21. Bölüm
İdlx / Eylül -Gerçek Ailem Vakası- / 18

18

İdlx
idlxlluviaxx

Arkadaşlar burada küçük bir bilgilendirme yapacağım. Evet ben tesettürlü bir kadının kurgusunu yazıyorum ama bu tesettür dinimize uymuyor olabilir. Yani benim kitabımı okuduktan sonra kitapta tesettürlü kız bunu yapabiliyordu buna yakın olabiliyordu, demek bu dinde uygun demeyiniz lütfen. Bunu yazıyorum çünkü bu düşünce olursa şayet benim yüzümden kaynaklanır. Hem kendinize hem de bana günah point yazılır haberiniz olsun.

 

Lütfen bunu yapmayın.

 

💗İyi okumalar💗

 

-Azat Öztürk'ün anlatımı-

 

Sinirle burun kemerimi ovalarken derin nefesler alarak kendimi kontrol etmeye çalışıyordum.

 

Kaç dakikadır bunu yapıyordum bilmiyorum lakin nefesimin düzelmeyip daha da kötüleştiğini hissediyordum.

 

Yıllar sonra bulduğum biricik kızım geçirdiği kriz nedeniyle kötüleştiğini düşünürken aslında öyle olmadığını, o bir hafta içinde ruhuna dokunduklarını öğrenmem beni yıkmış. Parçalamıştı.

 

Her an oturup ağlayacak gibiydim...

 

"Bütün camları açın." Diye mırıldandığımda onlara bakmamıştım ama seslerden anladığım kadarıyla ve bir anda içeriye giren soğukla açtıklarını anladım.

 

Kafam masaya eğmiş masanın üzerinde duran Eylül ve benim mutfakta eğlendiğimiz günden kalan bir fotoğrafa dalmış bir şekilde bakıyordum.

 

O gün ne güzel eğlenmiştik değil mi?

 

"Bab-"

 

"Sus!" Elimi masaya vurarak ayaklanmamla en sonunda kafamı onlara çevirip kırmızı gözlerle baktım gözlerinin içine.

 

Hepsinin ayrı ayrı baktım, acımı anlasınlar istedim. Yedikleri haltın ağırlığını anlasınlar istedim.

 

Masum bir kadının ahına girdiklerini, en önemlisi kendi öz kardeşlerinin günahına girdiklerini anlamalarını istedim!

 

Gözlerim anlamayan kişilerin üzerine getirdiğimde üçününde yutkunduğunu gördüm.

 

Can, Ayaz ve Akın...

 

İkisi abisi biri ise aynı anne karnını taşıdığı ikiziydi.

 

Benim karşımda korkudan titriyorlardı lakin bunları yaparken elleri titrememişti. Eğer bu yapılanları başkası yapsa o eli hiç düşünmeden tüm parmaklar dahil olmak üzere kırardım.

 

Lakin onlarda benim evlatlarımdı.

 

Babam bize hep kardeşlerini ne olursa olsun korumayı kollamayı gösterir ve öğütlerdi. Bende aynısını yapmıştım oysaki, niye böyle oldu şimdi?

 

Cidden doğurmak ve doğurtmakla anne baba olunmuyormuş. Ben bunu bugün en ağır şekilde öğrenmiş olmuştum.

 

"Bari yalandan pişman olun. BARİ KARŞIMDA NUMARADAN BİLE OLSA PİŞMAN OLUN!" Doğrulduğum yerden hızla onların karşısına geçmiştim.

 

İşaret parmağımla üçünü teker teker gösterirken bütün sinirlerimin gerildiğini hissederken ellerimin ve ayaklarımın titremesiyle krize girmeme az kaldığının habercisiydi.

 

Bende Eylül gibi sinir hastasıydım ve bizde ki bu hastalık kalıtsal olan bir genetik hastalıktı.

 

İlacımı içmediğimi hatırlayınca kenarda duran çekmeceye ilerleyip çekmeceden haplarımı alıp bir iki tane attım ağzıma.

 

"Baba iyi-" diye konuşan tarık ile sinirle elimdeki ilaç kutusunu fırlattım.

 

Cam şişede olan ilaç kutusu duvara deydiği gibi paramparça olmuş yere dağılmıştı.

 

"ÇOK MU ÖNEMLİ BENİM İYİ OLMAM HA? COK MU ÖNEMLİ!" Bağırarak onlara dôndüm.

 

"BABANIZI BU KADAR SEVİP ÖNEMSİYORMUSUNUZ SİZ?!" Diyerek onlara yaklaştığımda Can'a bakıp konuştum.

 

"Önemsiyormusun lan beni?" Can sorduğum soruyla dik duran kafasını hafif eğmiş ama yinede benimle olan göz temasını kesmemişti.

 

"CAN SANA BİR SORU SORDUM."

 

"Elbette önemsiyorum baba, sen benim babamsın." Diye mırıldandı. İster istemez bir gülüş çıktı dudaklarımdan gülüşümü duyunca kafasını kaldıran can'ı bu sefer umursamadım ve Ayaz'a döndüm.

 

"Sen beni önemsiyormusun oğlum?" Diye sordum düz bir sesle.

 

"Evet, baba." Gülüşüm yerini sadece boş bir gülümsemeye bırakırken bu sefer akına döndüm.

 

"Eee sen beni önemsiyormusun benim canım oğlum?"

 

Ayaz ve Can gibi kafasını eğip bana alttan bakmak yerine kafasını dik tutarak gözlerini benden kaçırıyordu.

 

Çünkü beni ilk kez bu kadar sinirli görüyordu.

 

Mardin'de olduğum tavrımı hiç bir zaman aileme yansıtmazdım. Orada bir Ağaydım ve sözümün geçmesi için duygusal olarak bir şey belli edemezdim. Lakin burada benim ailem, sevda çiçeğim, evlatlarımla olan bir dünya vardı.

 

Ne ben ne de Leyla, bu evin içine hiç bir zaman memleketteki gibi tavır sergilememizi istememiştik.

 

Ben nasıl Mardin'de Ağaysam o da Ordu'nun deli kızıydı, evlenmeden önce ikimizinde çevremiz yüzden olan bir otoritemiz varken birbirimizi sevdikten sonra hele de evlendikten sonra bu otorite evimizde birbirimize ve de evlatlarımıza işlemezdi.

 

Üzgünüm güzel sevdam bugün sana verdiğim sözü çiğneyeceğim ve bundan asla pişmanlık duymayacağım.

 

"Beni önemsiyorsanız benim emanetimi de önemsemelisiniz!"

 

"ANLADINIZ MI BENİ?" Hiç birinden ses çıkmayınca elimi masaya vurdum ve son kez sordum.

 

"Anlaşıldı mı dedim!" Düz sesten sert sese geçerken bu seferki soruma hepsi birden karşılık verdi.

 

"Anlaşıldı baba."

 

Yavaşça yerime geçip otururken elime aldığım kalemi elimde çevirirken sinirle nefes alıp verdim.

 

"Can, senin galiba boktan şeylere harcayacak çok paran var." Diye kalemle oynamaya devam ettim.

 

İçlerinden bazıları yaptığım imayı anlamasa da can bunu çok iyi anlamıştı.

 

"Kendine özel kredi kartın on dakika önce kapatıldı. Kullanacağın kart ise EEBK kartı."

 

(EEBK= Ergensen Ergenliğini Bileceksin Kartı. Her gün belirli miktarda para oluyor ve para ödemesi yapılırken paranın kimin kime ne alırken ödediği bilgilerinin hepsi Azat bey ve Leyla hanıma iletiliyor)

 

"Bab-" diyen sesle gözlerimi kaldırıp tek kaşımı kaldırarak Can'a baktım.

 

"Ağana, atana karşı mı geliyorsun lan sen." Kafasını yere eğerek susmuştu.

 

"Ayaz galiba seninde aklında çok fazla boş fikir var." Derken onun yüzüne bakıp gülümsedim.

 

"İşin umrumda değil yarından tez yok sanayiye gidip Samet abiye çırak olacaksın. Kart olayı aynısı senin içinde geçerli." Ayazın en nefret ettiği şey sanayiydi çünkü orada calışan insanları küçük görüyordu. Uzun süredir aklımda olan bu fikir şuan işime yaramıştı. Kart cezasını bile kabul ederdi lakin sanayi kısmında bana karşı gelecek ve gerilecekti.

 

"Ama baba işim!" Tam da tahmin ettiğim gibi itiraz ettiğinde kaslarım çatıldı.

 

"Benim sözümün ne zaman ikilettirdiğimi gördün Ayaz Öztürk?" İlk başta bana sinirle baksa da benim bakıslarım ona daha ağır gelmiş olacak ki o da Can gibi kafasını eğip ellerini önünde birleştirerek susmuştu.

 

"Akın sende sanki şu aralar çok arkadaşlarınla dışarı çıkıp alışveriş yapıyorsun."

 

"Kredi kartı senin için de geçerli ayrıca arkadaşlarınla bir süre okul dışında görüşmeyeceksin. Bindiğin motor elinden alınacak ve okula artık arada değil hep kardeşlerinle beraber özel şöförle gideceksin. Eğer olurda beni kandırmaya kalkışırsan iş ciddiye biner." Gözleri şaşkınlıkla açılan akın dudakları oynarken arkama yaslandım.

 

"İkileteceksen cezanı arttırabilirim?" Dememle sustu.

 

"Demir-"

 

"Bana vereceğin her cezaya kabulum baba." Derken içten saşırsam da yine de dümdüz bakmaya devam ettim.

 

"Evin getir götürünü, alma işini bu saatten sonra sen yapacaksın. Kredi kartına şimdilik dokunmuyorum." Dememle kafasını sallayarak kafasını eğdi.

 

Tugay ve Tarık'a döndüm.

 

"Pişman mısınız?" Onlara sorduğum soruyla ikisi de ilk birbirlerine bakıp bana dönüp kafa salladılar.

 

"Bu mu lan pişmanlığınız? Sizinki pişmanlık değil özenti. Hele sen Tugay!" Derken göz kırpmadan tugaya bakıyordum.

 

"Seninki Kunt'a olan nefretinin getirdiği hırstan başka bir halt değil! Bir olay olsa yine eskiye döner Eylül'ün karşısında dikilirsin."

 

"Şimdi ise nefret ettiğin adamın yani düşmanının göz bebeğinden vurmaya çalışıyorsun. Yani Eylülle. Benim kızımla."

 

Ne kadar emin olsam da beni reddetmesini istedim. Beni reddetsin de onu cidden kardeşi olduğunu söylesin istedim ama o benim dediklerimle düşüncelere dalmasıyla dediklerinin doğru olduğunu fakat bunu daha kendisinin bile yeni fark ettiğini fark ettim.

 

"İlk önce size sonra da sizi bir türlü yetiştirememiş olan bana yazıklar olsun. Şuna bak koskoca adam olmuşsunuz sizi karşıma alıp saçma sapan cezalar vermek zorunda kalıyorum." Derken elimdeki kalemi masaya koydum.

 

"Senin cezan ise daha farklı Tugay efendi. Seni şirketteki görevinden alıyorum bir süre evde kalıyorsun, artık annenle mi zaman geçirirsin kendine çeki düzen mi verirsin bilemiyorum ama dışarı çıkıp gezemezsinde. Bu saatten sonra çıkabileceğin tek yer bahçe."

 

Tugay hem gezmeyi hemde işini seviyordu ve şimdi ikisi de elinden alınmıştı. Oğullarımı tanıyordum ve hayatımda ilk defa oğullarımı tanımamak istedim.

 

"Tarık sen pişman mısın?"

 

"İt gibi pişmanım baba." Diyen çaresiz sesini duyunca kaşlarım havalanırken gözlerimin sert mavileri tarığın gözlerinde sabit bir şekilde durdu.

 

"Ne için pişmansın peki?"

 

"Her şey için... Ona bağırdığım için inanmadığım için imkanım varken daha yakın olmadığım için onu koruyamadığım için ve de ona layık bir abi olmadığım için." Tarığın çaresiz sesiyle beraber kafasını eğerek parmaklarıyla oynamasına ben dahil bütün odadakiler şaşırmıştı.

 

Çünkü Tarık sinir dışında duygularını belli etmeyen biriydi çaresiz kaldığı durumlarda bile mantıklı düşünerek hareket eder çözüm bulurdu bu nedenle sadece aile şirketinde değil kendi şirketleri de vardı.

 

İkiziyle beraber ne kadar ortak olarak açmış olsa da o şirketin duygusu Tugayken beyni Tarıktı.

 

Küçüklüğünden beri dimdik olan, düşse bile ağlamayan oğlumun bu çağresiz sesi beni bir nebze de olsa rahatlattı.

 

"Sana cezam...Eymenle beraber istediği ne kadar sinema çizgi film varsa onları izlemek. Onun dışında zaten Eylül sana asıl cezayı çektirir." Diyerek hafifçe gülümsedim.

 

Tarık çizgi filmlerden nefret ediyordu, çocukken bile belirli filmler hariç asla izlemezdi. Ona göre bir çoğu çok saçma ve mantıksız geliyormuş.

 

Dedim ya, oğlum ayaklı mayık arayan bir insan.

 

Tabi bazen şerefsizlikler yapabiliyor.

 

Eymende en çok mantıksız olan hayal gücünün çok olduğu filmleri sever. Bu nedenle bu tarık için tam bir işkenceden farksız hale geliyor.

 

Tarık pişman olduğu için cezasını kabul ederek kafasını salladı ve ikizine sert bir bakış attı.

 

Büyük ihtimalle Eylül'e hırs için yaklaştığını öğrenince ona sinirlendi ki en doğrusu. Hatta içimden bir ses buradan çıktıktan sonra tarık tugaya bir yumruk atacaktı ama buna tabikiside göz yumacaktım.

 

Sinirliydim, kızgın ve bir o kadar hayal kırıklığıyla doluydum lakin karşımdakiler benim evladımdı. Bağırmak ve ceza vermekten başka bir şey şu anlık yapamıyordum. Elim delicesine kaşınsa da onlara vurmamalıydım, şuan elimden gelen onlara en ağır cezaları vermek ve azarlamaktı ve ben onu yapmıştım.

 

Lakin bundan sonra tekrar böyle bir şey olursa neler yapacağımı kestiremiyordum, en büyük sorun da buydu...

 

"Erce, oğlum gelsene." Diye konuşarak oturduğum sandalyeden ayaklandım ve ercenin gelmesini bekledim.

 

Sözümü ikiletmeden gelen erceye gülümseyerek kollarımı aralayınca gülümseyerek kollarını bana sardı.

 

"Hoş geldin oğluşum." Diyerek saçlarını karıştırırken gülüyordum.

 

"Hoş bulduk hacı." Diye oda gülerken dediğiyle ensesine hafifçe vurdum.

 

Gülerek bana tekrar sarılırken karşılık vererek bende sarıldım.

 

"Teşekkür ederim baba."diye mırıldanan ercenin sesiyle hafif ona döndüğümde dolu gözlerle bana gülümsedken buldum.

 

"Oğlum bana mı aşıksın? Bak yapma etme benim dünya tatlısı sevgili bir eşim ve güzeller güzeli bir prensesim var. Olmaz yani, etik değil." Diyerek onlar uğraştığımda seslice gülerek bana sarılmayı bıraktı.

 

"Asıl sen bana aşık mısın babalık? Lütfen bak olmaz öyle, benim bir dünyalar güzeli sultanım ve dünyanın en güzel tatlısı olan bir kız kardeşim var. Olmaz yanisi, etik değil." Derken ikimizde güldük.

 

Erce hep böyleydi, kolay kolay ciddi olduğu bir ortam göremezdik ve işin en güzel yanı erce gergin anlarda soğuk kanlı olarak cözüm üretme de Tarık dan da iyiydi. Eğer isteseydi kendi şirketimde koltuğu hazırdı bile lakin o zamanında benimle sakince konuşup şirketle ilgili hiç bir şey istemediğiniz sadece konservatuar okumak istediğini söyledi.

 

Hiç bir çocuğuma zorla bir meslek yaptırmadım ve bundan sonrada yaptırmayacaktım. Ben sadece ilk başta şirketteki mevkileri seçenek sunuyor ve kenara çekilip onun karar vermesini bekliyordum.

 

"Şimdi herkes yatsın, yarın çok güzel bir gün olacak. İyi geceler oğullarım!" Diyerek hafif tebessümle ilerleyip odadan çıkıp kendi odamıza girdim ve tatlış eşimin yanına ilerleyip yanına uzandım.

 

Kendi tarafında kıvrılarak uyuyan güzelime doğru yaklaşarak hafifçe yataktan doğrularak ay gibi olan yüzüne baktım. Yüzüne ve boğazına dolanan açık kahverengi saçları onu rahatsız ediyor ve rahat uyutmuyordu, kesmek istese de benim ısrarlarım ile kesmiyordu. Kesilmesine kıyamadığım saçları ellerimle toplayıp nazikçe bağladım ardından bir kolumu katlayarak elimi başıma yaslamış şekilde leylamı izledim.

 

Toparladığım saçlar onu rahatlatmış olacak ki hafifçe gülümsedi be tatlı tatlı mırıldanıp iyice uykuya dalmasıyla hafifçe kıkırdayıp eğilip boynuna zambak kokusunun en yoğun olduğu boynuna kokusunu içime çekerek bir kaç öpücük koydum.

 

Öpücüklerimi hissetsede sadece mırıldanarak sustu. Bende bu sefer yanağından anlından burnunun ucundan öptüm ve kulağına eğildim.

 

"Her şeyim senle ve senin bana kattıklarınla güzel güzelim. İyi uykular."

 

En son dudağına minik bir öpücük bırakıp onun beline sarılarak başımı boynuna sokarak sarıldım. Beni hisseden Leyla kollarıyla beni sıkıca sarmış saçlarımın arasına minik bir öpücük kondurmuştu.

 

Aklımda Eylülün çocukluğuyla dolu olan anılar düsünürlen sevdiğim kadının kokusuyla yine hayatımın en güzel uykusuna daldım.

 

❤️‍🔥💋❤️✨🔥🤧😍🎀💗

(Emojiler yetmiyor tatlılığa yaaa)

 

Eylül Tunç Öztürk'ün anlatımı

Ve bir de...

Eylül gıcık akın yüzünden hala sadece tunç, Öztürk soy adını alamadı🥲

Bugün de buna çay içiyoruz

 

"Tamam Azat beyciğimm. Sana kolay gelsinn hayırlı işlerr." Diyerek kapattığım telefonu bacaklarımın üzerine koydum.

 

Sabah geç uyanmamız nedeniyle okula iki ders geç gidiyorduk ve okula gitmediğimizi öğrenmiş olana azat bey arayıp iyi olup olmadığımı sormuştu.

 

Ha bir de...

 

Kunt abim ve diğerleri o oda da ki şeyleri görmüşler. Sabah abimle kendi odamda uyanınca anlamıştım bir kaç şeyi ama bunu beklemiyordum doğrusu.

 

Abim benle nazikçe konuşup neden anlatmadığımı eğer deseydim ilk andan gelip alacaklarını söylemişti ve de önceden bilinseydi eğer vekaletimi alabileceklerini söylemişken ben abime dürüst olup Azat bey ve Leyla hanımı seviyorum, onlar için katlanırım demiştim birde sizi çok uğraştırmak istemedim demiştim. Abim ilk başta biraz kendilerini uğraştırmak konusunda söylenirken bana sıkı sıkı sarılarak bundan sonra böyle bir şey olmaması için bana hayatımda görüp duyabileceğim en garip ve bir o kadar berbat olan bir yemini ettirdi!

 

-Topuklu ayakkabılarımın ve bu dünya da ki benim üzerime olan tüm malvarlığımım üzerine yemin olsun ki bir daha Abimden bir şey saklamayacam. Tırnağım kırılsa bile direkt ilk olarak abimi arayacağım ve eğer bunların ihlali üzerine topuklu ayakkabılarım sevmediğim insanlara hediye olarak dağıtacağıma yemin ederim.

 

Evet bu kadar berbat bir yemin!

 

Ne istiyorsun benim topuklularımdan be abi diye sorduğumda ise verdiği cevap benim onu yataktan kovmama neden oldu...

 

-boyun zaten ideal boydayken bir de onları giyinince kadınsı oluyorsun ve ben senin daha bu yaşta öyle gözüküp taliplerini arttırıp dövecek adam sayısını arttırmak istemiyorum.

 

De get abi yav! Çok yakışıyor diyemiyor da beyfendi, kadınsı olmuş diyo.

 

Aklıma geldi sinirlendim ha.

 

"Ne oldu ikiztanem?" Parmaklarımla oynayan umutun sorusuyla kendime gelip ona döndüm.

 

"Sabah Kunt abişin beni nasıl deli edip yemin ettirdiğini hatırladım da. DEĞİL Mİ ABİŞ?!" Sonda ön koltuğa doğru uzanarak abime atıfta bulundum ama o sadece gülümseyerek araba sürmeye devam ediyordu.

 

Evet! Bizi Kunt abim götürüyordu.

 

Murat abim erkenden uyanıp hastaneye gitmişti ve evde tembel teneke gibi yatan bize taş çıkarmıştı. Şuan da ise şoför koltuğuna Kunt abim yanında oturan pusat abim ve arkada sıkış pekiş oturan 4lü yani ben,umut,Kaan, yiğit...

 

"Nasıl bir yemin ettirdin abi?" Diye merakla soran kaanın kafasına çaktım bir tane.

 

"Topuklu ayakkabılarımın üzerine gani gani oynayarak kansız Kaan." Diyince hepsi gülmeye başladı.

 

"Abla karar ver artık topuklu mu seviyorsun, spor ayakkabı mı seviyorsun yoksa sandalet mi?" Diyen Yiğite bakıp öpücük attım.

 

"Nimet seçilmez yavrum. Hepsinin hastasıyım ben!"

 

"Sen ona buna hasta olmayı bırak da bak ben sana radyo açıyorum."

 

"Beni ayakkabıdan bile kıskanan abim seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?" Diye öne doğru uzandığımda ortada olduğum için rahattım. Pusat abim gülümseyerek bana dönerek yanağıma öpücük kondururken bir anda geri çekilmem ile dengemi şaşırdım.

 

"Salak Kunt abimin yanında sırnaşmayın demiyormuyuz biz?! Biz bilmiyormuyuz seni öpmeyi sarılmayı? Hıza bak! Hızlı ve öfkeli de görülmemiş böyle hız." Diye homurdanan umuta gülüp radyodan gelen şarkıyı dinleye dinleye okula gittik.

 

Okul galiba Azat beylere aitmiş bu nedenle ercenin dediğine göre orada biyolojik kuzenlerimle de karşılaşabilirmişim. Şaka maka benim birde biyo kuzen var demi...

 

Ben kendi guzenlerimi seviyorum amaaa

 

Halamın ve dayımın çocukları favım meselaaa

 

Salak senin zaten amcan ve teyzen yok

 

Teyzem neyse de amcam olmadığını nereden biliyorsun nuriş?

 

La var mı yoksa?

 

Yok ama varda olabilir di dimi nuriye sen niye benim olamayan amcamı dışlıyon?!

 

Sen hasta oldun mu lan

 

Hayır işte! Bir türlü olamadığım için çok morallerim bozuk.

 

Okula geldiğimizde ikinci dersin bittiğini söyleyen zil çalarken biz arabadan indik abimlerle 5dk dikkat edin basınıza iş acmayın falan faslından sonra derin nefes alarak okula döndüm.

 

Tam da tahmin ettiğim gibi bütün herkes buraya bakarak fısıldaşıyor!

 

Cidden harika ya!

 

Sadece tek tük kişi umursamadan konusuyordu ki en doğrusunu onlar yapıyordu.

 

Omzuma atılan kolla kafamı kaldırdığımda umut bana göz kırptı ve basımdan öperek gülümsedi.

 

"Hazırmıyız hacılar." Diyince gülerek bende kolumu yanımda ki kaanın omzuna attım ve umut diğer kolunu da Yiğite atarak 4 salak okula yürümeye çalıştık.

 

Bakın diyorum ki

 

Çalıştık

 

Niden?

 

Kaplumba didenn

 

Nuriye de get lütfen

 

Çünkü iki adımı 10dk da atıyoruz resmen!

 

"Ulan birimiz bari az yiyeydi de koca götü küçük kalaydı. Bu ne lan? Resmen götünüzün yüzünden yürüyemiyoruz! Çekilin gari." Diyerek homurdanırken Kaan ile yiğit gülüşerek bizden ayrıldı ve benim yanağımdan öperek önden sınıflarına ilerlediler.

 

Aslına bakarsanız umutu da öpeceklerdi lakin bizim ki ilk günden karizmayı çizdiremem dedi.

 

Benim yanımda sanki o karizma cizilmeyecek diyerek yanağından tuttuğum gibi sulu sulu kocaman öpünce o da gelip kafamdan ıssırdı.

 

Öyle didişe didişe bizde sınıfa ilerlerken herkes sınıflarına çıkmış olduğunu gördük.

 

"Lan bücür, biz hangi sınıftayız." Umutun bücür demesiyle ensesine vurduğumda ileriye doğru sendelerken kolundan tutarak onu kurtardım.

 

Çünkü ben kaptan düşük donum!

 

O filmi izlememeliydin demiştim sana...

 

Sonuç olarak izlemismiyim?

 

İzlemişsin...

 

"Nereden bilem ben sırık! Yürü müdüre gidek." Diyerek beraber müdürün odasını tıklattık. İçeriden gelen gel sesiyle kapıyı açarak girdiğimizde karsımızda gördüğümüz kişiyle hem şaşkınlıktan hemde mutluluktan ağzımız açık kalmıştı.

 

Zaman gerilemesi (ilk dersten önce)

 

Demir Öztürk'ün anlatımıyla

 

Sınıfa girip yine her zamanki yerim olan orta sıradaki 3. Sıraya otururken bizim ekibin de kapıdan girmesiyle gülümsedim.

 

"Lan ne var yani bir internet kafe deneyimi yaşasak?" Diye homurdanan Arda'nın ensesine vuran Sadullah ile gülerek ayaklandım.

 

Ensesinden darbe yiğen saf Arda kendine gelmeye çalışırken biz Sadullah ile sarıldık.

 

"Naber kardeşim?"

 

"İyi bacım senden naber?" Soruma verdiği cevapla bu sefer ben onun ensesine vurunca Arda kendine gelerek Sadullah'a kapak yapıp bana yapıştı.

 

"Canım kankam! Biricik kankam! Nasılda koydu enseme kurban olduğum!" Diyerek bana sırnaşırken ister istemez güldüm.

 

"Lan bir insan üç ayda hiç mi değişmez ya?" Diyerek konuşurken beraber oturup sohbet etmeye başladık. Yavaş yavaş sınıf toplanmaya başlarken içeriye giren sınıfın magazincisi olan ilaydanın girmesiyle kaşlarım havalandı.

 

Nefes nefese olan İlayda en bir kaç saniye içerisinde nefesini kontrol altına alırken kafasını yerden kaldırıp şok ve sevinç arası bir yüz ifadesi takındı.

 

"EYLÜL TUNÇ VE UMUT BULUT BİZİM OKULA GELİYORMUŞ HEMDE BİZİM SINIFA!" demesiyle kaşlarım çatıldı.

 

Eylül hala sadece tunç soyadını mı taşıyor?

 

Olaylardan sonra yaklaşık 2 ay falan geçmişti ve neden hala o soy ismi taşıyordu? Daha önemlisi babam nasıl buna müsaade etmişti?

 

"Ne düşüyorsun demir?" Koluma değen elle beraber yerimden sıçrarken bana merakla bakan ikiliye dönüp boğazımı temizledim.

 

"Dürüst olacağım ki ilaydanın az önce dediği kızı düşünüyorum." Doğruydu sonuçta Eylül'ü düşünüyordum.

 

"Eylül Tunç'u mu?" Diye soran Sadullah ile kafamı sallayarak onayladım.

 

" Bir kaç yerde adını duydum ve nasıl bizle yaşıt olan bir kızın bu kadar tanındığını merak ettim."

 

Hayır aslında adını duymadım, kendisi benim biyolojik kız kardeşim çıktı ve ben bir kaç şeye ortak olarak kendimi ondan uzaklaştırdım.

 

Evet, evet sadece bu.

 

"Senden iki yaş küçük yanlız." Diyerek gülen arda ile gözdevirdim.

 

Biliyorum herhalde benden küçük olduğunu sonuşta benim anam doğurdu kızı.

 

Hadi yaaaa? ciddimisin senn

 

Bismillah,sen kimsin lan?

 

Lan senin ana- leylos tatlı kadın ama ya! Lan sensin kolay gelsin o zaman!

 

Abimin dediği gibi pisikolog bakmayı düşüneceğim cidden.

 

"Her neyse arda, siz benim soruma cevap verin neler biliyorsunuz?" Diye diretirken Sadullah konuşmaya başladı.

 

"Valla kanka essahlı kız diyim."

 

Ne?

 

(Çaresizlik)

 

🎀 Nuriye defol git buradan! Ne işin var demirin anlatımında ya!

 

-timam yavv

 

İyice manyadım ama her neyse

 

Manyadım diyip her neyse diyo, adama bak jxhdhdhxh

 

"Neden öyle dedin ki şimdi?"

 

"Sence elemental demir? Kızın şansının farkında değilmisin sen?" Arda'nın da konusmasıyla merakla kaşlarım çatıldı.

 

"Oğlum niye posta posta anlatıyonuz? Açtıysanız ağzınızı konuşun!" Diretirken Sadullah tekrardan konuşmaya başladı.

 

"Şimdi şöyle ki kanka kız hani her sektörde işi olan Tunç Holdingin en büyük varisleri den biri diğer varış ise kuzeni olan en büyük torun Yusuf Olgu Tunç. Varisliği paylaşsa da şirketin en büyük hissedarı olacak tek kişi." Sadullah her anlattığı ile benim kaşlarım havalanırken arda devam etti.

 

"Sadece o mu lan? Kız aynı zamanda Antep'in köklü aşiretlerinden olan sancakoğlu aşiretinin de tek hanım ağası." Nasıl yani... Eylül evli mi?

 

"Evlimi?!" Şaşkınlıkla sorduğum soruya arda kendi anlına vurarak karşılık verdi.

 

"Ulan cahıl gardaşım sen hiç Antep şehitlerinin mucizesi hikayesini duymadın mı?" Ne hikayesi lan?

 

Benim en son dinlediğim hikaye galiba eymenin dinlediği Ali Baba hikayesiydi.

 

Onunda her ottan boktan hayvanı vardı tabi.

 

"Hayır tabiki de anlat şunu çabuk!" Diyince arda heyecanla önümdeki sıradan kalkıp koşarak yanıma gelip oturdu.

 

"Bak bundan 9 yıl önce Antep'de sancakoğlu aşiretinin hanım ağası olan Asude ve onun en yakın arkadaşı olan asker eşi Melike Tunç. Eylül'ü kurtarmak için girdiği kulübede bir terörist tarafından yerleştirilen bombanın patlaması yüzünden şehit düştüler. Lakin o patlamanın yakınında olan biri daha olan 8 yaşındaki Eylül Tunç! Ağır yaralansa bile kurtulmayı başaran tek kişi. O nedenle bazı kişiler Antep şehitlerinin mucizesi diye hitap ederler."

 

" Bu arada hanım ağalık da şöyle oluyor ki. Şuan hâlâ aşiretin basında Duha sancakoğlu olduğu için ve eşi yıllar önce şehit düştüğü için aşirete hanım ağa getirilmesi istenmişti bunun üzerine üç yıl önce Eylül ve duha sancakoğlu çıkıp Eylül'ün aşiretin hanım ağası olduğunu ilan ettiler."

 

Nasıl yani Eylül cidden dediği gibi hanım ağamıymış?

 

Antep şehitlerinin mucizesi peki?

 

Annanesi ve babanesini böyle mi kaybetmiş?

 

O patlamadan sonra ağır yaralandı dendi peki bu nasıl oluyordu?

 

Kafam o kadar çok karışmıştı ki...

 

Eylül neler yaşamıştı ve daha neler yasayacaktı?

 

Şimdiki Zaman (müdürün odası)

 

Eylül'ün anlatımı

 

"HOCAM!?" umut ile aynı anda bağırmamız ile beraber ilk başta kaşlarını çatan Muhammed Ali hoca daha sonrasında güldü.

 

"İkizler?" Derken sesi keyifliydi, sanki biliyordu-

 

Tabikiside biliyordu! Kurnaz herif.

 

Muhammed Ali hoca bizim hem Ortaokul hemde lisede ki müdürümüz dü. Ortaokulu ve liseyi aynı okulda yapan sayılı okullardan birinde okuduğumuz için eğer oraya 5. Sınıf olarak girdiyseniz üniversiteli olarak çıkarsınız.

 

Tabi Muhammed hoca bizi daha öncesinden tanıyor çünkü kendisi Murat ve pusat abiminde eski müdürüydü.

 

Kunt abim kendini Muhammed hocanın azabından kurtarmıstı bir yılla.

 

( Bu arada İstanbulda böyle bir okul var mı bilmiyorum ama benim okuduğum lise böyle. Bir binada hem orta okulluları hemde liseli öğrenciler eğitim görüyor)

 

"Hocam biliyordunuz değil mi?" Diye soran umutu umutsamadan heyecanla Muhammed hocaya döndüm.

 

"Hocam siz buradaysanızzz burçe hoca da mı buradaa!?" Diye sordum.

 

Burçe hoca da Muhammed hocanın eşiydi ve aynı zamanda edebiyat öğretmeniydi. Edebiyatdan nefret etsemde bu kadına bayılıyordum.

 

"Evet oda burada da siz niye buradasınız?" Ellerimi belime yerleştirip çirkef modumu açarak Muhammed hocaya baktım.

 

"Ne yani hocam gelmeyelim mi okula? Yatalım mı evde boş boş? Herkes okusun meslek sahibi olsun ardından zengin olsun biz anca oturup bir yerlerimizi karşıyalım."

 

Yatmak güzel şey ya...

 

Yatmak💗 Eylül

 

"Öyle değil kızım. Niye sınıflarınızda değilsiniz?"

 

Güzel soru valla.

 

"Ee unuttuk." Umut ile aynı anda dediklerimiz ile hepimiz gülerken Muhammed hoca bilgisayar dan sınıflarımza baktı.

 

12/C 

 

Bekle beni geliyorum!

 

Muhammed hoca sınıfı söyledikten sonra bize bakarak güldü ve bize döndü.

 

"Dersiniz edebiyat ve burçe hocanız şuan derste bence siz artık topuklayın." Diyince umutla bakışarak yutkunduk.

 

" Valla hocam sizin hatun da çok ağzı ağır." Diyen umut ile kaşlarım havalandı.

 

"Eli ağır değil mi lan o?"

 

"Yokkk, burçe hocamın eli değil ağzı ağır. Valla hocam ben ne şu bücürden nede anamdan öyle kızma ve trip yememiştim!" Derken hüsranla anlatırken biz gülüyorduk.

 

"Sonuçta benim karım!" Diyen Muhammed hocayla aynı anda öğk yaptık.

Sonra vedalaşarak odadan çıkınce bizim sınıfların da bu katta olduğunu fark ederek sınıfı aramaya başladık. Bizim sınıfın önüne geldiğimizde umut ile birbirimize bakarak gözlerimizi kıstık.

 

"Ben tıklatayın sen aç!"

 

" Ben tıklatam sen aç!" Aynı anda dediğimizde beraber küçük bir taş kağıt makas oyunuyla ne yazık ki o tıklatıp ben açacaktım.

 

Umut hızla çaldığı kapıyla içeriden gelen burçe hocanın gel sesiyle gülümseyip kapıyı hızla açarak elimizi silah gibi yaparak burçe hocaya doğru tuttuk.

 

"Eller yukarı defterler aşağ!" Diyerek girdiğim sınıfla beraber burçe hoca ilk başta bana bakarak kafasını sağa sola sallarken güldü.

 

"Yine mi siz? Bizi tahminen ne zaman rahat bırakacaksınız ikizler?" Derken umutla birbirimize bakarak güldük.

 

"Belki mezarda belki diğer dünya da."

 

"Hocam az önce dediğimi ciddiye almadınız galiba? Eller yukarı defterler aşağı." Elinde yer alan defter ve kitapla tahminlerimin doğruluğunu anlamıştım çünkü kadın ilk günden ders yapacaktı.

 

Ama ablanız bunu yer mi?

 

Yemezzz

 

Çünkü bundan önce ki 7 yıllık öğretim hayatında bunu yedi.

 

"Hocam buna 7yıl kandım 8. Yıl olmaz!"umutun isyanına sınıftan bir kaç kişinin gülme sesi gelse de umursamadan elim olan silahımı hocaya doğrultma ya devam ettim.

 

"Hocam, hadi gelin anlaşalım. Siz ilk gün ders işlemeyin."

 

"Eeee?" Gülerek kollarını birbirine bağlayarak masaya yaslandı burçe hoca.

 

"Ne eeesi hocam? İşte siz ilk gün ders işlemeyin." Diye konuşurken sınıftan ses çıkmamasıyla onlara döndüm.

 

"Allah'ın mübarek kulları! Canım arkadaşlarım! Bana hak versenize lan. İki kişi kralliyeti nasıl esir alsın?" Diye konuşurlen oradan biri çıktı.

 

"Hocam sizden bunu beklemezdim..." Herkes ayağa kalkıp konuşan orta boylu esmer erkeğe dönerken o bana bakarak alttan eliyle o iş bende hareketi yaptı.

 

O nasıl bir hareket lan?

 

👍 Şu işte Nuriye

 

Heee timam...

 

"Neyi beklemezdin acaba Arda?" Diye soran burçe hocayla sınıfa yalvaran gözlerle baktım.

 

Yalnız hoca sizi hiç bir yerine takmıyor dbxbdjc

 

Sus Nuriye sus, zaten pisikolojim getti...

 

"Ben sizi sadece bize ilaç sanıyordum..."

 

Allah kahretmesin seni arda dbxhbdjc

 

Birileri fazla tiktok kaydırmış cjjcjcjfjc

 

Burçe hoca ne diyecek diye merakla bakarken sınıfın bir çoğu anlamış gibi alttan alttan gülüyordu.

 

"Meğer siz eczaneymişsiniz..."

 

Evet arkadaşlar o kadar çok kaydırıp okudunuz ki orjinaline denk geldiniz 🌝

 

Burçe hoca dahil herpimiz gülerken biz hala elimizi silah şeklinde tutarak burçe hocaya tutuyorduk. Kolum ağrıdı aga yaa.

 

"İkizler! Silahlar yere eller havaya. Karımı derhal bırakın." Arkadan gelen sesle hepimiz sessizleşerek sesin geldiği yöne döndüğümüzde tekrardan gülmemek için dudağımı ıssırdım.

 

Karşımda takım elbisesiyle durup elini bizim gibi silah yaparak bize tutan bir adet Muhammed Ali hoca beklemiyordum.

 

"Hocam?" Umut ile aynı anda dediklerimiz en karşı Muhammed hoca sinsice güldü.

 

"Ben sizin kundak da ki halinizi bilirim, o odadan çıkarken birbirinize gülüsünüzden anlamıştım neler karıştıracağınızı." Derken şoka girdim.

 

"Hocam siz niye hep bizim müdürümüzsünüz yav?" Umutun isyankar sorusuna karşı dudak bükerek kafamla onayladım.

 

"Asıl benim size sorum çocuklar, siz niye hep benim öğrencim oluyorsunuz?"

 

Güzel soruydu vesselam.

 

"Güzel soru yanlız..." Diyerke umutu dürttüğümde o da beni onaylarken aynı anda bana göz kırpınca biz yine türk eli işi silahlarımızı kuşanmış elleri havaya kaldırmıştık.

 

Dıkşın dıkşın dıkşınn!

 

Nuriye iyimisin bacım?

 

Bir an kendimi fazla kaptırdım, üzgünümm

 

"Hocam sizi de eşinizin yanına alalım lütfen." Diyen umut ile Muhammed hoca bana bakarak ağzına acmıştı ki ben önce davrandım.

 

Neye?

 

Senin az önce dediklerin Nuriye...

 

"Dıkşın! Dıkşın! Dıkşın!" Ben ses çıkarırken Muhammed hoca da bana uyarak omzunu sağa sola sallıyordu. Sanki vurulmuş gibi...

 

Lan biz ne fışkı yiyorduk şuan dhxbdhchdh

 

"Siz benim kocamı mı öldürdünüz?" Burçe hocanın sözüyle kafamı arkama çevirip eli ağzında şok ile bakan burçe hocaya baktım.

 

Hocam siz edebiyat mı okudunuz oyunculuk mu anlayamıyorum...

 

"Evet." Umut ile aynı anda konuşurken burçe hoca da bir anda elini silah yaparak bize hatta direkt bana tuttu.

 

"Euzübillahimineşşeydanirracim Bismillahirrahmanirrahim! Hocam yapmayın daha çok gençsiniz!" Ben umuta yaklaşırken burçe hoca umutu arkasına alarak onu rehine aldı...

 

Hocam! İkiztanem kırmızı çizgim amaa

 

"Şimdi seni öldürmeme kim engel olacak?" Derken ben sınıfa döndüm ve en önde oturan kıza yaklaşarak konuştum.

 

"Pişt, kardeş. Yardım et benim hanımı rehin aldı bu hoca..." Derken kız gülerek hafif ayağa kalkarak kulağıma eğildi.

 

"Kız zombi ol ölen birini tekrardan öldüremez herhalde." Diyince fikrin güzelliği ile gülerek kıza yumruğunu uzattığım da yumruğunu benimkiyle buluşturunca koşarak hocanın karşısına gidip dimdik durdum.

 

"Hocam! Siz beni bu yıla kadar yanlış tanıdınız! Ben insan değilim." Derken hoca kafasını aşağı yukarı sallayarak umutsuz vakamışım gibi beni onayladı.

 

"Evet çünkü sen her türlü et yemeyi seven bir etçil yaratıksın, eylülcüğüm." Hocam ama niye maziyi açıyorsunuz yavv.

 

"Dimi hocam!" Umutun da hocaya katılmasıyla kaşlarım çatıldı.

 

"Ulan hain ikiz! Bunun evi de var biliyorsun demi?" Derken umut gülerek bana öpücük attı.

 

O öpücüğü ben senin bir yerlerine koyacam ama neysem.

 

"Hocam ben yaratık değil zombiyim. Ve evet dediğiniz gibi etçil olduğum için ilk kocanızı yemekle başlarım. Bu yüzden derhal umutu bırakarak bu dersi işlemeyeceğinizi kabul edin." Diye direttiğimde arkamdan Muhammed hocanın şaşkın sesi geldi.

 

"Ne yani ben bu kadar boş bir nedene mi öldüm?" Derken sınıfça evet dememizle yalancı göz yaşlarını silermiş gibi yaptı.

 

"Hocam adil bir teklif ne dersiniz?" Cam kenarından birinin konuşmasıyla hoca elini çenesinin altına alarak düşünmeye başladı.

 

1dk...2dk...4dk....

 

3ü kim yuttu?

 

"Muhammed hocam siz hangi ağaçsınız?" Diye sordum tahtaya yaslıyken.

 

"Çınar ağacı kızım." Diyince kaşım şüpheyle kalkarak gülümsedim.

 

"Çınar diye biriyle maziniz mi var hocam?"

 

"Eylül, Hagi dedeni aramamı istersin?"

 

"Sustum."

 

" İyi hadi kabul ettim." Diyerek arkasında ki umutu kolundan tutarak bana doğru yönlendirdi.

 

"Al sende serbestsin. Bende gideyim bari kocamla bir çay içeyim!" Diyerek kocasını koluna takarak sınıftan çıkınca umut ile birbirimize bakarak el çakışarak sarıldık.

 

Sınıftan alkış sesleri yükselmeye başlayınca gülerek ayrıldık. Ve boş bulduğumuz orta en ön ikili sıraya çantayı koyup arkamıza dönmüş bir şekilde sıranın üzerine oturduk.

 

"Selamünaleyküm cancağızlarım!" Diye herkese el sallarken demir ile göz göze gelince gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

 

Lan ben akın ile aynı sınıfta olmam gerekmiyor muydu?

 

Demir nereden çıktı kendisi benden iki yaş büyüktü sonuçta.

 

Ben demiri yeni fark ediyorken demir sanki dakikalardır beni izliyormuş gibi gülümseyerek bana kafasıyla selam verdi.

 

O an ilk başbaşa karşılaştığımız an aklıma gelince moralim bozuldu.

 

Bana şırfıntı demişti hatta oruspu derken yüzüne yumruğu geçirmiştim.

 

Aklıma gelenler beni hem üzmüş hemde gururlandırmıştı.

 

Kendimi korumustum, hemde bir erkeğe karşı. Hakkımı savunmuştum bir güzel laflarını yurtturmuştum lakin insanın biyolojik abisinden heleki seni hiç tanımayan bir insandan nedensizce hakaret işitmek canımı açıtmıştı.

 

Kusursuz değildim ama beni karıştırdıkları kız gibi de değildim. Ve evet Öztürk ailesini araştırırken Belinay'a hususen dikkat ederek bakmıştım. Kızın bir yerle bağlantılı olarak onlara çalışıyordu lakin kimle ve kim için çalışıyor bir türlü çözememiştim. Onun dışında evde yaptığı büyük çaplı sorunları öğrenmiştim sonrasını ise onların acıları olduğu için fazla irdelemedim.

 

Lakin artık hepsi beni belinayla karıştırmayı bırakmalıydı...

 

Aklıma gelenlerle demire bakmayı kesip umursamadan umuta döndüm. Hiç değilse kantine gidip bir şeyler yiğelim. Bir anda bütün modum düşmüştü zaten.

 

Başın göğe ermiştir umarım Demir!

 

"Eylül ne oldu?" Diyen Umut ile hafifçe gülümsedim.

 

"Yok bir şey ya. Aklıma bir an geldide ona duygulandım..." Diyerek yavaşça kalkarken umut da ayaklanmıştı.

 

"Yanlış anlama ama merakdan soruyorum, seni bu kadar kötü yapacak kadar ne oldu?" Diye soran sarışın bir kıza dönerek gülümsedi.

 

"İsmin neydi bacım?"

 

"Ayşim." Ay ne güzel ismi varmış gız.

 

"İsmin çok güzelmiş bu arada ve aklıma gelen şey beni çoook yaralayan bir şeydi..." Sonda biraz oyunculuk yaparak umuta bakmadan onu göstererek zorla güldüm.

 

"Bu şerro yüzünden yemek yiyemeden sofradan kalktım ve en son giderken arkamda bıraktığım pattizli omletimin bana bakışlarını unutamıyorum." Derken kız bana kıkırdayarak sen iflah olmazsın dercesine kafasını sallayarak yerine geçti.

 

Bu arada herkes kendi halinde takılıyordu, biz de orta sıradaki kişilerle konuşuyorduk.

 

Ardaya dönüp gülümsedim.

 

"Ay arda üzgünüm ama benim şimdi gitmem lazım yoksa sırayı kemiririm. Hadi ikiztanem!" Derken hızla umutun koluna yapışarak sınıftan çıktık.

 

Hızlı hızlı yürürken bizim ardımızdan bizim sınıftakiler de çıkınca aklıma tek şey geldi.

 

O camdan atlasa sende mi atlarsın

 

-ivet!

 

Heh aynen bu!

 

"Eylül." Umutun sesini duymam ile yavaslamıştım ve umutun durması ile durmuştum. Beni kendine döndürüp yanaklarımdan tutarak gözlerimin içine bakan karamellerini görünce ağzımın suyu aktı.

 

"Ay umut! Durma hadi, karamel istedi canımm." Derken dudaklarım iyice büzüldü. Umutun çatık kaşları iyice çatılırken benim gözlerim sulandı.

 

"Umut... Benim gözler iflas edecek galiba."

 

Bizde benim gözler iflas edecek demek birazdan ağlayacağım demekti.

 

"Eylül neler oluyor? Sen sadece üzgünken canın bir şey ister ve sen bir tek üzgünken benim gözlerime bakarken canın karamel ister. Gözlerinin iflas etmesinden bahsetmiyorum bile." Derken burnumu çektiğimde gözlerim hala bizim sınıfın kapısında bize bakan demir arda ve yanlarında ki çocuğa çarptı. Umut da benim baktığım yere bakıp yüzümü yüzüne çevirdi.

 

"Demir değil mi? Sorun Demir. Eylül bak sen oraya gittiğinden beri bir şeyler oluyor ve sen bize anlatmıyorsun. Senin bize anlatmadığın seyler genellikle bok gibi şeyler çıkıyor çünkü anlatmama nedenin bizi üzmemek veya sinirlendirmemek oluyor."

 

Umutun üzgün sesiyle daha çok üzülürken kendime sinirlendim.

 

Regl günüm gelmişti lakin hala olamamak benim sinirinle beraber duygularımla da oynuyordu. Şuan normal regl duygusallığımdan daha fazla duygu degis8mi ve yoğunluğu yasıyordum ve bu ne benim için ne de millet için iyi değildi.

 

Lakin Umut haklıydı. Artık bazı şeyleri bazı insanların öğrenmesi lazımdı. Ve umut benim her ne kadar kan olarak ikizim olmasa da canımdan ikizim olarak bu sıranın basında yer alıyordu.

 

"Tamam, anlatıcam. Ama ilk önce yemek yemeye gidebilir miyiz?" Diye sorarken bir kolunu belime sarıp başımdan öperek beraber kantine indik.

 

Gelsin yemeklerr gelsin mamaklarrr

 

Eylül ve Umut sınıftan çıktıktan sonra

 

Demirin anlatımı

 

Eylül'ün gözlerimin içine bakarken dalmasından sonra bir anda gözlerinin dolması ve umutu çekiştire çekiştire dışarıya çıkmasıyla kaşlarım çatıldı.

 

Bana bakarken aklına ne gelmişti ki?

 

Ona gülümseyerek kafamla selam verdikten sonra selamımı alır diye düşünürken bir anda gözü sulanmış donmuş ama ardından gülümsemişti.

 

Zoraki bir gülümsemeydi, ona acı veriyordu ama o bunu tercih etmişti. Neden diye düşünürken aklıma gelen ile dondum.

 

Ona dediklerimi hatırlamış ve benden mi kaçmıştı?

 

Haklı değil mi sence? Kıza şırfıntı dedin ardından birde güzel yumruk yedin.

 

Haketmişim bence de ama galiba o yumruk ona yetmemiş gibi...

 

Şuan onunla konuşmak istiyordum. Konuşup kendimi derdimi anltmak istiyordum.

 

Niye o dert torbası mı? Her derdi tasası olan ona bahaneli dert anlatıp atsın.

 

Tabii ki de hayır ama o zaman yaptığım hatanın farkına varmışken özür dilemek ve kendimi açıklamak istiyordum.

 

"Allah Allah ne oldu birden acaba?" Diyen Sadullah'a dönerken arda yanımıza geldi.

 

"Bilmiyorum ama bir anda bizim tarafa baktı sonra dalgın bir şekilde dururken gülümsemesi silindi. Sanki aklına kötü bir anı gelmiş gibiydi." Derken yutkundum.

 

Diyemedim ki onlara aklına ben ve benim hakaretlerin geldi. Benim ailemden çektikleri geldi diyemedim.

 

"Neyse hadi yemek yemeye gidelim sabah annemin brokoli çorbasıyla sınandım zaten." Diye yüzünü buruşturan Sadullah ile hafif gülüp ayaklandık ve konuşa konuşa -daha doğrusu sadece arda konuşmuştu- kantine indiğimizde göizlerim Eylül'ü ararken bizim sınıfın çoğunluğunun burada olduğunu fark ettim.

 

Herkes arkadaşlarıyla ayrı ayrı masalarda oturup sohbet ederken gözüm cam kenarında duran masaya takıldı.

 

Eylül ve Uğurun masası

 

Eylül kafasını uğurun boynuna yaslamış önündeki tabaktan simit yerken umut da bir kolunu onun sırtına sararak baş örtüsünü okşarken Eylülle konuşuyorlardı.

 

Herkesten uzak bir yere oturdukları için özel bir şey konustukları aşikârdı.

 

"Lan tas kafa gelsen. Ne dikiliyon orada bön bön." Arda'nın yüksek sesiyle yerimden sıçrarken benim kafam onlara dönerken kantindekilerin bakışları da bana döndü.

 

"Geliyorum." Diyerek silkelenip onlara doğru ilerledim ve simit ve limonata aldım. Zaten sabah kahvaltı yapmıştım ama bu ikilinin tadını çok seviyordum.

 

Yemekleri alarak bir masaya oturduk ve sohbet ederek yemeye başlarken benim aklım burada olsada bir tarafım Eylüldeydi.

 

◉⁠‿⁠◉

 

"Eylülüm... Sen dediklerinin farkındamısın!?" Uğurun sesiyle bir anda gözlerim onlara değince Eylülle göz göze geldik. Bir bana bir de çağresizce uğura bakarken benim duyduğumu anlayınca uğurun ağzını eliyle kapatıp kulağına bir şeyler söyleyince uğur bir anda gözlerini bana dikti.

 

"Allah'ım bismillah! O bakış ne lan." Ardanın sesini umursamadan bana sinirle bakan Uğura bakmayı kesip önüme döndüm. Bir kaç dakika sonra ise yanımızdan kol kola geçen eylül ve uğuru görmemle gözlerim onlara takılmıştı.

 

Onlar kol kola bir şekilde giderken uğurun çöpleri çöpe attıktan sonra kolunu Eylülün sırtına dolayıp omzuna elini koymasından sonra beraber kantinden çıktılar.

 

Tabi ben onları izlerken beni izleyen arkadaşlarımdan da habersizdim.

 

"Sen Eylül'ü bir yerden tanıyorsun değil mi?" Sadullah'ın sesiyle ona dönerken bir anda elim ayağıma dolanmıştı.

 

Şimdi bunca olan varken gerçekleri söyleyemezdim.

 

"Hayır tabiki de neden sordunuz ki?" Diye onlara bakarken ardayla Sadullah birbirlerine bakarak gülümsediler.

 

"Şimdi sabahtan beri gülen kız bizim tarafa bakıyor ve bir anda morali düşüyor." Diye Sadullah başladı.

 

"Sonra kantine geliyoruz ve nedensizce uğur bu sefer bize de değil direkt olarak sana sinirli bakıyor." Devam ederken arda Sadullah atladı lafa.

 

"Tabi sabah Eylül Tunç hakkında sorduğun soruları da düsünüp iki saattir gözlerini ayıramadığını düşünürsek bir haltlar olduğu kesin."

 

Sherlock Holmes bunların yanında halt yemiş...

 

"Tamam evet haklısınız ama bu diyeceklerimi aileniz bile bilmeyecek!" Derken masaya eğilmemle onlarda hızla eğildi.

 

"Eylül benim biyolojik kardeşim. Akının ikizi." Diye fısıldadıktan sonra geriye çekilirken ikisi de ağzı açık gözleri şokla açılmış bir şekilde hala masaya eğik dururlarken ilk tepki ardadan gelmişti.

 

"Bende icardi kardeşim." Demesiyle ensesine bir tane geçirmemle bu sefer ikiside ayılıp normal hallerine döndüler.

 

"Nasıl lan? Belinay peki?" Diye Sadullahın sorusuyla yüzüm buruştu.

 

O kızın ismi bile midemi bulandırmaya yetiyordu.

 

"Karıştırılmışlar, bebekken. Sabah beni görünce moralinin düsmesinin nedeni de buydu. Tanıştığımızdan beri güzel şeyler yaşamadık. Bu nedenle uğur bana öyle baktı."

 

🌞

 

Eylül Tunç'un anlatımı

 

Umutu okulun arka bahçesine getirirken zil çalarak teneffüs başlamıştı. Az önce umuta bütün her şeyi en çok da beni yaralayan yerleri anlatarak konuyu kapatacakken demire yakalanmam hiç iyi olmayınca uğuru zorla kaldırıp bahçeye getirmiştim.

 

Şimdi ise karşımda bir o yana bir bu yana dönen uğur ile ofladım.

 

"Başım döndü ikiztanem. Artık sakinlessen mi diyorum?" Derken uğur bana dolu gözlerle dönmesiyle içim titredi.

 

Benim için üzülmüş ve korkmuştu.

 

Tekerlekli sandalyede ki zamanıma dönecegim diye korkuyordu çünkü tekerlekli sandalyedeyken yaşıtalrımdan tedigim hakaretler beni içten içe çürütmüş ve kendi içinde sesiz birine dönüştürmüştü.

 

"Eylül buna nasıl sakin olayım? Ya eskisi gibi olursa. Biliyorum sen onlara cevabını vermişsindir ki vermişsin ama yine de..." Daha devamını getirirken gözlerinin iyice dolmasıyla ayaklanıp kollarımı hızla onun boynuna sardım.

 

Benim sarılmam ile oda kollarını belime sararak bana sarıldı.

 

"Bunları abimlerle de anlatacakmısın?" Diye boğuk sesi geldi umutun.

 

Kafası boynuma gömülüyken ve bende onun saçlarını okşuyorken gülümseyip kafamı salladım.

 

"Anlatıcam ama bir türlü denk gelemiyoruz." Diye mırıldanırken.

 

"Arkadaşlar hadi zil çaldı!" Nöbetçi öğretmenin sesiyle sarılmayı bırakarak sakince sınıfa ilerledik.

 

Biz böyleydik.

 

Bir birbirimize ağlar sızlar sonrasında ise hiç bir şey olmamış gibi ayağa kalkıp kendimizi gösterirdik.

 

🌝🪻

 

Okuldan sonra

 

"Allah'ım bismillah!" Miraçın ve kaanın aynı anda dediklerine kıkırdayarak saçlarını karıştırdım.

 

Okuldan sonra pusat abimin bizi almasıyla miraçları da Can almıştı. Şimdi ise arabadan inmiş eve giderken ben ve benim minik üçlü önden gidiyorduk.

 

"Ee nasıl gitti bakalım ilk gününüz yumurcaklarım?" Diye sorarken yiğitin ensesinden tutup kendime çektim.

 

Benim salak kardeşim telefona bakarken taşa takılacaktı da o nedenle çekiyorum arkadaşlar...

 

Yiğit ilk tökezlese de sonradan bana dönüp yanağımdan öperek gülümsedi.

 

"Canım ablam."

 

Oyyyy iyerim oğlum seniiiiii

 

Gülümseyerek yanağından makas alarak Kaan ve miraç'a döndüm. Kendi aralarında konuşup sohbet ediyorlardı.

 

Bu arada bu üçlü aynı sınıfa düşmüş şimdiden o sınıfın vay halineee.

 

"Günün nasıl geçti yiğitim?" Onların sohbetini bölmemek için yiğite yönelerek konuştum.

 

"İyiydi. Yani eski sınıfım kadar olmasa da kafa dengi insanlar var burada da."

 

"Tabi sizin gibi ilk gün Muhammed hoca sayesinde dersi kaynatıp bir ders sonrasında da müdüre yollanmadım." Bak bak bak laflara bak.

 

Evet nöbetçi hoca uğur ile bizi sarılırken görmüş ve müdüre yollamıştı. Ne kadar hocam biz kardeşiz falan desek de soy isimlerden hoca inanmamış bizi azarlayarak müdüre götürmüş sonrasında ise Muhammed hocanın onu azarlamasıyla ağzının payını almıştı.

 

Muhammed hoca okuldaki sevgili olaylarına karışmazdı tek şeyi içine cinselliği katmamalarını istiyordu. Öpüşmek ve dahasını gördüğü an Muhammed hocadan daha korkutucu birini göremezsiniz. Geçen yıl bizim okuldan iki saf buna giriştiği için az çok bütün okul Muhammed hocanın bu hassasiyetini biliyordu.

 

Minik sarılmalara bir şey demiyordu ve biz de sarılıyorduk. Öğretmeni bu konuda nazik bir şekilde uyarıp bizim süt kardeş olduğumuzu söyleyerek hocayı göndermişti tabi ondan sonra da bir güzel kahkaha atmıştı.

 

Hatırladıklarımla gülerken bir kolumla yiğiti boynundan çekerek kafasını ıssırdım.

 

"Ağğ ablağ." Yiğitin yardım çığlığıyla beraber gülerek. Ayrılma vakti gelince onu bıraktım ve kollarımı açarak Kaan ve yiğite sarıldım.

 

"Görüşürüz canlarım benim. Akşam arayın beni." Derken ikisi de gülerek kafalarını sallamış sonra da şakalaşarak ilerlemeye başlamışlardı.

 

"Ulan bunlar ne ara büyüdü ya? Ben en son ikisinin boklu bezlerini atıyordum." Derken yalancıktan olan göz yaşımı silerken belime sarılan kollarla pusat abime döndüm.

 

Kokusundan tanırdım ben bu keratayı.

 

"Valla biz de onu senin için diyoruz güzelim. En son cücük kadar boyunla evde tütülü eteğinle bütün evi talan ediyordun." Derken ona aşık aşık baktım.

 

Ama ben düştüm, ben yımış yımış oldummm.

 

Uzanıp yanağını öperken gülerek birbirimize sarıldık. Sonra da uğur ile sarılarak onları uğurladım.

 

Pusat abi çok diretmişti siz gidin biz sonra gideriz diye ama benim ısrarlarım sayesinde tam tersi olmuştu.

 

Onların eve girdiğini gördükten sonra Miraça dönüp kolumu omzuna atarak ilerlerken o da gülerek kolunu belime koydu.

 

Arkamda ki üç geri akıllı umrumda bile değildi.

 

"Abla bugün seninle yatabilir miyim?" Miraç bana menül menül bakarken gülümsedim.

 

"Tabiki de aşkım." Diyerek yanağından kocaman öperken kapıdan içeriye girdik.

 

"Hoş geldiniz yavrularım benim." Leyla annemin mutfak kapısından çıkmasıyla ikimizde bir anda irkildik.

 

"Hoş bulduk anne." Miraçla aynı anda dediklerimizle Leyla annem ikimize içtenlikle gülümseyerek bizim yanımıza gelerek başımızdan öptü ve çantalarımızı elimizden alarak komidine koydu.

 

"Haydi çabuk üstünüzü değiştirin birazdan babanız ve abileriniz de gelir sofraya otururuz." Diyerek ikimizin de götüne hafifçe vurmasıyla gülerek kaçmaya başladık.

 

"Ne yapacaksın abla."asansöre binerken miraçın sorusuyla ona döndüm.

 

"Test çözmem lazım malum 12. Sınıf ve sayısalcı olarak götüm sıkışmış durumda." Allah'tan eksiğim yoktu ha yoksa halim yaman.

 

Miraçla biraz daha konuşurken ikimizinde odasına girmesiyle sohbet bitmişti. Kapımı kitleyip saçımı açarak banyoya ilerledim ve ellerimi ayaklarımı yıkayıp ardından da abdest aldım.

 

Abdest alırken zaten yıkıyorsun ya

 

Ben böyle tercih ediyorum Nuriye napcan aaaa

 

Hala hasta olmamıştım ve bu beni duygusal açıdan geriyordu.

 

Telefonumun çalmasıyla banyodan çıkıp yatağın üstündeki telefonumu açarak kulağıma götürdüm.

 

"Alo?"

 

"Hanım ağam, bu ay ki dosyaları size e-mail olarak yolladım. İstediğiniz gibi onları hala takip ediyoruz. Magazincileri de abiniz ve dedeleriniz herkesten gizli olarak halletmeye çalışıyorlar. Aynı şekilde bizde uğraşıyoruz."

 

"Tamamdır, başka bir şey olursa bana ulaşın." Diyerke telefonu kapatıp keyifle yatağa uzandım.

 

Hehehhehehee

🦋

 

"Eylül, müsait misin?" Kapımın tıklatılmasıyla elimdeki test kitabını kenara koyarak. Başımdaki oyamı düzelttim.

 

"Gelebilirsin." Diyerek seslenirken kapım sakince açılmış ve içeriye demir girmişti.

 

Demirin gelmesiyle ister istemez gerilip yerimden hafif doğrularak yatakta bagdaş kurarak oturdum.

 

Demire baktığımda ise kafası eğik bir şekilde parmaklarıyla oynuyordu. Büyük bir ihtimalle bugün olanlar hakkında konuşacaktı.

 

"Demir." Diye seslenmemle kafasını şaşkınca kaldırıp bana baktı.

 

"Gel otur." Diye yatağı işaret ettiğimde yavaş adımlarla gelip oturdu.

 

İkimizde bir şey demezken bir anda kafasını kaldırmasıyla ona baktım.

 

"Şey nasılsın?" Derken kıkırdadım.

 

"Demir ne söyleyeceksen söyle."

 

"Eylül ben özür dilerim."

 

Tamam işte bunu beklemiyordum.

 

Ne oluyor lan?

 

"Ne?" Diyip saşırırken demir bu halime tebessüm ederek devam etti.

 

"Sana dediklerim için ve abilerime, kardeşime ortak olarak sana o iğrenç şeylere ortak olduğum için. Hepsi için özür dilerim."

 

Ben hala saşkınlıktan konuşmazken o ellerine bakarak konusuyordu.

 

"Kriz geçirdiğin gün yapacakları o kumpası bilmiyordum ve o gün geçirdigin krizden sonra ömceki yaptıklarım ve dediklerim hakkında pişmanlık duydum. Olayları abinlere ve babamlara anlatan da bendim zaten. Tabi bu beni aklamıyor ama yine de..." Konuşurken tıkandığını anlayınca sonunda ağzımı açtım.

 

"Demir, ne istiyorsun?" Biraz kaba olmuş olabilir di lakin cidden hiç birinden bir beklentim yokken demirin bu konusması benden kardeşi olmamı istiyor gibi bir ihtimal vermişti.

 

Ama şimdiden diyim ki olmazdı

 

Belki sonradan olabilir ama şuan olamazdı.

 

Güvenim yoktu bir kere, ben onlara güvenerek bu eve gelmiştim ve onlar benim güvenimi hayli kırmıştı.

 

"Sana direkt gel beni abin olarak kabul et diyemem ama yinede seninle konuşup sohbet etmek, vakit geçirmek istiyorum. Abi kardeş olmasak da arkadaş gibi olamabilirmiyiz?" Sorusuyla derin bir nefes vererek gülümsedim.

 

Açıkçası bunu beklemiyordum.

 

"Dediğin gibi seni hemen affetmem ve abi kardeş gibi olamayız nedeni ise benim güvenimi parçalamanız. Ben gördüğüm her insana küçük bir güven duyarım benim için önemli olan zamanla o güveni kırmayıp arttırmayı başarmak."

 

Dediklerim yüzünden kabul etmeyeceğimi düşünen demir yanakları kızarınca kaşlarım hafif havalandı.

 

Onun da benim gibi çaresiz ve umudu tükenmişken sıcak basıp yanakları kızarıtordu demek ki.

 

Bu haline tebessüm ettim.

 

"Bana benziyorsun demir." Umutsuzluğa kapılmısken benim ona tebessümle dediğim bu cümleyi beklemiyor olacak ki kaşları havalandı

 

"Ne?"

 

"Benim gibi bir konuda çağresiz kalınca sıcak basıp yanakların kızarıyor. Ve kabul seninle arkadaş olmaya varım." Diyip gülümserken demir ilk başta bana alık alık bakmış sonradan ise gülmeye baslamıştı.

 

"Teşekkür ederim Eylül ve ben sana değil sen bana benziyorsun. Malum senden büyüğüm ya." Diye konuşarak bana hava attığında arkamdaki yastığı alarak ona vurmaya başladım.

 

"Pisliğe bak sen. Gel lan buraya." Diyerek vururken ikimizde gülüyorduk. Ben hala ona vururken bir anda yastığın elimden uçmasıyla demire baktım.

 

Elinde yastığım ile bana sırıtarak bakarken gülümsedim.

 

"O cinayet silahını bence yere bırak mazallah kan doldurur falan. Hadi canım arkadaşım."

 

Yastığı dediğim gibi kenara bırakmasıyla derin enfes alırken bir anda bana yastık gerekmez ki seninle uğrasmak için demesiyle kaçmaya kalkışırken yatağa çekilip gıdıklanmam bir oldu.

 

"Demir fhxhdbjxbd dur djdjjdjf lüt fjfhhfjc fennn dhdbdhdj." Kahkahalarım devam ederken kapım birden açılınca ikimzde gülmekten nefes nefese kalmış halde kapıya baktık.

 

Tugay, tarık ve erce kapıdan bize bakarken ikimizinde güldüğünü görünce şaşırdılar.

 

"Siz az önce gülüyormuydunuz?"

 

Demirle birbirimize bakıp tekrardan güldük.

 

"Heğ, ne olmuşkine?" Aynı anda konuşmamız tam bir trajediydi he djfhdhfhjd

 

"Hemde birlikte?" Tarık herifi ikimiz işaret parmağı ile gösterirken bende onu taklit ederek işaret parmağımla ikimizi işaret ettim.

 

"Evet, beraber gülüyoruz. Bir sorun mu var?" Diye sordum.

 

Erce abim gülümseyip yanıma adınlarken kollarını hafifçe yana açmasıyla izin istediğini anlayarak kafamı gülerek salladım.

 

Erceye herkesten daha fazla bir sevgim vardı, anlayamadıgım bir sevgi. Hani olur ya bazı insanları yeni yeni tanırken onu içinize soka soka sevesiniz gelir benim erceye karşı olan sevgim de tam bu yöndeydi.

 

Yataktan hafif ayaklanarak kollarımı aralayınca gülümseyerek yanıma gelerek o kollarını belime satarken ben de kollarımı boynuna sararak sarıldım.

 

"Güzelliğim benim. Mavişim." Diye mırıltısını duyarken gülümseyip kokusunu içime çekince tökezledim.

 

Lan

 

Ayıcık bombonun kokusu bu?

 

Lağann?!

 

"Le erce! Sen neden ayıcık bombo gibi kokuyorsun?!" Diye sormamla erce kahkaha atarak benden ayrıldı.

 

"Şey o ayıcık bombo ben olabilirim güzelim..." Derken ben şaşkınlıkla elimi agzıma götürdüm.

 

"Nasıl lan sen o gün biz de mi kaldın!" Derken elleri belimdeyken gülerek başını salladı.

 

"Kunt abiyle konuşup ayarlamıştık zaten biz. Her şey tıkırında ilerlerken senin uyur gezerligin bize en çok da bana sürpriz olmuştu."

 

"Ne uyur gezerliği bu erce?" Tugayın sesiyle erce gülümsemesini silip düz bir bakışla abisine dönmesiyle şoka girdim.

 

Hayır o şakayı kaldıracak psikolojim yok!

 

"Kusuruma bakma ama bu seni ilgilendirmez abi." Erce vurdu topa ve tugayın kalesinin ağlarıyla buluşturdu.

 

Golll arkadaşlar, gollllll

 

"Neyse biz seslere bakmaya gelmiştik. Bir sorun olmadığına göre siz devam edin biz de çıkıyoruz. Yemeğe geç kalmayın he." Bu çocuk konu abiliğe gelince olgunlaşıyordu sankim ha.

 

Maşallah maşallah

 

Erce benim başımdan öptükten sonra demirin de saçlarını karıştırıp odadan kendisiyle beraber abilerini de çıkardı.

 

"Abimin dedikleri neydi Eylül?" Demirin sorduğu soruyla gülerken kısa bir özetle anlattıktan sonra beraber gülmüştük.

 

"Eylül bir şey sorabilir miyim?" Gülümseyerek onayladım.

 

"Antep şehitlerinin mucizesi hikayesinin senle alakası ne? Bugün bizim çocuklardan duydum... Ama açıkçası tam olarak bir şey anlamadım." Demesiyle ister istemez yutkundum.

 

O Antep şehitlerinin mucizesi bendim.

 

O gün ki bana düzenlenmiş olan patlamada şehit düşenler ise benim babanem ve annanemdi.

 

Benim kanayan yaram, kabuk tutmaz yaramdı o gün.

 

"Eğer zorlanır-"

 

"Hayır anlatmak istiyorum. Zaten Anteptekilerin çoğu biliyor. Kime sorsan anlatırlar onlarda." Diyerek derin nefes aldım.

 

"Bir nedenden dolayı tekerlekli sandalyeye mahkum kalmıştım. Ve o durumum benim ve ailem için çok sorun olmasa da arkadaşlarım için öyle değildi, arkadaşlarımdan çok hakaret duydum. Ve her hakaret de ağzının payını versem de akşam abimin kucağında içim parçalanarak ağlardım. Eğitimim dedemin evinde Antep'te evde devam ediyordu dedem ve vahtiz babam asker oldukları için uzun görevdeydiler. Abimler, dayılarım, halamlar ve kuzenlerim bana her ne kadar iyi hissettirsede günden güne tükendim ve evin arkasında ki kulübeye tıkıldım." Uzun konuştuğum için bir ara verip derin nefes alırken demirin beni dikkatle dinlediğini fark etmemle tebessüm ettim.

 

"Kulübeye tıkıldığım günlerden birinde dedem çıka geldi. Görevden yeni dönmüştü ve ev şenlik alanı gibiydi. O an evde değildim ama konaktan gelen sesler dün gibi aklımdaydı. O sırada da biz babanem annanemle kulübedeydik. Başıma bir iş gelmesin diye bana göz kulak oluyorlardı. Dedemin geldiğini duyunca konağa gittiler bende kulübede durmaya devam ettim. Sonra haber gelmiş kulübede bomba olduğu ve her an patlayacağını. Annanem ve babanem benim orada olduğumu bildiği için hemen yanıma gelirlerden dedemler konaktakileri dısarıya yollamış." Sonrasında olanlar ise benim gözlerimin dolmasına neden oldu.

 

Yanağımdan sakince akan yaş ile gülümsedim.

 

Ben hep gülümserim.

 

Çünkü benim gülümsemem için onlar şehit oldu...

 

"Beni aldılar götürürken inat ettim. Kuzucuğum vardı. O olmazsa asla sakince uyuyamaz kabus görürdün, herkesten çok konustuğum kuzucuğum. Kulünede olduğu için inat etmemle annanem ve babanem kuzucuğumu almaya gittiler. Dedemler babanenleri ikan edip döndürmeye çalışana kadar bende eve gitmeye başlamıştım ki o an bomba patladı."

 

"Hiç bir şey hissetmedim ilk başta lakin bir iki saniye sonra bütün vücuduma iğne batırıldığını hatta bazı yerlerin direkten bıcakla oyulurmuş gibi hissettim. Ve benim için en büyük mucize o an olmuştu çünkü şok etkisiyle ayaklarımı hissetmeye başlamıştım. Her ne kadar ağrım olsa da ayaklarımı hissetmem benim için bir nimetti. Neyse işte sonra hastane koma falan derken annanemin ve babanemin haberini öğrendim." Derken gözlerimi ne zaman ellerime indirip ellerimle oynarken ağladığımı fark etmemiştim.

 

"Eylül..." Demirin sesiyle korkarak başımı akldırdım.

 

Nolur o da beni katil olarak görmesin...

 

Basımı kaldırdığım gibi bana sarılmasıyla her ne kadar şaşırsam da şuan ciddi anlamda ihtiyacım vardı.

 

"Başınız sağolsun." Diye mırıldanırken artık sarılmanın ciddiyetini farkına vararak sakince ayrıldım.

 

"Vatan sağolsun." Onlar orada sadece beni değil aynı zamanda dedemi ve babamı da kurtarmışlardı.

 

Bu bilgiyi zor öğrenmiştim çünkü daha adam akıllı kimse bilmiyordu. Evet oraya bomba sözde benim için koyuldu ama sadece beni değil Alpaslan dedem ve babamı da hedef alıyordu. Babam normalde o gün çoktan dönmesi gerekirken görevi uzadığı için gelemezken dedemin ise tam geldiği güne denk gelmişti. Planları delirmeye yakın olan kızlarına bakmaya giderken şehit etmekti.

 

Ne kadar da saçma plan değil mi?

 

Hayır yani ilk okul cocukları bile proje ödevlerinde daha mantıklı bir plan yapıyorlar.

 

Azıcık utanın.

 

"Peki ya sen Demir, benden iki yaş büyük olaman rağmen niye hala 12. Sınıftasın ve bir yıl okulu bırakmak zorunda kaldın?" Demir de yutkununca onunda bu yarasının derin olduğunu anladım.

 

Ben anlattıysam o da anlatsın, üstün körü bile olsa. Ben ona güvendiysem onunda bana güvenmesi lazım dı.

 

"10. Sınıfa giderken Belinay yüzünden kaçırıldım. Daha doğrusu satıldım."

 

Bir dakika ne?

 

Satıldım mı?

 

"Satılmak? Bir dakika ne?"

 

"Para karşılığında beni satmış, tabi biz bunu kaçırma olarak biliyorduk. Yaklaşık 6ay kayıptım bir işkence şiddet falan görmemiştim ama bana izletilen klipler ve konulduğum oda başlı başına delirme için tasarlanmıştı. Ki delirmeye yaklasmıştımda. 6 ayın sonlarına doğru bir odumcunun şikayeti üzerine polisler evi araştırırken bulunmamla direkt olara hastaneye sevk edildim. 5ay süren tedavinin ardından ise eski halime dönebilsemde artık kapalı alanlarda kalamıyor ve her gün düzenli olarak ilaç kullanmam gerekiyor."

 

Demirin gözünden akan bir damla yaşla elimi onun elinin üzerine koyup sıktım.

 

"Birlikte iyileşeceğiz demir. Birlikte."

 

🍂

 

"Şimdiden hepinize afiyet olsun." Azat beyciğimin konusmasıyla hepimiz yemeğe başlarken çorbamı yemeye başladım.

 

Herkes sohbet ederken ben o kadar yemeğe odaklanmıştım ki herkes daha yeni pilava geçerken ben çorbamı pilavımı hatta cacığımla beraber kavurmaı da bitirmiştim.

 

Son olarak önümdeki ayranımı içerken başımın döndüğünü hissetmemle masay tutundum.

 

"Kızım?"

 

Baş dönmeme karşılık birden gelen ateş hissi ve gözlerimin kaymasıyla bilincin kapanmadan önce en son gördüğüm şey akınında benim gibi olduğuydu.

 

Bugün sadece bana değil Öztürk ailesinin ikiz çocuklarına karşı bir şey yapılmıştı. Ve biz bunu az çok fark etmemize rağmen adam akıllı önlem almamıştık.

 

Galiba bizde salaktık

 

Ama neyse

 

Ölmek de güzel ya

 

Dıdıf dıf dıdıfff

Dı dıf dıf dı dıfff

Dı dı dııı

 

🍂🦋Bölüm sonu güzellerim benim🦋🍂

 

Uzun süredir beklediğiniz bölümle karşınızdayımmm

 

Bölüm hakkında düşüncelerinizi alayım burada

 

Bu arada bölümün sonu hiç böyle bitmeyecekti, bana bile süpriz oldu djcbdjdhdjdj

 

Neysem

Bölüm : 12.12.2024 07:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...