Vote sınırı 50
Beğenip yorum yapmayı unutmayın
Sizi seviyorum ♡♡
Draco dayanayıp birkaç saniye sonra yavaşça sarıldı. Bu hareketiyle bana yalnız olmadığımı hatırlatmıştı ama yine de içimde bastırdığım ağlama dürtüsü dışarı taşmak için kendini zorluyordu....
~
Malikaneye geldiğimiz gibi odama çıkıp uzun süre banyoda kaldım. Büyücü de olsan çadır yaşamı çekilmez.. Giyinip banyodan çıktığımda başımdaki havluyu çekmiş saçımın suyunu alıyordum. Kapı çaldığında saate baktım. Epey geç olmuştu, ama yine de seslendim
"Girin"
Narcissa yavaşça içeri girdiğinde şaşırmıştım. Aşağıda bana hiç bakmamıştı bile. Sanırım birileri aramızdaki samimiyetten hoşlanmamıştı
"Nasılsın?" diye sordu yatağıma doğru yürüyüp önümde durduğunda
"İyiydim" diyebildim. Yalan söylemeye gerek yoktu, nasıl olsa anlıyordu
Narcissa bir süre sessiz kaldıktan sonra bir anda yanıma oturup elimdeki tarağı ve havluyu göstererek konuştu
"Yardım edeyim mi?"
"Aslında ben-"
"Israr ediyorum" diyince ufak bir tebessümle elimdekileri uzatıp hafifçe sırtımı döndüm. Cissy önce saçımı nazikçe kuruladı sonra da tararken konuşmaya başladı
"Çok cesursun Y/N," dedi ve biraz sonra devam etti "Ama buna değer miydi?"
"Harry benim için bir dosttan çok daha fazlası Bayan Malfoy. O benim ailem. Onun için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım ve bu her zaman için geçerli olacak"
"Biliyorsun.. Karanlık Lord eninde sonunda onu.." dedi ama devamını getirmedi
"Bunu elimden geldiğince geciktireceğim. Hem belli mi olur, belki Harry'i bize katılması için ikna edebilirim"
Bunun üzerine uzun bir süre sessiz kaldık. Ama bu benim için daha iyiydi. Çünkü artık bunları konuşmak istemiyordum..
"Saçların çok güzel" dedi Narcissa bir anda, taramaya devam ederken
"Tıpkı sizinki gibi" dedim yüzümü göremese de gülümseyerek
"Örmemi ister misin?"
"Gerçekten mi?" diye sordum heyecanla. Ben örgü örmeyi bilmezdim. Ara sıra Hermione saçlarımı örerdi, onun dışında genel olarak hep açık gezerdim. Örgüyü kendime yakıştırırdım ama bir türlü öğrenememiştim işte..
"Tabi," dedi ve örmeye başlarken ekledi "Eskiden Andromeda'nın saçlarını da ben örerdim..."
Dakikalarca havadan sudan konuştuktan sonra, artık çok geç olduğu için Narcissa odasına dönmüş bende yatağıma yatıp bir uyku tılsımı sayesinde çok geçmeden uykuya dalmıştım..
Sabah erken kalktığım için hazırlanmak için bol bol zamanım vardı ve eskiden yaptığım gibi dolabımın önüne geçip uzun uzun bakındım. Saçlarımda, çok deli yatmama rağmen yeni örülmüş gibi duruyordu bu yüzden bu gün daha bakımlı olmak istemiştim. Aslında şöyle bir düşündüm de, saatlerce dolabımın önünde durup ne giyeceğimi seçmeye çalıştığım günleri çok özlemiştim..
Dakikalar sonra dolabımda çürümek üzere olan, alındığından beri hiç giymediğim o haki yeşili elbiseyi elime aldım. Kumaşı yumuşak ve dökümlüydü, üst kısmı vücudumu sımsıkı sarıyordu. Omuzları açıktı, ama kolları dar ve zarif bir şekilde bileğime kadar iniyordu. Alt kısmıysa tam tersine bollaşıyor, eteğin hareketiyle hafifçe dalgalanıyordu. Şortlu olması ise tam bir lütuftu. Şimdi hatırladım da, bunu bana Draco almıştı..
Hafifçe gülümseyip elbiseyi üzerime tutarak aynaya bakmaya başladım. Gerçekten bu kadar güzel bir elbiseyi sırf gurur yaptığım için nasıl geri vermeye çalıştığımı hatırlıyorum da.. Merlin aşkına, bu kadar rezil olmak zorunda mıydım? Şu elbiseyi vermek için sınıf başkanları banyosunda tarihin gelmiş geçmiş en salakça anlarını yaşamak zorunda kalmıştık. Tamam bir daha düşündüm de, o kadar da salakça değildi. Hatta romantik bile denebilirdi. Off ne saçmalıyorum ben!? Kendine gel Y/N, iyice sapıklaştın!
Dolabın kapağını kapatıp hızlıca elbiseyi giydim ve aynalı masamın önüne oturdum. Zombiden hallice olan suratıma da biraz renk verdikten sonra tamamen hazırdım. Çıkmadan önce son bir kez aynada kendime bakıp perçemlerimi düzelttim ve örgümü sağ tarafıma alıp ve odadan çıktım
Aşağı yemek masasına inerken koridorun ilerisinde Draco ve Zabini'nin fısır fısır bir şeyler konuştuğunu fark ettim. Ne hakkında konuştuklarını merak ederek biraz daha yaklaştım. Zabini, beni gördüğü anda Draco'yu dirseğiyle dürttü. Draco, başını kaldırıp bana dönerken ellerini arkasına saklamıştı. Beni gördüğünde bakışları birkaç saniyeliğine üzerimde gezindi. Ardından yüzüne, o kendine has muzip gülümsemesi yayıldı ve yavaşça ıslık çaldı
"Dün iki kere ölmüş birine göre felaket görünüyorsun" dedi gülümseyerek. Şimdi bu beni övdü mü gömdü mü?
"Sende eh işte" dedim dalga geçerek elimi düz tutup bir sağa bir sola çevirirken
"Bak sen?" dedi Draco kaşlarını kaldırarak sağ elini belime koyup beni kendine çekerken. Sol eli ise hâlâ arkasındaydı "Artık beni beğenmiyor musun?" diye sordu alayla
"Yok canım o kadar da değil" dedim ve Draco'un arkasına bakmaya çalışarak ekledim "Ne saklıyorsun sen arkanda?"
"Hangi arkamda?"
"Kaç tane arkan var Draco? Arkandaki elinde ne saklıyorsun işte?"
Draco sakladığı elini önüme getirip göstererek konuştu "Hiçbir şey"
Gözlerimi kısarak ona bakmaya başladım. Hiç inanamamıştım ama bunu burda uzatmayacaktım. Riddle veya başka biri bizi görmeden Draco'dan ayrıldım ve merdivenlere doğru ilerledim. O ikisi arkamdan gelirken Draco yeniden konuşmaya başladı
"Bu benim sana aldığım elbise mi?"
"Hıhım, nerden hatırladın?"
"Banyoda yaşananları unutmam ne mümkün"
"Banyo mu? Iyyy susun, daha fazla dinlemek istemiyorum" diye kulaklarını kapatıp önümüze geçti Zabini "Bunlar nasıl fanteziler ya, her gün ayrı bir olaysınız gerçekten"
Ben hafifçe kıkırdarken Draco sadece gülümsüyordu. Üçümüz nihayet yemek salonuna geldiğimizde herkesin çoktan burda olduğunu fark ettik
"Avada Kedavra!"
Sabah güneşinin sızdığı yemek salonunun kapısından adımımı atar atmaz, üzerime gelen büyüyü hissettim. Yeşil bir ışık hızla üzerime doğru yaklaştı, ancak bedenimden geçerken sadece birkaç adım sendeleyip Draco'nun göğsüne çarpmama neden oldu. Draco kollarını hemen omuzlarımda hissettim, beni tutuyordu
Bellatrix'in soğuk ve çılgın bakışları gözlerime dikilmişti. Hala asasını tutuyordu, yüzündeki garip bir sakinlikle, "Gerçekten de ölmüyormuşsun," dedi
"Teyze!?" diye bağırdı Draco. Hem sinirli hem de şaşkındı
"Manyak mısın sen?!" diye bağırdım, sinirden nefesim kesilmiş, neye uğradığımı şaşırmıştım
Bellatrix, sanki yaptığı şey son derece doğal bir hareketmiş gibi umursamazca gülümsedi. Lucius'un soğuk sesi araya girdi. "Sakin ol Y/N. Bu meseleleri büyütmenin gereği yok."
"Sakin mi olayım?!" diye tersledim, gözlerimi Bellatrix'e dikerek. "Bana sabah sabah Kedavra laneti atıyor ve senin dediğine bak! Bu kadın deli!"
Bellatrix'in üzerine doğru bir adım attım. Gözlerim öfkeyle karardı, neredeyse patlayacak gibiydim. Ama o anda önümü Riddle kesti. Elleri omuzlarıma bastırarak beni geri tuttu.
"Anne, bunu neden yaptın?" diye sordu, sesini kontrol etmeye çalışsa da içinde bir öfke barındığını hissedebiliyordum.
Bellatrix, oğlunun sorusuna bile aldırış etmeden sanki bu sabahki saldırı basit bir deneymiş gibi bir ifade takındı
"Sakin ol Black, eminim mantıklı bir açıklaması vardır" dedi Riddle ardından hafifçe arkasını dönerek ekledi "Değil mi anne?"
Derin bir nefes alıp geri çekildim, Mattheo'nun elleri hâlâ üzerimdeydi. Kendi içimdeki öfkeyi bastırmaya çalıştım ve birdenbire, ona olan kızgınlığım yerini farklı bir hisse bıraktı.
"Yo, sakinim. Gerçekten, sakinim," dedim, ellerimi havaya kaldırarak. Sonra Bellatrix'e doğru küçümseyici bir bakış attım. "Nasıl olsa bu güçle Lord'un sağ kolu olmam an meselesi" Ardından, alaycı bir şekilde Bella'yı işaret ettim. "Onun gibi ikinci sınıf bir cadıyla uğraşamam."
Sözlerim Bella'yı çileden çıkardı. Gözlerinde aniden bir kıvılcım belirdi, ancak o an benim umrumda değildi. Riddle beni biraz daha geri çekerken, ağzımdan dökülen kelimelerin ne kadar etkili olduğunu görmenin keyfini çıkarıyordum
"Lord yanılıyor! Senin ne kadar güvenilmez biri olduğunu anladığında işini bitirecek!" diye bağırdı
"Ve senin de ne kadar işe yaramaz biri olduğunu anladığında" dedim keyifle gülümseyerek
Bella'nın yüzü kıpkırmızı olmuştu. Sözlerim, içindeki deliliği körüklemiş gibiydi. Gözleri, bir avını öldürmeden rahat edemeyecek bir yırtıcı gibi parlıyordu.
Asasını yeniden kaldırdı, bu sefer daha kararlı bir şekilde. "Crucio!" diye bağırdı, sesi salonun duvarlarında yankılandı.
Kırmızı ışık hızla üzerime doğru geldi. Ne Mattheo ne de Draco bir şey yapmaya fırsat bulamadan büyü bedenime çarptı. Ama yine hiçbir şey hissetmedim. Ne bir acı ne de başka bir etki... Bellatrix'in büyüsü üzerimde sadece etkisiz bir dalga gibi yok oldu.
Diğerleri bunun olmasını beklemiyordu. Draco hariç. Çünkü herkes, aslında sadece Kedavra lanetine karşı bağışıklığım olduğunu sanırken bir tek Draco her şeyi biliyordu
"Bu kadar mı becerebiliyorsun?!" diye bağırdım, hem alaycı hem de öfkeli bir tonda. Adımlarımı atıp Bellatrix'e doğru ilerlerken Draco yine arkama geçmişti, ellerini omuzlarımda hissettim. Ama beni durdurmaya çalışmıyordu, sanki benim ne yapacağımı görmek için bekliyordu.
Bellatrix'in yüzündeki şaşkınlık, yerini daha büyük bir öfkeye bırakmıştı. Sanki bunu kaldıramıyordu, benim gibi, kendinden küçük bir cadının onunla alay etmesine tahammül edemiyordu
"Gerçekten mi?" dedim alaycı bir sesle, gözlerimi onun delice parlayan gözlerine dikerek. "Sabah sabah beni kendi küçük oyunlarına dahil etmek için bu kadar çabalıyorsun, ama etkili hiçbir şey yapamıyorsun. Sanırım artık hepimiz bu güçle Lord'a ne kadar işe yaramaz bir müttefik olduğunu anlamış olduk"
"Yeter artık!" diye patladı Lucius, masadan kalkarak. Sesi soğuk bir yankı gibi tüm salonu doldurdu. "Burada çocukça davranışlara yer yok! Bellatrix, Y/N'ye saldırmayı kes."
Bellatrix, Lucius'a ters bir bakış attı, ama asasını indirmek zorunda kaldı. Fakat öfkesi yatışmamıştı; delirmiş gibi nefes alıyordu. Mattheo hâlâ önümdeydi, gözlerinde karışık bir duygu vardı; annesine sinirli ama bir o kadar da çaresiz bir bakışla bakıyordu.
Sakin görünmeye çalışarak masaya doğru yürümeye başladım. Ama daha birkaç adım atmıştım ki arkamda Bellatrix'in kontrolünü kaybettiğini hissettim.
"Bu böyle bitmeyecek!" diye bağırdı. Sesi, nefretle doluydu. Bir an sonra asasını kaldırdı ve "Bombarda Maxima!" diye bağırdı.
Büyü üzerime gelirken, hızla döndüm. Ancak tepki vermeme gerek kalmadan, aynı anda iki güçlü büyünün çarpışma sesi salonu doldurdu. Draco ve Mattheo'nun asalarından çıkan büyüyle, Bellatrix'in büyüsünü etkisiz hale getirdi.
Büyülerin çarpışmasının yarattığı patlama, Bellatrix'i geriye doğru savurdu. Yere düştüğünde bir an sersemlemiş gibiydi, ama gözlerindeki öfke hala sönmemişti.
"Ne yapmaya çalışıyorsun, sen?!" diye bağırdı Draco, gözleri alev alev yanıyordu. Bir adım öne çıktı, sesi çatlayacak kadar öfkeliydi. "Bu kadar mı küçüldün, teyze!? Sabahın köründe birine saldırarak ne kazandığını sanıyorsun?"
Mattheo, annesine sert bir bakışla yaklaştı. "Anne, yeter artık!" diye tısladı. Sesi buz gibiydi. "Kendi öfken yüzünden bizi rezil ediyorsun"
Bellatrix, yerden kalkmaya çalışırken Narcissa hızla yanına gelip onu tutup kaldırdı. "Bellatrix, benimle gel" dedi soğuk bir sesle. Bu bir teklif değil, bir emirdi
Bellatrix bir an daha direnmek ister gibi göründü, ama Narcissa'nın sert bakışları altında sessizce ona uydu. Kapıya doğru yürürlerken Bellatrix, dönüp bana delice bir bakış fırlattı. Ama umursamadım.
Derin bir nefes alıp salonun sessizliğinde yankılanan ayak seslerimi dinleyerek yavaşça masaya doğru yürüdüm. "Ben iyiyim," dedim sonunda, sessiz ama kararlı bir sesle. Riddle'ın yanından geçerken kısa bir bakış attım ve masadaki yerime oturdum.
Olanlara rağmen sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmak zorundaydım. Ama artık biliyordum, bu güçle, onların hiçbiri beni alt edemezdi...
"Girebilir miyim?" Draco kapımı tıklatıp yavaşça açmış ve bunu soruyordu
"Girdin zaten" dedim alaycı bir tavırla sandalyemde arkama dönüp ona bakarken
"Napıyorsun?" dedi gülümseyerek yanıma doğru geldiği sırada
"Bir şeyler yazıyordum" dedim günlüğümü göstererek. Draco göz ucuyla sayfalara baktığında kaşlarını kaldırdı
"Bu sayfalar boş?"
Kıkırdayarak günlüğü elime aldığımda üzerinde yazılar belirmeye başlamıştı. Bu evde günlük tutmak çıplak ayakla cam kırıkları üzerinde yürümeye benziyordu..
"Bunu nasıl yaptın?"
"Benimde kendimce bazı sırlarım var Malfoy" dedim belimden yukarısını döndürüp yaslandığım kısma da kollarımı koyup yanağımı kollarımın üzerine yaslarken
"Bak sen?" Dedi kaşlarını yeniden kaldırarak. Ardından sandalyenin iki ucundan tutup düşüyormuş gibi aniden yatırarak. Onun bu hareketi korku ve refleksle doğrulmama neden olmuştu. Ve tabiki Draco'yla burun buruna gelmemede. "Neymiş bu sırlar?"
"Asla öğrenmek istemeyeceğin birkaç sır işte" dedim keskin ve cüretkâr bir bakışla
"Belki ben, seninle ilgili her şeyi öğrenmek istiyorumdur. Olamaz mı?"
"İnan bana Malfoy, bunları öğrenmek istemezsin"
"Söylemeyeceksin değil mi?" dedi Draco derin bir nefes alarak. Gülümseyerek yavaşça başımı salladım
"Şimdi sen böyle yapınca ben daha da merak ettim" dedi ve ekledi "O zaman benimle bir iddiaya girmeye ne dersin? Kaybedersen sakladığın sırları söyleyeceksin" dedi
Yüce Merlin, ne kadar güzel dudaklar bunlar, ne kadar güzel bir koku, ne kadar güzel bir ses... Draco konuşurken birkaç kere gözlerine bakmaya çalışsam da her seferinde gözlerim dudaklarına kayıyordu. Bana bu kadar yakın durursa çok normal tabi..
Onun sözü bittiğinde hafifçe kahkaha attım ve ardından tekrar ona bakmaya başladım. Sonra yavaşça dudaklarına uzandım ve ona, her kelime sonrasında kısa öpücükler vererek konuştum
"Ben. Bir daha. Asla. Seninle. İddiaya. Girmem" söyleyeceklerim bittikten sonra Draco kısa bir süre konuşamadı. Ardından o da tıpkı benim yaptığım gibi her cümle arası bir öpücükle konuşmaya başladı
"Neden. Miş. O. Yavru. Aslan. Çok. Rica. Etsem. Yani. Tabi. Eğer. Bir. Mahsuru. Yoksa. Öğrenebilir. Miyim. Lütfen. Güzeller. Güzeli. Sevgilim. Gerçi. Hâlâ. Sana. Çıkma. Teklifi-"
"Draco ne yapıyorsun?" diye kahkaha atarak kendimi geri çektim
"Ne var? Ne güzel konuşuyorduk işte, niye lafımı bölüyorsun ki?"
Gülmeye devam ederken konuştum "Konuşuyor muyduk? Seni durdurmasam konunun nerelere gideceğini merak ediyorum"
"Durdurmasaydın öğrenirdin işte. İstersen devam edebilirim"
"Çok komiksin Malfoy" dedim gülmemi bastırmaya çalışırken. Ama Draco ağzını her açtığında bu daha da zorlaşıyordu
"Komiklik olsun diye söylememiştim" dedi kafasını yana çevirip sandalyeyi tekrar dört ayağının üzerine indirirken
Kısa bir süre daha güldükten sonra nihayet durabilmiş ve konuşmaya başlayabilmiştim
"Bu arada sen neden geldin?"
"Gelemez miyim?"
"Gelirsin. Sadece merak ettim"
Draco'nun bakışı bir an için parladı. Ve ben bunun ne demek olduğunu çok iyi biliyordum..
Hızla sandalyeden kalkıp geri geri ondan uzaklaşmaya başladım "Sakın, aklından bile geçirme"
Draco üzerime doğru gelirken konuştu "Aklımdan çıkmıyor ki geçireyim"
"Draco, uzun zaman sonra ilk defa makyaj yaptım. Bozulmasını istemiyoru-" Draco bir anda bana doğru bir atak yapınca kaçmaya çalıştım ama nafile. Beni yakalamış ve belimi sarmıştı bile
"Bu elbise bu kadar kısa mıydı?" dedi. Ardından tek hamlede beni kucağına alıp yatağa yatırdı
"4. sınıfta almıştın ya elbiseyi. Bu 3 yıl içinde olduğum gibi kalmadım herhalde" dedim. 3 yıl demek. Vay be, zaman ne çabuk geçmiş böyle..
"Hmm, doğru" dedi ve yatağın üzerine çıkıp dizlerinin üzerinde bana doğru gelmeye başladı
Geri geri sürünürken konuşmaya başladım "Saçımı bozacaksın-"
"Tekrar yaparsın" dedi beni bacaklarımdan tutup kendine çekerken
"Bak çığlık atarım" dedim. Draco'nun elleri çıplak bacaklarımda geziyordu
"Başlamadan mı?"
Onun sözleriyle yüzüm kızarırken omzuna vurdum "Draco!"
Draco ona vurduğum elimi ve diğerini tutup tek eliyle başımın üzerinde birleştirdi "Ne?"
Şu hareket bana o kadar çekici geliyordu ki.. O an, beni ne kadar iyi tanıdığını ve zaaflarımı nasıl kullandığını fark etmem beni hem sinirlendirdi hem de ona olan sevgimi daha da artırdı. İşte, bu Draco Malfoy'un her zamanki tarzıydı: hep galip, hep büyüleyici
Bir eli benim bileklerimi sarmış, diğer eli de kasıklarımdan göğsüme kadar olan kısımda geziniyordu
"Draco, ben küçük, reşit bile olmayan masum bir kızım.. Gerçekten beni kötü emellerine alet mi edeceksin?" dedim masum görünmeye çalışarak. Ama onun her dokunuşu her zamanki gibi beni, tamamen çaresiz hissettiriyordu. Draco'nun yakınlığı, sesi, tenimdeki hafif dokunuşları... Hepsi beni bir şekilde onun elinde oyuncak yapıyordu ve bunu bilmek, bu durumdan daha da fazla etkilenmeme neden oluyordu
"Abartma istersen, aramızda sadece birkaç ay var"
Tam karşılık verecekken kapı bir anda hızla açıldı. İkimiz de şokla başımızı çevirdik ve Narcissa'nın odaya dalışını izledik. Draco hemen üstümden çekildi, ama olan olmuştu. Narcissa'nın yüzündeki o birkaç saniyelik dehşet ifadesi her şeye bedeldi. Gözlerini hızla yere dikti ve boğazını temizleyerek konuşmaya başladı
"Karanlık Lord geldi"
Sesi her zamanki kadar zarif ve kontrol altındaydı, ama o sahneyi unutamayacağı kesindi. Kapıyı hızla kapatarak çıktığında, Draco'ya döndüm ve ona hayatımın en sert bakışını fırlattım.
"Sana in üstümden demiştim, değil mi? Al işte, rezil olduk!"
Beğeni hatırlatması 🥲
"O kadar da kötü değil"
"Kötü mü değildi? Oğlunu sevgilisiyle yatakta yakaladı Draco, Karanlık Lord'un gelmesinden daha mı az travmatik bu sence?"
Elleriyle saçlarını karıştırdı, her zamanki gibi. "Bizim sevgili olduğumuzu biliyor Y/N, eninde sonunda bu şekilde yakalanacaktık" dedi, ama o umursamaz ton beni daha da delirtmişti.
"Ben şimdi annenin yüzüne nasıl bakacağım, hiç düşündün mü?!"
Draco boğazını temizleyip konuyu değiştirmeye çalıştı "Karanlık Lord'u bekletmek olmaz değil mi?"
"Seninle bu meseleyi sonra konuşacağız. Toplantıdan sonra git ve ne yap et, annene durumu açıkla" dedim, sinir ve utançla odamdan çıkarken
Toplantı odasına girip oturduğumda Narcissa ile göz göze gelmiştik ama utançtam hemen gözlerimi indirmiştim. Tam bu sırada da Draco içeri girmiş yanıma oturmuştu. Pis utanmaz bir de sırıtıyor!
Karanlık Lord içeri girdiğinde yoğun havası toplantı salonunu tamamen kaplamıştı. Voldemort'un sesi, derin ve tüyler ürpertici bir yankıyla konuşmayı başlattı.
"Y/N'nin bağışıklığı meselesi," diye başladı Karanlık Lord, o buğulu sesiyle, "bu savaşın kaderini değiştirebilir. Ancak detaylar hala bulanık"
Alecto Carrow, alaycı bir gülümsemeyle bana baktı "Bu bağışıklık gerçekten nedir, Y/N?" diye sordu, sanki bir oyun oynuyormuşuz gibi. "Hangi lanetlere dayanabiliyorsun?"
Bir an Alecto'ya dik dik baktım, sonra sessizliği bozarak cevap verdim "Bağışıklığım kesin. Avada Kedavra dahil, tüm Affedilmez Lanetlere karşı direnç gösterebiliyorum"
"Bu nasıl mümkün olabilir?" diye mırıldandı Rabastan Lestrange, kaşlarını çatarak "Bu, büyü teorisine aykırı"
İşte o an, Karanlık Lord bir parmağını kaldırarak Rabastan'ın itirazını susturdu. "Büyü teorisine aykırı olabilir," dedi sakin bir tonla, "ama bağışıklık gerçek. Y/N'nin bu direncinin sebepleri ve sonuçları tamamen bana hizmet eder. Başka sorusu olan?"
Rabastan Lestrange yeniden, kaşlarını kaldırarak sordu "Ama bu bağışıklık sınırsız mı? Fiziksel hasar da mı almaz?"
O ana kadar sessizce dinlemiş olan ben, bakışlarımı ona çevirdim "Bağışıklığım sadece büyüsel saldırılarla sınırlı. Fiziksel hasar alabilirim. Ancak, büyülerinizi bana yönelttiğinizde, hiçbirinin işe yaramayacağını garanti edebilirim"
Bellatrix bir kahkaha attı "O zaman bağışıklığın bir sınırı varmış. Karanlık Lord için ne kadar işe yararsın, Y/N? Ya fiziksel bir saldırı olduğunda ne yapacağız?"
"Bağışıklığımın sınırlarını sorgulamak yerine, neden bunun avantajlarını düşünmüyorsunuz?" dedim, gözlerimi odadaki herkese gezdirerek. "Karanlık Lord'un yanında, büyüsel saldırılardan etkilenmeyen bir asker olarak savaşacağım. Ve bu, karşı taraf için bir felaket olacak"
Voldemort hafif bir tebessümle başını eğdi "Yeter," dedi nihayet. "Y/N'nin bağışıklığı benim için yeterli bir avantajdır. Daha fazla tartışma gereksiz."
Toplantı sessizliğe gömüldüğünde, diğerlerinin yüzlerinde beliren şüpheyi hissettim. Ama umurumda değildi. Bağışıklığımın gerçekliğini kanıtlamak zorunda değildim. Onlar benimle ilgili her şeye inanmaya mecburdular. Voldemort'un kendisi bile bunu kabul etmişken, başkalarının şüpheleri bana dokunmazdı
Kısa bir süre sonra Voldemort, tekrar konuştu "Y/N," dedi, bakışları beni delip geçerken. "Sende Harry Potter'a ait bir eşya var mı?"
Kafamı iki yana salladım, sesim olabildiğince sakin çıkmaya çalışarak, "Hayır, Lordum" dedim
Bu cevap üzerine Voldemort bir an için düşüncelere daldı. Gözleri uzak bir noktaya dikildi ve salonu derin bir sessizlik kapladı. Ardından karanlık sesiyle, "Toplantı sona ermiştir," dedi.
Herkes salonu terk etmeye başladı. Ben de onlarla birlikte gitmek için hareketlendiğimde, Voldemort'un sesi yeniden yankılandı. "Y/N, Mattheo. Siz kalın"
Ya zibilyon tane adamı var durup durup beni seçiyor, yetmezmiş gibi birde promosyonunu başıma sarıyor. Deliricem ya!
"Tabi Lordum" dedim yerime geçerken. Draco ise kapının önünde duraksadı. Gözleri bir an için bana döndü, ama Voldemort'un otoritesine karşı gelmeyerek kapıdan çıktı.
Voldemort, aramızdaki sessizliği bozarak konuşmaya başladı. "Harry Potter'ın eski evine gitmenizi istiyorum. Ona ait bir eşyayı bulup getireceksiniz"
Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. "İkimiz mi?" diye sordum, kontrolsüz bir şekilde.
"Elbette," dedi Voldemort, sakin ama tehditkâr bir sesle. "Reşit olmadığın için Mattheo sana eşlik edecek. Ayrıca," dedi, gözlerini üzerime dikerek, "Potter'ın evini ve ona ait bir eşyayı yalnızca sen bulabilirsin"
Bir anlık cesaretle itiraz ettim. "Şey, düşündüm de... Belki de Draco da bizimle gelmeli-"
Voldemort'un gözleri keskinleşti. Ses tonu buz gibiydi. "Mattheo benim oğlum, Y/N. Onun gücünden şüphe mi ediyorsun?"
Kelimelerim boğazıma düğümlendi. "Hayır, Lordum, asla," dedim hızlıca. "Ama düşündüm ki-"
Kelimelerimi yarıda kesti, sesi şimdi açıkça tehditkârdı. "Öldüren Lanet'e karşı bağışıklığından cesaret alıp her kararıma itiraz etmeye başlamanı önermem, Y/N," dedi ve Nagini'ye kısa bir bakış attı. "Zira Nagini her zaman açtır"
Bir an için nefesim kesildi. İçimde yükselen korkuyla susmayı seçtim ve sadece başımı eğdim. "Anladım, Lordum," dedim kısık bir sesle.
Mattheo'nun yüzü, karanlıkta ifadesiz gibi görünüyordu. Voldemort'un bakışları bir kez daha üzerimizde dolandıktan sonra, "Hemen hazırlanın. Yola çıkacaksınız," dedi
"Şimdi mi?" dedim bir anlık gafletle. Geri zekalı, daha biraz önce ne dedi Lord sana!? "Şey, yani izninizle ben hazırlanayım" dedim kafamı eğerek
"Buna zaman yok. Şimdi gideceksiniz" dedi ve ayaklandı
"Lordum, izin verin en azında asamı alıp geleyim. Yani ne olur ne olmaz diye" dedim bende ayaklandığım sırada. Voldemort bana kısa bir bakış attıktan sonra kafasını bir kez salladı. O anda koşar adım salondan çıktım.
Merdivenlere yöneldiğimde Draco da peşime takılmıştı. Ben merdivenleri ikişerli üçerli çıkarken o konuşmaya başlamıştı "Ne dedi? Neden her toplantı sonrası sizinle özel olarak konuşuyor?"
"Çünkü bize bayılıyor" dedim alaycı bir şekilde, ardından devam ettim "Nerden bileyim ben, sanki ben istiyorum, ne olur Lordum ikimizle biraz daha konuşun, diye" dedim odamdan içeri girerken
Hızla masamın üzerindeki asamı alıp elbisemin dar kolunun içine soktum sonra yatağımın ucundaki sandığıma gittim ve Çapulcu Haritasını elime aldım. Cebim olmadığı için de hızla sütyenimin içine yerleştirdim
"Onu ne yapaca-" birden Draco'nun önüne geçip işaret parmağımı dudaklarına koydum ve susmasını istedim. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi koşarak odadan çıkıp yine koşarak merdivenleri indim
Lord ve Riddle beni kapının önünde bekliyordu. Ben geldiğimde hızla bahçeye ardından da cisimlenebileceğimiz, koruma büyüsü olmayan o alana gittik
"Harry Potter'a ait bir eşya bulmadan buraya gelmeyeceğinizi umuyorum" dedi Lord
"Lordum, Harry ve akrabaları ordan taşındı, biliyorsunuz. Yani boş bir evde ona ait bir eşya bulmak-"
"O halde akrabalarını bulun. Belki bize yardımcı olurlar" dedi ve sırıttı. Yardımcı olurlardan kastı işkenceler içinde itiraf ettirmekse evet, kesin yardımcı olurlardı
"Nereye gideceğiz?" dedi Riddle bana dönerek
İstemesem de cevapladım "Little Whinging"
Riddle bana elini uzattığında sıkıca tuttum ve o anda cisimlendik...
Vote sınırı 50
Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Sizi seviyorumm♡♡
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
18.37k Okunma |
2.39k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |