12. Bölüm

9. Bölüm

Deniz
kaoscandiraskiimm

Lütfen sürekli aynı yorumları yazmayın!!!

İyi okumalar.

------------------------------------------------

Nefes nefese ve terden sırıl sıklam bir şekilde uyandım. Yine kabus görmüştüm.

 

Derin bir iç çektim ve terden arınmak için duş almaya karar verdim.

 

Dolaptan bir havulu aldıp odadaki banyoya girdim ve sıcak suyu açıp duşa kabine girdim.

 

Birkaç saniye vücudumun sıcak suyun altında rahatlamasını bekledikten sonra şampuanla saçımı köpürttüm ve duruladım. Sonra banyo lifine duş jelini sıkıp vücudumu yıkayıp duruladım.

 

Duşa kabinden çıktım ve havluyu vücuduma sarıp banyodan çıktım.

 

Odama girince hızla kurulandım ve kıyafetlerimi giyip saçlarımı taradıktan sonra kuruttum.

 

Komodindeki telefonumdan saate baktığımda saatin altı olduğunu gördüm.

 

Hala kâbusun etkisinden çıkamadığım için günlüğüme yazmaya karar verdim.

 

Komodinimin çekmecesinden (günlüğü nereye koyduğunu unuttum dkdndk) günlüğümü aldım ve masama oturup yazmaya başladım.

 

Kabusumu yazmayı bitirdiğimde altına tarihi de attım ve günlüğü yerine koydum.

 

Kabusumu yazmak içimi bir nebze de olsa rahatlatmıştı.

 

Bunları gerçek insanlara anlatmak istesem de insanların bana acımasını istemiyordum.

 

İç çektim ve mutfağa doğru gitmeye başladım.

 

Mutfağa gireceğim sırada mutfakta Eren bey, Pars bey ve Aras bey'in sesini duydum.

 

Eren bey "O fahişeyi evimde istemiyorum." dedi. Pars bey "Kim öyle bir orospuyu evinde ister ki? O bardağı da sırf dikkat çekmek için kırdı zaten." dedikten sonra Aras bey "O kızla aynı okulda, aynı sınıfta olmak, her gün yüzünü görmenin düşüncesi bile iğrençken bunu yaşayacak olmak..." dedi ve öğürür gibi bir ses çıkardıktan sonra birkaç kahkaha koptu.

 

Bu söyledikleriyle gözlerim doldu. Üvey ailem de böyle düşünüyordu fakat... Ümit etmiştim işte belki beni severler diye. Ama yine hevesim kursağımda kalmıştı...

 

İçeride hala bir şeyler konuşuyorlardı fakat duyamıyordum.

 

Ağlarken hıçkırığımı tutamadım ve dukaklarımdan bir hıçkırık firar etti.

 

İçerideki sesler kesildi ve ayak sesleri duydum. Tam gitmek için harekete geçtiğim sırada biri beni kolumdan tuttu ve çekip sırtımı sertçe mutfağın duvarına vurup kapıyı kapattı.

 

Sırtımdaki yaralar acıyınca dişlerimin arasından sert bir nefes aldım.

 

Beni çeken kişiye baktığımda bu kişinin Pars bey olduğunu gördüm.

 

Pars bey sinirle bana bakıp "Sen özele saygının ne olduğunu bilirmisin?!" diye ürkütücü bir sesle sorduğunda titremeye ve nefeslerim daralmaya başlamıştı.

 

~Açelya 10 yaşındayken~

Açelya tanımadığı adamlar tarafından bir yere getirilmişti.

 

Oda kap karanlık, hiç ışık almayan bir yerdi ve kan kokuyordu. Açelya bu kokuyu çok iyi bilir ve nefret ederdi. Bu kokuyu her aldığında aklına annesi ve o asansör gelirdi.

 

Açelya korkuyla tirrer ve ağlarken odanın dışından sesler duydu.

 

Hızlıca kapıya doğru yürüdü ve kulağını kapıya yasladı. İki adam birbirleriyle konuşuyorlardı. Adamlardan biri "Kız daha 10 yaşında, neden onu aldın ki?" diye sordu. Karşısındaki adam rahatsız edici bir şekilde gülüp "Küçük kızlar daha... Hoş oluyor." dediğinde Açelya adamın ne ima ettiğini anlayıp daha çok ağlamaya ve titremeye başlamıştı.

 

Hıçkırığını tutamayıp dudağından bir hıçkırık kaçırınca dışarıdaki sesler kesilmiş ve adamlar anahtarla kapının kilidini açmışlardı.

 

Kapıya yaslanan Açelya kapı açılınca dengesini kaybedip yere düşmüştü.

 

Açelya'nın kapıdan onları dinlediğini anlaya adam Açelya'yı saçından çekiştirerek odanın ortasına fırlatmış ve "Sen özele saygının ne olduğunu bilirmisin?!" diye bağırıp Açelya'yı bayılmasına ramak kalana kadar dövmüş ve "Bir yıl boyunca bizimle olacaksın, kurallarımı sakın unutma yoksa memnun olmayacağın şeyler olur küçük kız." diyip diğer adamla odadan çıkıp kapıyı kilitlemişti.

 

 

~Günümüz~

Pars bey bana bağırıyordu fakat hiçbirini duymuyor, duyamıyordum.

 

Geçmişteki anılarımı durduramıyordum. O adamların bana yaptıkları, o odada yaşadıklarım beynime hücum ediyordu.

 

En sonunda dayanamayıp yere çöktüm ve ellerimle kulaklarımı kapatarak çığlık atmaya başladım.

 

Pars bey şaşkınlıkla benden uzaklaşırken ben durmadan çığlık atıyordum.

 

Bir süre sonra boğazımın ağrısından dolayı çığlık atmayı bıraktım ve dizlerimi daha da göğsüme çekerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

 

17 yılıma ağladım, çocukluğuma ağladım, kaybettiklerime ağladım en çok da kaybolan mutluluğuma ağladım.

 

Bu sırada vücuduma sarılan kollar hissettim.

 

Kim olduğunu bilmesem de kafamı göğsüne gömüp titreyerek ağlamaya devam ettim.

 

Bir süre sonra ağlamam durunca o güvenli kollar benden uzaklaştı. Birkaç saniye o sıcak ve güvenli kolların yokluğundan dolayı hissettiğim boşluğu sindirmeye çalışırken biri ben kucağına aldı.

 

Bitkinliğimden dolayı kim olduğuna bakmadan başımı beni kucağına alan kişinin göğsüne yasladım.

 

Okyanus kokuyordu. Kokuyu doya doya içime çektiğim sırada yumuşak bir yere bırakıldım fakat beni kucağına alan kişi yanımdan ayrılmadı ve başımı kucağına alıp saçımı okşamaya başladı.

 

Huzurla gözlerimi kapattım ve kasılan vücudumu gevşettim fakat sırtım koltuğa değince sırtımdaki yaralara şiddetli bir acı saplandı.

 

İnleyerek vücudumu yeniden kastığımda Cihan beyin sesini duydum "Açelya seni fazla zorlamak istemiyorum ama sırtındaki yaralara bakabilir miyim?" dedi.

 

Sırtım gerçekten çok acıyordu ve bir doktora görünmek istiyordum ama bu kişi Cihan bey olmamalıydı. Çünkü eğer Cihan bey sırtıma bakarsa yaraları görecekti ve bu yaralar ufak tefek yada az yaralar değildi. Sırtım en çok yara olan yerimdi. O kadar fazla ve kötü yaralar vardı ki bakmaya ben bile korkuyordum.

 

Yerimde hafifçe doğruldum ve "Gerek yok, o kadar acımıyor" dedim.

 

Herkes 'daha iyi bir yalan bulamadın mı?' der gibi bakarken derin bir iç çektim ve "Tamam ama burada değil hastanede bakalım" dedim.

 

Bunu dememin nedeni hem zaman kazanmak hem de sadece tek bir kişinin görmesini sağlamaktı.

 

Cihan bey bana bakıp "O zaman kahvaltıdan sonra hastaneye gideriz hem bana da bir arkadaş izin aldığı için mesai koymuşlar." dediğinde başımı onaylar anlamda salladım.

 

Kahvaltı yaptıktan sonra hızla odama çıktım.

 

Kahvaltı ve kahvaltıdan önceki sürede sırtımı gizlemeye çalışmıştım çünkü kanadığına adım kadar emindim.

 

Yaralarıma bakmak için aynanın karşısına geçtim ve derin bir nefes alıp uzun kollu pijamamı çıkarıp aynadan sırtıma bakmaya hazırladım kendimi. Sırtımdaki yaraları görmek istemiyordum ama mecburdum.

 

Ani bir cesaretle aynadan sırtıma baktım ve gördüklerimle gözlerim doldu.

 

Sırtımda her türlü yara vardı ve çoğu kanıyordu.

 

Gözümden bir yaş aktı. Hızla aynaya bakmayı bıraktım ve dolabımdan bir kazak alıp üstüme giydim.

 

Yeni yıla çok az kaldığı için hava buz gibiydi.

 

Üstümü giyindikten sonra alt kata indim ve salona girdim.

 

Cihan bey hazırlanmış ve koltukta oturarak telefonundan birşeylerle uğraşıyordu.

 

Yanına yaklaştığında bana bakıp tebessüm etti ve "İstersen çıkalım." dediğinde başımı onaylar anlamda salladım.

 

Cihan bey birkaç saniye sonra arabayı çalıştırdı ve hastaneye sürmeye başaldı.

 

Geçen her saniyede daha da stres oluyor ve karın ağrım daha artıyordu.

 

Yaklaşık yarım saat sonra hastaneye vardık ve arabadan indik.

 

Stresten karnıma ağrılar sağlanırken Cihan bey yanıma geldi ve hastaneye girdik.

 

Cihan bey birkaç kişiye baş selamı verirken merdivenlere yöneldik ve 2. kata çıktık. Biraz daha yürüdükten sonra kapısında 'Dr. Cihan ÖZTÜRK' yazan odaya girdik.

 

Ben odanın girişinde stresle beklerken Cihan bey önlüğünü giydi ve yanıma yaklaştı. Bununla daha da gerilirken Cihan bey derin bir nefes aldı ve "Doktorlardan korkuyormusun?" diye sordu.

 

Başımı hayır anlamında salladığımda "O zaman problem ne Açelya?" dediğinde başımı öne eğdim ve yerimde rahatsızca kıpırdandım.

 

Cihan bey derin bir iç çektikten sonra "Sedyeye otururmusun?" dedi. Ufak adımlarla sedyeye oturdum ve tır aklarımla oynamaya başladım.

 

Cihan bey de sedyenin yanına geldi ve "Kıyafetinin sırt kısmını biraz sıyırırmısın?" dediğinde hiçbir şey yapmadım ve başımı yere eğdim.

 

Cihan bey derin bir iç çekti ve "Sorun ne Açelya?" dedi.

 

Yerimde rahatsızca kıpırdanır ve tırnaklarımı soyarken omzunu silktim.

 

Cihan bey derin bir nefes aldı ve "Canının ne kadar yandığını görüyorum Açelya. En azından biraz yardımım dokunsun. Biliyorum bize güvenmiyorsun zaten senden bize hemen güvenmeni beklemiyoruz ama en azından bir doktor olarak işimi yapayım. Olur mu?" dediğinde başımı hafifçe tamam anlamında salladığımda gülümsedi.

 

Canım yanıyordu ama dayanamayacağım bir acı değildi. Yıllardır böyle acılara katlanıyordum ve alışmış

tım. 

 

Derin bir nefes aldım ve giydiğim kazağın sırt kısmını sıyırdım.

 

Cihan beyin bir şey söylemesini bekledim fakat hiçbir şey söylemedi.

-------------------------------------------------

Kestik.

Umarım güzel yazabilmişimdir

1102 kelime

Bölüm : 01.12.2024 17:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...