Bu hayat beni çok yoruyor bazen. Ne tuhaf olaylar yaşanıyor öyle değilmi. Kendi hayatımda bile doğru dürüst söz hakkına sahip değildim. Okuldayken yeni gelen çocuklar benim hep dışlanan çocuk olduğumu düşünürdü. Ama ben dışlanmıyordum. Onlardan uzak durmayı seçen bendim. Ailem beni sevmiyor diye (eskiden seviyor sanardım. Çocukluk işte.) onlarında aynı olucağını düşünürdüm. Eğer birine bağlanırsan sonra olurda bi gün ayrılmak zorunda kalırsan işte onun acısı çok yakar insanın canını. Sana sevdiğini söyleyip seni kendine bağlardı insanlar. Sonrada bi anda hiç bir şey olmamış gibi çıkıp giderlerdi hayatından. O an tüm insanlığıa kahretmek istersin. Nasıl anlatacağımı tam bilemiyorum. Bunu yaşamadıysanız anlaması çok güç bi histir bu. Her şey anlaşılırda bağlandığın birisinin gittiğinde yaşanan o boşluk, bitmişlik hissi anlaşılmaz...
Hayatım bi anda deyişilmişti. Ateşte kendini sessiz gösteren ama herkesin (kızların) hayran kalarak baktığı birisiydi. Diğer erkekler gibi değildi. Gizemli kalmayı severdi. İçine kapanıktı. Yani babasını kaybettikten sonra. Ve annesi de gidince Ateşte o boşluk hissini tatmıştı. Biz bir birimizi çok iyi anlardık bu yüzden. O bana hem abi, hem baba olmuştu. Kendimi kötü hissetdiğim günlerde saçımı okşar, bana hikayeler anlatırdı. Şimdi koskocaman kız, hala hikaye mi dinliyor diyeceksiniz belki ama ben kaç yaşıma gelirsem geleyim vaz geçemeyeceğim şeylerden biri çizgi filmler ve hikayelerdi. Bu böyleydi işte. Benim bu yanımı bilen tek insan Ateşti. Hatta bi keresinde beni kırmamak için nefret etmesine rağmen 'Kung-Fu Panda' izlemişti benimle. Şimdi kendi güvenliğim için onun gençliğini mi yakacaktım?
ASLA!!!
Polisler içeri girmeme izin vermişlerdi. Bu sefer onunla başka bi odada oturmuş yüz-yüze konuşuyorduk. Bunu Ares sağlamıştı. Ateş baya zayıflamıştı. Daha bi hafta bile olmamıştı. Onu böyle görmeye devam edemezdim. Uzatmanın bi anlamı yoktu. Ama şimdilik şu iş hakkında ona bişey demicektim. Eğer öğrenirse kesinlikle razı olmazdı.
Derin bi nefes alıp elini tuttum:"Ateş neden burada olduğunu öyremdim. Patronun bazı şeyleri anlattı." Bunu duymayı beklemiuordu sanırım. Oysa haberi olduğunu düşünüyordum. Şaşkın şaşkın yüzüme baktı ama hiç birşey demedi. Bende hemen devam ettim:
"Seni buradan kurtaracakmış Ateş. Muhtemelen yarına falan çıkarsın." bu sefer kaşları çatıldı ve yüzüme doğru eğildi.
"Beria? Sen buna inanmadın deilmi? O adam benim patronum. Ben bunun için sözleşme imzaladım. Beni çıkarmak çok zor. O adam bunun için bi dakikasını bile harcamaz" belliki o adamı düşündüğümden daha iyi tanıyordu. İçimden bi an ona söylemek geçti ama yapamazdım. Biliyordum. Herşeyi öğrendiği gün bana çok kızacaktı. Ama başka çarem yoktu.
"Ateş bence o kadarda kötü biri değil" dedim içimden defalarca nalet okuduğum adam için. Nolursa olsun yapacak bi şey yoktu. Bana da bi sözleşmeden bahsetmişti. Demekki işini qarantiye almak için herkesle yapıyordu bu sözleşmeleri. Amacı her neyse bu işin sonucu çok ağır olacaktı. Bundan emindim.....
Ateşi buna inandıramamıştım. Çocuk haklıydı tabi. Bilmiyorduki benimde onunla iş yapmam karşılığında kabul ettiğini. Umarım Ateş beni affeder diye düşündüm. Otobüse binip direkt okula gitmiştim. Sınav 3cu dersten sonraydı. Son sınıf olduğumuz için okuldan kalmamız o kadarda umursanmıyordu. Önemli olan hiç bir sınavı kaçırmamaktı.
Tabi bazı sinir bozucu hocalarda vardı. Dersinde olmayanlara sınavdanda düşük not verirdi. Zaten bu yıl defolup gidiyoruz bi salın bizi ya.
Sınavı verip hocalara gözükmeden okuldan çıkmayı başarmıştım. Ne kadar zor olsada...
Sahil kenarında bi bankta oturmuştum ki yanıma bi adam geldi. Siyah takım elbise giymiş, elinde bi dosya çantası vardı. Tahminimce bi avukata benziyordu.
"Otura bilirmiyim Beria hanım?" kaşlarımı çatıp ona baktım. Adımı nerden biliyorduki bu herif. Kafamla onayladığımda elindeki çantayı açıp içinden bi evrak ve dizüstü bi bilgisayar çıkardı:" Beni Ares bey gönderdi Beria hanım, yeni işiniz için imzalamanız gereken bi evrak var. Bide-"bilfisayarı açıp ekranı bana doğru çevirdi." -kendi hakkınızda olan bilgileri doldurmanız gerekiyor." bilgisayarda bir sürü sorular vardı. Hepsini cevaplamam gerekiyormuş. Ona bi göz devirerek dosyayı elime aldım ve her satırını okumaya başladım. Sonuçta bu adamın sağı solu belli olmazdı. Yanlışlıkla bana başka bişeyler imzalatmadığından emin olmam gerekiyordu.
Çoğu kural benim için sorun yaratmıyordu. Ama arada dikkatimi çeken bi tane vardı. Neden böyle bişey eklediğini anlamamıştım.
Madde 23: Hiç bir şekilde Ares Oner'e patron- çalışan ilişkisinden daha yakın olmicam.
Ne ima ediyordu bu. Başka ne ola biliridiki. Sanki ben bayılıyorudum bunun kara kaşına kara gözüne. Hem beni kendisi zorladı bu işe hem bana koyduğu kurallara bak. Gerizekalı aptal...
Tüm formu doldurup imza attıktan sonra siyah bi araç gelip yolun kenarında durduğunda avukat bey ayağa kalkıp bana döndü:"Beria hanım sizinde benimle gelmeniz gerekiyor. Ares bey sizi bekliyor efendim."oflayarak ayağa kalktım. Bu adam hep böylemiydi acaba. Şimdiden ailesine sabır diliyordum.
Onunla aynı evde yaşasam kendimi balkondan atardım muhtamelen. 45 dakikalık araba yolculuğundan sonra araba durmuştum. Arabanın dışarısı gözükmediği için nereye geldiğimizi görememiştim. Kendimi tutuklu gibi hissediyordum. Yol boyu aklıma bir sürü saçma cinayet senaryoları gelmişti. Bana bişey yapmayacaklarını nerden bile-bilirdimki.?
Arabanın kapısı açıldığında ilk avukat ardından ben inmiştim. İner inmez kendimi kocaman bi evin önünde bulmuştum. Arazisi çok genişti ama sadece tek katlıydı. Etrafıma bakındığımda ormanlık bi arazide olduğumuzu fark ettim. Tamda onluk bi yer. Burda birisini kessen kimsenin ruhu duymazdı. Belliki gösterişi sevmiyordu. Ev yani ev denirmi bilmiyorum. Tek katlı ola bilirdi ama çevresini dolaşmaya kalksam muhtemelen 30 dakika yürürdüm. (belki bi tık daha az ola bilir) Neden bu kadar geniş arazide bulunmasına bi anlam vermeye çalışırken avukat bey bana dönüp girişi işaret etti. Evin her tarafında kameralar ve korumalar vardı. Bahçeye (bi kısmı görünüyordu) bakınca korumalar 4 tane kocaman gri pitbulu yürütüyorlardı. Korumaları boşver beni en çok bu korkutmuştu işte. Nerdeyse benimle aynı boydalardı bunlar. Beni çiğ-çiğ yerlerdi. En kötüsü boyunlarında tasma yoktu. Bu hiç güvenli diğildiki. Korkuyla dona kalırken avukat beyin çoktan eve girdiğini gördüm. Korkudan hemen bende arkasından içeri daldım. İşte o zaman anlamıştım evin neden tek katlı olduğunu. Ev ev değildi mübarek. Resmen hapishane sanki. Yerin altına doğru uzanan merdivenleri gördüğümde bi bu kadarıda aşşağıda var diye düşündüm. Yandaki kolidordan ayakkabı sesi yankılanmaya başlayınca o tarafa döndüm. Bu Aresti. Kendi evindede maskeyle dolaşmazsın deyilmi?
"Benim yer altıma hoşgeldin küçük siçan" ona göz devirip yine etrafa bakmaya baçladığımda yine konuşmaya başladı:" Bana imzalattıklarım için kızmadın umarım. Biliyorsun prosedur gereği." ona bakmamıştım bile. Hiç aldırmadan tavanı inceliyordum. Sanırım dövüş sahnelerini seviyordu. Tavanda eski bi savaştan sahneler vardı.
"Bana küsmüsün?" bu dediğiyle kafamı ona çevirdim. Yüzüne yaklaşık bi dakika baktıktan sonra aynı onun gibi soğuk bi sesle cevap verdim:
" Yüzünü bile görmediğim bi adamın nesinden küsecekmişim?" kaşlarını kaldırıp kafasını yan yatlrdı. Bi süreliğine hiç birşey demeden beni izledikten sonra ellerini cebine koyup omuzlarını dikleştirdi.
"Civan! Sen çıka bilirsin." sesi sinirli gibiydi. Avukatın ismi civandı anlaşılan. Ares adamın yüzüne bakmadan sadece beni izliyordu. Civan çıktıktan sonra arkasını dönüp yürümeğe başladı.:"Benimle gel!" korkmalımıydım. Sesi sinirli gibiydi ve doğrudan aşağıya inen merdivenlere doğru ilerliyordu...
"Bi sonraki bölümde sanırım bu maskeli beyfendinin yüzünü açıcaz, ben bile merak ettim" oy ve yorum yapmayı unutmayın 🫣
Okur Yorumları | Yorum Ekle |