Yine ben geldim.
70 beğeni sonrası önyazı iki gün sonra da yeni bölüm yayında. Okumaya başlamadan önce beğeni tuşuna basarak bölümün yayınlanmasını öne çekebilirsin. Yorumlarını da bekliyorum gerçekten bekliyorum.
Incık, cıncıkla daha fazla kafanızı şişirmiyorum, iyi okumalar. 😁😁😁
__________
"Bak ben sana diyorum ki, öyle hop diye kız kaçırılmaz. Öyle bir anda kız hiçbir şekilde kaçırılmaz. Oğlum bu devirde kız kaçırılmaz." Hakan bu konu yüzünden bir saat içinde iki kilo verdiğine emindi. Murat'ın Melek'i sevdiğini biliyordu ama bu denli kafayı yediğini an itibariyle görmüştü.
"Dergiler boy boy resimlerini, seninle alakalı yazıları paylaşıyor. Senden ilham alan birçok genç var. Kadınlar peşinde pervane olmak için an kolluyor. Sen ise, aşağı Melek yukarı Melek bi sakin ol."
"Seviyorum niye anlamak istemiyorsun. Çok seviyorum Hakan, niye önceliğim o olmasın. Kadınımı sevince iş insanı kimliğim mi kirlenir? Sence ben bunu takar mıyım? Ne b*k olursa olsun. Düzgün bir şekilde vermiyorlarsa kaçırmak zorundayım. Başka yol mu bıraktılar. El birliğiyle ilişkimi bitirmelerine izin vermeyeceğim. Esila bir yandan annem bir yandan şimdi de Hayri baba geldi. Adam haklı ama bende suçlu değilim ki, neden bedeli ben ödüyorum?" Kaç yıllık arkadaşı, kardeşi bir kadın için bütün hayatının içine etmeye razıydı.
Sevdiği kadını kaçırmak, kendi soyadını gerekirse bırakmak, evlenmek ve çocuk sahibi olmak. Hakan, Murat'ın bunlardan çok uzak olduğunu düşünürdü. Günler öncesine kadar. Artık kesinlikle düşünmüyor, kelimenin tam manasıyla eş potansiyeli olduğuna emindi.
"Evlen ama doğru düzgün evlen Melek'le."
"Dostum daha kaç kere anlatacağım. Bugün Hayri babanın yanına gidip konuşacağım vermezse akşama kızı kaçıracağım. Başka çare yok. Bu nedir Allah aşkına. Yirmi yedi yıllık hayatımda bu kadar zorlanmadım. Bir kızı sevdim başıma gelmeyen kalmadı."
"O kız sana kaçmaz. Sen dedin elini bıraktı babasına gitti diye." Murat sıkıntıyla iç çekti.
"Babasının kalbi kırılmasın diye benim ağzıma s*çıyor. Canı sağolsun. O yüzden zorla kaçırmak zorundayım. İster yardım et ister etme."
"Manyak herif herhalde ederim. Şimdi Hayri bey yaşlı bir amcamız. Seninkini kaçırırken amca ile göz göze gelsek itemeyiz, kavga edemeyiz. Tehlikeli birileri olsa dövüşelim ikimiz bir olunca ortamın anasını... Neyse başka şekilde devam edeyim. Ortamın ağzına s*çarız ama mahalle oğlum ya, yaşlı adamlarla dövüşüp teyzelerden nasıl kendimizi koruyacağız. Seninki kendini parçalar herkesi ayağa kaldırır." Başını geriye doğru attı.
"Doğru o mahalle de yaşını almış çok insan var. Onların dikkatini çekersek iyi olmaz. Dövemeyiz."
"Dövmememiz lazım."
"Döversek adamlık etmemiş oluruz."
"İnsan mafya birinin kızını sever. Dövüşmek daha kolay olurdu, silah işimize gelirse kullanıyoruz."
"Hakan'cığım kullanmamayı tercih ediyoruz."
"Dövüş zaten en kolayı. Sorun karşımızdaki adamda dayağı istemeli." dedi Hakan.
Murat ile tanıştıkları zaman saçma bir tehlikenin içine girmişlerdi. O zaman Murat'ın dövüş yeteneğini çok iyi görmüştü. Adamın ona doğrultuğu silahı ustaca kavrayıp adamın topuğundan vurması da iyi bir silah eğitimi aldığını gösteriyordu. Kendisine birkaç adamı dövme dışında iş bırakmamıştı. Sadece kavga etmeyi tercih etmiyordu.
"Mahalle sakinleri yerine yüz tane tehlikeli adamla yer değiştirme imkanları olsa ne mutlu olurdum." Gerçekten de mutlu olurdu. Dövüşü hiçbir şekilde tercih etmiyordu, canı istediğinde birini dövmezdi.
Murat'ın en son dövdüğü adam seri katildi. Mahir bey'in adamları yakalayıp Hindistan'a ayaklarına kadar getirmişti. Katil ilk bulduğu boşlukta yaka paça getiren üç adamı öldürüp kullanılmayan metruk binadan kaçmaya çalışırken Murat ile karşılaşıp on beş dakika durmadan dövüşmüştü.
İkisi de dövüş dersleri almıştı ama seri katil bu dersi unutmamak için her gün egzersiz yaparken Murat ihtiyaç duymamıştı. Şirkette ustaca dövüşmeyi gerektirecek bi durum olmazdı. Sorunları konuşarak çözerlerdi. Melek ile tanışana ve başına açılan belalardan sonra bu konuda da yanıldığını anladı. Her konuda kusursuz olmalıydı. Dövüşmeye devam ederken on altıncı dakikada adamın elindeki bıçak ona doğru hızla gelirken arkasına geçip elini bir anda tutarak bıçağı ters çevirip adamın göğsüne itti. Katil sendeledi bunu hiç beklemiyordu. Sonrası ise bıçak göğsündeyken acı çekerek Esila ile yaptığı konuşmaları anlatması ile son bulmuştu. Adamın bulunması artık imkansızdı. Melek'in üzerinde yaptığı bütün bıçak darbelerini aynı şekilde gerçekleşmiş ve tehlikeli hayvanları ile meşhur Jog Fals ormanına helikopter ile atılarak bırakılmıştı. Ormanın belli bir bölgesine insan namına kimse ayak basmıyordu. Ölü bir insan hayvanlara mükemmel bir ziyafetti. Helikopterden aşağıya baktığında hayvanların o bölgeye koştuğundan anlaşılıyordu.
Murat tehlikeli biri değildi. Eğlenmeyi, eğlenceyi seven sevdiği kadın için her şekilde savaşan bir iş adamıydı. Artık daha fazla tanınıyor kadınlar tarafından elindeki güç, para, yakışıklılık ve mükemmel vücudu ile fazlasıyla talep görüyordu. Tehlikeli olayları sevmez Melek dışında bu olaylara kendini atmazdı. O kadınların birini bile arzulamıyor Melek dışında bir kadını kolları arasında hayal etmiyordu. Aşıktı hemde çok fena aşık olmuştu.
"Ben bir şans bulup Melek ile evlenirsem sana da bir eş buluruz." dedi Murat sıkıldığı için Hakan'ın sinir etmek istedi. Arkadaşı başından geçen talihsiz aşk yüzünden ciddi ilişkilere kapalıydı.
"Ben bir tane buldum ama o beni bir türlü bulamıyor. Bende başkasında bulduğu şeyi kaybetmesin diye çaba sarf ediyorum. Ben onun gözünde kayıp ve silik olan bölgedeyim." Murat içtiği suyu püskürttü. Hakan'dan duymayı beklemediği kelimelerdi.
"Hangi ara diğerini unuttun?"
"Evlendiği gün onu unuttum. Şimdi de yenisini unutacağım."
"Vay be sende mi bu kuyuya girdin? Hemde tek başına."
"Girmek için hiçte heveslenmedim ama girdim. Allah benim belamı verdi." deyince Murat'ın yüzü gerildi.
"Kesinlikle Esila'nın bedduası tutmuş. Kardeşim diye demiyorum ağzı açıldığı anda hayatına edeceğini anlıyorsun. Beddua ettiği anda kaçman lazımdı. Ya da beddua ettiği anda tamamlamasına izin vermeyeceksin. Kafasına en yakınında ne varsa atıp susturacaksın. Melek sekreter olarak başlamadan bir hafta önce telefonda Esila bana bir beddua etmişti."
"Ne dedi?" Gülmeden sordu.
"Allah sana öyle birini göndersin ki rahat nefes alman bile imkansız hale gelsin. Üzerinden atamadığın zorluklar yaşa ve bundan mutlu ol." Hakan şok içerisinde dinledi.
"Bir hafta sonra Melek sekreterim olarak işe başladı Benim eğlenceli, vurdumduymaz hayatım onun etrafına kaydı ve ben bundan keyif aldım. İnsan acı çekmekten keyif alır mı? Ben aldım. Anladın mı bedduasının üzerimdeki etkisini."
"Salih o kızı çok sevsin. Yoksa zorla Esila'yı sevmesi için baskı yaparım."
"Oğlum ne alaka? Konu ne ara Salih'e geldi? Esila'nın bedduaları konu..." Hakan'a hızla baktı. Gözlerini yumdu burnundan soludu. Kısa bir durdu düşündü kaşları çatıldı. Kafasında oturtmaya çalışıyordu.
"Sen ondan mı hoşlanıyorsun? Esila..." Hakan, sessiz kalmaktan başka bir şey yapmadı.
"Oğlum manyak mısın? Biz onu Salih'den koparamıyoruz o kız karşılıklı aşkın tanımını bile bilmiyor. O derece Salih'e takıntılı. Hiç umut olmayan biri sevilir mi? Ne diye Esila da, sende umutsuz işler yapıyorsunuz. Sizi istediğiniz gibi sevmeyecek kişilerin peşinde dolanmaktan kendinizi alamıyorsunuz."
Hakan, başını başka tarafa döndürdü. Haklıydı Murat hemde fazlasıyla ama yapacağı hiçbir şey yoktu. Kendi isteği dışında olaylar gelişmişti. Esila hep aynı davranıyordu Hakan bu durumu normal karşılaması gerekirken kalbine söz geçirememişti. Pişman mıydı asla, karşılık görmese bile bu durum kalbini ısıtmıştı.
"Unut Esila'yı bak seni sevmediğim için değil. Onun seni sevme ihtimali olmadığı için unut. Oğlum çok üzüldüm lan. Esila imkansız bir yol. Tümsek, engebeli değil bildiğin enkaz olursun. Yine de o konuda yardım etmez elini uzatmaz. Salih dışında yörüngesine başka birini almaz. Bu konuda gaddardır. İnanılmaz üzüldüm lan."
"Biliyorum kardeşim ama." Parmağıyla kalbini bastırdı.
"Halledeceğim, bende her şeyin farkındayım. Zaten aşık değilim, bir süre sonra hoşlanma konusunda da kendimi dizginlerim. Başka çarem yok." Sessizleştiler bu sessizliği bozan Murat'ın telefonu oldu. İsteksizlikle bilinmeyen numaraya bakıp telefonu açarak eline almadan hopörleri açtı.
"Alo, kimsiniz?"
"Murat, ben Melek'in babasıyım." dedi soğuk bir sesle.
"Baba nasıl... Pardon, Hayri bey nasılsınız, Melek nasıl?" diyerek kekeledi. Genç adamın bütün gücü telefonda uçup gitmişti. Yanlış bir şey yapmak istemiyordu. Yanlış bir şey söyleyip daha fazla uzaklaştırmak istemiyordu. Heyecanla ayağa kalkıp tekrar oturdu. Birkaç soru daha sormak istedi ama duygularını dizginlemesi gerekiyordu.
"Kızımın durumunu söylememe gerek yok. Evlenmek istiyorsan akşam üstü gelir, istersin. Eğer kızımın yaşadıklarını kullanırsan baba değil celladın olurum. Şimdi, kızımla evlenmek istiyor musun? Tek böbreği var diye kabul etmezsen anlarım ama kabul edersen bir daha bahane kabul etmem. Kızımı eş olarak istiyor musun?"dediği anda Murat şaşkınlıkla afalladı. Gülmemek için kendini zor tutuyordu. Yanında duran arkadaşı Hakan'a dönüp telefonu eline alarak Hayri bey'in duymaması için eliyle kapattı.
"Oh be! Nihayet kızı alıyorum." demesiyle terlemiş avuçları arasında telefon ıslak zemine doğru kaydı. Ne yaptıysa da tutamadı ekran camının kırılma sesi geldi.
"Has...tir telefon kırıldı!" Hızla alıp kulağına dayadı. Ses gelmeyince melül melül telefon ile bakıştı.
"Kayınbabamın yüzüne kapandı!" dedi panikle, boş bir yer bulup oturdu.
"Lan ne oldu şimdi? İnşallah yanlış anlamamıştır. Melek'in adını duyman yetiyor heyecandan ölüyorsun." diyerek Hakan yere düşen telefondan kalan parçaları topladı.
"Ne bekliyorsun? Benim telefonumdan ara!"
"Kapa çeneni, zaten telefonların hepsini unuttum. Kahretsin b...ku da yedim. Sorduğu soruya evet diyemeden neden kırıldı telefon, neden?" Verdiği nefesi derinden oflayarak dışarı çıkardı. Hakan'a dönmeden bar sandalyesinden ayağa kalkıp boş klüpte volta atmaya başladı.
"Günlerdir kaçırma planları kur sonra kayınbaba arasın telefonu yüzüne kapat."
"Tamam birader sinirlenme! Adam kızına sana vermeye ikna olduğuna göre gerisinin önemi yok. Kızı çuvalla kaçırmaktan da kurtulduk. Mahalleli ile bozuşmaktan da kurtulduk. Sabaha kadar benim aşkım böyle benim aşkım şöyle demenden de..." dedi pişkin pişkin sırıtarak.
"Gider güzelce istersin. Murat Arsel muradına ersin artık."
Murat, yarım bir gülüşle arkadaşına bakıp önüne döndü.
"Kız nasıl istenir? Abicim onu bile bilmiyorum." Hakan'dan telefonu alıp birlikte kız isteme videolarına baktı. Üç video izlediler. Atom parçalıyor gibi dikkatli izliyorlardı. Her video da Murat'ın yüzü daha fazla yayılarak gülümsüyordu. Telefonla işi bitince telefonu Hakan'ın kucağına atıp sonra geri vereceğini söyleyip tekrar alıp cebine koydu. Eve gitmek için arabaya bindi. Önce babasını getirmeliydi, en son iki günlük iş için Hindistan'a gitmişti.
***
Fahri bey'lerin yaşadığı semt, zengin, ihtişamlı, soğuk bir yüze sahipti. Kimse kimseye selam vermez kimse kimseyi tanımaya çalışmazdı. Hoşgörü, sıcaklık insanlarında yok denecek kadar az olmasının yanı sıra para ve modaya olan tutkularıyla övünen kişilerdi. Kimin hasta olduğunu bilmek yerine kimin ne giydiğiyle ilgileniyorlardı. Gençleri konuşmayı yeni söken bebekler gibi anlamı sıfır bir şeyler gevelemeye çalışmalarıyla ünlüydü. Gereksiz uzatılan cümleler, düzgün konuşan insanları küçük görme en sık yaptıkları hareketlerdi.
Murat, bu insanların yanında para haricinde kimseyi kolay kolay küçük görüp aşağılamaya girmese de burnu kaf dağından inmez. Esila ise, her kesimden insanlarla dost olabilirdi. Yaşadıkları topluma ayak uydurmaya çalışmaz kendilerine ayak uydurmalarını sağlarlardı.
Murat, babasının evinin önüne arabayı park edip kasılan sırtını iki yana çevirdi. Eve girip zaman kaybetmek hiç istemiyor diye telefonla Fahri bey'i aradı.
"Baba, hemen gelmelisin. Melek'i babasından benimle evlenmesi için isteyeceğiz." diyerek arabaya yaslandı.
"İyi de oğlum, bu ne acele? Hem ben daha Türkiye de bile değilim. Yarın sabah uçağım var."
"Babası aradı. İsteyeceksen bugün gel, dedi. Bende tamam diyecekken telefonu yüzüne kapattım. Aslında elimden düştü yoksa kapatmaya niyetim yoktu. Saçma sapan bir şeyler oldu."
"Evladım elinin ayarı yok mu senin? Akşam on gibi oradayım. Bileti hemen öne çekeceğim. Bavullarımı hemen hazırlıyorum. Melek'i isteyeceğim ama annende yanımızda olsun. Pişman oldu biliyorsun. Senin yanında olmak ister. Her genç kız kayınvalidesi tarafından istenmeyi hak eder." dedi.
"Annemin pişman olduğunu gayet iyi biliyorum ama Melek'i kabul etmeyeceğini de biliyorum. Ne diye kızı üzeyim. O yüzden anneme gerek yok. Sende çok geç geliyorsun, o saatte kız mı istenir? Ben birkaç saat içinde istemek istiyorum. Biz başlarız sen yetişirsin. Babası vazgeçmeden halletmem lazım." Söylenerek ayaklarını yere vurup eve koştu. Fahri bey'in elinden de bir şey gelmiyordu. Uçak saatleri her zaman aynıydı. Kız istenecek diye saatler öne alınmazdı.
Zile basıp, kapıyı çalarken aklı Melek'in heyecandan nasıl beklediğindeydi
"Mutluluktan uçuyor olmalı. Beni görünce heyecanlanmasa bari." dedi saçlarını ovuşturup gülümseyerek.
Esila, kapıyı açtığı gibi dudaklarını kıvırarak dışarı çıktı.
"Yemin ediyorum dün ne dediysem doğru. Kendimi öldürmek için katili tuttum, onu öldürmek için değil. O güne geri dönsem, Melek'le birlikte gitmezdim. Paşa paşa ölür rahat ederdim." demesiyle Murat kaşlarını havaya kaldırıp Esila'nın alnına vurdu.
"Bu konuyu ebediyen kapattım. Bir daha bu tarz durum olursa Melek'i katma, bana anlat. Her şekilde senin lehine çözerim. Melek'i sal artık dertlerini de anlatma. Kızın hayatını karartıp koyu sohbetler etmekten vazgeç." Alnına parmağıyla vurdu.
"Şimdi seninle kız istemeye gidiyoruz."
"Kimi kime isteyeceğiz!" Esila şaşkınlıkla ayağını diğer ayağının önüne getirdi.
"Hem ben kim, kız istemek kim? Konuşmanın içinde gülme krizine girerim. Beni kapı dışarı ederler." Murat'ın biraz önce söylediği hiçbir şeyi dinlemeyecekti. Bir kulağına girmişti ama diğer kulağından aynı anda çıkmıştı. Melek'e her şeyini anlatacak koyu sohbetler etmeye devam edecekti.
"Merak etme korkudan ağzını bile açamazsın. Melek'i bana isteyeceğiz. Orada uslu bir kız gibi dizini kırıp oturacaksın. Babam biraz geç gelecek ama biz yine de isteyeceğiz. Hiç bekleyemem." diyerek Esila'nın saçlarını karıştırdı.
"Akşama doğru hazır ol. En iyi söz çikolatasını yaptır. Birde videoda elli adet görünüyor ama biz üç yüz adet kırmızı gül sipariş verelim, onu da konum atacağım yerden al. Videoda iki tane takıldı ama sen on sekiz tane bilezik de kuyumcudan al. Yirmi iki ayar olacakmış video da bilezik takılma zoom yapılarak çekilmişti. Bilezik önemli bir detay olmalı. Akşam geldiğimde ınçık cıncıkla uğraşmayalım. Sen şu anda görümce oluyorsun her şeyi eksiksiz yap. Birde makyajın da çok abartılı olmalı videoda öyleydi. Kuş yuvası gibi saçını yap simler sür yürürken etrafa saçılsın."
"O ne be! Yapmam öyle şeyler."
"Şimdiden baş kaldırı heh görümcelik yapıyorsun." Gülümseyerek yanağını okşadı.
"Keyfine göre giyin şaka yaptım."
"Ama! Hayri amca beni evine almaz ki!"
"Hakkıdır, almazsa sana taksi tutarız, eve gidersin. Ya da ayağına kapanır gerçekleri arkaya atmak yerine adama anlatırsın. Dibinde olacağım merak etme."
"Abi ya! Serpil teyzeden dayak yerim. O çok fena dövüyor." Dudaklarını büzdü.
"Ağzına s*çsa hakkı var. Melek affetti ama sen büyük bir soruna neden oldun."
"Allah'ın cezası pislik! Sana tatlı tatlı konuşanda kabahat. Takım elbise ile İnşaAllah Melek'in peşinden koşarsın."
"Beddua etme salak kız. Kapa çeneni ağzını bugün açma." Esila'nın bedduası en çok Murat üstünde tutuyordu. Esila kollarını önünde bağladı. Omuzlarını dikleştirip çenesini havaya kaldırdı. Melek'i isteyecekleri için çok mutluydu ama belli etmedi.
"Yengeme de haber verelim. Yanımızda bir büyük olmalı. Konuşmayı o yapar." Anlaşmış gibi babası da aynı şeyi söylemişti.
"İşi baltalasın diye mi? İmkansız annem gelemez." Esila, Ulviye hanımın pişman olduğunu düşünüyordu. Dediklerini onaylasın diye hemen Hakan'ı arayıp hopörleri açtı.
"Ne oldu bedduacı tekir kedi'm." Hakan'ın sesini duyunca sırıttı. Kendisine her konuda çok iyi geliyordu. Murat ise homurdandı.
"Hakan seninle ne konuştuk biz. Boş işlerle uğraşma salak herif. Bunun numarasını sil birde engelle." Esila'ya döndü.
"Adamı arayıp böğrünü deşip durma insafsız!"
"Murat bir dur ya, Hakan şimdi Melek'i isteyeceğiz. Sence yanımızda yengem olmalı mı olmamalı mı? Fahri amcam geç gelecek."
"Yani olsa daha iyi olur." Gördün mü der gibi Murat'a baktı.
"Ben istemiyorum. Kızı vermesinler diye mi annemi götüreyim?"
"Ama Melek ister, bir büyük onu istesin. Her kadın ister. Değil mi Hakan?" Babası ile aynı düşünüyordu ve bu kafa karıştırıcı bir hal almıştı. Gerçekten olması gerekli miydi? Murat'a göre hayır.
"Nereden bileyim yavrucuğum. İsteme videosunda büyük insanlar istiyordu. Murat bence bu konuda düşünebilirsin." Telefonu kapatınca Esila biraz daha ısrar etti ama kabul etmesinin tek sebebi Melek de öyle ister demesiydi.
"Tamam haber vereceğim. Zorlamayacağım ister gelsin ister gelmesin. Melek sorarsa söyleyecek lafım olsun diye gidiyorum. Hadi git hazırlan. Bir iki saate gidiyoruz."
"Ben şimdi ne giyeceğim?" Esila, yanaklarını sinirden şişirmiş ne yapacağını düşünüyordu. Düşünerek kendini yıpratmak yerine yaşayarak görmek istediğinden düşüncelerine aldırmadan alışveriş yapmak için pijamamasını çıkarmaya eve girdi.
Murat, annesinin aramak istemediği için otele doğru sürdü arabayı. Otelin önünde bırakıp vale'ye anahtarı atarak içeriye girdi.
Otelin şaşalı görüntüsü insanı ilk anda kendine bağlıyordu. Duvarlara monte edilen bir baştan bir başa akvaryumlar. İçlerinde yüzen sayısız balık türleri, hayretler içinde izleyen küçük çocuklar hepsi insanın nefesini kesiyordu. Krem ve turuncu tonları lobiye hakimdi. On beş adımda bir üç boyutlu duvar kağıdıyla süslenmiş kolonlar, göz zevkini üstlere çıkarmıştı. Dört asansör, iki kalp şeklinde üst katlarda birleşen merdiven konumlandırılmıştı. Lobinin tam ortasında ağzından su akıtan heykel'den bir balina ve onu çepeçevre kaplayan orta boyutlarda bir havuz vardı. Şehrin ortasında apayrı bir alem gibiydi. Zenginlik, şan ve şöhreti olan herkesin rahatlıkla gireceği bir yerdi. Yabancı turist'lerde para olduğu sürece ayrım yapmazken yerli turist'den elit kesim haricinde otel'e müşteri alınmazdı.
Murat, danışmanın olduğu bölüme gidip kollarını masaya dayadı.
"Ulviye Arsel'in oda numarası kaç, görüşmek için geldim. Ya da direk haber verin."
"Kimsiniz?" diyerek jilet gibi takım elbisesiyle otel görevlisi genç adama baktı.
"Murat Arsel, oğlu oluyorum. Arayın gelir zaten." Cebinden cüzdanını çıkartıp içini hızla açtı.
"Bu da kimliğim. Arsel holding'in patronu Fahri Arsel'in oğluyum. Tanıtma bittiyse arayın gelsin."
"Üzgünüm efendim. Bir dakika bekleyin haberdar edeyim. İzin almadan müşterimizin bilgilerini veremiyoruz. Anneniz bile olsa, prosedüre uymanızı rica ediyorum." demesiyle telefondan Ulviye hanımı aradıysa da açan olmadı.
"Sanırım odasında yok. İsterseniz lobide oturma alanlarımız var bekleyin."
"Aralıklarla arayıp gelince bana yönlendirirsiniz." Sıkıntıyla hafif çalan müziği dinledi. Baskın piyano sesi kulağını mest etmişti. Yarım saatlik beklemenin ardından tiz ve Murat'ın sinirlerini laçka eden iki kadının sesi otelin sessiz tınına hakim oldu.
"Aaa Murat, oğlum! Beni ziyarete mi geldin?" Arkasından gelen ses kulaklarına intikal edince gözlerini devirerek koltuğa iyice ne yayıldı.
"Baksana şansıma bende Murat'ı görmüş oldum."
"Anne, o gün olanlardan sonra nasıl olurda Demet ile aynı havayı soluyorsun?" dedi ciddiyetle, arkasında ki kadının sinirlendiğini hissetmek bile hoşuna gitmiyordu. Duygu namına bir şey yaşamasını istemedi. Bu nefret bile olsa. Tişörtünün kısa kollarını bir kez daha kıvırıp baş hizasındaki koltukta ki yastığa başını indirdi.
"Murat, saygısızlık yapıyorsun oğlum! Demet seni gördüğüne sevindi, sana takılıyordu. Özür diledi o günkü yaptıkları için. Öyle değil mi tatlım?" diye son kelimesini gereksiz uzattı. Genç adam yüzünü annesine çevirdi. İnanmadığını belli edercesine gözlerini açmıştı. Sonra bakışlarını Demet'e çevirdi.
"Ben sana demedim mi gözüme bir daha gözükme diye. Annemden mi özür dilemen lazım. Melek Kapya'ya saygısızlık yaptın." Demet'in irkilen yüzüne baktı.
"Hangi yüzle bu oyuna devam ediyorsun? Ulviye hanım hala seninle konuşmaya devam ediyor bu tamamen saçmalık. Ama fazlası yok." Annesine ismi ile hitap etmişti.
"Hazırlan hadi önemli bir davete gidiyoruz, hadi, hadi."
"Demet'den kaba davranışın için özür dilersen sevinirim."
"Sevinme anne bir süre sevinme. Olayları sadece kendi tarafından bakıp mutlu olmayı istemek bencilce."
"Annen olduğumu unutuyorsun." Kırılmıştı.
"O zaman çocuk gibi sorun çıkarmaktan vazgeç. Küçük bir çocuğun yaptığını göz ardı edebilirsin ama sen küçük değilsin anne. Ve artık durmayı düşünmüyorsun."
"O yüzden de sen mi durdurmaya çalışıyorsun?"
"Öyle, bu konuda taviz vermeyeceğim."
"Beni her gün şaşırtmaya devam ediyorsun." dediği gibi oğlunun yüzünü elleri arasına alıp dikkatle baktı.
"Çok değiştin. Bana karşı mesafelisin." Murat başını geriye atıp ofladı. Yalandan bir gülüşle annesinin yanından Demet'i kendi önüne doğru çekti.
"Çok inatçı bir kadınsın. İnatçı kadınları severim tabii inadı ucuz olmadığı sürece. Sana açacağım ne kalbim, ne cebim ne de boşa geçecek hayatım var. Annem ile evlenmeyi düşünmüyorsan artık kaybol! Yoksa ben seni kaybedeceğim."
"Çok adisin! Beni her gördüğünde aşağılıyorsun. Senden vazgeçiyorum zaten." dedi, gözlerini Ulviye hanıma çevirip yanına sığındı. Yalandan masum davranışlar onun için zor değildi.
Murat, kolundaki saatten gözünü ayırmadan Ulviye hanımı sıkıca kolunu tutarak Demet'in çırtlak sesine aldırış etmeden asansöre götürdü. Kapı kapanana kadar asansörün önünde bekleyerek Demet'in peşlerinden gelmemesini sağladı.
"Murat bu yaptığın çok ayıp! Ben seni böyle mi yetiştirdim? Hem kolumu sıkıyorsun bırak lütfen."
"Ben seni böyle mi yetiştirdim demekten vazgeç." Sesi artık yükselmişti.
"Sen beni de Esila'yı da yetiştirmedin. Biz dadı ve yatılı okullarda mekik dokuduk. Bir kere saçımı okşayıp bu küçük çocuk ne ister demedin. Aklına bile gelmedim. Ben seni anne olarak gördüm ama sen beni evlat olarak görmedin." Murat'ın gerçekleri yüzüne vurması hoşuna gitmemişti. Başka tarafa dönüp kollarını bağladı.
"Ben senin annenim. Demet yüzünden benden hesap sorman mantıksız. Demet bizim toplumumuzun bir ferdi. Elegan, nazik ve zengin."
"Sana göre nazik ve elegan. Beni hiçbir zaman anlamadın. Onlarca kadından diğer kadına giderken hiç sesin çıkmadı. Bi Melek sana ağır geldi. Birde onunla ciddi düşünmem."
"Murat! Seni anlamaya çalışıyorum. Tamam senin gibi bende o sekretere minnettarım, lakin böyle bir nedenden sevgilin olarak bakmam. İyi bir kız olabilir, benim için olan sadece bu! Gelin olarak birisine bakmamı istiyorsan Demet derim. Statü her şeyden önemli." diyerek açılan kapıdan dışarı çıktı. Murat da arkasından yürüyordu.
"Statü diye diye insanı bıktırdın. Her şeyi boşver beni dinle, ömrüm boyunca senden isteyeceğim birkaç kelime var, annelik görevini sadece bir kez annelik yapmanı istiyorum." Daha fazla muhabbet etmek istemedi.
"Allahın emri peygamberin kavliyle Melek'i bana iste, başka bir şeye seni zorlamam."
"Ne!" dedi olduğu yerde sallanarak.
"Bunun şakası bile kötü. O kız sadece iyi, başka bir özelliği yok. Fakir, boş konuşan, kavgacı biri... Sen söyle, böyle yaşayan birini nasıl insanlara tanıtırım?" diyerek oğlunun omuzlarına dokundu.
"O kız herkesten farklı. Baş ağrısı, utanç kaynağı olur."
"İnan bana şimdiye kadar senden başka kimseden utanmadım. Benim pırlanta gördüğüm kıza, kömür muamelesi yapmaktan vazgeç. Melek'in hepimizden daha temiz bir geçmişi var. Kendini parçalasanda itiraz da etsen onunla evleneceğim. Bu konuda hiç olmadığım kadar ciddiyim. Sen gelmeden de bu işi hallederim." dedi, annesinden kendini uzaklaştırıp arkasına döndü.
"Sen olmadan kız almak daha iyi olacak. Aptal gibi babam ile Esila'yı dinledim ya, konuşma bitti. Uzaktan anneliğine devam et." Annesinin 'sakın böyle bir hata yapma' nidaları arasında asansöre binerek giriş kata bastı. Annesi olmasa daha iyi olacaktı.
"Melek'i Esila ve benim istemem demek Hayri amcaya bize verme demekle aynı. Off, başka birini daha bulmam lazım." Başını asansörün demirine vururken kendinden büyük insanları düşünmeye çalışıyordu. Aklına gelen isimle sırıtarak elini ağrıyan başının üstüne koydu.
"Salih, benden üç yaş büyük. Babam gibi davranmayı da çok seviyor, zorlanmaz." İlk iş olarak Salih'i evden almaya gidecekti sonra da Esila'yı alıp direk Melek'in evine yol alacaklardı.
*******
Melek, babasını ikna etmiş sadece üç ay kalacağı memleketi için bir düzine kıyafetini gelişi güzel bavulun içine tıkmıştı. Ütüsünü, düzenini yeni evde rahatlıkla yapardı. Şimdi hiç bavul düzenleme durumunda değildi. Yatağını geri geldiğinde temiz bulması için gelişi güzel düzeltip yastığının çarşafını çıkardı. Ağlamaktan ıslanmış olması gördükçe sinirini bozuyordu. Otobüsün kalkmasına daha çok olduğundan çamaşır makinasını açıp, süpürge makinasıyla dün gece temizlediği evi tekrar süpürmeye başladı. Serpil hanım, tek kelime söylemeden izliyordu. Sibel, ise bulduğu her köşede Melek'den ayrılacağı için ağlıyordu.
Melek, evi süpürmeyi bitirince odasına geçip yatağa oturdu. Yatağın ortasında oturup, bakışlarını duvara sabitlemiş sallanıyordu. Ağlamayacağına söz vermiş olması akan yaşlarına engel değildi. Dişlerini sıkıp başını arkaya doğru götürdü. Kendini fazlasıyla kötü hissediyor bu durumdan kurtulmak için elinden bir şey gelmiyordu. Gururunu bir kenara bırakıp tekrar aramıştı ama telefonu hala kapalıydı. Delirmek üzereydi, Murat'ın konuştuğu bütün cümleler geçti önünden, birinde bile terk etme yoktu. Evlilik isteyen bir adam nasıl olurda telefonu kapatırdı. Bir çözüm bulmak için Esila'yı da aramak istemişti ama Serpil hanım daha çok üzülmesin diye Sibel'in de onunda telefonlarını elinden alıp çevrimdışı moduna aldı.
"Lanetlenmiş olmalıyım." Kapının önünde Sibel, duyduğu sözle zorunlu gülümseyerek yatağa oturup sarıldı.
"Sen mi lanetlisin! Söyleme lütfen böyle, lanetli olan biri varsa o da Murat. Senin gibi akıllı sevgi dolu birini kaybetti. Hem lanetli hemde gerizekalı olmalı."
"Aklım almıyor hiç sevmediğini belli etmedi. Kaçırmak istemesi, evlenmek için diretmesi yalanmış aptal gibi hoşuma gidiyordu. Onun tarafından sevilmek ruhuma iyi geliyordu. Hepsi koca bir yalanmış. Ölüyorum demek bile çok basit geliyor. Yanıp yanıp azap çekiyorum." Ağlamamak için derinden nefesler alarak başını öne eğdi.
"Esila senin gidişinden haberi olursa çok üzülecek. Veda da edemedin. Herkesin eli kolu bağlandı. Hayri amcaya bir şeyde diyemiyoruz. Aradı adam, çağırdı seni vereceğini bile söyledi. Ama iyi oldu bu durum. Murat'ın niyeti çok sonradan anlaşılsa her şey için geç olabilirdi. Daha iyi bir gelecek bekliyor bizi "
"Sevinecek bir şey bulduk yani."
"Umut fakirin ekmeği."
Umudu yoktu ki artık. Bitmişti, kimsenin yıkmaya gücü yetmediği aşkı, Murat tek hamleyle bitirmişti. Eşyalarına doya doya bakmak için bütün gücünü toplayıp yataktan kalktı. Yatağına uzaktan göz gezdirdi. Bazasını babası ile birlikte yeni tamir etmişti. Dolabının tek tarafını açınca düşüyor, camı kırıktı. Yere serdiği kilimi pazardan iki hafta önce almış aynı gün sermişti. Camın önünde yetiştirdiği çiçeklerine zarar vermeden dokundu.
"Arada çiçekleri sulamaya gel. Sakın Ahmet gelmesin, tek başına gel." demesiyle, sulu gözleriyle gülümsedi. Sibel, kılıfsız beyaz yastığı Melek'in sırtına atmasıyla kafasını koltuğunun altına aldı.
"Sen ne diyorsun? Yolayım mı saçını?"
"Babama söylerim bırak saçımı!" diye gülüştüler. Son kez birbirlerine şaka yapıyorlardı.
"O kıvırcık oğlan elime geçmesin. Hele Esila, onun o kabarık saçlarını yolup ağzına vurup tekmeyi atacağım. İsteyerek yapmamış olabilir ama yapmış. Bu kadar taviz verilmez herkes yerini bilmeli. Bilmiyorsa öğretilip yola o şekilde devam etmeli. Esila yüzünden hamsi kafalının da üstü çizildi." Serpil hanımın içeriden sesini duyunca gülüşleri son buldu. Yanına gidip iki tarafına oturdular.
"Ah be kızım. O hamsi çocuk niye öyle etti bir bilsem. Esila elime geçmesin."
"Bence geçsin. Ben affediyorum ama siz affetmeyin. Tam ona kızacağım yaşadığı hayatı, sevgisizliği, bir aşk için çırpınışlarını görüyorum. Kızamıyorum. Kendi halime üzülüyorum haksızlık olarak görüyorum ama kızma işine gelince yapamıyorum. Bu konuda beceriksizin tekiyim. Birinin Esila'yı dövmesi lazım neden sen olmayasın. Bir daha bir şey yaparken on kere düşünür bari."
"O kız bir kere iyice dayağımı yiyecek. Sen kendini üzme omuzlarını dik tut. Kimse seni ezemez."
"Merak etme Serpil teyze! Konya havası almak eminim iyi gelecek, üç ay sonra tertemiz bir sayfa açacağım." Melek gider ayak kimseyi daha fazla üzmek istemedi. Ağlasa da ağlamasa da durum değişmiyordu.
"Arada evi havalandırın." Sıkıca sarıldı üç ay çok uzun bir süreydi.
****
Hayri bey, en güzel günlerini yaşadığı eve şimdilik veda edip kapıyı kilitledi. Serpil hanımın ısrarlarıyla onların evine uğrayıp Selim'in hazırladığı sofraya oturdular. Serpil hanım gelmeden önce oğlunu aramış sofrayı kurup, yemekleri ısıtmasını söylediğinden direk masaya geçilmişti.
Dün akşam yapılan kuru fasulye, pilav ve cacık'ı yiyerek kalktılar. Sabahtan beri, açlık hissetmediklerini söyleselerde bunun yalan olduğu boş tencerelerden anlaşılmıştı.
Melek, memleket de üç ay kalacaklarını tahmin etse de Hayri bey temenni kalma isteği de vardı. Bu konuyu Konya'ya gittiklerinde uzunca konuşmak istiyordu. Bavulları Ahmet'in kullandığı taksiye atıp, Sibel, Hayri bey, Serpil hanım ve Melek binerek yola çıktılar. Tam sokağı dönerken Sabri'nin arabanın önüne atılmasıyla Hayri bey camı açıp bağırdı.
"Ölümüne mi susadın oğlum!"
"Kusura bakma Hayri amca, veda etmek için geldim." diyerek Melek'in olduğu tarafa baktı.
"Beş dakika zamanınız var mı?"
Hayri bey, ne kadar zor görünse de yumuşak, affedici bir kalbi vardı. Kızı da affetme konusunda istemese de kendisine benziyordu. Belki de bu yüzden tokat atmıştı. Melek'in eline dokunup konuşmak istiyorsa ses çıkarmayacağını belirtti. Sabri için her zaman iyi düşünceleri olmuştu. Kızıyla nişanlı olduğu zamanda çekip gittiğini düşündüğü zamanda. Ailesi yüzünden çektiklerini bildiğinden Sabri'ye olan tavrı mesafeli olsa da her daim yumuşak olmuştu.
Melek arabadan inip yoldan ayrıldı. Kaldırıma geçip Sabri'nin yanına yaklaşmasıyla genç adamın sarılması bir oldu.
"Sen bütün hayatım boyunca keşke yanından ayrılmasaydım diyeceğim tek kadınsın. Bu mahallede kalsaydın bana yine geri dönmeseydin. Biliyorum artık bizden olmayacağını, arada bana gülümserken... Dostça gülümsemen bile yeterdi. Allah'a emanet ol. Ben bundan böyle senin sevdiğin adam olamasam da, bir zamanlar sevdiğin adam olduğum için gurur duymakla yetiniyorum. Senin kalbini kırdığım, gözünden yaş akıttığım her gün için özür dilerim." Sabri'nin içten sözleriyle bir anlık hüznü gitmişti. Yüzünü görmek için iki adım öteye giderek elini sıkmak için uzattı.
"Bende, yaşattığın bütün güzel anılar için teşekkür ederim. Nasip olursa tekrar geldiğimde seni çok seven birini yanında görmek istiyorum. Birisi önüne çıkarsa onu kaybetme." Sima'nın bu işi halledeceğini düşünüyordu.
"İnşallah." dedi mahçup bir tavırla, beni senden daha çok kim sever ki demeyi düşündü ama dile vurmadı. Arkasında onu ilk günkü gibi seven birini düşünmesini istemedi. Melek'e yaşatılan her şeye kırgındı, kızgın olamayacak kadar kendini de suçlu hissediyordu. Yanlış anlamış, yanlış tanımıştı.
Başkasının da sevdiği kadını aynı şekilde terk etmesi ruhunu kemirsede konuşmaya hakkı olduğunu düşünmüyordu. Başı önünde Hayri bey'in de elini sıkarak geçmeleri için yoldan ayrılıp kaldırıma yürüdü.
Araba bu kez hiçbir yerde durmadan gaza basmıştı. Melek gözlerini yoldan ayırmadan cama üfledi. Buhar olan camın üstüne parmağıyla kalp çizip üstüne iki tane M yazıp gülümsedi.
"Sen çok kötü işledin kalbime! Bu dünyada olmasa da öbür dünyada iki elim yakanda olacak, koca ayı, süslü boz ayı, zengin velet..." dedi çizdiği şekli silerek... Ağlamamak için sesini yükselterek gülmeye başladı.
"Ahh çok güzel bir gün! Hiç durmadan gülmek istiyorum." demesiyle Sibel omzuna yaslandı.
"Gerçekten de güzel bir gün."
Otogarın girişiyle Melek'in dizleri çözülmüş, gözleri sulanmıştı. Bavullarıyla koşuşturan insanları buğulu camda inene kadar izledi. Ne hayalleri, ne istekleri vardı diye düşünüp birkaç damla yaş akıtarak duran arabadan yere indi.
Ahmet ve Hayri bey bilet ve bavul yerleştirme işlerini hallediyordu. Melek, Sibel ve Serpil hanım ise bayat börek, poğaca satılan bir cafede konuşmadan çay içiyorlardı. Otogarda ki işletmeler neden üç günlük poğaça sattıklarını konuşmak istedi ama daha büyük acıları vardı. Murat gibi.
"Kuzum, orada garip teyzeni unutup aramamazlık etme."
"Ayıp ediyorsun aramam mı, sizde beni arayın. Üç ay içinde geliriz zaten." dedi Melek, soğumuş çayını içip iki saat sonra binecekleri otobüsü beklediler.
Eve, sokağa, mahalleye sığamadıklarından erkenden otogara gelmişlerdi.
*******
Murat, lacivert takım elbisesiyle evden çıkıp Salih'in evine doğru gidiyordu. Zaten yakışıklı ve hoş bir fiziği vardı giydiği takım elbiseyle daha göz alıcı olmuştu. İç aynadan saçını yukarı kaldırıp gülümsedi.
"Şimdi de kızı almayayım da görün." Kimseye söylememişti ama vermezlerse herkesin içinde kaçıracaktı. Arabayı sağa kırıp boş sokaktan ışıklara kadar durmadan devam ederek Salih'in evine geldi. Açık olan kapıdan girmeden önce zile üç kere basarak yukarı çıktı.
Merdivenden başını aşağı sarkıtan Salih, Murat'ı görünce burun kıvırarak kollarını bağladı.
"Hayırdır! Neden toplantın varmış gibi gibi giyindin? Hep salaş takılırdın."
"Önemli bir işimiz var. Hadi hazırlan gidiyoruz." diyerek göz ucuyla Salih'i inceledi.
"Zaten hazır duruyorsun. Birader paket halde mi doğdun? Hep gömlek, kumaş pantolon üstünde... Robot olmaya son verip yaşayan bir canlı olsan daha iyi olmaz mı? Kuzen ne diye sana aşık olmuş anlamış değilim. Hadi işim var seninle hemen gidelim."
"Gönderilen sunumu incelemem lazım. Ne işin varsa beni mazur gör."
"Kız isteyeceğim seni mazur göremem. Babam gelene kadar büyük sen olacaksın." dedi muzipçe gülümseyerek, Salih ağzı açık halde gülmeye ortak oldu.
"Şaka mı bu? Şaka değilse hayırlı olsun. Dur annemle, kızıma haber verip geleyim." İçeriye girmesiyle üç dakika sonra Yağmur çığlık atarak kapıdan gözüktü.
"Amca o kızı, babam şana mı işteyecek!" diyerek merdivenden Murat'ın kucağına atlayıp yanaklarını öptü.
"Öyle oldu cimcime. Sen bana ondan daha güzel kız bulamayınca bende onu alayım dedim."
"İyi yapmışşın. Benim yaşım küçük olmaşa..." İç çekerek kıkırdadı.
"Ooo kaç abla göşteririm sana. Hıı, unutmadan babama güçlü olduğunu belli ettiğin için teşekkür ederim. Eşila anneme çok iyi davranıyor artık. Onu gördüğü zaman yanına gidip oturuyor. Birde nedenşe çok bakıyor. Birde arada annemin eline bilerek elini değdiriyor. Şonra da pardon yanlışlıkla oldu diyor. Birde bana ilk defa şordu Eşila annen olşun mu diye. Tam istediğim gibi, değişik bir baba yaptığın için teşekkür ederim amca..." Babasının neden böyle davrandığını bilmediği için anneannesine kimseye anlatmayacağına dair söz verdiği halde şaşkınlıkla anlatmıştı. Babasına ve Esila'ya sorduğunda konuyu geçiştirmeseydi başkasına sorma gereği duyar mıydı? Kesinlikle dilini tutamaz başkasına da sorardı.
Murat, tek kaşını kaldırıp Yağmur'un siyah saçlarını okşayarak yere indirdi.
"Küçük hanım içeriye geçin, babanızı da arabada beklediğimi söyleyin." dedi anlayışla. Yağmur eve koşarken Murat da aşağıya doğru merdivenden yürüdü. Arabaya binmeden Salih gelmiş Yağmur'dan duyduklarını sormayı şimdilik erteleyip binmişlerdi.
Çiçekçinin önünde Esila elinde koca bir buket, gösterişli çikolata kutusuyla ufacık olmuş bekliyordu. Araba önünde durunca Salih dışarı çıkıp çiçekleri elinden alıp kapıyı açtı. Esila, Salih'in geleceğinden haberi yoktu. Gördüğü anda gözleri ışıl ışıl parlamış yüzündeki sinir hali kaybolmuştu. İnce askılı düz siyah bir elbise giymişti. Çok zarif duruyordu. Arabanın içine heyecanla oturup çiçeği tutmaktan ağrıyan ellerini ovuşturdu. Salih, yaptığı hareketi aynadan görünce yanı başında araba kullanan adama sinirle söylendi.
"Bu kadar şeyi Esila niye taşıdı? Pek ala bizde alabilirdik. On beş dakika önce arayıp kapıda bekle dedin birde. Baksana kızın eline, ne hale gelmiş." Murat'a aldırış etmeden arkasına dönerek Esila'nın avuçlarını elleri arasına aldı.
"Eczanenin önünde dur, merhem alalım."
Murat, çaresizce ilk gördüğü eczanenin önünde kenara çekip durmasıyla Salih arabadan indi.
"Aranızda ne var? Aşkından ölsen tınlamayan adam ne ara Ferhat olup seni Şirin zannetmeye başladı. Birde atar yapıyor."
"Beni koruyor." Başını yeni gelin gibi utanarak eğdi.
"Aramızda adını koymadığımız bir şeyler var."
"Gerizekalı adını koy o zaman. Birde nazlı gelin gibi davranman yok mu, insanın öldüresi geliyor. Bu adam yüzünden herkesin hayatına ettin." demesiyle Esila topuklu ayakkabısını çıkarıp kuzeninin kafasına ayağıyla vurdu.
"Gerizekalı sensin bir kere. Sana iyi davrananda kabahat. Öküz herif! Ayağıma konuş!" Murat ayağını tutup çevirirken Salih elinde ilaçla içeriye girdi. Görüntüye dehşetli bir filmden bir kare gibi bakmıştı. Koltuğa oturup Esila'nın çığlıkları kesilsin diye ayağını Murat'dan kurtardı.
"Murat, ne kızın ayağını çekiyorsun?" Esila'ya dönüp yumuşak bir üslupta.
"Ayağın açıyor mu?" dedi, elindeki poşeti genç kadına uzatıp sinirle önüne döndü.
"Esila'ya üvey evlat muamelesi yapma."
"Bana bu cadıyı aşkıyla süründüren biri mi söylüyor? Ahh delireceğim, dalga geçer gibi. O benim kuzenim döverim de severim de. O bana beddua ederken hiç sesin çıkmıyor. Hak talep edeceksen evlen kızla." Daha fazla başka konulardan konuşmak istemiyordu.
"Kafanızı Melek'i bana isteme işine odaklanın. Sonra diğerlerini hallederiz."
Melek'in kapısının önüne geldiklerinde hava biraz kararmıştı. Çiçeği kucağına alıp kapıyı çalmaya başladı. On beş defa çalmasına rağmen açan veya ses veren yoktu.
Merdivenden aşağıya inip camlarına baktı. Karanlık ve güneşlikleri çekilmişti. İçine bir korku düşmüş lakin belli etmiyordu. Dudağını ısırıp çiçeği arabaya indirdiği gibi kahveye doğru koştu. Bir şeyler yanlıştı ve acele edip yanlış olan ne varsa düzeltmeliydi.
Esila ve Salih etrafa bakmaktan başka bir şey yapamıyorlardı. On dakika geçmeden alnından terler akarak Murat geldi.
"Otogara gitmişler. Beni çağırdı nasıl gider? Nasıl beni bırakır?" dedi evinin önüne koşup tekrar kapıya vurdu.
"Sakın gitme! Melek seni bırakmayacağımı söylemiştim. Sen beni bıraktın." Kapıya vururken Esila'nın omzuna dokunmasıyla irkildi.
"Benim yüzümden mi gitti? Gerçekten de ailesi ona bilerek zarar verdiğimi mi düşündü?"
"Esila şu anda üzerime gelme. Bir şey yaptığında sonuçları ağır olacağını bilmen gerekiyordu." Genç adam eliyle göğsünü bastırdı. Nefes alamıyor gibiydi. Canı yanıyordu.
"Bak halimize herkes seni affediyor ama işler yinede çığırından çıkıyor. Düzel artık, saçma sapan işlerin yüzünden şu halimize bak. Melek benden gidiyor. Tutamıyorum çaresizim şu halimize bak." diyerek başını arkaya doğru kaldırdı.
"Sakin olmam lazım. Hadi otogara gidelim. Kendime kız isteyeceğim." Ümitsizliğe düşmek için çok erkendi. Gerekirse Konya'ya gider Melek'i bulurdu.
Arabaya binip bütün gücüyle direksiyona asılıp arabayı kullandı. Esila, dakika başı Melek'in kapalı telefonunu arıyor her açılmayışında sessizce ağlıyordu. Nihayet otogara giriş yapmışlardı. Arabayı Salih'e bırakıp turizm şirketlerinin Konya seferlerine bakmak için koştu. Otobüslerin yarısı çıkış yaparken diğer yarısı sıralarını bekliyordu. Hiçbir şirketi atlamadan isimlerden bulmaya çalıştı ama zaman kaybı olduğunu anladığı gibi otobüslerin içinde aramaya koyuldu. Böyle de bulunmuyordu. Büyük bir yerdi tek tek bakarak zaman kaybediyordu. Otogarın en gösterişli turizm şirketinin içine girip bilet kesen adama hoparlörden isim aratması için rica etti. Ricası elinden olmayan sebeplerden kabul edilmemiş olsa da müdüre yönlendirmişti.
Kırk yıldır bu işin içinden olan yaşlı adam Murat'ın endişe dolu bakışlarına kayıtsız kalamamıştı. Uzatmadan mikrofonu açtı.
"İsmi ne?"
"Melek Kapya. Lütfen ismini anons edin buradaysa gelir." demesiyle adam hoparlör başına geçip boğuk sesiyle beş kere ismi tekrarladı.
"Sayın Melek Kapya
Sayın Melek Kapya
Sayın Melek Kapya
Sayın Melek Kapya
Sayın Melek Kapya, Atem Turizm şirketinden bekleniyorsunuz."
Murat oturduğu bankta kısa bir süre bekledi. Arafta kalmıştı, ruhu... Giderse ölürdü, gittiyse zaten ölmüştü. Gözlerini sağa sola çevirip gelen biri varmı diye baktı. Kimse yoktu. Ellerini saçları arasına gezdirdi. Bütün umudu yerle bir olduğu anda Hayri bey'in kolunda etrafa meraklı gözlerle bakan Melek'i gördü. Göz altları morarmış yüzünün rengi gitmişti. Yorgun duruyordu yine de gördüğü en güzel şey gibi hayranlıkla sevdiği kadına baktı.
Genç kadın, neden isminin anons edildiğini düşünüyordu. Otobüs hareket etmesine az bir müddet kala içeriye girecekken sesini duymuş ne olduğunu merak ettiği için buraya kadar gelmişti.
Gözleri ilk önce şirketin logosuna odaklandı. Sonra babasına bir şey soracakken oturduğu yerden etrafa bakan adama kaydı. Kıvırcık saçlarını arkaya doğru çekip nefes nefese soluklanıyordu. Mavi gözleri titriyor etrafı kolacan ediyordu. Birisini arıyor gibiydi.
"Murat!" dedi, babasına sardığı kollarını ayırdı. Çırılçıplak kalmış gibi boşlukta hissetti. Dudakları konuşmak ve ağlamak arasında titreyerek bakıyordu sevdiğine. Ne yapacağını bilmeden babasına döndü. Yanına gitmeliydi belki de gitmemeliydi. Hiç beklemediği bir fotoğraf karesi olmuştu. Murat ile göz göze geldiğinde genç adamın derin bir oh çekip ellerini dizlerine koyduğunu gördü. Rahatlamıştı. Üstündeki yük hafifte olsa düşmüştü. Sevdiği adamın yanına doğru gelmesi sanki bir fotoğraf karesi gibiydi.
Murat, ilk önce Hayri bey'in önünde durdu. Direk Melek'in yanına gitse yanlış bir düşünce olur diye istemedi.
"Geç kaldım, kusura bakmayın. Sizinle konuşurken telefon yere düşüp kırıldığından geleceğimi söylediğim halde ses ulaşmadı sanırım. Ben evlenmeye hazırım her şekilde." Hâlâ rahatlıkla nefes almıyordu.
"Sen bir gel şuraya önce biz bi konuşalım."
"Olur geleyim." Hayri bey'in arkasından usulca gitti. Azarlanacağını düşündü her ne olursa olsun kabul edecekti. Otuz adım sonra yaşlı adam ona doğru dönüp yüzüne baktı. Fazla kararlı bir gençti. Yorulmuştu, belli ki buraya gelmek için uğraşmıştı. Kıvırcık saçları ilk dikkatini çeken şey oldu. Islaktı koştuğu için olduğunu anladı. Kaslı ve oldukça erkeksi yüz hatları vardı. Sevimli de duruyordu. Mavi gözlerinde panik vardı.
"Bak oğlum." Murat'ın gözleri ışıldadı. "Kızım sahipsiz değil."
"Niye sahipsiz olsun."
"Gariban, eksik de değil."
"Hiç eksik görmedim. Gariban olduğunu düşünmedim." Hayri bey yeniden genç adamı süzdü. Her lafına anında cevap veriyordu.
"Böbreği eksik diye kızıma tek bir kelime..." Murat'ın kaşları biraz kısıldı.
"Hayri bey baba, böbreği yüzünden mi kızınızı götürüyorsunuz? Ben kızınızı seviyorum. Eksiksiz tam olarak bütün kalbimle. Kolay zor hiç farketmez tertemiz seviyorum." Baba demek istemişti direk diyemediği için bey'i de katmıştı.
"Kızımı bir yük olarak..." Devam etmesine izin vermeden sözü tekrar aldı.
"O bana yük olmaz. Hastalıkta sağlıkta her şekilde kızınızı istiyorum. Ben bir gün bile ondan vazgeçmedim. Vazgeçmem. O benim yuvam bende onun yuvası olacağım. Böbreğinin olmaması onun için çok acı. Bu konuyu her açtığınızda belli etmese de üzülüyor. Ben değil ama bu konu üzerinde durdukça siz onu eksik görüyorsunuz. Bizim ilişkimizde organ konusu hiç geçmedi. Bu kadar dert edecek, sizi üzecek bir şey hiçbir zaman olmayacak. Kızınızı çok seviyorum."
"Küçük görürsen seni affetmem."
"Öyle bir şey yaparsam ben kendimi affetmem. Kendi cezamı kendi ellerimle veririm. Kızınızla konuşa bilir miyim?" Murat gözünü nihayet kadının ürkek yüzüne değdirmişti. Hayri bey ile konuşurken Melek dikkatini dağıtmasın diye ecel terleri dökmüş yine de bakmamıştı. Şimdi rahatlıkla gözlerini kadının yüz hatlarında gezdiriyordu. Nefes kesiciydi her zorluğa değen güzelliği vardı.
"Melek ile konuşmam lazım." Hayri bey başını tamam diyerek huzursuzca salladı. Hayır demek istese de kuş gibi çırpınan kızı mevzu olunca tamam demişti. Konuşması oldukça kendinden emin ve güven doluydu. Düşünmek istedi bu genç adamın konuşmasını ölçüp tartmak istedi.
Murat giydiği takım elbisenin içinde o kadar yakışıklı duruyordu ki yanlarından geçen herkes iki defa bakıp iç çekiyordu. Kimseye aldırış etmeden Melek'in elinden tutup az önce oturduğu yere götürüp yüzüne baktı.
"Güzelim hayırdır yolculuk nereye?"
"Telefonu babamın yüzüne kapattın sonra da aramadın."
"Sende dedin bu adamı terk edeyim. Beni sevmiyor öyle mi? Bayan Kapya seni sevdiğimi daha nasıl sana ispat edebilirim." Tek hamleyle Melek'in yüzünü okşadı. Nazik ve içtendi.
"Gittiğini düşünmek bile kalbimi yaktı. Davranışların insanın hayati değerlerini ölümcül boyutlara indiriyor. Kalbin en büyük vitamini de morfini de sensin." Melek, konuşmadan söylenilen sözleri dinliyordu. Murat'ın evlenmek isteyip istemediğini anlamamış olması zor durumda bırakmıştı. Şefkatle elini Murat'ın kalbinin üstüne koydu.
"Ne şimdi ne de gelecekte bunları konuşmamıza gerek kalmasın. Senden beklentilerim çok sınırlı. Şimdi cevap verme, ben Konya'dan gidip geleyim sonra beni sevmeye devam edersen bile yeterli."
"Bunlar senin beklentilerin, benim değil. Konya işi de iptal. Fizana gitsen peşini bırakmam." Hayri bey'in arkasına dönüp gittiğini görünce Melek'in boynuna sokulup hapsetti kendini.
"Seninle her şeye varım. Varlığın bana büyük bir lütuf ve ben bunu sana gösteremiyorum. Sana aşığım hemde deliler gibi. Herkes ile ilişkimiz hakkında kavga edelim ben varım ama seninle kavga etmek istemiyorum. Biz ilişkimize artık güvenmeliyiz. Bütün taşlar parçalansa da biz sağlam durmamız lazım." Gülümsedi. Kollarının arasında Melek'in şaşkınlığını görmese de tahmin ettiği için gülümsedi.
"Seninle aynı evde, aynı koltukta, aynı kitabı okumak için nelerden vazgeçerim aklın almaz. Neyse ki geç değil." Uzaklaşmak istemese de başını Melek'in boynundan kaldırdı. Elini kumaş pantolonunun arka cebine götürüp cüzdanını çıkardı. Nüfus cüzdanını çıkartıp geri kalanı yerine yerleştirdi.
"Bunu babana ver. Yarın beni araştırsın." Videoda bunu da öğrenmişti. Her şey eksiksiz olsun istiyordu. Melek'in bütün sevdiklerine karşı açık olmalıydı.
"Niye?" diyerek uzatılan nüfus cüzdanına hayretle baktı.
"Niye olacak, seni isteyeceğim için beni sorup soruşturması gerekiyormuş. Sicilimi bir iki telefon ile temizledim merak etme baban bu konuda rahat edecek." Sırıttı.
"Şaka tabi..." Melek kimliğe bakıp gülümsedi.
"Babam eski hayatını bilirse beni sana vermez." Kimliği almadı.
"Senin düzeldiğini ben görüyorum. Elinden geleni yapıyorsun. Bir anda tamamıyla eski Murat'ı bırakman mantıksız zaten. Ben seninle aştığım her yolu severim. Hayali bir karakter istemiyorum seni beni seven Murat Arsel'i istiyorum."
"Bayan Kapya hadi evlenelim. Hemen çok acil karıcığım diye sana seslenmek istiyorum." Bir anda ağzından çıktı.
"Evlenme teklifi mi ettin?" Ağzına sonuna kadar açmış Murat'a bakıyordu.
Genç adam sırıtarak sinirlensin diye başını tavana kaldırdığı gibi Melek çenesini tutup kendine döndürdü.
"Cevap versene yanlış anlamadım değil mi?"
"Yanlış anlamakta ne demek! Şaklaban ettin elinde, kuzu kuzu benimle evleneceksin! Senin gelecekte bana uygulayacağın bütün triplerinin bile hayalini kuruyorum. Aynı evde yaşayıp aynı yatakta kalkacağız. Birbirimize ait olacağız başka kimseye değil. Sen benim ben senin ömürlük eşi olacağız. Ömrüm boyunca sana sadık bir erkek olacağım."
"Ya Murat!" Kirpikleri titredi.
"Ciddi misin?" demesiyle şimdi de Murat şaşkınlıkla bakıyordu.
"Daha halen ciddî misin diye sorduğuna inanmıyorum. Peşinde koşmaktan bildiğin at hırsızına döndüm. Sen beni nüfusuna alamıyorsun ama ben seni ömürlük nüfusuma almaya kararlıyım. Gelecekte kocan olacak adama bakıyorsun. Seninle evlenmeyeceksem öleyim daha iyi. Kalbimin en derininden seviyorum. Seni deli gibi tutkuyla istiyorum, evlenmemiz lazım." Kollarını iki tarafa açtı. Melek'in gözleri mutlulukla kırpıştı. Utanmıştı bu adam bir şekilde onu utandırmayı beceriyordu. Ellerini saçlarında gezdirip yanağını öptü. Çok kalabalık olmasa dudaklarını doyasıya öpmek isterdi. Onu ne kadar istediğini belli edecek normal düzeyde bir hareket yoktu. Melek daha fazla utanmasın diye kendine hakim oldu. Elleri elinde oyalanıp gülümsedi.
"Ben sandım ki benimle bir hayat kurmak istemiyorsun. Her şey bitmiş gibiydi."
"Beni sevdiğin için, seni sevmeme izin verdiğini için ben çok mutluyum. Kalbimi çıkarıp versem eline, yine senin için atar. Öyle bir hal aldın ki, gerçek ile hayalî ayırt edemiyorum. Her zaman bir köşede benim yanımdasın ama gerçekte orada yoksun. Bütün benliğime işledin. Evlenmemiz lazım hemde çok acil. Ben sensiz noksanım senin kadar güçlü değilim. O yüzden kalbimde olduğun gibi hep yanımda da olmalısın. Güzelim, sarılmak için zaman, mekan umurunda olmasın. Beni her gördüğün yerde, başını göğsüme hapse de bilirsin."
____________
YORUM VE BEĞENİ BEKLEDİĞİMİ UNUTMAYIN LÜTFEN. ✋✋✋ Desteğiniz için çok teşekkür ederim. Lütfen ben yorum ve beğeni yapmama gerek yok demeyin herkes destek verirse çok mutlu olurum.💞
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
113.08k Okunma |
9.9k Oy |
0 Takip |
127 Bölümlü Kitap |