Hiç tereddüt etmeden restorandan içeri girdiğinde bende arkasından içeri girdim.İçerde sadece bizi karşılayan bi kişi vardı. İçeri girdiğimizde başıyla selam verdi.
"Hoşgeldiniz Ares bey."hemen arasın montunu alıp yandaki dolaptan astı. Ve bana da kocaman bi tebessum edip montumu aldığında, ismini bile daha yeni öğrendiğim adam (yani Ares) hizmetliye döndü
" Sen çıka bilirsin, gerisi bende" adam kafasıyla onaylayıp çıktığında anlamayarak Arese döndüm. Ama o bana bakmadan karşıda kurulmuş masaya doğru ilerledi. Bende göz devirme seansımı yapıp onun karşısına oturdum. İnsan biraz nezaketli olur odun. Masa çok güzeldi. Hatta fazla güzelde denebilir. Ama bişey kaşlarımın çatılmasına neden olmuştu. Masa sadece bi kişi için kurulmuştu. Yani benim için. Tek kişilik servis vardı. Ama masada benim en sevdiyim yemek olan "Hünkar beğendi ve etli güveç" vardı. Kaşlarımı çatarak Arese baktığımda kollarını önünde bağlamış, ayağını ayağının üzerine atmış bana bakıyordu. Bu adamdaki rahatlık beni delirtecek seviyedeydi.
"Sen yemicekmisin?" sesimden sinirli olduğum anlaşılıyordu sanırım.
"Bu konuşmanın ilerleyen dakikalarında belli olucak küçük siçan" bu ne diyo be. Küçük siçanmı? Küçük senin... Neyse ağzımızı bozmiyalım. Adabımızla konuşucaz bu gün.
"Anlamadım ben küçük deilim bi kere. Ayrıca siçan da ne alaka ya" gerçekten alınmıştım doğrusu.
" Sen hala küçüksün." sesinden eğlendiği belliydi "Ve siçan dememin nedeniyse tatlı ama bazende sevimsiz olman."
Kaşlarımı daha fazla çattım ve dik dik önümde duran o müthiş iki yemeğe baktım "Peki ya bunlar? Benim en sevdiğim yemekler." bunu bilerek mi yapmış yoksa bi tesadüfmüydü merak ediyordum doğrusu.
"Evet, biliyorum. Kendi ellerimle yaptım." kaşlarımı kaldırıp yemeklere baktım. Gerçekten iştah açıcıydı ama dur bi dakika. O kendim mi yaptım demişti?
"Nasıl yani? Sen mi yaptın bu yemekleri?" şaşkınlığımı gizlememiştim ama bu hoşuna gitmiş gibiydi. Öbürlenircesine omuzlarını dikleştirip kafasını salladı.
"Tabiki ben yaptım. Ne o yapamazmıyım?"
"Yaparsında zehirlenme riskini göze alamıyorum" Ares resmen bu dediğime kahkaha atmıştı. Bu kadar komik olan neydi anlamamıştım doğrusu. Anlamayarak ona baktığımda gülüşünü durdurup açıklama yaptı.
"Sen bilmiyorsun tabi ama burası benim restoranım küçük siçan" yinemi şu kelime. Sinirleniyordum ama. Hem buna inanmamı beklemiyordu heralde. Bunun gibi serseri görünümlü bi adamın ne diye restoranı olsunki.
"Beni buna nasıl inandıracaksın?"
"Sana meydan okuyarak tabiki" anlamayarak ona baktığımda karnımdan balina sesine benzer bi ses gelsi. Utanarak ona baktığımda gülmemek için kendini zor tutuyormuş gibi gözüküyordu.
"Hadi ye. Zaten bu kadar şeyi konuşmak için enerjiye ihtiyacın var."
Ama tabiki yalnız yemiyecektim. Birisi bana bakarken yemek yemeyide pek sevmezdim zaten.
"Sen de yiceksin o zaman" ayağımı ayağımın üstüne atıp bende kollarımı aynı onun yaptığı gibi önümde birleştirdim.
"Dedim ya bu konuşmanın sonunda karar vericem ona."
"Bu da ne demek oluyor ya?"
"Eğer senle şimdi yemek yersem maskemi çıkarmak zorunda kalıcam. Ve sen yüzümü görüceksin."yerinde rahatsızca kıpırdandı ve devam etti." Bense hala senin ne tepki vereceğini bilmiyorum. İştahını kaçırmak istemem."
Dediklerinden hala hiçbirşey anlamamıştım. Belliki yüzünü görmemi istemiyordu ama neden. Neden şimdi böyle demiştiki. Hem diğer kızların onu
yakışıklı bulduğunu söylüyordu.
En sonunda gerçekten açlıktan midem yanmaya başladığında çaresiz kalarak yemeye başladım. Oysa kendi rahatını bozmadan dikkatle beni izlemeye devam ediyordu. Yemekten daha ilk çatalı almıştım ama tadının ne kadar mukemmel olduğunu anlamama yetmişti bile. Ama tabiki ona bu zevki yaşatmicaktım. Hiç belli etmeden yemeye devam ettim. Belli etmeden diyordum ama hem tadı çok güzeldi, hem en sevdiğim yemekti, hem de ben zaten çok açtım.
Sanırım belli oluyordu çünkü ona baktığımda hala gülümseyerek beni izlediğini fark etmiştim. Ama yinede bozuntuya vermemeye çalıştım. En sonunda yemeyi bitirmiştim. Ama harbiden çok yemiştim. Niye bu kadar yediysem. Şimdi yemeklerine ayılıp bayıldığımı düşüne bilirdi.(ki bu öyle zaten) .
Yemeyi bitirdiğimi görür görmez ayağa kalktı ve yandaki büyük camın önünde duran koca kırmızı kanepeye ilerledi.
"Hadi gel, rahat konuşalım"(chill man🤭)
Bende gidip ondan bi kaç adım uzakta yanına oturdum.
Ellerini rahatça kanepenin arkasına atıp ayağını deminki gibi ayağının üzerine attı. Nasıl bu kadar rahat oluyordu. Sanki askerlik arkadaşıydım. Ama madem o rahttı bende rahat davranacaktım. Pantolon giydiğimden rahatça otura bilirdim. Yüzümü ona dönüp bi ayağımı katlayıp kucağıma koydum. (umarım fikrimi ilete bilmişimdir).
Derin bi nefes alıp konuya girdi.
"İlk öncelikle sen öğrenmek istediklerini sor. Ben ne kadarı seni alakadar ederse o kadarına cevap vermeye çalışıcam. Senin soruların bittiğinde ben kalırsa öğrenmen gereken diğer şeyleri söylicem. Ve sana kendi sorularımı sorucam." üff işin ciddiyetini şimdi daha fazla hatırlamıştım.
" Tamam. Anlaştık o zaman. Ama sende tüm sorularımı cevapla."
" İlk soru? " kafamı yana yatırıp bi süre düşündüm. Aslında aklımda bir suru soru vardı ama hangisinden baçlicağımı bilemiyordum. Fazla uzatmadan soruyu sordum.
"İlk öncelikle sen kimsin. Ama gerçekten. Tam olarak kimsin? "
Benim aksime hiç düşünmeden cevap verdi.
"Sana gerçeği söyleyeceğim. Ama tam olarak bilmen için daha çok aşaman var küçük siçan."
Son söylediğine takmamaya çalıştım. Zaten ben bişey söylemeden kendisi devam etmişti.
"Ares Oner.Zaten ismimin değişkenliğinden anlicağın kadarıyla tam olarak türk sayılmam. Yani babam türk ama annem Marşal adalarından. Asla nasıl tanışdıkları hakkında bi fikrim yok. Annemle babam ayrılar. Bende uzun zaman annemle kalıyordum. Ama artık buradayım. Küçükken yemek yemeyi de yapmayıda çok severdim. O yüzden 17 yaşıma geldiğimde aşçılık kursları aldım. Universiteyi bilgisayar muhendisliği bölümünde okudum. Annemin babamdan ayrılma sebebiyse pis işlerle ilgili olduğunda ben doğunca bırakacağını söyleyip bırakmaması. "
O daha yeni sözünü bitirdiği gibi ben lafa atladım.
" Aferin sana. Sende anneni qurulandırmak için baba mesleğini devammı etdireyim dedin? "
Kaşları çatıldı. Bana öyle bir bakış attıki zaten hemen susmuştum." Annem öldükten sonra babamın yanında çalışmaya başladım." sesi bakışları kadar sert değildi neyseki.
" Başın sağolsun ama bu da bi sebep değil sonuçta" dilimi bi tuta bilsem.
"O kadarını öğrenmen gerektiğini sanmıyorum, şimdilik" hiç beklemeden diğer soruya geçtim. Ortamın gerilmesini istemiyordum.
"Peki Ateşle ne işin var?"
"Abinlemi?"
"Evet Ateş abim gibidir." tek kaşını kaldırarak bana anlamayan bi bakış attı.
"Nasıl yani abim gibidir? Ateş zaten abin diyilmi?" bende aynı tepkiyi vermiştim. Heralde yakın olduğumuzdan dolayı öyle demişti.
"Hayır. Ateş sadece arkadaşım. Ben evden kaçtığımda bana yardım etmişti."
"Ateş senden hep küçük kardeşim diye bahsederdi. Bende öyle diyince gerçekten kardeş olduğunuzu düşünmüştüm. Ateş benim özel hackerimdi. Yani anlicağın benim fiber güvenliğimi ve bir kaç pis işimin üstünden bana yardım eden sağ kolumdu. İçerde olmasının sebebide birazcık benim yüzümden aslında. Ben ona çok tehlikli olduğunu bildiğim halde bi iş verdim. Ateş belliki işini iyi yapamamış ve yakalanmış." duyduklarımla sinirim tepeme binmişti resmen. Üstelik Ateşe kızıyormuydu yani? Hangi hakla.
" Ne diyorsun sen ya? Ne demek bu? Ateşi bile bile nasıl tehlikeye atarsın? " kızgın bi halde ayağa fırladım.
" Sakin ol"rahatlığını hiç bozmadan soğuk bi sesle cevap verdi" Ateş bu işin en başından tehlikenin farkındaydı. Ben kimseye zorla iş yaptırmadım."
"İyide o daha çok genç. O kabul etsede etmesede ona bu işi vermen doğru değil" sesimin yükselmesine hakim olamuyordum artık.
"Yeter. Otur şuraya. Zaten Ateşin içerden çıkıp-çıkmaması benim elimde. İstersem onu kurtara bilirim." Bu adam artık moralimi iyice bozmaya başlamıştı. Ağlamama ramak kalmıştı ama yapamazdım. Kim olduğu belli olmayan bi mafya bozuntusunun karşısında ağlamak istemiyordum. Boğazıma sanki kocaman bi yumru oturmuştu.
" O zaman neden onu kurtarmıyorsun. Onu kurtara bilirsin madem neden hala içerde?" yapamıyordum. Ağlamak istemiyordum ama bu çok zor birşeydi.
"İşte konumuzda bu Beria. Bu benim içinde kolay bi iş deil. Bi çalışanım için böyle uğraşlara gireceğimi düşünmüyorum. Tabi eğer bi çıkarım yoksa." Gözlerimin dolmaya başladığını hissetdim. Ama göz yaşlarımı sıkıp saklamıştım. Bu yüzden önüm bulanıklaşmıştı.
" Sen çok şerefsiz bi insansın. Allah senin belanı versin. Sen nasıl bi insansın ya? " artık dayanamamıştım. Göz yaşlarımı tutamamıştım. Belkide zavallı olduğumu düşünecekti ama umurumda diyildi.
"Çirkefleşmeyelim istersen. Çünki inan bana ne kadar ileri gide bileceğim hakkında bi fikrin yok. Ama senin o yanımı görmeni istemiyorum. Senden fazla birşey istemicem." ayağa kalkıp bana doğru bi adım attı. Onun ani davranışına karşılık bende geri gittim.
" İstediğim şey çok basit. Sadece kabul et ve Ateşi içerden çıkaracağım." ne istediyini bilmiyordum ama belliki hiç iyi bir şey değildi. Bana doğru bi adım daha attığında bu sefer dimdik karşısında durmaya karar vermiştim. Kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Az önceki siniri geçmiş gibiydi. Tam bişey diyecekken telefon çaldı...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |