntikam soğuk yenir abi." Bana dil çıkarıp oturma odasına doğru ilerledi. Kıkırdayarak mutfağa girdim.
"Masayı hazırlayalım kızım." Annemi onaylayıp yardıma koyuldum.
Hızlıca masayı hazırlayıp yemekleri taşıdık. Herkes masadaki yerini almış ve yemek yemeğe başlamıştık. Benim aklım sadece Baran'da. Düşünmeden duramıyorum ve kendimi düşünmekten alamıyorum. Bazı şeyler tuhaf. Kurulu bir düzenim son bulmuş ve bambaşka bir düzen kurmuştum. Şimdi sadece onu düşünüyorum. Aklımda sadece onun ne yaptığı dönüp duruyor.
"Uhra," beni dürten Berkin abime baktım. Herkes bana bakıyordu. "Hayırdır?" Tek kaşını kaldırıp sorgular gibi baktı.
Hafifçe gülümsedim. "Hiç abi, öyle günü değerlendiriyordum."
Barın abim çatalındaki yemeği ağzına attıktan sonra sırıttı. "Geçen günkü hasta yakını ile kavga etmeni mi?" Yüzümdeki gülümseme yerini sinire bırakırken abime ters ters baktım. "Abi!" dedim sinirle ama o sırıtmaya devam etti. Hasta yakını üzerime yürümüştü ve bende ona kafa tutup kavga etmiştim.
"Ne kavgası?" diyerek araya giren babama doğru döndüm. Derin bir nefes aldıktan sonra ofladım. Abartılacak bir konu değil sadece bir hasta yakını ile anlaşamadık ve resmen üzerime yürümüştü.
"Geçen gün bir hasta yakını ile kavga ettim ve üzerime doğru yürüdü." Berkin abimin hiç hoşuna gitmemişti. Kaşlarını çatarak bana bakmaya devam etti.
"Erkek mi bu hasta yakını?" Alt dudağıma dişlerimi geçirdim. Erkek dersem kesin olaya el atar ve Baran'ın kulağına giderse hiç hoş şeyler olmaz.
"Evet," abim daha çok sinirlenirken hızla Barın abime döndü ve bütün sinirini belli edecek bir şekilde çıkıştı. "Komik mi abi?" Oldukça ciddi bir tavırla çıkıştı. "Adamın biri kız kardeşinin üzerine yürüyor ve sen gülerek anlatıyorsun."
Barın abim duyunca yanımıza gelmiş ve adama sert bir şekilde karşılık vermişti ama şu an sadece benim dikkatimi çekmek için böyle davranıyor. Berkin abim yanlış anladı.
"Sence?" dedi Berkin abime sert bir ifadeyle bakıp. "Sence ne yapmış olabilirim?" Abim sinirli bir soluk aldıktan sonra tekrar bana döndü.
"Yarın hastaneye gelip kamera kayıtlarına bakacağım. Benim kız kardeşimin üzerine hiç kimse yürüyemez hele ki, tedavi edeceği birinin yakını olan adam, asla!" Oflayarak yüzümü sıvazladım.
"Öyle değil abi." Kimseden ses çıkmadığı için konuşmaya devam ettim. "Annesi sıradayken fenalaşınca tepki gösterdi." Abim sinirle masadan kalkınca oflayarak ardından bende kalktım.
"Sakin olur musun abi. Annesi fenalaştı, kimse öncelik tanımadığı için tepki gösterdi. Özür diledi aramızda hallettik." Abim tatmin olmamıştı. Sinirle odadan çıkınca bende ardından koştum. Bahçeye çıktığında hemen kolundan tutup karşısında dikildim.
"Bi' sakinleşeyim Uhra." Omuz silkeleyip kollarımı beline sardım. Başımı usulca abimin göğsüne yasladığımda çenesini başımın üstüne yaslayıp ofladı.
"Kızım, senin saçının bir tek teline zarar gelse dünyayı yakarım. Sen bizim en kıymetlimizsin. Biz seni gözümüzden sakınırken dışarıda ve biz yanında yokken başına bir şey gelecek diye ödümüz kopuyor. İtin biri bir şey yaparda yanında olamazsak! Düşüncesi bile diri diri öldürür." Derin bir soluk aldıktan sonra sessiz kaldım. Ülkede o kadar çok kadın cinayetleri var ki; artık bunun haddi hesabı yok.
"Haklısın abi." Saçlarımın üstüne öpücük kondurduktan sonra geriye çekildi.
"Baran'dan da gizleme, öğrenirse aranız bozulur." Abime sıcacık gülümsedim. Baran'a anlatacağım ama tepkisinden ürküyorum. Abartacak bir şey değil lakin ondan gizlemem doğru olmaz.
"Peki abi."
Abim ile beraber içeriye geçip yemeğe kaldığımız yerden devam ettik. Masayı topladıktan sonra çabucak bulaşıkları hallettim. Oturma odasında annemlerle vakit geçirdikten sonra odama geçtim. Zaman geçmek bilmiyor. Sayılı vakit çabuk geçer derler ama zaman ilerlemiyor. Telefonumu elime alıp Baran'a mesaj attım.
Uhra
Uyudun mu?
Baran
Uyumadım güzelim.
Uhra
Zaman geçmiyor:(
Uzun uzun mesaja baktım ve çok geçmeden Baran'dan mesaj geldi.
Baran
Sana yaklaştıkça kokun ciğerlerime saplanıyor.
Kalbim hızlanırken mesaja bakıp sırıttım. Senin kokun hücrelerime kazınmış adam. Ruhumun ruhuna ihtiyacı var.
Uhra
Özlemişsen demek ki
Baran
Uhra'm.
Uhra
Efendim
Baran
Seni çok özledim...
Gözlerim dolarken özlemden burnumun direği sızladı.
Uhra
Bende seni özledim. Yani biraz kırgınım ama özledim
Baran
Az kaldı yavrum. Annemlerle vakit geçirdikten sonra evimize geçeriz. Özlemini dindiririm. Gönlünü alacağım dünyalar güzeli karım
Attığı mesaj yanaklarımın kızarmasına sebep olurken kıkırdadım. Ben biraz fesat anlamış olabilir miyim?
Uhra
Yarın görüşürüz. Seni seviyorum.
Baran
Seni seviyorum. İyi gecelerin olsun.
Telefonu komodine bırakıp gözlerimi yumdum. Zaman uyuyunca geçecek. Sayılı saatler var ve saatler sonra Baran'a kavuşacağım. Yatakta sevinçle kıpırdanıp güldüm.
Sabah gözlerimi açar açmaz telefona uzanıp saate baktım. Saat on bir. Hızla doğrulup yüzümü sıvazladım. Baran'dan hiç arama yok. Yüzüm düşerken telefonu yerine bırakıp banyoya girdim. Banyodan çıktığım anda biri kolumdan tutup beni yana çekti. Çığlık atacağım anda Baran ile göz göze geldik. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken kalbim ağzımda atmaya başladı.
"Baran!" Şaşkınlığım ufak ufak kaybolurken bana gülümsedi.
"Sevgilim," bana biraz daha yaklaşıp dibimde durdu. Hızla kollarımı boynuna sarıp başımı boyun girintisine gömdüm. Dört gün dedi bütün düşüncelerim. Tam tamına dört buçuk gündür hasrettim ben ona. Gözlerim dolu dolu geriye çekildiğimde ellerini yanaklarıma yaslayıp sıcacık gülümsedi.
"Çok özledim." Sesim titrerken beni göğsüne çekip sıkı sıkı sarıldı.
"Bende seni özledim." Kısık sesi tüylerimin ürpermesine sebep olurken geriye çekildim.
"İyisin değil mi? Hiçbir şeyin yok değil mi?"
Bir kez daha ellerini yanaklarıma bastırdı. "İyiyim yavrum. Sen nasılsın?" Dudaklarımı birbirine bastırıp bir kez daha ona sarıldım. Kokusunu uzun uzun soluyup gülümsedim.
"İyiyim ben, sen kendini düşün. Yaran yok değil mi?"
Beni kendinden uzaklaştırıp tebessüm etti. "Yok güzelim. Hepimiz iyiyiz." İçimden şükretmeye devam ettim. Tırnağı taşa değse benim canım yanar.
"İçeriye geçelim annemler bizi bekliyor." Omuz silkeleyip ona biraz daha sarıldım. Başımı göğsüne yaslayıp kollarımı sıkıca beline sardım.
"Benim sana ihtiyacım var. Varlığına, kokuna..." Dudaklarını yavaş yavaş yanağıma bastırıp usulca çeneme doğru yol aldı. Onu öpmek ruhumun ihtiyacı. Sanki Baran'a sarılmak bir ilaç. Benim ilacım. Dudaklarımız birbirine kavuşurken kollarım boynuna sıkıca sarıldı. Ruhumun ahengi o. Kokusu buram buram ciğerlerime saplanmaya devam etti. Varlığı bütün hücrelerimde hüküm sürdü. Ona olan muhtaçlığım azalmıştı. Burada. Yanımda ve kollarımın arasında.
Soluklarımız birbirinde can bulmuştu. Geriye çekildiğimde alınlarımızı birbirine yasladı. Benim güzel sevgilim. Bir erkek bu kadar güzel olabilir mi? Baran o kadar güzel ki, ona deli divane oluyorum.
"Evimize mi geçsek?"
Alt dudağıma dişlerimi geçirip bakışlarımı kaçırdım. "Hadi içeriye geçelim annemler bekliyor." Arkamı döndüğüm anda kollarını belime sarıp sırtımı göğsüne yasladı.
"Bu akşam sana sarılarak uyuyacağım. Senin bana ihtiyacın varsa benimde sana ihtiyacım var." Gözlerimi sıkıca kapatıp gülümsedim. Birbirimize olan muhtaçlığımız hiç dinmesin sevgilim. Sen hep bana ihtiyaç duy bende sana hep ihtiyaç duyayım.
"Hadi Baran," dedim öne atılıp.
Art arda odadan çıkıp oturma odasına ilerledik. Oturma odasına girmeden önce üzerimi düzelttim ve Baran bana bakıp sırıtınca ona ters bir bakış atmaktan geri kalmadım ama o sadece gülümsedi.
Annemlerle vakit geçirdikten sonra Pınar annem onlarda kalmamız için ısrar edince, kıyamayıp kalmaya karar verdik. Baran, tabii memnuniyetsizce homurdanmıştı ama onu ikna etmek zor olmadı. Pınar annemler odalarına geçince bende Baran ile onun odasına ilerledim.
Baran'ın odasına geçtiğimizde etrafıma kısa bir bakış attım. Baran ise odaya girer girmez yatağa ilerlemişti. Kendini yatağa atıp uzanması beni hiç şaşırtmadı. Ona ters bakışlar atarak baş ucuna ilerledim. Bugün onun sabrını sınayabilirim.
"Ben nerede uyuyacağım?"
Tabii ki onunla yan yana uyumayacağım. Biraz daha sürünsün. Gidecek diye fazlasıyla yakın davranmıştım ama azıcık daha onunla uğraşmak epey keyifli olacak.
Eliyle yan tarafına vurup muzip bir bakış attı. Kaşlarımı çatarak kollarımı göğsümde topladım. Kısık bakışlarım yavaşça üzerinde gezindikten sonra yan tarafına kaydı ve tekrar göz göze geldik. Bu tavrım hiç hoşuna gitmedi.
"Seninle yan yana uyumam. Sen kalk kanepede uyu." Bakışları bir anda donuklaşırken, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Sessizce bana bakmayı sürdürdü ve en nihayetinde konuştu. "Olmaz öyle," kollarını başının altına aldı. Bana ciddi miyim diye baktı ve ciddi olduğumun farkına vardı ya da oyunuma ayak uydurdu.
"Kim demiş olmaz? Bal gibi de olur. Kalk hadi." Baran bana anlamsız bakışlar atmaktan geri durmadı. Bana bakarak yataktan kalkıp kanepeye ilerledi ve uzandı. Baran'ı umursamadan onun yastığını ona doğru fırlatıp pikeyi kaldırdım. Sol tarafa uzanıp üzerimi örttükten sonra Baran'a sırtımı döndüm. İçim içimi yerken ona sırtımı dönmek kalbimi ağrıtıyor.
"Sabahtan akşama kadar karargahta anamız ağlıyor evde de karımız yataktan kovuyor." Baran'ın söylenmesine kahkaha atmamak için üstün çaba sarf ettim. Alt dudağıma dişlerimi geçirip güldüm.
"Susar mısın, uyuyacağım." Baran kısık sesle kendi kendine söylenirken ona aldırış etmedim. Onu öyle bırakmak içimi kemiriyor. Dayanamıyorum.
Aradan yarım saat geçmesine rağmen gözüme uyku girmemişti. Baran'a doğru döndüğümde uyuduğunu gördüm tabii buna uyumak denilirse. Kanepede iki büklüm duran haline bakıp derin bir nefes aldım. Vicdanım rahat etmiyor. İçim cız etti. Dayanamıyorum.
Oturur pozisyonuna gelip sırtımı yatak başlığına yasladım. Acaba dalmış mı? Of zaten adını söylesem hemen uyanır. Uykusu çok hafif olduğu için sesimi çıkarmakta istemiyorum.
"Baran uyudun mu?"
Baran'dan hiç ses çıkmadığına göre uyumuş. Daha fazla ses yapmamak için oldukça dikkatli davranmam lazım.
"Baran," tekrardan seslendim ama yine ses vermedi. Demek ki dalmış ya da bilerek sessiz kalıyor. "Bilerek duymazdan geliyorsun." Yerimden kalkıp yanına yaklaştım. Nefes alışları düzenli ama Baran bu, kendisi epey kurnaz.
"Uyumadığını biliyorum." Aramızdaki bütün mesafeyi yok edip başucunda durdum. Kalbim onun yüzüne bakarken bile hızlı bir ritimle atıyor. Teni tenime değdiği anda kavruluyorum. Beni bir heyecan dalgası ağına almış gece gece.
"İnsafsız adam, uyurken bile kalbimi hızlandırıyorsun. Yakınında nefes almam benim için mucize." Yavaşça elimi saçlarına uzatıp alnına düşen tutamları geriye savurdum. Ellerim saçlarında gezinirken iç çektim. Bana iç çektiren adam. Kalbim kendine tuhaf bir ritm tutturmuş , ben bile kendimi anlayamıyorum.
"Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyor musun aptal! Hala sana kırgınım ama senden uzak durmak beni yaralıyor." Gözlerim usulca yüzünde gezindi. Yüzünün her bir milimini zihnime kazımıştım. Gözlerine olan zaafım; sana olan hasretliğim dinmek bilmiyor.
Baran bir anda bileğimi kavrayarak beni üzerine çekti. Çığlık atacağım anda dudakları dudaklarımı buldu. Çığlığım dudakları arasında kaybolurken şaşkınlıktan donup kaldım. Anın farkına varınca hızla geriye çekilip göğsüne vurdum. Hem korku hem de şaşkınlıktan neye uğradığımı anlamadım.
"Geri zekalı! Aptal ya çığlık atsaydım. Annenlere çok ayıp olurdu!" Arsızca sırıttı. Gözlerimi kapatıp huysuzca sızlandım.
"Evliyiz evli, kimseye ayıp falan olmaz." Başımı göğsüne bastırıp kısık bir çığlık attım. Şimdi dişlerimi tenine saplayacağım aklı başına gelecek!
"Sen utanmaz, arsız adamın tekisin." Başımı göğsüne bastırdıktan sonra saçlarıma uzun bir öpücük kondurdu.
"Seni seviyorum Uhra." Elimi göğsüne bastırıp üzerinden kalktım, tabii Baran'ın gıcıklık olarak homurdanmasına kulak asmadım. Hatta beni bırakmaya hiç niyeti yoktu ama engel olmaya kalkışmadı.
"Bir daha böyle bir şey yapma." Sinirle kaşlarımı çattım. Bu hareketi beni korkutmuş ve utandırmıştı.
Uzandığı yerden aniden doğrulup oturur pozisyona geçti. Kaşlarımı çatarak Baran'a bakmaya devam ettim. İki kere yüzünü sıvazladıktan sonra ayağa kalktı. Asılan yüzüm dikkatle onu takip etti.
"Sana da günaydın Uhra'm." Tek kelimesi ile içim gidiyor. Yelkenleri suya indirmemek için kafamın içinde büyük bir savaştayım. Her bir hücrem onun yüzünden birbiriyle kavga ediyor. Baran 'Uhra'm' dediği anda ona sıkı sıkı sarılmak istiyorum.
"Ya ya günaydın," dedim tekdüze bir sesle. Kıyamıyorum ki ona. Kendime kıyarım ama ona zerre kıyamam.
Bana doğru birkaç adım atıp aramızdaki mesafeyi azalttı. Bana yakınlığından dolayı kalbim daha hızlı atmaya yüz tuttu keza zaten nabızım yükselmiş. Yeşil gözleri titizlikle yüzümü taradı.
"Sarıl bana." Aramızda belirli bir sessizlik oluştu. Neden böyle bir şey söyledi bilmiyorum ve bir yanım zaten ona sarılma isteği ile yanıp tutuşuyor. Bakışlarım koyu harelerine tutuldu.
Cevap vermedim. Baran'a doğru iki adım atıp kollarımı yavaşça boynuna sardım. Hiçbir zaman tarif edemeyeceğim kokusu ciğerlerime kazınırken başımı boyun boşluğuna gömmek için parmak uçlarımda yükseldim. Boyu benden uzun olduğu için mızmızlanmak istiyorum. Baran ise sanki bu hiç yetmiyormuş gibi, kollarını sıkıca belimde birleştirip ayaklarımın yerle temasını kesti. Sıkı sıkı sarıldım sevdiğim adama.
"Sana kırgınım ama senden tek bir saniye bile ayrı kalmak istemiyorum. Bu çelişki beni deli ediyor." Kısık sesim aramızda yankılandı. Ufak bir gülme sesi gelse bile hemen kesildi. Elini saçlarıma atıp usulca saçlarımı okşadı.
"Cezana boyun eğiyorum karıcığım. Hak ettim." Kollarının sıkılığı arttı. Yatağa doğru ilerleyip beni yere indirdi.
"Uyu hadi." Usulca yastığımı düzeltti.
Yüzümü asarak Baran'a doğru döndüm. "Sende yanımda uyu ama aramızda yastık olacak." Bana bakıp beni mest edecek şekilde güldü. Hatta kahkaha atmamak için dilini ısırdı. Onun gülüşü beni gülümsetti.
"Tamam güzelim, sen uzan ben aramıza yastık koyup yerime geçerim." Baran'a ufakça gülümsedim.
Dakikalar sonra o sağ tarafta ben ise sol tarafta yerimizi aldık, tabii aramıza ise bir adet yastık koydu. Çünkü ben uyurken ona sarılırım. Baran uyuduğunda zaten sarılacağım.
"Sakın yanıma yaklaşma," diye söylenerek gözlerimi kapattım. Baran ise gülmüş ve yine sessiz kalmıştı. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken kendimi uykuya teslim ettim.
Gözlerimi araladığımda hava epey aydınlanmıştı. Bakışlarım Baran'a kayınca bana doğru dönük uyuduğunu gördüm ve aramızdaki yastığı kaldırıp yan tarafa, boşluğa bıraktım. Baran'a biraz daha yaklaşıp uyuyan yüzünü izlemeye başladım. Kapalı olan göz kapakları, düzenli bir şekilde nefes alışları. Gözlerim hafif aralık dudaklarına kaydı. Elimi uzatıp parmaklarımı dudak kıvrımlarında gezdirdim.
"Sen gülünce kalbimde çiçekler açıyor." Uzanıp onu dudak kıvrımından öptüm. Hafif geri çekildiğim esanada dudakları dudaklarıma kapandı.
Uyanmış!
Geri çekilmedim. Yumuşak öpüşüne hasretle karşılık verdim. Kollarını belime sarıp beni hızla kendine çekti. Kollarımı boynuna sarıp gözlerimi sıkıca yumdum. Nefesim çiğerlerime doluyor. Nefesim kesildiği için ilk geri çekilen ben oldum. Alnını alnıma bastırıp sert soluklar almaya başladı. Beni öylesine mest ediyor ki nefes alamıyorum.
"Günüm böyle güzel hiç aydınlanmamıştı."
Biraz ciddi durup gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Kendin kaybettin."
Gözlerini kısarak güldü. "Öyle oldu."
Kıkırdayarak başımı göğsüne bastırdım. O ise kollarını sıkı sıkı bedenime sardı. Aramızda sessizlik oluşunca kelimeler dudaklarımdan firar etti. "Seni seviyorum." Dudakları saçlarıma üst üste öpücük kondururken elim ayağım titredi. Başımı göğsünden kaldırdığımda yüzündeki gülümseme büyüdü.
"Bende seni seviyorum Uhra Oğuz."
Uzanıp bu kez onu ben öptüm. Hislerimin yoğunluğu sebebiyle bayılacak gibiyim. Bütün hükmü üzerimde ve ben onun yanında gardımı kaybediyorum. Aramızda bir savaş var bu savaşın galibi Baran; mağlubu ise ben.
Başım göğsüne yaslı bir şekilde dakikalarca uzandık. O saçlarımla oynarken ben kokusunda mest oldum. Özlemiştim. Baran'ı çok özlemiştim hasreti iliklerime kadar nüfuz etmiş. Hatta her günüm onsuz beni kül ediyor. Dayanamayıp, kalbinin üzerine derin bir öpücük kondurdum.
"Uhra," dedi tuhaf bir ses tonuyla. Ve onu etkilemiş olmak ruhumu okşuyor. "Yapma güzelim yanarız." Kıkırdayarak başımı göğsünden çektim.
"Yanarsın." Baran'a meydan okudum. Yakarım ama yanarımda. Baran sırıtarak kollarını bedenime sarıp kıpırdamama engel oldu.
Başını boyun boşluğuma gömdü. "Eve gidene kadar uyuyalım." Sessiz kalıp gözlerimi yumduğumda huysuzca geri çekildi.
"Niye cevap vermiyorsun?" Gülümseyerek gözlerimi araladım. Soru sormamıştı ki cevap vereyim. Sırıtarak gözlerimi tekrar kapattım.
"Soru sormadın." Huysuz bir şekilde nefes alıp vermesi beni daha çok güldürdü.
"Onaylamanı bekledim." diye cevapladığında ben yine mest olmuştum. Düşüncelerime bu kadar çok önem vermesi hoşuma gidiyor.
"Baran." Hastanede olan olayı anlatacağım çünkü morali yerinde.
"Efendim karıcığım," bana bakıp gülümsediğinde bende gülümsedim.
"Şimdi sana bir şey anlatacağım ama lütfen sakin ol. Abartacak hiçbir şey yok." Yüzündeki ifade donuklaşırken doğruldu. Başım yastığa düşerken ofladım. Sadece sakin ol demiştim.
"Ne oldu Uhra?" Yüzü donuklaştı ve ben kendimi tuhaf hissettim.
"Baran," dedim sakin olması için başımı göğsüne yaslayıp. Kollarını bedenime sarıp kokumu soludu.
"Endişeleniyorum." Kısık sesi kulağımda çınladı.
"Endişelenme. Hastanede ufak bir olay oldu ve senden gizlemek istemiyorum." Sessizlik aramızda çakılan şimşek gibiydi.
"Ne oldu?" Kısık sesi beni ürküttü. Baran sakin biri ama sakinliği taşarsa iyi şeyler olmaz.
"Bir hasta yakını annesi fenalaşınca tepki gösterdi. Kimse sıra vermeyince bağırıp çağırdı." Sakin olması için gülümsedim. "Sonra Uhra?" Çenemden kavrayıp başımı kendine çevirdi. "Kavga ettik o da sinirle üzerime doğru yürüdü. Ama güvenlik görevlileri tutup engel oldu. Hem özür diledi aramızda hallettik."
"Gelmişini geçmişini sikerim onun. Hiç kimse," hızla yataktan kalktı. "Benim karımın üzerine yürüyemez!" Hızlıca yataktan kalkıp karşısına dikildim. Keşke eve geçtiğimizde söyleseydim.
"Bir sakin ol Baran. Özür diledi, hatasının farkına vardı." Alev alan bakışlarını yüzümde gezdirdi.
"Hiç kimse," bana yaklaştı. "Hiçbir Allah'ın kulu benim karımın üzerine yürüyemez! Gücü karşısındaki kadına yeten o piçin soyunu sopunu sikerim!" Gözlerimi titrek soluklarla kapattım.
"Sevgilim sakin ol. İyiyim. Kavga ettik sadece ve hiçbir şey olmadı."
"Olamaz zaten! Onun şerefini sikerim."
"Baran, Uhra!" Pınar annemin telaşlı sesiyle ofladım. Keşke eve geçtiğimizde söyleseydim. Bu kadar tepki vereceğini biliyordum.
"Annen endişelenmiş. Sakin ol lütfen. Evimize geçelim, öyle konuşuruz."
"Kahvaltı yapıp eve geçelim."
Beni odada bırakıp çıktı. Kaşlarım çatılırken yüzüm asıldı. Siniri her şeyin önüne geçiyor.
"Kızım," diyen Pınar anneme döndüm.
"Hastanede olan olayı anlattım anne. Sinirlendi."
Pınar annem omzumu sıvazladı. "Ah be kızım, ödüm koptu kavga ediyorsunuz diye. Siniri birazdan geçer. Gel kahvaltı yapın." Başımı olumlu anlamda salladım.
Pınar annem odadan çıkarken ben yatağı toplamaya koyuldum. Odadan çıktıktan sonra banyoya ilerledim. Rutin işlerimi hallettikten sonra mutfağa geçtim.
"Baran nerede anne?" Pınar annem çayı masaya bıraktıktan sonra bana baktı.
"Bahçeye çıkmıştı. Bir bak kızım istersen." Hızlıca mutfaktan çıkıp dış kapıya çıktım. Güllerin olduğu taraftaydı. Kollarımı arkasından beline sarıp başımı sırtına yasladım.
"Bana bir daha sırtını dönme. Bana bir daha arkanı dönüp gitme. Beni bir daha geride bırakma." Kaşlarım çatık bir şekilde geriye çekilip karşısına dikildim. "Sakın," dedim kısık bir sesle. Koyu irisleri aheste aheste yüzümde gezindi. Kolumdan tutup beni göğsüne çekti. Başım göğsüne çarpınca gülümsedim.
"Sen sakin ol dediğin için sakinim yoksa gidip o adamı bulunduğu yere gömecek kadar sinirliyim. Beni sakinleştirmenden hoşlanmıyorum." Yüzüm daha çok gülümsedi.
"Seni hep sakinleştireceğim."
"Uhra." Gülümseyerek başımı kaldırıp yüzüne baktım.
"Baran." Dudakları kıvrıldı. "Hadi kahvaltı yapalım acıktım."
Hafifçe öksürüp bana bakmaya devam etti. "Moralimi siktin, kahvaltı yapacak hal mi kaldı." Yüzümü asıp kollarının arasından sıyrıldım.
"Aç kal o zaman." Arkamı dönüp eve yöneldim o da ardımdan söylenerek gelmeye başladı.
"Trip atma bana."
"Ben trip atmıyorum."
"He hiç atmıyorsun." Başımı çevirip ona ters ters baktım. "Her an beni tırmalayacak gibisin." Gözlerimi devirip önüme döndüm.
"Her an ağzını yüzünü kırabilecek kadar sinirliyim." Kahkaha atarak elimi tutup mutfağa yöneldi.
Pınar annemle beraber kahvaltı yaptık. Baran'ın siniri geçmişti ve kahvaltı yaparken oldukça keyfi yerindeydi. Bugün izinli yarın ise kaldığı yerden devam edecek.
Bölüm sonu🌼
Bölüm hakkında düşünceleriniz?
Instagram: kelebeginekseni
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
96.79k Okunma |
3.96k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |