143. Bölüm
Yalives Doğan / Resmen Aşık / 69. Sonsuz İstekler

69. Sonsuz İstekler

Yalives Doğan
kambersizyazar

Ben yine geldim.
❤❤

Başlamadan evvel lütfen beğeni butonuna tıklayınız. Sonra okuyunuz.

Yorumlarınızı gerçekten bekliyorum, paragraf arası yorumları okumayı çok seviyorum. Lütfen beni bundan mahrum bırakmayın inanın sizin 5 dakikanızı alacak bir hareket benim bütün günümü güzelleştiriyor. Hikaye hakkında iyi veya kötü her şeyi yazabilirsiniz saygı çerçevesinde.

Siz hikayenin elini tuttukça ben yeni bölümde bir şeyler yazma hevesi buluyorum. İnanın diğer bölüm için daha hiçbir şey yazmadım kafamda bir başlangıç bile oturtturamadım. Yazma hevesim sıfır. Belki benim yazdığım yorumumla ne olacak diyorsunuz. Çok şey oluyor mesela yazar hikâyeyi devam etmesi için bir neden oluyor, bölümü beklediğinizi gösteriyorsunuz sizi bekletmemek için daha çaba harcıyorum. Yazma hevesim geri geliyor.

Tekrar söylüyorum sadece beğeni yapmayın yorumlarınızı da inanılmaz bekliyorum. Fazla yorum gördüğünüzde onlar 2 veya 3 kişiye ait oluyor paragraf yorum yapıyorlar. Lütfen zaten fazla yorum var biz yapmayalım demeyin.

_________

Biliyor musun, çaresizce beklenen aşk en çok o yanındayken hissedilir. O an vardır ama yoktur, sadece sen ve koca bir boşluk. Beklersin… ama neyi beklediğini bile tam bilemezsin. eklediğin hiç gelmeyecek bir dönüştür. Olmayacağını bildiğin halde içindeki o küçücük umut seni bırakmaz. Geceler boyu, saatlerin nasıl geçtiğini bilmeden düşünürsün. Onun bir yerde yaşadığını, nefes aldığını, ama senin dünyana uğramadığını bilmek en büyük işkence olur. Ve sonunda, en kötüsüyle yüzleşirsin. Onsuz da sabah olacak, onsuz da hayat devam edecek… ama içindeki o boşluk asla bunu istemez.

Salih'in sözleri soğuk bir bıçak gibi Esila'nın kalbine saplanmıştı. Kaçmasını mı istiyordu? Onu unutmasını mı? Aklından, kalbinden silmesini mi?

Gözleri, Salih'in yukarı çıkan siluetine kilitlendi. O, yukarı çıkarken gözlerini kaçırıyordu. Kaçmasını gerçekten istiyor muydu? Yoksa bu, sevdiği kadını korumak için söylediği bir yalan mıydı?

Sesi biraz önce buz gibiydi ama içinde yanan yangını Esila görebiliyordu. Gözlerindeki acıyı, korkuyu, çaresizliği... Ama en çok da sevgiyi. Onu uzaklaştırmaya çalışıyordu çünkü seviyordu.

Salih'in gecenin içinde gölgesi uzun ve yalnızdı. "Hiç olmamışım gibi aklından, kalbinden beni sil." Bu cümle bir dakikadır kulağında yankılanıyordu. Esila'nın nefesi sıklaştı. Kalbinin çırpınışını hissetti. Salih, kendisini unutmasını söylüyordu ama nasıl unutabilirdi? Onu sevmekten nasıl vazgeçebilirdi? Onun varlığı, sesi, bakışı her şeyine işlemişti. Bunu yapamazdı. Yıllardır tek taraflı olarak verdiği kalbini geri almak istemiyordu.

Daha fazla susmadı. Daha fazla kendini bastırmadı. "Senden nasıl vazgeçebilirim? Olduğun yerde dur ahmak herif," Durmadı. "Sen gelmezsen ben sana gelirim. Tükürdüğüm gururum yıllar önce benden gitti. Bekle geliyorum." diye haykırdı. Koşarak ona yetişip nefes alırken konuştu. "Sen tek başına bu kadar zorluk çekmişsin! Bunu bilmeden yaşamışım! Beni neden uzağa itiyorsun, neden sevginin içinde kaybolmama izin vermiyorsun?"

Gözyaşları engel tanımadan süzülüyordu artık. "Ne olursa olsun, kim ne derse desin, hangi engel çıkarsa çıksın, ben buradayım! Senin yanındayım! Seninle olmak istiyorum! Sen mutlu ol diye Yağmur'u yaşatmak için ölümü göze aldım. Daha ne kadar ileri gidebilirim aşkıma inanman için."

Ağlıyordu. Hem de çok. İçinde biriken ne varsa gözyaşlarıyla akıyordu. Salih'i yanında olamadığının pişmanlığıyla, onun bu yükü tek başına taşımasının ağırlığıyla, ona yetememe korkusuyla ağlıyordu. Salih, nefesini tuttu. Esila'nın içtenliği, gözyaşları ve haykırışı onu sarsmıştı. Bir şey diyemedi. İstediği şey, Esila'nın onu bırakmasıydı, evet... Ama onun gözyaşlarına bakarken, bunu gerçekten isteyip istemediğini sorguluyordu.

Onu seviyordu. Esila'nın canının yanmasını da istemiyordu. Bu yüzden gitmesini söylemişti. "Esila..." diye mırıldandı, sesi çaresiz ve titrek. Esila başını kaldırdı. "Beni bırakma," dedi sessizce. "Ben seni bırakmayacağım." Salih, geceye baktı. Gökyüzünde birkaç yıldız parlıyordu. İçinde derin bir sızı vardı ama bu sızının içinde bir umut da filizlenmişti. Bir adım attı Esila'ya doğru. Ve sonra bir adım daha. Esila, yüzünü elleriyle sildi, ama gözyaşları durmuyordu. Salih ise onun önünde durdu, derin bir nefes aldı ve fısıldar gibi konuştu:

"Ben seni koruyamazsam?" Esila, tereddütsüz cevap verdi. "Ben seni korurum."

"Neden bu kadar bağımlısın bana?" Esila, gözyaşlarının buğulandırdığı bakışlarını Salih'ten ayırmadı. O, korkuyordu. Onu incitmekten, ona yük olmaktan, sevgisinin ağırlığını taşımaktan korkuyordu. Ama Esila, o yükün altında ezilmekten değil, onu kaybetmekten korkuyordu. Sesi kırılmıştı, ama içinde bir isyan vardı. "Sen beni varlığınla koruyorsun, Salih! Senin bir gülüşün, bir bakışın, o güzel kalbin... Bunlar yetiyor bana! Kimsenin sana dokunmasına izin vermem diyorsun ya, peki ben senin elini bile tutamıyorsam, bu nasıl adalet?"

Salih'in yüzü gerildi. Konuşmak istedi ama Esila izin vermedi. Birkaç basamak çıktı ve tam karşısına dikildi. "Sen benden gitmemi istiyorsun. Unutmamı, silmemi, kaçmamı. Ama ben senin her hücrene, her anına, her zayıflığına, her acına razıyım, Salih!" Sesinin şiddeti gecenin sessizliğini delip geçti. "Ben seni sadece mutluyken, güçlü ve dimdik ayaktayken mi seveceğim sanıyorsun? Senin karanlıklarını sevecek kadar cesaretim yok mu sanıyorsun?"

Salih'in nefesi düzensizleşti. Onun bu kadar güçlü, bu kadar sahiplenici oluşu, içinde sakladığı duvarları tuzla buz ediyordu. "Esila, bilmiyorsun... Ben bazen kayboluyorum, bazen neyin gerçek olduğunu bile anlamıyorum. Kendi içimde boğuluyorum." Esila bir adım daha yaklaştı, sesi titriyordu ama kararlıydı. "Kaybolduğunda seni ben bulurum. Boğulduğunda kurtarırım."

Salih'in gözleri doldu, ama kolaylıkla ağlamazdı. Bunu yapamazdı. Esila'nın gözlerindeki ateşin içinde kendini görüyordu. "Ben seni yorarım, Esila." Başını iki yana salladı. "Seninle yorulmaya razıyım! Her şeyinle razıyım! Senin sevdanın gölgesinde kalmaya razıyım! Yeter ki gitme! Yeter ki beni kendinden uzaklaştırma." Salih birkaç basamak aşağı çöktü, ellerini saçlarına götürdü. Kalbi göğsünü parçalayacak gibi atıyordu. "Neden?" diye sordu, sesi kısık ve boğuktu. "Neden bunca yükü almak istiyorsun? Delirmiş olmalısın."

Esila da yere çöktü, yüzünü onun ellerine yasladı. "Çünkü seni seviyorum, Salih! Çünkü ben sensiz nefes almak istemiyorum."

O an, gecenin bütün sessizliği, bütün karanlığı, bütün korkuları Esila'nın gözyaşlarının içinde kayboldu. Salih, hâlâ onu korumak için gitmesini istiyor muydu? Hayır. Artık istemiyordu. Ama bu, onun için Esila'nın yanına sığınabileceği anlamına da gelmiyordu.
İlk defa kendini bu kadar çaresiz, ilk defa birine karşı bu kadar zayıf hissediyordu. Esila, onun bu kırılmış halini bile sahiplenecek kadar güçlüydü. Ve belki de bu, bir insanın sahip olabileceği en büyük güçtü.

Salih, Esila'nın sözleriyle darmadağın olmuştu. Kendisini zayıf hissetmekten nefret ederdi ama şu an o kadar savunmasızdı ki... Esila'nın gözlerinde inatla parlayan sevgi, onun duvarlarını birer birer yıkıyordu. Esila'nın yüzü hâlâ çok yakındı. Onun nefesini hissediyordu. Dudakları titriyordu, gözleri bulanıktı. İçinde bir savaş vardı. Kaçmalı mıydı, kalmalı mıydı? Her şeyi geride bırakmak istedi.

Titrek bir cesaretle öne eğildi ve Salih'in dudaklarına küçücük bir öpücük kondurdu. Kısacık ama bütün duygularını içinde barındıran bir öpücük... Ve hemen geri çekildi. Uzatmadan, sırnaşmadan.

Kalbi deli gibi atıyordu. Bunu neden yaptığını bile sorgulamadı. Sadece hissetmişti ve yapmıştı. Salih... Salih nefesini bile alamıyordu. Şok içinde Esila'ya baktı. O an, beynindeki bütün gürültü sustu. O an, içinde taşıdığı bütün korkular, bütün karanlık, Esila'nın dudaklarının bıraktığı izde kayboldu.

Ama bu mümkün müydü? Salih'in gözleri bir an boşluğa daldı. Yüzü gerginleşti. Göğsü inip kalkıyordu ama hiçbir şey söylemiyordu. Esila, paniklemişti. "Bir şey söyle..."
Salih yutkundu, ellerini sıkıp açtı. "Esila, ben... Ben bazen hayal ile gerçeği ayırt edemiyorum."

Esila, anlamamış gibi ona baktı. Salih derin bir nefes aldı. Sesi titriyordu. "Bazen gördüğüm şeylerin gerçek olup olmadığını bilmiyorum. Konuştuğum insanların var olup olmadığını... Bazen beynim bana oyun oynuyor ve ben o oyunun içinde kayboluyorum." Esila'nın kalbi sıkıştı. Salih, parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. Gözleri kocamandı, soluk alışı düzensizleşmişti. "Şimdi..." dedi boğuk bir sesle. "Şimdi bu öpücük... Gerçek miydi?"

Esila'nın gözleri büyüdü. Salih, şok içindeydi. Ellerini yüzüne kapadı. "Gerçek miydi, Esila? Yoksa ben yine bir yanılsamanın içinde miyim?" Esila, gözyaşları yanaklarından süzülürken onun ellerini tuttu. "Gerçekti," dedi yavaşça. "Gerçek, Salih. Ben buradayım. Seninleyim." Salih'in gözleri onun gözlerine kilitlendi.

Salih hâlâ nefesini toparlamaya çalışıyordu. Gerçek ile hayali ayırt edememenin verdiği korku gözlerinde parlıyordu. Esila'nın gözleri, sesi, elleri... Hepsi sıcacıktı, hepsi gerçekti.

Esila, hiç tereddüt etmeden onun ellerini sımsıkı tuttu. Gözlerinde ne korku vardı ne de şüphe. Sadece kesin bir kararlılık.
"Salih, evlenelim." Salih'in bütün vücudu buz kesti. Ellerini geri çekmeye çalıştı ama Esila izin vermedi. "Ne diyorsun sen?" diye fısıldadı, sesi şaşkınlık ve korku doluydu.

Esila bir adım daha attı, gözyaşlarını silmeden ona baktı. "Belli ki bu işi sana bırakırsam bekâr kalacağım. Benimle evlen. Senin yanında olmak istiyorum. Ne olursa olsun. Hiç gitmeyeceğim bir yer istiyorum ve o yer senin yanın olsun istiyorum." Salih başını hızla iki yana salladı. "Hayır, hayır... Sen ne yaptığını bilmiyorsun. Benimle hayat kuramazsın, ben seni mahvederim, Esila! Tedavi sürecinde yanımda ol ama ötesi olmasın."

Ama Esila yılmadı. Kararlıydı. "Beni mahvetmezsin, Salih. Sen bana zarar vermezsin. Asıl ben seni tek başına bırakıp gidersem mahvolurum. Sen hastalığınla savaşırken yanında olmazsam, seni kendi içinde kaybolmaya terk edersem asıl o zaman mahvolurum!" Salih, duyduklarına inanamıyordu. İçinde bir şeyler paramparça oluyordu. Yıllardır herkesten sakladığı yarası, kimsenin ona kalamayacağını düşündüğü gerçeği, Esila'nın karşısında anlamını yitiriyordu.

"Bunu yapamazsın. Bir hevesle alınacak bir karar değil bu." Esila, ellerini onun yüzüne koydu. "Bir heves mi? Salih, ben seni içimde hissettiğim ilk andan beri hep yanında olmak istedim. Bu bir heves değil, bu bir teslimiyet. Seni seviyorum ve senden kaçmayacağım. Beni kendinden uzaklaştıramayacaksın!"

Salih, onun gözlerinde kendisini gördü. O karanlık, hastalık, korkular... Esila'nın sevgisiyle anlamını yitiriyordu. Ama gerçekten de olur muydu? Birlikte yürüyebilirler miydi? Esila, onun yerine de karar verdi. Ellerini daha sıkı tuttu, sesi titredi ama yüreğindeki sevgi sarsılmadı. "Evlenelim, Salih. Bu yalnız savaşına artık iki kişi devam edelim."

Salih, gözlerini kapattı. Kalbi küt küt atıyordu. Ama bir şey hissetti. İlk defa hayatında, ilk defa bu kadar korkusuzca... Bir yere ait hissetti. Ve o yer, Esila'nın yanıydı.

*****

Sabah saatleri

Melek, gözlerini araladığında yüzünü sıcacık bir tenin bastırdığını fark etti. Önce nerede olduğunu hatırlayamadı. Vücudu hâlâ yorgundu, kaslarında tatlı bir ağırlık vardı. Ama sonra geceyi düşündü... Murat'ı, onun dokunuşlarını, fısıldadığı kelimeleri... Ve aniden yüzü alev alev yandı.

Allah'ım...

Hafifçe kıpırdandı ama bu, Murat'ın onu daha sıkı kendine çekmesine neden oldu. Bir kolu beline dolanmış, diğer eli sırtında yatıyordu. Melek, Murat'ın çıplak göğsüne tamamen yapışmış bir haldeydi. Nefesini tuttu. Nasıl fark edilmeden çıkacaktı buradan? Onu uyandırmadan nasıl uzaklaşacaktı? Utançtan ölüyordu.

Tam geri çekilmeye çalışırken, Murat'ın sesi uykulu ve kısık bir şekilde duyuldu. "Bu kadar çabuk kaçamazsın, güzelim, karıcığım." Bulutların arasından süzülüyor gibiydi sesi. İnsanı rahatlatıyordu. Melek gözlerini hızla kapattı, sanki hâlâ uyuyormuş gibi davranabilirmiş gibi. Murat'ın gülümseyişini hissetti. "Rol yapmayı bırak," dedi, sesi oyunbaz ve yumuşaktı. "Göz kapaklarının titrediğini görebiliyorum." Göz kapaklarını öperek tekrar yastığa gömüldü. Melek pes edip gözlerini açtığında, Murat'ın ona gülümseyerek baktığını gördü. Gece boyunca onu deliye döndüren, oyun oynayan bakış yine gözlerindeydi.

Melek kaşlarını çattı. "Beni bırak, kalkmam lazım." Murat başını hafifçe yana eğdi. "Nereye?" Melek, kaçamak bir şekilde gözlerini ondan kaçırdı. "Bilmem... Kahvaltı falan yapacağız herhalde." Murat kıkırdadı. "Melek, geceden sonra hâlâ utanıyor olamazsın."
Melek, Murat'ın omzuna hafifçe vurdu. "Saçmalama!" Dudaklarını bastırdı. "Utançtan ölüyorum." Örtüyü saçlarına kadar çekti. Murat örtüyü aralayıp ona doğru eğildi, sesi daha da kısık bir tonda devam etti. "Gece boyunca bana 'Seninim' dediğini hatırlıyorum. Hatta birkaç kez." Melek'in yüzü tamamen kıpkırmızı oldu. Bu adam deliydi.

Kendini hızla geri çekmeye çalıştı ama Murat onu bırakmaya hiç niyetli değildi. Onu tekrar kendine çekip sırtına sarıldı. "Biraz daha böyle kalalım." Melek iç çekti ama Murat'ın vücudu o kadar rahattı ki... Kalbinin sesi ona huzur veriyordu. Sonunda, gözlerini kapattı ve fısıldadı. "Sadece birkaç dakika." Murat hafifçe gülümsedi. "Ne kadar masum görünüyorsun." Melek, gözlerini tekrar açmadan mırıldandı. "Ve sen ne kadar baş belası." Murat güldü ama Melek'in saçlarına küçük bir öpücük kondururken sesi alçaldı. "Ve sen benim hayat ışığımsın."

Melek, Murat'ın kollarında hâlâ kıpırdamadan yatarken, içten içe ne yapacağını bilemiyordu. Oyunbaz bakışları, sıcacık teni, sahiplenici kolları... Murat, her şeyiyle onu çevrelemişti. Ve en kötüsü bundan şikâyetçi değildi. Ama yine de bir noktada kalkması gerekiyordu. Tam kollarından sıyrılmaya çalışırken, Murat kollarını biraz daha sıktı. "Daha yeni ısınmıştım, bırakmam." Melek gözlerini devirdi. "Kalkmam lazım."

Murat kaşlarını hafifçe kaldırdı. "Dün gece kalkmak istemiyordun." Melek hızla başını kaldırıp ona sert bir bakış attı. "Murat!" Murat gülerek başını yastığa geri koydu. "Tamam, tamam. Ama en azından birkaç dakika daha kal. Sabahları sarılarak uyanmak sağlığa iyi geliyormuş." Melek şüpheyle gözlerini kıstı. "Uyduruyorsun." Murat ciddiyetle başını salladı. "Asla. Bilimsel olarak kanıtlanmış. Sarılınca oksitosin salgılanıyormuş. Bu da mutluluk hormonuymuş." Melek inanmıyormuş gibi kaşlarını kaldırdı. "Gerçekten mi?"

Murat daha rahat bir şekilde uzanıp gülümsedi. "Bunu kanıtlamanın tek yolu var. Sarılmaya devam etmek." Melek içini çekti ama gülümsediğini fark edince hemen yüzünü saklamaya çalıştı. Murat bunu kaçırmadı tabii. "Gülümsemeni gördüm." Melek gözlerini devirdi. "Görmedin." Murat başını yana eğip, sesi alçalarak fısıldadı. "Gördüm. Ve çok tatlıydın." Melek'in yüzü yine ısındı. Bu adam hep mi böyle olacaktı?

Tam kaçmaya çalışırken Murat onu bir anda ters çevirdi, Melek şimdi sırt üstü yatıyordu, Murat ise yüzünde kocaman bir gülümsemeyle ona bakıyordu. "Bence kahvaltıya gerek yok," dedi, sesi tamamen yaramaz bir tona bürünmüştü.
Melek gözlerini kocaman açtı. "Nedenmiş?" Murat gülümsedi, başını eğip dudaklarını Melek'in yanağına hafifçe dokundurdu. "Çünkü seni izlemek zaten günümü güzelleştirmeye yetiyor. Karnımda doyuyor." Melek'in kalbi hızla atmaya başladı. "Böyle olmaz ama ya." Murat kahkaha attı ama onu bırakmadı, sadece başını yastığa geri koyup sımsıkı sarıldı. "Tamam, tamam." Melek kaşlarını çattı. Murat gülümseyerek gözlerini kapattı. "Bundan sonra her sabah böyle uyanacağız."

Melek iç çekti ama içinde sıcacık bir his yayıldı. Her sabah onun kollarında uyanmak mı? Fena fikir değildi.
Gözlerini kapatırken fısıldadı. "Tamam, ama kahvaltıyı sen hazırlayacaksın." Murat güldü. "Anlaştık."

Melek, sonunda Murat'ın kollarından sıyrılmayı başarmıştı ama bu, pek kolay olmamıştı. Adam tam bir yapışık sevgiliydi. Yatağın içinde kıvrılıp, "Biraz daha" diye mızmızlanması yetmezmiş gibi, her fırsatta onu tekrar kendine çekmeye çalışmıştı. Ama şimdi, sabah güneşinin hafifçe aydınlattığı mutfakta, elinde kahve kupasıyla ayakta duruyordu. Üzerinde hâlâ Murat'ın ona verdiği geniş tişört vardı ve bu bile onu biraz utandırıyordu.

Murat tam karşısında, mutfak tezgâhına yaslanmış, üstü çıplak halde ona sırıtıyordu. Kıvırcık saçları hafif nemli, yüzü fazla yakışıklı duruyordu. "Eee?" dedi Murat, kollarını kavuşturarak. "Bana kahvaltıyı benim hazırlayacağımı söyledin ama hiç yardımcı olmuyorsun, Melek." Melek, kahvesinden bir yudum aldı ve ona kaşlarını çatarak baktı. "Ben mi yardımcı olmuyorum? Sen daha tek bir şey yapmadın." Murat omuz silkti. "Seni izliyorum. Bence bu yeterince büyük bir çaba." Melek içini çekti. "Yumurta yap. Ben ekmekleri kızartırım." Murat, başını sallayıp dolaba yöneldi. Melek tam ekmekleri almak için arkasını döndüğünde, birden beline sıcak bir elin dolandığını hissetti. "Ne yapıyorsun?" diye sordu hızla. Murat başını omzuna yasladı, sesi hafif uykulu ama tatlı bir oyunbazlıkla doluydu. "Bence kahvaltıyı biraz daha erteleyebiliriz." Melek kaşlarını çattı.

"Murat! Ama böyle olursa olmaz ki." Murat kıkırdayarak onu bıraktı ve bir adım geri çekildi. "Tamam, tamam. Çalışma ahlakına hayranım. Ama en azından bir 'günaydın öpücüğü' hak etmiyor muyum?" Melek elindeki bıçağı tezgâha koydu ve kollarını bağlayarak ona döndü. "Sen az önce yatakta beni iki saat boyunca rehin aldın! Daha ne istiyorsun?" Murat düşünceli bir şekilde başını yana eğdi. "Biraz daha rehin almak? Biraz daha öpmek." Melek gözlerini devirdi. Ama Murat'ın sırıtan yüzüne bakarken kendini tutamadı ve hafifçe gülümsedi.
"Tamam." dedi Melek, gözlerini ondan kaçırarak. "Ama sadece küçük bir tane."

Murat anında eğildi, dudaklarını kısa ama sıcacık bir şekilde Melek'inkilere değdirdi. Geri çekildiğinde ise, kazanan bir ifadeyle bakıyordu. "Bu işin böyle olacağını biliyordum." Melek gülerek başını salladı. "Hadi, yumurtaları yakmadan yap da yiyelim." Murat kıkırdayarak ocağa yöneldi. Ama arada bir elinin Melek'in beline, sırtına ya da koluna dokunduğuna yemin edebilirdi.
Bu adam, mutfakta bile oyununa devam ediyordu.

Melek, ekmekleri kızartırken, mutfakta bir sessizlik vardı ama bu, huzurlu bir sessizlikti. Murat'ın kahvaltıyı hazırlarken yaptığı espriler, arada bir ona atılan gülümsemeler, her şey doğal ve rahat hissettiriyordu. Yumurtalar kırılmıştı, peynirler ve zeytinler masada yerini almıştı. Sonunda ikisi de sofraya oturdu. Kahvaltı, ne kadar basit olsa da, birlikte geçirilen her an gibi çok değerliydi. Melek ekmeğini tereyağıyla sürerken, Murat ona tatlı bir bakış attı. "Birlikte bu kadar basit şeyler yaparken bile, her anı özel kılıyoruz." Melek, gözlerini hafifçe kırpıp gülümsedi. "O kadar da abartma. Sadece kahvaltı yapıyoruz." Kendi içindeki heyecanı belli etmemeye çalıştı. Ruhu cennette gibiydi.

Murat, kahvesinden bir yudum alırken ciddiyetle başını salladı. "Hayır, gerçekten özel. Çünkü seninle olmak... her şeyden özel." Melek, bu kez bir an bile duraksamadan gülümsedi. Kahvaltıyı bitirdiklerinde, hafif bir huzur vardı. Ama güne başlamak için harekete geçmeleri gerektiğini biliyorlardı.

Melek, Murat'ın mutfaktan çıkarken gözlerine bakarak, "Ben beş dakika banyo edeyim. Sende işlerini bitir. Sana da uyar mı?" diye sordu. Murat gülümsedi. "Uyar." Melek biraz şaşırsa da, banyo yapmaya gitmek için odasına yöneldi. Murat'ın da peşinden geldiğini fark etti. "Ne yapıyorsun?" diye sordu, başını çevirerek.

Murat, omuzlarını silkerek gülümsedi. "Seninle aynı banyoyu paylaşmayı seveceğimden eminim. Ayrıca..." dedi, "Yavaşça gitmen gerekmiyor, hadi gel." Melek, Murat'ın oyunbaz bakışlarını fark ettiğinde, ona direnmek hiç kolay değildi. Onunla her şeyi paylaşmak, sabahın bu anı, çok doğaldı. Banyo yaparken, ikisi de şehvetle ve yavaşça hareket ediyordu. O an, sabahın rutininden biraz farklıydı; her şey daha yakın, daha anlamlıydı. Melek, banyo sonrasında bembeyaz havlusuna sarılırken, Murat'ın ona bakan bakışları yine aşklaydı. "Birlikte duş almak, neden bu kadar tatlı oldu sence?" Melek gülümsedi, ama hemen ardından saçlarını kurutmaya devam etti. "Sadece sabah rutini, Murat."

"Rutinler vazgeçilmezim olacak." Melek, saati kontrol ettiğinde, artık evden çıkmaları gerektiğini fark etti. Giyinmeye başlarken, Murat elini beline koyarak, ona dikkatle baktı. "Beni bugün özleyecek misin?" Melek, üzerini giyerken gülümsedi. "Sensiz eksik kalırım. Çok özledim seni " Murat, hafifçe başını eğdi ve yanağını okşadı. "Eksik olman, her zaman bana geri dönmen için bir neden olacak." Melek, biraz daha rahatlamış bir şekilde giyinmeye devam etti. "Öyleyse, seni sabahları sarılarak uyandıracak bir fırsatım olacak mı?"

Murat, biraz düşünceli bir şekilde gülümsedi. "Bundan sonra her sabah, Melek. Söz veriyorum." Melek, aynanın karşısında küpelerini takarken, Murat'ın arkasından gelip beline sarıldı. "Bence işe gitmesek?" diye mırıldandı, sesi hâlâ uykulu ama fazlasıyla ciddiydi. Melek kaşlarını kaldırarak aynadan ona baktı. "Hayır!"

Murat hafifçe başını eğip boynuna küçük bir öpücük kondurdu. "Bütün gün yatakta kalalım. Film izleyelim. Hatta istersen kahvaltıyı tekrar yaparız." Melek, onun kollarından sıyrılmaya çalıştı ama Murat kollarını sıkıca sardı. "Murat, gitmemiz lazım. Evli olduğumuzdan iki kişi dışında kimsenin haberi yok." Murat iç çekti ve başını onun omzuna yasladı. "Ne kadar acımasızsın... İnsan biraz daha kocasının yanında kalmak istemez mi?"

Melek gözlerini devirdi. "Daha yarım saat önce banyoda yan yanaydık!" Murat başını kaldırıp dudaklarını büzdü. "Ama o yetmedi." Melek, Murat'ın suratına kısa bir bakış attı. Evliliğin tamamlandıktan sonraki ilk haftası böyle olduğunu duymuştu. Bir aya kalmadan bu ilgininde azalacağını biliyor, üzülüyordu. Kocasının bu hali hayallerininde üstündeydi ama belli etmedi. Bitecekti.

Murat, Melek'in aynada gözlerinin içine baktığını görünce gülümsedi. "Bak, şöyle düşün. Patronuna hastalandığını söyleyebilirsin. Hasta olduğunu duysalar, üzülürler. Hem belki birkaç gün daha izin alırsın." Melek kollarını bağladı. "Ve sonra?"

Murat, gözlerini kısarak gülümsedi. "Sonrası çok basit. O günleri tamamen benimle geçirirsin." Melek derin bir nefes aldı. "Murat, işim var. Gerçekten."
Murat kaşlarını hafifçe çattı. "İşin mi ben mi?" Melek bir an afalladı. "Ne?"

Murat, sahte bir şekilde üzgün bir ifade takındı. "Beni bırakıp işe gitmek istiyorsun, ama ben seni bırakmak istemiyorum. Demek ki ben daha az önemliyim." Melek ona ters ters baktı. "Murat." Murat bir anda onu belinden kaldırıp yatağa geri fırlattı. Melek hafifçe çığlık atarken, Murat onun üzerine doğru eğildi ve yanına uzandı.

"Bence şu anda, işe gitmekten daha önemli bir şey var."

Melek gözlerini kıstı. "Manyak mısın sen ya?" Murat parmaklarını yavaşça Melek'in yanağından aşağı doğru gezdirirken, sesi alçaldı. "Evet." Melek içini çekti ama Murat'ın gözlerine bakınca, onun ciddi olduğunu anladı. Ve belki de o kadar da kötü bir fikir değildi.
Murat dudaklarını Melek'in kulağına yaklaştırıp fısıldadı. "Bence, en azından biraz daha oyalanabiliriz." Melek'in kalbi hızlandı. "Sadece biraz mı?" Murat gülümsedi. "Ne kadar istersen..."

Melek ne kadar kalmak istese de son kez aynaya bakıp derin bir nefes aldı. Tam kapıya yönelmişti ki, Murat hızla önüne geçti ve iki kolunu yana açarak barikat kurdu. "Gitmiyorsun," dedi ciddi bir sesle. Melek kaşlarını kaldırdı. "Murat çekil." Murat başını iki yana salladı. "Hayır." Melek gözlerini kıstı. "Murat, iş var. İkimizin de."

Murat birden dramatik bir şekilde göğsünü tutup iç çekti. Tiyatral yeteneklerini konuşturuyordu. "Ama sen gidersen, ben yapayalnız kalırım! Ofiste seni göremem, sesini duyamam, kahve bile içmem. Yani içebilirim ama yanında içemem." Melek kollarını bağladı. "Murat..." Murat ona yaklaşarak omzuna başını yasladı. Tam bir kedi gibiydi. "Patronun olarak söylüyorum, bugün işe gelmemen gerekiyor." Melek kaşlarını kaldırdı. "Sen de gitmeyeceksen iş nasıl dönecek?"

Murat başını iki yana salladı. "Şirket bir gün bensiz idare edebilir. Ama ben sensiz edemem!" Melek derin bir nefes aldı. "Sorumluluklarımız var." Murat birden gözlerini kocaman açıp alt dudağını dışarı çıkardı. Resmen dramatik bir çocuk gibi bakıyordu. "Ama... ama karıcığım... Bana kıyamazsın, değil mi? Melek kahkaha atarak yüzünü kapattı. "Murat, bu ne hâl?" Murat birden onun beline sarıldı ve başını göğsüne yasladı. "Beni bırakıp gitmeyeceksin, değil mi? Bensiz çok sıkıcı olacak."

Melek çaresizce iç çekti. "Murat... Sende bende İsmimizi hiç söylemediğimiz kadar çok söyledik. Dur artık." Murat, gözlerini kısarak ona yukarıdan baktı. Hâlâ beline sarılı duruyordu. "Eğer işe gitmekte ısrar ediyorsan, o zaman ben de geliyorum." Melek kaşlarını çattı. "Ama az önce sen de işe gitmek istemediğini söyledin?"
Murat omuz silkti. "Sen neredeysen, ben de oradayım."

Melek başını iki yana salladı. "Bu kadar dramatik olmayı nasıl başarıyorsun?"
Murat sırıttı. "Doğuştan yetenekliyim."
Melek en sonunda pes etti ve başını onun omzuna yasladı. "Tamam... Beş dakika daha sana sarılıp işe gideceğiz. Akşam da evimize geliriz." Murat bir anda onu belinden kaldırıp döndürdü. "İşte benim karım!"

Melek kahkahalarla kollarını Murat'ın boynuna doladı. Bu adam gerçekten de tam bir baş belasıydı ama onun baş belasıydı. Melek, Murat'ın tüm o tatlı manipülasyonuna rağmen en sonunda pes etmemeyi başardı. Tam bir zafer hissiyle sırtını dikleştirdi ve ciddiyetle ona baktı.

"Çok güzel bir performanstı Murat Bey, gerçekten etkileyiciydi. Ama işe gitmek zorundayız." Murat dramatik bir şekilde iç çekti. "Ah... Hayat neden bu kadar acımasız?" Melek kaşlarını kaldırdı. "Bilmiyorum ama kesin olan bir şey var. Eğer şimdi çıkmazsak, ikimiz de geç kalacağız."

Murat, üzüntülü bir yüz ifadesi takınarak yavaşça başını salladı. Ama tam o sırada Melek'in elini tuttu ve dudaklarına götürdü. "Tamam, gidiyoruz... Ama bunu bil, seni her saniye özleyeceğim." Melek gözlerini devirdi ama hafifçe gülümsedi. "Arabada yanında oturacağım." Murat ciddi bir şekilde başını salladı. "Ama ofiste yanımda olmayacaksın." Melek, çantasını omzuna takarken ona yan yan baktı. "Murat, patronum sensin kocam. Ofiste de yanındayım."

Murat bir an duraksadı, sonra keyifle sırıttı. "Ah doğru, ben patronum." Melek gözlerini devirdi. "Evet, ve işine gitmezsen çalışanların patronlarının kaybolduğunu düşünecek." Murat, anahtarlarını alırken bir anda göz kırptı. "Peki karımla flört etmek, patronluk görevlerime giriyor mu?" Melek, ceketini düzelterek kapıya doğru yürüdü. "Eğer toplantıda yapmazsan, belki."

Murat kahkahasını zor tuttu ve anahtarlarını sallayarak peşinden gitti. Belli ki işe gitmek zorunda olmaları bile eğlenceli bir şeydi

Melek, arabaya biner binmez emniyet kemerini taktı ve Murat'ın direksiyona geçtiğini gördü. Ama o kadar rahat ve keyifli bir ifadeyle duruyordu ki, sanki birazdan ofise değil de tatile gidiyorlardı.

Murat motoru çalıştırırken Melek ona kaşlarını çattı. "Sakın yolda yine beni sinir etmeye çalışma." Murat gözlerini masumca açtı. "Ben? Seni sinir etmek mi? Karıcığım, asla." Melek ona şüpheyle baktı, bir şey demeden camdan dışarı bakmaya başladı. Tam o sırada Murat'ın sesi yavaşça yükseldi. "Bu sabah senin uyanışını izlemek..." Bir an sustu ve başını iki yana salladı. "Hayatımın en güzel manzarasıydı." Melek hemen ona döndü. "Utançtan öleceğim." Murat gülümseyerek vites değiştirdi. "Cidden. Gözlerin yarı kapalı, saçların dağınık... Ama çok tatlıydın." Melek gözlerini kırpıştırdı. "Romantikleşmeye çalışma."

Murat bir an düşündü ve başını iki yana salladı. "Romantiklik değil. Ben sadece gerçeği söylüyorum. Ayrıca..." Melek derin bir nefes aldı. "Ayrıca ne?" Merak ediyordu. Murat hafifçe sırıtarak göz ucuyla ona baktı. "Benim tişörtlerimi giymeye devam edersen, evden çıkman yasaklanabilir." Melek'in gözleri büyüdü. "Bende giymem." Murat kahkaha atarak hızını artırdı. "Ne? Gerçekleri söylüyorum! Eşim çok güzel, ben de kıskanıyorum. Suç mu?"

Melek yüzünü elleriyle kapattı. "Allah'ım sabır ver." Murat başını yana çevirip onu süzdü. "Kıpkırmızı oldun." Melek hemen toparlanmaya çalıştı. "Hayır olmadım."
Murat gülümsedi. "Bence oldun." Melek, ona yan yan bakarak "Yola odaklan," diye uyardı. Murat başını iki yana salladı. "Yola odaklanıyorum ama karıma da odaklanmak istiyorum. Çok mu şey istiyorum?" Melek iç çekerek camdan dışarı bakmaya devam etti. Ama kalbi hızlanmıştı. Murat, onu utandırmayı gerçekten de iyi biliyordu.

Murat, arabayı ofisin önüne çektiğinde, Melek hızlıca kemerini çıkardı. "İlk ben iniyorum." Murat kaşlarını kaldırdı. "Kaçıyor musun yoksa?" Melek gözlerini kıstı. "Seninle yürüyerek içeri girecek olursam, iş yerinde bile rahat vermeyeceksin." Murat hafifçe eğilip koltuğuna yaslandı. "Belki de haklısın. Ama bu benim karımı korumayacağım anlamına gelmiyor." Melek elini kapıya attı ama Murat bileğini tuttu. "Kimse bakmasın diye mi kaçıyorsun?" Melek derin bir nefes aldı. "Murat, patronumuz sensin. Ofiste biraz ciddi olmalısın."

Murat hafifçe gülümsedi. "Tamam. Ama bana olan ilgini saklamaya çalışırsan, seni herkesin önünde öperim. Birlikte olduğumuzu herkes biliyor. Evli olduğumuzu saklayacağız. Uzak davranırsan öperim." Melek bir anda donakaldı. "Bunu yapmazsın." Murat eğilip fısıldadı. "Denemek ister misin?"
Melek hızla kapıyı açıp indi. Murat ise kahkaha atarak peşinden geldi. "Ah Melek, ofiste seni utandırmak için çok vaktim olacak." Melek hızla içeri girerken, Murat keyifle arkasından yürüdü. Bu iş gününün çok eğlenceli olacağı kesindi.

Melek, sabah Murat'ın şımarıklıklarıyla zaten yeterince yorulmuştu. Ama asıl şoku, çalıştıktan iki saat sonra toplantı salonuna girince yaşayacağını bilmiyordu. Murat, tüm departman yöneticilerini ve bazı önemli çalışanları büyük toplantı salonuna toplamıştı. Melek, içerideki kalabalığı görünce kaşlarını çattı. "Murat, bu da ne?"

Murat ona tatlı bir gülümseme attı. "Küçük bir duyuru toplantısı." Melek, kendini sandalyelerden birine sıkıştırmaya çalışırken Murat, odanın ortasında durup herkesin dikkatini çekti. Gözleri neşeyle parlıyordu. "Herkese günaydın," diye başladı. "Bugün çok önemli bir duyuru yapmak için toplandık." Melek hafifçe gözlerini kıstı. Bu adam ne yapmaya çalışıyordu? Murat devam etti. "Biliyorsunuz, iş hayatında her zaman disiplin ve profesyonelliği ön planda tutan biriyim."

Bir-iki kişi kafasını salladı ama herkes Murat'ın neden böyle bir giriş yaptığını anlamaya çalışıyordu. Sonra, Murat gözlerini Melek'e dikti. "Ama bazen hayat, işten daha büyük sürprizler getirebiliyor." Melek'in kalbi hızlandı. Lütfen düşündüğüm şeyi yapma Murat...
Murat, ellerini cebine soktu ve yüzüne hafif bir gülümseme yerleştirdi. "Bu yüzden, artık saklamanın bir anlamı olmadığına karar verdim." Melek, sandalyeye iyice gömüldü. 'Hayır, kesinlikle düşündüğüm şeyi yapıyor!'

Murat herkesin gözlerinin içine bakarak net bir şekilde söyledi. "Ben ve Melek evleniyoruz." Oda bir anda sessizliğe gömüldü. Herkes birkaç saniye donakaldı, sonra mırıldanmalar başladı.
Melek gözlerini kocaman açarak Murat'a baktı. Bu adam gerçekten bunu yaptı! Şirkette ki insanlar duymuştu ama tam emin değillerdi. İlk defa birinci ağızdan açıklama yapılıyordu. Bir çalışan şaşkın bir şekilde "Ciddi misiniz?" diye sordu.
Murat gururla başını salladı. "Evet. Ve çok mutluyum. Melek'i çok seviyorum."

Melek, Murat'ın yanında olduğu hâlde utançtan kaçacak yer arıyordu. Evlendiklerini açıklayacağını hiç düşünmemişti! Bir süre daha söylenti olarak kalması daha iyi olurdu. Sonra, Murat başını yana çevirip ona bakarak eğildi. "Sen de bir şeyler söylemeyecek misin, güzelim?" Melek, herkesin meraklı bakışlarını üzerinde hissederek yavaşça doğruldu. İçinden Murat'ı boğazlamak geçse de, artık geri adım atamazdı.

Boğazını temizleyerek, yüzüne hafif bir gülümseme yerleştirdi. "Evet, doğru... Murat'la evleniyoruz." Çalışanlar alkışlamaya başladı. Bazıları gülümseyerek fısıldaşıyor, bazıları ise şaşkınlığını gizleyemiyordu. Murat ise memnun bir şekilde Melek'in beline sarıldı ve ona fısıldadı "Seni tüm dünyaya ilan etmek istedim."

Melek, yavaşça gözlerini kapattı ve içinden derin bir nefes aldı. Bu adam tam bir baş belasıydı. Ama onun baş belasıydı. Hala şaşkınlıklar devam ederken, Murat sevdiği kadının elini sıkıca sarıp dışarı çıktı. "Bir şey söyleme... Sakın niye yaptın deme... Karım olduğunu haykırmak, söylemek istedim ama gücüm buna yetti." Melek'in yüzüne bakınca sarıldı. Genç kadının gözleri aşkla parlıyordu. Belki ona sorulsa istemezdi, iyi ki sorulmamış diye düşündü. Eliyle Murat'ın avucunu okşayıp kolunu öptü. "Kocammm seni seviyorum." Esila koşar adımlarla yanlarına gelince kendilerini düzeltmediler ama cümleler bitmişti. "Geç mi kaldım? Ne konuşmak için çağırmıştın?" Melek hızla Esila'nın yanına gidip ona sarıldı. "Bizi ilan etti."

"Ben zaten birkaç kişiye söylemiştim." Kıs kıs gülerek Melek'in sarılmasına karşılık verdi. "Siz ikinizde delisiniz. Aşklarınızı çok üst seviyede yaşamanız korkunç."

"Elit insanlar üst seviyede yaşar." Esila, Melek'in kolunu tutup kendine çekti. "Ben Melek'i alıyorum. Kuzen bizi darlama. Sekreterimden ve en sevdiğim arkadaşımdan uzak dur." Murat kısa bir an düşünüp başını salladı. "Güzelim akşam görüşelim."

"Hiç sanmıyorum. Evimde işlerim var."

"Zaten seni evine götüreceğim. Melek dünya yansa benimle gelmeni kimse engelleyemez." Murat göz kırpıp Melek'in itiraz etmesine izin vermeden yanlarından uzaklaştı. Eliyle kendini yellendirip nefes aldı. Bu adam ile başı dertteydi. Ama bu derdi fazlasıyla seviyordu.

"Ben bir şey yaptım." Esila'nın sözleriyle gözlerini kırpıştırıp gülümsedi. "Eminim yapmışsındır. Salih'e evlenme teklifi mi ettin?"

"Yok."

"Salih'in yanına taşınmak için ona sordun."

"Aaa çok mantıklı... Neden benim aklıma gelmedi? Bir ara sorarım. Ama o da değil."

"Salih'e gelinlik bakmak istediğini söyledin." Esila dudağını dişledi. "Salih ile alakalı değil. Seninle alakalı ama kızmak yok. Eğer kızarsan Allah benim belamı versin."

"Anlat. Beddua da etme kendini, en sevdiğini bulur. Dinliyorum."

***

Saatler önce.

Esila, şirketteki odasında masasına yaslanmış, elindeki kalemi çevirirken gözlerini telefon ekranına dikmişti. İçinde tarif edilemez bir huzursuzluk vardı. Uygulayacağı planı aklına yattığı kadar onu endişelendiriyordu da. Ulviye Hanım, dışarıdan sadece hayvanlara karşı merhametli bir kadındı. Kendi ailesine karşı duvarlarını hiç indirmemişti. Murat'ı yönetmekten hoşlanıyordu bunu artık yapamıyordu ama Melek'i asla kabul etmemişti. İşin içine torun girerse Ulviye hanımın değişeceğini Esila çok iyi biliyordu. Onlar evlenirse Salih'in hastalığı herkes tarafından anlaşılmadan o da evlenirdi. Bu uğurda herkesi ateşe atıyordu ama başka çare aklına gelmedi.

"Melek'e söyledim. Kabul etmedi ama haberi var." Derin bir nefes aldı ve telefonun numara çevirme tuşlarına dokundu. Bu iş bittikten sonra Melek ile büyük bir kavgaya tutuşsa bile niyeti kötü değildi. Kalbi hızlanmıştı. İlk çalmada açılmasını beklemiyordu ama Ulviye Hanım'ın soğuk sesi anında yankılandı. "Esila, ne oldu? Müsait değilim, restorana gidiyorum." Esila yutkundu, sanki boğazına bir düğüm oturmuştu. Ama konuyu geciktiremezdi.

Bir şeyler yapmasa evlilikleri imkânsız hale gelecekti. Sesini mümkün olduğunca sakin ve ciddi tutmaya çalışarak konuştu. "Ulviye yenge bir şey söylemek zorundayım. Lütfen dikkatle dinle." Hattın diğer ucunda belli belirsiz bir sessizlik oldu. Ardından, kadının sesi biraz daha yumuşadı ama hâlâ mesafeliydi. "Çok önemli değilse sonra konuşalım. Sana da sinirliyim nasıl haber vermezsin. Zaten sinirim tepemde Melek olacak o aptal ile Murat nişanlanmış. Ve kimse beni insan yerine koyup aramadı. Ben sadece isteme olur diye düşünmüştüm. Yangından mal kaçırır gibi." Esila gözlerini kapadı, bir an için duraksadı. Şimdi pes ederse her şey mahvolurdu. "Melek... Hamile."

Sözcükler havada asılı kaldı. İlk başta bir tepki gelmedi. Sonra bir sandalye sesi duyuldu, sanki Ulviye Hanım oturduğu yerden hızla kalkmıştı. "Ne dedin?" Şimdi olabildiğince sağlam durmalıydı. Melek'in öfkesini düşündü. Onu öldürecekti kesinlikle etini lime lime kesecekti. Murat bu duruma Melek kadar takılmazdı. "İki buçuk haftalık. Ama... Aldırmayı düşünüyor." Yalan söylüyorsa abartmalıydı.

Derin bir sessizlik oldu. Esila, telefonun karşı tarafında nefes bile alınmadığını hissedebiliyordu. Ulviye Hanım'ın hayvanlara olan sevgisini, canlılara karşı hassasiyetini biliyordu ama en büyük zaafı, doğmamış bir bebeğin hayatıydı. Kadının sesi sonunda duyuldu ama bu sefer titrek ve şaşkındı. "Aldırmak mı? Murat biliyor mu?"

"Hayır." Esila hafifçe dudaklarını ısırdı. "Bunu Murat'a söylemek istememiş. Ama ben, size haber vermenin daha doğru olacağını düşündüm." Yalan söyledikçe bir yenisi daha ekleniyor olması Esila'yı rahatsız etmedi. Bir anlık nefes sesi duyuldu. Ulviye Hanım ne düşüneceğini bilemiyor gibiydi. Sonra beklenmedik bir şey oldu. O sert kadın, her şeyi kontrol eden Ulviye Hanım, sanki savunmasız kalmış gibi fısıldadı. "Benim torunum..." Esila, zihninde Melek ve Murat'ın ve kendi evlilik görüntüsünü hayal edip gülümsedi. Plan işe yarıyordu. Ama şimdi, son darbeyi vurmalıydı. "Melek çok korkuyor. Yenge, onu hiç istemedin. Bebeği de istemeyeceğini düşünüyor."

"Saçmalık!" Ulviye Hanım'ın sesi öfkeliydi ama içinde bir panik de vardı. "O benim torunum, elbette ki istiyorum!"
Esila içten içe bir zafer hissiyle derin bir nefes aldı. "O zaman ne yapılması gerekiyorsa yapalım yenge. Melek, düşündüğünden daha kararlı." Kadının nefesi hızlandı. Sonra bir şeyler fısıldadı, belli ki yanında biri vardı. "Melek'i aptal bilirdim sadece aptal değilmiş ucuz bir et parçası olduğunu da kanıtladı." Esila yutkunuşunu durdurdu. "Yenge alakası yok. Murat zorla yapmış."

"Ne... Tecavüz mü etmiş? Polise haber verseydi." Esila batıyordu. Plan başarılı olsa da kirli bir şekilde ilerliyordu. "Hayır yenge. Melek'i onu bırakmayacağına inandırıp yeminler ettikten sonra olmuş. Yani Melek kötü bir kadın değil.

"Nasıl değil. Evlenmeden verilen vaat ile kendi vücudunu satmış ha güven ha başka bir şey. Torun olmasa o kızın kirli suratına bakılmaz ya neyse." Ulviye Hanım, telefon kulağında, bir an odanın içinde dolandı. İçindeki öfkeyi, endişeyi kontrol etmekte zorlanıyordu. Esila'nın söyledikleri beyninde yankılanıyordu. Melek hamile... ama aldırmak istiyor.

Melek'ten zaten hoşlanmıyordu, ona karşı nefreti neredeyse alışkanlık haline gelmişti ama bu... Bu bambaşkaydı. O çocuk onun torunuydu. Kendi kanıydı. Ve bir anne olarak, doğmamış bir bebeğin hayatına kıyılmasına asla izin veremezdi.

Telefonu hâlâ kapatmamıştı. Derin bir nefes aldı. "Esila, bu iş burada bitmez. Melek'le konuşmam lazım." Esila dudaklarını ısırdı, içinde hafif bir pişmanlık kıpırdandı ama artık geri dönemezdi. Melek'i kötü göstermişti. İstemeden olmuştu ama olmuştu. Bu yüzden kendini affetmeyecekti. "O şu an çok gergin yenge. Zaten kimseye söylemek istemiyordu. Senin de tepkinin nasıl olacağını tahmin ediyor." Ulviye Hanım, sert bir nefes vererek oteldeki geniş pencereye yöneldi. İstanbul'un gündüz kaosu aşağıda parlıyordu. "Bu yüzden o pislik ile bizzat konuşmam gerekiyor. Onu otelime çağır. Yarın sabah erkenden gelsin, kahvaltıyı birlikte yaparız." Esila, bir anlık tereddüt yaşadı ama hızla toparlandı. Zaten Ulviye Hanım'ın bu meseleyi böyle bırakmayacağını biliyordu. "Peki, ama yenge... Sakin olacağına söz veriyor musun? Ona kötü göz ile bakarsan zaten çocuğu istemez."

"Ben ne yapacağımı bilirim Esila. Ve emin ol kötü davranmayacağım. Bebek doğana kadar." Ulviye Hanım'ın sesi sertti ama bir anne şefkati de taşıyordu. "Sadece onu görmem lazım." Esila başını salladı, sonra fark edip cevap verdi. "Tamam. Melek'e haber vereceğim." Telefon kapanınca Esila bir an olduğu yerde durdu. İçinde hem bir heyecan hem de belirsiz bir korku vardı. Bu yaptığı doğru muydu? Kim bilir, belki de Murat ve Melek'i gerçekten de kurtarıyordu... Ama Melek, bu oyunu öğrendiğinde nasıl tepki verecekti? Öldürmek dışında bir tepki vermezdi.

Bir yandan vicdanı sızlarken, bir yandan da kendini avutmaya çalışıyordu. Elleriyle yüzünü ovuşturup ofisinin camına yaklaştı. İstanbul'un ışıkları ona her zaman güçlü hissettirirdi ama şu an içindeki karmaşa yüzünden hiçbir şey hissedemiyordu. "Ben kötü bir şey yapmadım. Yapmadım." diye fısıldadı kendi kendine. Bu bir yalandı, evet. Ama sonuçları iyi olursa hâlâ kötü mü sayılırdı? Melek ve Murat birbirini seviyordu. Melek ne kadar dirense de Murat'tan asla vazgeçemiyordu.

Peki ya Ulviye Hanım? O kadın Murat'ın hayatına hep karışacaktı, bunu herkes biliyordu. Eğer gerçekten Melek'i kabullenmesini istiyorlarsa, ona böyle bir sebep sunmak zorundaydılar. "Bu bir iyilik." dedi, sesinde biraz daha kesinlik vardı şimdi. "Sadece işleri hızlandırıyorum. Onların mutlu olması için. Benimde mutlu olmam için." Ama içindeki huzursuzluk bir türlü geçmiyordu. Ya Melek öğrendiğinde ona asla affetmeyeceği bir şey yaptığını düşünürse? Ya Murat bu yalanı duyarsa ve ona güvenini kaybederse? Başını iki yana salladı. "Hayır, öyle olmayacak. Ulviye yenge bu sayede Melek'i kabul edecek. Onların telaşından bizim evliliğimiz arada kaynayacak. Sonunda herkes mutlu olacak."

İkinci adım için nefesinin sakinleşmesini bekledi. Bu telefon daha ağırdı. Daha zor. Daha sefil hissettiriyordu kendini. Hayri bey'i arayacaktı. Cevap vereceğinden bile emin değildi ama aramak zorunda hissediyordu. Murat'ın rahatsızlığını ve evlenmeleri gerektiğini söyleyecekti. Yine yalan ama yine herkesin iyiliği için.

Esila derin bir nefes aldı ve telefonun rehberinden Hayri Bey'in numarasını buldu. İçinde tarifsiz bir ağırlık vardı. Yaptığı şey yanlış mıydı, doğru mu? Bilmiyordu. Ama eğer başarılı olursa, herkes mutlu olacaktı. Öyle değil mi?

Telefonu açmadan önce birkaç saniye bekledi. Hayri Bey ona kırgındı, hatta belki de ondan nefret ediyordu. Melek'i en çok yaralayan olaylarda onun payı vardı ve bunu inkâr edemezdi. Ama şimdi, geçmişi düşünme zamanı değildi.

Derin bir nefes alarak arama tuşuna bastı. Telefon uzun uzun çaldı. Açmayacağını düşündü ama sonunda o tok ve ağır ses duyuldu. "Esila hanım." Ne bir sıcaklık vardı ne de soğukluk. Sadece mesafeli, dikkatli bir ton. Esila, boğazındaki düğümü yutkunarak çözdü.
"Hayri amca, nasılsınız?"

"Müsait değilim." dedi kısa ve net bir şekilde. "Daha fazla konuşacak bir şeyimiz yok." Esila gözlerini kapattı, içindeki suçluluk daha da arttı. Ama geri adım atamazdı. "Biliyorum... Bana kırgınsınız. Hatta belki de konuşmak bile istemiyorsunuz. Ama lütfen... Sadece bir dakikanızı rica ediyorum. Melek'le ilgili."
Hattın diğer ucunda kısa bir sessizlik oldu. Hayri Bey, Melek'in adını duyunca duraksamıştı ama yine de mesafesini koruyarak cevap verdi. "Melek iyi mi?"

Esila elini kalbinin üzerine koydu, vicdanı sızlıyordu ama planını bozmadı.
"Melek iyi ama Murat... Değil." Bu sefer derin bir sessizlik oldu. Hayri Bey'in nefesi değişmişti ama hâlâ tepki vermiyordu. Esila devam etti. "Hayri amca... Murat'ın sağlığı iyi değil. Hastaneye gitmek istemiyor ama durumu ciddileşebilir. Doktorlar stresten ve mutsuzluktan olduğunu söylüyor. Eğer... Eğer Melek'le evlenirse toparlanma ihtimali var." Kendi söylediği yalana kendisi bile inanamıyordu ama Hayri Bey'i ikna etmek zorundaydı.

Sonunda, o tok ses tekrar duyuldu ama bu sefer içinde belli belirsiz bir şüphe vardı. "Ne diyorsun sen Esila? Bu nasıl bir söz?" Esila yutkundu, biraz daha inandırıcı olması gerekiyordu. "O Melek'i çok seviyor, Hayri amca. Onsuz yaşayamayacağını söylüyor. Yemek yemiyor, uykusuz, moralsiz. Ailesi bile ne yapacağını bilmiyor. Melek onun tek ilacı."

Hayri Bey iç çekti. Bu yalanı yutuyor muydu? Esila tam emin olamıyordu ama en azından onu dinliyordu. "Melek benim kızımdır, onun mutlu olmasını isterim. Ama bu... bana garip geldi." Esila gözlerini kapattı, hafifçe gülümsedi. En azından tamamen reddetmemişti. "Garip olduğunu biliyorum ama bazen hayat, garip yollarla bizi doğru yola sokar, değil mi?"

Hayri Bey derin bir nefes aldı. "Bunu hemen Melek'le konuşacağım." Esila'nın içi titredi. Melek bu konuda hiçbir şey bilmiyordu. Ama bir şekilde durumu idare etmek zorundaydı. "Olur, konuşun. Ama lütfen akşama doğru arayın ona fazla yüklenmeyin. Zaten çok hassas bir dönemde." Hayri Bey'den bir cevap gelmedi. Sonra soğuk bir şekilde, kısa ve net konuştu.

"Başka bir şey var mı?" Esila, keşke geçmişi düzeltebilseydi diye düşündü ama yapamazdı. Boğazındaki düğümü yutkunarak çözdü. "Hayır... Teşekkür ederim Hayri amca." Telefon kapandığında, Esila derin bir nefes verdi ve başını ellerinin arasına aldı.

Bu iş düşündüğünden daha zordu. Ve bir noktada, bu yalanlar başına büyük bir bela açacaktı. Ama... Her şey iyi olursa, buna değerdi. Değil mi? Telefonu kapatır kapatmaz Esila'nın gözleri doldu. Elleri titremeye başladı, içindeki o boğucu his daha da büyüdü. Kendini masaya bırakırken başını avuçlarının arasına aldı. "Ne yaptım ben?" diye fısıldadı titrek bir sesle. Her şeyin daha iyi olacağını sanmıştı. Herkesin mutlu olacağını, bir şekilde bu yalanın gerçek bir iyiliğe dönüşeceğini. Ama şimdi... Şimdi kendini korkunç biri gibi hissediyordu.

Melek, bu yalanı öğrendiğinde ona asla affetmeyeceği gözlerle bakacaktı. Murat, her şeyi duyduğunda öfkeden delirecekti. Ve Hayri Bey... Ona son kez "Hayri amca" demişti belki de. O adam, Melek'i her şeyden çok severdi. Eğer bu yalan açığa çıkarsa, kalbi bir kez daha kırılacaktı. İlk gözyaşı yanağından süzüldü. Arkasından diğerleri geldi. Sessizce, titreyerek ağlamaya başladı.
"Ben... sadece iyilik yapmak istemiştim."

Ama gerçek bu muydu? Gerçekten onların iyiliği için miydi, yoksa içinde hâlâ geçmişin suçluluğunu taşıyan küçük, bencil bir yan mı vardı? Kendini de düşünüyordu. Kendini avutmak istiyordu ama avunamıyordu. Çünkü içten içe, yaptığı şeyin her şeyi daha da kötü hale getireceğini biliyordu. Telefonun titremesiyle Esila irkildi. Gözyaşlarını hızla sildi, derin bir nefes alıp ekrana baktı. Hayri Bey yazıyordu.

Yüreği sıkıştı. Ne diyecekti? Nasıl konuşacaktı? Bir an açmamayı düşündü ama bu daha büyük bir hata olurdu. Titreyen parmaklarıyla telefonu açtı.
"Alo?" Hayri Bey'in sesi her zamanki gibi ağır ve sakindi ama bu kez içinde farklı bir ton vardı. "Esila, kızım." Esila'nın nefesi düzensizleşti. Kızım demişti. Ona karşı tavırlı olan adam, şimdi bu kelimeyi kullanıyordu. Ama bu, tamamen güvenini kazandığı anlamına mı geliyordu, yoksa sadece konunun ciddiyetinden mi kaynaklanıyordu?

"Evet, Hayri amca, sizi dinliyorum." dedi sesi biraz kısık çıkmasına rağmen. Hayri Bey kısa bir duraksamadan sonra devam etti. "Murat'la konuşmak istiyorum." Esila'nın yüreği hızla çarpmaya başladı. Bu hiç hesapta yoktu. "Şey... Murat biraz... Yani şu an..." diye geveledi ama Hayri Bey sözünü kesti.

"Kızım, ben kimseyi sorgulamıyorum. Ama kızımın hayatıyla ilgili bir şey söz konusuysa, bunu doğrudan öğrenmek isterim. Murat'ın bu kadar ciddi bir durumda olduğunu söylüyorsan, onunla bizzat konuşmam gerek. Bana bir vakit ayarlasın." Esila'nın eli ayağı buz kesti. Bir yalanı kapatmak için bir başka yalan söylemesi gerekiyordu. Ama daha ne kadar devam edebilirdi? "Tabii, Hayri amca. Onunla konuşacağım ve size dönüş yapacağım." dedi zar zor.

Hayri Bey sessiz kaldı, sanki Esila'nın içini görüyormuş gibi uzun bir nefes aldıktan sonra, "Tamam." dedi ve telefonu kapattı.

****

Esila konunun tamamını Melek'e anlatırken onda tek bir mimik oynamadı. Bütün her şeyi anlatıktan sonra başını öne eğdi. "Ne dersen de haklısın."

"Neden yaptın? Ben sana demiştim ki böyle bir şey yapılmaz. Ben sana demiştim. Esila... Esila neden yaptın?" Çıldırmış gibiydi. Bu durumu düzeltmek için ne yapması gerektiğini düşünüyordu. "Şimdi ne yapacağız?"

"Salih hasta, eğer amcam ve yengem öğrenirse onunla evlenmemi istemezler."

"Sende kurban olarak hamile olmamı mı düşündün? Beni ortaya attın." İnanamaz gözlerle bakıp nefes aldı. "Sen ne biçim dostsun. Hiç mi benim tarafımdan bakmadın. O kadın gerçeği öğrenince ne olacağını hiç mi düşünmedin? Ya beni sözleriyle yerin dibine sokacak neden ya neden? Bana söyleseydin ben bir yolunu bulurdum. Kimseye zararı olmayan."

"Düşünmedim. Allah beni kahretsin düşünmedim." Melek girdiği şok yüzünden başını sallayarak odadan çıkmaya çalıştı ama hali yoktu. Sakinleşmesi gerekti. Yoksa bu işin sonu kimse için iyi gitmeyecekti.

"Melek, özür dilerim."

______________

_________________

Beğeni yapmadan lütfen çıkmayın. Yorumda çok bekliyorum. Lütfen desteğinizi esirgemeyin. Sadece beğeni yapmak yetmesin. Bir şeyler de yazın. Bende haftanın yorgunluğunu yorumlarınızla atayım. Hikaye hakkında fikirlerinizi duymak istiyorum.

Final olmasına az kaldı. Birkaç bölüm sonra Melek, Murat, Esila, Salih, Sibel, Ahmet size veda edecek.

YORUM VE BEĞENİ BEKLEDİĞİMİ UNUTMAYIN. Yeni bölümde görüşürüz. ❤❤❤

Bölüm : 16.04.2025 08:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Yalives Doğan / Resmen Aşık / 69. Sonsuz İstekler
Yalives Doğan
Resmen Aşık

113.08k Okunma

9.9k Oy

0 Takip
127
Bölümlü Kitap
1. Ne var ne yok2. Geri Dön3.Dost4.Haber Gelir Geriden5.Tembel Patron6.Melek7. Korkusuz Korkak8.Ağzı Bozuk9.Baş Belası10.Zorla Geleceksin11. Çelişki12. Kovuldun Sözde Kaldı13. Dostluk14. Düzmece Düzen15. Çapkın16. Tehdit17. Yalan Makinesi18. Melek Ve Yalancı Aşk19. Kimler Gelmiş20.Görev Bakışlar Hücum21. Saldırı22. Çöküntü23. Yoksa Kafayı Yiyeceğim24. Kılıçlar Fora25. Ağır Yaralar26. Yeniden27. Esila ve Sonsuz Aşk28. Bela Geldi Hoş Geldi29. Sabır30. Kum Torbası31.Başlangıç veya Bitiş32. Ölüm KalımÖnyazı33. Kalbe Şiddet AğırdırÖnyazı34.Seni Kimler AldıÖnyazı35. Yük DeğilsinÖnyazı36. Sevdiğim KadınÖnyazı37. O olabilir miydi?Önyazı38. Benimle Çıkar Mısın?Önyazı39. Unutulmaz TeklifKısa BilgiÖnyazı40. SalihÖnyazı41. Sen Miydin?Önyazı42.Cadı ile PazarlıkÖnyazı43. Kural 1 Hadi OradanÖnyazı44. Nefret Aşkı GüçlendirirÖnyazı45. Dalgacı KıvırcıkÖnyazı46. Tek Kıvılcım Bin Tutku47. Aşk Bildiğin YakarKalıcı BilgiÖnyazı48. Evlerden Irak OlsunÖnyazı49. Huysuz oğlunuzla ilgileniyorumÖnyazı50. Öptüm NefesindenÖnyazı51. GİTMEÖNYAZI52. Ben Yanında DeğilimÖnyazı53. Bitti Derken BaşlamakÖnyazı54. Her Zaman Deli Gibi SeveceğimÖnyazı55. Biz Kime Ait OlacağızÖnyazıKapak Tasarımı56. Yasak MeyveÖnyazı57. İntikam ÇanlarıÖnyazı58. Bana aitsinÖnyazı59. Zaten AşığızÖnyazı60. GüzelimSAHTE EŞLEŞME kitap tanıtımı🫶Önyazı61. Yemişim KaslarınıYeni Hikaye Tanıtımı: Köle🫶💞Biraz Ondan ŞundanÖnyazı62. Unutulan GerçeklerÖnyazı63. Ben İyiyim Baba📸 Gülümse ÇekiyorumÖnyazı64. Ömürlük NüfusumÖnyazı65. En Çok OÖnyazı66. Sürpriz KaçırmaÖnyazı67. Kendimden KaçarÖnyazı68. Tamamlanma HissiÖnyazıAramızda Kalsın 👌69. Sonsuz İsteklerÖnyazı70. Yalanlar ve YalancılarÖnyazı71.Evlere ŞenlikYeni Hikaye| Gülümse ÇekiyorumÖnyazı72. Zamansız GelenÖnyazı73. Benim İçin Yaşa, Söz mü?Davet Ediyorum SiziÖnyazı74. Kazanılmayan Savaş
Hikayeyi Paylaş
Loading...