58. Bölüm
İlayda Çınar / Draco Malfoy / 58. Bölüm

58. Bölüm

İlayda Çınar
ilydacinar

 

 

 

Selam aşklarımm. Bölümü beğenmeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın. Sizi seviyorummmm ♡♡

 

"Orda!" diye haykırdı ve aniden koşmaya başladı

"Mattheo, bekle!" diye bağırdım, ama çok geçti. Arkasından ben ve Draco da hızla fırladık. Kalabalığı yararak ilerledik. Draco benim gerimden koşmaya başlamasına rağmen birkaç saniye içinde beni geçip nerdeyse Mattheo'nun yanına ulaşmıştı bile

Harry, Hermione ve Ron, rastgele yerleri hedef alarak ortalığı karıştırmaya ve dikkat dağıtarak kaçmaya çalışıyorlardı. Mattheo, Harry'nin arkasından bir büyü savurdu ama, Harry bunu atlatmıştı. Sonraki saniye Harry arkasını dönerek bir yığın, kendi resminin basılı olduğu aranıyor afişini hedef alarak Mattheo'nun etrafında kağıttan bir hortum yaratmıştı.

Matt, ilk birkaç saniye kağıtlarla koşmaya devam etti ama sonra, bir bilek hareketi ile kağıtları etrafından dağıttı

Bu sırada Hermione de, o Muggle heykelini vurdu. Heykelden düşen taş parçalarından kurtulduktan sonra bende bir büyü savurdum. Yani, tabii ki bilerek ıskalamıştım, sadece etraftakilerin gözünü boyamak için..

Koşmaya devam ederken birkaç büyü daha savurmuş, ama büyülerim, tamamen 'yanlışlıkla' Harry'leri yakalamaya çalışan memurlara isabet etmişti

"Çekil şurdan!" diye birkaç kişiyi ittirerek Şömine Ağı'na doğru koştum. Mattheo'nun, onları yakalanmasına izin veremezdim..

Şömine Ağ'ları bir bir kapanırken Harry, Hermione ve Ron birinden geçmeyi başarmıştı, ama onların hemen arkasından Mattheo da bacaya dalmıştı, onun arkasından Draco, onun arkasından da ben..

Gözlerimi açtığımda düştüğüm yerden yavaşça doğrulmuştum. Burası..? Burası Grimmauld Meydanı mıydı? Draco ayağa kalkmam için elini uzattığında etrafıma baktım. İşte tam 12 numaralı bina..

"SİKEYİM!" diye bir ses yankılandı sokakta. Mattheo sinirle önündeki taşlara tekme atıp hemen karşıda duran parktaki ağaçlara rastgele büyüler savuruyordu

"Mattheo! Biri görecek, kes şunu!" diye sinirle soludum

"Umurumda mı sence!?" dedi ve bana dönüp üzerime doğru gelerek ekledi "Potter tam olarak parmaklarımın arasındaydı!" diye bağırdı ellerini göstererek "Ama o bulanık yüzünden kaçmayı başardılar!"

"Sana, onu hafife almaman gerektiğini söylemiştim" dedim Hermione'yi savunur gibi

"SİKTİR, SİKTİR, SİKTİR! SOKAYIM BÖYLE İŞE!" diye yeniden bağırdı ve bu defa evin giriş merdivenine bir tekme savurdu. Ardından bir süre kendi etrafında dönüp, tekme attığı merdivenin basamağına oturdu ve kafasını ellerinin arasına alarak kendi kendine bir şeyler mırıldanmaya başladı

Çatık kaşlarla Draco'ya döndüğümde gözlerim koluna takıldı ve panikle konuşmaya başladım

"Koluna ne oldu!?"

O ise yarasının üzerine bastırıp hiçbir şey olmamış gibi omuz silkerek cevap verdi

"Granger'dan bir misilleme"

"Ne? Nasıl? Ne ara?"

"Boş ver, her şey çok hızlı gelişti-"

"Bur biraz misilleme dedin, sen Hermione'ye ne yaptın?" diye sorduğumda, Draco, Mattheo'ya bakıp alçak bir sesle konuştu

"Aslında Granger'ı hedef almıyordum. Öylesine savurduğum bir büyünün, Weasley'e çarpacağını bilemezdim"

"Ron mu? Ne oldu ona?" diye sordum, sesimi kısık tutmaya çalışarak

"Kolunda ufak bir kesik açmış olabilirim"

"O haldeyken cisimlenince kesin bölünmüştür!" dedim panikle. Umarım ciddi bir yara değildir de Hermione onu çabucak iyileştirmeyi başarabilir..

Büyük bir can sıkıntısıyla önüme döndüğümde, Mattheo'nun kapıya doğru hızla ilerleyip asasını kaldırdığını gördüm. Hemen merdivenleri çıkıp, asayı tutan kolunu yakaladım.

"N'apıyorsun!?" dedim panikle

Mattheo, dişlerini sıkarak döndü bana. Gözleri öfkeyle parlıyordu

"O bulanık buraya cisimlendiğinde bu ev ortaya çıktı!" diye tısladı neredeyse bağırarak. "Demek ki burası önemli! İçeride ne olduğuna bakmak istiyorum!"

"Sorman yeterliydi. Burası Sirius'un, yani artık benim evim ve kapıyı açabilirim" dedim onu geriye doğru ittirerek

"Senin evin, öyle mi? Bunu neden daha önce söyleme zahmetine girmedin peki? Belli ki bunca zamandır burda saklanıyorlarmış!" diye suçlu olduğumu ima eder gibi bağırdı bana

Draco, onun bana sesini yükseltmesine dayanamayıp hızla aramıza girdiğinde konuşmaya başladı

"Sesinin tonuna dikkat et Mattheo!"

"Az önce Potter'ı elimizden kaçırdığımızın farkındasınız değil mi!? Neden bu konuda tek sinirlenen kişi benmişim gibi hissediyorum!?"

"Ne yapalım yani!? Kahrımızdan ölelim mi!?" dedim ve ekledim "Ayrıca o imalarını da kendine saklasan iyi olur çünkü buraya en son geldiğimden beri ev, bir sır tutucu ile mühürlenmişti!"

Ardından kapıya dönüp asamla usulca kilidini çevirerek içeri girdim. Draco ve Mattheo'da girdikten sonra da kapıyı kapattım.

Koridorda göz gözü görmüyordu. Bu yüzden asamı ışıldatıp ileriye doğru uzattım. Havada uçuşan tozlar burnumu sızlatmıştı

Gıcırdayan tahtaların üzerinde, ileriye doğru birkaç adım attım. Ama tam o anda bir uğultu doldu kulaklarıma. Rüzgâr sesi gibi ama çok daha iç karartıcı

Derken etraftaki tozlar tek bir alanda toplanmaya, ışığımın etrafında gri bir pus oluşturmaya başladı. Gözlerimi kısıp neler olduğuna bakmak için ileriye doğru biraz daha uzandım.

Toz bulutu kendi etrafında dönmeye başladı. Sanki görünmeyen bir hortum vardı da tüm havayı içine çekiyordu. Dönerek yukarı doğru uzandı, silik bir form aldı. Baş, omuzlar, cübbe gibi akan alt kısımlar.. Ve bir anda kolunu bana doğru uzattı

Korkuyla ufak bir çığlık atarak geriye doğru sendeledim. Sırtım Draco'nun göğsüne çarptığında, anında yüzümü onun göğsüne gömdüm. Draco ise kollarını etrafıma sardı

"Y/N, geçti" dedi Draco. Ondan yavaşça ayrılıp arkama baktım ve konuştum

"Neydi o?"

"Bir koruma büyüsü" dedi ve kendi asasını ışıldatıp önümüze geçerek, alaycı bir tonda ekledi "Artık hayatta bile olmayan, yaşlı bir bunaktan korktuğunu bilmiyordum"

"Sana sormadım" dedim, Mattheo'nun bu sözlerine karşı

"İyi ki de sormamışsın" dedi, etrafı inceleyerek koridora daldı ve ekledi "Çünkü cevabım canını sıkardı"

Göz devirip, nereye gittiğini bile bilmeyen Mattheo'yu ittirerek sağ taraftaki kapıyı açtım. Burası oturma odasıydı

"Uzun bir süre burda kalmışlar anlaşılan" dedim etraftaki yastıkları ve çarşaflara bakarak

"Görüyoruz" dedi Matt, Draco ile içeri girerken

"İyi, gör" dedim ve mutfağa yönelerek ekledim "Bundan sonra da göremediğin detayları söylemedim diye kızamazsın artık"

Dengesiz şey. Sözleri bir yandan sinirlerimi bozarken, diğer yandan da içten içe beni mutlu ediyordu. Çünkü Draco, onun benimle iyi bir şekilde anlaşmasından hoşlanmamıştı ve Mattheo konuştukça, Draco'nun yüzündeki öfke yerini yavaşça sakinliğe bırakıyordu. Bu durumda ben de, haliyle, mutlu oluyordum.

Mutfağa girdiğimde, masanın üzerindeki bulaşıklar ve gelişi güzel bırakılmış birkaç kâğıt karşıladı beni. Usulca masaya yanaştım. Belki önemli bir şey bulurum diye umutlanarak kâğıtlara göz atmaya başladım. Ama yoktu. Neredeyse hepsi Hermione'nin el yazısıyla yazılmış, bakanlığa girerken kimin yerine geçeceklerine dair, çoktan gerçekleşmiş planlardı

"Kreacher" diye sessizce söylendim kendi kendime. Ev küflenmeden önce buralara bir el atsa hiç fena olmazdı

Birkaç saniye bekledim ama, ev cinim gelmemişti. Bir kez daha seslendim "Kreacher?"

Daha sonra masa boyunca ilerlemeye devam ettim. İşte o zaman yere düşmüş ve minicik olana kadar katlanmış olduğu her halinden belli bir kağıt parçası buldum. Eğilip kağıdı aldım. Dikkatimi çeken ilk yazı, kağıdın en sonunda yazan yazı olmuştu. Büyük harflerle, sadece "R.A.B" yazıyordu

O anda kalp ritmim hızlandı. Heyecandan nefes nefese kalmıştım. Sık ve hızlı soluyordum. Ellerim titriyordu. Tam notu açıp okumak üzereydim ki, Draco'nun sesini duydum

"Y/N?"

İrkilip notu hızla arka cebime sıkıştırdım ve onlara döndüm. O kadar kıl payıydı ki... Mutfağa adım attıkları anda, yakalanma korkusuyla yerimden sıçramıştım. Göğsümü tutarak onlara bakarken, Mattheo kaşlarını çatmıştı

"N'apıyorsun sen?" dedi şüpheyle

"Hiç" dedim, paniğimi bastırmaya çalışırken "Sadece, dalmışım. Sizde öyle sessizce gelince korktum"

"Emin misin?" dedi ve önüme gelip gözlerime bakmaya başladı

Ne yapmaya çalıştığını anlayınca, kurtulmak için onu ittirip Draco'ya doğru yürümeye başladım

"Manyak mısın sen? Ne bu şüphecilik-" ama ben daha lafımı bile bitirmeden beni kolumdan tutup susturdu

Ben daha ne olduğunu bile anlamadan, Draco hızla, Mattheo'nun beni tutan kolunu yakaladı. Sessizce ama net bir şekilde.. Sertçe sıktı. Bir an göz göze geldiler. Sonra, Matt'ın parmakları bileğimi yavaşça bıraktı. Draco hâlâ hiçbir şey söylememişti, ama hareketleri yeterince açıktı.

Ardından, Mattheo yine bana döndü, sanki o an hiç yaşanmamış gibi

"Ceplerini boşalt"

"Ne?"

"Bir şeyi ikilemeyi hiç sevmem, Y/N" dedi ve ben kımıldamayınca ekledi "Ceplerini boşalt. Sen yapmazsan ben yaparım"

"Yuh artık! Bu kadarı da fazla!"

"O zaman gözlerime bak!" diye bağırdı Mattheo

Ondan bu kadar ani bir çıkış beklemediğim için irkilerek ona döndüm

Draco bir adım öne çıktı. Sesi Mattheo'nunkinden daha sakin ama çok daha buyurgandı

"Bağırıp durmayı kes. Ben kontrol ederim"

Sonra hızla yanıma geldi. Üzerime doğru eğildi, parmakları önce pantolonumun ön kısmını yokladı, sonra elleri arka ceplerime doğru uzandı.

Draco ellerini çekip doğrulduğunda konuştu "Hiçbir şey yok"

"Hiçbir şey yok, demek" dedi ve "Ne kadar da güven verici!" diye ekledi alayla

"Ne o? Y/N'nin üzerini sana aratacağımı mı düşünmüştün?" dedi ve devam etti "Ya bize inanırsın ya da sonsuza dek şüphe içinde düşünüp durursun"

Mattheo, önce ikimize de sinirle baktı. Ardından omuzlarımıza çaparak aramızdan geçip merdivenlere yöneldi

Onun iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra hızla cebimi yokladım. Kağıt yoktu. Ardından çatık kaşlarla Draco'ya döndüm

Draco kağıdı gözümün önüne getirip konuştu

"Bu ne?"

Bende kağıdı alıp tekrar cebime koyarken, fazla ses çıkarmadan cevap verdim "Babamdan"

Draco şaşkınlıkla ağzını açacak oldu ama, hemen işaret parmağımı dudaklarıma götürüp sesssiz olmasını işaret ettim, merdivenlere yöneldim ve yukarı çıkmaya başladım

"Mattheo?" diye seslendim yukarı çıktığımda. Ama o ses vermemişti. Bende açık olan kapıların birinden geçtim. Burası benim odamdı..

Draco da peşimden içeri girdiğinde, Mattheo'nun tozlanmış odada öylece ayakta durduğunu gördüm. Kıpırtısızdı. Gözleri duvara sabitlenmişti. Bakışlarını takip ettiğimde, neye takıldığını hemen anladım; duvara iliştirdiğim eski fotoğraflar. Harry, Ron, Hermione ve Ginny ile olan anılar. Zamanın içinden çekip alınmış birkaç kare..

"Potter ve diğerleriyle gerçekten çok iyi anlaşıyormuşsun" dedi bana bakmadan

"Onlar, benim ilk arkadaşlarımdı" dedim çatık kaşlarla anlam veremeyerek

Mattheo önce sessiz kalsa da, sonrasında bana dönüp "Draco'yu, her birine tercih etmen.." dedi ve sustu

"Ne demek istiyorsun?" ne demek istediğini gayet iyi anlamıştım. Sadece, yapacağı hatadan dönmesi için ona küçük bir fırsat tanıyordum

Matt, bir süre yüzüme baktıktan sonra arkasını dönüp "Boş versene.." dedi ve odadan çıktı

"Ama benim tahammül seviyem dolmak üzere!" diye parladım, Draco yanıma yanaştığında

"Boş ver, sinirli olduğu için böyle davranıyor" dedi ve duvara yapıştırdığım hareketli fotoğraflardan birini alıp yatağa oturdu. Bende, hangi fotoğrafı aldığına bakmak için yanına oturmuştum

Bu fotoğrafta, ortak salondaki koltukta, Harry'nin omzunda uyuyakalmıştım. Harry ise elindeki kalemle gülerek yüzüme bir şeyler çiziyordu

"Bende sinirlenmeye başlıyorum ama" dedim ellerimi yatağa koyup, koridorda gezen Mattheo'ya bakarak

Draco, gülümseyerek fotoğrafı yatağa bıraktı ve beni kendine çekerek sarıldı. Beni yatıştırmaya çalışıyordu. Ve açıkçası onun kollarında, bu hiçte zor olmuyordu.

Kafamı kaldırıp ona baktım. O ise eğilip, beni yanağımdan öptü. Hafiften de olsa gülümsemiştim.

Yeniden önüme döndüğümde Mattheo'nun, büyük, tozlu bir çarşafla örtülü o eski portreye yaklaştığını gördüm.

Kalbim ağzıma geldi. Anında yerimden fırlayıp koridora çıktım

"Hayır, sakın onu-" demeye kalmadan çarşaf çoktan yere düşmüştü. "Açma..." diye fısıldadım, ama artık çok geçti.

Tam o anda koridoru delen o çığlık patladı

"NE YAPIYORSUNUZ SİZ, SERSERİLER! PİS VELETLER! SEN DE TIPA TIP AMCAN GİBİSİN! DEFOLUN EVİMDEN!"

Mattheo irkildi, Draco olduğu yerde dondu. Bense kulaklarımı kapamak zorunda kaldım. Gözlerim portredeki kadının çarpık, öfkeli yüzüne takıldı. Gözleri beni delip geçiyordu.

"AİLENİN YÜZ KARASISIN! O APTAL BİNAYA NASIL SEÇİLİRSİN! BİZİM KANIMIZI LEKELEDİNİZ! BABAN GÖRSE SENDEN UTANIRDI!"

"Bu da kim!" diye bağırdı Draco, sesi kadının bağırtısında boğuluyordu. Mattheo bir şeyler söylemeye çalıştı ama sesi duyulmuyordu bile.

"Büyükannem Walburga Black" dedim ve Mattheo'ya dönüp bağırdım "Portrenin üzerini ört!"

Ama o bile kulaklarını açıp da örtüyü yerden alamamıştı. Sirius'un bile birkaç kişi ile zar zor örttüğü bu portreyi, şimdi biz nasıl örtecektik ki?

"SEN VE O LANET AMCAN SİRİUS YÜZÜNDEN AİLEMİZ YOK OLMAK ÜZERE!" diye haykırdı büyükannem. "SAVUNDUĞUMUZ HER ŞEYİ AYAKLAR ALTINA ALDINIZ! BLACK SOYADINI BEŞ PARALIK ETTİNİZ!"

Draco, gözlerini portreden ayıramıyor, yüzünü buruşturarak geri çekiliyordu

Mattheo eliyle kulaklarını kapattı, "Bunu susturmanın bir yolu yok mu?!" diye bağırdı.

Kalbim gırtlağımda atıyordu resmen

"SEN!" dedi, sesi kulaklarımı tırmalıyordu. "KANIMIZA İHANET ETTİN! AMCAN GİBİ SEN DE İHANETÇİSİN! GÖZLERİNDE AYNI ZAYIFLIK, AYNI REZİLLİK VAR!"

Birkaç adım atıp portrenin yanına geldim. Sol kolumu kaldırıp, kolumdaki işareti göstererek yüksek sesle bağırdım

"Büyükanne! Şuna bak!"

Kadının sesi bir anda kesildi. O öfke dolu çığlıklar yerini şaşkınlığa bıraktı. Gözleri, kolumdaki karanlık işarete odaklandı

"Sen, babanın izinden mi gidiyorsun?" diye sordu, bu kez sesi daha kısıktı

Diğer elimi de kulağımdan çekip başımı salladım. "Evet" dedim ve arkamı döndüm, elimi Draco'ya uzattığımda çoktan yanıma gelmişti bile. "Hatta bak, bu da Draco. Malfoy'ların oğlu. Benim sevgilim. Yani.. safkanlığımızı tehlikeye atmadım"

Walburga Black'in yüzünde ilk kez bir gülümseme belirdi. Gururla başını salladı

"Sonunda doğru yolu bulmuşsun kızım. O amcan olacak aptala uymadığın için seninle gurur duyuyorum" dedi ve gözleri hemen arkamdaki kişiye, sessizce bekleyen Mattheo'ya kaydı. Kaşlarını hafifçe çatıp merakla sordu

"Peki şu kim?"

Arkamı dönüp Mattheo'ya baktım. Biraz sersemlemişti ama gözlerini portreden ayırmamıştı. Tekrar portreye döndüm

"O Mattheo Riddle. Lord'un oğlu"

Portredeki kadının yüz ifadesi bir anda değişti. Gözleri hayretle büyüdü. Dudakları hafifçe aralandı, sonra yavaşça başını eğdi

"Sizinle tanışmak... büyük bir onur" dedi Mattheo'ya dönerek

Sonra bana döndü, yüzündeki memnuniyet ifadesi artık bastırılamaz hâle gelmişti

"Ne kadar güzel arkadaşlıklar kurmuşsun. O bulanık kız ve dört göz oğlanla artık arkadaş olmadığını görmek... gerçekten sevindirici"

"Evet, öyle.." dediğim anda, tam yanıma cisimlenen ev cinim yüzünden korkuyla bağırarak geriye sıçradım

"Kreacher!" diye sinirle soludum ve ekledim "Ödümü kopardın! Nerdeydin sen!?"

"Kreacher, efendisini korkuttuğu için çok üzgün. Kreacher bir cezayı hak etti" dedi ve ellerini birleştirip yumruk yaparak kendi kafasına vurmaya başladı

"Kreacher, dur" dedim ve eğilip, kendine vurmayı bıraksın diye cinin kollarını tuttum "Boş ver şimdi cezayı. Affettim ben seni. Şimdi soruma cevap ver, nerdeydin?"

"Efendisi Kreacher'dan, okul için eşyalarını toplamasını istemişti"

Ben böyle bir şey istememiştim? Neden yalan söylemişti ki? Bir dakika, sanırım Harry'lerin yanındaydı ve Harry de ona sessiz kalmasını tembihlemişti. Bu yüzden bunu fazla kurcalamadan doğruldum ve yerdeki çarşafı göstererek konuştum

"Büyükannemin portresini ört, sonra da mutfağı temizle" dedim ve erkeklere dönerek ekledim "Bizde artık eve dönelim"

"Hemen mi?" diye sordu Mattheo

"Açmak istediğin başka portreler varsa?" dedim alayla

"Sen neden hemen dönmek istiyorsun ki?" diye şüpheyle sordu

"Off, tamam Mattheo, sen burda kal. Draco ve ben dönüyoruz" dedim ve Draco'nun elini tutup aşağı inmeye başladım

Evden çıktığımızda, çok geçmeden Mattheo da arkamızdan çıkmıştı

"Büyükannemle pek anlaşamadınız galiba?" dedim dalga geçer gibi

"Olur mu? Çok sevimli bir kadın" diye karşılık verdi aynı şekilde

~

Eve döndüğümüzde hızlıca odama çıktım. Üzerimi bile değiştirmeden yatağa oturup, arka cebimdeki notu çıkardım. Tam açmak üzereydim ki, Draco, odamın kapısını çaldı

"Girebilirsin"

Draco içeri girip yanıma oturdu. Gözleriyle beni süzerken sordu

"Bir şey mi oldu?"

"Hayır. Notu birlikte okuyalım diye çağırdım seni" dedim ve ona biraz daha yanaşıp notu açtım. Ama daha ilk satırı bile okuyamadan, odamın kapısı ani bir şekilde açıldı

Narcissa ve hemen yanında duran Mattheo odaya girdiği anda panikle yerimden fırladım, notu hızla arkamda gizledim

"Karanlık Lord birkaç dakika içinde burada olacak!" dedi Narcissa, acelesi varmış gibi. "Hemen aşağı inmeniz gerekiyor"

Onun bu halinden, Lordun hiçte sakin bir şekilde buraya gelmediği anlaşılıyordu

Draco da ayağa kalkıp sakince konuştu

"Tamam, birazdan geliyoruz"

Cissy aceleyle başını sallayıp odadan çıktığında, Draco da kapıya doğru yürümeye başlamıştı

"Sen gelmiyor musun?"

Mattheo'nun sorusuyla, zaten gerilmekten ağrıyan kaslarım, sanki mümkünmüş gibi daha da gerilmişti

"Siz çıkın, bende hemen geleceğim" dediğimde, hâlâ iki elimde arkamdaydı. Mattheo bana şüpheyle bakıp yanıma doğru adımladığında, Draco onu kolundan tutarak durdurdu

"Birazdan geleceğim dedi, duymadın mı?"

"Duydum. Ama arkasında gizlemeye çalıştığı şeyi benden saklayabileceğini sanıyorsa.." sesini düşürüp bana dönerek gözlerini kıstı. "Fena halde yanılıyor"

Ardından birkaç saniye daha bana baktıktan sonra ekledi

"Arkanda ne saklıyorsun, Y/N?"

Boğazım kurumuştu. "Hiçbir şey?"

"Daha önce de söylemiştim" dedi, sesinde gizli bir tehdit vardı. "Bana yalan söylenmesinden hiç hoşlanmam"

Kolunu Draco'nun elinden kurtardı, adımını biraz daha yakına attı. Sesini neredeyse fısıltıya indirdi. "O evde bir şey bulduğunu biliyorum. Ve onu öğrenmeden... hiç kimse bir yere gitmiyor. Özellikle de sen"

Gözlerim bir anlık irkildi. Elimde tuttuğum, minicik kağıt parçası sanki daha da ağırlaşmış gibiydi.

"Senin ciddi ciddi destek alman gerekiyor, Riddle" dedim, alaycı olmaya çalışmıştım ama sesim titriyordu. "Bu kadar şüphecilik... senin için bile fazla"

Bir süre hiçbir şey demedi. Sadece baktı. Sonra başını hafifçe yana eğdi, dudaklarının kenarında karanlık bir gülümseme belirdi

"Tamam" dedi usulca. "Ellerini göster. Destek alıp almamam gerektiğine, ona göre karar veririz"

Sonra bir adım daha yaklaştı. Gözleri, arkamda ne sakladığımı öğrenmeden kapanmayacaktı

"Ya sen anlatırsın... ya da ben öğrenirim" dedi. Sesindeki soğukluk, omurgamdan aşağı tittrek bir korku gibi aktı

Ve o an, gerçekten kaçacak yerim olmadığını hissettim..

Ama tam o an. Draco'nun eli kolumu kavradı ve beni hızla arkasına aldı, bedeniyle beni korur gibi durdu. Gözleri Mattheo'ya dikilmişti, öfkesii yaydığı enerjiden bile hissediliyordu

"Çok ileri gidiyorsun, Mattheo" dedi dişlerinin arasından

Mattheo'nun bakışları yavaşça Draco'ya kaydı

"Eğer ne sakladığınızı hemen şimdi söylemezseniz... Babamın bundan haberi olacak"

Draco'nun çenesi kasıldı. Öfkeyle nefes aldı, sonra başını hafifçe eğerek konuştu

"Sana güvenmediğimiz için kızıyorsun ama... bu şartlar altında, sana güvenmemizi nasıl bekliyorsun?"

Mattheo'nun gözleri bir anlığına boşluğa kaydı. Dudakları aralandı, ama kelimeler hemen gelmedi

"Siz, bana güvenene kadar, hakkımda düşündüğünüz kişi olacağım Draco. Buna alışsanız iyi olur"

"Bizi böyle mi cezalandırıyorsun!?" diye sesimi yükselttim "Sana güvenmemiz için çabalamak yerine, bizi sana güvenmeye zorluyorsun! Nasıl bir mantık bu!?"

"Burada durup mantığımı sorgulamaya devam mı etmek istersin" dedi. "Yoksa ben babama haber vermeden önce arkanda sakladığın şeyi gösterecek misin?"

Yutkundum

İçimden bir ses, bu notta yazanların Lord'u hiç memnun etmeyeceğini söylüyor..

Draco'nun arkasında, hiç kıpırdamadan Mattheo'ya baktım. Geri adım atmaya hiç niyeti yoktu..

Parmaklarımın arasında, sımsıkı sıkmaktan nemlenen notu tutan elimi gevşettim. Derin bir nefes aldım ve içimden o kelimeyi söyledim.

"Exuro"

(Herhangi bir eşyayı ateşe vermek için yapılan büyü. Genellikle asasız kullanılır ve ortalama bir yumruktan büyük nesnelerde işe yaramaz)

Kağıt elimde sessizce yandı. Ne ışık çıktı, ne de ses oldu. Küçük bir ısı geldi sadece. Geriye birkaç kül kaldı. Kimse notun yandığını fark etmedi...

Ellerimi yavaşça öne uzattım. Mattheo yaklaştı. Avuçlarıma baktı. Nottan geriye kalan külleri fark etti ama hiçbir şey söylemedi. Onun yerine şüpheyle, uzun uzun gözlerime baktı

Ardından bakışlarını Draco'ya çevirdi. Haklı olduğunu anlamıştı ama ortada kayda değer bir şey yoktu. Bu yüzden sustu. Sonra hızla arkasını dönüp odadan çıktı..

Onun çıkışıyla Draco'nun bana dönmesi bir oldu

"Ne yaptın?"

"Notu yaktım.." dedim büyük bir hüzünle

Draco ilk başta bir şey diyememişti. Ama sonra beni kolunun altına aldı ve hızlıca sarılarak konuştu

"Üzülme. Potter'lar o notu çoktan okumuş olmalı. Eğer karşılaşacak olursak bir şekilde onlardan öğrenebiliriz.."

Ya tabi. Harry de benimle konuşmak için can atıyordu..

~

"Peki, sen ne yapıyordun Y/N?" Lordun sorusuyla kafamı kaldırdım. Toplantının başından sonuna kadar sessiz kalmayı amaçlıyordum ama anlaşılan buraya kadarmış..

"Ben.. Yani biz, üçümüz de onların peşindeydik, Lordum" dedim ve parmaklarımı birbirine kenetledim, ellerimi de masaya koyup öne doğru hafifçe eğilerek devam ettim. "Mattheo'nun da söylediği gibi, onları Grimmauld Meydanı'na kadar izledik ama elimizden kaçmayı başardılar. Hızlıydılar ama bu, tamamen başarısız olduğumuz anlamına gelmez"

Bir an durdum. Boğazımdan geçen yutkunmayı bastırarak devam ettim. "Onlara bu kadar yaklaşmak gerçekten kolay değildi. Bakanlık'tan sağ çıkmaları, sıradan bir şans işi de değildi. Belli ki her şeyi planlamışlar"

Lord, kısa bir an durdu ve bana baktı. Ardından usul ama şüpheli bir sesle konuştu

"Senin sadakatin, hâlâ Harry Potter'ın gölgesinde mi kalıyor, Y/N?"

Lordun sorusuyla kaşlarımı çattım ama sakin kalmayı başarmıştım. Neden birden böyle bir soru sormuştu ki? Bir açık mı vermiştim?

"Tabii ki hayır, Lordum" dedim ve ekledim "Ben sadece.. Hermione'nin, adım atmadan önce tüm olasılıkları masaya yatıran bir akla sahip olduğunu belirtmek istedim. Yani tüm bunlar tesadüf değil, hesaplanmış bir kaçıştı"

Karanlık Lord bir kez daha bana baktıktan sonra yavaşça kafasını sallayarak konuşmaya başladı

"Pekala, sana inanıyorum. Eklemek istediğin bir detay var mı?"

"Hayır yok, Lordum.."

~

-Hermione'nin Ağzından-

"Ron, sargılarınla oynayıp durma!"

"Ama bu şeyler kaşındırıyor" dedi ve yaralı kolunu kaşımaya devam etti. Onunla başa çıkmayacağımı anlayıp, Dumbledore'un benim için bıraktığı kitabı da alarak çadırdan çıktım

"Harry?" o, bir ağacın gövdesine yaslanmış boynuna geçirdiği hortkuluk madalyonu inceliyordu. Yanına gidip oturduğumda bana bir kez bile bakmamıştı. "Harry, iyi misin?" diye sordum sonunda

"Sadece.. Düşünüyorum"

"Bunu nasıl yok edeceğimizi mi?" dedim ve ekledim "Bunun için birkaç yeni büyü araştırabilir-"

"Hayır" dedi aniden, sesi sertti. "Yani bunu da düşünüyorum ama..." dedi ve sustu. Ne demek istediğini anlamıştım

"Hermione, acaba şu boncuklu çantanda, kaşıntı için bir şeyler çıkar mı?"

Ron çadırdan çıktıktan sonra, Harry'yle birlikte oturduğumuzu görünce hızla yanımıza geldi ve o da yere oturdu.

"Y/N'yi mi düşünüyorsun?" dedi Ron. Sadece bir bakışta anlamıştı. Bunu nasıl başarmıştı ki?

Harry'nin parmakları, madalyonun zincirine daha sıkı tutundu. Başını yavaşça kaldırdı, gözleri önce Ron'a, sonra bana kaydı. Dudaklarının kenarı öfkeden kıvrılmıştı

"Nasıl böyle bir şey yapabilir!?" diye çıkıştı Harry. "Nasıl bu kadar soğukkanlı kalabilir? Kolundaki işareti sizde gördünüz. Nasıl onlara katılabilir!?"

"Harry-" diye konuşmaya çalıştım ama onun sesi benimkini bastırmıştı

"Nasıl onlara katılabilir!? Biz birlikte savaştık! Bu insanlar yüzünden ailelerimizi kaybettik, arkadaşlarımızı gömdük, ve o gidip onların safına geçiyor! Hiç düşünmeden!"

"Belki de buna mecbur kalmıştır..?" diye konuştum. Y/N'nin yaptıkları gerçekten affedilir gibi değildi ama, hâlâ bir şekilde onu savunmaya çalışıyordum..

"Nasıl bir mecburluk bu Herm? Asansörde Harry'e nasıl bağırdığını görmedin mi?" diye Harry'e destek çıktı Ron

"Sakın onu savunmaya kalkma Hermione!" diye çıkıştı Harry, sesi neredeyse titriyordu "Önce bizi Malfoy için terk ediyor, sonra da onlardan biri oluyor, bunu savunacak ne kaldı?"

Ron, oturduğu yerden doğrulup ellerini dizlerine dayadı, sesi bastırmaya çalıştığı öfkeyle doluydu. "Umbridge'in ne söylediğini unuttunuz mu? Riddle ve Y/N'yi tebrik etti, Hermione. Tebrik etti!"

Bir an durdu, sonra hızla devam etti, ses tonu daha da sertleşmişti. "Yani önce Malfoy için bizi bırakıyor, sonra karanlık tarafa geçiyor, bir de sanki yetmezmiş gibi bizi terk ettiği kişiyi de terk edip Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'in oğluyla sevgili oluyor! Bu ne şimdi? Duygu mu kaldı, sadakat mi?"

"Demek ki mesele hiçbir zaman kiminle olduğu değilmiş. Sadece hangi tarafta olduğuymuş. Daha fazla güç, daha fazla etki... Hepsi onun içinmiş. Güç neredeyse, Y/N de orada. Bu kadar basit. Bu kadar korkunç"

"Harry yapma, belki de hiçbir şey göründüğü gibi değildir.."

"Eğer bildiğin bir şey varsa bize de söyle Hermione! Çünkü bunca şeye rağmen hâlâ Y/N'yi savunduğuna göre sağlam şeyler biliyor olmalısın!"

Bir şey söylemek için ağzımı açtım ama çıkacak kelime yoktu. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Aslında hiçbir şey bilmiyordum. Sadece... Y/N'nin, bizden bu kadar kolay vazgeçmeyeceğini düşünüyordum. Ama bu sadece bir his. Elimde kanıt yoktu. Ve bu hissi Harry'e söylersem, onunla tartışacağımızı biliyordum. Büyük ihtimalle beni anlamazdı..

Harry bir süre bana baktı. Ne söyleyeceğimi merak ediyor gibiudi. Ama ben sadece sessiz kaldım. Hiçbir şey diyemedim. O da sinirle ayağa kalktı, hızlı adımlarla çadıra girdi...

~

-Y/N'nin Ağzından-

Toplantıdan sonra direkt odama geçtim. Üstümdeki kıyafetler rahatsız ediciydi Bu yüzde hemen değiştirdim. Sonra kendimi yatağa attım. Sırt üstü yattım ve gözlerimi tavana diktim

Hiçbir şey düşünmeden öylece tavana bakıyordum. Ne bir ses vardı ne bir hareket. Sanki zaman bile durmuş gibiydi

Tam gözlerim yavaş yavaş kapanmak üzereydi ki kapı çaldı

Derin bir nefes alıp verdikten sonra yavaşça dirseklerimin üzerinde doğruldum ve seslendim

"Girin"

Kapı açıldığında Mattheo usulca içeri girdi

"Ne istiyorsun?" dedim ayaklarımı yataktan sarkıtıp daha düzgün bir şekilde oturarak

"Konuşmak istiyorum" dedi ve bana doğru gelerek ekledi "Ve bu konu bekleyemez"

Matt, itiraz etmek için ağzımı açtığımı görünce peşin peşin, gitmeyeceğini belirtmişti

Neyse, zaten gerçekten de konuşmamız gereken konular vardı. Her ne kadar onunla konuşmak istemesem de konuşmalıydık. Bu yüzden yatağımın diğer ucunu göstererek söyledim

"İyi, geç otur"

Riddle yatağıma oturduğunda birkaç saniye bakıştık

"Eee? Konuşmaya gelmiştin. Konuşsana" dedim daha fazla dayanamayıp

"Nerden başlasam bilemiyorum-"

"Bir özürle başlamaya ne dersin?" diye lafını böldüm

"Peki sen bir teşekkür etmeye ne dersin?"

"Ben sana neden teşekkür edecekmişim?" dedim kollarımı göğsümün altında katlayarak

"Mesela, hayatını kurtardığım için olabilir"

"Sahi, neden hayatımı kurtardın Riddle? Amacın neydi?"

"Bir amacım yoktu-"

"Seninle zaman geçirdikçe öğrendiğim bir şey var Mattheo" dedim, sonra başımı hafifçe yana eğip onu süzdüm ve devam ettim "Birincisi, asla kendini bu kadar kolay tehlikeye atmayacağın. İkincisi, konu birilerine yardım etmek olduğunda hiçbir zaman çıkarsız hareket etmeyeceğin"

Mattheo, sözlerimi bitirdiğimde usulca güldü. Bunlar bana, Privet Drive'da söylediği sözlerin, neredeyse aynılarıydı

"Anlaşılan ikimizde yanılmışız"

"Hiç sanmıyorum" dedim ve devam ettim "Sakın bana, yalnızca seninle iyi geçinmek istediğim için birçok kez seni korudum, deme. Gerçek nedenini merak ediyorum Mattheo"

"Sebebi oldukça basit. Sen güçlü birisin Y/N. Babamın senin gibi bir-"

"Bu bir sebep değil Mattheo, Yoldaşlık'tan hiç kimse affedilmez lanetleri kullanmıyor. Bu güç, sizin değil, karşı tarafın işine daha çok yarardı. Ve sende bunu gayet iyi biliyorsun"

"O zaman neden bizim tarafımıza katıldın? Neden, o çok sevdiğin Potter ve arkadaşlarıyla kalmadın?"

Bu soru karşısında bir şey söyleyememiştim. Yani, mantıklı bir cevabım yoktu. Konuşmaya başlasam muhtemelen saçmalayacaktım..

Ben uzun süre sessiz kalınca, Mattheo yeniden konuşmaya başladı

"Nedenini ben söyleyeyim mi?" dedi ve ekledi "Çünkü sen Karanlık Lorda bağlı değilsin. Sen Draco'ya bağlısın. Ve eğer o ölürse hepimize ihanet edersin"

"O zaman Draco'nun ölmemesini sağlayın. Belki benim gücümün size pek bir faydası yok ama, eğer karşı tarafta olsaydım hiç şansınız olmazdı. Ve biliyor musun, belki de Karanlık Lord bu yüzden beni yanında tutuyor. Sadece sizin için bir tehlike oluşturmayayım diye"

Bu defa sessiz kalan kişi Mattheo'ydu. Bu da benim haklı olduğumu kanıtlıyordu

"Bilmediğin o kadar çok şey var ki.."

"Anlat da bilelim o zaman"

"Henüz bunları anlayabilecek durumda değilsin-"

"Buna nasıl karar verdin?"

"Her şeyin bir sırası var Y/N"

"O halde Draco ve bana bu şekilde davranamazsın. Belki de biz sırası geldiğinde, sana her şeyi anlatacaktık? Bunu bilemezsin, değil mi?"

"Her konuştuğumuzda beni, zekanla daha da şaşırtıyorsun. Nasıl olurda Slytherin'e seçilmezsin anlamıyorum"

"Senin bir binan bile yokken, böyle konuşman çok komik" dedim gözlerimi devirerek

Götüme bak, sanki Seçmen Şapka kendisi de, beni binama yakıştıramıyor

"Ben Salazar Slytherin'in soyundan geliyorum Y/N. Sence herhangi bir binaya seçilip seçilmememin bir önemi var mı?"

"Her neyse.. Sen artık, tam olarak ne için geldiğini söyleyecek misin?"

Mattheo derin bir nefes alıp verdikten sonra hafifçe kafasını sallayıp konuşmaya başladı

"Tamam öyleyse. Seninle konuşmak istediğim asıl konu-"

"Y/N?" Mattheo'nun lafı, Draco'nun kapımı tıklatıp bana seslenmesiyle yarım kalmıştı

Gözlerim panikle kocaman açılırken hızla ayaklandım. Draco, Mattheo'yu benim odamda görürse bunun sonu hiç iyi olmazdı. Hızla bir şeyler düşünmeye çalışırken, Draco kapıyı yeniden tıklatmıştı

"Y/N, içeri geliyorum"

"Bir dakika!" dedim ve Mattheo'nun kolundan tutup çekiştirerek kaldırıp giysi dolabımın kapaklarını açtım. Onu dolabın içine ittirmeye çalışmıştım ama o, dolaba sığmayacak kadar büyüktü

"N'apıyorsun?"

"Dur, sakın kapıyı açma!"

Bir anlık bir sessizliğin ardından Draco sordu

"Neden?"

Bende aynı şekilde duraksadım. Sonra cevap verdim

"Ç-Çıplağım"

Bir an, hepimiz durduk. Mattheo bana 'Ne?' der gibi bakarken Draco'dan ses yükseldi

"Bunun beni durdurması mı gerekiyordu?"

Matt kaşlarını kaldırdı. Ağzı, şaşkınlıkla hafifçe aralandı. Ama ne şaşırmaya ne de utanmaya vaktimiz vardı. Bu yüzden aklıma gelen en mantıklı şeyi yaptım: Mattheo'nun omuzlarından bastırdım ve dizlerinin üstüne çökmesini sağladım. Ardından, yataktan yere kadar uzanan örtüyü kaldırdım ve ayağımla onu yatağın altına itekledim

"Gir şuraya! Ve sakın sesini çıkarma" dedim sessizce. Ardından örtüyü indirip hızla kapının önüne koştum. Derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım

Draco, beni baştan aşağı süzdükten sonra içeri girerken konuştu

"Hayal kırıklığına uğradım"

Tedirgin bir şekilde kapıyı kapatıp peşinden yatağa doğru adımladım

"Neden geldin?"

"Gelemez miyim?"

"Yoo, gelirsin" dedim ve daha doğal davranmaya çalışarak onu yanağından öpüp yatağıma oturdum. "Sadece, saat epey geç oldu da. Ondan sordum"

Draco birden hareketlendi. Yatağın yanına geldi ve hiçbir şey demeden örtüyü hafifçe kaldırıp yatağın üstüne baktı. Nefesimi tutup onu izlerken, o, birden konuşmaya başladı

"Asamı düşürmüşüm. Bakmadığım bir tek burası kaldı"

Bir an için, yatağın altına bakacağını sanmıştım..

Tam bakmadığı için rahatlarken, Draco birden yere eğilince, panikle yatakta ayağa kalktım. Ne için kalktım bilmiyorum ama, dengemi kaybedip onun üzerine düşmem, benim için bile beklenmedik bir mucizeydi..

Draco, sırtüstü yere düşmüş, ben de onun göğsüne yapışmış halde donakalmıştım. Sonra, kafamı yavaşça kaldırdım. Göz göze geldik.

"Y/N, n'apıyorsun?" dedi elleri belimi kavrarken kaşlarını kaldırarak

Cevap veremedim. Dudaklarım aralandı ama bir kelime bile çıkmadı. Sadece baktım. O da bana baktı. Ardından küçük bir gülümsemeyle konuşmaya başladı

"Bu hareketin başka bir anlamı varsa sonra konuşuruz" dedi ve ekledi "Ama şu anda, asamı gerçekten bulmam gerekiyor"

"Ya yanlışlıkla oldu" dedim çabucak

Üzerinden hafifçe yana kaydım, dizlerimin üzerine çöktüm ve elimle yatağın altına uzandım

Parmak uçlarım yerleri yoklarken, yatağın altındaki Mattheo hafifçe elime dokundu. Sonra usulca Draco'nun asasını avucuma bıraktı

"Burdaymış"

Draco başımı okşar gibi bir el hareketiyle, yüzüme düşen saçlarımı geriye itti ve ayağa kalkmam için elini uzattı. Elini tuttum, birlikte ayağa kalktık. Göz göze geldik. Onun gözleri asayı bulduğum için memnundu, ama bir yandan da 'o hareketin başka bir anlamı' kısmına geri dönmeyi kafasına koymuş gibiydi

"N'oldu? Ne bakıyorsun?"

Draco sırıtarak bana yaklaştı ve beni kendine çekip yüzünü yüzüme yakınlaştırarak konuştu

"Saat kaç?"

Gözlerim, onun hemen arkasındaki saate kaydı

"12'yi 5 geçiyor" dedim yeniden ona bakarak

Draco başını hafifçe yana eğdi, gözlerinde o tanıdık parıltı vardı. Sonra aniden bana doğru eğildi ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Kısa bir öpücükten sonra benden ayrıldı ve elini uzattı. Gözlerini gözlerime kilitleyerek, parmaklarımı avucunun içine aldı

"Benimle gel görmen gereken bir şey var" dedi ve beni çekiştirerek odadan çıkardı

Açıkçası bundan hiç şikayetçi değildim. Hiçbir açıdan. Ama en çok da biz çıktıktan sonra Mattheo'nun kimseye görünmeden dışarı sızacak olmasıydı içimi rahatlatan..

"Draco, nereye gidiyoruz?" dedim aşağı kata indiğimiz sırada

"Birazdan anlayacaksın" dedi ve mutfağın önüne kadar yürüdü. Ardından, tam kapının önüne geldiğinde arkama geçip elleriyle gözlerimi kapattı

"N'apıyorsun?" diye sordum merakla

"Şşş, sabret biraz" dedi ve beni de yönlendirerek yürümeye başladı...

 

 

 

 

Bölümü beğenmeyi unutmayın. Sizi seviyorummmm ♡♡

Regulus Black

Lyra Black (Grindelwald)

Y/N Black

Bölüm : 02.06.2025 09:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...