56. Bölüm

56. Bölüm

İlayda Çınar
ilydacinar

Beğenip, bol bol fikirlerinizi belirten yorumlar yapmayı unutmayın. Sizi seviyorummm 🤍

Asa, etimi delip içeri girerken, tüm bu acıya dayanabilecek miydim ben bile bilmiyordum...

Evet, canım çok acımıştı. Ama bu değil. Kendimi hazırladığım acı... bu değildi. Snape'in bahsettiği kadar canımı yakmamıştı. Ama neden? Belki de kendimi en kötüsüne hazırlamam içindi

"Nasıl hissediyorsun Y/N?"

Sesi soğuk, zehir gibiydi. Gözlerimi araladım, başımı yavaşça koluma çevirdim. Kolum cayır cayır yanıyor, damarlarımda lav akıyormuş gibi hissediyordum

"Canım acır sanmıştım" dedim. Sağ elimle sol koluma dokundum; parmaklarımın ucu bile yandığını hissediyordu ama yüzümde bir gülümseme vardı. O kadar sahte bir gülümsemeydi ki.. Neden biliyor musunuz? Çünkü eğer bir saniye bile acıyı dışarı verseydim.. ölürdüm

"Hiçbir şey hissetmedin mi?"

"Yalnızca... asanın ufak dokunuşları" dedim ve gülümsedim. Bu defa daha cesur, daha yalandan..

Lord, bir anda omuzlarımdan tuttu. Beni önüne çekti. Kalabalığa döndü. Fısıltılar sustu. Nefesler tutuldu. O anda salon sessizliğe gömüldü. Sadece onun sesi konuşabilirdi bu karanlıkta

"Sadakat, kolay kazanılan bir armağan değildir. Güven sınanır. Ateşte, ihanette, korkuda ve acıda.."

Acıdan ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Kolum hâlâ cayır cayır yanıyordu; sanki biri içinden ateşle damarlarımı kazıyordu. Ama dişlerimi sıkıp nefesimi tuttum. Gözlerimi Lord'un sırtına dikmiş, onun ne anlatmaya çalıştığını, konuyu nereye getirmeye uğraştığını anlamaya çalışıyordum.

"Bu gece, Y/N farkında bile olmadan en büyük sınavını geçti ve bir kez daha güvenimi kazandı" diye devam etti

Sanırım bu, Snape'in bahsettiği işaret sınavıydı. Sahi, nerde o?

Gözlerim salonu hızla taradı. Uzaktaydı. Sendeleyerek masaya tutunmuştu. Onu öyle görünce içime bir huzursuzluk çöktü ama anlayamadım neden? O an bir bağ hissettim. Boşlukta bir el uzanmış gibiydi. Bu hissi biliyordum! Mezarlıkta, Karanlık Lord bana Cruciatus laneti gönderdiğinde de acım oldukça hafiflemişti. Ama aynı zamanda Draco bir anda, darbe yemiş gibi acıyla ayakta durmaya çalışmıştı...

"Mattheo'nun karanlık içindeki ustalığı tartışılmaz. Kanımdan gelen güçle bana hizmet ediyor"

Lütfen bitir artık şu konuşmayı.. Yalvarırım..

"Ama bu gece, bir başka ruh kan bağı olmadan, tereddütsüz bir sadakatle, bana bağlılığını kanıtladı"

Biraz daha devam edersen acıdan bayılacağım..

"Y/N, artık yalnızca sadık bir hizmetkâr ve işaret taşıyıcısı değil..."

Merlin aşkına, ne diyorsun sen?

"Şu andan itibaren, Y/N, Mattheo'dan sonra, benim sağ kolumdur"

Ne!?

Bütün salon bir anda buz kesti. Fısıltılar kayboldu. Hatta nefesler bile tutuldu. Herkes bana bakıyordu. Bellatrix'in bakışları, bir zehir gibi boğazımda düğümlendi. Draco'nun yüzündeki ifade, yumruk gibi saplandı içime. Dudakları aralanmıştı ama tek kelime bile edemiyordu. Gözleri, benden başka hiçbir şeye bakmıyordu..

Lord konuşmaya devam ediyordu. Ama ben her saniye daha da tükeniyordum. Kolumda hissettiğim yanma artık katlanılmaz hale geliyordu. Yanağımın içini ısırdım. Kan tadı, ağzımın içinde yuva yapmıştı adeta. Ama bu, kolumdaki acının yanında bir hiçti. Acıyı bastırmak için vücudumda başka bir acı üretmeye çalışıyordum. Ne kadar zavallıca...

Lord bir adım geriye çekildi. Eli, omzumda son bir baskı kurduktan sonra yavaşça indi.

"Yerine geç Y/N. Bu gece seni tanımayan herkes, adını öğrenmiş oldu. Seni unutan olursa da hatırlatmak için Mattheo burada olacak.."

Başımı zar zor eğip, Lord'un önünde bir selam verdim. Adımlarım beni taşıyormuş gibi değil, yere düşmeme izin vermiyormuş gibiydi.

Salondan geçerken gözler üzerimdeydi. Bıçak gibi. Her biri kendi yargısını çoktan vermişti. Bir çoğu, işaretimi alır almaz Lord'un sağ kolu olduğum için büyük bir kinle bana bakıyorlardı. Zaten Lord'da bunun için, beni unutan olursa, bana kötü davranmak isteyen olursa diye Mattheo'nun burada olacağını belirtmişti...

"Lord'a saldır"

Ne?

İçimdeki huylanma hissiyle, Draco'nun yanına giderken etrafıma bakındım. Sanki, bir anda, biri zihnime fısıldamış gibi hissetmiştim

Draco'nun önünde durduğumda başımı hafifçe kaldırıp gözlerinin içine baktım. Konuşmasak da her şey ortadaydı. Söylemek isteyip de söyleyemediklerimizin yüküyle bakıyorduk birbirimize.

Sonra Draco, koluma uzanıp işaretime baktı. Gözleri soru doluydu ama ağzından tek kelime çıkmadı.

"Nasıl hissediyorsun?"

Astoria'nın sesiyle, Draco'yla aynı anda ona döndük. Suratımda belirsiz bir gülümsemeyle cevap verdim.

"Heyecanlıyım" dedim, boğazımı temizleyerek

Bu kez Mattheo'nun sesi araya girdi

"Ama gözlerin dolmuş"

Sahte bir heyecanla gülümsememi biraz daha genişlettim ama göz temasından kaçmadım

"Duymadın mı? Az önce Lord beni sağ kolu ilan etti! Hayatımda ilk kez gerçekten önemli hissediyorum. Yerimde kim olsa mutlu olmaz mıydı?"

Gerçek olan kısmı bastırıp, olması gerekeni söyledim. Çünkü burada, zayıflık gösteremezdim. Çünkü bu dünyada hislerini değil, rolünü oynardın. Ve ben şu anda, olması gereken rolü oynuyordum

"Profesör Snape nerde?" dedim aniden, konuyu değiştirmeye karar vererek.

"Az önce dışarı çıkarken gördüm" dedi Astoria

"Draco, Snape'in yanına gidelim mi?"

Draco sadece başını salladı. Hemen yürümeye başladım, o da sessizce peşimden geldi. Salondan çıkınca etrafta dolaşan ev cinlerinden birine Snape'i sordum. Bize onu nerede bulacağımızı gösterdi, sonra göz açıp kapayıncaya kadar ortadan kayboldu

Profesörü, kimsenin olmadığı üst kattaki küçük kütüphanede bulduk. Eski, deri kaplı bir koltukta yarı uzanmış haldeydi. Gözleri kapalıydı ama uykuda değildi. Kaşları çatılmış, dudakları acıyla bükülmüştü. Nefes alışları bile düzenli değildi. Acı çektiği her halinden belliydi

"Profesör?" dedim içeri adım atarken. Ardımda duran Draco'nun da geçebilmesi için kapıyı yavaşça açtım, ardından usulca kapattım ve onun yanına doğru ilerlemeye başladım

Profesör bizi görünce doğrulmaya çalışmıştı ama Draco hızla önüme geçip, omuzlarından bastırarak yeniden uzanmasını sağlamıştı

"Acımı hafifleten sizdiniz, değil mi?" diye sordum, dizlerimin üzerine çöküp ona bakarak

Draco, bir santim arkamdaki, nerdeyse sırtımı yasladığım engin masaya oturup dirseklerini dizlerinin üzerine yerleştirerek bize bakıyor ve ne hakkında konuştuğumuzu anlamaya çalışıyordu

Draco "Ne acısı?" diye sordu, Snape uzun süre konuşmayınca

Ona dönüp kafamı kaldırdım ve konuşmaya başladım "Lord'un bahsettiği, farkında bile olmadan geçtiğim o sınav var ya" dedim ve yavaşça devam ettim "İşaretimi alırken acı çekip çekmeyeceğimi test etmiş. Eğer acımı belli etseydim benim aslında ona sadık olmadığımı anlayıp beni orda öldürürmüş"

"Yani, bu işaret aslında-"

"Sadece casusları ve ona ihanet etmeyi düşünenleri ortaya çıkarmak için düzenlenen bir oyunmuş"

Draco, çatık kaşlarla Snape döndü ve konuşmaya başladı

"Sen, Y/N'nin acısını mı paylaştın?"

"Daha önce, mezarlıkta, sende benim için aynısını yapmıştın değil mi? Lord'un Cruciatus lanetinin etkisini azaltmak için? O zaman neden büyük bir acı çekmediğimi anlamamıştım ama şimdi her şey yerine oturuyor. Nasıl yaptınız bunu? Daha önce hiç böyle bir büyü duymamıştım?"

Draco derin bir nefes alıp açıklamaya başladı

"Duymaman normal. Çünkü bu büyüyü o icat etti" dedi Snape'i göstererek. Ardından devam etti "Bende ondan öğrenmiştim. Eğer, o işaretin canını yakacağını bilseydim.."

"Ama bilmiyordun" dedim onun elini sıkarak. Ve devam ettim "Büyünün adı ne?"

"Söyleme Draco" dedi Snape, sesi alışılmadık şekilde sert ve soğuktu. Geldiğimizden beri tek kelime etmemişti

"Merak etme, olur olmadık zamanlarda herkesin acısına ortak olmasına izin verecek değilim"

"Bu şekilde kaç kişiye yardım edebileceğimin farkında değil misiniz?"

"Farkında olduğumuz için söylemiyoruz zaten" dedi Darco kararlı bir şekilde

"Draco, en ufak şeyde insanların acısını paylaşacak değilim" dedim ve dizlerimin üzerinde ona dönüp iki elimle onun ellerini tuttum ve devam ettim "Affedilmez lanetlerin beni etkilemediğini biliyorsun. Yani bu şekilde birinin acısını paylaşsam da etkilenmeyeceğim. En azından bazılarına bu şekilde bir yardımım dokunabilir.."

Draco ve Snape sözlerimden sonra bir süre bakıştılar. Sonra Snape'in yavaşça kafasını salladığını gördüğümde Draco, hiç istemese de konuşmaya başlamıştı

"Büyünün adı Carisevel. Latince, caris - acı, vel - örtü demek"

"Acının üzerini örtmek.." dedim düşünceli bir şekilde

"Evet" diye onayladı Draco

"Öğret bana" diye heyecanla gözlerine baktım

Draco asasını çıkartınca bende benimkini çıkardım

"Dikkatli izle" dedikten sonra asası ile havada küçük bir daire dizdi ve dairenin başlangıç noktasına geldiğinde asasını düz bir çizgi halinde sola kaydırdı. Yani bir daire çizip ortadan ikiye bölmüştü

"Anladım" dedim ve onun yaptıklarının birebir aynısını tekrar ettim

"Büyüyü şimdi uygulama. Reşit olmadığın için, okul dışında yaptığın her büyüyü kaydediyorlar. Lord büyüyü öğrenmemeli" diye konuşmaya başladı Snape. Kafamı sallayıp ayağa kalktım. Draco da ayaklanmıştı

"Biz aşağı dönsek iyi olur. Uzun zaman ortalarda görünmemek dikkat çekebilir" dediğimde Snape kafasını sallamıştı. Draco ve çıkışa doğru yürüdük. Kütüphaneden çıkmadan önce son kez Snape'e bakıp konuştum

"Teşekkür ederim profesör.."

Cevap vermemişti. Vermesini de beklememiştim zaten. O yüzden daha fazla beklemeden dışarı çıkıp aşağı, partiye inmiştik

Salona girdiğimiz anda Astoria, Zabini ve Mattheo'yu görmüş ve yanlarına gitmeye başlamıştık

"Saldır ona. Lord'a. Şimdi!"

Bir anda olduğum yerde durdum. Korkuyla etrafıma bakmaya başladım. Neydi bu!?

"Y/N?" diye, yürümediğimi fark edince arkasına döndü Draco

"Saldır!"

Acıyla kulaklarımı ve gözlerimi kapattım. Ses beynimin içinde yankılanıyordu sanki. Draco hızla yanıma gelip elini sırtıma koydu ve eğilip yüzüme bakmaya çalıştı

"İyi misin!?"

Ardından Mattheo ve diğerleri de koşarak yanıma gelmişlerdi

"SALDIR ONA!"

"Biri.. Kafamın içine fısıldıyor.." diye zorlukla konuşabildim

"Ne? Kim olduğunu biliyor musun? Sesi tanıdık geliyor mu?" diye sordu Draco

"Hayır, ama bir erkek sesi bu"

"Ne diyor?" diye sordu Zabini

"Lord'a saldırmamı istiyor.."

Erkekler bir anda kafalarını kaldırıp birbirlerine bakarken Mattheo ve Draco aynı anda konuştu

"İmperius laneti!"

Ve hemen ardından üçü de, büyülenmiş gibi, çevrelerine bakınarak etrafa dağıldılar. Draco, sırtımdaki elini bir anda çekince dizlerimin bağı çözülmüş gibi sarsıldım. Beynimde hâlâ o lanetin yankısı uğulduyordu. Tam düşmek üzereyken Astoria, ani bir refleksle kolumdan tuttu. Bileğimin altına usulca girip beni yakaladı. Gözlerini gözlerime kilitledi ve konuşmaya başladı

"Bana bak" dedi. Sesi hem fısıltıydı hem de bir emir gibi. "Sen iyisin. Seslere değil, kendine kulak ver"

"Bu ses, başımı ağrıtıyor.."

"Biraz sabret. Erkekler büyüyü yapanı bulacaklar" dedi ve etrafına bakınıp tekrar bana döndü "Oturmak ister misin?"

"Karanlık Lord'a saldır!"

Beynimde yeni bir yankı peyda olurken, sanki bir faydası oluyormuş gibi ellerimle, kulaklarıma daha da bastırdım. Sonra kafamı hızla kaldırdım. Erkekler salonun dört bir yanına dağılmışlardı. Gözleri her hareketi takip ediyor, her adamın eline, gözlerine, dudaklarına bakıyorlardı. Sanki biri yanlışlıkla nefesini fazla çekse, onu bile suçlu sayacaklardı

Yorum yapmayı unutmayınnn

Bir an sonra, üçü de aynı noktada buluştu. Yan yana durdular. Etraflarına bir kez daha bakarken, Zabini'nin gözleri bir köşede takılı kaldı. Gözlerini kıstı

"Orda.."

Perdelerin biraz gerisindeydi. Gölgelerin içinde neredeyse görünmez olan bir silüet. Zabini, Draco'nun koluna, sonra Mattheo'nunkine dokundu. İkisi birden onun parmağıyla gösterdiği yöne döndü.

Ve işte o anda, her şey hızlandı...

Draco tereddüt etmeden asasını doğrulttu

"Expulso!"

Gizlenen adam ağır bir darbe almış gibi savruldu. Göğsünden gelen patlama sesiyle birlikte yere düştü. Salon anında sessizliğe gömüldü. Herkes o yöne döndü

Mattheo tek bir hamlede adamın yakasına yapıştı, dizlerinin üstünde kıvranan adamı ayağa kaldırdı ve gözlerini adamın gözlerine dikti. Sonraki saniye ise başını Draco'ya çevirdi. Dudaklarından dökülen kelime, soğuk ve kesindi..

"Bu o"

Draco için bu kelimeler fazlasıyla yeterliydi. Hiç tereddüt etmeden adama öyle bir yumruk savurdu ki, adam yere serildi. Fakat Draco bununla yetinmedi. Ve yetinmeye de niyeti yoktu..

İçindeki öfke damarlarından taşıyor, her yumrukta biraz daha dışarı akıyordu. Adam yere kapanmıştı ama Draco dizlerinin üstüne çöküp onun üzerine abandı; her yumruk, adamın yüzüne, çenesine, kaburgalarına iniyordu

Mattheo bir adım geri çekildi, yumrukların arasında kalan adama değil, Draco'ya baktı. Onun bakışlarında bir acıma yoktu, bir fren de yoktu. Gözleri sadece "Devam et, gerekirse sonuna kadar" der gibiydi

"Draco, yeter" diye araya girmeye çalıştı Zabini. Ama o, onu dinlememişti. Bu yüzden Zabini, yapabileceği tek şeyi yapıp onu tutmaya çalıştı

Bu sırada, ben de Astoria'dan destek alarak koşar adım onların yanına gelmiştim. Mattheo'nun hemen yanında durduğumuzda, kalabalığın arasından, Lord'un hızla buraya doğru geldiğini gördüm. İçime bir anda buz gibi bir korku doldu.

Hiç düşünmeden Mattheo'nun kolundan tuttum, onu hafifçe Draco'ya doğru ittirip aceleyle konuştum

"Durdur onu!"

Matt bir anlığına bana baktı. Gözlerinde tereddüt vardı. Ama sonra, omuzlarını sıktı, başını hafifçe sallayıp Zabini'yle birlikte Draco'yu adamın üzerinden çekmeye başladı. Draco direnmedi. Sanki tüm enerjisi yumruklarıyla birlikte akıp gitmiş gibiydi

Tam o anda, Lord hızlı adımlarla yanımıza vardı. Üzerimize sert bir bakış fırlattıktan sonra, keskin sesi geceyi ikiye böldü

"Burda neler oluyor?"

Kimseden çıt çıkmamıştı. Draco'nun bir anda, ortada hiçbir sebep yokken bu adamla kavga etmeye başladığını sanıyorlardı..

O sırada yerde kıvranan adam, birden Lord'un ayaklarına doğru dizlerinin üzerinde sürünmeye başladı

"Lord'um!" diye feryat etti; sesi acı ve korku doluydu

Kendini yere atıp Lord'un cüppesine sarılmaya çalışırken, yüzü kan içinde kalmıştı. Güçlükle nefes alıyor, kelimeler ağzından yarım yarım dökülüyordu

"Malfoy'un oğlu... durup dururken... bana saldırdı! Ben... ben hiçbir şey yapmıyordum... Neden saldırdı bilmiyorum!"

"Yalan söylüyor!"

Sesi, salonda yankılandı. Herkes, bu ani çıkışla irkilmişti

Draco, bir an bile tereddüt etmeden Lord'a döndü. Omuzlarını dikleştirdi, sanki boyundan büyük bir sırrı açıklamak üzereymiş gibi..

"Bu adam, Y/N'ye İmperius laneti uygulamaya çalıştı. Onu size saldırması için zorlamaya kalktı ama büyü işe yaramadı!"

Salonda, şok olmuş insanların fısıltısı döndü

Lord, hiçbir şey söylemeden Draco'yu izliyordu. Bakışlarında, hem kuşku hem de gizli bir değerlendirme vardı

Bu sessizlikten faydalanan Mattheo araya girdi

"Lord'um, her şeyi teyit ettim. Draco doğruyu söylüyor"

Bir an durdu, hafifçe omuzlarını oynattı, içinde bulunduğu durumu ciddiye alıyordu ama diğer herkesin aksine, kelimeleri tedirginlikten yoksundu

"Ayrıca, onu büyü yaparken gördük"

Sözlerini bitirdiğinde, bakışları doğrudan Lord'un gözlerine dikilmişti; ne meydan okuyor, ne de korkuyordu. Sadece gerçekleri sunuyordu. Sanki babasına değil de, bir liderine rapor veriyormuş gibiydi

Lord onun bu sözlerine karşı adama döndü ve kan dondurucu bir sesle konuştu

"Morian Thorne, Y/N'nin bana saldırması için İmperius lanetini uyguladın mı?"

"Lord'um, açıklamama izin verin-" diye kekeledi adam, sesi korkudan titrek ve boğuk çıkıyordu.

"Seni aşağılık hain! Nasıl olurda Karanlık Lord'a ihanet edersin!" diye bir anda Bella'nın sesi yükseldi

"Lord'um benim amacım-"

"Ne cüretle hâlâ onun karşısında konuşabiliyorsun!" diye yeniden bağırdı ve bu defa asasını eline alıp adama doğrultarak bağırdı "Crucio!"

Adamın bedeninden bir çığlık koptu. Vücudu yerin üzerinde yay gibi gerildi, kasılmalarla titremeye başladı. Çığlıkları, salonun taş duvarlarında yankılandı

"Yeter, Bellatrix" dedi Karanlık Lord, sesi ne öfkeliydi ne de yüksekti ama içinde tartışmaya yer bırakmayan o buz gibi otorite vardı. "Bu kadarı yeterli"

Bella, Lord'un lafını ikiletmeden başını eğdi ve birkaç adım geri çekildi. Ama her geri adımında, gözlerindeki o yakıcı nefret daha da büyümüş gibiydi. Sanki bakışlarıyla adamı lime lime ediyordu.

Tam o sırada Mattheo'nun annesine olan bakışlarını yakaladım. Bella'ya şüpheyle bakıyordu. Bende istemsizce onun bakışlarını takip ederek Bella'ya döndüm. Onun bu ölçüsüz nefretinin ardında başka bir şeyler gizliymiş gibi bir his saplanmıştı içime. Sanki burada, asıl tehdit yerde kıvranan adam değil de, oydu...

Lord'un sözleriyle aniden ona döndüm

"Onunla ne yapmamız gerektiğini sen söyle, Y/N"

Bu bir soru değildi. Karanlık Lord'un, kararını çoktan verdiğini biliyordum. Ama yine de, benim de ne diyeceğimi önemsiyordu. Belki de sadece doğru kararı verip vermeyeceğimi ölçüyordu.

Gözlerimi adama çevirdim. Kan içinde, yerde diz çökmüş, yalvaran gözlerle bana bakıyordu. Zavallı bir acizlik.. Bir an için, acıdım mı? Belki bir saniyeliğine.

Sonra başımı çevirdim. İlk önce Draco'ya baktım. O, sadece küçük bir hareketle, başını aşağı yukarı oynattı. Aklımdaki cevabın, vermem gereken karar olduğunu söylemek ister gibi..

Sonra Mattheo'ya döndüm. Bir an için bana baksa da, hemen ardından, gözlerini annesine çevirmiş ve yeniden bana dönmüştü. Anlatmak istediği şeyi anlamıştım.

Kalbim göğsümde çarparken, derin bir nefes aldım. Ve Karanlık Lord'un gözlerinin içine baktım

"Lord'um, bu adam her şeyden önce size ihanet etti. Beni kullanarak size saldırmayı hedefledi" dedim ve adama dönüp ekledim "İhanetin bedeli bellidir" hemen ardından son sözlerimi söylemek için yeniden Lord'a döndüm "O ölmeyi hak ediyor..."

Lord'un yüzünde, bir an için memnun bir gülümseme göründü. Sonra arkasını dönüp ordan uzaklaşırken ekledi "Nagini"

Yılan, zaten ne yapacağını biliyormuş gibi, adamın merhamet çığlıkları eşliğinde ona doğru süründü ve ağzını açarak... Sonrasına ne Astoria ne de ben bakabilmiştim

Draco ve Zabini bizim önümüze geçip yavaşça kalabalığa doğru ittirerek, o kan gölünden uzaklaştırdılar bizi. Salondan çıktıktan sonra Mattheo'da yanımıza gelmişti

"Doğru kararı verdin Y/N"

Eğer bu kararı vermeseydim gerçekler açığa çıkacaktı. Onun gibi zayıf bir adamın kendi aklıyla bana bunu yapmasının imkanı yoktu. Elbette ki bu Bellatrix'in işiydi. Belki büyüyle, belki de aptalca bir vaatle adamı kandırıp parmağında oynatmıştı. Hem, adam her konuşmaya başladığında sözünü kesmesinden, hem de Mattheo'nun, annesine attığı bakışlardan belliydi

Matt, bunu büyük ihtimalle, adamın zihnine girdiğinde görmüştü. Ama o hiçbir şey söylemeyince bende susmak zorunda kalmıştım. Sonuçta söyleseydim, ya Mattheo bilipte söylememekten suçlu olacaktı, ya da ben iftira atmaktan kötü bir duruma düşecektim. Bu yüzden susmaktan başka bir seçeneğim olmamıştı...

"Y/N, Lord hepinizi yanına çağırıyor" kafamızı merdivenlere çevirdiğimizde Snape'in, her zamanki soğuk bakışlarıyla bize baktığını fark ettik. Kısa bir an için hepimiz birbirimize baktıktan sonra merdivenleri tırmanmaya başladık

Lucius'un çalışma odasının önüne kadar yürüyüp durduk. Snape önden girdikten sonra bizde hemen arkasından girip kapıyı kapattık..

"Lord'um" diye başımı hafifçe yere eğerek konuştum. Tam o sırada içeri Nagini ile beraber Bella girmiş ve sessizce Lord'un yanına geçip bizi izlemeye başlamıştı

"Lafı uzatmayacağım, biriniz bana, aşağıda neler olduğunu açıklasın"

Ben, Mattheo'nun konuşacağını sanırken, o beni sırtımdan hafifçe öne doğru ittirmişti. Bir an için ona öfkeyle dönsem de, Lord'un önünde bir şey diyemeyeceğim için mecburen konuşmaya başladım.

"İşaretimi aldıktan sonra, yerime geçerken kafamda bir ses yankılandı. Saldır ona, diyordu. Pek önemsemedim. Daha sonra Draco ile, Profesör Snape'e, işaretimi göstermek için salondan ayrıldık. Geri döndüğümüzde yeniden o sesi duydum. Israrla size saldırmamı yineleyip duruyordu. Büyü bana etki etmemişti ama, verdiği emir beynimde yankılandığı için başımı ağrıtıyordu. Draco, Mattheo ve Zabini, büyüyü yapan kişiyi bulunca, Draco onu silahsız bırakmak için bir büyü savurdu. Sonra da asasını alıp kullanmasın diye ona birkaç yumruk attı. Sonrasını biliyorsunuz zaten" diye durumu biraz çarpıtarak anlattım

"Draco yalnızca, Thorne'u silahsız bırakmak için mi delicesine ona saldırdı?"

Ufak ufak terlemeye başlamıştım. Hızlıca yutkunduktan sonra stresle cevap verdim "Evet, Lord'um"

"Yani diyorsun ki, Draco, sana zarar verdiği için değil, yalnızca onu silahsız bırakmak için saldırdı"

"Evet, Lord'um"

Karanlık Lord, bir an için sadece düşündü. Daha sonra birkaç adımda önüme gelip durdu

"Bu bana pek öyle görünmedi, Y/N" dedi Karanlık Lord, gözlerinde soğuk bir parıltıyla.

Tam o anda, Nagini sessizce etrafımda dolanmaya başladı. Yılanın kaygan vücudu bacaklarıma sürtünüyor, daralan nefesim neredeyse kulağıma kadar çarpıyordu.

Az ama hızlı nefes alışlarım, içimde yükselen korkuyu saklamaya yetmiyordu. Belli ki, korkum her halimden okunuyordu.

Titreyen sesimi toparlamaya çalışarak konuştum

"Lord'um... Draco ve ben, sadece arkadaşız. Yani..." kısa bir nefes aldım, "Tabii ki benim zarar görmemi istemezdi. Doğal olarak sinirlenmiş olabilir. Sonuçta... ben onun arkadaşıyım"

"Bu bana, bir arkadaştan fazlası gibi geldi Y/N. Üstelik sadece bu konuda değil. Her fırsatta seni korumaya çalışıyor. Sürekli yan yanasınız"

"Lord'um, izin verin ben açıklaya-" diye lafa girdi Draco

"Sessiz ol Draco. Y/N'nin anlatmasını istiyorum" diye lafını kesmişti Karanlık Lord. Bunun üzerine ben devam ettim

"Lord'um, benim burdaki tek arkadaşım Draco. Onunla daha fazla vakit geçirmem çok doğal değil mi?" kalbim resmen ağzımda atıyordu. Kulaklarım cayır cayır yanıyordu. Ayrıca Nagini'nin de giderek beni sarmalayıp yukarı doğru tırmanması, sakin kalmamda hiç yardımcı olmuyordu

"Y/N, sen artık benim sağ kolumsun. Bu da sana ne kadar güvendiğimin kanıtı" dedi ve bir an duraksadıktan sonra devam etti "Ve eğer, benim bu denli güvendiğim biri bana yalan söyleyecek olursa ona neler yapabileceğimin farkında olmanı istiyorum" dediğinde Nagini neredeyse boğazıma kadar gelmişti. Bu yüzden kafamı kaldırmak zorunda kalmıştım. Ama o anda, Karanlık Lord'la göz göze gelmek, Nagini'nin boğazıma kadar gelmesinden daha az korkunç değildi..

"Ama ben yalan söylemiyorum" dedim titreyen sesimle

Korkumu kimseye, özellikle de Draco'ya yansıtmak istemiyordum. Çünkü biliyordum ki, en ufak bir terslikte Draco araya girecekti. Ve bu, işleri daha da içinden çıkılmaz bir hale sokacaktı..

"O halde neden ben böyle hissetmiyorum?" dedi ve bir adım daha yaklaşarak, gözlerimin içine baktı ve devam etti "Benim hislerim, sandığından çok daha kuvvetlidir sevgili kızım. Ve ben bazı şeylerin doğru olmadığını hissediyorum"

Dolu gözlerle ve korkudan titreyip incelen sesimle yeniden konuşmaya başladım

"Neden böyle bir şeyi sizden gizleme ihtiyacı hissedeyim Lord'um?"

Nagini sessizce yukarı doğru süründü, vücudu boğazıma kadar dolanmıştı artık. Nefes almak zorlaşıyordu. Her kıpırtısında soğuk bir ürperti, kemiklerime kadar işliyordu. Sonra, başını yavaşça yukarı uzattı ve ağzını sonuna kadar açtı

Arkamı göremesem de, her şeyi hissediyordum. Nagini'nin tehditkâr varlığı iliklerime işlemişti..

Ağzının ağırlığını başımın hemen üzerinde hissettim. Zehirli dişleriyle kafama yaklaşırken, dizlerimin bağı çözüldü. Tüm bedenim iradesizce titremeye başladı. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Korku, kalbimi pençe pençe sıkıyordu.

"Lord'um.." diye çaresizce konuştum

Sonumun geldiğini düşündüm... Ve en kötüsü, hiçbir şey yapamadan beklemekti. Aslına bakarsanız, Lord'un istediği şey tam olarak buydu. Draco'nun benim yerime bir şeyler yapmasını bekliyordu..

Nagini'nin dişlerini saçlarımda hissettiğimde, arkamdan anlamsız bir ses yükseldi. Bir tıslama gibi.. Sonrasında Nagini büyük bir hızla vücudumdan aşağı inmeye başladı. Birbirimizden tamamen ayrıldığımızda yeniden o sesi duydum. Bu defa gözlerimi açıp bakabilmiştim. Nagini, Mattheo'nun arkasına geçmiş bekliyordu

"Mattheo?" diye şaşkınlıkla konuştu Lord. Sesindeki hayret, buz gibi bir yankıyla odanın içine yayıldı. Mattheo'dan böyle bir hareket beklemediği çok açıktı.

Ben ise olduğum yerde kalakalmıştım. Sanki kalbim göğsümden dışarı fırlayacak gibiydi.

"Ben onu durdurmasaydım, Y/N'yi yemesine izin mi verecektin?!" diye patladı Mattheo. Sesi öyle yüksekti ki, istemsizce bir adım geriledim. Şaşkınlıkla ona bakıyordum, ama o, gözlerini Lord'dan ayırmıyordu.

Sonra gözlerim bir anlığına Draco'ya kaydı. Hareket etmiyordu. Kaskatı kesilmiş gibiydi ve yalnızca bana bakıyordu. O bakışta öyle bir endişe vardı ki, boğazıma bir yumru oturdu

"Y/N için bana karşı mı geliyorsun?" diye sordu Lord

"Onu neredeyse öldürecektin!" diye karşılık verdi Mattheo, bir adım bile geri atmadan. Sanki artık korkmuyordu. Sanki, her şeyden vazgeçmeyi göze almış gibiydi.

Tam o anda, Bella bir adım öne çıktı. "Mattheo-" dedi

Ama Mattheo bir anda dönüp, "Sen karışma!" diye sert bir bakışla susturdu onu

"Bu neden seni bu kadar ilgilendiriyor?" diye konuştu Karanlık Lord. Sorusu yumuşak bir tonlamayla gelmişti ama altındaki tehdit öylesine belirgindi ki, tüylerim diken diken olmuştu

"Neden mi ilgilendiriyor!? Çünkü Y/N benimle birlikte!"

Karanlık Lord kaşlarını çatarak, "Ne?" diye sordu

"Y/N, Draco ile değil, benimle birlikte" diye tekrarladı Mattheo ve hiç düşünmeden yanıma gelip bana sarıldı. Bir kolunu sırtıma doladı, diğeriyle saçlarımı nazikçe okşamaya başladı

"İyi misin?" diye fısıldadı. Bir an durdu, sanki ne söyleyeceğini tartıyordu. Sonra sesi biraz daha suçlu bir tonla devam etti. "Özür dilerim... Daha erken müdahale etmeliydim. Ama babamın bu kadar ileri gideceğini... bu kadar ciddi olabileceğini düşünmemiştim..."

Şaşkınlıktan donup kalmıştım. Ne yapacağımı, nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilmiyordum.
Ama asıl korktuğum şey, Draco'nun nasıl tepki vereceğiydi..

Sessizlik fazla uzayınca, fark ettim. Bir şey söylemem gerekiyordu. Boğazım düğüm düğümken, kekeleyerek zar zor konuşabildim.

"İ-İyiyim..."

Ben konuştuktan sonra, Mattheo ellerini çekip yüzüme yerleştirdi ve yeniden konuştu

"Ben birazdan döneceğim tamam mı?" dedi ve beni bırakıp babasına dönerek devam etti. "Bu konuyu seninle dışarda konuşmamız gerekecek"

Lord, çatık kaşlarla ona bakmaya devam etsede, sonrasında Nagini'yi alarak üçü bir dışarı çıkmıştı. Odada, Draco, Astoria, Zabini, Snape ve Bella ile kalakalmıştık.

Onların iyice uzaklaşmasını bekledikten sonra hızla Draco'ya döndüm. Hâlâ hareket etmiyordu. Ta ki Snape asanı çıkartıp küçük bir hareketle onu büyüleyene kadar. Sonrasında Draco bir anda öne doğru hafifçe sendeledi

Immobulus büyüsü..

(İnsanı hareketsizleştiren büyü. Hatırlarsanız Hermione, Gilderoy Lockhart'ın KSKS dersinde, deli gibi uçuşan Cornish Pixie (Mavi Peri) yaratıklarını durdurmak için kullanmıştı)

Draco, büyünün etkisinden çıkar çıkmaz bana koşup sarıldı. Saçlarımdan öpüp ellerini yüzüme koydu ve endişeyle konuşmaya başladı

"İyi misin!? Nagini sana zarar verdi mi!?"

O anda, gözyaşlarım gözlerimi terk ederek yanağımdan aşağı süzülmeye başladı. Kendimi Draco'nun boynuna atarken hıçkırarak ağlıyordum. Bunda korkunun da etkisi vardı ama, aslında tüm bu zaman boyunca, Draco'nun hiçbir şey yapmadan, öylece beni izlediğini düşündüğüm için, onun umurunda olmadığımı sandığım için ağlıyordum. Meğerse Snape'in yaptığı büyü yüzünden kıpırdayamıyormuş..

Aslında en başından beri bu şekilde durmasını istemiştim ama, içten içe benim için bir şeyler yapmasını da tüm kalbimle beklemiştim..

"Bir şey yapamadığım için çok üzgünüm.. O anda, senin yerinde olmayı o kadar çok istedim ki.." diye sarılıp saçlarımı okşayarak ve beni sakinleştirmeye çalışarak konuşuyordu Draco

"Seni pis sürtük! Hem oğlumu hem yeğenimi aynı anda idare mi ediyordun!" diye yüksek sesle çıkıştı Bella, bize doğru sinirli adımlar atıp beni Draco'dan ayırarak

"Ne saçmalıyorsun sen!?" diye bağırdım ona karşı

"Teyze, sakın!" diye çıkıştı Draco. Bella onu dinlememişti

"Az önce olanları nasıl açıklayacaksın!?"

"Aslında Mattheo'nun yapacağı açıklamayı bende en az senin kadar merak ediyorum!" diye bağırdım yeniden

"Şimdi de oğlumu mu suçluyorsun-"

"Yeter dedim!" diye bağırdı Draco, sesi odanın duvarlarında yankılandı. Gözleri öfkeyle parlıyordu, yumrukları o kadar sıkıydı ki, parmak kemikleri bembeyaz kesilmişti. "Teyzem ya da kim olursan ol, umurumda değil! Eğer bir kez daha Y/N'ye bu şekilde davranırsan, kim olduğun, soyadın, Lord'a olan sadakatin... hiçbir şeyin önemi kalmaz!"

Bir adım ileri atıldı, aralarındaki mesafe iyice kapanmıştı. "Sana yemin ederim, beni gerçekten tanımış olursun!" diye tısladı, sesi buz gibi soğuktu.

O anda Draco'nun içindeki, teyzesine karşı korumaya çalıştığı saygısı gitmiş; yerine, gözünü karartmış, kararlı bir Malfoy gelmişti

Bella bir anlık bir şokla geri çekildi. Ama gözlerindeki çılgın parıltı hâlâ sönmemişti. "Ne cüretle bana-" diye başlarken, Draco onu bir bakışıyla susturdu.

"Ben, Y/N'yi korurum" dedi dişlerinin arasından. "Herkesten, senden gerekirse Karanlık Lord'dan bile"

"Mattheo'nun neler söylediğini duymadın mı!?"

"Duydum. Ve bende herkes gibi onun yapacağı açıklamayı dört gözle bekliyorum. Sakın bir daha, konu ne olursa olsun, Y/N'ye yüklenmeye kalkma!" dedi ve bu defa da Snape'e dönerek devam etti

"Eğer bir kez daha, böyle bir durumda bana engel olmaya kalkışırsan, sende herkes gibi payına düşeni alırsın. Anladın mı beni!?" diye ona da bağırdı

Draco, yeniden bana döndüğü anda, kapı birden açıldı. Sinirli adımlarla Mattheo içeri girmiş, ben daha ne olduğunu anlamadan elimden tutup hızla dışarı çıkıp merdivenlerden inmeye başlamıştı. Diğerleri şok içinde peşimizden gelirken, elimi Mattheo'nun elinden kurtarmaya çalışarak konuşuyordum

"Nereye gidiyoruz!!? Mattheo, bırak beni!" ama o beni dinlemiyordu. Draco da peşimizden gelirken sorular soruyordu ama onu da dinlemiyordu. Ve eminim ki Draco iyice delirme noktasına gelmişti.. Bu yüzden yürümeye devam ederken Zabini'ye seslenmiş ve Draco'ya göz kulak olmasını işaret etmiştim. Sonunda partinin olduğu salona girdiğimizde, o kadar kana rağmen birçok kişinin hâlâ orda olduğunu görmüştüm.

Mattheo kalabalığı yara yara, Lord'un bana işaretimi verdiği birkaç basamaklık platform gibi yere sürüklemiş ve oraya çıktığımızda ise yüksek sesle konuşmaya başlamıştı

"Sesinizi kesin ve beni iyi dinleyin! Bunu bir kez söyleyeceğim ve o aptal beyinlerinize yerleştiğinden emin olacağım!" dedi ve hâlâ bırakmadığı ellerimizi havaya kaldırıp sinirle konuşmaya devam etti

"Y/N ve ben sevgiliyiz! Ona yapılan en ufak hata bana yapılmış sayılacaktır. Ve bana yapılan hatanın, direkt Lord'un kendisine yapılmış olduğunu bilmelisiniz!" dediğinde elimizi indirdi ve bir an gözlerime baktıktan sonra devam etti

"Kimse!" dedi, sesini her kelimede daha da bastırarak. "Ama hiç kimse! Ona zarar vermeye cüret edemez! Eğer ederse, karşısında beni bulur!"

Sonra bir anlığına durdu. Kısacık bir sessizlik. Ama tehdit, o duraksamanın içinde bile tokat gibi çarpıyordu

"Ve emin olun" sesi önceki bütün konuşmalarından daha karanlık çıkmıştı "Ben kimseye acımam.."

Artık bütün salon, buz kesmişti. Hiçbir fısıltı, hiçbir mırıldanma yoktu. Hâlâ şok içinde ona bakıyordum. Ama sonra, gözlerim kalabalığa indi. Önce Draco'ya, sonra Narcissa'ya..

Onun gözlerindeki hayal kırıklığı, kalbime öylesine sert, öylesine derin saplanmıştı ki.. Bir an için her şeyin yalan olduğunu haykırmak istemiştim..

Mattheo yürümeye başlayınca Cissy ile olan göz temasımı kesmek zorunda kalmıştım. Bu iyi mi olmuştu kötü mü olmuştu bilmiyordum.. Hızlı adımlarla salondan ayrıldığımızda vakit kaybetmeden kendi odama yöneldim. İçeri girdiğimiz gibi Mattheo'nun elini bırakıp olağan gücümle onu ittirerek bağırdım

"N'aptığını sanıyorsun sen!"

Mattheo, birkaç adım geriledi ama gözlerindeki ateş bir an bile sönmedi. Ellerini iki yana açıp konuşmaya başladı

"Ne yapmam gerekiyordu Y/N?! Sen orada korkudan tir tir titrerken, herkes sessizce izleyecekti, senin canın hiçe sayılırken, ben susup olanları seyredecektim öyle mi!? Bunu mu istiyordun benden?!"

"Orda benim hayatımı mahvettin!" diye bağırdım

"Hayır, orda senin hayatını kurtardım!" diye bağırdı

"Beni nasıl bir duruma soktuğunun farkında mısın sen!?" dedim ve daha kısık bir sesle ekledim "Draco deliye dönecek.."

Mattheo, sinirle ufak bir kahkaha atarak konuştu "Cevap veriyorum, oldukça korunaklı bir durum!" dedi ve sanki şimdi duymuş gibi son söylediklerimi tekrar etti "Deliye mi dönecek?"

Onun sorusunu duymazdan gelerek konuştum "Hayatımı altüst ettin!"

"Hayatının altının üstünden daha iyi olmadığını nerden bileceksin ki!?"

"İki kere altüst olan bir şey düzüne çevrilir Mattheo" şaşırmıştım. Mattheo ile tanıştığımızdan beri dejavu olup duruyordum. Ya Draco'nun sözleriyle, ya da kendi sözlerimle vuruluyordum.

Matt, anlamaz gözlerle bir şeyler söylemek ister gibi ağzını açtı ama tam o anda odamın kapısı hızla açıldı. Draco, sinirden deliye dönmüş bir halde içeri girdi. Gözleri Mattheo'ya kilitlenmişti. Bir kelime bile etmeden, hızla üzerine yürüdü ve sert bir yumruk geçirdi. Mattheo'nun başı yana savruldu, ama karşılık vermedi. O anda odanın içi sadece kalp atışlarımızın sesiyle dolmuştu

"Draco!" diye bağırıp Mattheo'nun önüne geçtiğimde, Astoria ve Zabini de içeri girmişti

Mattheo, dudağının kenarındaki kanı sildi ve histerik bir kahkaha attı

"Bana böyle mi teşekkür ediyorsun Draco?"

"Teşekkür mü!? Y/N'yi herkesin önünde sevgilin olarak tanıttığın için, birde benden teşekkür mü bekliyorsun!?" dedi ve bana dönerek ekledi "Yanılmışım! Ona en başından her şeyi anlatmalıymışız! Belki de o zaman, sana o gözle-"

"Draco! Beni dinle" diye bağırdım ve devam ettim "Ortada senin sandığın gibi şey yok!"

"Benim sandığım gibi bir şey yok mu!? Daha az önce elinden tutup, herkesin içinde seni sevgilisi olarak tanıtan kimdi Y/N!"

"Mattheo her şeyi en başından beri biliyormuş zaten" diye hızla konuşmaya başladım

"Neyi biliyormuş?"

"Bizim sevgili olduğumuzu" dedim ve ekledim "Hadi, biraz sakinleşte öyle konuşalım"

"Sakinleşmemi nasıl bekleyebilirsin Y/N!?"

"Merlin aşkına! İkinizde medenice konuşmaya çalışsanız her şey ortaya çıkacak ama tek yaptığınız bağırıp çağırmak!"

"Her şey ortada değil mi zaten-!"

"Değil işte!" diye bağırdıktan sonra derin bir nefes alıp Draco'nun ellerine uzandım ve onları sıkıca tutarak konuştum "Lütfen Draco, sen bu kadar sinirliyken anlatamam" dedikten sonra Zabini ve Astoria'ya dönüp ekledim "Onu odasına götürür müsünüz? Bende yüzümü yıkayıp geleceğim"

Astoria kafasını sallayıp Draco'nun kolundan ittirmek için ona uzandı ama, Draco sinirle kolunu çekip yürümeye başladı. Hepsi bir dışarı çıkarken, en arkadan şoklar içinde yürüyen Mattheo'nun kolundan tutup durdurdum ve sessizce konuştum

"Bir şeyler uyduracağım. Ben gelene kadar sakın tek kelime bile etme"

Ardından hızla onu bırakıp lavaboya koştum ve yüzümü yıkayıp, yine koşar adım Draco'nun odasına daldım. Eğer planım işe yarasa, eğer Draco bana inanırsa her şey yoluna girecekti. Ama eğer inanmazsa...

 

Beğenileri unutmayalım aşklarımmmm 🤍🤍

(Sürekli yazacak zamanım olmuyor. Yks de yaklaştığı için zar zor zaman ayırabiliyorum. Zaten 500 kelime yazmak en az 4 saatimi alıyor. Fazlaca düşünüp yazıyorum ki mantık hatası olmasın. Bu yüzden uzun sürüyor. En mükemmel şekilde yazmaya çalıştığım için kitabın en başından sonuna kadar hatırlayıp yazmaya çalışıyorum. Yani önünü arkasını detaylıca düşünüp kurgulayarak yazıyorum. Bu yüzden 4 güne bir 5 güne bir bölüm atamam. En erken 2 hafta için yazdığım bölümleri atıyorum. Herkes yeni bölüm diye sorduğu ve hepinize tek tek cevap veremediğim için açıklamak istedim. Seviliyorsunuz 🫶🫶)

Bölüm : 06.05.2025 21:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...