25. Bölüm

19

İdlx
idlxlluviaxx

 

"Gel de bu gece yıkılsın

Yoluna kul köle gönül kapılmış ağlarına

Beni tanırsın

Bir kere sevdim yanarım aşkım adına"

 

Murat boz-janti

 

Eylül gerçek ailem vakası 19. Bölüme hoşgeldinizzzz

İyi okumalarrrr

 

 

Bir konu hakkında konuşmak istiyorum arkadaşlar, evet bu kurgunun baş karakteri tesettürlü olabilir ama burada ki Eylül'ün yasadığı tesettür tam tesettür değil!

 

Eylül kuzenleriyle birlikte büyüdüğü için onların yanında acık olmasa bile onlara sarılıyor ediyor çünkü onların elinde büyüdü ve abileri gibi. Bu dinimizde uygun değil.

 

Günah veya haram diye kesin hüküm diyemem bu sadece Allah'a ve peygamberimizin özelliğidir. Lakin mantık yollarıyla düşünürken uygun olmadığı aşikar.

 

Bir kadına helal olan karşı cinsten eşi, babası ve erkek kardeş/abisidir (süt kardeşide). Bu kategoriye kuzen girmiyor olabilir.

 

Sonrasında konuşma tarzına gelecek olursam eğer bu da aynı şekilde tam doğru değil. Yani bazı kelimeler hafif argo veya direkt argo ve argo konuşmak da iyi değil. Lütfen bunlara dikkat ederek okuyunuz.

 

Eylül namazında ve tesettürlü bir kadın olabilir lakin o kusursuz değildir.

 

Neysem

 

Bunları da okuyun beni anladıysanız çok teşekkür ederim ✨💗🦋🥹🌞💃

 

İyi okumalar canlarım🪻

 

Eylül baskanın anlatımından devam

 

"Benim minik kızım, yıldızım. Ne yapardım senden önce."

Annanemin naif sesiyle beraber saçlarımda hissettiğim elleri ile gözlerimi araladım.

 

"Annanem." Diye uykulu gözlerle ona bakarken bir anda yaşadığım anın farkına varmıştım.

 

Ben hala 17 yaşımın sonlarındaydım ve annanem vefat edeli yıllar geçmişti. Oysa az önce onun kucağından kalktım saçlarımı okşayan elini çok iyi hissettim. Hele ki sesi...

 

Ölen birinin sesini unutmak mı daha ağırdı yoksa o sesi rüyanda kabusunda duymak mı?

 

Fark ettiğim şeyler yüzünden gözümden bir damla yaş akarken annanem elini kaldırıp yanağımı silerek bana gülümsedi. Ölmeden önceki haliyle birebirdi ne daha genç ne de daha yaşlı. Üstündeki kırmızı çiçekli elbise bile o günden kalmaydı.

 

Öldüğü günden gelmişti.

 

"Annanem!" Diyerek boynuna atıldığımda beni geri çevirmeden kollarından birini belime diğerini saçlarıma çıkararak okşadı.

 

Kucağında uyanmadan önce söylediklerinden sonra tekrardan konuşmamıştı. Niye konusmamıştı ki? O da benim gibi beni mi suçluyordu? Dedemi mi özledi yoksa evlatlarını mı?

 

"Sen benim kanım değilsin ama canımsın." Annanemin fısıltısıyla ondan ayrılırken bana hala tebessümle bakarken ellerimi ellerine aldı.

 

"İsimin neden Eylül biliyormusun ay gözlüm." Diye sorarken ben cevaplamadan kendi cevapladı.

 

"Küçükken hep sorsanda sana asla söylemezdim. Sende o minik aklınla Eylül ayını çok sevdiğimiz için diye yorumlardın. İsminin anlamı sana anlattığım hikayelerde saklıydı miniğim."

 

"Sana bir kadının güçsüz olduğu hiç bir hikayeyi anlatmadım çünkü seni bu hikayelerle aklını bozup güçsüzleştiremezdim. Ben sana kurta yem olan kırmızı başlıklı kız yerine babanesini kurttan kurtaran minik kızı. Açlıktan ve soğuktan ölen kibritçi kız yerine çalışıp kendi ayakları üzerinde duran kibritçi kızı anlattım. Ve bunun gibi niceleri." Annanemin gözlerinin içine bakarken bir elini elimden çekerek yanağımı okşadı.

 

"Eylül ismini annem bana hep yeni baslangıçlar ve yeni hikayeler diye anlatırdı bu miras da annemden bana benden de sana nasip oldu. Sen ailemiz için yeni bir hikaye yeni bir başlangıçsın Eylül. Bitmeyecek, bitme tehlikesine girse bile korunacak o kitapsın."

 

"Yüce değilsin veya hatasız veyahut her şeye göğüs gerebilen. Çünkü bunlar insan dışı özellikler güzel kızım. Yüce sadece Allah'a mahsustur hatasız tek kul peygamberindir. Her şeye göğüs geremezsin ama Allah sana ona dayanma gücü de verir." Ellerini benden çekerek ayaklandı, onun ayaklanması ile bende dogrulacaktım ki elini kaldırarak beni durdurdu.

 

"Şimdi uyan Eylül, çünkü arkandan üzülen ve onları üzmek isteyenler var. Kalk ve aileni koru, büyüklük yaş ile değil olgunlukla olunur. Kalk ve aileni toparla, bir bütün et ve yaşa." Arkasına dönüp gitmeden önce bana dönüp gülümsedi.

 

"Bu kadar erken büyümek zorunda kaldığın için özür dilerim miniğim. Ve bunca şeye rağmen çocukluğunu terk etmediğin için de teşekkür ederim." Diyerek arkasına döndüğü an kalp atışlarımın hızlandığını hissederek asıl gözlerimi açtım.

 

"Doktor bey! Uyandı." Bir kadının sesini duyuyordum ama net değildi. Şuan aklımda dolaşan şeyler kesinlikle annanemle olan o rüyamdı.

 

Bu nasıl bir şeydi?

 

"Eylül hanım! Beni duyuyormusunuz?" Gözlerimin önüne gelen orta yaşlı beyaz önlüklü doktor ile kendimi düşüncelerden sıyırmaya çalıştım.

 

"Evet, sizi duyuyorum." Diye konuşurken sesimin bu kadar kısık çıkacağını hiç tahmin etmemiştim. Neyse ki doktor beni duymuş olacak ki gülümsemişti.

 

"Zehirlendim mi?" Diye konuşurken doktorun kaşları hafif çatıldı.

 

"Bunu nereden öğrendiniz." Diye sormasıyla yorgunca güldüm.

 

Cidden yorulduğumu hissediyordum.

 

"Yoğut, salata, pilav gibi yemeklerin içine konan şeylere alerjimiz yok ve o biyolojik ikiz şahsiyetinin de benimde en son yediklerimiz bunlardan ibaret. Tatlarında eksiklik falanda yoktu. Bu nedenle tek ihtimal zehir kalıyor."

 

"Böyle olayların nedenlerini düşünecek kadar zekisiniz maşallah. Lakin ikiziniz sizden daha önce ve daha rahat uyandı siz ise havale geçirme tehlikesine kadar geldiniz. Buna bir yorumunuz var mı küçük hanım?" Diye bana gülümserken torgunluğun getirdiği sinir ile kaslarım çatıldı.

 

"Nereden bileyim ben? Müneccim değilim tıp öğrencisi de değilim." Ne ama doğru.

 

Sizde beni cidden baya akıllı ilan ettiniz he

 

Tamam yani baya baya akıllıyım ama o kadar da değil yav

 

"Kanınızda başka bir zehir bulduk ne olduğu belirsiz olan bir madde daha doğrusu. Abinizle bu konuyu konuştuğumuzda haberinin olduğunu ve kimseye söylememiz gerektiğini söyledi." Gözleri kuşkuyla bana bakarken abimden şüphelendiğini anladım.

 

"Size zorla bir maddemi veriyorlar? Eğer istersen polis-" diye konuşurken daha fazla dayanamayarak konuştum.

 

"Kuzenim de polis doktor bey ve merak etmeyin. Evet biri tarafından bu madde veriliyor ama bizde kim ve neci olduğunu bilmiyoruz. Ve abimin dediği gibi kimseye bir şey demeyin lütfen çünkü o kişi bunu duyup daha farklı şeyler yapabilir." Doktor gözlerini açıp kapayarak son kontrollerimi yapmış ve bir kaç hemşire ile yanıma gelip yatağımı odadan çıkarmıslardı.

 

Havale dediğine göre yoğun bakımdaydım büyük ihtimalle şuan da da normal odaya alıyorlardı.

 

Tabi oda mı beni alıyor belli değildi.

 

Çünkü bütün odada olması gereken insanların hepsi buradaydı!

 

"Eylül!" Abimlerin birbirine karışan sesleri...

 

"Eylül annem iyimisin?" Oya ve Leyla annemlerin sesleri ve

 

"Kızım." Azat beyciğimin sesi.

 

Hepsi birbirine karışırken doktor ve hemşireler beni koridorda ilerleyip bir odaya aldıklarında oda da yanlız olmadığımı fark ettim.

 

Akın...

 

Benim gibi hastane yatağında pijamalarıyla yatağında yatıp somurtan akın.

 

Mayasına tükürdüğüm aynı rahmi nasıl 9 ay birbirimizi kakalamadan durduğumuz şerro.

 

Çift yumurta ikizleri den biri diğerini yiyemiyormu ya? Yiyebiliyorsa ben niye bunu yemedim?

 

Ben ona bakarken onunda gözleri en sonunda bana dönümce somurtan yüzünün hızla değişmesiyle şaşkınlıkla kalmıştım çünkü bana şuan bakan akının gözlerinde nefret veya iğrentiden öte bir endişe ve korku vardı.

 

Yatağımı akının yatağının hemen yanına yerleştirirlerken doktor hemşirelere kapıyı kapattırmıs ve ikimizin de serumlarını kontrol edip yatıp dinlenmemizi ailelerimizin enfeksiyon geçirme tehlikesi yüzünden bir iki saat daha sokmayacaklarını söyelyip son kez çok hareket etmeden yatıp dinlenmemiz hakkında tekrardan konuştuktan sonra dışarıya çıktığında derin nefes verdim.

 

Akının bana baktığını hissetmemle ona döndüğümde ona kısık gözlerle bakarken elimi kaldırıp sen hayırdır işareti yapmam ile bana garip garip bakarak dil çıkararak kafasını ters yöne cevirmesiyle kaslarım havalandı.

 

Sen bana trip gibimsi o şeyden atamazsın!

 

Anca ben sana atarım koçum!

 

Yanımdaki çekmeceli komidinden hasta terliği alırken ona fırlattım.

 

"Ulan Eylül! Ne attın lan sen az önce bulayımda ağzına sokacak dur sen." O daha ne fırlatıldığını çözemeden ben hızla yatağın içinde süzülerek yattarak battaniyeyi de başıma kadar çektim.

 

"Fışkı sokarsın bozuk yumurta akı!" Diye konuşurken sırtıma yediğim madde ile yataktan doğruldum.

 

Evet doktor bey biz sakin sakin yatıp dinleniyoruz...

 

"Ne oldu kız?" Diye bana gülerken o da benim gibi battaniyesine sığınmışken onun komidininin üstünde gördüğüm bardağın dibinde olan bir iki yudumluk su ile haince gülümseyerek dikkatlice ayağa kalktım ve bardağı elime aldım.

 

Tabi o yüzünü dahi kapattığı için beni göremiyordu ama olsun.

 

Hihihihiii

 

"Ne oldu yoksa ağlıyon mu minik muşmula." Diye gülerken gülümsemem iyice arttı.

 

"Ne ağlaması be ben Eylül Tunç'um. Tabiki de ağlamak yerine gıcık ederim. Mesela bunun gibi!" Diyerek suyu tam yüzüne doğru dökerken hızla ayaklanan akın ile kahkaha atmaya başladım.

 

"Eylül!"

 

"Akın!"

 

O bana sinirle bağırırken benim gülerek bağırmam birbirine girerken ikimizde akının ıslanmış ördekli pijamalarına bakarken ikimizde kahkül atmaya başladık.

 

"Bu ne ulen!" Diye gülmekten yere otururken karnımın sancısı ile hafif duruldum.

 

"Ne var beğenemedin mi hasbam!" Diye o da gülmesini durdururken bana döndüğünü hissettim.

 

"Ne oldu, iyimisin?" Diye sorarken histerik bir gülüş çıktı dudaklarımdan.

 

"İyi olup olmamam seni ne kadar ilgilendiriyor ki akın? Ha doğru ama sen ve abilerin benim anca kötülüğümü istediğiniz için bu sorun çok doğal o yüzden sizi sevindirmemek için mükemmelim!" Konuşurken bile karnımın ağrısından iki büklüm olurken son yerde sesim titremesine söverek elimle yatağın kenarına tutunarak kalkmaya çalışırken bir anda havalanmam ile ne olduğunu anlamadan kendimi akının kucağında buldum.

 

"Ne yapıyorsun lan saf! İndir beni! Kendim kalkabilirim elhamdülillah!" Diye konuşurken karnımın ağrısının şiddeti bir anda artınca gözlerim kapanarak dudaklarımı ıssırdım.

 

"Kendin kalkabilirsin tabi ama bu karın ağrısı ile zor olurdu. Hem sen niye benim günahıma karışıyorsun ki? Benim sevabım değil mi kardeşim aaaa" bana bakarken eğlenen bir tonda söyledikleri ile acımı umursamadan koluna vurduktan sonra saçını çektim.

 

"Derhal indir beni seni yumurta akı!"

 

"Bak sen böyle dedikçe benim inadım tutuyor o yüzden yapma." Diye konuşurken hala elim saçlarındaydı.

 

Biraz daha çekerken ağzından çıkan acıklı inlemesi ile gülümserken gözlerini açıp bana bakarken güldüğümü görünce kasları havalandı ve beni yatağıma koyduğu gibi yastığını eline alarak bana vurmaya başladı.

 

"Demek sen benim acı çekmeme gülersin öyle mi zalımın gızı? Görürsün sen!" Diye eğlenen sesini duymam ile karnımın ağrısını yavaş yavaş unuturken bende yastığımı kendime kalkan yaparak gülüyordum.

 

"Anamız babamız aynı saf, sen annene babana zal-"derken ikimizde dediklerim ile durulmuştuk.

 

Bizim annemiz babamız aynıydı.

 

Biz ciddi anlamda kardeş hatta ikizdik.

 

Birbirinden nefret eden ikizler.

 

Şu kısa zamanlık bile yaşadıklarımızı unutup birbirimizle eğlenmişken şimdi yaşanılanlar tekrar akıllara gelmişti.

 

Yüzümdeki yastığı çekerken birbirimizin gözlerine son kez bakıp bir anda birbirimizden uzaklaştık. O yatağına otururken dolaptan yeni bir pike çıkarıp üstüne alırken bende başımdaki örtümü düzeltip yatakta kıvrılarak uzanmış üzerime pikeyi örterek gözlerimi kapatarak tekrardan düşüncelere dalmıştım.

 

Annanemin bana aileyi bir bütün yap dediği tam olarak neydi?

 

Ailemizde küslük çok şükür yoktu ki bu hem anne hem baba tarafı için geçerliydi. Genellikle arkadaşlarımın iki tarafı birbiriyle anlaşamama durumları olduğu gibi bir tarafı hiç sevmezlerdi.

 

Aklımda bir iki ihtimal varken ailenin toptan geçmiş defterini kurcuklama vakti geldiğini hissederken uykuya daldım.

 

Sık rüya görmezdim ve bugün gördüğüm rüyada annanem bana bir şey anlatmak istiyordu.

 

Yanağımda hissettiğim parmak ile gözlerim hafifçe kıpırdarken burnumda hissettiğim dudaklar ile dudaklarımda tebessüm oluştu.

 

-O ne biçim cümleydi lan

 

Allah'ım bende diyorum ki bu kız nerelerde kaldı!

 

Çok şükür

 

-öyle şükür ettirirler sana işte,oh olsun sana.

 

Tamam hadi şimdi git.

 

"Günaydınlar güzellik. Güzellik uykusu yolculuğumuzun sonuna gelmiş bulunmaktayız. Lütfen bunu tekrardan tekrarlamayınız çünkü siz zaten güzelsiniz." Pusat abimin sesi ile elimi kaldırıp yanağını severken gözlerimi iyice açmıştım.

 

"Günaydın abi." Diye konuşurken doğrulmaya çalışımam ile pusat abimde bana yardım ederke belimden tutarak beni dogrultmuş ve hemen yanıma oturup sırtımı yandan kendine yaslamasıyla ona bakıp kaşlarımı çattım.

 

"Ne oluyor abi? Kötü bir şey yok ya." Diye konuşurken başımdan öpüp parmağı ile yanağımdan çıkan bir iki teli içeriye soktu.

 

"Yok o sadece belasını istiyor! Kalk lan artık böyle anlaşmamıştık." Kunt abimin sinirli sesi ile gözlerimi odaya çevirdiğimde odanın dingonun ahırı gibi olduğunu fark ettim.

 

"Vış!" İster istemez şokla ağzımdan çıkan cümle ile gülme sesleri gelirken ben tek tek herkese bakıyordum.

 

Benim ve akın'ın ortasında sandalyeye oturan Leyla anne ve Azat beyciğim onun yanında bana bakmayan akın ve yandasları can, ayaz, tugay. Onların yanında bana menül menül bakan miraç, erce ve demir.

 

Benim tarafımda olanlar ise karşımda ayakta dikilip kollarını çiçek yaparak pusat abime sinirle bakan Kunt abim ve onun arkasında bize bakıp alttan gülen Konuralp abi ve Murat abim vardı onların yanında oturup elleri çenesinde bir şekilde beni izleyen cancağızım umutum, Kaan ve yiğitim vardı.

 

Hemen yatağımın başında bana endişeyle bakan oya anneyle beraber oda da ki tek eksikler ekin ve Eymen diye düşünürken odanın kapısı açılık kucağında Eymen ve ekinle giren bay T Öztürk ile gözlerimi ondan çektim.

 

Gıcıklık değilmi abi içimden bile T diyecem.

 

"Abla!" Eymen ve ekinin aynı anda bağırıp hareket etmeleriyle o daha fazla dayanamayarak kollarındaki bücürlerimi yere bırakır bırakmaz bücürlerim yanıma geldimşti.

 

"Abla iyimisin?"

 

"Abla, akın abim daha erken uyandı sen niye uyanmadın?" Ekin ve eymenin ard arda sorularıyla tebessüm ederek abimin kolunu belimden çekerek onlara eğildim ve eymeni yatağa çıkardığımda pusat abi de ekini yatağa çıkardı.

 

Biri bir kolumun altına diğeri de diğerine geçerken ikisininde başından öptüm.

 

"Hep siz mi uyuyacaksınız ayol? Camış gibi yatamazmıyım bende çiğköftelerim benim." Diye gülümseyerek konuşurken sağ ve sol ayağıma aynı anda şamar yiyince kafamı kaldırıp o tarafa baktıgımda oya ve Leyla annemlerin bana kaşları çatık baktığını fark edince hafifçe gülümsedim.

 

Bu gülüş kesinlikle imdat gülüşü!

 

İMDAĞAT

 

"Ne var anne ya!" İkisine de bakarak itiraz ederken gözlerim Azat beyciğime döndü.

 

"Görüyorsun değil mi Azat beyciğim... Hep şiddet hep kaba kuvvet. Ahh bu türk anneleri!" Diye sızlanırken Azat bey bana gülerek göz kırpınca kafamı ekinin kafasına gömdüm.

 

"Abla ne yapıyon sen şuan." Eymenin sesine karsılık ekin yıllardır ablasına alışık olduğu için konuştu.

 

"Utandı, sen onu şuan boş ver çünkü hemen çıkmaz." Ekin beyin dedikleri ile kafamı kaldırıp eymenin başından öperek ekini tuttuğum gibi kucağıma alarak gıdıklamaya başlarken eymende bana katılmışken ekininin kahkahalarıyla oda gülüyordu.

 

"Abi! Yardım et." Bir anda önümde olan boşluk ile kafamı kaldırırken ekini kucağına alan pusat abim ile eymeni kolumun altına aldım.

 

"Abi o haini derhal bana verirmisin. Canımın çiçeği ilk askım böceğim. Çiğköftemin ayranı dönerimin şalgamı noğlur ver şu veledimi!" Diye sonda kolumu ona uzatırken üst üste sıraladığım yağlar ile yılın yağcısı ödülünü de alacaktım.

 

"Çiğköftemin ayranı? Abla?"

 

Kaan, yiğit oğlum bir durun ortalık karışık.

 

"Dönerimin şalgamı? Öyle mi ikiz?" Umut ben seni tavuk döner yapacam sus.

 

"Canımın çiçeğimi? Hani ben senin gülümdüm hani ben senin canındım?" Murat abimin yaşlı teyzeler gibi dizine vura vura melodi şeklinde ki laflarına Konuralp abide katılırken Azat beyciğim ve Kunt abisimden gelen ses ile odada yan taraftaki hainlerin minik fısıltılı sohbetleri dışında yüksek ses kıtlığı hakim oldu.

 

"İlk aşkım mı?" Bu iki manyak nasıl aynı cümleyi kurdu bilmiyorum ama şuan ikisi de bana kısık gözlerle bakarken kendilerinde birbirlerini fark ederek kafalarını çevirerek bu sefer birbirlerine sert ifadeyle bakmaya başlamışlardı.

 

Oyhh

 

Bu nasıl uzun cümledir abe yazar!

 

Resmen gözlerin ile gözlerim aynı yolu gözleseydi gözlerin ile gözlerim göz göze gelirdi güzel gözlüm muhabbetine döndü bu!

 

"Azat bey?"

 

"Kunt?"

 

Birbirlerine bakarak konuşmalarına karşılık Konuralp abim o çenesini yine tutamadı ve açtı şom ağzı gibi olan hayırsız ağzını.

 

"Evet sayın seyirciler... Ortalık çok sessiz birazdan müsabaka baslayacaktır. Şimdi yarışmacılardan bahsedeceğiz sağ tarafta Eylülün -"

 

"Lan Eylül sen bu yıl kaç olcan?" Diye sormasıyla elim ile anlıma vurarken umut cevaplamıştı.

 

"18 olcağız abi. 18." Gülerek konuşmasıyla Konuralp abi öksürerek elini yumruk yaparak mikrofon yaparak daha da ciddiyete döndü.

 

"18 yıllık onu büyüten abisi Kunt Tunç! Diğer tarafta ise kızımıze genlerini veren has mı has babası Azat Öztürk! Yarışmacılar birbirinden kuvvetli yarış da bir o kadar çetin!"

Konuralpin lafları ile Kunt abim burnundan gülerken Azat beye baktı.

 

"Üzgünüm Azat bey ama bu konuda benle yarışacak son kişilerden." Abimin iddialı konuşmasına bende içten içe katılırken Azat beyin kaşları havalanarak gözlerini bana çevirerek merakla bana baktı.

 

"Sen ne düşünüyorsun kızçem?"

 

Ulan... Koskoca adam bana kızçem dedi.

 

Ulan aynı benim erkek halim ya! Ekine bebekken hep kızçem derdim ben.

 

"Şüpheliyim Azat beyciğim lakin bu şüphelerimi kırmak veya İnşa etmek sizlerin elinde." Diyerek konuşurken bu konu nereye gidecek diye merak ederken Konuralp abim umut ile pusat abiyi kantinden çekirdek almalarını isterken onların çıkmasıyla ikiztaneme çikolatalı ve tuzlu bir şeyler almasını istedik.

 

Doğal olarak bende akında hala açtık ve bu manyaklar endişelerinden bizim açlığı da fark etmemişti.

 

"Daha iyimisin kızım?" Oya annenin sağ elimi tutarak bana bakmasıyla ona dönerek kafamı salladım.

 

"İyim oya sultan bir zehirmi bizi yıkıcak? Biz o zehri alır cıktığı yeri-" kafama atılan yastık ile şok ile karşıma bakarken o yastığın nereden geldiğini fizik kimya ile hesaplıyordum.

 

"Ulan sus! O cümlenin sonunda ne diyeceğini çok iyi biliyorum ama şamar yersin, yapma!" Akının lafı ile kafanı çevirip kaşlarımı çattım ve çirkeflik moduna girdim.

 

"Ulan ne diyecektim söyle! Hadi söyle!" Diye bağırırken eliyle yaklaş derken merakla kafamı ona yaklaştırdığımda kulağıma dediği kelimeler ile diyeceklerimin uyuşması ile kafasına vurarak geriye çekildim.

 

"Zaten bu aklı sen hep boş işlerde kullan. Nerede o aklı güzel yerlede kullandıgını göreceğiz biz." Diye onunla alay ederken yataktan doğrulup oda çirkeflik moduna geçti.

 

"Bu akıl sende de var yanlız!" Diye konuşurken devamını getirmeden elimi nazikçe kaldırarak susmasına neden oldum.

 

Ve kafamı hafifçe ona çevirerek lafı çakarak. Bütün alkışları üzerime çektim.

 

"Sendeki benim dişimin kobuğu olamaz yumurta akı akın. Şimdi o kokusmuş akını benden uzak tut çünkü yumurtada en sevmediğim şey cıvık bir beyazdır!" Diye önüme döndüm.

 

"Bak hep böyle yapıyorsun ama! İki saat önce de aynı-" diye konuşan akın ile kaşlarımı çattım ve ağzımı açtığım gibi Leyla hanımın konuştu.

 

"Akın ve Eylül susun bakayım! Harkındaysanız siz zehirlendiniz! Yatın uyuyun hadi. Çocuklar için uyku vakti." Sonda dediği ile akın ile birbirimize bakışımız ile odada bir çok kişi gülerken Azat bey yanıma gelerek yanıma çömeldi ve başımdan öperek sırtımı okşadı.

 

"Ayh valla yeter, bekleyeyim bekleyeyim diyorum ama dayanamayacağım!" Erce'nin bir anda bağırmasıyla kafamızı ona çevirirken Erce yanıma gelerek eymeni alarak akının yanına bıraktı ve Azat beye dönerek ellerini beline koydu.

 

Allah kahretmesin şuan aynı eşine kıza teyzeler gibi...

 

Bir mutfak önlüğü ve bulaşıklı elleri eksik.

 

"Oğlu?" Azat bey merakla ona bakarken erce de ona kaşlarını hafif çatarak baktı.

 

"Baba."

 

"Ne istiyorsun lan direkt söyle uğraştırma beni." Azat beyin kafasını kafama yaslarken içimde anlayamadığım bir kıpırtı ile bende gülümseyerek yasladım kafamı.

 

"Diyorum ki onlarda ailesi saygı, o şu bu diyorum ama yeter. Çekilin bacımın yanından ya! Gözümün önünde gitti zaten manyak. Kıracam o kemiklerini senin insan hiç abisinin yanında bayılıp ödünü patlatırmı! Birde ağzından beyaz beyaz tükürk de akıttın bebek gibi!" Erce'nin konuşmaları ile hayatımda belki de ilk kez şaşkınlıktan gülümsedim.

 

Korkmuştu bunu çok belli ediyordu. Lakin korkusunu gizliyor hem kendini hemde çocukları iyice korkutmak istemiyordu.

 

Azat bey sakince ayağa kalkınca erceynin kolundan tutup yanıma çektim ve beklemeden boynuna sarıldım. Benim sarılmamı bekleyen erce kollarını belime sıkı sıkı sararken kafasını omzuna gömdü. Ağlamak istiyordu ama ağlamayacaktı. Bu eylemi kendi basına kaldığı an yapacaktı ama şimdi ağlamayacaktı.

 

Aynı benim gibi...

 

Mesela Kunt abimin, dedemlerin, murat ve pusat abimlerin omuzlarında saklı benim göz yaşlarım.

 

Onun ki kim bilir nerede saklı.

 

"İstediğin zaman bana ağlayabilirsin ercem." Ercem demek de garipmiş lan.

 

Omzunu sıvazlarken odaya gelen umut ve pusat abim neler olduğunu anlamazken poşeti yanıma getirip koymalarıyla ikisine gülümseyip uzaktan öpücük attım.

 

İkiside gözlerini açıp kapayarak bana gülümserken erce'nin kolları belimden ayrılınca bana kaşlarını çattı.

 

"Kız her yerimi salya sümük ettin! Ben senin hiç cicilerine böyle yapıyormuyum? Aşk olsun maviş!" Derken tekrardan ellerini beline koyunca seslice gülmeye başlarken erce'nin bu tatlılığına dayanamayarak yanaklarını sıktırdım.

 

"Seni yerim çocuk! Şimdi kalk da sarılmam gereken bir kaç küçük civciv var." Diyerek omzuna patpatlatınca ayaklanarak olamayan göz yasını sildi.

 

"Öyle olsun maviş... Ben, beni 10 çocukla ulu orta yerde beni bırakmazsın diyordum ama. Sen beni bıraktın." Diye Drama Queenlik yaparken Kunt abim onun ensesinden tutarak çekerken yüzünde hafif bir gülümseme vardı.

 

Biliyorum işte o da erceyi seviyooo

 

Gözlerim miraç, yiğit ve kafana dönerken üçününde yan yana durup bana baktıklarını fark ettim. Şuan ki kafalarını hafif eğip bana attıkları bakışlar yüzünden onları yutabilirdimm.

 

"Üç silahşörlerim, sizi böyle topyekûn görmek ne kadar duygulandırdı beni. Şimdi gelin çabuk yanıma." Diye onlara gülümserken üçü de yanıma hızla gelerek sağıma yiğit, soluma Kaan ve miraç geçerek oturdular.

 

Her ne kadar yaşları çok küçük olmasa da onlar daha çocuktu ve korkmuşlardı. Büyük ihtimalle ekin ve eymenin de yaşları yüzünden onca şeyden haberleri yoktu.

 

Yiğitin elini bir elimle tutarken diğer elimle miraçın yanağını sevdim.

 

"Merak etme, bende abin de iyiyiz." Diye ona fısıldarken o dolu gözlerle kafasını sallarken gözlerim arkasından bana bakan akın ile kesişti.

 

Bunların kanında bir tutarsızlık var ama hadi hayırlısı.

 

Biz minnoşlar ile hasret giderirken Leyla annemin sesiyle hepimiz kafamızı o tarafa çevirdik.

 

"Oya, Eylül bu gün bizde kalsa olur mu?" Diye anneme sorarken annem tam itiraz edecekken Kunt abimin elini kaldırmasıyla kaşlarını çattı.

 

"Oya abla, Eylül bir süre orada kalsa daha iyi olur." Diye sıkıntıyla konuşurken bu konuda kendisi de hoşnutsuzdu.

 

Oya annem abimin dedikleriyle kaşlarını çatarak ona yürüdü.

 

"Bana bak Kunt, şu aralar bir şeyler sönüyor ve sen hiç bir şey söylemiyorsun! Her şeyi kendin halledemezsin oğlum anla şunu." Diye abime kızarken abim ona hafif gülümseyerek omzundan tutup kendine çekip sarıldı.

 

Oya annem ve abim arasında anlatılamaz bir bağ vardı bunu ben dahil hepimiz biliyorduk. Çünkü aramızda en çok öz annesinden ilgi görüp sarıp sarmalanırken bir anda kollarını kesmislerdi. İşte o zamanda da Oya annem devreye girmişti ve abimleri kendi çocuklarından ayırmamıştı.

 

"Her şey kontrol altın da ama sen önce Taner Bulutla ne konuştunuz onu anlat." Diyen abimle gözlerim ışıldarken Oya annem onun omzuna vursa bile gülerek ayrıldı abimden.

 

"Hepiniz beni deli etmeyi neden bu kadar seviyorsunuz anlamıyorum." Oya anne homurdanırken biz abimin son dediklerine takılmıştık.

 

"Bir dakika, sen babamlamı konuştun anne." Diye heyecanla konuşan kaana bakmadım ama onun da gözlerinin ışıldadığına yemin edebilirdim. Oya anne tek tek bütün evlatlarına bakarken hafif tebessüm etti.

 

"Ne dedi?" Murat abimin gülen sesini duyuyordum.

 

"Anne çatlatma insanı ne dedi babam! İyimiymiş? Nerede ve ne zaman dönüyormuş?" Benim sabırsızca konuşmamla Oya anne de hepinizden bunalmış olacak ki hafif çatık kaşla patladı.

 

"Ay ne bilim ben ne zaman dönüyor. Bilmiyor musunuz babanızı görevdeyken asla ne zaman döneceğini söylemez! Omzumda minik bir yarası varmış o da bir hafta önce olmuş. Bende bana neden söylemediğine kızdım." Diye konuşurken bir anda durup gözlerimin içine baktı.

 

Bilmiyordum...

 

Babamın göreve gittiğini bilmiyordum.

 

"G-görev derken? Anne babam eğitim amaçlı duruyordu hani orada?" Sesim titrerken kalp atışlarımın monitördön çıkan sesle yükseldiğini anlıyordum.

 

"Eylül, kızım öyle değil." Oya annem bana ilerlerken pusat abimin onu tutmasıyla hepsinde göz gezdirdim.

 

Kunt abim, murat abim, pusat abim, Konuralp abim, yiğit, Kaan...

 

Hepsi tek tek benden gözlerini kaçırırken şokla hepsine tekrar baktım.

 

"Siz... Biliyordunuz. Allah kahretmesin hepiniz biliyordunuz ve bana söylemediniz mi?!" Diye bağırırken titriyordum.

 

Neden demediklerini az çok biliyorum çünkü bundan bir buçuk yıl önce gittiği görevde ağır yaralanmıştı Taner bulut. Uzun bir süre yoğun bakımda kaldığında hayatımda çok sevdiğim birini daha kaybetme korkusuyla yerle bir olmuştum.

 

Uyandıktan sonra ise çok yalvardım. Askerliği bırakma ama tehlikeli görevlere de gitme diye. İçten içe bunun olmayacağını bilsemde bana yalan söylemezler diye düşünmüştüm hep.

 

Şuan öğrendiklerim ise her şeyi açıklıyordu.

 

Yoğun bakım günlerinde yasadıklarım aklıma bir bir dolaşırken omzumda olan eli daha yeni hissediyordum.

 

"Eylül sakin ol kızım." Bir iki ses daha geliyordu ama ben hala o babanın yüzüne örtülen beyaz örtüdeydim.

 

Benim babam son anda dönmüştü bana.

 

Taner bulut...

 

Timiyle gittiği görevde 3 kurşun alarak al bayrağın yere değmesine müsade etmeyen bir buçuk ay yoğun bakımda kalarak kalp krizi geçirerek son nefesini verecekiken doktorunun tecrübesiyle hayata dönen kıdemli yüzbaşı Taner Bulut.

 

Hala askerse o günden sonra kaç kez gitti göreve ben onunla vedalaşmadan.

 

Sahi şimdi rütbesi neydi?

 

"Eylül'üm." Yanımdan gelen bir erkek sesiyle kafamı oraya çevirdigimde istediğim kişi Taner Bulut iken bulduğum ise bana tebessümle bakan bir Azat Öztürk'tü.

 

Elimi tutuyor yanımda oturuyor ve bana gülümsüyordu.

 

Ben az önce onun burada olduğunu unutup onun için başka bir adama baba diye hitap etmiştim, canı acımamışmıydı?

 

Acımıştı...

 

Ama o kendi acısından çok benimkini düşünmüştü.

 

Ben onun gözlerinin içine bakarken ikimizinde aynı renk olan mavileri dolu doluyken beni kendine çekerek göğüsüne yasladı.

 

Onun kokusu burnuma gelirken gözlerimdeki pınarlar artık sessizce akmaya başlarken o benim belindeki eliyle sırtım arasında elini hareket ettirerek beni sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

Ben neler yaşamıştım? Veya yaşıyordum, dahası yaşayacaktım?

 

Annanem bugün rüyamda bana onca şeyi derken benim de küçük olduğumu benimde yorulduğumu görmemişmiydi.

 

"Kırgın ve bir o kadar şaşkınsın kızım biliyorum ama lütfen onlara kızma. Devlet görevi bu sakla derse saklarsın öl delrerse ölür yaşa derlerse yaşarsın." Diye beni sakinleştirirken aslında bende biliyordum.

 

Onun kolları arasından çıkıp gözlerimi silerek oya anneme döndüm.

 

"Onu arayıp bana verirmisin." Derken ağzını açmıştı ki ben tekrar konuştum.

 

"Bir hafta önce vurulmuş dedin ve bu hafta birden fazla konuşmuşsunuz. Sence de bu görevdeyken yaptığı huylar mı anne? Ara, eminim ki açacaktır." Diyince Oya annem telefonuyla bir şeyler yapıp bana uzattığında aldım ve kulağıma götürdüm.

 

Bir iki saniye çaldıktan sonra telefon açılırken derin nefes aldım.

 

"Yavrum, iyiyim dedim ya ben. Merak etme beni sen söyle kızım nasıl?" Sona doğru sesinin çocuklaşmasına tebessüm ederken boşta olan bir elimle yanımd oturup yere bakan Azat beyin elinden tuttum.

 

"Bilmem kızın nasıl babacığım?" Diye konuşurken telefonda sesler kesilmişti. Beni beklemediği aşikardı.

 

"Eylül..." Tatlı tatlı ismimi söylerken hafif kaşlarımı çattım.

 

"Ya sen nasıl bana söylemezsin görevlere gittiğini! Omzundan vurulmuşsun hem de! Hep bana demediğin için oluyor bunlar." Diye çocuk gibi isyan ederken derin nefes alıp kıkırdayan sesini duydum.

 

"Omzumda öpmedin ya ondandır vurulmam." Diye konuşurken gülümsediğini hissederken ben somurttum.

 

"Allah Allah! Acaba kimin yüzünden öpemedim ben. Neyse şuan daha fazla konuşmayacağım sana da bir şey anlatmayacağım ki kudur. Onun yerine en kısa zaman da yanıma gelip tribinizi çekmeniz gerekiyor Taner Bulut." Diye konuşurken telefonda kahkaha sesleri dışarıya taşarken onun yasadığına bir kez daha şükrettim.

 

"En yakın zamandan güzel gözlü kızım Eylül Bulut."

 

He evet birde bu var.

 

Dedeme inat bana bulut soy ismiyle hitap ederdi.

 

"Seni gidi seniii. Neyse daha falza senle konuşup ödül vermeyeceğim. Ve döndüğünde hepinizle tek tek bu konuyu konusacağımı da bilesin." Diye hepsine bakarken konuştum.

 

"Tamamdır güzelim, ama onlara çok kızma tamam mı?"

 

"Tamam, tamam. Hadi öptümm." Derken telefonu kapatarak yanıma koydum ve geriye uzanıp yerime yattım.

 

"Şimdi hepiniz gidebilirsiniz ben akşam yanımda kalacak kişiyi çoktan çağırdım ve onlardan biri bile değilsiniz." Dalgaya alan sesimle hepsi kaşlarını çatarken Oya annem hareketlendi.

 

"Kızım kırgın olabilirsin ama seni öyle kimseye emanet edemem." Diye konuşurken bu sefer umut atıldı ortaya.

 

"Lan ikiz, ben neden yokum?" Hepsi bir ağızdan konuşurken ben kafamı öztürklere çevirerek işte hayat dercesine kafamı salladım.

 

Tarık bey, evet yine içimden tarık demeye karar verdim.

 

Hayattan benim gibi olmayın. Nohta.

 

Tarık demir de benim tepkime gülümserken erce ona uzattığım poşeti alıp akına vermişti. Bunu kimsenin bilmesini istediğimi söyleyen bir mesaj atarken bana göz açıp kapatarak cevap vermişti.

 

Tabi o poşetin içindeki çaklıtlarımı ben yanıma almıştım.

 

Onları o yumurta akına bırakacak değildim.

 

"Kim kalacak peki senin yanında?" Murat abimin lafıyla kollarımı çiçek yaparak geriye yaslandım.

 

"Ezeli düşmanım."

 

"Ezeli düşmanım?" Konuralp abimin anlamayan sesine abimlerin sesi de eşlik etti.

 

"Hadi canım! Siz barıştınız mıı!" Salak umut, ezeli düşmanım dediğim insanla niye barışayım?

 

Niye refakatçin olarak alasın?

 

Keyfim ve kahyası öyle istiyor çünkü Nuriye😇✨

 

"Siz nasıl ezeli düşmansınız anlamıyorum." Diyen Kaan.

 

"Nereden öğrendi?" Diye sorgulayan pusat abim.

 

"Aranızdaki ilişkiye hayranım güzelim." Diyerek baş örtümün kenarını düzelterek bana göz kırpan Kunt abim.

 

Arkamda ise yandan yaslı olduğum bir omuz ve o omuzun sahibinin elinin omzumda durup kolumu aşağı yukarı şekilde hareket ettiren Azat beyciğim.

 

Yiyecem ben bu adamı yaaa

 

Ona bakıp gülerken kapının önünden gelen abidik gubudik sesler ile ben ve Azat bey hariç hepsi oraya bakarken ben bir avcumu Azat beyin yeni çıkmış sakallarıyla oynayarak tebessüm ediyordum.

 

Ben onun sakallarıyla ilgilenirken o ise gülümseyerek beni izliyor arada bir avcumun içini öpüyordu.

 

Bir anda Kunt abimin öksürük sesi gelirken yerimden sıçrayarak elimi Azat beyciğimin yanağından çekerek abime dönüp mazlum mazlum baktım.

 

Kıskanç abiş!

 

"Ne bakıyorsun Kunt?" Azat bey hala yanımda otururken omzumdan tutan eli beni kendine daha çok çekmiş abime nisbet yaparmışcasına şakağıma öpücük kondurmuştu.

 

Abimin ise kaşları olabildiğince çatılırken hemen diğer tarafıma oturup beni belimden kendine çekince bir anda kendimi kunt abimin dizinde sırt üstü yarı uzanırken buldum.

 

Bakıştığım tavan ile aramıza giren ses ise canım ezeli düşmanımın sesiydi.

 

"Bakıyorum da her zamanki halindesin tunç? Refakatçiye ihtiyaç duyduğunu düşünmeleri başlı başına saçmalık."

 

Sesini duymam ile doğrulup bana yukarıdna bakan eski dostum şimdinin ise düşmanım olan o kadına baktım.

 

Alara Karaca Durmaz.

 

Diğer adıyla ise Mehlika

 

Benim Mehlikam...

 

Bölüm : 06.04.2025 00:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...