45. Bölüm
İlayda Çınar / Draco Malfoy / 45. Bölüm

45. Bölüm

İlayda Çınar
ilydacinar

Vote sınırı 100
Beğenip yorum yapmayı unutmayın
Sizi seviyorum ♡♡

"Tamam" dedim ve kaldığım yerden devam etmeye başladım. Sıcak suyun içine girerken tek düşündüğüm şey birkaç gündür bu kadar üzgün olmamın beni hasta ettiği ve üzerine soğuk havada ıslandığım gerçeğiyle azıcık kan kusmamdı. Yani büyütülecek bir şey yoktu..

-2 Hafta Sonra-

~

"Avada Kedavra!"

"Harry!"

~

Hep aynı vizyon. Harry ben ve diğeri kim bilmiyorum. Sanırım Voldemort. Arkada bir yerlerden gelen Draco'nun sesi, ama o kadar zayıf ki o mu emin olamıyorum. Sonra aniden beliren o yeşil ışık huzmesi. Harry'e doğru ilerliyor ama nasıl oluyorsa bir anda bana çarpıyor. Sonrası yok. Sonsuz bir karanlık..

"Şşş, tamam geçti"

Çığlıklar eşliğinde, kan ter içinde uyandığımda Narcissa bana sarılarak beni sakinleştirmeye çalışıyor ama nafile. Haftalardır aynı kabusu görmeme rağmen nasıl oluyor da hep aynı korkuyla uyanıyorum? Neden hâlâ alışamadım? Halbuki uyandığımda her şeyin bir kabus olduğunu anlayabiliyorum

Korkunun verdiği refleksle ellerim yüzümü yoklamaya başlıyor. Hâlâ hareket edebiliyorum. O halde korkacak bir şey yok. Ölmedim.

"Yine kabus gördün" dedi Narcissa sırtımı sıvazlarken

Bu her zaman için sakinleşmeme yardımcı oluyordu. Derin ve sık sık aldığım nefeslerle Narcissa'dan ayrıldım ve çarşafın üzerine düşen ellerime bakmaya başladım. Düşünmek istemiyordum ama o korku içimden çıkmıyordu.

5 dakika kadar bekledikten sonra "Daha iyi misin?" diye sordu nazik bir sesle

"Evet teşekkür ederim" diye yalan söyledim. Zaten bir buçuk haftadır sürekli benimle ilgileniyordu. Neden bilmiyorum ama Draco gittiğinden beri ve benim kabuslarım başladığından beri böyle davranıyordu. Belki de bunu ona Draco söylemişti, belki de sadece şanslıydım..

"Ben bir anneyim Y/N, çocukların söylediği yalanları anlayabilirim"

"Size zaten yeterince zahmet veriyorum bayan Malfoy, birde yemek yememe yardım etmenize ve her çığlığıma koşmanıza gerek yok. Gerçekten"

"Zaten yapacak bir işim yok. Yani beni meşgul ettiğini düşünme lütfen" dedi masanın üzerindeki tepsiyi kucağına alıp ekmekleri küçük parçalara bölerken

"Özür dilerim.." dedim mahcup bir şekilde parmaklarımla oynarken

"Ne için?"

"Hasta olduğum için. Saçma kabuslar gördüğüm için.."

Bayan Malfoy birkaç saniye bana baktıktan sonra yavaşça elimi tutup konuşmaya başladı "Y/N sen bana en yakın arkadaşımdan emanetsin. Sen bu haldeyken ben hiçbir şey yapmadan nasıl dururum?"

"En yakın arkadaşınız?"

"Lyra.."

"A-Annemle arkadaş mıydınız!?"

"Arkadaş mı? Hayır, sadece arkadaş değil, biz en yakın arkadaşlardık" dedi buruk bir tebessümle

"Neden daha önce söylemediniz? Nasıl tanıştınız? Bana her şeyi anlatır mısınız?" dedim daha da dik bir şekilde oturarak

Gülümseyip parçaladığı ekmeklerden birini ağzıma doğru uzatarak konuşmaya başladı "Sen yemeğini bitirirken bir şeyler anlatabilirim sanırım" yani yemeğini yemezsen anlatmam demek istiyordu. Draco'nun kime çektiği belli oluyor

Kafamı sallayıp ekmeği ağzıma aldım ve çiğnemeye başladım. Bu sırada da bayan Mayfoy kaşıktaki çorbayı hafifçe üfleyerek bana doğru uzatmıştı. Onu da alıp heyecanla beklemeye başladım

"Biz 5. sınıfa geçtiğimizde, baban yıllardır aynı binada olmamıza rağmen anneni yeni fark etmişti. Regulus'un öyle fazla kız arkadaşı yoktu, bu da Lyra'yla tanışmasını zorlaştırıyordu. Bir gün ortak salonda otururken yanıma geldi ve Lyra ile tanışıp kendisini tanıştırmamı istedi..."

~

"Cissy" Reggie, ben koltukta otururken bir anda koltuğun arkasından atlayıp yanıma oturduğunda korkudan yerimden sıçramıştım. Elimi göğsüme koyup sakinleşmeye çalışırken konuştum

"Reggie! Sana kaç kere şunu yapma demedim mi!?"

"Özür dilerim. Alışkanlık işte"

"Ne isteyeceksin?"

"Lütfen, kuzenimle oturup iki laf edemeyecek miyim?"

"Edersin tabi ki ama, sonra ne isteyeceksin?"

"Ben böyle biri miyim Cissy?"

"Tam olarak böyle birisin Reggie. Hadi uzatma da söyle. Çalışmaya çalışıyorum"

"Tamam. Çok yardıma ihtiyacım var"

"Yine Sirius ile ilgiliyse-"

"Hayır hayır bu sefer farklı" dedi ve bana doğru eğilip kaşlarıyla arkamı göstererek devam etti "Şurdaki beyaz saçlı kızı görüyor musun?"

Regulus'un gösterdiği yere bile bakmadan kimden bahsettiğini anlayıp konuşmaya başladım "Lyra Grindelwald'dan mı bahsediyorsun?"

"Ah, demek adı Lyra" dedi ve sessizce ekledi "Ne hoş bir tesadüf"

"Ne istediğini söyleyecek misin?"

"Beni onunla tanıştırır mısın?"

"Çok isterdim ama onunla arkadaş değilim. Sadece ismini biliyorum" dedim ve o gelmeden önce okuduğum kitabıma geri döndüm

Regulus okuduğum kitabı bir anda elimden çekip arkasına saklarken sinirle yaslandığım yerden doğruldum "Hey!?"

"Hadi Cissy, lütfen"

"Neden onunla bu kadar ilgileniyorsun?" dedim kitabıma uzanmaya çalışırken. Tabi ki başarısız olmuş ve tekrar eski halime dönüp Regulus'a bakmaya başlamıştım

"Yani aslında bir nedeni yok. Sadece farklı insanlarla kaynaşmanın hoş olacağını düşündüm"

Doğrusunu bildiğim yalanları dinlerken takındığım ifademi takınıp Reggie sustuktan sonra konuşmaya başladım

"Bana karşı asla yalan söyleyememene rağmen ısrarla buna devam etmen çok komik oluyor bunu biliyor muydun?"

"Peki, tamam. Ondan hoşlandım. Şimdi mutlu musun?"

Ufak bir kahkaha atıp konuştum "Oldukça"

"Yardım edecek misin?"

"Şey, neden olmasın. Hem kendine birini bulunca belki Lucius ve beni de biraz olsun rahat bırakabilirsin"

"Çok nankörsün. Sizi ben tanıştırdım"

"Bizi tanıştırdın diye 7/24 yanımızda olmana gerek yok Reggie"

"Her neyse. Bu tartışmayla kaybedecek zamanım yok" dedi ve ayağa kalkıp beni de bileğimden tutarak zorla kaldırdı ve Lyra'nın oturduğu vitray camın pervazına doğru ittirerek sessizce ekledi "Git ve arkadaş ol onunla"

Tepki vermeye bile fırsatım olmayınca sendeleyerek Lyra'nın önünde durdum. Kız şaşkın gözlerle bana bakarken daha fazla sessiz kalmamam gerektiğini fark edip duruşumu düzelttikten sonra konuşmaya başladım

"Yüzüklerin Efendisi demek. Çok güzel kitaptır.."

~

"Demek babam yıllarca annemin peşinde koştu.." dedim hafif bir tebessümle. Onun o genç ve aşık hallerini hayal etmek çok zevkliydi

"Hemde nasıl. Sırf annen için dünyanın en kibar adamına dönüştü"

İkimiz de gülümseyerek birbirimize baktıktan sonra bayan Malfoy boş tepsiyi alıp ayaklandı

"Gece iyice dinlen. Bir şeye ihtiyacın olursa da çekinmeden seslen"

Gülümseyerek teşekkür ettikten sonra Narcissa dışarı çıktı. O çıktıktan hemen sonra da yüzümde beliren acı ifadesiyle yatakta kıvranmaya başladım. Ne tür bir hastalıktı bilmiyorum ama kabuslarım dışında ne bir ateş ne de mide bulantısı, yani normal herhangi bir hastalık belirtisi yoktu. Sanki günlerce hiç durmadan koşmuş, kollarımı bir o ana bir bu yana sallamışım da sonunda yorgunluktan düşüp kalmışım gibi bir acıydı. Bütün kemiklerimi sızlatan cinsten bir acı..

~

"Çok uzun zaman oldu Bell!"

"Eğer onu bulamazsak Lord'un bize yapacaklarını bir düşün!"

Bu sesler, Kılkuyruk ve Bellatrix.. Temiz hava almak için haftalar sonra ilk defa odamdan çıkmış bahçeye inerken o ikisinin Bella'nın odasında fısır fısır konuştuklarını duyunca dikkatimi çekmiş ve mucizevi bir şekilde aralık olan kapıdan onları dinlemeye başlamıştım ama ne hakkında konuştuklarını anlamıyordum

"İyi de onu bulmamız imkansız. Nerdeyse 2 yıl oldu. Zaten artık bir tehlike oluşturacağını da sanmıyorum. Nasıl olsa her şeyini kaybetti" dedi Kılkuyruk

"Geri zekalı! Asıl korkman gereken kişi kaybedecek bir şeyi kalmamış düşmandır! Ayrıca unuttuysan söyleyeyim, onun hâlâ kaybedecek bir şeyi var ve onu korumak için ne kadar çirkinleşeceğini bilemeyiz!" diye yükseldi Bella. Kimden bahsediyorlardı ki?

"Tamam ama dediğim gibi, çok uzun zamandır ondan bir ses çıkmadı. Belki de çoktan ölmüştür"

"O zaman ölüsünü buluruz!"

"O halde bunu Lord'la konuşsak iyi olur. Kendi başımıza karar vermeyelim" Bella ve Kılkuyruk'un konuşmalarına o kadar odaklanmıştım ki etrafımı kontrol etmeyi unutmuştum. Lucius'un sesi iki yan odadan geldiğinde korkuyla kaçacak yer aramıştım. Kiminle konuştuğunu bilmesem de odadan çıkmadan önce birine bunları söylemişti

Hızla arkamı dönüp kaçmaya niyetlenmiştim ki diğer taraftan da Narcissa'nın geldiğini görmüştüm. Neyseki o okuduğu kağıt parçası sayesinde beni görmemişti ama Lucius her an bu tarafa dönüp beni görebilirdi. Koridorda saklanacak bir yerde yoktu bu yüzden kabak gibi ortadaydım

"Efendi Malfoy" yakalanacağım düşüncesi kaçınılmaz olurken ev cinlerinden birinin Narcissa'ya seslenmesi ve onun arkasını dönmesi bana kocaman bir şans yaratmıştı. Bu fırsattan yararlanıp Lucius'a yakalanmadan Bella'nın odasının yanındaki odaya sessizce girmiştim.

İçeri girdiğimde rahatlayarak bir nefes verdim ve arkamı dönüp etrafıma baktım. Burası, Riddel'ın odası mı?

"Cissy" Lucius'un sesi kapının hemen önünden gelince paniklemiştim. Ne olur ne olmaz diye hızlıca Riddel'ın yatağına yaklaşıp yatağın altına saklandım "Bakanlıktan haber var mı?"

"Hayır, henüz kimseden ses çıkmadı"

"Connor'ın şimdiye kadar haber göndermesi gerekirdi!"

"Sakin ol Lucius, Connor dikkatli bir adamdır. Eminim haber göndermek için fırsat kolluyordur"

Bakanlık? Connor? Karanlık Lord'un adamları Bakanlığa kadar sızmışlar mı?

"Öyle olsa iyi olur. Zira Lord'un sabrı taşmak üzere. Bir an önce Potter'ın yerini bulamazsak sinirini hangimizden çıkaracağını düşünmek zorunda kalacağız"

"Biliyorsun, Bakanlık çalışanlarının bilgileri ve güvenliği hakkında çok katı. Weasley'lerin adresini bulmak öyle hemen olacak iş değil. Biraz daha sabretmemiz gerekecek"

"Haklısın.." dedi ve birkaç saniyelik duraksamadan sonra devam etti Lucius "Bu arada küçük şeytan nerde"

"Odasında dinleniyor"

"Bir kontrol etsen iyi olur. O küçük cadıya hiç güvenmiyorum"

"Yapma Lucius, kızın ayağa kalkacak hali bile yok"

"Sen yine de bir bak. Ne olur ne olmaz"

Şimdi bittim ben! Eğer Narcissa odamda olmadığı fark ederse benden şüphelenmeye devam edecekler! Onları geçip zamanında odama dönmemin imkanı yok!

"Peki. Bende zaten ona yemeğini götürecektim"

"O kızı çok şımartıyorsun Cissy. Tamam Lyra'nın kızı olabilir ama sen yine de mesafeni koru"

"Kız hasta Lucius"

"Nereye gidiyorsun? Onun odası şu tarafta"

"Mutfaktan yemek tepsisini alıp geçeceğim. Sende üstünü değiştirsen iyi olur, geç kalacaksın"

"Haklısın, hemen çıkmam gerek. Akşama kadar dönmüş olurum"

"Tamam"

Narcissa'nın sözlerinden sonra etraf iyice sessizleşmişti. Bir süre daha bekledikten sonra yatağın altından çıkıp kulağımı kapıya dayadım. Kimse yok gibiydi. Kapıyı açıp hızlıca etrafa baktıktan sonra etrafın temiz olduğunu görüp olabildiğince hızlı bir şekilde odama döndüm ve sanki sabahtan beri hiç yataktan çıkmamışım gibi sarınıp yatmaya başladım. Birkaç dakika sonra da Narcissa yemeğimi getirmişti. Yemeği zorla da olsa yedikten sonra tekrar yalnız kalmıştım. Bu sürede de düşünmeye karar vermiştim

Karanlık Lord demek Harry'nin Weasley'lerde kaldığını öğrenmiş. Ama nasıl? Gerçi şimdi düşünmem gereken şey bu değil. Bir şekilde onlara Bakanlık'taki casustan bahsetmeliyim. İyi de hiçbir şekilde onlara haber gönderemem ki. Kreacher'la bir mektup göndermeye kalksam o buraya cisimlendiği anda herkesin haberi olur ve beni hemen sorguya çekerler. Patronus büyüsü de yapamam. Connor bakanlıkta olduğu sürece çok tehlikeli. Ayrıca zaten reşitte değilim.

Merlin! Dört bir yandan sıkıştım kaldım!

Bir de şu kaçak işi var. Acaba Bella ve Kılkuyruk'un bahsettiği kişi kim? Benim işime yarar bir bilgi mi onu da bilmiyorum gerçi.

Ah, nerdeyse unutuyordum. Dilek topu meselesini de çözmem gerekiyor ama bunu isteyip istemediğimden bile emin değilim. Şimdi Sirius'un neden ısrarla dileğin zamanını geçirmemem gerektiğini söyleyip durduğunu anlayabiliyorum...

Bu şey zehirli. İnsanı öyle bir güçle zehirliyor ki.. Vücudunda ne kadar uzun durursa seni hasta ediyor evet ama aynı zamanda ne kadar uzun kalırsa o kadar güçlü işliyor.. Hatırlıyorum da ilk kullandığım gün hiçte şanslı hissetmemiştim. Ölmeme ramak kalmıştı resmen. Kim buna şans der ki? Ama şimdi, bu güçlenen şans sayesinde son bir buçuk haftadır birçok şeyden sıyrılmıştım

Bunu iptal edip yeni bir tanesini yutmak aklıma gelmedi değil ama hem taşlarım sınırlıydı hem de yeniden bu kadar bekleyemezdim. Ayrıca şansa nerde ve zaman ihtiyacın olduğunu bilemezsin.

Pekala, hiç değilse sorunlardan birini çözmem gerekiyor. Şu dilek olayını halletsem iyi olacak. Vazgeçmesi en zor şeylerden biri ama bu sorunu çözmezsem şimdikinden çok daha kötü şeyler olacak. O halde yarın buna bir son veriyorum. Şimdiyse biraz dinlenmem gerek..

-2 Gün Sonra-

Artık üstümde o tuhaf ağırlık ve yorgunluk hissi yoktu, dün gece kabusta görmemiştim ama asla eski gücümü de hissedemiyordum. Ne demişler, sabır acıdır meyvesi tatlıdır. Tamamen iyileşmem için en az bir buçuk hafta geçmeliydi. Neyseki şimdi bahçeye çıkabilecek kadar yürüyebiliyordum. Bu da sabrın acısını bir nebze de olsa alıyordu

Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Sabahtan beri güneşin altında oturmak beni susatmıştı. Acaba bu gün günlerden ne? 11 Temmuz mu? Sanırım öyle. Acaba Draco ne zaman dönecek? Harry şu anda iyi midir ki? Umarım Deli Göz'ün ölümünden kendini sorumlu tutmuyordur. Neler diyorum ben tabi ki kendini sorumlu tutuyordur. Öğrendiğinde kesin kaçmaya çalışmıştır da o. Her neyse düşünme bunları. Harry'nin yanında Hermione, Ron ve Ginny olduğu sürece güvende olacaktır. Yine de umarım bir aptallık yapmaz..

"Sen!" mutfağa gitmek için büyük salonun önünden geçerken Lucuis beni görmüş ve üzerime gelerek beni yakamdan tutup sarsmaya başlamıştı "Sen söyledin değil mi!?"

"Ne? Neyi ben söyledim? Bırak beni!" diye kendimi kurtarmaya çalışarak bağırdım

"Connor! Bakanlıkta ki casusumuz, yakalanmış! Onlara sen haber verdin değil mi!"

"Lucius-"

"Sen karışma Cissy!" diye bağırdı ve tekrar bana dönüp devam etti "Cevap versene!"

"Ben yapmadım! Neyden bahsettiğinizi bile anlamadım. Ayrıca ben sizin tarafınızdayım, yani beni sallamayı bırak!"

"Yalan söylüyorsun!" diye bağırdı arkadan Bella

"Bırak onu Lucius" o hengameden dolayı Profesör Snape'in burda olduğunu ancak konuştuğunda fark edebilmiştim "Onu sallayarak gerçekleri öğrenemezsin"

Lucius sinirini bastırmaya çalışarak beni bıraktı ve kendince sakin bir sesle konuştu "Peki, tamam. O halde bizde ona veritaserum veririz"

Şaşkınlıkla Lucuis'a baktım "Benden bu kadar mı şüpheleniyorsun gerçekten?"

"Sana zerre inancım yok"

"İyi. Öyle olsun. Ben hazırım. İstediğinizi verebilirsiniz" dedim ve kollarımı birleştirip ona biraz daha yaklaşarak ekledim "Ama unutmayın bay Malfoy, bu kendi beceriksizliğini bana ilk yıkmaya çalışışınız değil"

"Bu harika bir fikir Lucius" dedi Snape. Lucius zaferle sırıtmaya başladığında Snape tekrar konuşmaya başladı "Tabi eğer elimde veritaserum kalmış olsaydı"

"Ne? N-Nasıl!? Tüm stoğunu bitirdin mi!?"

"Neden bu kadar şaşırdın? Yanlış hatırlamıyorsam Draco gitmeden önce bana 'Tüm stoğunu ona ver. Görevini kolaylaştırır' demiştin"

"Yani evet ama bunca zaman boyunca yenilerini yapmadın mı!?"

"Bir şişe serum yapmak ne kadar sürüyor haberin var mı?" dedi Snape. Lucius bu soruya sessiz kalınca da ekledi "Bende öyle tahmin etmiştim" dedi ve bana yaklaşarak devam etti "Başka bir yol denememiz gerekecek"

"Ne gibi?"

"Zihnefend kullanmalıyız"

"Sen mi yapacaksın?" dedi Bella bir adım öne çıkarak

"Sen mi yapmak istiyorsun?"

"Evet, nede olsa sana güvenmiyorum"

"Madem ısrar ediyorsun" dedi ve kenara çekildi Snape

Bella gülümseyerek bana doğru yaklaştı ve tam önümde durup gözlerimin içine bakmaya başladı. Bu kesin canımı yakacak..

Birkaç saniye içinde hissettiğim acı katlanırken dizlerimin üzerine çöktüm ve bağırmamaya çalıştım. Bağırıp ona o hazzı tattırmaya hiç niyetim yoktu. Bella'nın büyüsü Karanlık Lord'la kıyaslandığında devede kulak kalıyordu ama yine de bilerek canımı acıtmaya çalıştığı için bu acıyı görmezden gelemiyordum.

"Bir şey var mı?"

Bella hoşnutsuzlukla geri çekildiğinde Lucius'un sorusunu cevapladı "Şüpheli hiçbir şey yok"

"Söylemiştim" dedim bağırmamak için sıktığım boğazım acırken kısılan sesimle

"Bu çok mantıksız. Belki de anılarını gizlemiştir"

"Mümkün değil. Çok sert davrandım. Her bir köşeye baktım. Gerçekten de bir şey bilmiyormuş" dedi Bella

"O halde nasıl öğrendiler? Connor'ı nasıl yakaladılar?"

"Az önce bunu da söylemiştim. Beceriksiz ve dikkatsiz birini casus olarak gönderiyorsun ve başarısızlığını gölgelemek için insanları suçluyorsun" dedim yavaşça ayağa kalkarken. Daha sonra da hiçbir şey söylemeden odama çıktım. Zor bir gündü ve zaten iyileşmeye çalışırken yeterince yoruluyordum. Artık, hazır kabusta görmüyorken böyle bir şeyin üzerine saatlerce uyuyabilirdim...

-Ginny'nin Ağzından-
-9 Temmuz Gecesi-

"Birazdan yatıyoruz anne!" diye bağırdım aşağıya doğru. Hermione dişlerini fırçalarken bende üstümü değiştirmek için odaya dönmüştüm. Az önce yatağımın üzerine koyduğum pijamalarıma uzanırken gözüme bir kağıt parçası ilişti. Bu az önce burda mıydı?

Kağıdı alıp okumaya başladım '5 dakika içinde Çatlak Kazan'daki 11 numaralı odaya gel'

"O elindeki ne?" dedi Hermione Crookshanks'ı severek odaya girdiğinde. Beni kaşları çatık oldukça ciddi bir şekilde görünce kediyi bırakıp yanıma geldi

"Hemen gitmeliyiz" dedim onun elinden tutup dışarı sürüklerken

"Dur biraz, Ginny noluyor? Nereye gidiyoruz?"

"Sessiz ol. Diğerlerini başımıza toplayacaksın" diye uyardım onu merdivenlerden inerken. Sonrasında dışarı çıktığımızda Hermione'nin merakı ve telaşı giderek artıyordu

"Ne olduğunu söyleyecek misin artık?"

Hiçbir şey söylemeden elimdeki notu uzattım. Sonunda evin gizlendiği koruma büyüsünden çıktığımızda ona döndüm "Hadi"

"Ne hadi?"

"Cisimlenmemiz gerekiyor oraya başka nasıl gidebiliriz. Bildiğin üzere benim yaşım tutmuyor bu yüzden beni oraya sen götüreceksin"

"Bu not kimden?"

"Bilmiyorum. Gidip öğreneceğim"

"Ginny, bu bir tuzak olabilir. Bence gitmemeliyiz"

"Hermione, neler olduğunun farkında mısın? Bu not bir anda benim odamda belirdi. Bunu kim bıraktıysa yerimizi biliyor olmalı. Bu yüzden gidip öğrenmeliyiz"

"Bence bu notu diğerlerine göstermeliyiz" dedi Hermione notu havaya kaldırarak. İşte o anda not birden alev almaya başladı. Herm onu yere atarken korkuyla bana baktı

"5 dakika doldu sanırım. Hadi Herm, lütfen güven bana. Gidelim"

O birkaç saniye düşündükten sonra istemese de ikna olmuştu. Elimi tuttuğunda göz açıp kapayıncaya kadar Çatlak Kazan'a gelmiştik bile

"11 numaralı oda. 1. katta olmalı" dedim ve koşar adım merdivenlere yöneldim. Hermione de arkamdan geliyordu. Odayı bulduğumda fazla beklemeden kapı kolunu kavradım ve Hermione'ye döndüm

"Sen burda kal"

"Olmaz. Ya içerde kötü biri varsa?"

"İçerde kötü biri varsa bağırırım" dedim ama Herm ikna olmamıştı. Derin bir nefes verip ekledim "Bak, üç dakika içinde odadan çıkmazsam bana seslen. Cevap vermezsem gidip bizimkilere haber verirsin. Anlaştık mı?"

"Peki.."

Başımı sallayıp içeri girdim. Etraf zifiri karanlıktı

"Lumos" hiç kimse yoktu. Geç mi kalmıştık?

"Sakın arkana bakma" arkamdan gelen sesle irkildim. Daha biraz önce orda kimse yoktu "Otur lütfen" sesi bir türlü çıkaramıyordum. Daha önce duyduğum bir ses değildi

"Kimsin sen? Yerimizi nasıl buldun?"

"Bunları konuşacak vaktim yok. Hemen konuya girmem gerekiyor. Bakanlıkta çalışan bir adam var. Connor, Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'in casusu. Harry Potter'ın sizinle kaldığını biliyor ve adresinizi öğrenmeye çalışıyor. Sır tutucunuza dikkat edin, onu yalnız bırakmayın"

Kalın bir ses. Erkek sesi gibi. Bu sesi daha önce duydum mu? Hayır sanmıyorum ama tanıdık bir tınısı var

"Sana neden güvenelim? Bizi kandırmaya çalışmadığın ne malum?"

"Ben söylemem gerekeni söyledim. Tedbir alıp almamak size kalmış"

"Ginny?" Hermione yavaşça kapıyı tıklatıp bana seslenmişti. 3 dakika geçmiş miydi ki? Hayır, her zamanki Hermione işte

"İyiyim" diye seslendim

"Burda daha fazla kalamam" dedi arkamdaki kalın sesin sahibi. Birkaç adım sesinden sonra ise omzumda bir el hissettim "Dikkatli olun" hızla arkamı dönmeme rağmen kimseyi görememiştim. Cisimlenmiş miydi?

"Gidelim" odadan çıkıp Hermione'nin elini tuttuğumda evin yakınlarında bir yere cisimlenmiştik. Hızlıca eve girip odamıza döndüğümüzde Hermione sorular sormaya başlamıştı

"Kimmiş? Ne istiyormuş? Yerimizi nasıl bulmuş?"

"Kim olduğunu bilmiyorum. Arkamı dönmeme izin vermedi. Sesinden de çıkaramadım. Zaten sorularıma da cevap vermedi"

"Ne dedi peki? Seni neden çağırmış?"

"Bakanlık'ta Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen için çalışan biri varmış. Evimizin yerini öğrenmeye çalışıyormuş"

"Kimmiş?"

"Connor adında biri"

"Neden bunları sana söyledi?"

"Bilmiyorum. Daha fazla bir şey soramadım. Arkamı döndüğümde cisimlenmişti"

"Ona inanacak mısın? Bu bir tuzak olabilir"

"Şimdilik inanmıyorum. Ama yarın sabah bunu babama ve Remus'a söyleyeceğim. Ne olur ne olmaz. Doğruyu söylüyor olabilir"

Hermione kafasını salladıktan sonra ekledi "Harry'lere söyleyecek miyiz?"

"O hepimizden daha şüpheci. Harry'e söylemeyelim, birde buna kafa yormasın"

"Nasıl istersen.."

-Y/N'nin Ağzından-
-12 Temmuz Sabahı-

"Günaydın efendi Black"

Ev cininin sesiyle gözlerimi araladığımda yatakta yavaşça doğruldum

"Günaydın Winky"

"Winky size kahvaltınızı getirdi"

"Teşekkür ederim" dedim ev cini tepsiyi masamın üzerine bırakırken "Bu gürültü ne?" diye sordum yataktan kalkıp yüzümü yıkamak için banyoya giderken

"Birazdan Karanlık Lord buraya gelecek efendim" banyodan çıkıp yeniden odama döndüğümde çatık kaşlarla sordum

"Neden?" sanırım Lord'umuz Lucius'un işleri batırmasına o kadar sinirlenmişti ki bizzat gelip hesap soracaktı

"Efendilerin oğulları dün, gece yarısı döndüler"

Efendilerin oğulları? Yani, Draco dönmüş müydü!?

Hiçbir şey söylemeden koşarak odamdan çıktım ve Draco'nun odasına daldım. Benim gözlerim kocaman açılırken o yavaşça bana döndü. Üstünü giymiş kol düğmelerini takmaya çalışıyordu. Bir saniye bile beklemeden koşarak Draco'nun üstüne atladım

"Uyanmışsın" dedi atlamanın etkisiyle bir adım gerileyerek bana sıkıca sarılırken. Kollarımı ve bacaklarımı bir ahtapot gibi ona doladığımda omzuna gömdüğüm kafamı kaldırıp dudaklarına uzandım ve sanki yıllardır onu görmüyormuşum gibi öpmeye başladım

"Seni çok özledim. Çok özledim, çok özledim" diye yeniden sarıldığımda Draco da aynı şekilde karşılık vermişti bana

"Bende seni çok özledim yavru aslan"

Birkaç dakika öylece birbirimize sarıldıktan sonra onun kucağından indim. İkimiz de yatağa oturduğumuzda Draco ellerini yüzüme koyup bana bakmaya başladı ama kısa süre sonra kaşları çatılmıştı

"Ne oldu? Neden öyle bakıyorsun?"

"Yüzün çok solgun, hasta mısın?"

"İyileşiyorum" dedim gülümseyerek

"Sana iyi bakmadılar mı?"

"Hayır, annen ben hastalanınca elleriyle besledi beni. Çok iyi baktı bana. Kendi annem olsa bu kadar olurdu" dedim ellerimi onunkinin üzerine koyduğumda. Draco'nun çatık kaşları yavaşça gevşerken gözleri bu defa da saçlarıma takılmıştı

"Saçlarını da boyamışsın, anneme mi özendin yoksa" diyip hafifçe güldü

"Aslında boyamayı unuttum.. Beğenmedin mi?"

"Hayır, çok yakışmış. Çok güzel olmuşsun" dedi saçımın beyaz bir tutamını parmağına sararken "Ama, boyamayı unuttum derken ne demek istedin?"

"Annemin saçları" dedim ve devam ettim "Çocukluğumdan beri Remus ve ben saçlarımı saklıyorduk. Boya tutmadığı için özel bir büyüyle haftada bir kere siyah rengini tazeliyordum ama hastalanınca yapmayı unutmuşum"

"Saçların bu kadar güzelken neden onları saklıyordun ki?"

"1. sınıfa bu saçlarla başlasaydım en başta siz olmak üzere benimle nasıl dalga geçerlerdi hiç düşündünüz mü Malfoy hazretleri?"

"Neden sana aşık olduğum zamanlardan hiç örnek vermiyorsun da hep seni zorbaladığım zamanlara gidiyorsun?"

"A-a ben mi suçlu oldum şimdi? Beni zorbaladığın için özür dilerim"

Sözlerim üzerine Draco büyük bir kahkaha atıp bana sarılmıştı. Bende kıkırdayarak yüzümü onun göğsüne gömdüm

"Lord gelmek üzeredir. Aşağı insem iyi olur" dedi Draco birkaç dakika sonra

"Sahi, bulabildiniz mi Gregorovitch'i?"

Draco birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra konuştu "Bulduk.."

"Nerde? Mahzende mi? Onunla konuşmak istiyorum" dedim son sözlerimi alçaltarak

"O burda değil"

"Başka bir yerde mi tutuyorsunuz?"

"Y/N, Gregorovitch.. Öldü.."

Şaşkınlıkla kalakalmıştım "Ne?"

"Karanlık Lord onu öldürdü"

"N-Neden?"

"Bilmiyorum. Onu bulduğumuzda Mattheo Lord'u çağırdı. Onlar konuşurken biz dışardaydık. Ancak Lord çıktığında içeri girmiştik ve sonrada zaten Gregorovitch'in cesediyle karşılaştık"

"Neden? İstediği bilgi onda olmadığı için sinirlendi mi yoksa?"

"Sanmıyorum. Bir şeyler öğrendiği belliydi ama sanırım yeterli değildi"

"Ya da belki de başkalarının bu bilgiyi öğrenmesini istemedi.." dedim düşünceli bir şekilde

"Olabilir.."

"Draco?" odanın kapısı tıklatıldığında Riddel'ın sesi gecikmemişti

"Geliyorum" dedi Draco ayağa kalkarken. Onun hemen ardından bende ayaklanmıştım. Draco kapıyı açtığında bende peşinden çıkmıştım

"Uyanmışsın" neden bilmiyorum ama şu çocuğun Draco ile aynı cümleleri kurmasına çok sinir oluyorum

"Gördüğün gibi" dedim kendi odama giderken

"Nereye gidiyorsun?" dedi Riddel elini omzuma koyarken. Durup ona döndüm ve konuşmaya başladım

"Odama"

"Sende bizimle geliyorsun"

"Neden?"

"Babam öyle istedi"

"Lord burda mı?"

"Şimdi geldi. Toplantıya senin de gelmeni istiyor"

Neden ki? Ben Ölüm Yiyen bile değilim

"Üstümü değiştireyim" dedim pijamalarımı göstererek odama giderken

"Çabuk ol" diye arkamdan seslendi Riddel. Giyinmem 1 dakika kadar sürmüşken saçımı hızlıca ensemden toplayıp odadan çıktığımda Draco ve Riddel'ın duvara yaslanmış beni beklediklerini fark ettim. Kapımı kapatırken ikisi de duvarla temaslarını kesip iki yanıma geçtiler. Ben ortalarında kaldığımda hızlıca toplantı odasına yürümeye başladık

"Teyzem hasta olduğunu söylemişti ama iyi gördüm seni" dedi Riddel yürümeye devam ederken

"İyileşiyorum" dedim konuşmayı kısa tutarak

"Çok iyi.." dedi Riddel toplantı odasına girmeden hemen önce. Sanırım en son biz gelmiştik. Yerlerimize oturduğumuzda kısa süre sonra da Karanlık Lord gelmişti. O yerine oturduktan sonra bizde oturmuştuk ve böylece toplantı başlamıştı.

Nerdeyse 30 dakikadır konuşuyorlardı ve ben sadece dinliyordum. Hiç anlamadığım şeyler hakkında konuşacaklarsa neden beni de çağırmışlardı ki?

"..Ve Lucius, sana gelecek olursak-"

"Lordum, inanın benim bir suçum yok-"

"Sana konuş demedim"

"Özür dilerim Lordum.."

"Görevin en başında gayet açık konuştuğumu sanıyordum. İşinin en iyisini bulman için sana bolca zaman da vermiştim. Ama beni yine hüsrana uğrattın Lucius. Bu konuda bir savunman var mı?"

"Lordum, her şey olması gerektiği gibi ilerliyordu. Connor Weasley'lerin evininin yerini nerdeyse öğrenmek üzereydi ama birileri onu ihbar etmiş" dedi ve korkuyla ekledi "Lordum, bence aramızda bir hain var. Sonuçta bizden başka kimse Connor'ın bizim için çalıştığını bilmiyordu"

Harika, lafı döndürdü dolaştırdı bana getirdi

"Hain demek" diye tekrar etti Lord "Kim peki?"

"Lordum, Y/N buraya gelmeden önce hiç böyle şeyler yaşamıyorduk-"

"Baba!-"

"Sus Draco" diye uyardı Lucius onu

"Demek Y/N'den şüpheleniyorsun. Kanıtın var mı?"

"Hayır ama hainin o olmadığına dair bir kanıtta yok"

"Mattheo, görevden sonra Veritaserum artmış mıydı?" diye sordu Voldemort

"Biraz artmıştı ama yeterli olur mu bilmiyorum"

"Serumu getir"

Riddel bir parmağını şıklattığında yanında biten ev cinine serumun yerini söyledi ve getirmesini emretti. Birkaç saniye içinde de cin elinde küçük bir şişeyle Riddel'ın yanında belirdi. Riddel serumu babasına verirken hepimiz onları izliyorduk. Şişe zaten serçe parmağım kadar bir şeydi ve yarısına kadar anca doluydu

"Severus" Snape şişeyi Lorddan alınca inceleyip konuştu

"Birkaç dakikalığına etkili olacaktır"

"Kıza içir"

Snape ayağa kalkıp yanıma geldiğinde şişenin tıpasını açıp bana uzattı. Sertçe yutkunduktan sonra şişeyi alıp kafama diktim. Acı bir tadı vardı

"Ne istiyorsan sor" dedi Lord, Lucius'a dönerek

"Connor'ın kimliğini sen mi ifşa ettin?" dedi Lucius vakit kaybetmeden

"Hayır" dedim içimde beliren o dürtüyle Lucius şaşkınca bana baksa da sormaya devam etmeye karar vermişti

"Ben sana sorana kadar Connor'ın varlığından haberdar mıydın?"

Üzerimde hissettiğim inanılmaz bir baskıyla etrafıma baktım. Boncuk boncuk terlemeye başlamıştım ve nefes alış verişlerim seyrelmişti

"Hayır" Bella ve Lucius benim hain olduğumdan o kadar eminlerdi ki ağzımdan çıkan kelimeyle büyük bir hayal kırıklığı yaşamışlardı

"Weasley kızı senin en yakın arkadaşındı değil mi?"

"Evet"

"Onunla buraya geldiğinden beri hiç görüştün mü?"

"Görüşmedim"

"Daha önce birçok kez Weasley'lerin evinde bulundun. Buna rağmen evlerinin yerini bilmiyor musun?"

"Bilmiyorum. Bellatrix'te evin yerini biliyordu ama ona sorsanız o da söyleyemez çünkü ev gizleme büyüsüyle korunuyor"

"Potter'ın yerini biliyor musun?"

"Bilmiyorum"

"Buraya geldiğinden beri bir kez bile olsun bize ihanet ettin mi?"

"Etmedim"

Lucius tüm soruları o kadar hızlı soruyordu ki.. Sinirleri her soruda bozuluyor ve yeni sorular sorup duruyordu. Derdi artık hain olup olmamam değildi. Onun derdi suçu yıkacak birinin kalmamış olmasıydı

"Soruların bitti mi Lucius?" dedi Karanlık Lord sakince

"Bitti Lordum.."

Şimdi anlıyorum. Lord benden hiç şüphelenmemişti. Aksi halde bunlarla uğraşmak yerine zihnime girebilirdi. Lordun amacı Lucius'un ve diğerlerinin yanıldıklarını kanıtlamaktı. Ama neden? Bu hareketiyle bir nevi beni korumuş olmuyor muydu? Lord neden böyle bir şey yapsın ki?

"O halde artık beceriksizliklerinin sorumluluğunu alabilirsin" Lucius hiçbir şey demeden korkuyla kafasını indirdi. Lord ise önüne dönüp devam etti "Konuşulacak her şeyi konuştuğumuza göre çıkabilirsiniz"

Titreyen vücudumla ayaklandım. Neyseki Lucius saçma bir histeri kriziyle aptalca bir soru sormamıştı. O zaman kesin Nagini'ye yem olurdum

"Y/N sen kal" Lordun sesiyle olduğum yerde dondum kaldım. Ne olmuştu? Bir şeyden mi şüphelenmişti? "Mattheo, sende" dedi

İkimizde kapının hemen önünde durmuş diğerlerinin çıkmasını beklerken Lord yanımıza geldi. Tam benim önümde durdu ve son kişi de çıkıp kapıyı kapatınca konuşmaya başladı

"Sevgili kızım, bunca zaman düzgün bir kehanet görmen için sana müsaade ettim"

"Lordum, b-ben-"

"Sakın bana kehanet rüya görmediğini söyleme Y/N"

Telaş ve korkuyla titremeye başlamıştım. Şimdi ne yapacaktım? Voldemort'un istediği kehaneti görememiştim ve haklıydı, bana çok uzun bir süre vermişti

"Lordum, eğer birazcık daha zaman verirseniz ben eminim ki-"

"Benim zamanım var mı sanıyorsun Y/N?" dedi sakince. Ama hissediyordum. Öfkesini iliklerime kadar hissediyordum

Nagini yavaşça sürünerek ayaklarımın ucuna kadar gelmiş ve ilk günkü gibi bacaklarıma dolanarak yukarı çıkmıştı. Ordan da kollarımı içine alarak gövdemi sarmalamıştı

"Lordum söz veriyorum-" diye lafa girdim gözümden süzülen yaşlarla. Ama Voldemort elini kaldırıp beni susturmuştu

"Sana gereğinden fazla zaman verdim Y/N. Hiçbir işe yaramayacağını biliyordum ama ben yine de sana bir şans verdim" Voldemort bana bir adım yaklaşarak parmağını alnıma koydu "Ve seninle kaybedecek bir dakikam bile kalmadı" diyerek alnımdaki parmağıyla kuvvetlice baskı oluşturmaya başladı

Zihnimde hissettiğim acıyla, çığlık atarak dizlerimin üzerine düştüğümde odanın kapısı sertçe açılmış ve içeri Draco ile onu tutmaya çalışan Zabini girmişti

"Lordum!?" diye araya girmeye çalışan Draco'yu Riddel susturmuştu. Sanırım bu Riddel'ın hayatı boyunca yaptığı tek mantıklı ve iyi şeydi

Bilincimi yavaş yavaş kaybederken bir anda içimde büyük bir güç hissettim ama hemen sonrasında her şey karardı..

-Riddel'ın Ağzından-

Babamın neden ikimizin kalmasını istediğini az çok tahmin edebiliyordum ama umarım bu tahminlerim yanlış çıkar..

Herkes çıktıktan, özellikle de Draco istemese de odadan ayrıldıktan sonra babam uzatmadan konuya girdi

Siktir! Kehanet konusunu açacağını biliyordum! Araya girsem mi acaba? Belki de öldürmek istemiyordur. Belki sadece Y/N'yi korkutmaya çalışıyordur? Yani, çünkü öldürmek istese bu kadar zahmete girmezdi. Ölüm laneti parmaklarının ucunda dururken.. Öyle değil mi?

Ben kararsızlıkla ne yapacağımı düşünürken Y/N'nin çığlıklarına dayanamayan Draco içeri daldı. Aptal! Eğer sen karışmaya çalışırsan ölürsün! Ben bile araya girsem ölür müyüm diye düşünürken sen nasıl böyle bir şekilde içeri dalarsın!?

Konu bu kız olduğunda, fark etmiştim de Draco her zaman düşünmeden hareket ediyordu. Ondan hoşlanıyor muydu yoksa? Hayır, hoşlansa bana söylerdi değil mi? Şimdi tekrar düşündüm de, benim de böylesine hoş bir arkadaşım olsa bende düşünmeden hareket edebilirdim. Ama Karanlık Lorda kafa tutacak kadar ileri gider miydi ki? Şimdilik buna verecek bir cevabım yok ama ilerde belki onu daha yakından tanımaya başlarsam, kim bilir belki de o kadar ileri gidebilirdim..

Blaise'e yardım ederek onu susturduktan sonra hızla Y/N'ye döndüm. Artık bağırmıyordu. Ölmüş müydü? Hayır, ölse yere yığılırdı. Dur biraz onun gözleri..? Göz bebeklerine ne oldu? Bomboş, bembeyaz bakıyordu. Transa mı girmişti?

Ben bunları düşünürken o bir anda hiç duymadığım, ürkütücü bir sesle konuşmaya başladı

 

Yenmek için en güçlü silahla sağ kalanı
Aramalısın ölümle, düşmanını.
Kolay belki girmesi
Ama çıkamaz öyle her kişi.
İstiyorsan aradığın şeyi bulmak
Tek ihtiyacın bir Grindelwald

Hepimiz, babamda dahil hepimiz donakalmıştık. Bu da neydi şimdi? Kehanet miydi? Hem de uyanık olmasına rağmen? Ölüm korkusu onu tetiklemiş miydi yoksa bunca zaman görmesi gereken ama rahat hissedemediği için göremediği, bilinç altında dışarı çıkmayı bekleyen bir kehanet miydi? Ya da belki de can havliyle bir şeyler uydurmuştu. Yo yo, bu saçma olurdu. Göz bebeklerini geriye saklamayı bilmiyorsa bunu yapması mümkün değil

Nagini Y/N'nin bedeninden sürünerek uzaklaşırken kızın gözleri kapanmış ve dengesini kaybederek düşmeye başlamıştı. Hızla Draco'yu bırakıp birkaç adımda Y/N'yi başını yere çarpmaktan son anda kurtardım ve onu kendime yasladım. Babamın bir şey söylemesini bekleyerek ona döndüğümde o düşünceli bir şekilde karşısına bakıyordu. Sonra da hiç kimseye bir şey söylemeden hızla salondan çıktı

O gittikten sonra Y/N'yi kucaklayıp ayağa kalktım. Draco hâlâ şok içinde ona bakıyordu

"Doktoru çağırın!" diye seslendim koridora doğru, ardından Draco'ya dönüp ekledim "Öylece durmasana! Git birilerine haber ver"

Draco birkaç kez gözlerini kırpıştırdıktan sonra hızla oturma odasına yöneldi. Diğer herkes orda olmalıydı. Ben Y/N'yi yukarı kata, odasına getirip yatağına yatırdığımda yüzüne düşen saçları çekip kulağımı göğsüne dayadım. Ölmediğini biliyordum ama bu içimi rahatlatmak için gerekli bir hareketti

Dışardan gelen ayak sesleriyle ondan uzaklaştım. Saniyeler sonra da Draco içeri girmişti zaten

"Orda ne oldu?" dedi Y/N'nin yatağına oturup yüzünü iyice onunkine yaklaştırıp nefesini kontrol ederken

"Emin değilim. Söyledikleri.. Söyledikleri kehanete benziyordu"

"Bu mümkün mü? Uyumadan kehanette bulanabilir mi?"

"Bilmiyorum. Korku onu tetiklemiş olmalı"

Biz konuştuğumuz sırada teyzem, Blaise ve doktor olduğunu düşündüğüm bir adam odaya girmişti. Doktor Y/N'yi kontrol ettikten sonra acıya dayanamayıp bayıldığını ve uzun bir süre dinlenmesi gerektiğini söylemişti. Sonrasında herkes yavaş yavaş dağılmıştı. Odada en son Draco ve ben kalmıştık. Burda durması gereken kişinin o olması gerektiğini fark edince bende odadan çıktım ve kendi odama gittim..

Yatağıma oturduğum anda kafamda bir sürü yeni düşünce dönmeye başlamıştı. Nasıl bir kehanetti bu? Ne anlatmaya çalışıyordu? Babam neyi böyle delicesine arıyordu? Neden hâlâ harekete geçmemiştik? Neyi bekliyorduk? Zaten biz bir şeyler yapmaya başlarsak Potter kendi kendine ayağımıza gelmez miydi? İllaki bizi durdurmaya çalışacaktı

Kafamı ellerimin arasına alıp yere bakmaya başladım. Tüm bunlara bir cevap bulmaya çalışmak başımı ağrıtmıştı. Bir süre zemine baktıktan sonra gözüme bir şey takılmıştı. Zincir gibi bir şey, yatağımın altında güneş ışığının da etkisiyle hafifte olsa parlıyordu. Diz çöküp yatağın altına eğildim ve uzanıp zinciri aldım ama onu kendime çekerken ucundan bir şey düşmüştü. Uzanıp onu da aldıktan sonra yeniden yatağa oturdum ve zinciri kenara bırakıp ucundan düşen yüzüğe bakmaya başladım. İçinde bir şeyler yazıyordu. Dikkatli baktığımda ne yazdığını görmüştüm

"Black"

Nasılsınız aşklarımmm?
Vote sınırı 100
Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Sizi seviyorumm♡♡

 

Bölüm : 08.12.2024 14:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...