"Hasret iliklerime nüfuz ederken yaşamım zorlaşıyor."
14.Bölüm
"Uhra," dedi elini yanağıma bastırıp. Çatık kaşları aheste aheste yüzümde gezindikten sonra, gözlerini gözlerime dokundurdu. Göğüs kafesimin ardında çırpınan kalbim, Baran'ın bakışlarının altında esir gibi. Gözleri gözlerime baktıkça yakıyor.
"Baran." Konuşmadı. Bir süre daha yüzümü inceledi. Gözleri uzun uzun gözlerime bakarken, ben nefes dahi alamıyorum. Evet, hiç nefes alamıyorum. O bana bakarken benim soluğum tıkanıp kalıyor.
"Moralini bozdu, farkındayım. Ne dedi sana? Söyle ki cezasını çeksin." Titrek soluklarla göz kapaklarımı indirip gözlerimi perdeledim. Lüzum yok. Çünkü ben ona haddini bildirdim.
"Önemli değil. Ben ona haddini bildirdim." Baran sözlerimin ardından kaşlarını daha çok çattı. Saatlerdir söylemem için ısrar ediyor.
"Amacı ne? Ulan başlayacağım böyle işe." Küfür edeceğini anladığım için kollarımı beline sardım. Temasım dikkatini dağıttı. Kolları anında belime sarıldı. Çenesini saçlarımın üstüne yaslayıp soluklandı.
"Söylemiyorsun ama canını sıktı. Bu o kadının yanına kalmayacak Uhra." Başımı göğsüne bastırıp kokusunu soludum. Beni benden daha çok düşünüyor. Başımı usulca göğsünden çektim. Geri çekildiğim için başını eğip yüzüme baktı.
"Ne oldu?" Uzanıp yanağına öpücük kondurdum. Baran transtan çıkmış gibi dona kalınca kıkırdayarak geriye çekildim. Bana baktı ve ağırca yutkundu. Ne yapacağını bilmiyormuş gibi bir hali var lakin hızlı hareketi beni şaşırttı. Kolunu belime sarıp beni üzerine çekti. Dengem sarsılınca elimi göğsüne bastırdım.
"Uhra," dedi bambaşka bir tonda. Sesinin tınısıyla heyecanım bambaşka bir ana sürüklerken çıtım çıkmadı. "Öpeyim mi seni?" Sorusu beni dumura uğrattı. Bende onun gibi yutkundum. Dilim lal oldu. Tek bir cümle dahi kuramıyorum. Bu sessizliğimi hayır olarak algılayan Baran, beni yavaşça geriye çekerken kaşlarımı çattım.
"Ne yapıyorsun?" Bakışlarını yüzüme dokundurmadan oturuşunu düzeltti.
"Özür dilerim güzelim, çok ileri gittim." Yanlış anlamış. Kaşlarımı daha çok çatıp, yamacına yaklaştım. Bir anda aramıza mesafe girdiği için sinirlendim.
"Sevmiyorum." dedim aniden. Bakışları hızla beni buldu. "Aramıza mesafe girmesinden nefret ediyorum." Yavaşça yönümü ona doğru çevirdim. Yüzündeki ifade değişirken iç çektim. Baran çekinmeden konuşuyor ama ben utandığım için konuşamıyorum. Daha iki kelimeyi bir araya getiremiyorum.
"Seninle arama yeterince mesafe giriyorken, şu an burada hiç mesafe olsun istemiyorum." Onun yaklaşmasını beklemeden yaklaştım. Bir elim koltuktan destek alırken diğer elimi Baran'ın yanağına yasladım. Ağırca yutkunup beni dinlemeye devam etti. Sen hep beni dinle sevgilim. Sen bir tek beni duy.
"Aramızda hiç mesafe girmesin." Sıcak nefesi dudaklarıma çarparken aklım dağılıyor. Bulunduğumuz yer bir hiç oldu. Abimin bir anda geleceğini dahi unutmuştuk. Bu kez onu öpen ben oldum. Soluğum soluğunda soluklanıyor. Nefesi ciğerlerimi dağlarken ikimiz de memnunuz. Kollarımı hızla boynuna sarıp ona sokuldum. Sevgisi ruhumu okşuyor. İkimiz de tükeniyoruz. Biz tükeniyoruz lakin sevgimiz yaşatıyor.
Alnını alnıma bastırıp beni kucağına çekti. Deldirmişiz, bunun başka açıklaması yok. Nefes nefese soluklanırken, alınlarımız temas halindeydi. Hiç bitmesin istiyorum. Zaman onunlayken hiç geçmesin. Baran bana ne kadar yakınsa ben o kadar yaşıyor gibiyim. Kollarımı daha sıkı boynuna sardım.
"Abin yoldadır." dedi hınzırlıkla. Utancım gün yüzüne çıkarken, kıskacından nasıl kurtulacağımı düşündüm. İç sesim kurtulmak istemiyorsun diye bas bas bağırıyor ve çok haklı.
"Uhra," dedi dudaklarını alnıma bastırıp. "Sadece bir ay," bir kez daha alnımı öptü. "Bir ay sonra seni kollarımın arasından hiç çıkarmayacağım. Ne gece, ne de gündüz." Bir kez daha alnımı öptü. Öpmeye kıyamıyor gibi bir hali var. Dudakları alnıma dokunurken içim gidiyor. "Hiçbir şey beni senden alıkoyamaz." Kalbim titredi. Yavaşça başını boyun boşluğuma yaklaştırdı. Derin soluklar aldığı anda titredim. Dudaklarını boyun boşluğuma bastırıp derin soluklar almaya devam etti. "Şu kokuna mahkum olacağım günler de olacak. O gün hiçbir şey beni senden ayıramayacak." Beni incitmeden sarıp sarmaladı ve ayağa kalktı. Başımı omzuna yasladım. Oturma odasından çıkıp onun odasına ilerdik. Odasının kapısını ayağıyla aralayıp içeriye girdi.
"Abim geliyordur." dediğimde bana baktı ve güldü.
"Gelmeyecek, nöbeti var." Kaşlarımı çattım ve hafifçe omzuna vurdum.
"Pislik, niye yolda diyorsun!" Erkeksi bir tonda kıkırdadı. Beni yavaşça sol tarafa yatırıp sağ tarafıma geçti. Anında göğsüne çekildim. Başımı göğsüne gizleyip gözlerimi yumdum.
"Bazı geceler," dedi bana daha sıkı sarılırken. "O gecelerin hiç biteceğini düşünmüyordum." Başını iyice boynuma gömdü. Dudakları boynuma dokundu. "Bitmiyordu. Geçmiyordu Uhra. Acıtıyordu. Gece yarıları canımı yakıyordu." Başımı yavaşça göğsünden kaldırıp Baran'a baktım. Gözleri buğulanmıştı. İçim sızlarken ellerimi yanaklarına bastırdım.
"Şimdi?" Baran'a daha çok yaklaştım. "Şimdi acıtıyor mu geceler?" Hafifçe gülümsedi ve bana yaklaştı. Sıcak nefesi yüzüme her çarptığında dudaklarım kıvrıldı. Canım can buluyor onunla. Tüm dertlerim onun tek bir gülüşüyle yok oluyor.
"Şimdi sadece kalbim çarpıyor." Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim. Alnımı alnına bastırıp kollarında huzur bulmaya devam ettim. O bana ben ona gülümsedim. Bu gece tüm gecelerden daha yaşanılır. Biz çok yakınız. Birbirimize o kadar yakındık ki hiçbir şey aramıza girmeye cüret dahi edemez.
Rahatsızca kıpırdandığımda gözlerimi araladım. Yan tarafımdaki boşluk dikkatimi çekince doğruldum. Gözlerimi ovaladıktan sonra ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıtıp ayağa kalktım. Gözlerim komodindeki telefonuma ilişti ve uzanıp aldım. Saat sabahın beşi ve Baran yok. Kaşlarımı çatarak odadan çıktım ve her taraf sessiz. Telefonumun ekranını açıp baktığımda bomboştu.
"Baran." dedim etrafa bakınırken.
Tek tek odalara baktım ama hiçbir yerde yok. Banyonunda ışığı kapalı. Gözlerim balkona ilişti ve hızlı adımlarla oraya ilerledim ve yine boşlukla karşılaştım. Aklıma tek bir şey geliyor ve başka hiçbir neden yok. Beni burada tek başıma bırakacak tek nedeni gitmesi. Kendimi koltuğa atıp gözlerimi yumdum.
Gözlerim telefonumun üstündeyken kendi düşüncelerimle cebelleştim. Bir yanım ara derken diğer yanım arama çünkü kapalıdır diyor. Derin derin nefesler alıp verdikten sonra koltuğun üstünde gözlerimi kapattım. Yavaş yavaş mayışırken halimden epey memnundum.
Olduğum yerde soluma dönünce gözlerimi açtım. Odamdaydım. Doğrulup hızla ayağa kalktım. Hızlı adımlarla odadan çıktığımda mutfaktan sesler geliyordu. Mutfağa girdiğim an yüzümdeki ifade silindi. Ben Baran sanıyorken abimdi.
"Abi." Cihad abim anında arkasını döndü ve gülümsedi.
"Günaydın miniğim, epey uyudun." Hafifçe öksürdüm.
"Evet. Baran nerede?" Abimin kaşları düz bir hal alırken konuşmasını bekledim.
"İşi var. Elini yüzünü yıka gel kahvaltı yapalım."
Yüzüm asılırken sessizce mutfaktan çıktım. Banyoda elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa geçtim. Abim her şeyi hazırlamış. Bana ise sadece masaya geçmek kalıyor.
"Baran'ı gece ben aradım." Abimin karşısındaki sandalyeye oturdum. Bakışlarımı yüzüne sabitleyip konuşmasını bekledim. "Aniden görev çıkınca gelmek zorunda kaldı. Ben geleceğim için o aniden çıkıp geldi." Elimi yavaşça şekere uzatıp aldım. Abim konuşurken çayıma iki şeker attım. "Ne zaman gelirler bilmiyorum ama uzun sürmez. Kısa bir paketleme işi." Abim gülünce bende hafifçe gülümsedim. Ama aklımda sadece Baran var. Yarın eve geri dönmem gerekiyor. Buraya geleli birkaç gün oldu zaten izinim fazla yok.
"Anladım."
Sessizce kahvaltı yaptık. Abimi içeriye gönderip mutfağı topladım. Aklım Baran'da bu yüzden canım çok sıkılıyor. Mutfaktan çıkıp oturma odasına doğru ilerledim. Kapıdan içeriye adım attığımda, abim bana baktı ve ardından televizyona döndü.
"Dışarıya çıkalım mı?" Abimin sorusuyla derin bir soluk aldım. Hiç dışarı çıkmak istemiyorum.
"Yok abi, sen geç biraz dinlensene."
"Dinleneceğim, Aleyna arayacak onu bekliyorum." Gülümseyerek başımı iki yana salladım.
"Ben odamdayım."
"Tamam kardeşim."
Odaya geçip pencere kenarına yaklaştım. Tülü aralayıp açık havaya baktım. Güneş tepede. Aklım ise sadece Baran var. Onlar için sadece dua edebiliyorum elimden başka hiçbir şey gelmiyor.
🌼
Sınırdan geçecek aracın gelişini izleyen Baran, herkesin yerinde beklediğini biliyordu. Silahının görüşünü ayarlayıp yaklaşan aracın durmasını bekledi.
"Kartal-2." Kulaklığında yankılanan sese kulak verdi.
"Kartal-2 dinlemede." Keskin gözleri araçtan inan kişinin üzerindeydi.
"Başlıyoruz." Destek ekibin başındaki yüzbaşının emrini duyduktan sonra hafifçe gülümsedi.
"Başlayalım yüzbaşı." Elini tetiğe yasladı.
"Yürümezsem hak yolda, erimezsem hak yolda, çürümezsem hak yolda; gök girsin kızıl çıksın." Baran'ın mırıldanması herkesin kulağında yankılandı. Vatan sevdasıydı onların ki; özlemden burun direkleri dahi sızlasa baş koydukları yoldan dönmezlerdi.
Etraf silah sesleriyle dolup taştı. Mermiler sağdan ve soldan kaçışırken herkes birbirini hedef almıştı. Aracın patlayan tekerlekleri ses çıkarırken, hainlerin etrafı çoktan sarılmıştı. Kocaman araç bir anda çöküp kalakaldı.
"Teslim olun!" Yüzbaşının gür sesi duyulurken, hainlerin kaçacak tek bir şansı bile yoktu. Etrafları sarılmıştı.
"Yere atın silahları!" Baran belindeki silahını çekip ayağa kalktı. Nişancı silahını omzuna attıktan sonra koşar adımlarla adamlara yaklaştı.
"İndir silahları! Alın şu silahları Gökhan."
Adamlar paketlenirken Baran ve Oğuz aracı aramaya başladı. Aracın arka kapılarını açtıkları anda gözleri büyük tahta kutularda gezindi. Oğuz araca binip kutulardan birini açtı. Kutunun içinde oyuncaklar vardı. Birkaç oyuncağı çıkardığında sarılı silahları gördü.
"Kalaşnikof." Baran'ın siniri artarken hızla arkasını döndü.
"Hepsini toplayın Oğuz."
"Kim lan başınızdaki adam?" Sert bakışlarıyla yerde uzanan adamlara baktı. Hiçbirinden ses çıkmadığı için daha çok sinirleniyordu.
"Sorguda, bakalım böyle sessiz kalabilecek misiniz? Sike sike konuşacaksınız amına koyduğumun itleri."
"Toparlanın." dedi kendi ekibindekilere. Diğer tim etrafta geziniyordu. Görev başarıyla tamamlandı.
🌼
"Vay anasını." dedi abim keyifle. Baran oturuşunu düzeltip beni yakacak bir şekilde güldü. Gözlerim kıvrılan dudaklarına kaydı ve gülümsemesi bana da bulaştı.
"Sorguda olmalıydım lan." Baran sırıtarak bana döndü ve sıcacık gülümsedi. Abimin Baran'a koltuğun yastığını atmasıyla göz temasımız bozuldu. Kahkaha atarak abime baktım.
"Ulan Cihad, şerefini," dediği anda, "Baran." dedim kızarak. Çatılan kaşları beni buldu ve yüzündeki ifade değişti.
"Küfür etmeyin yanımda." Abim bir kez daha Baran'a yastık attı. Baran havada yakaladığı yastığı hızla geri abime fırlatıp ayağa kalktı.
"Bir siktir git uyu kardeşim." Onlar atışırken ben sessizce güldüm. Eni sonu abim ayağa kalkınca, Baran gülmeye başladı. Atışmaları bitmeyecek gibi bu yüzden aralarına girdim.
"Baran hadi uykun var senin." Sırıtarak kolumu tuttu ve beni yanına çekti.
"Uyuyayım o zaman." Beni de kendi ile beraber çekiştirince abim kısık bir küfür savurup yanımıza geldi.
"Siktirme belanı, hadi defol git uyu lan." Bu kez de abim beni yanına çekti.
"Düzgün konuş oğlum, biber sürerim ağzına." Abim daha çok sinirleniyor. Baran gülünce abim Baran'ın ayağına tekme atmaya yeltendi ama Baran ustalıkla engel oldu.
"Of, çocuk gibisiniz. Ben uyumaya gidiyorum ses yapmayın."
İkisini de odada bırakıp koridora çıktım. Eğer orada durmaya devam etseydim daha çok atışacaklar. Odama girince kapıyı kapatıp yatağıma ilerledim. Yarın gidecektim bu yüzden pek uykum yok. Pencereye yaklaşıp bahçeyi seyrettim. Etraf bomboş ve sessiz.
"Uhra," Baran'ın sesini duyar duymaz arkamı döndüm. Kapının ardında ve kalbim sesini duymasıyla ritm değiştirdi.
"Gelebilirsin." Kapı usulca aralandığında göz göze geldik.
"Dışarıya çıkalım."
"Bu saatte nereye gideceğiz?" Hafifçe gülümseyip odaya girdi ve ardından kapıyı kapattı.
"Saat daha on güzelim. Biraz etrafta gezer döneriz." Hayır demeyeceğim çünkü sabah uyandığımdan beri yok. Gülümseyerek birkaç adım atıp karşısına geçtim.
"Üzerimi değiştireyim o halde," üzerime kısaca göz attı ve güldü.
"Üzerine bir şeyler al. Böyle gel güzelim çok uzağa gitmeyeceğiz." Sözleri biter bitmez odadan çıktı. Şaşkınlıkla arkasından bakakaldım. Böyle gel demişti. Pijamalarımla. Başımı iki yana salladıktan sonra üzerime ince bir hırka alıp odadan çıktım. Abim bize kısa bir bakış attıktan sonra odasına ilerledi.
"Çok geç kalmayın, uyanığım." diye söylendi odasına girerken. Baran dış kapıda beni bekliyor. Hızlıca ayakkabılarımı giyip kapıya çıktım. Gözleri üzerimi süzdükten sonra keyifli bir halde sırıttı.
"Sen böyle çok şirin olmuşsun." Baykuş desenli pijama takımıyla elbette çok şirinim. Gözlerimi devirip asansöre ilerledim ama Baran'ın kolumu tutmasıyla duraksadım. Parmakları usulca kolumdan kayıp parmaklarımı buldu. Ellerimiz birbirine tutunurken gözlerimiz buluştu. Sıcacık gülümseyişi beni benden alırken iç geçirdim.
Asansöre bindiğimizde zemin katın düğmesine bastı. Asansör kısa bir süreden sonra durunca ikimiz beraber dışarıya çıktık. Binadan çıktıktan sonra el ele yürümeye devam ettik. Heyecandan titriyorum. Bakışlarım sürekli Baran'ı takip ediyor ve kendi kendime gülesim geliyor.
"Uhra," dedi bana dönüp. Gülümseyerek Baran'a bakmaya devam ettim. "Dışarıdayız," ve birden beni kendine çevirdi. Karanlık sokakta göz gezdirdikten sonra karşımda bana bakan Baran'ın harelerine kilitlendim. Alev alev tutuşan gözleri beni kavuruyor. "Şimdi," başını yavaşça bana doğru eğerken. "Tüm hasretimi bir kere de dindirsene." Kalbim kafesinden çıkacak gibi atarken sözlerini idrak etmeye çalıştım. "Bir kere sarıl, bana bir kez sarıl bütün hasretim dinsin."
Gözlerim dolarken öne atılıp hızla kollarımı boynuna sardım. Kokusu buram buram yayılırken soluklarım çoğaldı. Dudaklarımı boynuna bastırıp derin nefesler almaya devam ettim. Değil bir kere, sana bin kere dahi sarılsam hasretim dinmez.
"Bu hasret senden uzaklaşınca harlanıyor." Sesi ruhumu okşadı. Baran tarafından böylesine sevilmek apayrı bir duygu ve o duyguya sahip olduğum için şanslıyım. Sevdiğim adam tarafından seviliyorum; bu mucizelerin en özeli.
"Baran," dedim başımı geriye atarken. Bana baktı. Bakışlarının yoğunluğu nefesimi kesiyor. Elini yavaşça yanağıma yasladı. Teması midemdeki kelebekleri kanatlandırırken, soluğum boğazıma takılıyor. Yakıp, yıkıp geçiyor.
"Ben seni yarın nasıl göndereceğim?" Yarın gidecek olmam yüzüme çarparken dilim lal oluyor. Yarın eve döneceğim ama ben onunla kalmaya şimdiden çok alıştım. Her an onu görmek alışkanlık haline geldi onu görmediğim zaman gün bomboş geliyor.
"Sadece bir ay," dedim derin nefesler alıp verirken. Düğüne sayılı bir zaman kaldı. Abimlerin düğünü üç hafta sonra ve onların düğününden sonra bizimki var. Kolları sıkıca belimi sardı. Zaman senin yanındayken su misali akıp geçerken, ben savunmasız kalıyorum. Tutamıyorum avuçlarımda. Sevgin öylesine ruhumu sarıp sarmalamış ki, ben seninleyken zamanı tutamıyorum.
"Bir ay nasıl geçecek?" Başımı usulca göğsüne bastırıp gülümsedim. Zaman sensizken geçmek bilmiyor ve ikimiz de bunun farkındayız. Biz her şeyin farkındayız. "Eve geçelim." Derken yüzü düştü. Parmaklarımız birbirine kenetlenirken iç çektim. Benim canım sevgilim, ben seni bir kez daha nasıl ardımda bırakacağım? Ben sana nasıl veda edeceğim? Ben, ben sana veda etmek istemiyorum. Ben hep seninle kalmak istiyorum.
"Baran," dedim kısık bir sesle. Anında bakışları beni bulurken sıcacık gülümsedim. Ben onun gözlerine bakmaya dahi doyamıyorum. Tek bir bakışı için yanıp tutuşuyorum. Her şey bir yana beni bir tek onun gözlerindeki sevgi heyecanlandırıyor. Kendi kendime diyorum ki ben bu adama daha ne kadar aşık olabilirim? Her saniye sevgim arttıkça artıyor.
"Efendim meleğim."
Derin bir nefes aldıktan sonra karşısına geçtim. Kaşları çatılırken ne diyeceğimi bekledi. Ben bugünü onunla geçirmek istiyorum. Yarın gitmeyecek ve bende yarın gideceğim.
"Bugün beraber sabahlayalım mı?" Tek kaşı havaya kalkarken, dudakları sağa doğru kıvrıldı. Bu adam böyle gülümseyince öpesim geliyor.
"Sabahlayalım güzelim." Elimden çekip beni kollarına aldı. Başımı göğsüne bastırıp gülümsedim. Sabaha kadar onunla uyanık kalacağım için epey mutluyum. Bir ay ondan uzak kalmak ne kadar zor olacak. Dönüp geriye baktığımda o aylar nasıl geçti diyorum kendi kendime. Sesini duyduğum anda bastıran ağlamalarım ve hıçkırıklarım. Şimdi ise başımı kaldırıldığımda bana aşkla bakan gözlerini görüyorum. Beni hayata bağlayan bu adamın aşkı. Onun ufacık sevgisini dahi kendime saklamak istiyorum. Sadece ben diyor iç sesim. Sadece beni sevsin istiyorum bencilce.
"Dışarıda mı kalalım yoksa eve mi çıkalım?" İç çekip geriye çekildim.
"Abim," dedim sorarcasına. Abim varken onunla yan yana durmaya bile utanıyorum. Ki bu adam haftalar sonra benim kocam olacak.
"Abin birazdan çıkacak." Gözlerim şaşkınlıkla açıldı.
"Neden?" Geçen gün nöbet tutmuştu neden gidecek ki?
Baran hafifçe gülümsedi.
"Benim nöbeti devraldı." Kalbim sıcacık olurken gözlerim doldu. Biz zaman geçirelim diye abim Baran'ın yerine nöbet tutacak. Beni Baran ile tek bir saniye yalnız bırakmayan abim.
"Eve geçelim."
Şu an yapmak istediğim ilk şey abime sıkı sıkı sarılmak. Bizi her fırsatta azarlasa dahi bu yaptığı büyük bir incelik. Kıskançlığını bastırmış olması beni sevindirdi.
Evin kapısını açan Baran geriye çekilince hızla içeriye geçtim. Mutfağın kapısında görünen abim bakış açıma girince koşar adımlarla karşısına dikildim. Anlamsız bir suratla bana baktı. Öne atılıp kollarımı sıkıca beline sardım. Ben onlar için hep öncelik olmuştum. Uhra hep önemli onlar için. Bu çok paha biçilmez.
"Benim çıkmam lazım. Dikkatli olun, bir sıkıntı olursa haber verin."
Abim ile vedalaştıktan sonra Baran ile beraber onun odasına geçtim. Şimdi ise sarmaş dolaş uzanıyoruz. Saçlarım göğsüne dağılmış ve o da saçlarımla oynuyor. Zamanın önemi bir önemi yok. Baran yanımda ve ben, onunlayım ya gerisi mühim değil. Bu anların kıymeti çok eşsiz. Çünkü onunlayken yarının bir önemi yok.
"Senin çehrende gizlidir cennetimin nuru." Çenemi okşayan parmakları yavaşça yanağıma ulaştı. Başımı usulca kaldırıp aşık olduğum adama baktım. Sözleri kalbimdeki kuru toprağa dokunup suladı.
"Baran," diye mırıldandım heyecanla. Sözlerine karşılık kuracak cümle bulamadım. Dilim tutuluyor karşısında o böyle güzel şeyler söyleyince. Ağızımı dahi açamıyorum. Tüm kelamlar anlamsız kalıyor.
"Uyu," dedi saçlarımla oynarken. Saç tutamlarımı parmaklarına sarıp sarıp bırakıyordu. Yüzümdeki tebessümle dirseklerimi göğsüne yaslayıp doğruldum. Gözleri aheste aheste yüzümde gezinirken nutkum tutuluyor. Bana, yüzümün her bir ayrıntısını ezberleyecek gibi bakıyor.
"Biz," dedim hafifçe yutkunup. Artık biz varız. Ben ya da o değil. Biz. "Biz." dedim yine ve yeniden. Bu kelime dilime işlenmiş gibi tekrar edip duruyorum.
"Güzelim." Yüzündeki gülümseme genişlerken elini yanağıma yasladı. Parmakları yavaş yavaş yanağımı okşarken gözlerim doldu.
"Bir ay dedin ama rahat iki ay var." Baran hafifçe gülümsedi. Bu soruyu sormam onu epey keyiflendirdi ve bunu çok net anladım.
"Bir ay," dedi kendinden emin bir tonda. Bende en az onun kadar sabırsızım. Onu yanımda istiyorum. Her anım onunla geçsin. Onsuz geçen zamanım ziyan oluyor.
"Babanlar?" Kolunu belime sarıp saniyeler içinde yerlerimizi değiştirdi. Saçlarım yastığa dağılırken soluklarım artmaya yüz tuttu. Bedeni saniyeler içerisinde bedenimi kafesledi.
"Ben bir ay dedim değil mi? Bir ay sonra ben neredeysem sen oradasın." Kalbimin gümbürtüsü artarken iç çektim. Senin yanın benim yuvam. Her anım seninle geçsin sevgilim.
"Baran," dedim bilmem kaçıncı kez. Ne çok adını sayıkladım. Dilime işlenen adını dile getirmem bile beni heyecanlandırıyor.
"Ah be Uhra," tatlı bir serzenişte bulundu. Kendini yan tarafıma atıp beni göğsüne çekti. Başım anında göğsüne yaslanırken gözlerim kapandı. Uyumayalım demiştim ama onun yanında ve onun kollarında uyumamak imkansız.
Sabah erkenden uyanmıştık. İkimiz de epey sessizdik. Ben gideceğim için sessizdim o da benim için sessiz. Kahvaltı masasında masa ile bakışmak dışında hiçbir şey yapmadık. Başımı kaldırıp Baran'a baktığımda o zaten bana bakıyordu.
"Daha üç saat var ve kahvaltı yapalım." Baran'a sıcacık gülümsedim. Masanın üstünde duran elimi kavrayıp sıkıca tuttu.
"Nasıl istersen güzelim." Birbirimize gülümsedikten sonra masaya döndük. Sessizce kahvaltı yapmaya başladık.
Kahvaltıdan sonra Baran oturma odasına geçerken ben odama geçtim. Eşyalarımı toparlayıp bavula yerleştirdim. Her şeyi ilk günkü gibi bırakıp odadan çıktım. Daha iki saat var ve hazırlanmam uzun sürmez.
"Baran," dedim odaya girince. Telefonla konuşuyordu.
"İki saat," dedi kaşları çatık bir şekilde. "Sadece iki saat idare et oğlum." Hafifçe öksürüp geriye yaslandı. "Siktirme belanı Oğuz." Gözleri bana kaydı ve hafifçe gülümsedi. Telefonu kapatıp sehpaya bıraktıktan sonra doğruldu.
"Gel yakınıma." Sesinde hiçbir duygu kırıntısı yok. Çünkü ne hissettiğini belli etmiyor. Yavaş adımlarla yanına oturdum.
"Ben gideceğim," konuşurken dilime iğneler battı. "Gitmek istemiyorum ama Baran." Gözlerini kapatıp açtıktan sonra beni hızla kendine çekti. Kolları sıkı sıkı belime sarılırken başını boyun boşluğuma gömdü.
"Bu ilk ayrı kalışımız olmayacak Uhra. Ben sana çok kez veda edeceğim. Ben seni hep bekleteceğim. Ben belki de hiçbir özel günümüzde yanında olamayacağım. Ben seni hep yalnız bırakacağım. Ardımdan hep ağlayacaksın." dediğinde hızla geriye çekilip kaşlarımı çattım.
"Önemi yok Baran. Zamanı mühim değil. Günün sonunda bana geleceksin. Günün sonunda benim yanımda soluklanacaksın." Ellerimi yanaklarına bastırıp gülümsemeye devam ettim. Ben başa çıkabilecek miyim hiç bilmiyorum. Sabrım gelecek mi? Ben bu kadar sabırsızken nasıl sabredeceğim hiç bilmiyorum ama biz üstesinden geleceğiz.
"Ah Baran," alnımı alnına bastırdım. Ah benim canım sevgilim...
Nefesim dudaklarımdan firar ederken ona biraz daha yaklaştım. Bir rüzgar var aramızda esen ve bizi birbirimize uzak kılacak olan. Yanaklarındaki ellerim usulca omzularına inerken yaşamım azalıyor. Bel oyuntumdaki elleri yavaşça belime sarıldı. Daha çok yakınlaştık. Şimdi bir soluk ötemde. Soluğu binlerce kez soluğuma karışan adam.
Dudakları dudaklarıma dokunurken aklımı yitirdim. Neydi bizi böylesine birbirine köle eden bu duygu? Onda kaybolup, binlerce kez yeniden doğuyorum. Hareket eden dudakları hayatımı aklımdan silip atıyor ve bana dair hiçbir şey bırakmıyor. Daha çok yaklaştım ona sanki daha fazlası mümkünmüş gibi. Kollarım daha çok sıkılaştı. Biz ne haldeyiz böyle!
Başını yavaşça sola eğdi. Beni talan ediyor her bir öpüşüyle. Kayboldum bilemediğim bir şehrin sokaklarında. Yok burada hayat ya da bir çıkar yol. Yaşam onun dudaklarının varlığıyla silinmiş gibime geliyor. Geriye çekilirken soluklarım kesik kesikti. Ondan tek bir saniye dahi ayrı kalmak zulüm gibi bana.
"Çok," dedi nefesleri kesik kesikken. "Çok güzelsin ve ben senin yanında kayboluyorum." Alnımı alnına yaslayıp gülümsedim. Sen hep bende kaybol. Hep bende...
"Sen bana ne yapıyorsun?" Düşünceli bir halde kaşları çatıldı. Sanki kendi de anlamıyor. Bu tuhaf. "Sen bana böyle ne yaptın Uhra? Bütün çıkmazlar sana çıkıyor. Ulan Baran diyorum kendi kendime. Bu adam senin aşkından muma döndü." Dudaklarım kıvrılırken kıkırdadım. Ben sana ne yapıyorum böyle sevgilim?
"Hım," burnumu burnuna sürterken gülümsedim. Utancım ona yaklaştığım an yok oluyor. Belimdeki kolu sıkılaştı ve beni bir anda kucağına çekti. Aklım dağılırken şaşkınlıkla kalakaldım.
"Bir daha söylesene." dedi keyifli bir halde. Gözlerim şaşkınlıkla daha fazla büyürken kıpırdayamadım. Dizlerinde oturuyorum ve kolu sıkıca belime sarılı. Biz ne ara bu evrelere geldik?
"Ne?" diye bir şaşkınlık nidası dudaklarımdan döküldü. Erkeksi kahkahası beni daha çok dağıtırken, öylece yüzüne bakmaya devam ettim.
"Benden farklı değilsin Uhra," usulca başını bana doğru eğdi. "Ben sende kaybolurken, sende bende kayboluyorsun." Dudakları beni yok edercesine yanağıma dokundu. Ufak öpücüğü beni bitirirken elimi omzuna koyup omzunu sıktım. Beni darmadağın ediyor bu adam. Aklımı başımdan alıp benden yana hiçbir parça bırakmıyor.
"Hazırlan hadi."
İkimizin de yüzü düşerken çıtımız çıkmadı. Beni dizlerinden kaldırıp yanına oturttu.
"Burada bekliyorum." Derken eli sehpaya uzandı ve telefonunu aldı. Yutkunup ayağa kalktım. Sessizce odadan çıkıp yatak odasına geçtim. Yatağın üzerine bıraktığım kıyafetlerimi hızlıca giyindikten sonra saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım. Hafif bir makyaj yaptıktan sonra bavulumu ve çantamı alıp odadan çıktım. Çantaları kapının yanına bıraktıktan sonra yavaş adımlarla oturma odasına yöneldim. Baran sıkıntılı bir halde telefonuyla uğraşıp duruyordu. İçim içimi yerken hiçbir şey belli etmedim.
"Hadi," dedim tebessümle. Bana gülümsedikten sonra ayağa kalktı. Kapının önünde karşı karşıya durduk. Beni bir anda geriye itip sırtımı duvarla birleştirdi. Sıcak nefesi yüzümü okşarken, ben nefes nefese kalmıştım. Utancım artarken yanaklarım kızarıyor. Vücudum bir alev topuna dönerken başını bana eğen Baran'a bakamadım.
"Sikeyim böyle şansı." Dudaklarını alnıma bastırıp duraksadı. Dudakları usulca alnımdan çekilip yanağıma dokundu. Ben sadece kollarının arasında savunmasızca bekledim. Tüm cephelerimi işgal etmiş. Ona uymak dışında hiçbir şey yapamıyorum.
"Seni seviyorum." dedi dudaklarını alnıma bastırmadan hemen önce. Hem aklımı hem de kalbimi talan ediyor. Kollarım boynuna sarılırken ona kapıldım. Bu kendimi bile bile suya atmak. Hani boğulacağını bildiğin okyanusa kucak açmak gibi. Veyahut düşeceğini bile bile uçurumun eşiğine gitmek gibi.
Ben onda hem kayboluyor hem de boğuluyorum. Ben onda kendimi kaybediyorum. Karanlık bir gökyüzünün en parlak yıldızıydı benim için. Benim yolumu aydınlatan parlak bir yıldız ama benim yıldızım. Sadece benim.
"Baran," dedim mest olmuş bir halde. Tükenmiş gibiydim. Başımı göğsüne bastırıp gözyaşlarımın süzülmesine izin verdim. Bu nasıl bir yol anlamıyorum. Bu yol bizi birbirimize uzak kılıyor.
"Şşş," dedi beni geriye çekerken. Ellerini yanaklarıma bastırıp sıcacık gülümsedi. Gözyaşlarım daha çok hızlandı. Neden ondan ayrılmak zorunda kalıyorum? Neden ona hep veda etmek zorundayım?
"Uhra, her seferinde böyle ağlayacak mısın?" Omuz silkip, gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim.
"Hem ağlarım, hem veda ederim." Baran bu halime hafifçe gülümsedikten sonra geriye çekildi. Söyleyecek bir şeyler bulamayınca uzaklaşıyor. Şimdi yaptığı gibi. Kapının önünden bavulumu ve çantamı alıp evden çıktı.
Arabada sessizce yolu izledim. Baran ise beni bıraktıktan sonra direkt karakola gidecekmiş. Gözlerim bir kez daha onu buldu. Sadece yola odaklanmıştı. Hiçbir şey söylemeden onu izlemeye devam etttim. Beni mest eden şaheseri izlememek aptallık olur.
"Yola odaklanamıyorum." derken bana saniyelik bir bakış attı. Hafifçe tebessüm ederek doğruldum.
"Vaktimi değerlendiriyorum." Muzipçe alt dudağımı dişlerimin arasına kıstırdım. Arabayı otoparka park ettikten sonra öylece arabada durmaya devam ettik. Şimdi aramızda birkaç şehir mesafe girecek. O bana, bende ona uzak olacağım. Gönlüm gönlüne yakınken aradaki kilometrelerin hiçbir önemi yok sevgilim.
Arabadan inip bagajdan bavulumu aldık. İkimiz el ele sessizce yürümeye devam ettik. Bavulu teslim ettikten sonra son durağa gelmiştik. Önce birbirimize gülümsedik. Ben seni bir havaalanında bir başına bırakıyorum değil mi sevgilim? Bu kez seni ben ardımda bırakıyorum.
Sıkı sıkı birbirimize sarıldık. Sanki son defa sarılıyormuş gibi. Kollarım öylesine sıkı bir hal almıştı ki ben bile şaşırmıştım. Kokusu ciğerlerime sokulurken baki kalsın istiyorum. Nefesim kokusuyla daha fazla karışsın diye çabaladım. Ona dair her bir ayrıntı beni yaşatıyor.
"Dikkat et." dedim fısıltıyla. Beni bir tek o duyar. Saçlarımın üstüne derin bir öpücük kondurduktan sonra geriye çekildi. Gözlerinden öpsem dudaklarımda nehirler canlanır. Gözleri gözlerime derin anlamlarla bakarken soluklanmak imkansız.
"Sende dikkat et. Uçaktan iner inmez ara."
"Arayacağım, aklın kalmasın." Bana derin anlamlı bir bakış attı. Gözleri aheste aheste yüzümde gezindi.
"Hep aklımdasın Uhra." Baran'a tatlı tatlı gülümsedim ve yavaşça elimi kalbime bastırdım.
"Sen hep buradasın Baran," elimi daha çok göğsüme bastırdım. "Tam burada ve kalbimin her atışında."
"Dikkat et güzelim."
Olumlu anlamda başımı salladıktan sonra bir adım geriye çekildim. Şimdi o bir adım bin adıma yer verecek. O öylece dururken ben arkamı döndüm. Attığım her adımda kalbime bir kurşun saplanıyor. Damarlarımdaki kan fokur fokur kaynayıp beni yakıyor.
"Seni seviyorum Baran." Her adım atışımda onu sevdiğimi dilde getirdim ama o hiç duymadı. Duyma sevgilim, duyma sadece hisset.
🌼
Bir hafta sonra;
"Baran," dedi Pınar Hanım tatlı tatlı. Silahını beline yerleştiren Baran gülümsedi.
"Buyur validem." Pınar Hanım kıkırdayarak Aylin Hanım'a baktı. Aylin Hanım'da gülümseyerek onları dinlemeye devam etti.
"Oğlum ev işini hala halletmedik. Baban sana sormamı istedi." Baran derin bir nefes aldıktan sonra pencereye yaklaştı.
"O işi ben çoktan hallettim de, Uhra'nın doğum gününe bıraktım." Aylin Hanım'ın gülümsemesi büyüdü. Baran kızını çok seviyor ve bu onların epey hoşuna gidiyor. Baran'ın Uhra'ya değer verdiğimi hepsi gözleriyle görüyordu.
"E oğlum düğününüz bir ay sonra daha ev temizlenecek, eşyalar yerleşecek." Baran hafifçe gülümsedi.
"Validem sen merak etme hallederiz. Evden Uhra'nın haberi yok, söylemeyin." Pınar Hanım hafifçe iç çekti.
"Ah sizin böyle mutlu olduğunuzu gördüm ya, başka da bir şey istemem." Baran'da gülümsüyordu. Gözlerinin içi gülüyor. Uhra'nın adı dahi geçince sol yanında bir çarpıntı hissediyordu. Onu heyecandan nefessiz bırakan bir histi.
"Nasılsın oğlum?" Aylin Hanım'ın sesini duyan Baran hafifçe öksürdü.
"İyiyim anne, siz nasılsınız?" Pınar Hanım hala gülümsüyordu. Baran'ın bu anları yaşayacağını tahmin dahi edemiyordu. Uhra'yı sevdiğini öğrendiği zaman ne çok kırmıştı oğlunu; şimdi ise yaşananalar onunda garibine gidiyor ama çok mutluydu.
"Dikkatli olun oğlum. Biz sizi burada bekliyoruz. Allah yardımcınız olsun." Gülümseyen Baran, derin bir nefes aldı.
"Sizlerde dikkat edin anne." Pınar Hanım kıkırdadı.
"Annem, sen bize evin adresini at biz temizleyelim. Uhra'ya haber vermeyiz." Baran ne kadar yok desede Pınar Hanım ısrar edecekti.
"Tamam validem, konum atarım."
Telefonu kapatan Baran masasına dönerken, Aylin Hanım ve Pınar Hanım toparlanıp evden çıktı. İkisi de birbirinden meraklıydı.
Taksiye binen ikilinin yüzü epey gülümsüyordu. Taksi evin olduğu sokağa girince etraflarına baktılar. Baran'ın attığı adrese ulaşınca taksinin ücretini ödeyip araçtan indiler.
"Bu ev mi?" dedi Aylin Hanım şaşkınlıkla. Ev epey büyük görünüyordu.
"Burası Aylin, Baran fotoğraf atmış." İki kadın hızlı adımlarla bahçe kapısından geçip eve ilerledi. Baran yedek anahtarı odasında bırakmıştı. Pınar Hanım evin yedek anahtarını almıştı. Evin kapısını açtıktan sonra yavaşça içeriye ilerlediler.
"Pınar burası ne? Baran evladım çıldırmış." Pınar Hanım dolu gözlerle odaları gezindi. Ev iki katlıydı. Merdivenleri aşıp üst kata çıktılar. Ev epey güzeldi. Üst kattaki odaları gezdikten sonra tekrar alt kata indiler. Aylin Hanım mutfağa bakıp gülümsedi. Mutfak beyaz dolaplarla kaplıydı.
"Baran Uhra'yı çok seviyor Aylin. Benim oğlum," dedi. Pınar Hanım'ın sesi epey titredi. "Baran Uhra'yı küçüklüğünden beri seviyor. Kaderleri bir yazılmış." Aylin Hanım'da Pınar Hanım gibi ağlamaya başladı.
"Mutlu olsunlar da gerisi önemli değil Pınar. Hep sevsinler birbirlerini, ikisi de birbirini seviyor. Hepimiz buna şahitiz." İki kadın birbirine sıcacık gülümsedi. Kader çocuklarının alnına isimlerini kazımıştı. Hayat onları elbette günün sonunda bir araya getirecekti.
🌼
Bir gözüm telefondayken işimin başındaydım. Zaman geçiyor ama uzağız. Birbirimize uzak olmayı ne kadar istemiyorsak o kadar uzak kalıyoruz. İçim onu bekleme yorgunluğunun esirinde. Özlemim en uçta. Burnumda tütüyor. Buraya döndüm döneli daha bir kötü olmuştum. Şunun şurasında abimlerin düğününe ne kaldı ki zaten. Cihad abim gelmişti ama Baran gelememişti. Bu beni biraz üzmüş olsa da sabrediyorum. Tabii bu iki hafta içinde dediğini yapıp iki ayı bir aya indirgedi. Annemler çok kızmış olsa dahi üstelemediler. Cihad abim bu olaya sessiz kalırken Berkin abim çıldırmıştı. Abartıyorlar sahiden.
"Uhra," Elisa'nın temasıyla başımı telefondan kaldırdım.
"Efendim." Bana bakıp gülümsedi.
"Gitmiyor muyuz?" İç çekip ayağa kalktım. Günlerdir Baran ile konuşmuyoruz ve bu içten içe endişelenmemi sağlıyor. Baran ne kadar merak etme desede merak ediyorum.
"Gidelim."
Çantamı aldıktan sonra Elisa ile hastaneden çıktık. Otoparka geçip arabaya bindik. Oldukça sakindim ama bıraksalar hüngür hüngür ağlayabilirim. Bu tuhaf. Evlendiğimiz zamanda böyle olacağız. Ben hep onu bekleyeceğim. Hep gelmesini bekleyeceğim. Baran'dan uzak kalmak istemiyorum ama sevdası var. Benden daha çok sevdiği sevdası...
"Artık düşüncelerinde kendini boğmayı bırak." Direksiyonu daha sıkı kavradım.
"Aklımda hep Baran. Her şeyde aklıma ilk o geliyor. Mesela şu an nasıl merak ediyorum. Bir kez sesini duysam sakinleşeceğim ama günlerdir sesine bile hasret kaldım." Elisa sessiz kalırken ben yolu takip etmeye devam ettim.
Arabayı park ettikten sonra araçtan indim. Çantamın sapını sıkıca kavrayıp arabayı kilitledim.
"Görüşürüz Uhra."
Elisa'ya dönüp hafifçe gülümsedim.
"Görüşürüz."
Eve geçtiğimde oturma odasından sesler geliyordu ve o tarafa yöneldim. Annemler yemek yiyormuş. Onlara selam verdikten sonra odama geçtim. Sanki pilim bitmiş gibiyim. Halim yok. Odama geçince kendimi direkt banyoya attım. Başımdan aşağıya dökülen ılık su tüm sıkıntılarımı kendiyle birlikte çekip alıyor ya da ben kendi kendimi rahatlatmaya çalışıyorum bilemiyorum ama duş almak iyi geliyor.
Baran'ı arayıp ulaşamamak o kadar zor bir durum ki, benim kuracağım hiçbir cümle o an hissettiklerimi anlatamaz. Çıkmaz sokakta bir başıma çıkış yolu aramak gibi. Biliyorum ya, günün sonunda bütün yollar ona çıkacak. Bütün sokaklarım ona çıkıyor.
🌼
"Ya hayır Cihad," dedi Aleyna yüzünü asarak. Cihad elindeki Galatasaray ledli tabloyu kasaya bıraktı.
"Aleyna'm evimize renk katacak." Aleyna huysuzca söylenmeye devam etti.
"Aşkım ben Beşiktaşlıyım." Tatlı tatlı homurdandığında Cihad ona ters bir bakış attı. Kadının böyle tatlı olması onu yumuşatıyor.
"Bundan sonra kocan hangi takımı tutuyorsa sende o takımı tutuyorsun." Aleyna omuz silkip elindeki aksesuarları kasaya bıraktı.
"Hayır canım, ben öyle senin gibi fanatikte değilim. Neyse." diyerek konuyu kapattı. İkili mağazadan çıktıktan sonra arabaya bindiler.
"Evimize mi?"
Günler sonra evlenecekler ve ikisi de birbirinden heyecanlı. Evleri dizilmiş ve eşyaları tamamlanmıştı. Tek eksik onlardı. Evi yuva yapacak iki insan eksikti.
"Gerçekten evleniyoruz." diyen Aleyna inanamıyor gibiydi. Ona hala mucize gibi geliyor. Cihad'ı değil eşi, sevgilisi olarak bile hayal edince ağlıyordu. Şimdi ise eşi olacak.
"Gerçekten." diyen Cihad arabayı evin önüne park ettikten sonra arabadan indi. El ele evlerine doğru ilerlediler. Evin kapısını açan Cihad gülümseyerek Aleyna'ya döndü.
"Geç hadi," dedi Aleyna'nın önden ilerlemesi için. Aleyna'nın ardından kendisi de içeriye geçti. Elindeki tabloyu paketinden çıkarıp salonun duvarına astı. Ellerini beline koyan Aleyna ofladı.
"Aşkım şu an salonum bildiğin karıştı." Cihad sırıtarak koltuğa oturup geriye yaslandı.
"Gayet güzel oldu. Gel şöyle yamacıma." Kıkırdayan Aleyna hızlı adımlarla Cihad'ın yanına oturup, başını göğsüne yasladı.
"Son dört gün."
Cihad başını Aleyna'nın saçlarına yaslayıp iç çekti. Dört gün dedi kendi kendine. Zaman çabuk mu geçti acaba dedi.
"Dört gün sonra bir dakika bile yanımdan ayrılmayacaksın." Daha çok gülen Aleyna başını kaldırıp Cihad'a baktı.
"E yani kollarının arasından çıkmam mümkün olmayacak." Gülümseyen yüzleri birbirine yaklaştı.
"Cık," dedi Cihad keyifle. "Bütün günü yatak odasında geçireceğiz." İlk defa kızaran Aleyna sesini çıkarmadı. Normalde hiç utanmazdı ama Cihad birden söyleyince utandı. Kahkaha atan Cihad, keyifli bir şekilde parmağını Aleyna'nın kızaran yanağında gezdirdi.
"Sen bir kızardın." Aleyna başını Cihad'ın göğsüne gizleyip güldü.
"Ya sus." Daha çok keyiflenen Cihad epey eğleniyordu.
"Aleyna, bak bir kere öpeyim geçer." Aleyna geriye çekilip Cihad'ın göğsüne vurdu. İkisi de birden kahkaha atmaya başladı. Mavi gözleri birbirine bakarken yüzlerinde sıcacık gülümseme vardı.
🌼
"Anne," dedim televizyon kanallarını gezinirken. Bugün doğum günüm ama kimseden çıt çıkmıyor. Ne Baran ile konuşabildim ne de ondan bir mesaj aldım. Biraz moralim bozuldu ama yine de kimseye belli etmedim. Babamlar sabah gitmişti ben, annem ve Cihad abim tek kalmıştık. Bugün izin günüm olduğu için evdeyim.
Kapının zili çalınca kimsede bir hareketlilik olmadı. Cihad abim telefonuna gömülmüşken, annem el işiyle uğraşıyordu.
"Zaten hep ben bakayım." diye söylenerek ayağa kalktım. Oturma odasından çıkıp dış kapıya ilerledim. Kapıyı açtığım anda kalakaldım. Olduğum yere mıh gibi çivilendim.
Gözlerim dolu dolu karşımda duran adama baktım. Kalbim kafesinde çırpınırken kollarına atılmak istedim. Aylarca ona hasret kalan kalbim, onu gördüğü için çarpıyor. Gözlerim dolarken birkaç adım attım. Ayaklarım ve ellerim titriyor. Ağlamamak için resmen çırpınıyorum. Gözleri çökmüş gibi. Gözaltıları uykusuz olduğunu açıkça belli ediyor.
"Baran." Ben ismini söylediğim anda iç çekti. Yüzünde yorgun bir gülümseme yeşerirken tutmadım kendimi. Hızla aramızdaki mesafeyi kapatıp, kollarımı sıkıca boynuna sardım. Gözyaşlarım sicim sicim süzülmeye başladı. Sanki hiç ağlamamış gibiyim. Bir çeşmeden su akar gibi düştü gözyaşlarım. Kolları sıkı sıkı belime sarıldı. Hızlı çarpan kalbi benim kalp çarpıntımı arttırdı.
"Geldin." Sözler zorlukla dudaklarımdan döküldü. Ağlamaktan konuşamıyorum.
"Geldim." Sesinde bariz özlem var. Kollarımı boynundan çekip beline sardım. Evimizin kapısında, sevdiğim adama sıkı sıkı sarıldım.
Başımı göğsüne bastırıp kokusunu soludum. Özlemiştim. Bu özlem beni yakıp kül etmişti. Her anımda onu aramıştım. Gözlerim kızların yanına gittiğimde onu arıyordu.
"Senin için." Yutkunup bakışlarımı yüzüne çıkardım. Ellerini yanaklarıma bastırıp gözyaşlarımı sildi. Ama bu kez daha çok ağlamaya başladım. Beni incitmekten korkuyor. Sen beni incitmezsin ki sevgilim. Sen beni incitmezsin. Kalbim hiç kalbimi incitmez.
"İyi ki geldin. Sen hep bana hoş geldin. İyi ki geldin." Gözyaşlarımla gülümsedim. Yaşlar sevincime süs oldu.
Sen iyi ki geldin sevgilim.
"Uçaktan iner inmez buraya mı geldin?" Usulca başını salladı. Bana gelmiş. İlk benim yanıma gelmiş. "Keşke önce eve uğrasaydın. Annenlere ayıp olmasın." Dudakları kıvrıldı. Bu görüntüye içim gidiyor. Onu kendime çekip öpe öpe sevmek istiyorum. Yüzümde tatlı bir gülümsemeyle güzel yüzünü seyrettim.
"Hazırlan," dedi içeriye geçerken. Şaşkınlıkla olduğum yerde durdum.
"Neden?" Başını bana doğru çevrip göz kırptı. Kalbimden vuruldum. Aklım başımdan giderken kıpırdayamadım. Bu adam beni bir fırtına seline alıp gülüyor.
"Sürpriz güzelim." Güzelinim değil mi? Sadece senin güzelin ama. Sadece sana bu kalp atıyor. Derin bir nefes çektim ciğerlerime; bu adam kalbime zarar. "Bekliyorum."
Baran oturma odasına geçerken, ben hızlı adımlarla -resmen koştum- odama geçtim. Dolabımı açıp elbiselerime bakındım ve hoşuma giden birinde karar kıldım. Usul usul giyindikten sonra saçlarımı taradım. Prize taktığım maşa ile saç uçlarımı su dalgası yaptım. Son olarak hafif bir makyaj gerekli. Aynanın karşısına geçip yüzüme nemlendirici krem sürdüm. Ve en son olarak rimel ve şeftali tonlarındaki rujumu sürdükten sonra detaylı bir şekilde üstümü inceledim.
"Gayet güzel oldum. Yani Baran daha günlük giyinmiş bence bu elbise ideal." Sonra aklıma onların hep klasik giyindiği geldi. Pantolon tişört ya da gömlek. Kendi kendime gülerek çantama gerekli eşyalarımı koydum. Son kez aynaya baktıktan sonra odamdan çıktım.
Oturma odasına ilerlerken dudaklarımı kemiriyordum. İçeriye adım attığım anda Baran ile göz göze geldik. Zaman durdu. Gözleri gözlerime kenetlendi ve biz andan sıyrıldık. Bakma bana şöyle; bakma ki ben kendime geleyim. Ama baktı. Yeşilin en koyu tonundaki gözleri gözlerime tutundu.
"Hadi gidin annem." Konuşan anneme baktım. Cihad abim ise memnuniyetsizce homurdandı ama hiç onu duymadım. Kaşlarımı çatarak abime baktım. Baran onlara hiç böyle davranmıyor lakin Cihad abim yan yana geldiğimiz zaman bile bizi çileden çıkarıyor. Klasik cümleleri: 'Uzak dur lan'
"Abi." dedim sinirle. Cihad abim bana baktıktan sonra çatık kaşlarını Baran'a dikti. Baran ise abime hiç bakmadı.
"Uhra'ya süprizim var Aylin Anne. Akşama kadar benimle." Baran'ın sözleriyle Cihad abim ayağa kalktı.
"Ne akşamı lan! 2 saatiniz var." Gözlerimi açarak abime baktım.
"Abart abi, hatta biz hiç gitmeyelim." Abim sırıtarak koltuğa oturdu.
"Aferin sana miniğim, gel şöyle yanıma otur." Dişlerimi sıkarak abime baktım.
"Gidelim mi Baran yoksa ben abimi beyin nakline alacağım." Baran kahkaha atınca, sinirlenen Cihad abime baktım.
"Sen önce nişanlını beyin nakline al. Az kalsın vuruluyordu. Mal kızım senin bu nişanlın. Az kaldı atacağım ekipten." Aklım birden bire bulandı. Bakışlarım hızla Baran'ı buldu. Ya bir şey olsaydı. Ya canın yansaydı Baran'ım. Ben dayanabilir miyim buna? Tırnağın taşa değse yüreğime hançer saplanır.
"Baran." dedim tüm duygularımı bir kelimeye sığdırıp.
"Senin çeneni sikeyim Cihad." Baran'ın kısık küfürünü annem duymamıştı.
"Aman oğlum." dedi annem yanımıza gelip. "Dikkat edin yavrum. Biz yüreğimizdeki yangınla sizi bekliyoruz. Ateşi körüklemeyin. Anne yüreği evladının acısına dayanamaz." Baran derin bir nefes alıp annemin elini tuttu.
"İyiyim anne. Cihad abartıyor, telaşlanmayın."
"Gidelim." dedim düz bir sesle. Şu an sadece Baran ile konuşmak ve ona sıkı sıkı sarılmak istiyorum.
Gözleri dikkatle yüzümü inceledi ve ardından konuştu. "Gidelim hadi."Annemlere veda ettikten sonra Cihad abime ters ters bakarak evden çıktım. Arabaya geçtiğimiz anda Baran'a döndüm.
"Şimdi değil Uhra. Gideceğimiz yerde istediğin kadar bağırırsın." Gözlerim dolarken vitesi kavrayan elini tuttum.
"Ya kurşun sana gelseydi. Ya canın yansaydı. Dikkat et Baran. Lütfen dikkat et." Elimi dudaklarına götürüp avuç içini öptü. Dudakları tenime değdiği anda yandım. Midemden ılık bir sıvı akarken soluklandım. Kalbim yine depar atıyor. Bir kadının avuç içini öpmenin inceliği var...
"Gidelim bol bol konuşacağız. Akşama kadar benimlesin." Gülümseyerek geriye yaslandım. Sanırım hiç bu kadar sevinmemiştim. Yüzümde kocaman bir gülümseme belirirken iç çekip başımı cama çevirdim. Ellerimiz hala birbirine bağlı. Parmakları parmaklarıma sarılırken gülümsemeye devam ettim. Bu sevgi değilde ne? Ruhu ruhuma sarılan güzel adam. Seni seviyorum ve senin sevgini iliklerime kadar hissediyorum.
Bakışlarım önünde durduğumuz eve kaydı. Ev iki katlı. Evin büyük bahçesine bakarken gözlerim bahçedeki güllere kaydı. Çok seviyorum gülleri. Yüzümdeki gülümseme büyürken aklıma tek bir şey geldi. Bizim evimiz. Burası bizim eviniz mi? Arabadan inen Baran'ın ardından bende indim. Yanına ulaştığımda elimi tuttu. Bahçenin girişindeki geniş kapıdan içeriye girdik. Evler yan yana dizili ama arada bayağı mesafe var. Her evin kendine ait güzel bir bahçesi var. Bahçe kapısını açan Baran, yavaşça geriye çekildi.
"Geç güzelim." Yüzümdeki şaşkınlıkla kapıdan bahçeye geçtim. Evin dış cephesini izlerken defalarca iç çektim. Dışı krem tonlarında. Ev öyle güzel ki, hangi kelimelerle anlatacağımı bilemiyorum. İkinci katın balkonu da var ve büyük ihtimalle arka tarafında da var. Evin giriş kapısına ulaşınca, Baran kapıyı açıp kenara geçti.
"Uhra." diyerek geçmemi bekledi. İçimden besmele çekip içeriye adım attım. Koridoru apaydınlık ve ferah. İkinci kata çıkan merdivenlere baktıktan sonra bakışlarımı etrafta gezdirdim. Beş kapı var.
"Baran." Şaşkınlıkla duraksadım. Kollarını belime sarıp sırtımı göğsüne yasladı. Başı omzuma düşerken iç çektim. Nefes alamıyorum. Kokusu ciğerlerimi talan edip beni alt üst ediyor. Dokunuşu her şeyi silikleştirdi.
"Burası bizim evimiz." dedi dudakları boynuma temas ederken. Bitmiştim. Kollarında tükenmiştim. Boynuma değen dudakları beni yakıp geçti. Soluğum kesilmiş bir halde kalakaldım. "Burası sana hediyem güzelim. Evimiz." Gözlerimden birkaç damla yaş düştü. Bizim dedi. Baran ve Uhra çoktan biz olmuş. Yavaşça kolları arasında Baran'a doğru döndüm.
"Biz." dedim kekeleyerek. Kolları sıkıca belimi sarıp ayakta durmamı sağladı. Baran olmasa şimdi yere düşmüştüm. Ayaklarımı yerden kesip beni kalbine kondurmuştu. "Bu çok anlamlı." Sonunda konuşabildim. Alt dudağına dişlerini geçirdi. Gözlerim dudaklarına kayınca hızla bakışlarımı kaçırdım. Yanaklarım ısındı.
"En büyük anlam sensin Uhra." Gözlerimi kapatıp gülümsemeye devam ettim.
"Şu odaya geçelim." Başımı olumlu anlamda sallayıp yönlendirdiği odaya ilerledim. Odanın aralık kapısından içeriye girince gözlerim kocaman açıldı. Bakışlarım etrafımda gezinirken donup kaldım.
"Baran," dedim şaşkınlıkla. Bu kadarı benim için mi?
Buradaki her bir ayrıntı kalbimin atışlarını arttırırken etrafa bakmaya devam ettim. Burası benim hayatımda gördüğüm en güzel yer. Kocaman odayı süslemiş. Etrafta birden fazla kalpli balon ve gül dolu vazolar var. Gül vazolarının arasına iki tane minder yerleştirmiş. Balonlar etrafa saçılmış ve ufak sehpanın üstünde kalpli pasta var. Gözlerim güllere kayınca yüzüm asıldı. Ben onları koparmaya hiç kıyamam. Hepsini dalında severim.
Birkaç adım arkamda duran Baran'a döndüğümde bana bakıyordu. Her bir tepkimi merakla inceledi. Birkaç adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattım.
"Benim için mi?" Benim için olduğunu bilmek bile yetmiyor. Onun dudaklarından çıkacak birkaç kelime, beni heyecanla sarıp sarmalayacak. Onun yanında olan değerimi bir kez daha anlayacağım.
"Senin için." Alt dudağıma dişlerimi geçirdim. Kalbim heyecandan çatlayacak duruma geldi. Beklemedim. Hızla kollarımı boynuna sarıp ona sıkıca sarıldım.. Bu benim için yapılan en değerli sürpriz. Çok kez doğum günüm kutlandı ama bu bambaşka. Bu kez sevdiğim adamın süprizi.
Kollarım daha sıkı bir hal alınca belimdeki kolları sıkılaştı. Ona sarıldığım anda kollarını belime sarmıştı. Başım omzuna yaslıyken kocaman gülümsedim.
"Teşekkür ederim." Saçlarıma derin bir öpücük kondurdu.
"İyi ki doğdun en kıymetlim." Gözlerim yaşlarla dolarken başımı boyun boşluğuna yaklaştırdım. Ağlamamak için çabalıyorum ama benim için fazlasıyla imkansız.
"En kıymetlin miyim?" Sesim pürüzlü çıktı. Kolları beni sarıp sarmalarken; ben kollarında hıçkıra hıçkıra ağlayacak raddeye geldim.
"Öylesin Uhra." Öyleyim. Sende benim için her şeysin Baran.
Bir zamanlar en sevdiğim oyun arkadaşımken şimdi tek sevdiğim hayat arkadaşım olacaksın.
Tek sevdiğim adam.
"Teşekkür ederim." Geriye çekildiğimde çatılan kaşlarıyla karşı karşıya kaldım. Teşekkür etmemi istemiyor ve ben ettikçe kaşlarını çatıyor. Seni sevdiğim için binlerce kez şükrediyorum. İyi ki sen Baran. Binlerce kez iyi ki sen sevgilim.
"Tamam," dedim yüzümdeki gülümsemeyle. Aramızda bir adımlık mesafe ya var ya da yok ve bunu umursamadım.
"Gel buraya," kolumdan çekip beni tekrar kolları arasına aldı.
"Baran," diye mırıldandım başımı göğsüne gizleyerek.
"Efendim." Eli saçlarımda gezinirken gülümsedim. Şimdi kim diyebilir ki bu sevgi değil. Sevgi işte. Birbirimize duyduğumuz bu duygu sevgiden başka hiçbir şey olamaz. Ben ona aşığım. Bu aşk kalbime düşen bir ateş. Beni önce hafifçe yakıp yokladıktan sonra yüreğimi alevleri kapladı.
Bir kez daha "Baran." dedim ve o bu sefer kahkaha attı. Kollarımı sıkıca beline sarıp güldüm. Seviyorum işte bu adamı. Canımdan çok seviyorum. Ona bir şey olacak diye ödüm kopuyor. Canı biraz acır diye korkuyorum.
Geri çekildiğimde onun yüzündeki tatlı gülümsemeyi izledim. İki yana kıvrılmış dudakları ve sağ yanağında yerini alan gamzesi. Seni gülüşünden öpesim geliyor adam. Yüreğin yüreğime dokunup bir yangını alevlendirmiş.
Elini yanağıma bastırıp sıcacık gülümsedi. Baran'a doğru bir adım atıp tam dibinde durdum. İki elini birden yanaklarıma bastırıp sıcacık gülümsemeye devam etti. Parmak uçlarımda yükselip onu gülüşünden öptüm. Bir insanı gülüşünden öpmek ve bir de bu insan sevdiğin adamsa ne hissettirir hiç bilmezdim ama şimdi biliyorum.
Kalbimin art arda göğsümü acımasızca tekmelemsi. Ilık bir sıvının midemden geçip gitmesi ve soluğuyla derin nefesler alırken nefessiz kalmam. Kollarım boynuna sarılırken tüm hakimiyet onun dudaklarına geçti. Sanki bambaşka bir dünyanın içinde gizliyiz. Bedenimi saran kolları neredeyse titreyecek gibi ama o ustalıkla engel oldu. Nefesim kesilirken geriye çekilen ben oldum. Alnımı alnına bastırıp hızlı bir şekilde soluklandım. Öpmüştüm işte onu.
"Benim hediyem böyle değildi." Sözlerinin ardından gözlerim aralanırken yeşil irisleriyle karşı karşıya kaldım. Uzanıp onu bir kez daha öpüp geri çekildim. Bu kez tatlılığı için öptüm hatta bir kez daha öpmek istiyorum. "Bence bu kadar hediye yeterli." dedi hınzırlıkla. Belime sarılan kolları beni kendine çekti.
Bana sıkıca sarıldı, sanki yüreğine katarcasına. Yüreği yüreğime sarıldı. Göğüs kafesimin ardına saklanan kalbim onun varlığıyla öne geçiyor.
"İyi ki doğmuşsun güzelim. İyi ki varsın. İyi ki hayatımdasın." Alnıma uzun bir öpücük kondurup geriye çekildi. "İyi ki doğdun sevgilim." Kelimeler dudaklarından dökülürken gözyaşlarım da yanaklarımdan süzüldü. Sevgilim demişti. Demişti işte. Seviyor beni. Korkum azar azar uzaklaştı. Sevmiyorum diye haykırdığı gün geldi aklıma. Ne çok ağlamıştım. Ama seviyor işte. Sonra o sokak arasında seni seviyorum diye haykırışı kulağımda çınladı.
"Sevgilin miyim?" dedim cilveli bir tonda. Ah bir de naz yapıyorum adama. Ellerini yanaklarıma yaslayıp gülümsedi.
"Nişanlımsın. Evleneceğim kadınsın. Sevgili evresini geçtik yavrum." İç çekerken gözyaşlarım birkaç damla daha süzüldü. Eğilip gözlerimden öptü. "Ağlama artık." dedi hoşnutsuz bir sesle. Gözyaşlarımın arasında kıkırdadım.
Aklıma abimin dedikleri gelince kaşlarımı çattım. Ellerimi Baran'ın yanaklarına bastırıp derin bir nefes aldım.
"Neden dikkat etmiyorsun?" Sesim içimdeki fırtınayı dışarıya savurdu. Gözlerim her bir yanı ezip geçmek ve onun gözlerine hükmetmek istiyor.
"İyiyim." dedi güvence verirken. Yutkunup başımı göğsüne bastırdım.
"Ya iyi olmasaydın?" Kolları belime sarılırken başını saçlarıma yasladı. Ben ondan güç alırken, o da benden güç aldı. Kalbim göğüs kafesimin ardında atıp onun kalp atışlarına uyuyordu. "Sakın," derken geriye çekildim. "Sakın bir daha bu kadar dikkatsiz olma." Kaşları çatık bir şekilde bana baktı. Kalbim kafesinde hıçkırarak ağlıyor Baran. Senin için sevgilim. Sadece senin için atıyor bu atışlar böyle. "Bir gün gelemeyeceğini bilsem bile sana kızamam. Gelmen gerekse gelirsin. Biliyorum Baran." Ellerim iki yanda duran ellerini kavradı. "Sen hep gelirsin. Hep geleceksin. Bir gün al bayrağa sarılı gelirsen bile başım dik olacak. Çünkü sevgilim," aramıza açtığım mesafeyi hızla kapatıp kollarımı boynuna sardım. "Sen bana geleceksin. Gelirsin değil mi? Benim için gelirsin?" Yüzümü avuçlayıp derin bir nefes aldı. Alıp verdiği soluklar bana yuva oldu.
"Gelirim Uhra. Hep geleceğim güzelim. Bir gün kanlı canlı olmasa bile ben hep sana geleceğim. Senin için geleceğim." Gözyaşlarım tane tane düşerken kollarına sığınıp ağlamak istiyorum. İstediğim de oldu. Beni göğsüne çekip sıkı sıkı sardı. Bana bahşettiği huzur tüm vücuduma yayılırken gözlerimi kapattım.
"Biraz uyumam gerekiyor." Kısık sesi kulağımın dibinde duyuldu. Bakışlarım yerdeki minderlere kaydı. İki tane renkli minder var. Büyük ihtimalle oturmamız için ama nerede uyuyacak ya.
"Nerede uyuyacaksın?" Bakışları yerdeki minderleri işaret etti.
"Bana göre gayet rahat." Usulca elimi tutup minderlere çöktü. Doğru dedi iç sesim. Dağın başında lüks yataklar yok. Buldukları bir yere kurulup uyuyorlar. İçim yana yana Baran'ın yanındaki mindere oturdum. Ben oturur oturmaz başını dizlerime yasladı. Kalbim küt küt atarken elimi saçlarına uzatmaya yeltendim ama birden çekindim. Sevdiğim adama dokunmaya kıyamadım. Oysa birbirimizi dakikalar önce öpmüştük.
Bileğimin tutulmasıyla tüm düşüncelerim bir yana savruldu. Baran bileğimi tutuyor. Elimi usulca saçlarına götürdü. Gözlerimi kapatıp tebessüm ettim. Cılız parmaklarım saç tutamlarını severken yüzümde gülümseme vardı. Şimdi elim yüzüm hep sen kokacak sevgilim. Hep sen kokacak.
"Çok yorgunum." Sesi kısık ve oldukça uykulu geldi.
Derin bir nefes alıp yavaş yavaş saçlarında parmaklarımı gezdirmeye devam ettim. Baran ise gözlerini kapatmıştı. Nefes alışları düzenli bir hal alırken; ben dikkatle yüzünü inceleyip saçlarını okşamaya devam ettim. Kıyamıyorum ona. Tırnağı taşa değecek diye ödüm kopuyor. Elim saçlarından kayıp yanağında duraksadı. Nefes alışları düzenli olduğu için yanağını okşadım. Parmaklarım usul usul yüzünde gezindi. Yüzünün her bir ayrıntısı kalbimin ağzımda atmasına sebep oluyor.
Ağzımı açıp birkaç cümle kurmak istiyorum ama yapamıyorum. Dilim tutuluyor yanında veyahut yakınında. Elimi tekrar saçlarında gezdirmeye başladım. Saçlarının kokusu dağılırken derin soluklarla soludum. Bir gün, sadece bir gün sana sıkı sıkı sarılıp kokunu ciğerlerime kazımak istiyorum. Seni doyasıya sevmek ve hiç ayrılmak istemiyorum. Yürüdüğümüz bu yolda emin adımlar atalım. Hiç birbirimizi incitmeyelim. Ben seni incitmeye korkuyorum Baran. Çok korkuyorum benden uzaklaşırsın diye.
Saatler geçti. Ve Baran hala dizlerimde kıpırdamadan yatıyordu. Rahatsız olmasın diye kıpırdamak bile istemiyorum. Başımı eğip saçlarına minik bir öpücük kondurdum. Yan tarafında duran elini avucuma alıp parmaklarımı parmaklarından geçirdim. Bazen bir an önce evlenelim istiyorum. Seni daha çok görmek için; seninle daha çok vakit geçirmek için; akşam eve geldiğinde karşı karşıya gelelim diye.
"Ben uyanmasam uyandıracağın yok." Uykulu sesi kulaklarıma dolunca elimi çekmeye yeltendim ama parmakları sıkıca parmaklarıma sarıldı. Gözleri yavaşça aralanırken nefesimi tuttum. Dizlerimde duran başı usulca bana döndü. Yüzümde sıcacık bir gülümseme belirirken; onun uykulu gözleri tamamıyla açıldı. Kendi gözlerimin yeşilini değil; Baran'ın gözlerindeki yeşile meftunum.
"Uykucu," diye fısıldadım. "Sen tam bir uykucusun." Hafifçe güldü ve doğruldu.
"Bu konuda eline su dökemem. Sen bulduğun her yerde uyuyorsun." Kıkırdayarak bakışlarımı ellerimize çevirdim. Sıkı sıkı elimi tutuyordu. Yüreğinde böyle sıkı sıkı yüreğime tutulsun.
"Hava kararıyor." diyerek bakışlarımı pencereden dışarıya diktim. Benim gibi o da dışarıya baktı. Öğleden sonra gelmişti ve saatler çabuk geçti.
"Pastanı da kesmedin." Umursamaz bir halde omuz silkeledim.
"Gayet güzel geçti günümüz." Gülümseyerek Baran'a baktığımda bana bakıyordu. Biraz daha bana doğru yaklaştı.
"Güzel kadınım," eli yanağıma yaslandı. "Senin kalbin çok güzel kıymetlim. Doğum gününü biraz batırdım ama," elimi dudaklarına kapatıp susmasını sağladım.
"Saçmalama istersen. Uçaktan iner inmez buraya gelmiş ve bu kadar şey hazırlamışsın. Şurada birkaç saat dinlendin diye yakınacak mıyım? Ben gayet eğlendim. Seni," kelime dudaklarımda yuvarlandı. Baran'ın yüzünde çarpık bir gülüş belirdi.
"Beni uyurken izledin." Gözlerimi kapatıp açtıktan sonra hızla ayağa kalktım.
"Ne yapalım?" dediğimde Baran kahkaha atarak elimi tutu ve beni kendine çekti. Kalbim gümbür gümbür atarken yutkundum. Beni dizlerine çekmişti. Yüzüm yanarken ürkekçe bakışlarımı yüzüne çevirdim.
"İyi ki doğdun güzelim. İyi ki doğdun Uhra." Yüzü yüzüme yaklaşırken gözlerimi sıkıca kapattım. Beni öpecek mi? Alnıma değen dudakları bana titrek bir soluk aldırdı.
"Hala utanıyorsun."
Hala utanıyorum oysa saatler önce birbirimizi öpmüştük. Alnıma bir kez daha dokunan dudakları yavaşça yanağıma indi. Yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra dudakları daha çok aşağıya indi ve dudağımın kenarında durdu. Kalbim hızlı hızlı göğsümü dövüyor. Omzunda duran elim ürkekçe tişörtünü sıktı. Başımı yavaşça yana çevrip dudaklarımızı birleştirdim. Ben izin vermedikçe beni öpmüyor. Ama şimdi ben onu öpüyorum. Yavaş yavaş öptüm. Aheste aheste kıpırdadı dudaklarımız. Birbirimize hiç doymayacak gibiyiz. Alt dudağını haince ısırıp geri çekilmeye yeltendim ama üst dudağımı dişlerinin arasına kıstırdı. Geri çekilemedim. Genizden gelen kıkırtısı kulaklarımda yankılandı. O benim her hareketimi önceden sezecekse bu iş yaş böyle.
Hızlı bir şekilde soluklanırken Baran'a bakmak için gözlerimi yavaşça araladım. Bana bakıyordu. Bakışları dudaklarımda gezindi ve hafifçe gülümsedi.
"Bu görüntüyü sevdim." Ben ona anlamsız bakışlar atarken Baran muzipçe gülüyordu.
"Bende her hareketimi önceden sezmeni hiç sevmedim." diyerek bakışlarımı kaçırdım. Ve hala kucağında oturuyordum. Baran kahkaha atarak kollarını belime sardı. Şimdi kıpırdamam imkansızlaştı.
🌼
Gözlerim usul usul etrafımda gezindi. Heyecan dorukta. Aleyna hala sızlanırken biz onu sakinleştirmeye çalışıyorduk. Gelinliğin içinde etrafında dönüp duruyor. Onun bu hali komiğime gittiği için kıkırdadım.
"Gülme Uhra." dedi kaşlarını çatarak ve ardından hemen aynaya döndü.
"Kızlar ben heyecandan şuraya bayılacağım." Elisa ile birbirimize bakıp kahkaha attık.
"İlk müdahaleni ben yaparım." dedim hala gülmeye devam ederken. Sinirlenen Aleyna bize ters ters bakıp ofladı.
"Abin nerede kaldı?" diye sordu bu kez bambaşka bir heyecanla. Heyecanını her hareketinden anlayabiliyouz. Derin bir nefes aldıktan sonra doğruldum ve telefonumu çantamdan çıkardım. Hızlıca Cihad abimi arayıp telefonu kulağıma tuttum.
"Yoldayız Uhra," diyen Baran'ın sesini duyunca yüzümde içten bir gülümseme belirdi.
"Tamam," dedim sesime yansıyan gülümsemeyle. Baran'ın ses tonu dahi beni benden ediyor. Bir bakışına dahi mağlup olduğum adamın sesine de mağlup oluyorum. Telefonu kapatıp kızlara döndüm.
"Geliyorlar."
Gözlerimi gelinlikler içerisindeki arkadaşımın üzerinde gezdirdim. Beyazlar içerisinde o kadar güzel görünüyor ki, onu böyle gördüğümde gözlerim doldu. Önlüklerimizi giydiğimde ne hissediyorsam şu an da öyle hissediyorum ve bu paha biçilmez.
Oturduğum yerden kalkıp eşyalarımızı kontrol ettim. Abimler gelmeden kuaför ücretini ödeyip yerime oturdum. Sanırım bunun için Cihad abimden azar işitebilirim ama pek önemli değil. Açılan kuaför kapısıyla bakışlarım kapıya döndü.
Cihad abim siyah smokiniyle öylesine göz kamaştırıcı ki fazlasıyla kusursuz. Adım adım içeriye girerken gözleri Aleyna'nın üzerindeydi. Onlar birbirilerine bakarken ben kapının eşiğinde duran adama baktım. Kalbimin ağzımda atmasına sebep olan adama. Her adımımda koşacağım kişiye. Gözlerimiz kesişirken kaşları havalandı ve gözleri üzerimde gezindi. Dudaklarım kıvrılırken sessizce beni incelemesine izin verdim. Kaşları çatılırken keyiflendim.
Yavaş adımlarla karşısına geçtiğimde gözleri gözlerime tutuldu. Ağır ağır yutkunurken gözleri gözlerime daha bir anlamlı baktı. Nefesim azar azar artarken soluklanmaya devam ettim. Midemde uçuşan binlerce kelebek varmış gibi hissediyorum. Sol elini kaldırıp gözümün önüne düşen saç tutamını geriye aldı.
"Uhra," dedi fısıltıyla. Başını kulağıma yaklaştırdığında sıcak nefesi boynumu teğet geçti. "Uhra," dedi bir kez daha ve ben olduğum yerde titredim. "Nefesimi kesiyorsun bu bana reva mı?" Göz kapaklarım titrekçe kapanırken sesimi çıkarmadım. Senin tek değil; benimde sana bakarken nefesim kesiliyor Baran Oğuz.
Geriye çekilirken yüzünde sempatik bir gülümseme vardı. Bu gülümsemeye yaşamımı sığdırabilirim. Koyu yeşil hareleri bana bakarken midemde uçuşan kelebeklerin varlığını daha net hissediyorum. Bu duygular kelimelerle bile ifade edilmiyor.
"Abi," diyen Almila'nın uyarı tonlamasıyla hafifçe öksürüp arkamı döndüm. Abimler kuaförden çıkarken bizde arkalarından çıktık tabii Baran Almila'nın yanına yaklaşıp ne konuştu bilmiyorum.
Abimler en önden giderken biz onların arkasındaydık. Baran'ın bakışları usulca bana değdikten sonra tekrar yola döndü. Almila'da sessiz ve arabanın içinde korna sesleri dışında hiçbir ses yok.
Mahalleye giriş yaptığımız anda davullar çalmaya başladı. Gelin arabası Baranların kapısında durunca Aleyna abimin yardımıyla arabadan indi. Herkes toplanmış ve heyecanımız kat ve kat fazla. Son iki hafta dedim kendi kendime. Abimlerden iki hafta sonra bizim düğünümüz. Bakışlarım sol tarafımda duran Baran'a kaydığında dudaklarım kıvrıldı. Yüzünde mimik oynamıyor.
Elimi yavaşça eline kenetleyip gülümsedim. Hüzünlü ama mutlu da. Yüz ifadesi hiçbir şeyi belli etmediği için yorum yapamıyorum.
"Sanırım bu anı hiç hayal edemedim." Fısıltısıyla Baran'a biraz daha yaklaştım. "İkisinden birinin evleneceğini hiç düşünmek istemiyordum." Çenesi kasılırken gözlerim doldu.
"Baran," dedim mırıltıyla. Yeşil hareleri beni bulurken, bana buruk bir gülümseme sundu. Kalbim kafesinde kasıldı. Derin nefesler alıp verdikten sonra içeriye ilerledik. Evin kapısından içeriye girdiğimizde oda epey kalabalıktı.
"Bir gün," dedi kulağıma doğru. "Ve o gün iki hafta sonra," derken sesi epey keyifliydi. "O iki haftanın sonunda her günüm seninle başlayacak." Kalbim kafesinde daha çok kasılırken ne diyeceğimi bilemedim. Dilim tutulmuştu. Beynim kelimeleri bir araya getirmeme müsaade etmiyor.
İki hafta... Sadece on dört gün sonra beraber geçecek bir ömüre adım atacağız.
Düğün epey kalabalık ve hiç oturmaya fırsatım olmadı. Abim ve Aleyna'ya son kez baktıktan sonra annemlerin oturduğu masaya ilerledim ve aynı zamanda bakışlarım Baran'ı aradı. Annemin yanındaki sandalyeyi çekip oturduğum anda yan tarafımdaki sandalye çekildi. Başımı sağa çevirdiğimde göz göze geldik. Gözlerim gözlerine tutuklu kalırken soluğum azadı.
"Uhra," dedi tebessüm ederek. Elimi kalbime koymamak için kendimle savaştım. Onun tek bir gülüşüyle dağılıyorum ve bu bariz belli. Adımı seslendiğinde, soluğum kesilip beni nefessiz bırakıyor. Bütün hücrelerim onu sayıklayıp beni yok ederken, çıtımı çıkarmak haddim değilmiş gibi hissediyorum.
"Yoruldum," diye mırıldandım. Baran rahatça geriye yaslanıp gülümsemeye devam etti. Aklım onun kıvrılan dudaklarında takılı kalırken, ne dediğini anlamamın mümkünatı yok. Birileri masada bir şeyler konuşurken ben hala Baran'a bakıyordum ve tabii ki o da bana bakıyor. Gözleri gözlerime kilitlenmiş gibi kalakaldık.
"Sevgilim," dedi kulağıma fısıldayarak. Kalbim ritmini değiştirirken konuşmasını bekledim. Yanağıma düşmüş saçımı kulağımın arkasına sıkıştırıp tebessüm etti. "Bana böyle bakıyorsun," bu kez elini yanağıma yasladı. "Seni burada öpesim geliyor." Kalbim kafesini yaracak gibi atmaya başladı. Soluğum artarken yutkundum. Baran hala gülerken ben tepki dahi veremedim.
"Uhra," dedi gülümseyerek. Kendini geriye çekip muzipçe sırıttı. Aklımı başımdan almış ve eğleniyor. Kaşlarımı çatarak geriye yaslandım. Masanın altından ayağına güçlü bir tekme geçirip doğruldum.
"Uhra," diye tısladı dişlerinin arasından. Kıkırdayarak duruşumu dikleştirdim.
"Baran," dedi Pınar Annem. Baran yavaşça bakışlarını üzerimden çekip annesine döndü. Pınar Annem kaşlarını çatarak birkaç işaret yapınca onunla beraber bizde karşıya baktık. Nikah kıyılacak ve abimin şahidi Baran.
"Düğünden sonra görüşürüz müstakbel karıcığım." Baran'a ufak bir çocuk gibi dil çıkarmaya yeltendim ama hiç müsait bir yerde değiliz. Omuz silkeleyip geriye yaslandım. Görüşelim Baran Oğuz benim canıma minnet.
Nikah kıyıldıktan sonra düğün sonuna yaklaşmıştık. Hepimiz bir hayli yorgundu. Kabalık dağılırken bizimkiler kapıda gidenlerle vedalaşıyordu. Kollarımı Berkin abimin beline sarıp başımı omzuna yasladım.
"Yoruldum." diye mızmızlandım. Saçlarımın üstüne öpücük konduran abime bakmak için geriye çekildim.
"İki hafta sonra sende gidiyorsun." Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp yutkundum. İki hafta sonra evin içinde Cihad abimde bende olmayacak. Gözlerim dolarken abimin kolları arasında yerimi aldım.
"Deme öyle, sizi sık sık ziyarete geleceğim." Abim gülümseyerek bana manidar bir bakış attı.
Hep beraber düğün salonundan çıktığımızda herkes arabalara yönledi. Abim ve Aleyna'yı uğurladıktan sonra herkesin hangi arabaya bineceğini bekledim. Babamlar Barın abimle giderken gözüm Baran'a kaydı ve beraber gidemeyeceğimizi anladım.
"Aylin," diyen Pınar Annem koşar adımlarla annemin yanına geldi.
"Biz Barın'ın arabasıyla dönelim Baran ile Uhra gelsin." Gözlerim anneme kaydı. Annem ise göz ucuyla babama baktı.
"Kenan ne der bilmiyorum Pınar. Ben bir söyleyeyim ona." Pınar Annem gülümsedi. Annem hızlı adımlarla babamın yanına gittiğinde bakışlarımı üzerlerinden çektim. Aklım ve kalbim onunla yan yana olmam için savaşta ve bu savaşı yine kalbim kazanacak. Hep kazanmalı da.
"Tamam," dedi annem güleryüzüyle. Ellerimi birbirine kenetleyip yavaş adımlarla Baran'ın arabasına yaklaştım. Baran arkası dönük telefonla konuşuyordu.
"Başlatma işinden gücünden. Oğlum hadi oyalama beni." O hala telefonla konuşurken ben arabanın kapısını açıp ön yolcu koltuğuna oturdum. "Anne," dediği anda duraksadı ve kaşları keyifli bir halde havalandı.
"Güzelim," derken kendi yerine geçmişti.
"Annemler babamdan izin aldı." Sözlerimin ardından dudakları hafifçe kıvrıldı ve önüne döndü.
Yol sessizce ilerlerken ikimizden de çıt çıkmıyordu. Sessizlik daha çok heyecanlanmama neden oluyor. Gözlerim bir kez daha Baran'ı buldu ve sıcacık gülümsedi.
"Yarın evimize gidelim," dedi arabayı sahile yakın bir yere park ederken. Gözlerim etrafta gezindi ve bomboş bir alanla karşılaştı. Saat geç olduğu için kimse yok.
"Neden?" dedim çabucak. Kemerini çözdükten sonra bana doğru döndü.
"Eksikleri tamamlayalım. Beğenmediğin bir şeyler varsa söyle güzelim." Derin bir soluk aldıktan sonra geriye yaslandım. Her şey zaten benim istediğim gibi oldu. Baran ne istersem ikiletmeden yapıyor ve bu aşırı hoşuma gidiyor.
"Bence her şey gayet güzel." Gözlerimi usulca kapattığım anda yanağımda dokunuşunu hissettim.
"Sayılı günler," dedi sıcak nefesi yüzüme çarparken. Gözlerimi araladığımda yüzüyle karşı karşıya kaldım. Başını eğip dudaklarını alnıma bastırdı. Huzur usul usul ruhuma işlerken azar azar nefes aldım.
"Seninle başlayacak sabahlara günler kaldı." Gözlerimi tekrar kapattığımda geriye çekildi.
"Ah Uhra," Hafifçe gülümsedim ve gözlerimi araladım. Kalbim o kadar hızlı ki her an duracak gibi. Parmakları parmaklarımı sıkıca sararken daha çok gülümsedim.
"Aşığım ben sa
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
96.79k Okunma |
3.96k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |