Aresin peşinden merdivenlerden indiğimde kendimi başka bi yerde buldum. Anladığım kadarıyla sadece bi kat inmiştik ama merdivenler bir kat daha aşşağıya kadar uzanıyordu. Önde uzun bi kolidor vardı ve labirent gibi ayrı ayrı kısımlara bölünüyordu. Bi kolidoru dpndükten sonra biraz daha ilerleyip siyah bi kapının önünde durdu.
Bende durup etrafı inceliyordumki bana dönüp kapıyı işaret etti:" Önden bayanlar" kapıyı açtığında hiç düşünmeden içeri girdim. Artık kaybedecek tek birşeyim vardı, ATEŞ....
İçeride koca bi poligon sahası vardı. Açıkcası ilk kez görüyordum. Kırmızı masanın üzerinde bi sürü silah vardı. Karşıda farklı boyutlarda hedef tahtaları vardı. Çoğu delik deşikti. Buraya niye geldiğimizi anlamamıştım. Zaten ne tür bi insan evinde bi poligon sahası kurardıki. Yüzümü Arese döndüğümde soğuk bakan gözlerle beni süzüyordu.
"Buraya neden geldiğimizi öyrene bilirmiyim?" kaşlarımı çatıp ona baktığımda kolundaki "Boss Watches" markalı saatını kolundan çıkarıp masaya bıraktı.
" Hani sürekli bana maskemden dolayı laf sokup duruyordunya?" yok canım ne münasebet. Ben hiç öyle bişey yaparmıyım? Sadece kafamı sallamakla yetindim.
"İşte artık laf sokmana gerek yok. Benle özal belge imzalayan çalışanlarımdan kendimi saklamıyorum" hiç beklemediğim bi anda maskeyi çıkarmıştı. Bu yaptığına şaşırmıştım açıkcası. Hiç beklemiyordum. Ama gerçekten yakışıklı birisiydi. (iç ses:nihayet kabullendin) kimin umurunda. Yüzü beni zerre ilgilendirmiyordu. Ama gözlerim yüzünün her zerresini incelemeye başlamıştı. En sonda gözlerine baktığında gözlerinde takılı kaldım.
Sanırım biraz fazla susmuştum. Sırıtıp eline bi silah aldı:" Yüzümü sevdin sanırım?" benle dalqa geçerken oldukça eğleniyor gibiydi. Ama ona istediği tepkiyi vermicektim. Kaşlarımı çatıp bakışlarımı silaha çevirdim. Buraya Ateş için gelmiştim. Onun özgürlüğü için.
Bu adama istediği eğlenceyi vermicektim. Madem sadece iş diyordu soğuk yapıyordu, ben ondan daha soğuk olucak ve sadece işe odaklanacaktım.
" Maskenin olup olmaması benim için hiç birşey değiştirmiyor. Bi iş aradığımda patronumun görünümüne değil o işde ne çıkarım olacağına bakarım." bende elime bi silah aldım. İlk kez elime silah alıyordum. Ona artık nefretle ya da kızgınlıkla bakmıyordum. Sadece bi boşluk. Aynı onun normalde olduğu gibi.
Tekrar ona döndüğümde kaşlarını çatmış beni çözmeye çalışarak bi elimdeki silaha bi bana bakıyordu.
"Sana silah kullanmayı öğreticem. Ama şimdi değil. Orda kendini koruman gerekecek. Zaten sporla ilgili olduğunu biliyorum. Dövüşmeyi çabuk kapacaksın. Ama silahın karşısına yumrukla çıkamazsın. Silah kullanmayıda, bıçak kullanmayıda sana bizzat ben öğreticem." elimdeki silahı benden alıp masaya tekrar koydu. Kendisiyse bi el ateş açtı. Ve hedefi tam on ikiden vurdu. Silahın sesi tüm odada yankı yapınca sesten dolayı ellerimle kulaklarımı kapadım.
Daha sonra kafamı kaldırdığımda bana bakıyordu. Kaşlarını çatmış, dişlerini sıktığından dolayı yüz hatları tamamen belli oluyordu. Hakkını vermek gerek. Gerçekten yakışıklı biriydi. Ama bu umurumda deyildi, olmaması gerekti. O adam çok acımasız biriydi. Kendi çıkarları için herkesi sata bilirdi bence.
"Hadi gel." odadan çıktığında bende arkasından ilerledim. Başka bi odanın daha karşısına geldiğimizde içeri girmeden geri çekildi:"Burası senin odan. Ateşde senin yanındaki odada kalacak." ne demekti bu? Bana ve Ateşe sormuşmuydu bunu?
Hemen kaşlarımı çatıp karşısına dikildim:" Ne demek oluyor bu? Bize sordunmu?" gerçekten artık çok oluyordu. Bu kaçıncı böyle. Delirtecek beni.
" İmzaladığın sözleşmeyle bunu kabul etmiş oldun. Yoksa hepsini okumadınmı?" resmen benle alay ediyordu. "Eşyalarını getirtdim. Artık kendin yerleştirirsin."dahada sinirlenmiştim. Ama bağırıp çağırmakla bişey olmicağını biliyordum. O yüzden derince nefes alıp odaya girip hemen kapıyı yüzüne kapadım. Oda oldukça otoriterdi. Açıkcası benim zevkimede uyuyordu. Siyah ve beyaz tonlardaydı. Kendimi yatağa attım ve telefonu elime aldım.
Tam o sırada kendi dertlerimden unuttuğum Naz aklıma geldi. Kaç gümdür işede gitmiyordum. Muhtemelen çoktan kovulmuştum ama zaten artık ihtiyacım yoktu. Hala Nazdan bi haber alamamıştım. Kendimi biraz zorladıktan sonra Nazın numarasını hatırlamayı başarmıştım. Hemen onu arayıp yatakta yüzüstü uzandım. Bir kaç dakika çaldıktan sonra açmıştı.
"Alo Naz. Çok özür dilerim arkadaşım. O kadar şey olduki sana haber vermeye vakit bile bulamadım, bi anlatsam varya çıldırırsın. "tek nefeste söylediğim kelime yüzünden nefes almayı unuttum bi an.
" Alo? " bu Naz diyildi.
" Kızım Naz duşta. Çıksın arar seni" bu Zeynep ablaydı. Nazın annesi. Çok tatlı bi kadındı kendisi. Sık-sık beni eve çağırırdı.
"Tamam Zeynep abla. Görüşürüz." kısa kesmiştim çünkü kendisi pek susmak bilmeyen bi kadındı. Aslında sohbetleri çok keyifliydi ama şuan hiç havamda değildim...
ARESTEN
Ateşin içerden çıkması için bi servet ödemiştim. Artık yarına evde olurdu. Beria onu görünce siniri birazda olsa geçer bence. Çoktan hava karalmıştı bile. Ama Beriadan hala bi ses yoktu.
3 saattir toparlanıp bitiremedimi bu kız diye düşündüm. Benimde karnım acıkmıştı. Evde sadeve mutfakta bi çalışan yoktu. Çünkü zaten yemekleri hep ben yapardım. Beria inmeyince ben gidip bakma kararı almıştım. Aşağıya indim ve odanın kapısını bi kaç kez çaldım ama ses gelmeyince bende içeri girdim. Yatağında uyuya kalmış meyerse. Elinde telefon iki büklüm olmuş bacaklarını kendisine çekip yuvarlak bi şekilde uyuya kalmıştı. Gerçekten çok tatlı gözüküyordu. Hem güzel hem tatlı bi kızdı. Onla böyle tanışmış olnak istemezdim. Ama yapacak birşey yok. O Ateşin tek zaafıydı. Ve Ateşin konuşma riskini göze alamazdım. Biliyorum onların ikisinide bir-birilerine karşı zaafları olarak kullanmıştım. Her ne kadar şerefsizce gözüksede benimde kendimi korumam gerekiyordu. Bu yerlere tırnağımla kazıyarak gelmiştim. Ama en önemlisi zaten benim yanımda oldukları sürece onlara kimsenin zarar veremiyecek olması. Yaklaşıp Berianın yüzüne doğru eğildim."Beria uyan hadi küçük siçan" Korkutmak istemiyordum o yüzden kısık bi sesle konuşmuştum. Ama uyanmamıştı. Sadece ne olduğunu anlamadığım bişey mırıldanıp yüzünü çevirerek tekrar uyumuştu.
Ona küçük siçan dememden hiç hoşlanmazdı. Ama bunu kötü bi anlamda söylemiyordum... Küçükken hemstırları çok severdim. Çok zor olsada annemi ikna edip bi tane almayı başarmıştım. Sonra tatilde hemstırımla birlikte Türkiyeye babamın yanına geldiğim de babam onu ezmişti. Bana ne olduğunu bilmediğini söylemişti ama gözümle gördüğümü bilmiyordu. Zaten bana hep " O küçük siçanı at gitsin, böyle saçmalıklarla uğraşma" derdi. O gün çok üzülmüştüm. Hatta ağlamıştım. Bahçemde onun için mezar kazıp onu bahçeye gömmüştüm. Üzüntüden hasta olmuştum. Daha çok küçüktüm. En iyi arkadaşım ölmüştü ve kimse beni alamıyordu. Annem yeni hemstır ala bileceğini söylüyordu ama benim arkadaşım oydu ve onu asla geri getiremezlerdi...
Şimdiyse ona küçük siçan diyordum. Çünkü hem küçüktü, hemde en az onun kadar tatlıydı...
(Biliyorum kısa ama idare edin işte)
Okur Yorumları | Yorum Ekle |