18. Bölüm

17. BÖLÜM

z ;༊
kelebeginekseni

"Seninle beraber gel bu hayatın beraber gülelim, ölümüne, gamına, tipisine, karına..."
Hüseyin Nihal Atsız

17.Bölüm

Gözlerimi aralayıp etrafıma baktığımda hava hala karanlıktı ve odanın ışığı açıktı. Başımı Baran'ın göğsünden kaldırıp doğrulmaya yeltendim ama beceremedim çünkü kolları beni sıkı sıkı sarmalamış. Baran ise mışıl mışıl uyuyor. Elimi Baran'ın yüzüne yaklaştırıp yanağına dokundum. Nefes alışverişleri düzenli. Tek dokunuşumla kıpırdanmaya başladı.

Yüzüne düşen saç tellerini elimle geriye itip eşsiz yüzünü seyrettim. Bakmaya doyamamak diye bir tabir varya; işte şu an bunu yaşıyorum. Gözlerimi yüzünden çekmek bile istemiyorum. Hafif kıpırdanıp kalkmaya çalıştım ama Baran öyle sıkı sarılmış ki kollarının arasından yine çıkamadım. Gözlerini hızla araladığı anda duraksadım.

"Günaydın," dedim elim hala yanağında yer alırken. Elim neden hala yanağında!

Dudakları kıvrıldı ve bana ömürlük bir gülümseme sundu. "Günaydın küçüğüm."

"Bıraksan da kalksam." Dudağı hafifçe sol tarafa kıvrıldı. Sana hala çok kırgınım.

Kıvrılan dudak kenarına çiçekler ektiğim adam.

"Hiç bırakasım yok." Ellerini belimden çektikten sonra doğrulup yüzünü sıvazladı. Bakışları bana değince kalbim hızlandı. Tek bir bakışı bütün duygularıma hükmedecek kadar etkili. Ve ben şu an bu durumdan hiç memnun değilim.

"Hala erken," diye mırıldandım ayağa kalkıp. Saat sabahın beşi ve biz koltukta uyumuşuz. Gözlerimi kırpıştırıp oturma odasından çıktığımda Baran ardımdan geliyordu. Adımlarıma eş olan adımları soluğumu tıkıyor. Varlığı hem huzur veriyor, hem de yaşamdan beni çekip alıyor. "Yatak odasına ben geçiyorum sen misafir odasına git." Sözlerimin ardından adımları hızlandı ve karşıma dikildi. Gülmemek için direniyorum ve bu yüz ifadesi gülmeme engel değil.

"Uhra," dedi aramızdaki mesafeyi azaltırken. "Olmaz öyle." Onu hiç umursamadan yanından geçip gittim. Hızlıca merdivenleri aşıp, yatak odasına geçtiğimde gülmeye başladım. Baran epey bozuldu ama sesini çıkaramıyor. Hoş bir şey demeye hakkı yok. Benim gözümde zerre kadar haklı değil.

Yatağa geçtiğimde derin bir soluk aldım. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken hiçbir şey düşünmedim ve bu dört gün içinde ilk defa bu kadar sorunsuz uyuyacağım. Koca yatakta tek başıma rahat bir şekilde uyumaya geçtim.

Gözlerimi yanağımda hissettiğim dokunuşla araladım. Birkaç kez gözlerimi kırpıştırdığımda başımda dikilen Baran'a ters bakış atarak doğruldum. O gülümserken ben sersem gibiyim. Hızlıca doğrulduğum için dengesiz bir haldeyim.

"Günüm sonunda aydınlandı." Sözlerini duyduğumda midemden ılık bir sıvı akıp geçti. İltifatı içten içe ruhuma dokunmuş ve mutlu olmama sebep olmuştu. Hala uyku sersemi olduğum için birkaç kez gözlerimi kapatıp açtım.

"Bana yaklaşmak için benden izin aldın mı?" Sorduğum soruyla kalakaldı. Yüz ifadesi değişirken çıtımı çıkarmadım. Sıkıntılı birkaç soluk aldıktan sonra bana bakmaya devam etti ve onun bu hali keyfimi yerine getiriyor. Baran'ı süründürmek istiyorum bunu çünkü fazlasıyla hak etti.

"Uhra," diye söylendiğinde gözlerimi tekrar kapatıp açtım.

"Hak etmediğini dile getiremezsin." Derken yataktan kalkmıştım. Adımlarım odadaki banyoya yönelirken Baran sessiz kalmayı tercih etti. Hoş o hep sessiz kalıyor. Her şeyde susar kendi kendine hesaplaşır ve karara varır. Bu huyunu sevmiyorum hatta bu huyundan nefret ediyorum. Konuşmalı ya da tartışmalı direkt kendi içine kapanıp hesaplaşmasını sevmiyorum. Kafasında göre bir karara varması sadece sinir bozucu.

Banyonun kapısında duraksadım. "Seninle tartışamıyoruz," Baran hala sessizken ona doğru döndüm. Bakışları kısık bir şekilde üzerimde. "Çünkü sen susup geçiyorsun. Bu huyunu sevmiyorum." O hala sessiz kalmaya devam ederken ben sinirleniyorum ve sabah sabah saçma sapan bir kavgada bulunmak aptalca olur. Onunla şu an kavga edersem bütün günüm keyifsiz geçer. "Hep böyleydin ama benimle böyle olma. Eğer tartışmamız gerekiyorsa tartışmalıyız. Kavga etmelisin; düşünceni benimle paylaşmalısın. Ben düşünüp bulamam ki." Ben hala banyonun kapısında dururken, bana doğru adımladı ve tam karşıma dikildi. Bakışlarım aheste aheste üzerinde gezinirken üzerini değiştirmiş olması dikkatimi çekti.

"Peki Uhra'm." Beni onaylaması şaşkınlığıma sebep olurken, tek kaşımı kaldırdım ve kollarımı göğsümde topladım.

"Tuhaf hissettim." Sesim fısıltıdan farksız. Baran'ın dudakları kıvrılınca ben bakışlarımı kaçırdım. Onu kapının dışında bırakıp banyoya girdim.

Bana önce bütün duyguları yaşatmış ve birden hayal kırıklığına uğratmıştı. Şimdi yine en başta hissettiğim bütün duyguları hissediyorum. Ve bu oldukça tuhaf hissettiriyor. Baran'ı kapının dışında bırakmış olmak bile heyecanımı benden çekip almadı.

🌼

"Cihad," diye söylenen Aleyna kendini koltuğa atıp geriye yaslandı. Hastanede epey yorulduğu için halsizdi.

"Bebeğim," Cihad birkaç adımla Aleyna'nın yanına yaklaştı. Elini kadının alnına koyup, ateşi var mı diye kontrol ettikten sonra doğruldu. Aleyna'nın ateşi vardı. "Hasta olabilir misin?" Aleyna huysuzca koltukta cenin pozisyonu aldı. Gözleri halsizlikten kapanmıştı.

"Biraz yorgunum, uyursam hiçbir şeyim kalmaz." Cihad derin bir soluk aldıktan sonra Aleyna'yı kucağına aldı. Şaşkınlıkla gözlerini aralayan Aleyna öylece eşine baktı.

"Uyu hadi," diyen Cihad'ın sesi hükmünü vermişti. Sesinde hem keskinlik hem de yumuşacık bir tını vardı. Hafifçe gülümseyen Aleyna kollarını Cihad'ın boynuna sarıp, başını boyun boşluğuna yasladı.

"Seni özledim." Cihad Aleyna'nın tek kelimesiyle kalbinden vurulmuşa döndü. Dudaklarını sevdiği kadının saçlarına bastırdıktan sonra kadını yavaşça yatağa yatırdı.

"Bende seni özledim. Bu hafta temelli buraya geçiyoruz güzelim. Tayin işimiz halloldu." Aleyna'nın gözleri şaşkınlıkla büyürken epey sevinmişti. Tüm halsizliğine rağmen hızla doğrulup sevdiği adama sıkı sıkı sarıldı.

"Abim?" dedi hızla. Cihad gülümseyip geriye çekildi.

"Çoğunluk olarak. Birkaç arkadaş dışında eskiler geliyor. Baran Uhra'ya söylemedi daha." Aleyna kıkırdayarak kendini geriye bıraktı. Başını yastığa bastırıp gülmeye devam etti.

"Abim aptal aşık bence." Aleyna'nın sözleri Cihad'ı güldürdü. "Cihad," dedi bakışlarını eşine çevirip. Birbirlerine uzun uzun baktılar. Bakışları bir kez olsun birbirinden ayrılmadı. "Abim divane olmuş senin gibi." Cihad'ın tek kaşı imalı bir şekilde havalandı. Aleyna tebessüm edince o da gülümsedi.

"Divane ettin yavrum. Öyle bir tutuldum ki sana, ay bile böyle tutulmamıştır." Aleyna kahkaha atarak doğruldu. Adımlayarak Cihad'ın dibine kadar girdi. Kollarını aheste aheste adamın boynuna sarıp gülümsemeye devam etti. "Çok mu aşık oldun bana?" Sesi epey etkileyiciydi. Hoş Cihad kadının tek bir bakışından bile etkileniyordu.

Adamın parmakları çok yavaş bir şekilde kadının saç tutamlarını geriye attı.

"Çok." Adamın sesi keskindi. Kadın daha fazla konuşmamayı yeğledi. Adama daha fazla yaklaştı. Aralarındaki ateş birden bire kıvılcımlandı. Geriye doğru uzanan kadın adamı yakıp kül etmeye yeminliydi. Adam onun ateşiyle yanıp kül olmuştu ama yeni yeniden yanıp tutuştu.

"Bin tane ömrüm olsa bininide de sana divane olurum." Gözleri usulca kapanırken dudaklarında kıvrımlar vardı.

Ellerini cebine koyan Berkin bir hayli kafası karışık bir haldeydi. Elisa ile aralarındaki sorun tam düzelmemişti ve Elisa hala ona fırsat vermiyor. Belindeki silahını çıkarıp çekmeceye koyduktan sonra elbise dolabına ilerledi. Elbise dolabının kapağını açtığı anda telefonu çaldı. Kaşları çatılırken, komodine ilerleyip telefonu aldı ve ekrana baktı. Arayan kişi şaşırmasına sebep olmuştu.

"Alo," dedi hızla aramayı cevaplarken. Şaşkınlığı hala yerini korurken karşı tarafın konuşmasını bekledi.

"Nasılsın?" Kadının yumuşak tonlaması onu daha çok şaşırtırken gülümsedi.

"Sesini duyunca daha iyi oldum. Sen nasılsın?" Kadın derin bir nefes aldıktan sonra yaşaran gözlerini sıkıca yumdu. Birkaç saat önce gelen ağır vaka aklından çıkmıyordu. İlk müdahale ettiği zaman gözlerinin önüne Berkin gelmişti.

"Hayat sence de çok kısa değil mi?" Berkin'in şaşkınlığı yerini korurken kadını anlamaya çalışıyordu.

"Kötü bir şey mi oldu Elisa?" Elisa'nın gözyaşları yanaklarından süzülürken, boşta duran banka geçip oturdu.

"Hastanedeyim, bugün nöbetim var yanıma gelebilir misin?" Berkin'in kalbi hızlanırken cevabı hiç düşünmedi. "Geliyorum Elisa." Telefonu kapatıp cebine koyduktan sonra hızla odasından çıktı.

"Nereye abi?" diyen Uhra'ya bakmadan dış kapıya yöneldi. Kapıdan çıkmadan önce, "İşim var." diyerek yanıtlamayı es geçmedi. Uhra şaşkınlıkla abisinin arkasından bakarken Berkin çoktan arabasına binmiş ve yola koyulmuştu.

Arabayı gelişigüzel park ettikten sonra koşar adımlarla hastanenin bahçesine bakındı. Gözleri saniyeler içinde aradığı kadını buldu. Hızla kadına yaklaşıp önünde dizlerinin üzerine çöktü.

"Geldim. Sen çağırdın ve bende geldim." Elisa'nın dudakları kıvrılırken gözyaşları da yanaklarından süzüldü. Dayanamayan Berkin Elisa'nın elinden tutup ayağa kaldırdı ve sıkıca sarıldı. Elisa daha çok ağlarken başını Berkin'in göğsüne gizlemişti.

"Beni korkutma da anlat hadi." Geriye çekilen Elisa gözlerini bir kez daha elinin tersiyle sildi. Berkin kendiyle beraber Elisa'nın da banka oturmasını sağlamıştı. Berkin'in karışık duyguları nasıl davranması gerektiğine engel oluyordu.

"Konuş güzelim," dedi fısıltıyla. Bakışlarını yere sabitleyen Elisa soluklandı. Ellerini birbirine kenetleyerek yere bakmaya devam etti. Berkin sıkıntılı bir nefes aldıktan sonra Elisa'nın başını kendine çevirdi.

"Bir vaka geldi." Sesi titredi. Berkin hala ne diyeceğini anlamamıştı. "Polisti." Elisa'nın sözleriyle aklında bir şeyler belirmişti. Elisa daha çok ağlarken kadını göğsüne çekti.

"Durumu nasıl?" Elisa'nın ağlayışları artarken cevabını almıştı. Gözlerini kapatıp dudaklarını kadının saçlarına bastırdı.

"Çatışmada," diyen Elisa'nın ne diyeceğini anladığı için "Tamam güzelim." dedi.

Bu kez Elisa her şeyi bir kenara bırakıp Berkin'e sıkı sıkı sarıldı. Korkularının üzerini çizip, bütün duvarları çiçeklerle süslemişlerdi.

Elisa ilk kez ona bu kadar yakın davranmıştı. Berkin'in kolları daha çok sıkılaşırken sessizdi. Başını Berkin'in göğsüne bastırıp soluklandı.

🌼

Evimizin salonunda sessizce oturuyordum. Babamlar Baran ile sohbet ederken, ben başımı annemin omzuna yaslamış sessizce onları izliyordum. Cuma günü gidecek ve ben uzun süre onu göremeyeceğim. Ne zaman gelecek ya da nasıl gelecek hiç bilmiyorum. Elimi kalbime bastırıp sakinleşmesini söylemek istiyorum ama benim için zor.

"Kızım," annemin sesiyle doğruldum.

"Anne,"

"Neyin var Uhra?" Gözlerimi kenetlediğim ellerime indirdim ve bir süre duraksadım. Neyim mi var? Son zamanlarda yaşadıklarımız kötü bir kabus gibi. Sanki gözlerimi kapatmış ve esir olmuştum ama şimdi gözlerimi açmıştım ve etkisinden çıkmaya çalışıyorum.

"Bir şeyim yok anne. Siz anlatın, neler yaptınız?" Annem gözlerini kısarak bana bakınca bakışlarımı kaçırıp güldüm. "Benden bir şey gizlemiyorsun değil mi kızım?" Bakışlarım hala ellerimdeyken derin soluklar alıp verdim. Tabii ki anneme Baran ile yaşadığımız sorundan bahsetmeyeceğim. O aramızda kalacak. Sadece ikimizin arasında.

"Yok annem. İyiyiz ama Baran cuma günü gidiyor."

Annem elimi tutup sıcacık gülümsedi. "Şimdi anlaşıldı kıvranmanın sebebi. Yapacak bir şey yok kızım. Oğlumuzun mesleği hatta meslekten ziyade sevdası bu. Bir sevdası sensen diğer sevdası vatan. Gitme demeye dilimiz varmaz."

Canım epey sıkılmıştı. Şu an istediğim tek şey Baran'a sıkı sıkı sarılıp uyumak. Kokusunu ciğerlerime kazımak istiyorum. Kendimle çatışıyorum. Bir yanım ona hala kırgınken diğer yanım onu sarıp sarmalamak istiyor çünkü yolun sonunu göremiyoruz.

Bir süre gözlerimi kapatıp sessiz kaldım. Geleli epey olmuştu. Bakışlarım duvardaki saate kayınca soluklandım. Yarın akşam gidecek. Şunun surasında saatler kalmış ve bunun bilincinde olmak beni üzüyor.

"Kalkalım biz," diyen Baran'ın sesini duyunca yavaşça ayağa kalktım. Babamın bakışları beni bulunca gülümseyerek babama doğru ilerledim. Kollarımı babamın beline sarıp başımı güven dolu göğsüne yasladım. Koşulsuz bu sevgi. İliklerime kadar en net hissettiğim duygu.

"Müsaade sizin oğlum."

Barın abim ve Baran oturduğu yerden kalktı. Annem, abim ve Baran ile beraber odadan çıkarken ben babamla beraber arkalarından ilerledim. Çantamı aldıktan sonra ayakkabılarımı giyip bahçeye çıktım. Anneme sıkıca sarıldıktan sonra geri çekildim. Babama hafifçe gülümsedim ve tekrardan sıkıca sarıldım. Gözlerim dolunca geri çekilip Barın abime yaklaştım ve onunla da birbirimize sıkıca sarıldık.

"Dikkatli gidin evladım."

"Tamam anne." diyen Baran çabucak annemi onayladı. Evimizin bahçesinden çıkınca sessizce arabaya yöneldik. Ben yerime geçtikten sonra kemerimi takıp başımı geriye yasladım. Göz kapaklarıma hafif uyku çökmüştü.

Yol sessiz geçti. Eve girer girmez yatak odasına çıkıp üzerimi değiştirdim. Ben yatağa geçtiğim anda odanın kapısı aralandı. Ben gözlerimi kapatıp uyumaya çalışırken Baran giyinme odasına geçti. Çok geçmeden yan tarafımda ağırlık hissedince o yöne doğru döndüm ve gözlerimi araladım. Bana doğru dönüktü.

Binlerce kez mağlup olmuştum ben ona. O kadar çok yenilmiştim ki Baran'a; sanki aramızda binlerce kez savaş olmuş ve her seferinde kazananı o olmuştu. Yenilgilerin en güzeli.

"Yarın," sesim titredi. Konuşmak bile zor geliyor. "Akşam gideceksin değil mi?" Saçlarımı usulca kulağımın arkasına sıkıştırırken gözlerini yüzümde gezdirdi. Yapma demeye dilim varmıyor. Sana hala kırgınım diyemiyorum.

"Akşam gideceğim."

Dudaklarımı birbirine bastırıp sustum. O bana bakarken bende ona bakmaya devam ettim. Yüzündeki en ufak çizgiyi bile aklıma kodlamıştım. Ona dair her şeyi biliyorum. Her bir zerresine muhtaç kaldığım günler olmuştu. Onu aylarca göremediğim zamanlar bir çizgi gibi geçip gitti.

"Bana şöyle bakıyorsun," bana biraz daha yaklaştı. Nefesi yüzüme çarparken kalbim yerinden çıkacak gibi. "Şu bakışlarına esir oluyorum Uhra. Sana esir oluyorum. Bu esirlik beraberinde bana sevgi vaadediyor." Dudaklarını alnıma bastırdığı anda gözlerimi kapattım. Nefesim ciğerlerime sığmadı. Kalbimin atışları ağzımda atmaya yüz tutmuştu. Beni böylesine etkisi altına alması aklımı başımdan alıyor.

"Baran," dedim fısıltıyla. O hafifçe geriye çekildiğinde güçlükle gözlerimi açtım. İçim bir tuhaf olurken dilim tutulup kaldı. Şimdi hiç konuşamıyorum ama en önemlisi kızamıyorum.

"Güzelim," dedi beni mest ederken. Kelimenin her harfine yaptığı vurgu beni mest etti. Baran'ın bana kurduğu her ithaf beni mest ediyor. Sevdiğim adama yaklaştım. Aramızdaki mesafe saniyeler içinde yok oldu. İkimizin de soluğu birbirine karışırken gülümsedim. İkimiz de öylece durmuştuk ve onu öpmemek için direniyorum. Dudakları dudaklarıma değdiği anda kafamın içinde binlerce şimşek çaktı.

Bazı hisler gökyüzü kadar uçsuz bucaksız hissettirir. Hangi cümleyi kurarsan kur yine hep bir eksiklik sezersin. Hiçbir cümleye sığdıramazsın. Hiçbir anlamla ifade edemezsin. Sınırı yok.

"Baran," dedim nefesim ciğerlerimde tutuşurken. Ona böylesine kapılmak uçsuz bucaksız. Beni ağına almıştı.

"Sevgilim," dedi beni bir kez daha mest ederken. Başımı göğsüne bastırıp gözlerimi kapattım. Ondan uzak durmak ve duramamak bütün mesele. Aynı evin içindeyken ona bakmamak benim için aptallık gibi. Oysa günler önce benden kaçmak için her yolu deniyordu.

Kolları sımsıkı beni sararken gözlerimi sıkıca kapattım. Başını saçlarımın arasına yaslayıp derin soluklar aldı. Onun her soluk alışı kalbimin ağzımda atmasına sebep oldu. Beni benden alıyor. Beni benden alıp kendine saklıyor.

"Bebeğim," saçlarımı geriye attı. Başımı usulca göğsünden kaldırıp yüzüne baktım. Bakışlarım aheste aheste yüzünde gezindi. Doyamıyorum. Baran'ı ne sevmeye ne de bakmaya doyamıyorum.

"Sana hala çok kırgınım ama gideceğin için aradaki soğukluğu serbest bırakamıyorum." Elimi yanağına yaslayıp gülümsedim. Kendimle çok mücadele ettim ama yine ona yenildim. Gözleri saliselik olarak kıvrılan dudaklarıma dokundu ve tekrar yüzüme baktı. Usulca yanağını okşamaya başladım. Bu haksızlık. Ona direnemiyorum. Ona karşı koyamıyorum.

Onu sevmek farklı. O kadar farklı ki, onu sevmemek diye bir tabir yok. Milyonlarca yıldız içinden bana yol gösteren tek ışık onun. Onu sevmek apayrı bir his.

Yavaşça alınlarımızı birbirine yaslayıp derin bir nefes aldım. Huzur iliklerime kadar yayılırken çıtımı çıkarmadım. Hissettiğim sevgi beni en yükseğe çıkarıyor. Baran'ın kolları belimi sararken hiçbir şey yapmadım. Hislerimin tadını çıkardım.

"Nefesimi kesiyorsun," geriye çekildi. Çatık kaşları şaşkınlığımı artırırken, onun koyulaşan gözleri dikkatimden kaçmadı. "Beni etkiliyorsun Uhra." Gülmemek için dudaklarımı sıkıca birbirine bastırıp hızla geri çekildim. Aramıza mesafe açıp başımı yastığıma koydum.

"İyi geceler." Gözlerimi kapatıp Baran'a sırtımı döndüm. Birden geriye çekilmemle gözlerimi açmak zorunda kaldım.

"Beni etkin altına alıp oyunbozanlık yapıyorsun." Kısık sesi midemden ılık bir sıvının geçip gitmesine sebep oldu. Kolunu belime sarıp, sırtımı göğsüne yasladı. İkimizden de çıt çıkmıyor hoş konuşacak halde değilim. Onu herhalde etkileyebilmek beni heyecanlandırıyor. Dudaklarım kıvrılırken kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Gece gözlerimi açtığımda epey terlemiştim. Gördüğüm rüya sıcak havada üşümeme sebep olurken kollarının arasında uyuduğum adama yaklaştım. Nefes alışları düzenli bir halde ve bu rahat bir soluk almamı sağladı. Baran'ın hafif kıpırdanması kaşlarımın çatılmasına sebep olurken, iki kolunu da birden bire bedenime sardı. Şimdi daha çok tenine sığındım. Dudaklarımı boynuna bastırıp yavaşça duraksadım. Aşina olduğum kokusu buram buram yayıldı. Gözlerim dolarken gördüğüm rüyanın etkisinden çıkmaya çalıştım.

Onun varlığını hissetmeye ihtiyacım var. Boynuna bastırdığım dudaklarım usulca yanağına yol aldığı anda hareketlendi ve ben ne olduğunu anlamadan, birden bire sırtımı yatağın soğuk yüzeyine bastırdı. Hızlı solukları şaşkınlığımı artırırken üzerimde ve bana kısık bakışlarla bakan Baran'a bakakaldım. Hızlı bir şekilde nefes alıp vermeye devam etti. Çatık kaşları ve kısık gözleri şaşırmama sebep olurken ağzım açık kaldı.

"Uhra," dedi uykulu sesiyle. Gözlerini kapatıp açtıktan sonra kendini yan tarafıma attı. Hızla doğrulup Baran'a baktım. "Gece gece ne yapıyorsun güzelim? Uyandırma şekline tutuldum ama bunu ben uyanıkken yapalım." Şaşkınlığım üzerimden uçup giderken yerini utanç aldı. Utanmıştım. Sözleri beynimde şimşek etkisi yaratırken Baran'ın koluna vurdum.

"Bir şey yapmadım," kendimi rahatlattım. "Sadece kollarının arasından çıkmaya çalışıyordum." Baran alayla gülmeye başlayınca kaşlarımı çattım. Tuhaflık var onda. Birden bire gözlerini açıp böyle tepki vermesini az çok anlayabiliyorum. Ve aptallık bende sen neden adamı öpüyorsun!

"Yavrum," benim gibi doğruldu. "Öp, öpme demiyorum ama," gözleri yavaş yavaş bedenimi süzerken aklından geçenler gözlerinden okunuyor. Birbirimize ışık hızıyla çekiliyoruz. "Bunu bir de ben uyanıkken dene." Gözlerimi devirip yastığımı Baran'ın kafasına vurdum.

"Rüyanda görürsün." Kahkaha atarak yastığımı yerine bıraktı. "Rüyaya gerek yok." Sözleri beni sinir ederken ona ters ters baktım. "Sen zaten beni öptün, bir daha öpersin sorun çözülür." Yanaklarım yanarken yataktan kalktım.

"Susar mısın? Hayır uykudan uyandın ne bu enerji." Sırıtarak geriye yaslandı.

"Ne enerjisi yavrum, sen içimdeki ateş yaktın." Gözlerim büyürken Baran'ın kafasına atacak bir şeyler aradım ama elimin altında hiçbir şey yok.

"Edepsizliğin zirve yapmış Baran." Kollarını başının altına alıp kahkaha attı.

"Zamanla daha çok edepsizleşeceğim karıcığım ama sadece sana. Kocan sana edepsizleşecek."

Banyoya doğru ilerledim. "Anca rüyanda görürsün." Baran bir kez daha kahkaha atınca yüzümü astım.

"Rüyamda görmeme gerek kalmayacak güzelim." Baran'a cevap vermeden banyoya geçtim. Hızla suyu açıp yüzüme çarptım. Yüzüm alev alev yanıyor.

Gece gece bu yaşadıklarımız şaka gibi. Rüyanın etkisinden çıkabilmek için birkaç kez daha yüzüme soğuk su çarptım. Banyodan çıktığımda Baran odada yoktu. Bakışlarım etrafta gezinirken odanın kapısı aralandı ve Baran içeriye girdi. Elindeki su dolu sürahiyi komodine bırakıp yatağa geçti.

İkimiz de yerimize geçmiş ve öylece tavana bakıyorduk. Zaman hiç durmaksızın ilerlerken elimizden bir şey gelmiyor. Tüm düşüncelerimi bir kenara bırakıp yavaşça Baran'a döndüm. Ellerini başının altına almış ve öylece tavana bakıyor. Ben ona doğru döndüğüm için o da bana doğru döndü.

"Akşam gideceksin." Kelimeler dudaklarımdan çıkarken yüreğimi delik deşik edip geçti. Kalbimi avuçlarına almış ve acımasızca delik deşik eden bir his. Acımıyor. Kül edip geçiyor.

"Öyle," elini usulca yanağıma yaslayıp yanağımı okşamaya başladı. O yanağımı okşarken ben gözlerimi kapattım. Gözyaşlarım göz pınarlarıma doluşurken kendimi zor tuttum. Günlerdir ağlak olmam aşırı sinirlerimi bozuyor. Resmen her şeye ağlıyorum.

"Uyu bebeğim." Yavaşça beni göğsüne çekti. Başımı göğsüne bastırıp gözlerimi sıkıca yumdum.

Sabah o kadar sessizdik ki, ikimizden de çıt çıkmıyordu. Baran benden önce uyanmış ve kahvaltı hazırlamıştı. Şimdi ise masada oturmuş öylece tabağımdakilerle oyalanıyordum. Kahvaltıdan sonra Pınar Annemlere gideceğiz ve büyük ihtimalle annemlerde kalacağım. İçim daha çok daralırken çatalı tabağın kenarına bırakıp geriye yaslandım.

"Uhra," ona bakmamı bekledi ama ben asık yüzümü gözlerimi saklamak için başımı masadan kaldırmadım. Ben başımı kaldırmadığım için Baran yerinden kalkıp yanıma geldi.

"Bak bana güzelim," elini çeneme koyup başımı kendine çevirdi. Gözleri usulca yüzümde gezinirken kaşları çatıldı. "Biz bunu hep yaşayacağız." Dizlerinin üzerine çöküp ellerimi tuttu. Yönümü iyice ona çevirip sessiz kalmaya devam ettim. Sadece konuşup beni teselli etmesine ihtiyacım var. "Ben hep gideceğim Uhra. Sende hep bekleyeceksin." Kalbim huzursuzlanırken çıtımı çıkarmadım. Eğer tek kelime edersem kendimi tutamayıp ağlarım. "Bekleyeceksin. Belki günlerce, belki aylarca hatta yıllarca bile olabilir. Bir gün hiç gelmeyeceğimi bile bile bekleyeceksin. Beklemeye de bilirsin." Ellerini sıkıca kavrayıp kaşlarımı çattım.

"Bekleyeceğim. Sen gelmeyecek olsan bile sana gelebilmek için bekleyeceğim. Senin için..." Gözyaşlarım hızla yanaklarımdan akarken ayağa kalktı. Gözyaşlarımdan dolayı görüşüm kaybolurken beni birden bire ayağa kaldırıp göğsüne çekti. Başımı göğsüne bastırıp sessizce ağlamaya devam ettim. Parmakları saçlarımın arasında gezinirken ben sadece ağlayıp içimi döktüm.

Ağlamalarım dinince Baran'ı mutfakta bırakıp hızlıca merdivenlere yöneldim. Basamakları hızlı hızlı çıkıp yatak odasına ulaştım. Kapıyı kapattığım anda hıçkırıklarımı serbest bırakıp ağlamaya devam ettim. Dizlerim beni taşımaktan tükenmiş gibiydi. Yavaşça yere oturup sırtımı kapıya yasladım.

Kabullenemiyorum. Benim burada kalmamı ve onun gitmesini kabullenemiyorum. Yanında gitmek için ağlıyorum. Sadece yanında olsam yeter.

🌼

Baran, süprizin eline yüzüne bulaşmış gibi hissediyordu. Uhra ağladıkça söylemek istiyordu. Akşam söyleyeceğim diye diye kendini teselli etti. Mutfaktan çıktığı an telefonu çalınca hızlıca cebinden çıkarıp cevapladı.

"Baran," diyen Cihad'ın konuşmasını bekledi. "Uhra'yı arıyoruz bakmıyor." Baran sıkıntılı birkaç soluk aldı. Şimdi Cihad ile papaz olmak istemedi.

"Gideceğim diye ağlıyor." Sinirlenen Cihad kısık bir küfür etti.

"Şerefsiz, kardeşimi ağlatmasana. Söyle artık ne bekliyorsun." Hafifçe sinirlenen Baran derin bir nefes aldı. Cihad'ın her şeye müdahale etmesi Baran'ı sinirlendiriyor.

"Sana ne oğlum. Sen işine bak."

"Sus lan." diyen Cihad'ın omzuna vuran Aleyna, hemen abisini kayırmaya geçti. "Cihad, abimleri artık rahat mı bıraksan kocacağım. Hayır abim sana karışmıyor sen niye karışıyorsun? Evli onlar, rahat bırak." Cihad Aleyna'ya uyarıcı bir bakış atınca Aleyna geriye çekildi.

"Kardeşimin yanına git." Cihad'ın yüzüne telefonu kapatan Baran sinirlenmişti. Cihad telefonu yan tarafına bırakıp Aleyna'ya döndü. Aleyna Cihad'a arkasını dönüp telefonuyla uğraşmaya başladı.

"Aleyna'm," Cihad ona yanaşınca omuz silkeledi.

"Abimleri artık gerçekten rahat bırak. Birbirlerini üzüyorlar mı? Bırak üzsünler. Kavga mı ediyorlar? Ya bırak onların arasında olan şeyler. Abim akşam söyleyecek Cihad, evet Uhra üzülüyor ama abim yanında. Seviyor ki üzülüyor, ağlıyor." Cihad Aleyna'nın gerçekten kızdığını anladığı için sessiz kaldı.

Yatak odalwrının kapısını aralayan Baran'ın gözleri odada gezindi. Uhra banyodaydı ve gelen su sesinden hemen anladı. Elini saçlarına atıp saçlarını dağıttı. Kapıyı kapattığı anda banyonun kapısı açıldı. Gözleri kızarmış gözlerle kesişince soluğu tıkandı.

Bornozuna sarılı Uhra öylece banyonun kapısında durup Baran'a baktı. Gözleri adamın gözlerine asılı kalmıştı.

Berkin karakoldan çıktıktan sonra gideceği rotayı saatler önce belirledi. Arabasına bindikten sonra çocuksu bir heyecanla yola koyuldu. Aradaki bütün yolu aştıktan sonra her yolunu ezbere bildiği hastaneye ulaştı. Arabadan indikten sonra hastaneye girdi ve adımlarını birinci kata yönlendirdi.

Polikliniklerin olduğu katta gezindi. Kimseye sormadam her kapıdaki doktor isimlerini okuyup geçti ve aradığını buldu. Yüzündeki tebessüm büyürken kapıyı çaldı.

"Beyefendi içeride hasta varken siz giremezsiniz." Kaşları çatılırken karşısındaki hemşireye bakakaldı. Burası Kadın Doğum Polikliniği olduğu için kapının önünde birçok hamile kadın vardı.

"Elisa Hanım içeride mi?" Hemşire huysuzca Berkin'e baktı. Karşısındaki adam laftam anlamıyor muydu?

"İçeride hasta var."

Elisa muayene odasından çıkıp bilgisayar başına ilerledi. Gözleri açık olan kapıya kayınca kaşlarını çattı.

"Esma ne oluyor orada?"

"Elisa Hanım bir beyefendi sizinle görüşmek istiyor." Elisa muayene odasından çıkan hastaya baktı ve hemen ilaçları yazıp fişi geri kadına uzattı.

"Değeriniz normal size yazdığım ilaçları kullanıp kontrole gelmelisiniz." Hasta teşekkür edip odadan çıkarken Elisa'nın gözleri kapıda duran Berkin'i buldu.

"Berkin,"

"Elisa'm."

Esma şaşkınlıkla bir Berkin'e bir de Elisa'ya bakıp durdu ve tebessüm etti. Anlaşılan ikisinin arasında bir şeyler vardı.

🌼

Bakışlarımı kaçırıp adımlamaya başladım. Baran kapıda durmuş ve bana bakıyordu. Adımlarım onun yanında son bulunca titrek bir soluk aldım. Biz birbirimize yaklaşmamıştık. Tenim bakışları altında cayır cayır yanarken ürkek adımlarla yakınından geçip giyinme odasına geçtim. Çabucak üzerimi giyinmeye koyuldum.

Mavi elbisemi giydikten sonra havlu ile suyunu aldığım saçlarımı salık bırakıp giyinme odasından çıktım. Hızlıca banyoya geçip saçlarımı kuruttum. Makyaj masama geçtiğimde çabucak makyaj yapmaya koyuldum. Hafif bir makyaj yaptıktan sonra ayağa kalkıp boy aynasına döndüm.

 Hafif bir makyaj yaptıktan sonra ayağa kalkıp boy aynasına döndüm

Eşyalarımı koyduğum siyah çantamı aldıktan sonra odadan çıktım. Her adımımda tepe taklak oluyorum. Düşüncelerim beynimde dönüp dolaşıp beni bitirirken merdivenleri aşıp alt kata indim. Bakışlarım koyu hareleriyle kesişince duraksadım. Şimdi bir dünya var aramızda sanki. Benim ona, onun ise benden uzaklaşması gereken iki dünya gibiyiz.

Dış kapıya ilerlerken konuştu. "Annemlere gidiyoruz." Aramızdaki iletişimsizlik garip bir hal alırken sessizce ardından ilerledim. Art arda evin kapısından çıkarken işittiğim ses gülmeme sebep oldu.

"Ay yeni gelin," diyen yan komşumuzun tatlı tonlaması beni güldürdü. Ben gülünce Baran'ın bakışları beni buldu ve o da hafifçe gülümsedi.

"Benim gelinim," kolunu belime sarıp beni yamacına çektiğinde gülümsedim. Tek kaşımı kaldırıp imalı bir şekilde Baran'a baktım ama o hiç oralı olmadı.

"Hep mutlu olun çocuklar."

"Teşekkür ederiz Menekşe Teyze."

"Ben sizi tutmayayım. Allah'a emanet olun."

Menekşe Teyze'ye veda ettikten sonra evimizin bahçesinden çıkıp arabaya geçtik. İkimiz de hala sessiziz. Baran konuşmayınca benim hiç konuşasım gelmiyor. O sustukça bende susmak istiyorum. Başımı usulca soluma çevirip Baran'a baktım. Gözleri öylece yola odaklanmıştı. O yola bakarken ben ona bakmayı sürdürdüm. Kocaman bir sızı oluşuyor iki göğsümün ortasında.

"Bakma bana öyle," hafifçe gülümsedi. O gülümseyince bende istemsizce gülümsedim. Sonra yine sustuk ama bu kez ikimizin de dudaklarında kıvrımlar vardı. Zaman seni benden alıkoyuyor ama geri verecek neticede.

Araba kapının önünde durunca yavaşça doğrulup arabadan indim. Baran'da inince beraber Pınar Annemlere ilerledik. Bahçe kapısını açıp içeriye girdik. Her adımım sanki bir tümsekle karşı karşıya geliyor. Baran gidecek ve ne zaman gelecek hiç bilmiyorum. Yüzüm asılırken başımı yere eğip açılan kapıdan içeriye girdim.

"Hoş geldiniz evlatlarım." Pınar Annem'in elini öptükten sonra birbirimize sıkı sıkı sarıldık. Beraber oturma odasına geçtiğimizde benle Baran yan yana üçlü koltuğa geçip oturduk. Pınar Annem ise karşımızdaki tek koltuğa geçti. Yüzündeki gülümsesi ve mutluluğu apaçık belli oluyor.

"Nasılsınız kızım?" Yüzümdeki tebessüm büyürken göz ucuyla Baran'a baktıktan sonra Pınar Annem'e döndüm.

"İyiyiz anne, sen nasılsın?" Annem geriye yaslanıp daha çok gülümsedi.

"Sizi gördüm daha iyi oldum annem." Hafifçe gülümseyip bakışlarımı kaçırdım.

Baran annesiyle sohbet ederken ben ayağa kalktım. Ben ayağa kalkınca ikisinin de bakışları bana döndü.

"Ben yemeğe bakarım, sen otur kızım."

"Yok anne," dedim oturma odasının kapısına ilerlerken. "Ben bakarım." Odada durmak beni bunaltmıştı ve kendimi odanın dışında atmak istedim.

Mutfağa geçip pişen yemeği kontrol ettim. Sarmanın suyu daha var bu yüzden kapağını kapattım. Tezgahın üzerindeki salata malzemelerini görünce dudaklarım kıvrıldı. Baran dışında salatayı pek seven yok ve Pınar Annem bu malzemeleri Baran'a salata yapmak için çıkarmış. Hızlıca servis tabağı alıp salatayı yapmaya koyuldum.

Salatayı yaptıktan sonra dolaba koyup tekrar yemeği kontrol ettim. Yemeğin çok az suyu kalmış. Bir tabak ve çatal alıp bir tane yaprak sarmasını tabağa koydum ve pişmiş mi diye baktım. Biraz daha pişmesi gerekiyor.

"Uhra'm," Baran'ın sesiyle kapıya döndüm. Mutfağın kapısına yaslanmış bana bakıyordu.

"Efendim." Mutfağa girip ardından kapıyı kapattı. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken bana yaklaşmasını bekledim.

"Meleğim," tam karşıma dikildi. Bakışlarım mutfağın penceresine kaydı ve kararmaya yüz tutan hava göğsüme bir ağırlık çökmesine sebep oldu. Saatler sonra şu kapılardan çıkıp gidecek.

"Baran." Derin ve içli bir nefes aldım. Aklımdan geçenleri okumuş gibi baktı. Uzanıp elimi avuçlarının arasına aldı. Ben donuk bakışlarla hareketlerini takip ederken o dudaklarını tek tek parmaklarıma bastırdı.

"Bütün göğü titretir senin tek bir gözyaşın." Ellerimizi birbirine kenetleyip beni kendine çekti. Bedenim göğsüne çarptıktan sonra duraksadım. Kolunu belime sarıp başını yüzüme doğru eğdi. "Dışarıya çıkacağız." Dudaklarını usulca saçlarıma bastırıp hafifçe geriye çekildi.

"Yemek yiyeceğiz." Gözlerini mutfakta gezdirdikten sonra bana bakıp konuştu. "Dışarıda yeriz." Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken Baran'a bakaladım. Zaten gidecek ailesiyle zaman geçirmesi gerekiyor ve annem o kadar yemek yapmış.

"Baran birkaç saat sonra gideceksin, annemlerle zaman geçirmen daha doğru." Dudaklarını birbirine bastırıp tebessüm etti.

"İlk önce seninle vakit geçireyim." Baran'a ters bir bakış attım. Benimle hep yan yanaydı zaten, annemlerle zaman geçirmesi gerekiyor. Bir haftadır aynı evin içindeydik.

"Delirme adam, annenlerle zaman geçir." Elimi tutup kapıya yöneldi. Ne söylersem söyleyeyim Baran dediğini yapacak bu yüzden sessiz kalıp ardından ilerledim. Bizi kapıda gören Pınar Annem sadece gülümsedi. Anlaşılan annemin her şeyden haberi var.

"Baran," dedim evden çıkar çıkmaz. Beni duymadı. Elimden çekiştirip evden çıkardı ve bu esnada ayakkabılarımı bile zar zor giymiştim. Arabaya geçtiğimizde hızla Baran'a döndüm.

"Delirdin mi Allah aşkına Baran!" Sesim epey yüksek çıkmıştı ama Baran beni duymazdan gelip arabayı çalıştırdı. Araba anayola çıkınca oflayarak geriye yaslanıp kemerini taktım.

"Sen varya bir gün kalbime indireceksin, hiç şaşırmam." Kahkaha atıp yola bakmaya devam etti. Ona ters bir bakış attıktan sonra başımı geriye yaslayıp yola baktım. Evimize giden yoldaydık ve sinirlenmiştim. Araba evimizin kapısında durunca Baran'a döndüm. "Sen bence kafayı yemişsin. Baran, eve neden geldik?" Beni yine duymazdan geldi. O arabadan inince bende inip ardından ilerledim. Evimizin bahçesinden geçip kapıda durduk. Baran kapıyı açıp kenara çekilince ona ters ters baktım.

"Geç hadi Uhra." Oflayarak kapıdan geçtim. Bakışlarım ışığı yanan salona takıldı ve kaşlarım çatıldı. Evden çıkarken kontrol etmiştik. "Salonun ışığı neden açık?" Baran bilmiyorum der gibi bir ifade takındı ve ilerlemem için arkamda durdu. Hızlı adımlarla salonuma ilerledim ve kapıda durdum. Gözlerim şaşkınlıkla büyürken salonumu inceledim. Hazırlanan masa ve birkaç ufak süsten oluşan salon şaşırmama sebep oldu.

"Kim hazırladı?" Derken hızla Baran'a doğru dönmüştüm.

"Yemek yiyelim."

"Baran." Şaşkınlığım epey belli oluyordu. Belimden kavrayıp ilerlemem için yardım etti. Yine sessiz kalıp masaya doğru yaklaştım. Baran'ın oturmam için çektiği sandalyeye oturup kollarımı göğsümde topladım. Masa epey hoş hazırlanmış. Birkaç çeşit yemek ve masanın üzerindeki gül demeti dudağımın çok hafif kıvrılmasına sebep oldu. Gözlerim etrafta gezindikten sonra Baran'ın üzerine sabitledim.

"Uhra," dedi rahat bir tavrıla geriye yaslanıp. Bütün dikkatimi Baran'a verip, onu dinlemeye devam ettim. "Ne kadar özür dilersem dileyeyim geçmişi geri alamam. Seni yanlış anlayıp saçma sapan davrandım. Herkesi anlayan ben seni anlayamadım, ki anlamam gereken tek insan sensin. Sözlerin bir bıçak gibi göğsüme saplanıp kalmışken bütün mantığım kayboldu. Ben hayatımda hiç bu kadar aptallaşmadım." Sözleriyle dudaklarımı birbirine bastırdım. Bazen o kadar anlamsız geliyor ki her şey, sadece bir boşlukta asılı kalmışız gibiyiz. Hoş dikiş tutmayan hiçbir yara yok. Yaralar dikiş elbette tutar ama bölük pörçük veyahut yara izleri olduğu gibi kalır.

Biz açtığımız yaraları sarmayı da biliyoruz. Elbette üzüleceğiz ama birbirimizin gönlünü alabiliyorsak ne ala. Lakin bu Baran'ı çabucak affedeceğim anlamına gelmiyor. Hesaplaşmamız hala bitmedi.

"Baran," rahatça soluklandım. "Seni kolay kolay affedemeyeceğimi ikimiz de biliyoruz. Bu olayları uzatacağım anlamına gelmiyor. Sadece kendime biraz zaman tanıyorum." Bana baktı. O kadar değişik baktı ki, hiçbir cümleyle anlatamıyorum. Hareleri ışıl ışıl parlarken oturduğu yerden kalkıp bana doğru yaklaştı.

"Tayinimi buraya aldım. Artık buradayım. Her akşam," elini bana doğru uzattı. Bakışlarım şaşkınlıkla büyürken tepkisiz kaldım. Sözlerini yavaş yavaş sindirdim. Buradayım dedi. Artık buradayım dedi.

"Ne dedin?" Derken şaşkınlıktan dilim tutulmaya yüz tuttu. Söylediklerini sorguladım. Evet, gerçekten burada artık.

"Buradayız artık." Gözyaşlarım en doğru anda mutluluktan süzülürken hızla oturduğum yerden kalktım. Yine bir savaş vardı hücrelerimde; kollarım ona sarılmak istersen beynim geri çekil diyordu. Baran sanki bunu anlamış gibi beni hızla kendine çekip sıkıca sarıldı. Kulağıma fısıldadığı kelimeler kalbimde buzların yıkımına sebep oldu.Buz dağları birer birer yıkıldı. "Kendinle girdiğin her savaşta bana yenileceksin Uhra."

Ona o kadar çok kızgındım ki, bana söyleyeceği güzel cümleler bile telafi edemiyor. Baran'ın akıllı bir adam olduğunu biliyordum ama iş bana gelince nasıl bu kadar dikkatsiz olabiliyor anlamıyorum. Birbirimizi bu kadar mı anlayamadık ya da anlayamadı desem daha yeridir.

"Sen şu bir hafta içinde kalbim kırarak bana çok şey öğrettin Baran. Ve ben şimdi sevinsem bile bir yanım hala paramparça." Bakışları kırılırken kendimi geriye çektim. Gitmeyecek. Burada. Sabah gidecek ve akşam gelecek. Bu yüreğime su serperken kırgınlığım da ağır bastı. O halde aramızdaki soğukluk kaldığı yerden devam edebilir.

"Yemek yemelisin," yerime oturmam için kolunu belime sardı. Zorluk çıkarmadım ve masada yerimi aldım. Günlerdir doğru düzgün hiçbir şey yemedik.

Yemeği yedikten sonra direkt yatak odasına çıktım. Her şey o kadar karmakarışık geliyor ki, kafam allak bullak. Elimi uzattığım her şey bulanıklaşıyor gibiydi. Baran gitmeyecek. Herkes biliyor ve bana sürpriz yapmış. Bir şeyleri düzeltmeye çalışıyor evet ama kırgınım işte. Kalbimi kırmıştı. Ben onun tarafından bir hiç gibi muamele görmüştüm. Şimdi ise bunu hiçe sayamıyorum.

Açılan yatak odasının kapısıyla doğruldum. Yatak başlığına sırtımı yaslayıp bana bakan adama baktım. Bu benim sevdiğim adam. Kendime dair hatırladığım her anımda var olan adam. Bu benim sevdiğim adam ama beni severken incitmişti.

"Yarın sabah gideceğim." Kaşlarım çatılırken öylece ona bakmaya devam ettim. "Çok uzun sürmez," bana yaklaştı. "Üç dört gün falan." Giyinme odasına yöneldiğinde şaşkınlıktan konuşamadım. Ne demek gitmek! Nasıl yan ya! Bu adam büyün dengemi alt üst etti.

"Baran ne diyorsun?"

"Az önce haber geldi. Şehir dışı bir görev." Gözlerim donuklaşırken hızlı adımlarla yanında bittim. Alt dudağımı dişlerimin arasına kıstırıp dişledim.

"O ne demek? Hani tayinin buradaydı." Küçük bavuluna birkaç parça kıyafetini koyduktan sonra bana baktı. Yine o Baran var karşımda. Bambaşka bir Baran. Kaşları çatık ve hareleri koyu. Sanki intikamı gözlerine sinmiş. Öyleydi ya zaten.

"Şehir dışında görevlerim olacak Uhra." Başka bir şey söylemedi. Bavulunu eline aldıktan sonra giyinme odasından çıktı.

Yüzümün düşmesine engel olamadım. "Peki." Küçük bavulunu kapının dışına bıraktıktan sonra bana doğru döndü.

"Aklımın her bir karış toprağına hükmettin. Her karışında senin ayak izlerin var." Dudaklarımı birbirine bastırıp sessiz kalmayı sürdürdüm. Eli usulca yanağıma yaslanırken gözlerimi aşığı olduğum gözlerinden çekmedim. Dokunuşu tüy kadar hafifti. "Hükmün bütün cephelerimde Uhra Oğuz." Sırtımı hızla kapattığı kapıya yaslayıp dibimde bitti. Soluklarımız birbirine karışmış bir halde kaldık. İki elini de yanağıma yaslayıp dudaklarımızı birbirine hükmetmesi için birleştirdi. İtmedim onu. Hatta onu o kadar çok öpmek istedim ki, onun öpmeye çekindiğim her anın acısını çıkarırcasına. Bütün sevgimi dudaklarıma sığdırmak istercesine. Elde edemediğimiz her şeyi böylesine avuçlarımıza alır gibi.

Soluklarımız birbirine karışırken hızlı bir şekilde soluklandım. Gözlerim hala kapalı. Öpüşü can çekişmeme sebep olmuştu. Beni buz gibi havada dışarıya çıkarmışlar gibi hissediyorum. Her bir uzuvum donmuş gibi.

"Beni öldürüyorsun. Beni diri diri öldürüyorsun." Kollarım boynuna sarılı ve bu hale nasıl geldik anlamadım. Yavaşça kendimi ondan ayırdım. Sözleri midemde binlerce kelebeğin kanatlanmasına sebep olurken bakışlarımı göğsünden çekmedim. Yanaklarımın kızardığına adım kadar eminim.

"Uhra," dedi bambaşka bir tonda. Kalbim öyle hızlıydı ki, sanki her an göğsümü yarıp çıkacak gibi. "Güzelim." Bir kez daha konuştu ve ben inatla başımı kaldırmadım. Gözlerim dolu dolu yere baktım. Çenemden kavrayıp başımı kaldırdı ve bakışlarımızı birbirine kenetledi. Gözleri aheste aheste yüzümü tararken öylece Baran'a baktım. Aşığı olduğum hareleri benden uzaklaşmasın istiyorum.

Biz onunla mavi bir göğün altında yaşayalım. Sadece o ve ben...

Onun tek bir bakışı beni yerle yeksan etmeye yeterken göz kırpması, gökyüzünden aşağıya düşen bir bulut gibi hissettiriyor. Bütün dağları aşıp bir taşa takılıp düşmüştük. Düştüğümüz yerden kalkıyoruz ama biraz canımız acıyor oysa ufacık bir taşla düşmüştük.

Ve sonnnn 💙

Bölüm hakkında düşünceleriniz?

oldukca düz bir bölüm oldu ama içime sindi.

Instagram: kelebeginekseni

 

Bölüm : 01.01.2025 21:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...