55. Bölüm
İlayda Çınar / Draco Malfoy / 55. Bölüm

55. Bölüm

İlayda Çınar
ilydacinar

Bol bol yorum yapıp beğenmeyi unutmayın. (Çok bol yorum. Aşırı bol yorum)

 

"Ve de düşündüğünden çok daha sinirli" dedim ve ekledim "Sakın bir daha bana hediye almaya kalkışma Riddle" dedim ve onun odasından ayrılıp kendiminkine geçtim...

~

"Y/N?"

"İçeri gel"

Draco odamın kapısını yavaşça açıp içeri girdiğinde, duştan yeni çıkmış, ellerime krem sürmekle meşguldüm

O benim yatağıma geçip otururken, bende makyaj masasının önünde yüzüme nemlendirici sürüp ona döndüm. Draco başımdaki saç havlusuna bakarak konuştu

"Daha bu sabah duş almamış mıydın sen?"

"Almış mıydım? Haa evet ya. Olsun bir kez daha almış oldum. Hem, yarın için saçlarımı kabartmam lazımdı" dedim ve tekrar aynaya dönüp kafamdaki havluyu çıkartarak saçlarımın suyunu almaya başladım. Draco birkaç saniye baktıktan sonra yeniden konuşmaya başladı

"Mattheo ile konuştum"

Bu sözden sonra bir an için dursam da aynadan ona bakıp işime devam ederek sordum

"Ne konuştunuz?" umarım bir aptallık yapıp sabah onun odasına gittiğimi söylememiştir

"Aklına yatmayan bir şeyler varmış. Israrla, dün neden bankada olduğumuzu sorup durdu"

"Sen ne dedin?"

"Sana elbise almak için para çekmeye gittiğimi söyledim"

"İnandı mı?"

"Sanmıyorum. Koridorda babamla olan konuşmayı duymuş"

"Ayrı ayrı elbise aldığımızı söyledin mi?"

"Evet. Hatta kendim için de bir takım aldığımı söyledim. Ama yine de şüpheli görünüyordu"

"O zaman bizim yapabileceğimiz bir şey yok ki. Biz gerçeği söyledik. İnanıp inanmamak ona kalmış" dedim Draco'ya dönerek

Draco derin bir nefes alıp verdikten sonra ayaklanarak konuştu "Haklısın. Zorla inandıracak halimiz yok" dedi ve yanıma gelip ellerini omuzlarıma koyduktan sonra bana aynadan bakarak ekledi "Her neyse, yarın için iyice dinlenmiş olman gerekiyor.."

Aynadan ona gülümseyerek baktığım sırada, Draco yavaşça eğildi ve beni yanağımdan öpüp kapıya yöneldi

"İyi geceler yavru aslan.."

"İyi geceler.." dedim gülümseyerek. Ardından saçlarımın kabarması için kurutmadan yatağıma ilerleyip çarşafın altına girdim...

~

"Hermione, Elena hakkında bir şeyler bulabildin mi?"

Harry?

"Harry, dünyada milyonlarca Elena var. Kimi aradığımı bile bilmeden bir şeyler bulmaya çalışıyorum. Belki bir soy isim, işimi kolaylaştırabilirdi"

Elena. Bu, Lordun konuştuğu kişi olan Elena mı?

"Söyledim ya, sadece adını biliyorum" dedi ve biraz duraksayıp devam etti "Yani sanırım"

"Ben onu tanıyorum" diye lafa atladım ama üçü de bana bakmamıştı bile

"Adından bile emin değil misin? Merlin aşkına Harry, nerden duydun bu ismi?"

"Hey, ben onu tanıyorum diyorum. Elena'nın Lordla olan konuşmalarını duydum" dedim Harry'nin önüne geçerek. Ama yine beni tınlamamışlardı

"Bilmiyorum. Sadece, sanki biri kafamın içine bu ismi fısıldıyor gibi"

"Onu bana ver" dedi Hermione elini Harry'e uzatarak

"Herm, beni duymuyor musunuz siz-?" diye, onun uzattığı ele dokunmaya çalıştım, ama elim, onun elinin içinden geçip havada asılı kaldı. Tıpkı bir hayalet gibi..

Şaşkınlıkla kalakaldım.. Birkaç saniye belki de nefes bile alamamıştım. Ama sonra, yavaşça ellerimi havaya kaldırıp kendime baktım. Neredeyse yarı saydam görünüyordum. Ama bu nasıl mümkün olabilirdi ki?

"Ne?" dedi Harry

Birkaç adım atıp Harry'nin hemen yanındaki masaya geldim ve elimi masaya koymaya çalıştım. Ama nafile. Elim masanın içinden geçip gitmişti..

"Kolyeyi bana ver" Harry önce biraz duraksasa da, sonrasında kolyeyi Hermione'ye uzatmıştı "Bu bir süre bende kalsa iyi olur. İkiniz de aklınızı kaçırmış gibi davranıyorsunuz" dedi, zinciri boynundan geçirirken

Yeniden onlara döndüğümde her şeyin giderek solduğunu ve gerçekliğin, tıpkı bir girdap gibi içe doğru çekildiğini fark etmiştim. Sonraki saniye ise..

~

Yüzüm soğuk zeminle buluştuğu anda tüm bedenime yayılan ağrı gözlerimi açmama neden olmuştu

"Ahh.." inleyerek ayağa kalktığımda bir an için gerçekle rüyayı ayırt edememenin verdiği mahmurlukla gözlerimi ovuşturdum ve etrafıma baktım

Her şey olması gereken renkteydi. Elimi tedirgince, yatağın yanındaki şifonyerin üzerinde duran cam şişeye götürüp tam ona dokunmadan önce durdum. Sonra nefesimi tutarak şişeye dokundum. Artık hayalet olmamanın verdiği rahatlıkla tuttuğum nefesimi bırakmıştım

Cam şişeyi havaya kaldırdığımda boş olduğunu fark edip söylenerek yerden kalktım ve asamla saçımı gelişi güzel topladıktan sonra şişeyi de alarak odadan çıktım...

Neydi bu şimdi? Bir kehanet mi yoksa zihnim, Harry'lere olan özlemimi ve eksik kalan parçaları birleştirip bir rüya mı yaratmıştı?

"Onun, Karanlık Lord için ne kadar değerli olduğunu biliyorsun, Barty!"

"Aptal değilim Bella, tabi ki biliyorum"

"O halde neden anlamıyorsun!? Eğer ona engel olmazsak hepimizi yerimizden edecek!"

Koridorun ortasında bir anda durdum. Barty ve Bella fısıltıyla konuşuyorlarmış gibi görünse de sesleri koridora taşıyordu

"Sen aklını kaçırmışsın. Eğer ona en ufak bir zarar gelirse Lord hepimizi öldürür!"

"Ben aklımı falan kaçırmadım!" dedi ve saniyeler sonra devam etti "Ayrıca, ona doğrudan saldıracak değilim. Bir planım var"

Benden mi bahsediyordu bunlar?

"Şimdiden ne kadar aptalca bir plan olduğunu tahmin edebiliyorum-"

"Hayır, öyle değil. Az önce söylediklerinde haklıydın. Herkes, Y/N'den ne kadar nefret ettiğimi biliyor. Bu yüzden başına bir şey gelirse ilk suçlu ben olacağım"

Başıma bir şey gelirse mi?

"Buna rağmen bu riski alıyor musun?"

"Ben değil. O aptal arkadaşları alacak-"

"Sen gerçekten kafayı yemişsin Bella-"

"Dinle beni! Eğer bizden biri bunu yaparsa tabi ki dikkat çekeriz. Ama bir düşün, ortada arkadaşlarına ihanet eden biri var. Kim bilir, bunun için kaç kişi ona kin tutuyordur. Ve kaç kişinin kini nefrete dönüşmüştür. Özellikle de sevgilisinin katiliyle, aynı çatı altında yaşadığını duyan o küçük Çinli kız.."

"Yani-"

"Yani bunu o yaparsa bizim için hiçbir sorun çıkmaz. Y/N'yi o öldürmeli-"

Cam şişe elimden kayıp taş zeminde paramparça olurken gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Ama bu duyguyu yaşayacak zamanım bile olmadan anında saçımdaki asayı çıkartıp sessizce söylendim

"Reparo"

(Kırılan nesneleri düzelten büyü)

Cam parçaları yeniden birleşirken vakit kaybetmeden hemen yanımdaki odaya girdim. Bu sırada da şişe eski haline dönmüştü bile

"Accio şişe"

Koridorun ortasında duran şişen elime ulaştığı anda kapıyı sessizce kapattım, şişeyi yere bıraktım ve kulağımı kapıya yasladım. Bunca şeyi birkaç saniye içinde yapmak, inanılmaz bir stres oluşturmuştu içimde

"Y/N, burda ne iş-"

Ensemde hissettiğim nefesle birlikte, anında arkamı dönüp Mattheo'nun ağzını kapattım ve dinlemeye devam ettim

"Kim var orda!?" Bella'nın sesinden koridora çıktığını anlamıştım

Tüm vücudumda, gereksiz bir titreme yayılırken, boncuk boncuk terlememekte elde değildi. Mattheo ile bir anlık göz göze gelişimizin ardından, Matt kendi eliyle, benim bileğimi kavrayıp, ağzındaki elimi indirdi ve gözlerime bakmaya devam ederken dışarıya seslendi

"Benim. Cam şişe elimden düştü"

"İyi misin?"

"İyiyim. Gidebilirsin"

Topuklu sesleri giderek uzaklaşırken, o âna kadar tuttuğumu bile fark etmediğim nefesimi büyük bir rahatlamayla verdim. Birkaç saniye daha bekledikten ve etrafta kimsenin olmadığından emin olduktan sonra yerdeki şişeyi aldım ve Mattheo'ya bakmadan konuştum

"Bundan kimseye bahsetme" dedim kapıyı yavaşça aralayıp çıkmak üzereyken. Ama Mattheo arkamdan kolunu uzatarak kapıyı kapattı ve eli hâlâ kapıdayken birazcık eğilip benimle aynı hizaya gelerek konuştu

"Bu kadar çabuk mu gidiyorsun?"

Konuştuğu sırada bana ne kadar yakın durduğunu fark etmiştim

"N-Ne demek istiyorsun?"

"Yani, bana söylemek istediğin bir şey yok mu?" dedi ve yeniden gözlerime bakmaya başladı. Saniyeler sonra ise, gözleri dudaklarıma indiğinde panik ve sinirle onu ittirip odanın ortasına doğru yürüyerek konuştum

"Sana hiçbir şey açıklamak zorunda değilim. Sakın benim üzerinde baskı kurabileceğini falan düşünme!"

Matt, birkaç saniye daha, sanki ben az önceki yerimdeymişim gibi kaldıktan sonra yavaşça nefes verip sırıtarak bana döndüğünde daha da sinirlenmiştim. Resmen benimle oyun oynuyordu!

Ona bu zevki tattırmamak için konuyu değiştirerek devam ettim

"Ayrıca, sen neden çıplaksın!?"

"Üzgünüm, odama pat diye dalma gibi alışkanlıkların olduğunu unutmuşum" dedi sol tarafındaki koltuklara ilerleyerek

"Üstüne bir şey giy" dedim kollarımı göğsümün üstünde birleştirerek ona baktığım sırada

"Giyemem"

"Sebep?"

"Birincisi, burası benim odam. İkincisi, hava çok sıcak" derken çoktan, bir elini kafasının altına koyarak koltuğa uzanmıştı bile

"Oldu, hava çok sıcak diye herkes soyunsun o zaman!"

"Biliyor musun, hiç fark etmez. İstersen soyunabilirsin" dedi son sözlerinde sırıtarak

"Seni-!" diye cümleye başlasam da, bunun hiçbir şey ifade etmeyeceğini, yine de kendi bildiği gibi davranacağını fark etmem uzun sürmemişti ve susup kapıya doğru ilerlemeye başlamıştım

(Düşüncelerinizi belirten yorumlar yapmayı unutmayın ☆)

Ama ben tam kapıya ulaşıp tokmağı çevirdiğim sırada arkamdan gelip kapıya çarpan bir büyüyle kapı birden kilitlenmişti

"Nereye gidiyorsun?"

"Nereye mi gidiyorum!? Odama tabii ki! Başka nereye gidebilirim!?" diye sinirle ona döndüm

"Az önce olanları bana anlatmadan hiçbir yere gidemezsin" dedi koltukta doğrularak

"Sana hiçbir şey anlatmak zorunda değilim!" dedim ve asamla kapıyı açmaya çalıştım. Ama tabii ki açılmamıştı. Bende yeniden sinirle ona dönerek ekledim. "Aç şu kapıyı-"

"Yoksa ne?" dedi dirseklerini diz kapaklarına koyup başını da yana eğerek ileri doğru eğildiğinde

Nefret dolu bakışlarla hiçbir şey söylemeden ona bakmaya devam ettim. Çığlık atmayacağımı veya başka herhangi bir saçmalık yapmayacağımı gayet iyi biliyordu. Sonuçta saçma bir şey yaparsam Draco ve diğerlerine neden gecenin bir vakti Mattheo'nun odasında olduğumu açıklamam gerekecekti

Matt, uzun süre sessiz kalmamın ardından konuştu

"Ben de öyle düşünmüştüm" dedi ayağa kalkarken. Ardından birkaç adım atıp yanıma geldi, belime uzanarak beni yönlendirmeye çalıştığı anda elimle, elini sertçe ittim

"Dokunma" dedim soğuk ve net bir ses tonuyla.

Mattheo'nun yüzündeki şaşkınlık sadece bir an sürdü ama o an, aramızdaki havayı daha da gerginleştirmeye yetti. Hızla koltuklara yöneldim ve kendi isteğimle oturdum. O ise birkaç saniye ayakta kalıp beni süzdü, ardından sessizce yanıma oturdu.

"Ne işler çeviriyorsun Y/N?"

"Benim bir iş çevirdiğim yok! Asıl işi senin annen çeviriyor. Ama sen zaten çoktan zihnime girip öğrenmişsindir!"

"Hayır, zihnine girmedim. Bunu senin anlatacağını umuyordum"

"Bırak palavrayı Riddle. Uzun uzun gözlerime baktığını ancak bir kör anlayamaz!"

"Gerçekten zihnine girmedim Y/N"

"O zaman neden gözlerime o kadar uzun süre baktın!?"

"Sadece, bakıyordum"

"Neden?"

Mattheo bir süre sessiz kalsa da, sonunda konuşmaya başlamıştı

"Gözlerindeki o korkuyu her gün görmek mümkün olmuyor" dedi sırıtarak

"Sen, benim birilerine sığındığımı görmeye, birilerine muhtaç kaldığımı fark etmeye, korktuğumu hissetmeye bayılıyorsun değil mi? Benim güçsüzlüğümden zevk alıyorsun, değil mi Riddle!" diye patladım ona

Bir kadının çaresizce bir erkeğe sığınmasından, yardım ummasından aldıkları o sinsi tatmin duygusundan nefret ediyordum. O kibirli üstünlükten, kendilerini her şeyin, herkesin üstünde sanmalarından iğreniyordum!

Mattheo sessizce konuşmamın bitmesini bekledi. Gözlerini benden ayırmadan, başını hafifçe eğdi ve sesini alçaltarak konuşmaya başladı

"Aksine, senin hiçbir zaman, hiçbir şeyden korkmayışına hayranım" dedi ve neredeyse yumuşak bir sesle devam etti "Senin o kendinden emin hâlin, o dik duruşun... Herkesin bir noktada yıkıldığı yerlerde bile sen ayakta kaldın. Korkuya yer vermemen, bu kadar güçlü olman, etkileyiciydi"

Bir an durdu. Gözleri, yüzümde gezindi. Sonra sesi daha da alçaldı, sanki bir sırrı itiraf ediyormuş gibi

"Ama seni az önce korkarken gördüğümde... Gözlerinde o kararsızlık, o belirsizlik... Merak ettim. Ne hissettin? Neden öyle baktın? Bilmek istedim. Çünkü senin o halini görmek çok nadir"

Sonra hafifçe geri çekildi ama gözlerini gözlerimden kaçırmadı.

Birden transtan çıkmış gibi yutkunarak kafamı çevirdim. Mattheo... söylediklerinde ciddi miydi? Acaba ben, onun hakkında en başından beri yanılıyor olabilir miydim? Şimdi fark ettim de, insanların bana yaptığını ben de ona yapıyordum. Nasıl ki herkes, beni tanımadan önce, annem, babam ve amcamdan ötürü benim kötü ve tehlikeli biri olduğumu sanıp, beni aileme göre yargıladıysa, bende Mattheo'ya bunu yapıyordum..

Aynısını Draco, Blaise, Narcissa ve hatta Astoria için de yapmıştım...

Hayır Y/N, Luna bile bana ne kadar iyi davranırsa davransın Mattheo'dan hoşlanmadı. Neden bilmiyorum ama Luna'nın hislerine güveniyorum ve ne olursa olsun Mattheo'ya karşı gardımı düşürmeyeceğim!

"Merak mı ettin!? Neden gidip annene sormuyorsun!? Ya da Barty'e. Aslında hemen şimdi annenin odasına gidersen ikisine birden sorma şansın olabilir!"

"Barty annemin odasında mı?"

"Evet"

Mattheo bir an için ayaklanacak gibi oldu ama sonra vazgeçip yeniden bana döndü

"Anneme sorsam bile muhtemelen bana anlatmayacaktır"

"Yani benim anlatma olasılığım anneninkinden yüksek mi?"

"Yapma Y/N, eninde sonunda neler olduğunu öğreneceğim"

"Ah, yani şu anda bana nezaket gereği mi yalvarıyorsun?"

Matt derin bir nefes alıp verdikten sonra kafasını kaldırıp bıkkınlıkla bana bakarak konuştu

"Evet. Şimdi anlatacak mısın?"

"Aslında biliyor musun, çokta değişik bir haber değil. Her zaman ki şeyler işte. Tek fark annenin bu sefer daha da ileri gidip icraata geçmesi"

"Ne? Gerçekten anlamıyorum Y/N. Annem ne yapacak?"

Konuşmadan önce, sebepsiz yere burnumun direği sızlamış, gözlerim hafifçe dolmuştu

"Beni öldürtecek, Mattheo. Hem de eskiden arkadaş olduğum insanlardan birine.." dedim ve sinirden ağlamaya başladım. Ellerimi saçlarıma götürüp birkaç saniye sakinleşmeyi beklendim ama olmadı. Ellerimi saçlarımdan çekip ayağa kalktım. Daha fazla dayanamayacaktım. Odamda yalnız kalmalıydım

Ama ayağa kalktığım anda Mattheo'da kalkmış ve beni bileğimden tutup durdurmuştu. Ardından yavaşça bana sarılarak konuştu

"Sakın korkma Y/N. Ben burda olduğum sürece kimse sana zarar veremez. Söz veriyorum.."

O an Mattheo'yu ittirmek istedim ama kendimde o gücü bulamadım. Bu yüzden alnımı onun omzuna dayayarak yüzümü ellerimle kapatıp ağlamaya devam ettim. Tuhaf bir andı. Asla ölümden korkan biri olmamıştım ama işler giderek ciddileşiyordu ve ben kesinlikle ölemezdim. Yapmam gereken bir sürü şey vardı ve şu aralar ölmek için en kötü zamanlardı...

Birkaç dakika sonra azda olsa sakinleşip ondan ayrıldıktan sonra, gözyaşlarımı silerken Matt ellerini omuzlarıma koydu ve eğilip benimle yanı boya gelerek konuşmaya başladı

"Odana gitmeden önde senden sadece tek bir şey istiyorum" dedi. Meraklı gözlerle ona bakıncaysa devam etti "Bu olanlardan Draco'ya bahsetme"

"Neden?"

"Draco, annemin sevdiği nadir kişilerden biri ve.. eğer Draco, annemin seni öldürtmek istediğini duyarsa bir daha asla onunla konuşmaz. Biliyorum annemden nefret ediyorsun ama lütfen, Draco'nun da ondan nefret etmesine izin verme"

Draco zaten, bana yaptıklarından dolayı Bella'dan pek haz etmiyordu ama.. Her neyse, onların aile meselesine karışmasam iyi olur..

"Merak etme, hiçbir zaman ispiyoncu biri olmadım"

"Teşekkür ederim.."

Hiçbir şey söylemeden kapıya yönelmiştim ama koltuğun önündeki su dolu şişeyi görünce, önce yan gözle Mattheo'ya baktım sonrada bir şey söylemeden onun şişesini alıp odadan çıktım...

~

Hazırlanmak hiçbir zaman bu kadar yorucu olmamıştı. Mesele ne giyeceğimi seçmek değil. Kim olacağımı seçmekti..

"İşte bu kadar" dedi Narcissa birkaç adım geri gidip bana bakarken. "Çok güzel oldun Y/N.."

"Sizin sayenizde Bayan Malfoy" dedim ona gülümseyerek

Dakikalardır saçlarımla uğraşıyordu. Aslında hafif dalgaların insanı bu kadar uğraştıracağını tahmin edememiştim. Kendi başıma hallederim sanmıştım ama becerememiştim işte. Ne zaman bir yerde kutlama veya bir parti olsa saçlarımı ya Hermione ya da Ginny, hiç zorlanmadan yaparlardı. Bu yüzden kolay olacağını sanmıştım. Neyse ki Cissy yardımıma koşmuş ve benim mahvettiğim saçları önce düzeltip sonra şekillendirmişti..

"Benim şimdi aşağı inmem gerekiyor"

"Bende birazdan geliyorum" dedim ve Narcissa çıkmak üzereyken ekledim "Tekrar teşekkür ederim"

"Her zaman.." dedi ve odamdan çıktı..

O çıktıktan sonra aynaya daha da yakınlaşıp son bir kez kendime baktım ve sonunda bende odamdan çıktım. Parti çoktan başlamıştı ama ben yavaş adımlarla ilerliyordum. Attığım her adımda ayaklarım geri geri gitmek için bana âdeta yalvarıyordu..

Merdivenin yarısına geldiğimde inmeye devam ederken gözlerim Draco'yu aramaya başlamıştı bile. Ve işte, büyük salonun girişinde Zabini ve Astoria ile konuşuyordu. Onunla göz göze geldiğimizde gülümseyerek hızlandım. O da diğerlerinin yanından ayrılıp basamakların önüne gelmiş bana elini uzatmıştı. Elini tutup gözlerimi gözlerinden ayırmadan son basamakları da indiğimde Draco bana hafifçe eğilerek fısıltıyla konuştu

"Bu güzelliğin, bende çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir.."

Draco'ya kurnazca gülümseyip parmak uçlarımda kulağına doğru yükselip aynı fısıltıyla cevap verdim

"Şu sıralar tehlikeye doyamıyorum" dedim ve bir saniyelik bir bakış atıp önüme döndüm ve onu arkamda bırakarak diğerlerinin yanına gittim

Draco'yu birazcık tanıyorsam beni öpmek için deli olduğuna yemin edebilirdim. Çünkü tam şu anda aynısını ben yaşıyordum..

"Astoria, geleceğinden haberim yoktu" dedim onun önüne gidip yavaşça ona sarılırken. Bunu neden yaptım bilmiyordum ama bir anda içimden gelmişti

"Son dakika gelişti" dedi, o da bana sarılırken. Ondan ayrıldıktan sonra da ekledi "Çok güzel olmuşsun" dedi ince bir tebessümle

"Teşekkür ederim. Sende çok güzel olmuşsun" dedim gülümseyerek ellerini sıktığım sırada

Draco yanıma geldiğinde, kısık sesle "İçeri geçelim mi?" dedi

"Olur" dedim, ona gülümseyerek.

Draco kolunu uzattığında onun koluna girdim. Birlikte adımlarımızı hızlandırarak içeri doğru ilerledik

Salona girdiğimizde, Mattheo'yu kalabalığın içinde fark ettim. Elinde bir içki tutuyor ama bir yudum bile almıyordu. O sırada gözleri, sadece bir saniyeliğine Draco'nun kolundaki bana kaydı. O bakış o kadar keskindi ki... Mattheo bakışlarını hemen Draco'ya çevirdi, ama o bir saniyelik an, içimi kaplayan bir tedirginlik yaratmaya yetmişti..

Matt elindeki bardağı bir kenara bırakıp yanımıza gelmeye başladı. Bize yaklaştığında gülümseyerek konuştu

"Hanımlar," dedi Astoria'nın elini nazikçe tutup dudaklarına götürürken. Ardından benim elimi tutarken devam etti "Güzelliğiniz baş döndürüyor.."

Elimi hızla çekip sırf ayıp olmasın diye gülümsedim. Astoria ise hafifçe gülümseyerek teşekkür etmişti

"Bu kadar nazik olmanı neye borçluyuz Matt?" dedi Zabini, kafasını eğip ona alttan bir bakış atarken

Mattheo ise, "Kesinlikle sana değil, Blaise" dedi ve gülümsedi...

"Partinin bu kadar sıkıcı olduğunu bilseydim odamdan hiç çıkmazdım" diye mırıldandım kendi kendime Draco'yu beklerken.

Parti başlayalı nerdeyse 45 dakika olmuştu ve Draco az önce ikimize içecek bir şeyler almaya gitmiş, Mattheo ise annesi ile konuşmak için yanımızdan ayrılmıştı. Astoria ve Zabini'nin nerde olduklarını bile bilmiyordum..

Daldığım yerden gözlerimi kaldırdığımda Mattheo'nun elinde iki kadehle yanıma geldiğini gördüm. Kadehin birini bana uzattığında hiçbir şey söylemeden kadehi aldım. Ama tek bir yudum bile almadan, önümden geçen garsonun tepsisine geri bıraktım

Mattheo hafifçe güldü "Güven sorunların var anlaşılan"

Gözlerimi ondan ayırmadan cevap verdim. "Hayır, yok. Sadece sana özel bir durum"

Tam o anda Astoria, garsonun tepsisine koyduğum kadehi alarak yanımızda durdu ve içeceğinden bir yudum alırken konuşmaya başladı "Geçen sene aşk iksiriyle ilgili bir takım sorunlar yaşayınca güvenmemesi normal"

"Astoria!"

"Ne, yanlış bir şey mi söyledim?" dedi çatık kaşlarla

O lafını henüz bitirmişti ki, Draco elinde iki kadehle çıkageldi. Birini bana uzatırken konuştu

"Bir şey mi oldu?"

"Sanırım pot kırdım" dedi Astoria

Draco'nun uzattığı kadehi alırken, bana 'ne oldu' der gibi bir bakış atmıştı

"Astoria, McLaggen olayını ağzından kaçırdı"

"Üzgünüm, söylememem gereken bir şey olduğunu bilmiyordum"

"Neyse, sorun değil. Öyle önemli bir şey de değildi zaten. Sadece bu konu hakkında konuşmayı sevmiyorum"

"Ne konusu, McLaggen kim ve ne yaşadınız?" dedi Mattheo olaydan tamamen habersiz ve meraklı bir şekilde. Astoria ile bir anlık bir bakışmanın ardından söyledim

"Sen anlat"

Astoria kafasını sallayıp fazla uzatmadan anlatmaya başladı

"Okulda McLaggen adında bir çocuk vardı, Y/N'den hoşlanıyordu. Ama sanırım onun kalbinde yeri olmadığını fark edince, başka bir yol denemeye karar vermiş. Y/N'nin içeceğine aşk iksiri katmış, hem de bir kere de değil, defalarca kez, uzun bir süre boyunca"

"Ne kadar uzun süre?" diye sordu Mattheo

"Birkaç ay boyunca"

"Ama bu-"

"Evet, ölümcül sonuçlar doğurabilirdi. Neyse ki Profesör Snape olanları fark etti ve Y/N için bir kaza çıkmadan konuyu hallettiler"

"Y/N için derken? McLaggen'a bir şey mi oldu yoksa?"

"Y/N onu fena benzetti" dedi Zabini arkamızdan gelip bir anda konuya dahil olurken

"İşte bu sürpriz olmadı" dedi Mattheo hafifçe gülümseyerek. Tam o anda salondaki konuşmalar azaldı ve Profesör Snape hızlıca içeri girdi. Onun hemen ardından ise Karanlık Lord, Nagini ile salona girmişti..

"Birazdan işaretini alacaksın Y/N" dedi Mattheo, bana doğru hafifçe eğilerek, yalnızca bizim duyabileceğimiz bir ses tonuyla. Sözleri boğazımda bir düğüm gibi takıldı, sertçe yutkundum.

Farkında bile olmadan Draco'nun kolunu sıkmaya başlamıştım. O an yavaşça bana döndü, ben de refleksle ona. Göz göze geldik... Birkaç saniyeliğine sadece sustuk, ama o bakışta kelimelere gerek yoktu. Sonra ikimiz de sessizce önümüze döndük. Draco, bakışlarıyla adeta bana

"Ben burdayım. Sakın korkma" demişti..

Sessizce fısıldayarak ortaya bir laf attım "Canım acıyacak mı?"

"Sen gözlerini kapatıp 10'dan geriye doğru sayana kadar bitmiş olur. Hiçbir şey hissetmeyeceksin" dedi Mattheo. Ondan gözlerimi çekip sadece benim duyacağım şekilde fısıltıyla konuşan Draco'ya döndüm

"Cikletten çıkan o minik yapıştırmaları düşün. Koluna yapıştırmak gibi. Sadece asanın dokunuşlarını hissedeceksin, başka bir şey değil" dedi Draco, bana hafifçe gülümseyerek. Ardından stresimi azaltmak için, kimse görmeden, parmaklarını benimkilere kenetledi..

Lord orda konuşmasını yaparken Snape'in bize doğru yaklaştığını görmemiştim bile. Profesör tam benim önümde durduğunda konuştu

"Gidelim, birazdan Lord sana işaretini verecek"

Kafamı sallayıp son bir kez Draco'ya baktıktan sonra Snape'in peşine takıldım. Biraz yürüyüp Lord'un birkaç adım gerisinde durduk. Snape, önüne bakmaya devam ederken, neredeyse dudaklarını bile kıpırdatmadan konuştu

"Beni dikkatle dinle Y/N. İşareti alırken, mimik bile oynatmayacaksın. Gözünü bile kırpmayacaksın. Anladın mı?"

Şaşkınlıkla başımı ona çevirdim. "Ne?"

"Canının acıdığını kimseye belli etme"

Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. "Ama... Mattheo ve Draco acımayacağını söylemişti. Yalan mı söylediler?" Bu imkânsızdı. Draco bana asla yalan söylemezdi

Snape aynı tonda konuştu. "Hayır. Yalan söylemediler. Buradaki hiç kimsenin canı yanmadı"

Boğazım düğümlendi. "Anlamıyorum Profesör..."

O an başını bana çevirdi. Gözlerinde yılların yorgunluğu ve karanlıkla cilalanmış bir samimiyet vardı

"İşaret lanetli, Y/N. Karanlık Lord, ihanetin kokusunu almakta ustadır. Bu laneti, hainleri daha işaret kazınırken yakalayabilmek için geliştirdi. Eğer... eğer en ufak bir acı belirtisi gösterirsen... seni anında öldürür"

İşte tam o anda, sanki ruhum bedenimden çekilmiş gibi hissettim. Nefes alışlarım düzensizleşti, her biri diğerinden daha kesik, daha boğuk.. Hava yetmiyordu. Göğsümün içi küçülüyordu sanki, her bir panik damlası orada bir fırtınaya dönüşüyordu..

Her şey bulanıklaştı. Snape'in sesi, bir çan gibi kulağımda çınladı ama anlamı yoktu. Ta ki.. koluma hafifçe dokunana kadar. Sıcak değildi, yumuşak da değildi, dışardan bakıldığında korumacı gibi de görünmüyordu ama derinlerde bir yerlerde benim için endişelendiğini hissedebiliyordum.. Gözlerimi onun soğuk ama sabit bakışlarına kaldırdım. Gözlerimin dolduğunu fark ettiğinde bile ifadesi değişmemişti.

Zorla, boğazımdaki düğümü ittirerek fısıldayabildim "Canım... ne kadar acıyacak?"

Bir saniyeliğine gözlerini kaçırdı. Belki kendi hatıralarına dalmıştı. Belki de kendisi için bile cevaplaması zordu. Ama sonra, kelimeler bıçak gibi indi

"O anda... ölmek için Lord'a yalvaracak kadar"

Bedenim dondu. Kalbim bir anda hem çok hızlı hem hiç atmıyor gibiydi. Dudaklarım titredi, sesim zar zor çıktı

"Profesör... ben... ben buna nasıl dayanacağım?"

Gözlerimi kaçırmak istedim ama kaçıramadım. İçimde, karanlık bir ses "Bitiyorsun," diye fısıldıyordu. Kalbimin her atışında biraz daha büyüyordu. Her düşüncede biraz daha gerçek oluyordu. Bitiyordum. Gerçekten bitiyordum...

"10 saniye.. Yalnızca 10 saniye dayanmak zorundasın..."

"Y/N, buraya gel" Karanlık Lord'un sesi, soğuk, tok ve karşı koyulamazdı

Snape'le aynı anda sustuk. Birbirimize son kez baktık ve ardından ben, başımı hafifçe eğip birkaç adım attım. İstemsizce... ama kaçınılmaz biçimde. Bedenim yürüyordu ama zihnim çığlık atıyordu.

Her adımda, içimdeki korkuyu yutmak zorundaydım. Onun gözlerinin önüne vardığımda, titreyen bir ruh değil, sanki karanlığın kendisine aitmişim gibi görünmeliydim. Yoksa.. işaretimi bile alamadan, her şeyi anlar ve oracıkta sonumu getirirdi...

Taş zeminde her adım, içimdeki korkuyla yarışıyordu. Ama durmadım. Dönmedim. Snape'in sesi hâlâ kulağımda çınlıyordu "10 saniye..."

O sırada, bir şey geçti içimden. Sırtımdan, boynumdan aşağı doğru... Bir büyü dalgası gibi. Soğuk, karıncalı bir his. Sanki biri arkamdan beni süzüp içimi görmüş gibi.

Refleksle dönmek istedim ama yapamadım. Kıpırdayamazdım. Arkama bakamazdım. Bakmamalıydım..

Ve sonra...
Karşımdaydı.

Karanlık Lord, sanki düşüncelerimi okumuş gibi başını hafifçe yana eğip gülümsedi. Korkutucu, içi boş bir gülümsemeydi

"Kolunu getir Y/N" dedi yavaşça. Sesi büyü gibiydi. İtaat ettim

Sol kolumu yavaşça uzattım. Ellerim titriyordu. Gözlerimi sımsıkı yumdum. Kafamı yana çevirdim. Yutkundum. Yumruğumu sıktım, tırnaklarım avucuma saplandı.

Lord, bir an durdu. Bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Şüpheyle inceliyordu beni, sanki içimdeki korkuyu tartıyordu.

Ama sonraki saniye asasını kaldırdı. Ucu, kolumun çıplak derisine değdi ve bastırdı.

Asa, etimi delip içeri girerken, tüm bu acıya dayanabilecek miydim ben bile bilmiyordum...

 

Beğenmeyi unutmayın. Sizi seviyorummm ♡♡

 

Bölüm : 25.04.2025 12:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...