Medya; yazarınızın ultra amatör Eymen çizimi
•Eymen'den•
Günlerden 29 Kasım, Eylül'ün doğum günüydü. Özellikle geçen hafta olan o olaydan sonra hepimiz bugün yapacaklarımız üzerine daha bir düşmüştük. Çünkü sevildiğini hissetmesini istiyorduk.
Bizim sürekli prova yapmak için kullandığımız garajı kullanacaktık bunun için. Mustafa ve Deren sabah erkenden burayı kutlama yapacağımız şekilde ayarlamış, Karya ve Ulaş da süslemeleri halletmişti. Yemek ve atıştırmalık işi de Barkın, Arya, Helin ve bana kalmıştı.
Arya pastayı kendisi yapmakta ısrar ettiği için onlar sadece bunu yapacak, Helin ve bende geri kalan atıştımalıkları halledecektik. Sabahtan alacağımız her şeyi Helin bana mesaj olarak atmış, ben de alıp buraya getirmiştim. Şimdi de kızlar onları hallediyordu.
Ben bateriyi toplamış, tüm parçaları kenara yığmıştım. Şimdi de onlara dayanmış şekilde Helin'i izliyordum. Önündeki işe daldığı için beni fark edeceğini zannetmiyordum, bu yüzden bir çekincem yoktu.
Arka cebimdeki telefon titreştiğinde göğsümde bağladığım kollarımı çözüp onu elime aldım. Mesaj Samet’ten gelmişti.
"Geliyorlarmış," diye haber verdim odanın içindekilere.
"E pasta yok, onu ne yapacağız?" Helin'in telaşla konuşmasının ardından hemen Barkın'ın numarssını tuşladım.
Telefon birkaç çalışın ardından açıldı. Cevap veren Arya'ydı. "Geliyoruz en fazla on dakikaya, yoldayız."
Benim cevap vermeme kalmadan telefon geri kapanmıştı.
"Geliyorlarmış on dakikaya," diye tekrar bilgilendirme geçtim.
"İyi bari, Eylüllerden önce gelirler."
Tüm her şey hazır olmuş ve sadece pastayı beklediğimiz için herkes bir köşeye geçmiş öylece duruyordu.
Kapı açıldığında herkesin kafası o yöne dönmüştü. İçeri Arya ve yanındaki yürüyen kutu girmişti. Yürüyen kutu diyorum, çünkü kocaman kutudan arkasındaki Barkın gözükmüyordu neredeyse.
Kutuyu masadaki boşluğa koydu ve içindeki pastayı çıkarttı. Bunu yaparken Arya da ona yardım ediyordu.
Pasta gerçekten de çok güzel gözüküyordu. Arya'nın mutfak konusunda becerili oldupumu bilsem de bu gerçekten üst seviyeydi.
"Pasta çok güzel olmuş yenge, ellerine sağlık."
"Bak yine öncekinde olduğu gibi saldırma pastanın üzerine, bu sefer gerçekten gebertirim seni," diye tehditkar bir tonda Mustafa'yı uyardı Arya.
Mustafa ondan korkusundan mı bilmesem de yüzündeki dehşet ifadesiyle ellerini teslim olurcasına kaldırdı. "Tamam, dokunmuyorum bir şeye."
Kutuyu da ortadan kaldırdığımızda her şey hazır olmuştu. Tek eksik Samet'in Eylül'ü getirmesiydi. Çok geçmeden de kapı açıldığında, bu eksik tamamlanmıştı.
Eylül yüzündeki şok ifadesiyle ne olduğunu çözmeye çalışırken Deren elindeki konfetiyi patlatmış ve hepimiz aynı anda "İyi ki doğdun!" diye bağırmıştık.
Gözleri dolarlen ona kallarını açan ilk kişiye, Karya'ya sarılmıştı. Diğer kızlar da onlara katılmış ve bir yumak oluşturmuşlardı.
"Teşekkür ederim," diyen Eylül'ün boğuk sesini duydum.
Onların bu halini izlemek benim gülümsememe sebep olurken bunu izleyen diğer arkadaşlarımın da benden farksız olduğundan emindim.
En sonunda kağının önünde birleşen yumak ayrıldığında herkes ortadaki masanın etrafına toplandı. Samet cebinden çıkarttığı çakmağıyla mumları yakmış ve üflemesi için Eylül'ü beklemeye başlamıştık.
Tam mumlara üflemeye davrandığı sırada Deren onu durdurdu. "Dur! Önce dilek dile."
Eylül onun dediğini yaparak durdu ve gözlerini kapatarak bir şeyler mırıldandı. Ne dediğini hiçbirimiz duymamıştık. Hemen ardından mumları üflediğindeyse kenarda kamerasıyla video çeken Helin dışında herkes alkışlamaya başladı.
Bıçakla pastayı göstermelik kestiler ve sonrasında pastayı ortadan aldılar. İlk önce Arya elindeki hediye paketini ona uzattı. "Barkın ve benim ortak hediyemiz."
Eylül gülümseyerek ona teşekkür etti ve hediye paketini aldı. İçindekini çıkartırken gözlerindeki merak görülmeyecek gibi değildi.
İçinden görece büyük bir takı kutusu çıkmıştı. Buradan ne olduğunu görmesem de Eylül'ün parlayan gözlerle Arya'nın boynuna sarılması beğendiğini gösteriyordu.
Ondan hemen sonra da Karya hediyesini vermişti. O da ucunda kehribardan bir kalp şekli olan bir kolye almıştı.
Sırayla herkes teker teker hediyelerini verdikten sonra en sona Samet ve ben kalmıştık. Samet'in belki de ona özel olarak vereceğini düşünerek omzumu yasladığım duvardan ayırdım ve kenara koyduğum hediye kutusunu aldım.
Eylül merakla kutuyu eline aldı ve açtı. İçinde gördüğü şeyle beraber dudaklarında oluşan gülümseme beni de gülümsetmişti.
"Yani, sana seni almak ne derece mantıklı bilmiyorum ama umarım beğenmişsindir."
Ona bir Prenses Leia figürü almıştım. Özellikle de aramızda olayı olan bir şey olduğu için anlamlı olacağını düşünmüştüm.
Gözlerini elindeki kutudan ayırdı ve gülen gözlerle bana baktı. "Teşekkür ederim, tabii ki beğendim."
"İyi ki doğmuşsun, prenses," dedim burnunu iki parmağımla sıkıştırırken.
Sadece gülümsedi ve elindeki kutunun kapağını kapattı. Geri eski yerime geçerken tüm gözler Samet'in üzerindeydi. Hediyesini vermeyen bir tek o kalmıştı.
Köşedeki en büyük kutuya sahip hediyenin ona ait oldupu barizdi. Kutuyu alıp çekingen hareketlerle Eylül'e uzattı. Eylül kutuyu hızla açtığında içinde gördüğü şey her neyse şoka girmiş gibi donup kaldı.
Kutunun içindeki şeyi çıkarttığında odanın içinde bir şaşkınlık nidası yükselmişti.
Mavi Fransız kornosu.
(meali: How I Met Your Mother isimli diziden bir referens. Kısaca sana aşığım demek istemiş)
Anne, benim de bir piskevitim olsa... Biri de bana mavi fransız kornosu alsa... Mesela o kişi de Helin olsa...
Eylül elindekine dikkat etmeye çalışarak Samet'e sarılırken gözlerinin dolduğunu görmüştüm. Bunların mutluluk göz yaşları olduğunu bilmek içime garip bir rahatlık hissi yayıyordu.
Onlar birbirlerinden ayrıldıktan sonra Eylül Samet'e baktığından daha büyük bir sevgi ile elindeki hediyeye bakıyordu. Samet'in yüzündeki memnuniyetsiz ifade hafifçe kıkırdamama sebep olmuştu.
"Hediyeye değil de onu alana mı baksan güzelim?" diyerek bu memnuyetsizliğini dile de getirmişti aynı zamanda.
Eylül kafasını kaldırdı ve durumu garipsediğini belli eden bakışlarla ona bakmaya başladı.
Ortamdaki saçma sessizliği bozan şey Arya'nın herkesi masaya davet etmesi oldu. "Hadi bırakın şimdi bakışmayı da masaya geçelim. Boşuna hazırlanmafı bu kadar şey herhalde."
Bir anda on kişi ufak masanın etrafındaki plastik tabureleri doldurmuş ve ortadakilere saldırmaya başlamıştık. Yani, daha çok biz saldırırken kızlar bize ayıplayan bakışlar atmakla meşguldü.
Yemekleri yerken bir ara Mustafa Eylül'e "Sen kaç oldun şimdi, 17 mi 18 mi?" diye sormuştu.
"18."
"E o zaman sizin ilişkiniz yasal değil, ben kabul etmiyorum." Ağzımdakileri gülerken dışarı çıkartmamak için fazladan bir çaba sarf etmem gerekirken Mustafa bu sefer de Samet'e dönerek devam etti. "Samet, vermiyorum seni kardeşim. Sen küçüksün daha."
Biz gülerken Samet ona sadece göz devirmekle yetinmişti. Aralarında üç aydan fazla bir fark olmasa da araya yıl girdiği için yaş farkı varmış gibi oluyordu.
Herkes yiyeceğini yemiş, masanın üzerinin toplanması kalmıştı. Ama her şey tek kullanımlık olduğu için teker teker toplamak yerine kağıt masa örtüsünü üzerindekilerle beraber bohça haline getirip çöp kutusuna atmayı tercih etmiştik.
Sonra da katlanabilir plastik masayı ve sandalyeleri kaldırmıştık. Ve şimdi de herkes bir köşede sevgilisiyle otururken -Helin hariç- ben bateriyi tekrar kurmakla uğraşıyordum.
Ne güzel burada kurulu duruyordu işte, baştan niye bozmuştuk ki biz bunu?
Kurulu olduğunda çalmak için herhangi bir hazırlık gerektirmeyen aleti kurmaktaki onuncu dakikamı bitirmiş ve ancak yarılamıştım. Üstelik davulları da hayvan kadar olduğu için taşıması zor oluyordu.
Ben içimden söve söve kurmaya devam ederken arkamda birinin hareketini hissetmemle oraya döndüm. Helin gelmiş meraklı gözlerle beni izliyordu. Ona bakınca bariz şekilde gerildiğini görmüştüm.
Bir dakika ne oluyoruz şu an?
"Bir şey mi diyecektin?" diye sordum.
"Hayır, nasıl kuruyorsun diye bakmak istemiştim. Yardıma ihtiyacın varsa yardım da edebilirim."
Asşında yardıma ihtiyacım olduğu doğruydu ama onun tatlı tatlı sorduğu bu şeyi reddetmek durumundaydım. Çünkü ben bile zorlanırken onun da zorlanacağı kaçınılmazdı ve bunu istemiyordum. "Teşekkürler, kendim hallederim."
"Peki," dedi gülümseyerek. O an gülümsemesine bakıp kalmak istesem de işime geri dönmek zorunda kaldım. Yerdeki parçayı almak için yere eğildiğim sırada Helin başka bir şey sormuştu.
"Pantolonuna takılı o zincir ne?"
O zincir, onun yıllar öncesinde düşürdüğü ve benim aldığım bileklikti. Pantolonumun kemer için olan köprüsüne bir halkayla takılıydı. Normalde bu pantolona başka bir zincir takıyordum ama sabah hazırlanırken bunu takmanın da iyi bir fikir olabileceğini düşünmüştüm.
Düşünmüştüm ve yanılmıştım çünkü Helin onun kendisine ait olduğunu anlamıştı. Çünkü anlamasaydı sıradan bir zinciri sormayacağından emindim.
Sanırım, sakladığım şeylerin sonuna gelmiştik.
🍂🍂🍂
Çok ağladık, çok hüzünlendik ve artık yüzümüzün gülme vakti geldi. Ayrıca ben kitabın texting olduğunu unutmuş gibi sadece düz yazı bölüm atıyor olabilirim ama ileride telafi edeceğimi umuyorum.
Bu bölümde de sınır aynı; 10 oy ve 10 yorum. (Yorumlarda lütfen çok saçmalamayın)
Kendinize çok iyi bakın canlarım, sonraki bölümde görüşmek üzere <3
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
23.94k Okunma |
2.3k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |