"Gel çıkalım yıldızlara, tüm dünya bizi izlesin."
Bölüm şarkısı- Ah ben öleyim yollarına
Eylül gerçek ailem vakası 17. Bölümüne hoşgeldinizzz
<~~~~~~~~o~~~~~~~>
🌞Erce Öztürk'ün ağzından🌞
"Kunt abi siz misiniz?" Diyerek kapıyı açtım hızla.
Kunt abi ve kucağında ki minik kardeşimle kapıda dikilirken kapıda Kunt abiyle bakışıyorduk.
"Oğlum ne bakıyorsun çekilsene! Kızı yerine yatırayım." Diyerek fısıldayarak bağırdı.
Fısıldayarak nasıl bağırılıyor bilmiyorum ama sesi maşallah çok güzel korkutuyordu.
Hızla kapıdan geçip oturma odasındaki kanapeye Eylül'ü yatırınca kenardaki pikeyi alıp üzerini örttüm. Kunt abi kenara çekilip elindeki telefonla bana döndü.
"Benim bir telefon görüşmesi yapmam lazım. Sen dur burada, Eylül zaten uyanmaz ama ani hareketlerle düşebilir dikkat et." Diye açıklayınca kafamı sallayarak onayladım ve arkasından gidişini seyrettim.
"Efendim Aktaş?" Diye telefonu açan sesini duyduktan sonra iyice uzaklaşınca kapıdan gözlerimi çekip Eylül'ün yattığı koltuğun dibine oturup yüzüne baktım.
Saçlarımız hariç her şeyimiz benzerdi lakin Eylül babamın kopyasıyken ben son anda saçlarımın rengini değiştirmişim gibiydi.
Küçük kız kardeşimle olan bu benzerliğimiz içimdeki duyguları kıpraştırıyordu. İçimde büyük bir ses bas bas bağırıyor yerinde tepiniyordu.
Benimde küçük bir kız kardeşim var!
Benzer beyaz tenimizin üzerinde bende minik çiller belliyken onda tek tük vardı ve dikkatli bakılmadığı sürece anlaşılamazdı. Uyurken büzdüğü dudakları ve minnak burnu ile çok şirindi.
Bir gün onunla uyumak istiyordum...
Aslında her gün de olabilir.
O kadar zaman kaybettik ki artık tek bir saniyeyi bile boş geçirmek istemiyordum, ben kardeşimden 17 yıl boyunca ayrı kalmışken şimdi bir saniye bile ayrı kalmak istemiyordum. Ve bunu da çok normal görüyordum.
Yarına ne olacağımız belli olmayan bir dünyadayken şu zamanın her salisesi altından bile değerliydi.
Diğer ailesindeki herkes kokusundan ötürü ona gül diyorlarmış Kunt abi öyle demişti. Şimdi anlıyordum ki asıl gülün kaynağı karşımdaki minik hanımefendiymiş.
Ben Eylül'ü gülümseyerek incelerken bir anda koluyla kafama vurmasıyla geriye doğru düştüm. Eylül ise hiç uyanmadan uyumaya devam etti.
"Elin niye bu kadar ağır kızım senin?" Kafamı tutarak ayaklandım ve yere minder battaniye gibi yumuşak ne bulduysam serdim.
Ayol eğer biraz daha orada dursaydım beni döverdi bu!
Canım kardeşim maşallah!
Çalan kapı sesiyle biraz tereddüt etsemde ilerleyip kapıyı açtım.
Karşımda dikilen adamla kaşlarımı çatarak ona baktım. Ne bok işi vardı gecenin 11'inde benim kardeşimin olduğu evde?
"Kimsin?" Birde soruyormusun?
"Asıl sen kimsin?" Diye sorarken gözlerini devirdi ve tekrardan bana döndü.
"Ben Uraz Aslan Aktaş, siz kimsiniz?" Diye sorunca bende gülümsedim.
"Öyle diyince tanıyorum ya ben seni zaten. Nesin sen amcamın oğlu mu?"diye konuşurken gözlerini burnunun kemerini okşayıp derin nefes alarak sakinleşmeye çalıştı.
Ha şöyle koçum, sakin olacaksın.
"Tunçların çiftlik evine geldim diye biliyorum ama sanırım yanlış gelmişim. Kusura bakmayın." Diyerek özür dileyip ve gülümsedim ve elimi sallayarak hoşçakal yaptım.
"Bir daha olmasın bu sefer o kusura bakarım." Diyerek yüzüne kapıyı kapattım.
Aslında doğru yere gelmişti ama bana ne?
Bu çocuğa gıcık kapmıştım ha. İnşallah tekrardan karşılaşmayız.
Arkama dönerken vücuduma sarılan minik kollarla yerimden kıpırdayamıyordum.
"Lan kim namusuma göz dikti?" Hayır yani karanlık tam da göremiyorum.
"Pis Riley, o bizi otuz dakika beklettiğin sırrın halı yakmakmıydı?" Diyerek göğüsümde hissettiğim yaşlarla ve omzuma yediğim darbeyle şoka uğradım.
"Maviş?" Bana sarılan eylülmüydü?
Ama yaaa ben böyle tahmin etmemiştim!
Niye bütün planlarımı bozdun ki güzelim?
"Ayıcık bombo nerdesin?" Maviş bir şeyler mırıldanıyordu ama anlamıyordum.
Şuan aklım hala belime sıkıca sarılı olan kollarında ve gögüsüme yaslı olan o minnak kafasındaydı.
Aslında şuan bende ona çok sarılmak istiyordum. Sıkı sıkı sarılıp içime sokmak istiyordum lakin bunu Eylül'ün rızası ile yapmak istiyorum.
Şuan hala uykudaydı ve belki benim ona dokunmamdan rahatsız olacaktı.
Rahatsız olursa oturur ağlarım valla.
Benden rahatsız olma tamam mı maviş.
"Erce? Eylül nerede!" İçeriden Kunt abinin gelen sesiyle seslendim.
"Abi bu tarafa gelirmisin ben gelemiyorum." Bir süre sonra hızlı adımlarla gelen Kunt abi ilk önce ne olduğunu anlamamıştı lakin sonra fark etmiş olacak ki hemen gelip Eylül'ü tutup çekmeye çalıştı.
"Ya abiş bir dur ayıcık bomboya sarılıyorum iki dakika. Kıskanma hemen." Diye uykudayken bile homurdanınca gülmek istedim.
Yanlız hala beni bırakmıyordu.
"Çok güzel kokuyor lan bu. Umut'a ayıcık bomboya sarıldım diye hava atıcam." Gözleri kapalı hala uyurken ve çocuk gibi konuşurken bir anda mahalle kekolarına dönmesi komikti. Gülmek istiyordum ama gülemezdim.
Gülerken hareket edecektim belki ve uyanacaktı, hayır benle şuan karşılaşamaz...
"Güzelim hadi bırak ayıcık bomboyu. Acıkmış yemek yemesi gerekiyormuş." Diyerek Eylül'ü belinden tutup kendine çekti Kunt abi. O sırada da Eylül uykunun sersemliğiyle kolları iki yana düşmüş ve Kunt abinin kolları arasında uyumaya devam etti.
"Seni yatağına yatırmalıydım, niye gelip salak gibi oraya yatırdıysam." Diye kendi kendine konuşarak Eylül'ü kucağına alıp bana döndü.
"Sen beni oturma odasında bekle ben Eylül'ü yatırıp geliyorum." Diyerek merdivenleri çıkmayı başladı.
Bende mutfağa doğru ilerleyip Kunt abiye ve kendime kahve hazırlayıp bardaklara koydum.
"Erce?" Kunt abini sesiyle tam ona seslenecektim ki kapıdan beyaz bir tişört ve altında siyah bir eşofmanla Kunt abi girdi. Siyah beyazın en çok yakıştığı kişilerden biri olduğunu tekrar anladım. Tabi benim favorim siyah takım elbise ve beyaz gömlek kombiniydi.
"Beşiktaşlı olmayı düşünürmüydün abi?" Diye bardaklardan birini ona uzattım.
İkimizde aynı sevdiğimiz için hangi kupayı seçtiği önemli değildi aslında. Bende sade seviyordum o da.
Kupayı kaşlarını çatarak eline alıp bir tudum aldı.
"Kahve için teşekkürler ama asla. Bizim ailede Beşiktaşlı bulamazsın." Diyince gözlerim büyüdü.
"Mavişdemi!?" Diye sorunca kafasını memnuniyetle aşağı yukarı salladı.
"Eylül'de dahil ailedeki herkes Galatasaraylı. Sadece bazı barip kuzenlerimiz farklı takımları tutuyor ama biz onları çoktan kendi hallerine bıraktık." Derken mutluydu. Kahvesinden bir yudum alarak bana dönüp beni işaret etti.
"Peki ya siz?" Böyle sorunca da olmadı ki abi...
"Valla abi biz de ne ararsan var. Beşiktaşlısı, Galatasaraylısı, Fenerbahçelisi, Trabzon sporlusu, Mardin Sporlu bile var. Ben mesela Beşiktaşlıyım." Diyince derin nefes aldı.
"Anasını satayım anlaştığım herkes mi Beşiktaşlı çıkar." Diye homurdanınca güldüm.
"Evrenin sana mesajı işte abi. Gel Beşiktaşlı ol diyor sana." Diye gülerken masaya geçip oturduk.
"Yok ben sarı kırmızı aslanlarımla gayet mutluyum." Diye konuşunca çok üstelemedim.
"Eylül'ün uyurgezerliği mi vardı?" Diye sordum çekinerek.
17 yıl sonra kardeşim hakkında bir şeyler öğrenmek beni utandırıyordu. Ne vardı da daha erken fark edememiştik?
Biriciğimiz bizimle büyüseydi ne olurdu diye düşünmemek elde değildi.
Tarık abimle beraber uyur, tugay abimle gezer, benim çıkarmadığımız bestelerin ilk dinleyişini o yapar konserlerime gelir. Can, Ayaz ve kuzeyle evi birbirine katar garip garip partiler yaparlar. Akın ile bir örnek giyinip herkesle uğraşır eğlenirler. Miraçla beraber resim çizim gezerler, eymenle ise beraber havuza gidip oyun oynarlardı.
Aslında bunlar sadece aklıma ilk gelenlerdi ve bunun dahası da vardı.
Lakin bir şeyler olmuş ve bizim güzelimiz bambaşka bir aileye düşmüştü. Pusat ve Murat'ın anlattığı bazı hikayelerden anladığım kadarıyla Eylül ayaz gibi tam bir etçilmiş. İkisini bu konuda yarışırken görmek isterdim doğrusu. Akın ve tarık abim gibi hırslıymış ve kuzey gibi düşmanıyla çok iyi anlaşırmış.
"Aslında var, ama yok. Yani kendi yerinde yatmayınca kendi kendine konuşabiliyor veya gezebiliyor. Az önce onu kanapeye yatırdığım için oldu büyük ihtimalle." Soruma cevap verdikten sonra bir süre sustuk. Suskunluğumuz kahveler bitene kadar devam ederken en sonunda bunaldım.
Sessizlik asla benlik değildi.
"Ay valla yiter içim şişti!" Diye bir anda konuştum.
Kafama yediğim yastıkla bir an ne yapacağımı şaşırsamda yastığı atana bakınca tıradım değil.
"Ulan ne bok varda bir anda bağırarak hareketleniyorsun? Ödüm patladı!" Kunt abim sen sakin ol ben heykel olurum senin için.
"Ama abi!" Diye mırıldanınca Kunt abi bir an gülecek gibi oldu.
"Ulan...nasıl?" Diyerek kıkırdayarak yanağındaki gamzeyi ortaya çıkardı.
Kunt abinin gamzesi sizcede woaww değil mi?
"Ney nasıl abi?" Diyerek kucağımdaki az önce hayatımı bitirmek için atılan yastığa sarıldım. Bana ilk başta söylemekte kararsız bir şekilde baktı ardından derin nefes alarak beni yanıtladı.
"Senle konuşurken Eylülle konuşuyor gibi hissediyorum..." Diyince içimdeki böcükler horona kalktı.
"Ay ciddimisinnn!" Diye gülerek yerimde zıplayınca Kunt abi gülerek eliyle saçlarını karıştırdı.
"Eylül'e böyle desem o da böyle tepki verirdi." Diyince iyice mutlu olmuştum.
Ay hemen sabah olsun da ben biricik mavişimle tanışayım, yani ben tanıştım ama o tanışmamıştı. Aslında ben ona bateriyi öğreticem diye bir söz vermiştim o da bana piyanoyu bunu vakit geçirmek için kullanabilirdim!
Aklını öpücem be ercee! Eferim sene(sana)
"Hadi hadi hemen yatalım sabah olsun bende mavişle tanışayım!" Diyerek yerimden hızla kalkıp merdivenlere ilerlerken Kunt abi bana seslenince ona döndüm.
"Erce. Yarın sen sabah erkenden çık ki Eylül burada olduğunu fark etmesin. Yoksa niye bana haber vermediniz falan diye ikimize de trip atar benden söylemesi." Diye acıklayınca son yerde ister istemez güldüm.
"Yaa bana trip atabilir mavişim!" Diye konuşurken Kunt abi bana alttan bakarak güldü ve yanımdan geçerek yukarıya doğru ilerledi.
"Sen bir de trip niyetiyle sana kafa tutan Eylül Tunç'u gör. Aslında bir kere gördükten sonra emin ol bir daha görmek istemeyeceksin." Diye konuşup odasına girdi.
Eylül'ün tripleri o kadar zormuydu ya?
Neysem artık beraber yaşar öğreniriz mavişimle.
Bende Kunt abiden sonra hızla bana gösterilen odaya geçip yatağa yattım ve alarm kurdum. Eylül tatil günleri sabah namazından hemen sonra uyuyup ilk üç saat asla uyanamazmış bu yüzden o yattıktan hemen sonra evden çıkacak ve çarşıya gidecektim.
Eylül beni kahvaltıya geleceğim diye bilirken ben onlar sinemaya girerken eve girmiştim bile. Kunt abinin benden haberi olduğu için önden bana anahtar bırakması işime yaramıştı.
Saat 10 gibi kahvaltıya geleceğim için büyük ihtimalle de erken çıkacağım için çarşıya gider Eylül için bir kaç şey daha alırdım.
Yiğitin dedikleri kulağıma doluşunca yarın uğrayacağım ilk yeri buldum.
'Ablam oyuncaklara ciddi anlamda bayılır, hele ki peluş oyuncakları çok sever. Oyun hamuru olan, eliyle uğraşabileceği, içinden bir çok sürpriz çıkan oyuncaklara bayılır.'
🪻
"Abi pişileride getirirmisin?" Diye mutfağa doğru seslendim.
O sırada abim takımlarıyla elinde pişi ve patates tabağıyla gelip masaya bıraktı. Ağzına bir tane patates atarken bana döndü ve yanağımdan öptü.
"Hadi güzelim erce gelirse ben kapıya bakarım sen üstünü giyin." Diyerek yandan bana sarılıp çenesini kafama yasladı.
"Bunu sen bana sarılırken mi yapayım abişim?" Diye kıkırdadığımda saçlarımın diplerinde hissettiğim dişlerle minik bir çığlık attıp Abimden kaçmaya çalıştım.
Ama çalıştım...
Adam 1.90larda ben 1.70lerdeyim, iriliği hesaba katmak dahi istemiyorum.
"Abii!" Diye çırpınırlen abim beni bırakıp bana gülerek bakıyordu.
"Ne oldu gültanem?" Sen keyifle gül anca!
"Got gafali ya! Gidirim ben." Diyerek saçlarımı savurup merdivenlere doğru ilerledim.
"Savurma saçlarını sonra dolaşıyor açılmıyor!" Arkamdan abimin seslenmesiyle ister istemez güldüm.
Canım abişim bee
Hızla yukarıdaki odama çıkıp dolabın öneüne gelip kıyafetlere bakmaya başladım.
Hmm
Şimdi ne seçsek? Şöyle biraz cıvıl cıvıl olsun ama aşko kuşkoya da çok kaçmasın.
Sen galiba aşko kuşkosun...
Yazarcığım bu yine delirdi!
🎀:Doktor onu kendi haline bırakın dedi boş ver.
Nasıl boş verem la? O doktor mu bunlar 7/24 vakit geçiriyor da kendi haline bırakın dedi! Allah Allah ya!?
Sabır çeke çeke dolaptan bir iki kombin çıkardım.
"O piti piti karamela sepeti terazi lastik jimnastik. Biz size geldik bitlendik, hamama gittik temizlendik. Dike dike dikk! Son dersimiz ma te ma tik!" Elimle sayarken elimin durduğu kombini alıp dolaba koyup onu eledim.
"Sen çıhtın hayde yallah köyüne!" Tekrardan yatağın üzerinde ki kombinlere dönüp saymaya başladım.
"Kalem traş, kalem traş, ucu sivri gümüş taş. Altın baş!" Elime gelen bir diğer kombini de eleyince elimde son iki kombin kalmıştı.
"Hımm." Acaba hangisi olsunnn?
Yine saysana saf
Sen bir sus be sütlü Nuriye!
Ya yapma şu iğrenç espriyi!
Keyfim kahyam ve yazar istiyorsa neden yapmayayım?
Gidiyorum ya ben!
Bıbıyy!
"Portakalı soydum baş ucuma koydum. Ben bir yalan uydurdum. Duma Duma dum. Dolapta pekmez yalanyala giztmez, ayşe çık. Çık çık çık. Fatma çık, çık çık çık. Sen bu oyundan çık. Çıka çıka çık!" Ahanda sen kaldın!
Evetttt yarışmamızın galibiii olan o kombinnn
(Göremeyen varsa eğer şöyle özetliyim. Haki yeşili düz kalem etek üzerine delikli bir bluz onun üzeyyine haki yeşili bir penye şal ve eline de krem rengi veya krık beyaz renginde bir el çantası. Ayakkabılar da spor ayakkabı.)
Üstümü başımı yaptıktan sonra bavulumun kenarından güneş kremi mi ve parfümümü alıp onları kullandım.
Kullandım ne la?
Ne diyeyim Nuriye sıksam desem kremi sadece sıkıp bırakıyor muyum? Hayır
Sürdüm desem parfümü sürüyor muyum? Yine hayır. En ortası bu o yüzden otur oturduğun yerde.
Elma buldum kimindir sahibi yoksa benimdir!
Al al zıkkımlan belki iyi gelir
Namıssısın Eylül. Hıh!
Tribini yerim senin
Çantamı elime alıp odadan çıktığımda içimde küçük bir heyecan oluştu.
Öztürk evine geldikleri günden beri bana eymenden sonra yargılamadan seven tek kişi erceydi. Eğer işi yüzünden şehir dışına çıkması gerekmeseydi o olaylar nasıl olurdu merak ediyorum.
Evet ben erceye içten içe güveniyordum.
"Ayyy Kunt abi sence sever mii!?" Diye güzel bir ses duymamla ayaklarım adım atmayı kesip merdivenin en ucunda durmaya başladım.
Neden durduğumu bilmiyordum ama içimden nedense durmak geldi. Belkide şu koşuşturmalı hayatımda hayatım durma için bir fırsat bulmuşken durmak istemişimdir, bilemiyorum.
Ayakta dikilirken abimin gülüşünü duydum.
"Sakin ol. Gültanem beğenir, onun için onu düşünmen bile büyük bir şey." Evet, mağlum son zamanlarda beni götüne takmayanlarla aynı çatı altında çok durduğum için kriterlerim düştü.
Acil kitap okuyarak kriterlerimi yükseltmem lazım!
"Ay ben heyecandan bayılacağım galiba! Kunt abi beni tut tamam mı?!" Diye konuşan sese karşılık gülmemek için kendimi zor tuttum. Derin nefes alarak adımlarıma devam ettim.
Merdivenin sonuna gelene kadar kafamı hiç kaldırmadım, içimdeki heyecan kat kat artarken bunu dışarıya vurmamaya çalıştım. Merdivenin son basamağına gelmemle kaldırdığım kafamla mavi gözlerim iki çift mavi gözle karşılaştı. Biri Kunt abimin diğeri ise ercenin...
"Merhaba..." Diye mırıldandım çekinerek.
Lan ne oluyor sana? Euzübillahimineşşeydanirracim Bismillahirrahmanirrahim. Yazar! Yazarrrr! Gızzz gel bak bir şuna bir şeyler oluyor.
Eylül ve bu kadar hanım hanım olmak! İmkansız ayol.
🎀:dimi lan bana da garip geliyor şuan
De sektir olun gidin lan!
Ay aşkım bir an yerine başka biri geldi sandım. Şükür yarabbimmm
Nuriye!
"Merhaba maviş..." Diye bana gülümseyen erceye baktım ve merdivenin son adımını atarken titredim.
Ayol cidden bir şeyler oluyor bana? Ne oluyor la.
Yazar bir fışkı karıştırmadın dimi benden gizli gizli?
🎀:yok la valla şuan benimde haberim yok.
Lan yazarında haberi yoksa...
Yeni bir kişilik daha mı varrr!?
Nayır olamazzz benden başka olamaz!
Salak sus da devam ediyim artık bölüm sizin çenenizle harcanıyor resmen!
Heyecanımın getirdiği dengesiz titremeye karşılık bir anda masanın üzerinden dolu bardaklardan birini alıp çekmeceden sakinleştiriciyi içmiştim.
Orta dozlu bir haptı, çok kulanmazdım ama sinirliylen az bile olsa sinirimi yatıştırdığını hissederdim ilk kez heyecanlanma nedeniyle kullanıyordum.
"Eylül? Abim ne oldu?"
"Eylül? iyi misin? Kunt abi doktora gidelim baksana eli ayağı titriyor!" Diye sesler gelirken kendimi Kunt abimin kollarında buldum.
Bir kolunu belime sarıp titreyen ayaklarıma rağmen beni ayakta tutarken diğer kolundaki eliyle de bileğimi ovarak masaj yapıyordu. İlacın verdiği gevşemeyle beraber abimin sıcak kolları beni mıyıştırmıştı.
"Doktora gidiyoruz." Kunt abimin sesiyle ben daha itiraz edemeden beni kucağına aldı.
"Erce sen benim telefonumu ve Eylül'ün çantasını alırmısın?" Diye konuştuğunu duydum.
Ondan sonrasını nedense hatırlamıyorum, ne bir şey duydum ne de bir şey gördüm.
HAHAHAHAHHAHAHAHAHA
O neydi lan?
Sen kimsin hacı?
🎀: kim la bu aklımın köşesinde pusu kurup beklemiş?
BEN MAKBULE FİRDEVS!
O kim biliyonuz mu?
Edebiyat da ismi geçen biri diyecem ama bu iki isimle yoktu herhalde...
🎀:LAN SENİN BURADA NE İŞİN VAR FIŞKI YİYESİCE!
Tanıyon mu lan bunu?
Tanımaz mı? Hehehehhehe ben onun mahlasıyım koçum!
Takma adı yani?
Hee
🎀: ulan makbule eğer bir daha kurguma karışırsan seni doğrarım! Geç git kendi bölümüne!
Aman be! Gidiyom. Hayatımda bir ilk olarak yaptım bunu, ay ne güzel şeymişş len buuu.
Manyaklar gidin artık yeterrrrr!
__________________________________
İki gün uyumuş gibi dinç bir şekilde gözlerimi kırparak açtığımda beni şiddetli bir ışık karşıladı.
"Ulan ben yetmiyor muyum size de şu içine ettiğimin ışığını açıyorsunuz?" Diye mırıldanarak doğruldum.
"Eylül!" Yan tarafımda oturan erce bir anda ayaklanıp dibine girmişti.
Gözlerimin içine korkuyla bakarken ona gülümsedim.
"İyiyim merak etme." Dememle gözleri şüpheyle bana baktı tekrardan, iyiyim diyince iyi olduğuma inanmamıştı.
"İyiyim erce... Cidden iyiyim. İki gün uyumuş gibi dinçim." Diyerek güldüm. Erce derin nefesler vererek bir iki adım geriye gitti.
"Ulan maviş ödümü bokuma karıştırdın! İlk tanışmamız olmasa da uzun süre sonra ilk karşılaşmamızın böyle olmasını beklemiyordum." Diye konuşunca kıkırdadım.
"Sakin ol, dediğim gibi hiç birşeyciklerim yok. Çıtırlar gibiyim maşallah! Kunt abim nerede?" Dediklerime gülerken Kunt abimi sorduğumda ilk önce beni nazikçe bana yaklaşıp yüzüme baktı.
Ne bakıyon kardeşim yav?
Burun kaş kirpik dudak ve sayre.
"Koluna dokunsam rahatsız olurmusun?" Her şeyi sormasını veya söylemesini bekledim ama beklediğim şey asla bu değildi...
Erce benim biyolojik abim olmasına rağmen ben rahatsız olurum diye koluma dokunmak için izin istiyordu...
Kardeşlerinin ve abilerinin izinsiz ve abuksubuk dokunuşmalrından sonra ercenin bu naifliği benim ister istemez gözlerimi doldurdu.
"Maviş ne oldu? Canın mı yanıyor? Gözlerin doldu yine! Neden acıyor abim söyle dindireyim. Hm?" Diye ard arda sorular sorarken benim gibi onunda gözleri doldu.
Ama ben bunu yerim...
"Sen... O kadar mendeburun arasında nasıl böyle güzel kalabildin?" Diye konuşmamla erce dolu gözlerle bana bakarken güldü.
"Asıl sen şu kötü dünyada bu kadar güzel açabildin?" Diye konuşmasıyla bende güldüm.
Üzerimde sabah giyindiğim kıyafetlerimle durduğumu fark ettim. Üzerime serilen pikeyi kenara çekip ayaklarımı hastane yatağından aşağı sarkıttım ve erceye dönük oturdum.
Ayakta bana dolu gözlerle bakan erceye tebessüm ederek yanımı işaret edince o da yanıma oturdu. Kollarımız birbirine değmiyordu ama aralarında çok az bir mesafe vardı. Yan yana otururken ikimizde sessiz ve bir o kadar da düşünceliydik.
"Sence biz nasıl kardeş oluruz?" İster istemez çıkan soruyla erce bana döndü benim gözlerim ise eteğimin uçlarındaydı.
Her ne kadar ona bakmasamda bana gülümsedigini hissediyordum.
"Çok haşin ikili oluruz gibime geliyor." Diyince beraber gülmeye başladık.
Biz gülerken açılıp kapanan kapı ile aynı anda kafamızı kaldırıp kapıya baktığımızda Kunt abimi gördük.
Endişeyle gözlerime bakarken ona kollarımı açtım ve aynı o gün hastanede olduğu beni kucağına almasını istedim.
Abim de hızla beni bebek gibi koltukaltımdan tutarak beni kucağına almış sıkı sıkı sarılmıştı.
"Abim."
"Abiş."
İkimizinde özlem dolu sesiyle beraber bir anda hıçkırık sesinin gelmesiyle ikimizde erceye döndük.
Erce hıçkırarak ağlıyordu...
"Sana benzediğini söylemiştim." Diye erceye garip garip bakan abimle kaşlarım çatıldı.
"Hayır söylemedin!" Diye itiraz ederken abim bana bakıp gülümsedi.
"Hey! Hem ben bu kadar duygusal değilimkine!?" Dediğini sonradan anlayınca böyle oluyor işte.
"Evet sırf kuzucuğunun boynu bükük bir şekilde durduğunu görüp ağlamıştın veya daha trajedi olarak resim çizerken pembe boyan kırıldığı içinde ağlamıştın." Diye konuşunca hala kucağındayken dudaklarımı büzüp kafamı erceye çevirdim.
Gözlerini elleriyle kapatıp ağlıyordu hala garibim...
Yanağımda hissettiğim öpücükle omzunu silktim. Tekrardan gelen öpücükle beraber kafamı oynatmadan gözlerimi abişe çevirdim.
"Yanlış anladın beni güzelim. Ben senin küçük bir şeye bile ağlamanı seviyorum çünkü normalde rahat rahat ağlayamıyorsun. Ve ağlarken bile o kadar güzelsin ki tam bir nilüfer çiçeği gibisin." Diye yanağımı okşayan ellerle utanarak kafamı abimin boynuna koyup kafamı ondan gizledim.
Abimin sessiz gülüşünün ardından abim belimi daha sıkı tutarak beni ercenin yanına tekrardan oturttu.
"Pişt. Nurcan, ağlama bir gören olcak." Diye erceyi kolumla dürterken ağlarken güldü.
"Ay uzun süredir böyle ağlamamıştım iyi geldi valla." Ercenin dediğiyle hepimiz güldük.
"Kunt abi Eylül neden bayılmış?" Ercenin sorusuyla bende gülmemi durdurup abime döndüm.
Abim sıkıntıyla ziyaretçi koltuğuna oturdu ve ellerimi elleri arasına alıp öptü.
"Eylül sana dürüst olucam güzelim." Diye başlamasıyla yutkundum.
"Tehlikedesin, hatta hepimiz ucundan tehlikedeyiz. Son zamanlarda ömer abinle araştırmalar yaparken sizin karıştırılma olayına neden olan kişiyi bulduk diyebiliriz. Ama adam uzun süredir kayıp ve işin kötüsü bir terörist."
Tavuz kuşu... Gerçek adıyla ise Cahit Tankut...
12 yaşımdan beri seni bulacağıma yemin ettim oğlum! Sen şimdi kendi ayağınla mı bana geliyorsun?
"Cahit Tankut." Diye mırıldandım abime. Abim dediğim isimle gözleri şaşkınlıkla açıldı büyük bir ihtimalle bunu beklemiyordu.
"Tanıyormusun?" Ercenin de tedirgin sesiyle kafamı salladım.
"Bizzat yüz yüze görüşmüşlüğümde var o soysuzla. 12 yaşımda beni kaçırmak gibi bir halt yiyerek bir münasebetimiz oldu kendileriyle." Diye sertçe konustuğumda abime döndüm.
"Kanıma ne karıştırmış?"
Bu titremenin tek sebebi kanıma vereceği ilaçtı, başka açıklaması olamazdı.
Abim ve erce bu kadar hızlı bir şeyleri bilmeme şasırsalarda bir şey demediler.
Ulan o kitapları boşuna mı okudum veya o filmleri boşuna mı izledim ben!?
"Bir ilaç, tam olarak ne olduğu bilinmiyor özel yapım bir şey. Lakin kanından atması biraz sürecekmiş." Diye konuşunca kaşlarım iyice çatıldı.
Dur sen bekle erken yaşlan da görim ben seni!
"Ne kadar sürermiş?" Diye sordum.
"Tahmini bir ay ama belki ikiye de çıkabilirmiş. Bu ilaç sana bir iki günde değil haftalarca enjekte edilmiş. Nasıl oldu hala anlamış değilim ama Azat beyle de bu konuyu konuşmam lazım her neyse şimdi sen bunları düşünmüyorsun ve doktorun kanını temizlemesi için verdiği ilaçı düzenli olarak kullanıyorsun." Diyerek bir kez daha ellerimi öpen abimle kendime geldim.
"İlaçın ismi veya kutusu falan var mı? Murat abime atalım." Diye konuşunca ikisi de bana döndü.
"Neden maviş?"
"Siz o adamları çok hafife alıyorsunuz da ondan. Her doktor iyi doktor mu sanıyorsunuz para görünce kendini satabilecek doktorlarda var. Ya adam size yalan söylüyorsa o ilaç beni daha da kötü yaparsa?" Diye konuşunca ikiside dediklerimi düşündü.
Küçüklüğümden beri bu adamlarla uğraşıyorum abi ama üzgünüm sana demedim. Diyemedim.
O adamla yaşadığım bir çok iğrenç anıyı abimlere diyemedim. Sadece Alara bilirdi bazılarını o bile bilmezdi...
"Adamlar öyle ince düşünerek hareket ediyor ki insanın şüphe etmesi lazım. Mesela bu ilaç nasıl haftalarca benim kanıma geldi? Haftalarca ben hem Öztürklerde hemde kendi evimde kaldım. Uzun süre ardından ilk kez dün dışarıdan yemek yedim. Bunları düşünürsek iki evde de beni gözetlemesi hatta zehirlemesi için adam tutulmuş." Diye konuşurlen abimler birbirine baktılar.
"Evet tahmin ettiğiniz gibi..."
"Evlerde hainler var."
_______________________________
Doktorun beni gelip son kez kontrol etmesinden sonra hastaneden çıkıp eve geçmiştik yolda gelirken abime ilacı atıp bunun doğruluğunu sorduğumda çok şükür ki ilacın doğru ilaç olduğunu öğrendim. Lakin yinede Kunt abimle ercenin içine sinmeyince ercenin laboratuvarda çalışan bir arkadaşına ilacın içindekileri doğrumu diye teste verecektik.
Tabi bunu İstanbul'a gidince yapacaktık çünkü hala Çanakkaledeyiz.
"Evet hemen yemeği yiğip yola çıkalım." Eve girdikten sonra Kunt abimin dediğiyle beraber ona döndüm.
"Neden yaa?" Abim yanıma gelip başımdan öperken üzerindeki paltosunu çıkarıp elimdeki hırkamla beraber askılığa astı.
Habibim ya!
"Yarın okul var güzelim." Diyince oflayıp ikisini de arkamda bırakarak 4 saat önce hevesle hazırladığım masaya gidip oturdum ve çatalla soğumuş patates kızartmasından alıp pişinin içine doldurup ıssırdım.
İllede okul illede okul!
Al sana okul ayol!
Abimlerde gelip bana gülerek bakarken Kunt abim arkamdan gelip bana sırnaşmıştı. Kafasını boynuma koyup omzumdan öptü.
Nayır gardımı düşüremem!
Oğlum ne gardı mardı ben direkt kendim düştüm. Teşekkürler...
Ulan sende abime sulanmak için yer arıyon.
"Güzelim..." Kulağımın dibinden gelen abimin güzel sesiyle gözlerimi sıkıca kapatıp kollarımı çiçek yaptım ve kafamı başka yöne çevirdim.
"Trip yiyorum galiba? Yanlışmıyım?" Diye soran sesiyle cevap vermezken bir anda havaya uçtum.
Evet basbaya uçtum le!
Göklerde kartal gibiydim... Kanatlarım vardııı
Manyak ya djdjbdjdnd
Havalanmamla açılan gözlerimle beraber kendimi bir anda kanepede buldum başımda da beni deli gibi gıdıklayan abimi.
"ABİİİ DJDHBDJDBDH LÜT DBHDBDJD FENN DJHFHDJCHDB KURBAN NDJDBDNDN OLAYIM DHDHDB AYYY BDDHDBHDDHJSJ!" Abimin beni bırakmayacağını anlayınca son kozumu oynamaya karar verdim.
Bizde kartlar tükenmez Kunt tunç hehehhehe
"Erce! Erceee! Gel beni al ak akçe! İzin var al beni. İzin varr!"diyerek bağırırken bir anda belimden tutulup çekilmemle karnımdaki eller de uzaklasmıştı.
Ercenin elleri belim ve diz kapağımın arkasında olacak şekilde beni tutarken benim kollarımda onun boynuna dolanmıştı.
"Bir trip atacaktım onu da attırmadınız ama beyfendi! Şimdi cezanızı çekeceksiniz! Doğru sofraya! Bu hain kostok benim yaptığım bütün soğuk pisileri yemek zorunda!" Diye parmağımla masayı işaret ederken erce ve abim gülüyordu.
"Ayol ne gülüyorsunuz? Tez alına sizin kelleleriniz." Diye onlarla uğraşırken abim ayaklanmış veasaya geçmişti.
Bizde ne yapam hala erce ile ayakta duruyoruz.
Daha doğrusu o duruyor ben hala onun kucağındayım.
"Ercecim. Gıdığını yediğim." Diye ona döndüğümde onun bana bakan ışıltılı mavi gözleriyle karşılaştım.
"Efendim güzelim?" Yoldan geçen biri dese elimin tersiyle vuracağım lafları şu şahsiyetler diyince benim bünyede sarhoşluk etkisi oluyor ya...
"Açım aşk bahçem! Açım aç!" Diye konuşunca abimler yine güldü.
Sizi iyerim yav benn
Erce beni masaya eski yerime bırakınca masaya oturmak yerine bir yere kadar gitti ve elinde bir kutuyla döndü. Kutuyu önüme bırakınca elimdeki pişi arası patatesin son lokmasını da ağzıma atıp çiğnedim.
Arkama geçip oturduğum sandalyenin arka kısımlarına bana değmeyecek şekilde ellerini koyup hafifçe bana eğildi.
"Hadi aç." Diye gülümsediğinde gözlerim Kunt abime kaydı.
İkimize de gülümseyerek bakarken huzurlu gözüküyordu.
Kutunun kapağını hafifçe açıp içinde ne olduğuna baktım.
An yarabbim bismillah!
Hangi duam tuttu söyleyinnn
Yarısı güllerle dolu yarısı ise sürpriz yumurtayla dolu olan bir kutu vardı karşımda!
"Azıcık eğilsene bir sen!" İçimdeki heyecana rağmen sakinlikle ve düz yüzle erceye seslenmemle erce bir an hediyesini beğenmediğimi düşündü.
Yinede dediğimi yaparak eğildi.
Yüzüme yaklaşan yüzündeki yanağına minik bir öpücük koydum.
Bugünlük sınırlarımı boş vereceğim İstanbul'a gittiğimde sınırları koyardım sonuçta.
"Şuan benim gözümde levıl levıl yükseliyorsunuz erco bey..." Diyerek altten alttan ona bakarken o bana şaşkınlıkla ama gülerek bakıyordu.
"Teşekkür ederim güzelim."
"Tamam şimdi yemek yiyelim de gidelim." Utanarak önüme döndüğümde abimler bu halime gülüp yemeğe başladık.
🌞
(Hehehheheheheheee)
"Başka bir şey var mı?" Diyerek seslenen Kunt abimle erceyle abimin yanına yürüdük.
"Yok abi hadi gidelim." Diyip yanağından öpüp arka koltuğa geçtim.
Sağ koltuk prensesi de neymiş?
Ben arka koltuk prensesliği varken sağ koltuk prensesliği de neymiş?
Abimlerde bir şeyler konuşup arabaya bindiklerinde abim bana dönerek telefonunu uzattı.
Aşk adamım beni hiç yormuyor ya!
"İyerim seni abiş. Ona göre!" Diyerek telefonu elinden alıp şifreyi girip kendi şarkı dosyama girdim.
Telefonum kapandığı için arabanın şarj aleti yerine takmıştım o dolana kadar da abim telefonunu bana armağan etti.
"Evvettttt ilk şarkımıza hazırmıyızzz." Diyerek neşeyle bağırırken açılan şarkı ile abimler güldü.
"İstanbul Hovardasıı..."
"Gece gündüz gezersin.
Paraları ezersin.
Gece gündüz gezersinnn.
Paraları ezersin."
"Amanin amanin!"
"Bir sarışınnn bir esmerr.
Kızları çok üzersinn."
👾
Yine geldik mi benim anlatımıma hehehhehe
🌞 Buyrun şuradan devma edelim biz 👇
"Erce önden gidip kapıyı aç. Ama tıklatma onun sesine uyanır." Kunt, şoför kapısını açıp arka koltuğun oraya ilerleyip kapısını dikkatlice açtı.
Üç koltuğa da uzanıp yatmış minik bebeğine baktı tebessüm ederek.
İlk kucağına aldığında daha 12 yaşındaydı. Doğumhanenin önünde babası dedeleri olmasına rağmen hemşire gördüğü genç çocuğa abisi olduğunu bilerek ilk onun kucağına vermişti.
Eylül her kucağına gelip sırnaşsa veya kucağında uyusa aklına hep o görüntüler doluşurdu. İlk gün kucağına verildikten sonra parmağını sıkı sıkı tutan minik bebekti karşısında ki kadın.
Ne ara büyüdü diye iç geçirdi Kunt. Bu kadar hızlı büyümesinden nefret ediyordu, korktuğu günler yaklaşacak diye de tırsıyordu.
17 yıl önce kucağına verilen minik bebek şuan kocaman olmuştu ve daha da büyümeye devam ediyordu. Kendisini tanıyan herkeste bir etki bırakıyordu.
Aklıyla, fikirleriyle, tavrıyla, eğlencesi ve kararlılığıyla.
Hayatlarında bir su damlacığı kadar bile olsa insanlarda bir etki bırakmayı seviyordu. Seveni çoktu elhamdülillah.
Sevmeyenleri de çok ama Kunt ve diğerleri bunun çok olduğunu bilmiyorlardı.
Garibimler daha ne fışkıları bilmiyorlardı...
Üzüldüm len diğerlerine
Bende üzüldüm ama boş ver
Jfjfjfjcjfjfndndn
Şimdi biz devam edelim canlarım 🎀 💗
Ercenin kunt'a seslenmesiyle Kunt Eylül'ü kendine çekip kucağına aldı.
Uykuya tam dalmayan Eylül ise abisinin kokusu ve sıcaklığı ile uykuya yenik düştü, yol zaten onu yormuşken abisi işleri iyice kolaylaştırıp onu güzel bir uykuya sürüklemişti.
Kunt arkada ki bagajları hatırlayınca içinden sövdü.
İçinden ama bakın içinden, ne kadar da terbiyeli bir karakterim -kocam- var maşallah.
"Aynur!" Diye hafif bir sesle seslendi Kunt.
İki villanın da etrafında yakın çevrede bina sayısı az olduğu için iki ailede evleri korumak için koruma kullanıyordu.
Kunt akşam saatlerinde bir olay olur diye genellikle kadın korumaları tercih ediyordu. Olurda bir çatışma olur bir kaçırılma mevzuatı gibi Eylül'ün saçları görüncek diye korkup rahatlık duymasın diye.
İlk bu karara vardığında bir çok geri kafalı insan bununla dalga geçmiş hatta gece saatlerinde eğlencesine eve girmeye kalkmışlardı. Onlar kadınları hafife alıyordu lakin Kunt kadınların yapabileceklerinin farkındaydı.
O eğlencesine eve girmeye çalışan her bir adam kadınlar tarafından dövülerek evden kovulmuştu ve Kunt bunu biriciği ile oturup zevkle izlemişti.Şuanda ise evin etrafında 30 kadın koruma 15 tane de erkek koruma vardı.
Öztürk'e çalışan korumalar ilk başta buna şaşırsa da sonradan öğrendikleri olaylardan sonra hem kadınlara hemde Kunt beyi haklı ve doğru buldular.
Kunt'un çağırdığı kadın ise Aynurdu Eylülün baş koruması. Azat beyle konuşmuş aynurun da isteği ile Eylül'ün her dakika yanında olacaktı.
Çanakkaleye gitmeden önce öğrendiği olaylardan sonra ve o sabah Eylül'ün bayılmasından sonra koruma sayısını arttırmış ve Eylül'e özel koruma ayarlamıştı.
Aynur zaten yıllardır kendileri için çalışan bir kadındı, Eylül ile arası da güzeldi.
Aynur Kunt beyin kendisine seslendiğini duyunca hızla onun yanına ilerledi.
"Aynur, yanına bizim Taşkını da alıp şu kenardaki bavulları arkamızdan getirin." Diyince Aynur ister istemez kaşlarını çattı.
"Efendim kusuruma bakmayın ama hangi taşkın?"
Doğru ya iki taşkın vardı... Taşkın ikizler.
Rana ile Ayhan Taşkın.
"Rana ile getirin erce zaten indirmiş bavulları siz sadece peşimizden getirip asansöre koyun yeter." Diyip önden yürümeye başladı.
Aynur, Kunt beyin dediği gibi ranayı da yanına alıp ağır olmayan iki küçük bavulu alıp peşlerinden gittiler.
Saat akşam 11'e geliyordu iki tarafın da ışıklarının yanmasından kaynaklı olarak uyumadıkları belliydi.
Kunt sert ve dik adımlarla açık kapıdan girdi. Karşısında erceye sarılan Can onun kucağında ki eymenle bütün aileyi ayakta gördü.
Azat kapının önünde kucağında kızıyla dikilen Kunt ile o tarafa ilerledi.
"Minim kızım..." Diye mırıldandı baş örtüsünü severken.
Kunt her ne kadar kıskançlıkla kucağında ki biriciğini ondan çekmek istese de Eylül onlara bir şans vermek istediğini söylemişti.
"Azat bey izin verirseniz Eylül'ü yatağına götürmek istiyorum." Diye konuştu.
Azat bey de kıskançlıkla kaşlarını çatarak genç adama baktı.
"Bende götürebilirim değilmi oğlum? Sen ver bana kızımı ondan sonra gidebilirsin." Diyerek kollarını uzatınca Kunt bir anda çocuk gibi Eylül'ü kendine iyice çekip sarmaladı.
Bütün salondakiler ayakta durup onları izlerken salonda olmayan tek kişiler miraç ve Eymendi. Yarın okul olduğu için erkenden yatmaya karar vermişlerdi.
"Abiş..." Eylül'ün mırıldanmasıyla Kunt Eylül'ün başından öpüp Azat beye döndü.
"Azat bey, Eylül her ne kadar size şans versede onun izni olmadan ona dokunmanız onu ciddi anlamda rahatsız eder. Ve uyumadan önce saçlarını açmam gerekiyor yoksa kabus görmeye başlıyor ve uyurgezerliği tutabiliyor." Diyerek Azat beye doğru bir adım daha atarak kararlılığını belirtti.
"O yüzden lütfen bana odasını gösterin." Diyerek son noktayı koyunca Azat istemeye istemeye merdivenlere yürüdü.
Aynur ile Rana çoktan sessizce asansöre koydukları bavulları ikinci kata yollamıslardı.
Kunt, Azat beyi takip ederken Leyla hanım erce Tarık tugay ve demirde peşlerinden gittiler. Son olarak salonda kalan Can Ayaz akın üçlüsü ise hoşnutsuzlukla etrafa bakıyordu.
"Neydi şimdi bu? Romantik komedi filmimi çekiyoruz? Abisini çok seven minik kız. Nxjdbxhdbdh" diyerek konuşan ayaz ile can ve akın da güldü.
"Yağ abiğiş!" Diyerek Eylül'ü taklit eden Can ile tekrardan gülüp geçtiler.
"Aman abi boş verin, yarın okul var zaten ben gidip yatıyorum." Diyerek abilerine iyi geceler diyip odasına çıktı akın.
"Gel bizde bahçeye geçelim. Defter kalem aldın mı?" Diye Ayaz'a döndü Can.
Can da abisinin dediklerine uyarak elindeki kalem kağıtla beraber bahçeye ilerlediler. Bahçenin çardak kısmına geçip oturunca Ayaz defteri açıp abisine uzattı.
"Oğlum bana niye veriyon? Yazsana işte." Diye garip garip baktı ayazın yüzüne.
"Abi en son sana yazıp verdiğim kağıttan sonra neler oldu hatırlıyormusun?" Diye sordu ayaz gülerek.
Can aklına doluşan anılarla anlını ovarak kaşlarını çattı. Çok iyi hatırlıyordu tabi ki de! Masal diye yazdığı metni çivi yazısı gibi yazdığı üstelik bunu da kendi kağıtları suyla karıştırıp yapılan kağıtlara yazdığı için bunu şans eseri gören bir emniyet müdürü tarihi eser kaçakçılığından ikisini de tutuklamıştı.
Sonradan ayazın normal yazısının o olduğu kanıtlanınca ve kağıtın nasıl yapıldığı da anlatılınca masumlukları ortaya çıktı ve serbest kaldılar.
"Ulan... Hatırlatma bana o içine ettiğimin metninden!" Diyerek güldü ve defteri kalemi aldı.
Ve rasgele bir sayfa açtı ve en üst kısma en güzel yazısıyla başlık attı.
Eylül Tunç'un hassasiyetleri
O bir Tunçtu asla bir Öztürk olup da ailelerinin onurunu yere koyamazlardı.
"Şimdi o hafta içinde öğrendiğimiz bilgileri buraya yazalım." Diyerek kardeşine döndü.
"Haşhaşlı şeyler yiyemiyor bir kere yerse bir süre ağzına adam akıllı yemek yiyemiyor. Baba ve anne tarafından hep bir hassasiyeti var." Son dediğini de yazan can kaşlarını çattı.
"Ne alaka oğlum bu? Kızım hem üvey annesi babası hemde süt annesi babası var." Diye konuşunca ayaz abisine yaklaşarak birisinin duyma ihtimalini sıfıra indirmişti.
"Üvey annesi ve babası kendisininden nefret ediyor abi. Süt babası desen askermiş hep görevlere gidermiş, ne ara onunla vakit geçirecek?" Diye konuşunca can aydınlanarak defterde bu maddenin yanına yıldız koydu.
Ayaz iyi bir gözlemciydi ve iyi bir akılda tutucuydu. Duyduğu önemli şeylerin bir çoğunu uzun bir süre aklında tutabilirdi.
"Helal lan sana!" Diyerek güldü Ayaz ve biraz daha düşündüler.
"Hastaneye gittiklerinde de o murat denen herif tekrardan yürüme problemi demişti. Demek ki önceden kalma bir sakatlığı var."
🎀:oğlum sizi ben yazıyorum ama sizi ben bile sevemiyorum ya! Bu arada o sakatlığı ileride ben size montelersem görürsünüz ebeninkini
"Tamam bunu da yazdım." Diyerek kardeşine döndü Can.
"Şimdilik bu kadar, burada kaldığı günler boyu dikkatle izlemeye devam et sen. Belki daha önemli şeyler çıkar. Bende yatmaya gidiyorum." Diyerek defteri kapatıp ayaklandı Can.
Ayaz, içeriye giren abisinin arkasından baktı ve düşüncelere daldı.
Kötülermiydi? Hayır.
Onlar sadece ailelerini korumak istiyorlardı.
🎀: 🖕🏻 kusura bakmayın ama bunu yapmasam içimde ukde kalırdı.
Eylül'ü sevmiyordu bu bir gerçekti lakin ona böyle davranmak bazen kendisine de garip geliyordu. Kardeşi Demirin söylediği laflar geliyordu aklına.
'Abi sevsende sevmesen de o bir insan ve biz onu zorbalıyoruz. Eğer bu yaptıklarımızın aynısını bizim okulda biri birine yapsa ağzına sıçarız bunu sende biliyorsun.'
'Ben Eylül'e bir kardeş olarak değil bir insan olarak yaklaşacağım. Uzun zaman sonra ailemin bir çok parçası için huzur getiren o kadını belki ilk başta kardeşim diye sevemem ama bir insan bir dost olacağım.'
'karışık konuştuğumun farkındayım veyahut anlamadığının ama ben sana şöyle özetleyeceğim. Ben artık o işte yokum. Bir gün o kadının başına bir şey gelse nasıp hesap vereceksiniz? Hadi biyolojik kardeşlik mevzusunu da kenara at bir insan olarak bir insana zarar verirsen bunu hem Allah'a hemde adalete nasıl hesap vereceksiniz?'
Cidden nasıl hesap verilirdi bu yaptıklarına?
O da bilmiyordu.
Başka çareleri yokmuş gibi hissediyordu. O kız o evde olduğu sürece rahat olamayacaklardı.
Ayaz'ın gözleri karşıdaki evin camlarında dolaşırken sessiz durduğunda duyulan kahkaha sesleri ile somurttu.
Onlar ortaya çıkmadan önce onlarda onlar gibiydiler, yani yurt dışında abileri ile...
Tam değillerdi ama mutlulardı her gün bir şamata muhabbet.
Daha fazla durmak istemeyip ayaklandı ve o da odasına gidip yatağına yattı.
Biz de gelelim Kunt aşkıma, sonuçta yukarı çıktıktan sonra hiç onlara bakamadık değil mi?
Karşınızda yukarıya çıktıktan sonra Kunt Tunç'un anlatımııı
"Abiş." Diye tekrardan mırıldanan güzelime döndüğümde merdivenden çıkarken dikkatli bir şekilde başına ve boynundan öptüm.
"Az kaldım abim. Azıcık daha sabret gül güzelliğim." Diyince Eylül bir şey dememiş ama hafif doğrularak beni yerimde durdurmuştu.
"Abim?" Diye ona baktığımda gözleri hala kapalı olduğunu lakin hafif uyandığını gördüm. Benim durmamla arkamdaki insanlar da durmuş bize bakıyorlardı.
"Eylül annem sorun ne?" Leyla hanımın sesini duymuştum ama o tarafa dönemiyordum.
Ben galiba güzelimin ne istediğini biliyordum.
"Sorun ne Kunt abi?" Ercenin sesiyle beraber burnumdan güldüm.
"Ben galiba biliyorum." Diye konuşup Eylül'e döndüm.
"Abiş kucaklaması mı bebeğim?" Diye mırıldandım.
Eylül ise onca uykusunun arasında beni duymuş ve tebessüm ederek kafasını onaylayarak salladı.
Eylül'ü dikkatli bir şekilde indirip bu sefer belinden tutarak kucağıma aldım. Eylül de kollarını boynuma ve bacaklarını sıkıca belime sararak kafasını boynuma sokarak uyumaya devam etti. O bu durumda her ne kadar düşmeyeceğini bilsem de yine de bir kolumla belini diğer kolumla da bacaklarından tutup düşme ihtimalini engelledim.

(Şunun gibi bir şey ya işte, ne uzattıysam)
Kafamı kaldırıp merdivenin sonunda kollarını birbirine bağlamış ve kıskanç bakışlarıyla bize bakan Azat beye gülümseyip çıkmaya devam ettim.
"Sana gıcık oluyorum evladım." Diye konuşan Azat beye döndüğümde o da bana gülümsüyordu, aynı benim gibi.
Tabi ikimizinde gülümsemesinin altında yatan birbirimize olan gıcıklığımız vardı.
"Duygularımız karşılıklı Azat bey." Diyerek son basamaktan da çıkıp düz zeminde ilerlemiştim.
"Azat! Kunt! Kıskançlığınıza başlatmayın şimdi. Kızımı yatıralım sonra birbirinize olan duygularınızı ifade edersiniz." Diyerek önden giden Leyla hanımın eni çıkışıyla kala kaldım.
Erce benim bu halimi görmüş olacak ki güldü. Onunla beraber Azat bey de gülünce ona yandan bir bakış attım.
🎀:ona bir Osmanlı tokadı attım. Hala ayaklanamadı djdhdjdhdhuxhdhchdhxhdhd
"Annemin akşam ki uykusuz hali biraz sabırsızdır da." Diyip annesinin peşinden gülerek giderken merdivenin başında Azat bey, ikizler ve demir vardı.
Hepsine baktıktan sonra Tarığın gözlerinde durup sert bir bakış atarak Leyla hanımın ve ercenin peşinden ilerledim.
Diğerleri de peşimden gelirken ben açık kapıdan girdim ve odaya göz gezdirdim.
Kitaplıklar kenarda duran canlı çicekler odanın dekorasyonu Eylül'ün zevkine benziyordu.
Lakin tam değildi.
Çünkü Eylül'ün her odasında illaki bir tablo veya anı çerçevesi olurdu. Oysa şimdi sadece bir duvara geçen yıl aldığımız duvar kilimini asmıştı. Bunu görünce ister istemez kaşlarım çatıldı ve Eylül'ü bıraktıktan sonra oraya bakacaktım.
"Kunt oğlum getir." Diyen Leyla hanıma döndüm, yatağın örtüsünü açmış Eylül'ü koymamı bekliyordu. Bende hızlı adımlarla Eylül'ü yatağa bıraktığımda Eylül yine şekilden şekile girmişti.
Baş örtüsünü açmam lazımdı ama ondan önce bu oda da saklanan bir şeyler vardı. Kaşlarım hala çatıkken etrafa bakareken kumaş perdenin arkasında duran dikdörtgen cisimleri fark etmemle onlara ilerledim.
"Ne oluyor?"
"Kunt abi?" Arkamdan seslenen seslere kulak vermeden kumaş perdenin çektim ve gördüklerim kalbime hançer gibi girmişti.
Eylül'ün zamanında saatlerce uğraştığı panoların yırtık ve kırılmış halleri duruyordu. Kenar da ise içinde yeşil bir boya olan şampuan.
Bunları görmemle anlımdaki sinir damarları belirginleşti. Ve sinirle kalkıp demirin yakasına yapıştım.
"Hangi piç yaptı onları!?" Bağırmıyordum ama sessiz çıkan sesimin içinde haykırışlar saklıydı ve bunun herkes farkındaydı.
Benim ani hareketimle demir şaşırsa da bir anda hareket etmem nedeniyle herkes şaşırmıştı. Bana yaklaşan ikizleri fark ettiğimde ilk önce demiri bırakıp onlara sinirle döndüm.
"Bumu lan sizin abiliğiniz?!" Diye sordum ikisine de. Bir bok abilikten haberleri yoktu ama etrafta abiyim abiyim diye gezmeyi biliyorlardı.
"Sokayım sizin abiliğinize!" Diyerek panolara ilerledim.
"Kunt ne oluyor? Bana da açıklarmısın?" Azat beyin sabırsız sesiyle onunda bir şeyler olduğunun farkındaydı. Büyük ihtimalle yine hangi oğlu bir bok tedindiye düşünüyordur.
"Ne mi oluyor? Hah! Ne olduğunu ben şunlarla açıklayayım." Diyerek dokunmaya kıyamadığım lakin parçalanmış panoları masaya koyup tek tek elime alıp onlara göstermeye başladım.
"Bu panoların hepsi Eylül'ün kendi uğraşları ile yapılan panolar! Her biri en az 3 saat uğraşılmış eserler. Benim kardeşim sinir krizi geçirse bile bu panolara dokunmaya kıyamazken bunların hali ne?" Diyerek konuştuğumda leyla hanım kaşlarını çatarak elini kalbine koydu.
"Bu kadar düşmüş olamazlar..." Diye mırıldandı Leyla hanım.
Dedikleri ile sinirle güldüm.
Dahası varmış zaten Leyla hanım ama siz anca ayakta uyuyun!
"Bu kadar yetmemiş ki zaten Leyla hanım daha durun!" Diyerek sinirle yerdeki şampuanı alıp kenarda göstüğüm boş bir kağıdın üzerine dökmeye başladım.
Şampuanın içinden çıkan yeşil boya ile keskin bir koku doldu odaya. Büyük bir ihtimalle kimyasallarla karıştırılmıştı.
Ulan ben daha bir telinin kopmasına yanarken...
Sikeyim canım çok yanıyor! Aklım almıyor bu gördüklerime.
En kötüsü ise bunlar olurken yanında olamamamdı, kim bilir o tablolarına ne kadar üzülmüştür...
"Bu da ne?" Ercenin de kaşları çatık bir şekilde demire baktığında aklıma demirinde bu işi yapanların yanında olduğu gelince sinirlerim kat be kat arttı.
Demir kafasını eğip utançla sustuğunda bende şarteller arttı.
"Seni evire çevire döverim demir! Söyle lan ne bu?" Diye sertçe üzerine yürürken beni ikizler tuttu.
"Boyayla karışık kimyasallar bende bilmiyorum tam olarak onu bulup getiren Can abimdi." Diyince gözlerim doldu.
"Lan ben daha dokunmaya, taramaya korkuyorum canı acır. Bir teli kopar diye!" Diye konuştuğumda demir bakamadı bana.
"Sikicem işinizi! Ben bu çatı altında mı bırakıcam kardeşimi?" Diye mırıldandım.
Beni hala tutan ikizlere sertçe geri savurdum ve demire baktım. Bana utançla bakarken ona parmağımı kaldırıldım.
"Sende ve o sikik abilerin ve kardeşin de eğer bir daha benim kardeşimin canını yakmaya çalıştığını görürsem. Velayet davasını toptan elinizden alırım! He tabi bu sizin işinize gelir ya. Kurtulacağınızı sanırsınız." Diye sinirle gülüp ikizlere baktım sinirle.
"Hepinizi... Tövbestağfirullah yarabbim." Diye mırıldanıp ellerimle yüzümü sıvazladım. Ve yönümü yatakta kaşlarını çatarak yatan kardeşime yöneltip onun yanına oturdum.
Çatık kaşlarına bakınca kabus gördüğünü anlamıştım zaten bu nedenle bile kalbim acırken öğrendiklerim kalbimi söküyordu.
Ben seni nasıl koruyacağım be güzelim.
Çatık kaşlarına bir öpücük koyup yanağını sevdim. Uykuda bile olsa beni hissedeceğine emindim.
"Geçti abim. Geçti. Ben geldim yaralarını almaya, artık kimse sana dokunamayacak." Diye mırıldandım ona dolu gözlerle.
Dediklerimi hissetmiş gibi kaşları düzeldi ve yüzünü elime yasladı. Onun bu bebeksi haline dayanamayıp kafamı boynuna gömüp ağlamaya başladım.
Hiç kimseden utancım yoktu, o benim herşeyimdi ve ben her şeyim için bütün dünyanın önünde diz çöküp yalvarabilirdimde.
Zaten öyle şiddetli bir ağlamam yoktu lakin omuzlarım titriyordu, kendimi hiç bu kadar çaresiz ve güçsüz hissettiğimi hatırlamıyorum.
"Özür dilerim." Diye mırıldandım sonra kafamı kaldırıp huzurla uyuyan yüzüne öpücükler koymaya başladım.
Aynı Eylül gibi...
Canımız yansa veya birbirimize kırgın olsak Eylül gelir ve yüzümüzün her yerinden öperdi.
Bende öptüm.
Yanağından, burnundan, anlından, gözlerinden, şakaklarından, çenesinden bile.
"B-bu da ne?!" Diye arkamdan gelen ercenin sert sesiyle o tarafa baktım.
Bir, iki aydır konuşmamıza rağmen ilk kez bu kadar sert bir sesle konuştuğunu gördüm.
Erce kilimin asılı olduğu duvarın önündeydi lakin elinde duvardaki kilim vardı.
"Bu yazıyı hanginiz yazdı demir?" Diye sertçe demirin üzerine yürümeye başlayınca ikizler bu sefer onu tutmaya başladı. Bense Eylül'ün yanından kalkıp ayakta dikilen lakin elleri ağzında şaşkınlıkla titreyen Azat bey ile Leyla hanımın yanına adımladım ve duvara baktım.
'Geldiğin evi cennet zannetmen çok büyük bir hata Tunç, burası başkalarına cennet olsa da biz olduğumuz sürece burası sana sadece cehennem olucak'
(10. Bölümde olan bir olay, diğer tablo ve şampuan olayı da orada)
"Abi valla bunu bende bilmiyorum!" Diye sayıklayan demirin sesini duyuyordum ama gözlerim duvardaki yazıdan ayrılmıyordu.
Babanem eskiden kardeşlerim ile ilgili hep şu lafı derdi bize.
Sizin kıyamadığınızı parçalarlar da haberiniz olmaz, o yüzden başınız dik aklınız zehir gibi olsun evlatlarım derdi.
Haklıymışsın babane, benim kıyamadığımı parçalamışlarda ruhum duymamış...
Ne biçim abiydim ben? Bir de ikizlere laf ediyordum...
"Azat...Bu ne? Azat." Leyla hanım şaşkınlıkla ağlarken. Azat bey ise hiç bir şey diyemiyordu, zangır zangır titrediğini görebiliyordum lakin ne hissettiğini anlamıyordum.
Azat bey zorla durduğu yerden haraketlenip Eylül'ün yanına gidip oturmuştu.
Benim ise gözlerim duvar, tablolar ve şampuan olarak üç yerde geziniyordu.
Şu hayatta aklını kaçırdığın bir an var mıydı diye sorsalar onlar çıkarıp şu anı gösterirdim...
Tarık Öztürk'ün anlatımıyla
Babamın titreyen bacaklarıyla ve annemin ağladığını anladığım sesiyle beraber ne yapacağımı şaşırmıştım.
Dört duvarlı bir odadaydık, odanın içi anı kokuyordu ve normalde girmiş olsam tebessümle bakacağım bir tatlılıktaydı.
Lakin şuan bu dört duvarlı odada uyuyan bir bedenin altında yatan bir acı vardı ve bu odadakiler bu bedenin ruhunun çektiği acıya yanıyorlardı...
Benim güzel kardeşim, Eylülüm...
Zamanında senin güvenini kırmadım parçaladım, belki de bir daha bana güvenemeyeceksin. Belkide artık dediğin gibi ismimi senin agzından bir daha duyamayacağım.
Ama sana sözüm olsun boncuk gözlü minik kardeşim.
Seni herkesten en çok da sana zarar veren ailemden koruyacağım...
Ne yapacağımı bilmiyordum, yıllardır üzerimde bir yük vardı ve ben ilk kez bu yükü taşıyamıyordum.
Tugaya baktım dolu gözlerle o da bana bakıyordu zaten. Lakin gözlerinde hala bir şaşkınlık mevcuttu. Bende şaşkındım, aynı çatının altında yaşıyorduk ama içinde bilmediğimiz ne olaylar dönüyordu. Gözlerim duvar kenarında büzülmüş. Demir'e kaydı, gözünden akan yaşlarla kafasını dizlerine gömmüş duvarda minicik kalmış ve sessizce ağlıyordu.
"Tugay demiri burdan çıkar." Diye ona mırıldandığımda kendine gelip hızla demire ilerleyip onu kucağına aldığı gibi dışarıya çıktı.
Demir ve Tugayın gitmesiyle bende anneme döndüm. Duvardaki yazıya bakıp kaşlarını çatarak eli yüreğindeyken ağlıyordu. Böyle giderse bayılabilirdi, bir kaç kez bunu Belinay yüzden yaşamıştık.
Annemi belinden tuttuğum gibi kucağıma aldım ve bende odadan çıktım. Annem hala şok içerisindeyken kafasını omzuma yaslamış sessizce göz yaşı dökmeye devam ediyordu.
"Ben ne biçim anneyim?" Diye mırıldandığını duyduğumda gözlerim doldu. Başından öperek onu sakinleştirmeye çalıştım.
"En güzel annesin sen annem benim." Diyerek ona baktığımda o bana değil tavana bakıyordu.
"Hayır, ben öyle berbat bir anneyim ki. Ne oğullarımı adam akıllı yetiştirebilmişim. Ne de kızımı şuncacık çatının altında koruyabilmişim. Doğurmakla anne olunmuyormuş cidden sayenizde onu anladım." Her bir kelimesi kalbime işlerken gözümden bir yaş düştü, tekrardan annemin başından öpüp annemgilin odasına girdim.
Annemi yatağa yatırıp baş örtüsünü çıkarıp saçlarından öperek onu yatırdım. Bunları yaparken ben her ne kadar anneme bir şeyler söylemek istesem de annem bırak ağzını açmayı gözlerini bile bana çevirmeyince derin nefes alarak üzerini örterek odadan çıktım.
Tekrardan Eylül'ün odasına doğru ilerlerken kulağıma gelen seslerle korkuyla hızlandım. Kapının önünde dikilen akın ve Ayaz'a sınırlı bir bakış atarak içeriye girdim.
"Bu değil! Bu o ilaç değil! Telefonum nerede? Abim tamam sakin. Eylülüm." Diyerek yüksek sesle konuşan Kunt ile şoka girdim.
Babam ve Kunt yerde yatarak çırpınan Eylül'ün ellerinden tutuyorlardı. Babam Eylül'ün kafasını kendi dizine yaslarken başından öperek kulağına bir şeyler fısıldıyordu.
Bende onların yanına çöküp ne yapabilirim diye bakarken Eylül'ün ayaklarını yere sertçe vurduğunu görünce hızla ayaklarını yere sabitledim.
"Baba! Lütfen, yapma! Baba." Diye uykusunda ağlayarak konuşan Eylülle dolu gözlerle babama döndüm.Ağlayarak Eylül'ü sakinleştirmeye çalışıyordu...
Eylül'ü bu denli canını yakan kişi üvey babasımıydı?
Yoksa bizim düşündüğümüzün aksine cidden Eylül'ün yaşanmışlıkları mı vardı?
"Abim. Lütfen! Eylül, Eylül. Yanındayım, abin yanında! Kunt Tunç yanında biriciğim, lütfen." Diye Eylül'ün yanağını okşayan kunt'a baktım.
Dakikalar önce ilk geldiğinde dimdik omuzlu olan o adam şuan küçük bir çocuk gibi titremesine şaşkındım lakin benimde yıllardır elimde büyüttüğüm kardeşim gözümün önünde böyle bir duruma düşse benimde aynı duruma döneceğim kesindi.
Abilik öyle bir sorumluluktu ki üzerinden kalkamıyordunuz bazen.
"Abi bu mu telefonun!?" Ercenin sesiyle kafamı o tarafa çevirmiştim lakin o bana değil direk kunt'un yanına ilerledi.
Bana dediği gibi ona da abi demesi içimde bir şeyleri kırdı.
Kunt telefonu aldığı gibi birini arayıp ayaklandı, onun ayaklanmasıyla berber erce onun yerini alıp ağlayarak Eylül'ün eline öpücükler koymaya başladı.
"Kızım. Güzel kızım, kabul olmuş duam. Hadi sakinleş ve gözlerini aç. Baban burada seni bekliyor..." Babamın sesiyle Eylül'ün hareketleri bir anlığına durdu lakin ondan sonra daha da hızlandı.
"Abi! Yardım et nolur. Babanem ve annaneme sözüm var, yaşamak zorundayım..." Eylülün sayıklamaları kesilirken kelimeleri yüreğime bir hançer gibi saplanıyordu.
"Pusat evdekilere bir şey çaktırmadan Eylül'ün son aldığımız sakinleştiricisini al karşıya gel. Acele et!" Diyen Kunt'un sesini duydum.
Düşündüm.
Ciddi anlamda düşündüm.
Madem Eylül'ün abisi olmak istiyordum, onun en zor anında ona yardımcı olmam gerekiyordu değil mi?
Ama ben onu tanımıyordum ki? Neyle rahatlar neyle rahatsız olur bilmiyordum.
Aklını çalıştır Tarık! Aklını!
Sana şuan tarık yardım edemez çünkü o biraz salak sen buğrayı çağır bence.
Sen kimsin lan?
Beni boşver, sen ikinci halini çağır. Akıl varsa onda vardır.
Sen benim ikinci ismimi nereden biliyorsun?
Ben bilirim! Neyse hadi bak gidiyo güzel Eylül'üm!
Tarık benim resmi olarak kullandığım adımdı lakin birde buğra adım vardı. Herkes kullanmazdı buğrayı o benim gizli yanım gizli benliğimdi.
Bir anda aklıma gelenlerle gülümsedim.
"Akın buraya gel!" Diyerek akını buraya çağırdım.
Eğer o okuduğum makale doğru ise şuan Eylül'ün sakinlesmesine tek yardım edebilecek kişi akındı.
Onlar her ne kadar kabul etmeselerde ikizlerdi. Aynı rahmi 9 ay boyunca paylaşmışlardı.
"Ne yapmaya çalışıyorsun abi!" Ercenin sınırlı sesiyle ona dönmeden akına döndüm. Yanıma gelmiş ve başımda dikilerek bana sorgularcasına bakıyordu.
Kunt'a dönerek onun gözlerine baktım.
"Eğer okuduğum makale doğruysa şuan onu sakinleştirebilecek tek kişi akın. Her ne kadar ikiside bunu kabul etmese de onlar gerçek ikiz!" Kunt dediklerimle kuşkuyla akına baksada çaresizdi. Kardeşini böyle görmek onun canını parçalıyordu.
Eylül'ün ağlamaları artarken elimin eltında ki ayakları daha fazla çırpınmaya başlayınca çaresizce ona baktım.
"Kunt lütfen! Başka çare yok, sakinleştirici onu sadece sakinleştirdiğini mi sanıyorsun? Hayır! Onun bünyeye bıraktığı zararı en iyi ben bilirim."
"Şimdi izin ver kardeşimizi kurtaralım." Diye mırıldanırken gözümden bir yaş aktı. Kunt akan yaşıma bakıp ne kadar ciddi olduğumu fark edince bir şey demeden kafasını sallayarak onayladı ve yanıma gelerek eğildi.
"Sen akına ne yapması gerektiğini anlat ben tutarım." Diyerek bana bakmadan konuşunca bana güvendiğini anladım.
Dediği gibi ayaklanıp yerimi kunt'a bırakınca akına döndüm , bana kaşlarını çatarak bakarken gözümdeki yaşı silerek ona sinirle baktım.
"O bir hafta içinde her ne bok yediyseniz hepsini kendi gözlerimle gördüm akın ve emin olun dördünüz de bu işten kaçamayacaksınız! Yaraladığınız kızın bu hale dönmesinde hepinizin payı var ve şimdi sen ona yardım etmek zorundasın!" Diye konuştuğumda akın gözlerini duvara yazdıkları yazıya çevirip okuduğumuzu anladı ve kenarda duran pano ve şampuanı da görünce yutkunarak kafasını salladı.
"Senden büyük bir beklentim yok zaten sadece ona sarılacaksın bu kadar." Diye konuştum. İlk başta itiraz edecekken ona bakışlarımı görünce yine kafasını sallayarak babamın yanına çömeldi.
"Baba siz çekilin." Babamın akına sinirle bakarak hafif çekildi ama hala yanındaydı aksi bir olay olursa direkt müdahale edeceğinden emindim.
Erce Eylül'ün belinden tutarak hafif kaldırınca akın yavaşça ona sarıldı ve kollarını beline sarıp kafasını Eylül'ün omzuna yasladı. Akında farklı bir şey fark edince kaşlarım çatılarak dikkatle bakınca fark ettim ki akın tirtir titriyordu.
Akın Eylül'ün kulağına bir şeyler fısıldamaya başladı fısıldadığı şeyler bir kaç dakika sürerken kunt'un mırıldanan sesini duydum.
"Ne boş boş konuşuyor bu it?"
Lakin kunt'un dediği gibi akın boş konuşmuyordu çünkü Akının dedikleriyle Eylül cidden yavaş yavaş sakinleşmiş ve kendini bırakmış uykusuna devam etmişti.
İkiz hissiyatı cidden varmış demek, bunu birbirinden nefret eden ikizlerin birbirlerine sarılınca olanlarla kanıtlamış olduk.
"Kunt abi! Eylül!" Pusatın sesinin gelmesiyle ona döndük.
Elinde ki şırınga ile sinirle eylül ve akına bakıyordu. Büyük bir ihtimalle ne olduğunu tahmin etmeye çalışıyordu lakin edemezdi.
🎀: çünkü bu olay yazarınız bile tahmin edemiyorken karakterleri nasıl etsin değil mi?
"Ne oluyor burada? Abi, Eylül niye uyurken şuna sarılıyor?!" Diye kunt'a döndüğünde gözlerim kunt'a kaydı.
Bana bakıyor ve bir şeyler düşünüyordu benimde ona dönmemle ise bakışlarını benden çekip pusata çevirdi.
"Sonra anlatırım pusat. Şuan tek düşündüğüm eylül, Eylül'ü de alıp eve geçelim." Diyince kaşlarım çatıldı.
Onu alıp götürecekmiydi? Hemde hemencecik...
"Kunt..." Babamın çaresiz sesiyle içim gitti.
Şirkette veyahut Mardin'de hiç kimseye sözünü ikilettirmeyen adam şuan çaresizce konuşmasının sebepleri bizdik.
"Ne kunt'u Azat bey? Ne kunt'u? Şu bir saatte öğrendiklerimiz ve yaşadıklarımızla Eylül'ü bu çatı altında yanlız bırakırmıyım ben. Asla! Görüşmek isterseniz ahanda karşıda ki evdeyiz." Diyerek hala akının sarıldığı uyuyan Eylül'e yürüyüp akını çekerek Eylül'ü kucağına aldı.
"Azat beyciğim..." Diye mırıldanan Eylül ile babam kunt'un kucağında ki Eylül'ün yanına ilerleyip ellerini öptü.
"Burdayım babacığım. Buradayım Eylülüm, hadi sen uyumaya devam et." Diye gülümseyişini gördüm.
"Kunt, bugün onu götür lakin yarın bize gelecek. Mahkemeyi söylemiyorum çünkü mahkeme umurunda bile değil lakin Eylül bize bir şans vermişken onu kaçıramam." Diyerek kunt'a baktı.
Kunt ise yine her zamanki gibi dik duruşuyla ve sert bakışlarıyla babama bir kaç dakika bakarak en sonunda bir şeyler mırıldanarak Eylül'ün başından öptü.
"Bugün konuşmak istediklerimi yarın şirkette konuşalım Azat bey." Diyerek kapıdan çıkarak bizi odada yanlız bıraktı.
Pusat da Kunt gibi hepimize sertçe bakarken gözleri akında durdu.
"Kardeşime yine ne yaptın bilmiyorum ama akın unutma ki çekirge bir zıplar iki zıplar üçüncü de tuzağa atlar. Sen çoktan ikikere zıpladın. Artık bir zıplama hakkın kalmadı." Diyerek o da kapıdan çıktı.Bir kaç dakika sonra ise dış kapının kapanma sesi geldi.
Erce de ondan bir kaç dakika sonra bize bakmadan sinirle gitti erceyi ilk kez bu kadar agresif görüyordum. Eylülü geldiğinden beri yargılamadan seven tek oydu ve şimdi bize olan öfkesini bizden çıkarmamak için kendi odasına gitmişti.
Bir anda kapının gıcırtısını duyunca oraya baktım. Tugay ve demir yanyana gelirken arkalarında ayazda içeriye girdi, tugayın bir eli demirin beline sarılıyken ayaz da demirin kolunu tutarak ona destek oluyordu. Demirin yüzüne baktığımda sanki az önce bir krizden çıkmış gibi yürüyemezken korkuyla ona doğru ilerledim.
"Abim iyimisin?" Demir hep herkese normal gözükse de benim gözümde en çok hassas olanımız oydu.
Ellerimi demirin yüzünde gezdirirken ateşi var mı diye kontrol ediyordum. Demir bana bakıp gülümseyince dayanamayıp onu ensesinden tutup sarıldım.
"İyiyim abi, sadece ilacımı içmemişim." Diyince kafasına vurdum.
"Niye dikkyetmiyorsun oğlum?" Diye kızarken o da bana sarıldı.
Biz sarılırken arkadan babamın gülen sesi gelince kafamı o tarafa çevirdim.
Babam Eylül'ün yatağında oturmuş elini başına yaslayarak gözlerinden yaşlar akarken gülüyordu.
"Baba... iyimisin?" Tugayın sesiyle beraber babam kafasını kaldırarak bize baktı.
"Ulan... Alt tarafı dokunmayacaktınız kıza. Sizden sevgi bekleyen de yoktu ki. Şuna bak! Resmen şuncacık kızı parçalayan çocuklar birbirlerine nasıl da kol kanat oluyorlar!" Diyerek tekrardan güldü.
"Baba..."Tugay babama ilerlerken elimle kolundan tutarak onu durdurdum. Şuan babam çok sınırlıydı ve bu siniri şiddetle çıkarmasını ne kendisi ne de biz isterdik.
"Tugay dur." Diye fısıldadım.
Babam gözlerini silerek ayaklandı ve yüzündeki şuana kadar hiç görmediğimiz sert bir ifadeyle hepimize baktı.
"Can'ı da alarak çalışma odama gelin." Diyerek odadan çıktı.
Arkasından bakarken bana sarılı olan demir kafasını kaldırıp bana baktı.
"Abi ne olacak?" Diye sordu.
Kızgındım hepsine karşı lakin en çok da kendime kızgındım...
"Adalet yerini bulacak, demir. Şimdi akın, gidip Can'ı uyandır. Ayaz siz de demiri alın benim erceye bakmam lazım." Diyerek demirden ayrılarak odadan çıktım.
Adımlarım ercenin odasına doğru ilerlerken kapısının önüne geldiğimde burun çekme sesi duydum.
Erce bizden sonra gelen minik kardeşimizdi, bir küçüğümüzdü. Hepinizden ayrı bir hali vardı, gençken bile naifliğiyle bilinirdi.
Biz annemin yaramaz çocuklarıyken o annemizin narin oğluydu. Yaramazlıkları olurdu ama onun yaramazlıkları bile masumdu.
Kapıyı tıklatarak içeriye girdiğimde odasında gördüğüm bir yığın hediyelerle şaşırdım. Gittiği her şehirden anı almayı severdi lakin bu sefer anı değilde ful hediye almış gibiydi.
"Kardeşim?" Diye yanına adımlarlen kafasını bana çevirmeden elindeki Küçük kağıda baktığını görünce gözüm ister istemez o resime kaydı.
Eylül ile kendisinin resmiydi...
Eylül elinde gül ve sürpriz yumurtayla dolu kutuyla berber arkasından kendisine doğru eğilmiş ercenin yanağından öpüyordu.
"Bu..." Diye mırıldandım yanına oturup onun gibi dizlerimi kendime çektim.
"Bu sabah Kunt abi çekmiş bizi. Saatler önce ki şu mutluluğuna bakarmısın abi?" Diyerek burnundan güldü.
"Yaptıklarınızı teker teker öğrendim abi. Hepsini... Ve az önce sizin bile bilmediklerinizi öğrendim." Diye konuştu sakince. Sonra kafasını kaldırdı bana bakmadan karşısında ki hediye yığınına baktı.
"Bunların hepsi Eylül'e aldığım hediyeler abi. Şuana kadar kutlayamadığım bütün doğumgünleri için, kutlayamadığım anneler günü, kadınlar günü,kız çocukları günü ve onun hayatta olduğu günleri kutlayamadığım için."
"Kaç hediye var saymadım ama galiba 42yi geçmişti. En son Kunt abi bana kızmıştı çünkü." Diyerek gülerek gözyaşını sildi.
Kunt ile görüsmesi hatta bu kadar yakın olmaları beni kıskandırıyordu. Nedenini bilmediğim bir kıskançlık bütün vücudumu kaplamıştı.
"Onunla ne zamandan beri görüşüyorsun?" Diye sordum ister istemez.
"Gittiğimden beri. Yola çıktıktan sonra bir şekilde Kunt abinin numarasını buldum. Sonra onu arayıp durumu anlattım, ilk başta bana sert çıkışsada zamanla bana o da alıştı ve her arayışımda sorgulamadan açmaya başladı."
"Peki neden onu aradın?" Diye mırıldandım.
"Hiç birinizin kabul etmediği kız kardeşim için aradım abi." Diye bana bakınca bende ona döndüm. Bana kaşlarını çatarak sinirle bakıyordu sinirinin nedeni belliydi.
"Eylül neyi sever? Ona şunu alsam beğenir mi? Falan filan derken Eylül'ü tanımadan tanıdım resmen. Hepiniz diyorsunuz ya nasıl bu kadar hızlı alıştın nasıl güvenebiliyorsun hemen diye? Herkes güzel tanıştığı insana güvenir önemli olan sonradan o güveni kırmamaktır. Ne ben ne de o şuana kadar birbirimizin güvenini kırmadık, illaki birbirimize tam olarak güvenmiyoruz. Ne ben ne de o, ama ikimizde birbirimize güvenmek için herşeyi deniyoruz. İkimizde akıl sahibi insanlar gibi beraber oturup sohbet ettik mesela, şarkılar söyledik. Eğlendik, yemek yedik. Ve bunları bir gün yaptık sadece biliyormusun?"
"Lakin o bir gün bile bizim bağımızı güçlendirdi. Çünkü önemli olan kan bağı değil kardeşlik bağı ve bunu da ancak zaman özenle bağlar." Eylülle anılarını anlatırken biraz yumuşasa da sonradan tekrardan kaşları çatıldı.
"Sevmeyecekseniz uzak durun abi. Çünkü artık onun bu evde kardeşleri babası ve annesi gibi bir abisi de var. Beni suanlık kabul etmese de ben onun asıl abisiyim. Şimdi buraya büyük ihtimalle babam çağırdığı için geldin o yüzden babamı daha fazla bekletmeden gidelim. Adamı zaten deli ettiniz." Diyerek kapıya doğru ilerleyip çıktı.
Bense arkasında düşünceler enkazının altında kaldım.
👾
(bu emojiyi nedense çok sevdim lütfen arada bu emojiden atın ya sjxbdjdjd)
Yazarın anlatımııı (şimdi yemediniz mi naneleri diyormuşum dhxbdbdhdndj şaka şaka sakin burada amaaa, oğaaa, vışşş diyebileceğiniz şeyler yok merak etmeyin yanisi)
Şaka maka ben 9000bin kelime yazmışım ama sanki hiç yazmamışım gibi hissediyorum, bu bölüm hiç içime sinmedi varya bunl lafı da kendime kelime sayısı 7bini geçtikten sonra dediğim ve silmeye ve tekrardan yazmaya çok üşendiğim için silmedim...
Neysem devamm edek bizz
Çalışma odasına gitmeden önce eşinin yanına uğrayıp durumuna bakan Azat eşinin uyuduğuna emin olunca yanağından öpüp odasından çıkıp çalışma odasına doğru ilerledi.
Evlat dedi akıllanır dedi lakin bu iş artık çok uzamıştı.
Hiç biri yaptıklarının bedelini ödemeden bırakmayacaktı azat. Kızının haykırışlarını sayıklamalarını duyduğundan beri sinirden köpürüyordu...
Taner Tunç.
Kızına her ne yaptıysa onda öyle bir etki bırakmıştı ki rüyalarında bile peşini bırakmıyordu.
(Ağlayacam az önce yazdığım 300kelime gitmiş yaaaa ve bu salak yazarınız normalde her zaman kopyalar bir yere atarken bunu atmamış!)
Araştırmalarını hızlandırmıştı lakin it adam bir aydır kayıplardaydı. En son belinayla ve eşiyle Uruguay'da görülmüştü. Magazinciler onları takip etmekten de kendilerine daha takıktı.
Ne diyecekti ki onlara?
Eylül'ün rızası ve izni olmadan ne diyebilecekti?
Daha kendi soyadını verememişken, Eylül onları tam olarak kabul etmemişken ne diyebilirdi?
O gün hayırsız oğlu yüzden sofrada edilen laflar yüzünden Eylül artık kimliğinde tunç soy adından başka soy adını inadına almayacaktı.
Kızını az çok tanımış anlamıştı, daha doğrusu onu kendi gençliğinden bir parça gibi gördüğü için hangi duruma hangi davranışı yapacağını biliyordu.
(Öff ya ben burada Azat beye çok güzel bir giriş yazmıştım valla sinirden şuan ağlayacam! Zaten Wattpad de garip bir şey oldu. Öff!)
(Kör şeytan bana diyor ki burada bırak bölümü ama ben silindiği için atmama 24dk kala şurada çırpınıyorum!)
Oğullarına olan siniri ve öfkesi dinmiyor gittikçe artıyordu.
Oğullarının yaptığı eşeklikler yüzünden biricik kızı zarar görmüşken sakin kalamıyordu.
Azat normalde kavgalarda evlat ayrımı yapmazdı kızını ve oğullarını aynı kefeye koyarak konuşurdu. Lakin bu durum şuan geçerli değildi.
Çünkü oğulları kızına zarar vermişti.
Derin yaralar da bırakmıştı değil mi?
Hemde nasıl Azat beyciğim...
O it de kızında yara bırakmıştı.
O iti bulmanız gereken konular var Azat beyciğim bu nedenle bence Kunt aşkımla kolları sıvayıp birlik olup şu iti bulun lütfen 👾🎀 ✨
Azat bey dimdik omuzlarıyla ve emin adımlarla çalışma odasına doğru ilerlerken kızının sayıkladığı cümleleri aklına iyice kazıdı.
En sonunda en üst kattaki çalışma odasının kapısını açıp içeriye geçerek hiç birine bakmadan kapıyı kapattı ve masasına oturdu.
5dk boyunca siniri belki azalır da bende sadece ceza vermekle kalıp kalplerini kırmam niyetiyle masasını toplarken aklına onların kızına kıymadıkları gelince eline geçen ilk bibloyu aldığı gibi duvara fırlattı.
Duvara çarpıp paramparça olan biblo ile durumun ciddiyetini anlayan Tugay derin nefes alarak birazdan olacakları beklemeye başladı.
-son-
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
22.93k Okunma |
1.82k Oy |
0 Takip |
24 Bölümlü Kitap |