19. Bölüm

16

İdlx
idlxlluviaxx

Hayat sizi zorlarken gülebilmek hayata karşı kazandığınız bir zafer olmazmıydı?

 

Ben bu zaferi her anımla yaşıyordum.

 

Hayatım zordu ve daha da zorlaşacaktı bunu hissedebiliyorum lakin bu benim gülüp eğlenmeme engel olamazdı.

 

Eğer şuan oturup delirmiyor veya çığlık çığlığa ağlamıyorsam inadımdandı her şey. Ben o patlama günü ayaklarımı tekrar kazanıp annanemi ve Babanemi kaybettiğim gün hayata inat etmiştim.

 

Ben Asude Sancakoğlu ve Melike Talia Tunç için inatla dimdik duracaktım.

 

Aynı şimdi olduğu gibi!

 

Hayatımızda ne olursa olsun her negatif şeyin bir zamanı vardı. Ağlamanın, üzülmenin, sinirin...

 

Lakin pozitifliğin bir sınırı olamazdı çünkü hayat sizin hep hassas olduğunuz ânı bekler ve en patlamaya yakın olduğunuz an çomağını sokar giderdi.

 

O yüzden arkadaşlar

 

GÜLÜYORUZ GÜLÜMSÜYORUZ HAYATI BİZE ZEHİR EDENLERE POSTA KOYUYORUZ

 

Çok uçtun şampiyon az in djfhdhchhdjd

 

Sus be süslü Nuriye

 

Psikolojik şiddet görüyorum imdatt!

 

Aaa sen bana kurban ol be!

 

Nuriyeyi boş verip radyoda başlayan ritime kapılıp yerimde dans ederken güldüm.

 

Eyo eyo eyo, yüzyılın aşkı geliyor

Eyo eyo eyo, kanıtsız o melek mi o?

Eyo eyo eyo, yüzyılın aşkı geliyor

Eyo eyo eyo, bak herkes aşk kesin diyor.

 

Şarkı devam ederken bende abime dönerek şarkıya eşlik ettim.

 

"Kafama takmam hiç bi' şeyi

Yanıma gelsen yaz çiçeği

Sen, ben bir de bebek

Nerede bu para kim verecek?"

 

Ben şarkıya devam ederken son kısımdan sonra kırmızı ışıklara geldiğimiz için durmuştuk, abimde fırsat bu fırsat diyerek bana dönüp yanağımdan öptü.

 

"Farkındaysan fışkı gibi zenginsin güzelim." Dediği cümle ile kahkahalar ile gülmeye başladım.

 

Haklıydı jfjfjfjf

 

"Umuttan zenginmiyim?" Diye heyecanla sordum yola bakarken.

 

"Kat kat fazla hemde de ne yapacaksın?" Dedi gülümseyerek.

 

Ne yapacam bayramda elimi öptüreceğim o namıssıza!

 

"Bayramda elimi öpsün bir hayursuz uşak." Diye cevap verirken sonrasında sustum.

 

Çiftlik evi Çanakkale'deydi ve biz bir saat önce çıkmamıza rağmen İstanbul'dan bir türlü çıkamamıştık.

 

4 buçuk saatlik bir yolumuz vardı el insaf kurban olem.

 

"Ne zaman çıkacağız İstanbul'dan." Diye bıkkınlıkla arkama yaslandım.

 

Allah'tan havalar daha tam ısınmamıştı he.

 

Okulların açılmasına son iki gün var biliyorsun dimi Eylül.

 

Sus ayol sus!

 

Hatırlatma zaten 12. Sınıf olmuşum haberim yok.

 

Çok şükür kaydımı bugün Murat abimle pusat abi halledecekti.

 

Azat beyin isteğiyle onlara ait olan Öztürk kolejine gidecektim.

 

Tabi benimle beraber yandaşlarım da bdhfbddh

 

Umut, Yiğit ve Kaan.

 

Umut benimle beraber 12. Sınıf ve sayısaldı ben Poyraz abimin izinden İnşaat mühendisliği ile Kunt abim gibi mimarlık arasında gidip gelirken Umut da doktorluk ve mimarlık arasında gidip geliyordu.

 

Yiğit ve Kaan da bu yıl 10. Sınıfa geçeceklerdi.

 

Ay yavrılarım benim ya ne çabuk büyüyorlar...

 

"Çıktık şimdi güzelim, istersen sen uyu yolumuz var biliyorsun. Akşam dokuz gibi orada oluruz büyük ihtimalle ben haber verdim yemekleri hazırlayıp çıkacaklar. Gittiğimiz gibi yemek yer dinleniriz." Diyerek bana açıklama yaptı.

 

Bende koltuğa kıvrılıp yatarken abime döndüm. Karamel rengi saçları ve sakalları, geniş omuzlarıyla yakışıklıydı vesselam.

 

Yattığım yerden iyice mıyışırken abime bakıp tebessüm ettim.

 

"Abiş..."

 

"Efendim güzelim." Bana dönemiyordu ama beni dinlediğine emindim.

 

"Sen hiç evlenme hep benle kal tamam mı? Gönlüne düşmesin biri. Dayanamam bana karşı olan sevginin daha fazlasını başka bir kadına hissettirmene." Diye mırıldandım.

 

Ondan sonrasını hatırlamıyordum çünkü uykuya dalmıştım sadece bir süre sonra üzerime örtülen bir örtüyle beraber şakaklarımda hissettiğim öpücüktü son hissettiklerim.

 

Şakaktan öpmek abimin edebiyatında yaşamımda sen ölümümde sen demekti.

 

Ve bu öpücüğü sadece ben alabiliyordum.

 

Özel hissettiriyordu, hatta hissettiriyorlardı. Ailem beni öyle güzel seviyorlardı ki diğer sorunlarımı unutuyordum bazen. Her ne olursa olsun hep şu cümleyi diyebiliyordum mesela.

 

Sallasana arkamda ailem var...

 

Allah'ıma binlere şükür olsun ki böyle güzel bir aileye nasip olmuşum, bir de gider daha beterine nasip olurdum mazallah.

 

🧚

 

Yattığım yumuşak yerden haraketlenip gözlerimi yavaşça açtığımda Çiftlik evinde ki odamda olduğumu gördüm.

 

Yüzüme gelen saç tutamlarımla abimin baş örtümü açtığını fark edip yüzümden saçlarımı çekip yatakta doğruldum.

 

Saat kaç olmuştu ya?

 

Abim neredeydi?

 

"Uyandın mı güzelim? Daha yeni gelmiştik biraz daha uyusaydın keşke." Elinde valizlerle giren Kunt abimle beraber ona dönüp gülümsedim.

 

"Yok abiş bu uyku bana akşama kadar yeter." Diyince abim küçük valizimi dolabımın yanına koyup gülerek yanıma gelip yatağa oturdu.

 

O oturur oturmaz üzerimdeki pikeyi onunda üzerine atıp ahtapot gibi abime sarıldım.

 

"Akşam oldu ama sen bilirsin bebeğim." Diyerek kolunu bana sararak oda bana sarıldı.

 

Saçlarımı öpüp severken kafasını heyecanla kaldırmasıyla merakla ona baktım.

 

"Hadi saçını örelim, uzun süredir örmüyorum ellerim kaşınıyor." Düşününce cidden uzun süredir örmedigini fark ettim.

 

Gülerek yerimden doğrulup ayaklandım, az önce abimin koyduğu valizin ön gözünden tarağımı ve saç suyumu alıp yatakta oturan abimin yanına ilerleyip önünde oturdum.

 

"Saçların yine uzamış güzelim, bu sefer ne istersin?" Diye konuşan abimle kalbimdeki bir yara daha sarıldı.

 

Patlamadan sonra girdiğim komadan uyanmanın ardından psikolojik olarak çöküşe girince vitaminsiz kalmıştım. Bu nedenle doktorlar bir çok yerinin yanmasına rağmen hala uzun ve gür olan saçlarımın kesilmesini önermişti. Yaz ayıydı ve beni hem görüntü olarak hemde bunaltı olarak bunaltan saçlarımı omzuma kadar kesimistik.

 

Bunu ben ve halam karar vermiştik diğerlerinin haberi yoktu. Bir ara ben Gül'den kazıtmak istesemde halam bizimkilerin yüreğine indirme diyerek beni durdurmuştu.

 

Canım halam ya.

 

Ondan sonra ilk görenler desenler ve Taner babam olmuştu.

 

Alpaslan dedemden yediğim iki aylık tripi unutmuyorum resmen.

 

Ben adama trip atıyorum o da bana atıyor!

 

Ondan sonra baimler gördü, zaten en olduysa ondan sonra oldu. Murat abim kimin zorla saçlarımı kestiğini sorup ortalığı birbirine kattı, poyraz abim ise doktora sataştı nasıl böyle bir fikir sunarlar diye. Olgu abim annesiyle yani halamla belki de ilk ciddi konuşmalarını yapmışlardı.

 

Yengelerim amcamları sakinleştirmeye çalışırken ben sadece pusat ve Kunt abime bakıyordum.

 

İkisi benim saçlarıma en büyük zaafı olan insanlarda bir numaralardı.

 

Ve hereks o odada atışırken Kunt ve pusat abim yanıma çıkıp bana sarılarak ağladılar.

 

Kavga eden herkes durmuş ve onların durumunu görünce engel olmak istemişlerdi çünkü o zaman çok hırçındım ve söz dinlemiyordum. Asabileşmiş bir kız çocuğundan başka bir şey değildim. Yiğiti bu yüzden bir süre yanıma getirememiş getrselerde kucağıma gelememişti.

 

Lakin ben onları durdurup bende abimlere sarılıp sessizce ağlamıştım.

 

Abimler biliyordu benim saçlarıma olan düşkünlüğümü yaşamak için izin vermiştim yoksa ileride iyice güçden düşecek ve belkide o hastane yatağında ölecektim.

 

Tabi bu o günden sonra abimin bana ettirdiği yeminle son buldu.

 

"Bir şey almana gerek yok abişim. Uzadıklarını görmek bile bana bir hediye gibi." Diye gülümseyerek abime döndüm.

 

Evden ayrılmadan önce saçlarım bel oyuğumu geçiyordu şimdi ise kalçama yakın bir yerdeydi.

 

Abim saçlarımı eline alıp tarakla bir güzel tarayıp dolaşıklığını açtı ve örmeden önce uçlarını eline alıp öptü.

 

"Her bir teline kurban olurum ben bunların Eylülüm. Sen benim kıyamadığıma kıyma tamam mı abim." Diye konuştuktan sonra saçlarımı özenle örmüştü.

 

Yalanın dibi batsın dürüst olacağım ki dünyalar varmış!

 

Uzun saçı severim ama sıcakta çok delirtiyordu anasını satayım.

 

Saçımın sonuna gelmiş elindeki tokamla ucunu bağlayıp başını omzuma yaslayıp kollarıyla beni sardı.

 

Çok yorgun gözüküyordu uzun bir süredir uyuyamadığını biliyordum ama bu seferki yorgunluğunun yanına sanki düşüncelerde eklenmiş gibiydi.

 

"Aklında seni yoracak kadar ne dolanıyor abi." Diye kafamı ona doğru hafifçe çevirdim. Kapalı olan gözlerini hafifçe açıp bana bakıp tebessüm etti.

 

"Bazen bu kadar akıllı olmanı kıskanıyorum güzelim." Diyince kıkırdadım.

 

"Sizden akıllıyım diye mi?" Şakayla karışık konuşurken abim yatağımın baslığına yaslanmış kolunun altına da beni alıp kendisine yaslayıp saçlarımın uçlarını seviyordu.

 

Dediklerimle o da kıkırdasa da derin bir nefes aldı.

 

"O kadar güzel ve narinsin ki seni hiç bir erkeğe vermek istemiyorum. Şu saçlarını görebilmek bana bir nimet, kokunu istediğim gibi koklayabilmek bana bir şükür sebebi. Seni ilk kucağıma aldığım gün asla unutmuyorum çığlık çığlığa ağlayan bebeğin kucağıma geldiği an bana sırnaşıp uykuya dalacağını." Diye konuşurken sanki ona dönmüş gibi huzurla nefes aldı.

 

"Bebekken bile uykunun tadını iyi biliyormuşum yanlız." Diye abimle uğraşırken beraber güldük.

 

"Şimdi düşünüyorum, yıllarca gözümün önünde filizlenip çiçek açan bebeğimi yıllar sonra gelen bir hergeleyle beraber yaşamasına onu benden almasına mı neden olacağım? Asla." Diyerek kendince konuşurken onun bu haline güldüm.

 

"Sen benim eşyam veya bana tutsak değilsin güzelim. Seni vermek almak demek bile bazen bana ters geliyor. Lakin sen de gönlünü birine verme çünkü bende dayanamam. Benim gördüğüm narinliğini ve neşeni başkası her an her dakika görürse ben de kahrolurum." Diye mırıldandı.

 

İkimizde biliyorduk ki evlilik çok kutsal bir olaydı.

 

Abim evlenirse doğal olarak eşine benden daha fazla ilgi göstermek zorundaydı. Çünkü beni severken ona sevdalı olurdu.

 

Aynı şekilde bende de aynıydı. Abimler bana her ne kadar fazlasıyla ilgi gösterse de bir eşim olsa onun bana herkesten daha fazla sevmesini ve ilgi göstermesini isterdim. Çünkü ben abimleri canımdan kanımdan çok severken ona sevdalı olacaktım.

 

Evlilik çok zor işti aga.

 

Ve benlik değildi.

 

"O zaman biz evlenmeyelim beraber yaşayıp gidelim ne dersin?" Diye gülerek abime döndüğünde yüzünde huzurlu bir tebessüm vardı.

 

Bana dönüp yüzüme düşen saç tutamlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.

 

"Benden geçti o yıllar ama sen daha gençsin güzelim. Gönül bu kimi kalbine alacağını bilemez şuan evlenmeyi düşünmediğini bende biliyorum bende şuan senin bu işlerle uğraşmaktansa ailenle ve eğitiminle ilgilenmeni yeğlerim. Lakin bir gün Genç bir kadın olacaksın ve birine gönlün kayabilir bu çok doğal. Bunun için biriyle sohbet etmene gerek bile yok şimdiden bile seni görüp beğenen, oğluna eş kendine gelin diye almak isteyen anne var biliyormusun sen?" Diye burnundan güldü.

 

"O kadar talibim var mıydı ya benim?" Diye merakla sormama karşılık abim kaşlarını çatarak burnumun ucuna vurdu.

 

"Daha fazlası var güzelim ama sen göremiyorsun. Görmene de gerek yok." Diye bana sıkıca sarıldı.

 

"Her ne kadar bunu görmek istemesem de hatta bunları söyleyecekken kalbim ağrısada eğer doğru insanı bulursan evlenmeye lafım olmaz." Diye konuşurken cidden bunu diyenin abim olduğuna inanamadım.

 

"En fazla iç güveyi alırız. Bizimle beraber yaşarsınız." Diyince kahkaha atmaya başladım.

 

"Beni hiç şaşırtmıyorsunuz Kunt Tunç." Diyerek yataktan doğrulup abimin boynuna sarıldım.

 

"Sizlerde beni Eylül Tunç." Diye kollarını belime sarıp kafasını omzuma yasladı.

 

O akşam abimle uzun uzun sohbet edip gülmüştük aşağı inip yemek yiğip eski anılardan gelecekteki anılarımıza kadar uzun uzun konuşmuştuk.

 

Öyle ki abimin en uzun sohbetinin bu olduğunu tahmin ediyordum. En son beraber sarılarak uyumuştuk.

 

Bu iki günlük tatilin abime iyi geleceğinden emindim.

💗

Baş örtümün kenarını da düzelttikten sonra aynadan kendime öpücük atarak telefonumu şarja taktım.

 

Abim yanımdayken o olmasa da olurdu.

 

"Eylül! Hadi gelsene güzelim." Abimin sesiyle baş örtümü düzeltip hızla merdivenlerden indim.

 

Dün akşam ki uzun sohbetten sonra ikimizde güzel bir uyku çekmiş sabah namazına kalkıp kahvaltımızı yapmış şimdide at binecektik.

 

"Geldim!" Diyerek abimin yanına ilerleyince abimin yanında ki Gülcanı görmemle gözlerim kocaman oldu.

 

"Oğa bu Gülcan mı?!" Diye şaşkınlıkla konuşurken Gülcan bana adımlamış ve kafasını elime doğru uzatınca elimi koklaması için ona uzattım.

 

İlk başta koklayıp sonra da başıyla elimin altına getirip beni sev dercesine kafasını sallayınca gülerek ona uydum.

 

"Gülcanım benim. Ne kadar da büyümüşsün!" Diyerek saçlarını sevdim.

 

Gülcan benim minik atımdı tabi şuan minik kalmasa da hala benim gözümde minikti.

 

Gülcan abimin doğum günü hediyesi olan Kara ile Gülbeyazın kızıydı. Abim Gülcan doğduğunda bana hediye etmişti. Ayaklarımı kullanabildikten sonra buraya çok kez gelip beraber oyunlar oynamıştık ama o zamanlar küçücüktü. Şimdi ise beni de geçmişti.

 

Annesi gibi narin ve zarif bir attı ama babası kadar da asi bir attı. Sevdirdiğine sevdirirdi ama sevmediği birini hissettiği an huysuzlaşır tepiklerdi.

"Yaa büyüdü ve aynı senin gibi abla oldu." Diyen abime döndüğümde heyecanla gülümsedim.

 

"Ciddimisinnn." Diyerek gülcanı da yanıma alarak Gülbeyazın yanına doğru ilerledim.

 

"Orada değil Gülbeyaz 3. Ye hamile kalınca onu daha rahat bir yere aldık." Diyince dudaklarım şokla aralandı.

 

"Üçüncümü?! Kara az yavaş geleydin. Abiş senin atında mübarek." Diyerek abime döndüğümde benim bu halime gülüyordu.

 

Yanıma gelip kolunu belime dolayıp beni bir yere yönlendirdi.

 

Burası tanıdıktı ama tam çık- Anaaaa burası gülcanla küçükken hep oyun oynadığımız yerdi.

 

Abim belimdeki eliyle beni kendine çekti ve kenardaki minik atı gösterdi.

 

"Bak... İnci tanesi." Diye gösterdiği ata bakarak gülümseyip abime sarılı olan kollarımı çekip ata yaklaştım.

"Sen ne güzelsin böyle..." Diyerek elimi burnuna doğru uzattım.

 

Bana bakıp kafasını bir anda diğer tarafa çevirince kala kaldım. Abim arkamdan kahkaha atarken yanında kara ile bize yaklaştı.

 

"Aaaa hasbama bak sen!" Diyerek kızdığımda bana yandan bakış atarak kendince dönerek koşarak oyun oynamaya başladı.

 

Kolumun altından kafasını çıkaran Gülcan ile kollarımı ona sararak başından öptüm.

 

"Oy canım gülcanım benim." Oda bana sırnaşırken arkadan büyük bir kişneme sesi gelince ikimizde arkamızı döndük.

 

Karanın üzerinde siyahlar içinde Kunt abim.

 

Ulan var mı böyle başka manzara

 

Varsa çıkarın gösterin!

 

"Ne diye bağrıyon avaz avaz, nesin sevdalı mı?" Diye karaya kaşlarımı çattığımda ön ayağının birini yere sertçe vurarak tekrar kişnedi.

 

"Çocuğuna bak babasını al, zaten bir kızını ve eşini severim senin. Bu ne böyle insan azıcık sırnaşır falan sevdirir kendini." Diyerek karaya kızarken karanın bana yaklaşmasıyla gülcanın arkasına saklandım.

 

"Sende iyi güldün ha maşallah." Diye bana kahkahalarla gülen abime döndüm.

 

"Böylesine güzel birine somurtmak benim ayıbım olurdu güzelim." Diye üstten üstten bana bakarken karayla beraber başka tarafa döndüler.

 

"Gülcan babana kafa tutsam geçebilirmisin?" Diye fısıldadığımda gülcan bana dönüp baktı.

 

Ayıpsın der gibi bakıyordu.

 

Salak o sen salaksın bakışı olmasın?

 

Hayır sen yanlış biliyorsun.

 

De git yav

 

Sen gitsene Aaa

 

Gülcan bana bakış attıktan sonra bana doğru dönüp binmem için eğilmişti. Bende eteklerimi toplayarak dikkatlice bindim ve kenardaki ipleri ellerime aldım.

 

"Hayde gidelim bakalım güzelim benim." Gülcana seslenerek hızlandım.

 

Abimle beraber çiftlik evinin oradaki sahil şeridinde at sürerken sohbet ediyor arada bir birbirimizle uğraşarak ilerliyorduk.

 

Uraz Aslan Aktaş'ın ağzından

(Ramazan bayramı için attığım geçmişin izleri 2de yer alan Eylül'ün peşini bırakmadığı çocuk, tunç ailesinin yakın dostlarının çocuğu.)

 

"Başka bir sorun var mı Mustafa?" Masanın kenarından kahvemi alıp yudumladım.

 

"Hayır efendim, dediğiniz gibi son haftanın bütün toplantılarını erteledim lakin Tunç holding ile ilgili olan görüşmenizi de ertelemek istediğinize emin misiniz? Projeleri iyi bir proje konuşmaya değer. İsterseniz size bir görüntülü toplantı ayarlayabilirim." Bardağımı kenara bırakıp Mustafa'ya döndüm.

 

"Hayır Mustafa istemiyorum dediğim gibi bu hafta iş ile ilgili hiçbir şey görmek istemiyorum. Şimdi başka bir şey yoksa kapatıyorum sana kolay gelsin." Diyerek görüsmeyi sonlandırıp ayaklandım.

 

"Abi! Annem yemeğe çağrıyor hadi!" Diyerek bağıran Feride ile odadan çıktım.

 

Kapının dibine girip bağırmaktan zevk alan bir kardeşim var...

 

Kapının dibinde bağırıp ben gelemden kaçmaya çalışan ferideyi kafasından tutup kendime çekip kafasını ıssırdım.

 

Abi değil miyim bana ne?

 

"Ulan bücür kaç kere diyeceğim sana şu kapının dibine girme diye." Sinir krizi sebebiydi resmen.

 

Hem nerede görülmüş 22 yaşındaki adamın 10 yaşında kardeşi olduğunu?

 

"Ama abi!" Diye çırpınırken en sonunda bu haline gülüp kafasını öpüp bıraktım.

 

Ben bırakır bırakmaz bana dönüp dil çıkarıp arkasına dönüp hızlıca kaçtı.

 

"Beni anneme ispiyonladığın gibi bende seni ispiyonlayayım mı Feride?" Diye konuştum gülerek.

 

"Ne bağrıyorsun lan avaz avaz." Diye yan odadan çıkan dedemle ona döndüm.

 

"Günaydınlar dedeciğim, siz uyanana kadar Mustafanız bana kitlesi bütün işleri." Diyerek imayla konuşurken dedem beni umursamadan yemek odasına doğru ilerledi.

 

"Torunum değil misin işin ne çalış." Diyince oturup halime ağlamak istedim.

 

"Dede farkındamısın ama Ben tasarımcıyım. Oysa sen bana mimarlık yaptırıyorsun!" Diye arkasından ilerlerken dedem bana dönüp elindeki bastonunu kafama vurdu.

 

"Ulan öp başına koy, insanlar şirkette senin olduğun yere gelmek için kaç yılını feda ediyor. Hem ben kendi işini yapma demiyorum ki. Nankör maydanoz." Diyerek yemek odasına girdi.

 

Yine maydanoz olduk iyi mi?

 

"Oğlum put olmaya niyetin varda benim mi hanerim yok hadi gelsene." Annemin bir anda arkamdan çıkmasıyla ödümün patlaması aynı zamanda gerçekleşti.

 

Ailem diye demiyorum ama çok (a)normal insanlar.

 

Sabır çekerek masaya geçip feridenin yanına oturdum. Hanımefendi hiç büyüğünü beklemeden yemeğe başlamıştı.

 

Oysa bizim zaman-

 

Oğlum ne diyorum lan ben!?

 

"Oğlum sen salak mısın sevdalı mısın? Doğruyu söyle." Annemin bana garip bakışıyla ona anlamayarak baktım.

 

"Bence saf. Çünkü ne bir kadın buna katlanabilir ne de benim gibi birinin abisi o kelimedeki şey olabilir." Diye konuşan ferideyle ona dönüp tabağındaki en sevdiği yeşil zeytini alıp ağzıma attım.

 

Tabi en sevdiği şeyi vermek istemyen Feride hanım bağırmaya baslayınca elimle ağzını kapattım.

 

"Sus kız çok bağırma. Anam! Ben kimi kınadım da sen oldun başıma?" Diye konuşurken dedem güldü.

 

"Alpaslan'ın tek kız torunu vardı ya eylül onu kınamış olmayasın. Malum seni sinir etmeye bayılırdı." Diye konuşunca babamda dedeme katılıp güldü.

 

"Sonra kovalamaya çalışırdın ama abileri seni dövmeye çalışınca bizim yanımıza gelirdi." Ardından sanki unutmuşum gibi annem gülerek devam etti.

 

"Lakin yine de Eylül gelir yanağından öpmek için yırtınırdı." Üçü beraber gülerken annem en son derin nefes alarak dedeme döndü.

 

"Ahhh ah ne zamanlardı. Kim bilir şimdi ne kadar güzel olmuştur 10 seneye yakın olmuştur görüşmeyeli. Bir ara konuşup buluşalım." Annemin fikriyle gözlerimi devirdim.

 

O baş belasıyla karşılaşma gibi bir niyetim yoktu!

 

"Beni katmayın o planın içine tekrardan başıma bela almak istemiyorum."

 

"Kim bu abimin bu kadar korktuğu kişi?" Diyerek gülen ferideyi duymamazlıktan geldim.

 

"Dedenin yakın arkadaşının torunu kızım, o da senin gibi küçükken epey hareketli ve aksiyonluydu." Yaramaz diyemiyorlarda aksiyonlu diyorlar.

 

"Noğlur tanışalımm! Abimin korktuğu insanla tanısmak istiyorum!" Diye ısrar eden ferideyle döndüm.

 

" Birincisi ben ondan korkmuyorum! İkincisi tanışıp ne yapacaksın?"

 

"Akıl hocam yapıcam ayol ne yapıcam." Sabır çekerek önüme döndüm.

 

"Siz görüsmemiş olabilirsiniz ama ben daha 4ay önce görüştüm. Hala eskisi kadar deli dolu olsada büyümüşlüğün oturaklığı da var üzerinde." Diyen dedemle ferideyle baktım.

 

"Bak ne diyor, büyümüşlüğün oturaklığı vardı diyor sen de koca kız oldun ama bir kere bile o oturaklılığı görmedik." Diye uğraşırken Feride bana kızgın kızgın bakarken tabağımdaki sucuğu alıp ağzına attı.

 

"Evde kalırsın sen bu hödüklükle!" Diye kızarken ben onun kafasından öperek tabağımdaki sucuklu yumurtanın sucuklarını seçerek onun önüne koydum.

 

Feride sucuğu sevdiği benimkileri de o yiyebilirdi.

 

Feride gülerek yanağımdan öpünce gülümseyerek önümdeki kahvaltıya dönüp tabağımdakileri bitirmeye koyuldum.

 

Normalde üniversite,ev ve iş arasında mekik dokurken artık bir süre sonra bıkkınlık gelmiş kendimi Çanakkale'de ki yazlık evde bulmuştum.

 

Tabi benim canım ailem de ne kadar akıllı olduğumu söyleyerek peşimden gelmişti.

 

Bence benim ki salaklıktı ama neyse.

 

"Ellerine sağlık anne ben sahildeyim." Diyerek ayaklanıp ilk ferideyi sonrada annemin yanağından öpüp sahile doğru indim. Sabah olduğu için hava daha bir berrak daha bir temiz geliyordu gözüme o yüzden bu sahilde sabah yürüyüşü yapmak hoşuma gidiyordu.

 

Sahile gelip ayakkabılarımı çıkarıp ıslanmayacak yere koyup çıplak ayaklarımla suyun en sığ yerinde yürümeye başladım. Derin nefes çekerek beynimdeki bütün karmaşayı atmaya çalıştım.

 

İlkbaharın getirdiği kokuyla beraber denizin kokusu birleşmiş ve çok güzel bir koku oluşturuyordu. Yada bana öylede geliyor olabilir.

 

Bugün neden bu kadar pozitif ve heyecanlıydım ki?

 

"Uraz aslan." Arkamdan gelen sesle o tarafa döndüm. Dedem elinde bastonuyla yanıma doğru geliyordu.

Oda ayakkabılarını çıkarmış yalın ayak bir şekilde bana doğru geldi ve yanımda yürümeye başladı.

 

"Ne oluyor oğlum bugün bir garipsin. Normalde hep ağır başlı olan çocuk gitmiş yerine evin yaramazı olan çocuk gelmiş gibi." Dedemin konusmasıyla yere bakarak yürürken hafifçe güldüm.

 

Sorunda buydu ya

 

Bende bilmiyordum.

 

"Bilmiyorum dede, hayatımda ilk kez kendimle ilgili bir şeyi bilmiyorum." Diyerek derin nefes alarak devam ettim.

 

"İçimde bir kıpırtı bir heyecan var, sanki küçük bir çocuk evde ailesinin kendisine aldığı oyuncağı getirmesini heyecanla ve mutlulukla bekler ya benim ki de aynı o heyecan." Diye konuşurken dedemin bastonuyla bacağıma vurmasıyla acıyla inledim.

 

"Ya dede ne yapıyorsun ya!?"

 

"Sus ve adam akıllı anlat şunu öyle garip grup örneklerle değil. Yaslıyım ben artık anlamıyorum!" Diye kızınca bacağımın vurduğu yeri ovup homurdandım.

 

"Sözde bir de eski topraksın." Birkere daha bacağıma vurmasıyla tekrardan inleyip devam ettim.

 

"İçimde tatlı bir kıpırtı bir heyecan var dede. Nedenini bilmediğim. Lakin bu öyle gördüğüm bir şeye olan bir kıpırtı değil sanki görmediğim bir şeye olan bir kıpırtı. Bende tam anlamıs değilim ki sana anlatayım!" Diye en sonunda sinirle konuşurken dedem tekrardan bastonuyla bacağıma vurdu.

 

"O zaman bir veterinere git o sorununu çözerse bana gel dana herif!" Diyerek homurdandı.

 

"Hani maydanozdum?" Diye sorarken bana yandan bir bakış attı.

 

"Maydanoz daha işlevsel." Sonra aklına bir şey gelmiş gibi bir anda bana döndü.

 

"He ama bak sana da işlevli sana işlevi olamayan bir şey seçelim." Diye benle uğraşırken içimden sabır çekip yürümeye devam ettik.

 

Ayağıma değen Çanakkale'nin soğuk sularıyla beraber ayağıma değen deniz kabukları ve kumsal kumuyla beraber yürümek ayağımı gıdıklıyordu.

 

Gıdıklanan şey ayağım mıydı yoksa kalbim miydi bilmiyorum ama bugün bana bir şeyler olduğu kesin.

 

"Kara ile Gülcan değil mi o?" Dedemin sesyile kafamı yerden kaldırıp baktığı yere baktım.

Siyah bir atın üzerinde simsiyah giyinimli bir adam ile onun arkasında gelen beyaz atla gelen bir kız...

 

Gülen bir kız.

 

Gülüşü güzelmiş sanki dimi?

 

Bir dakika kalbim niye böyle atıyordu?

 

Beyaz atın üzerinde gülerek bize doğru gelen minik kadını görünce ayaklarım dünyanın bütün soğunu çekmiş gibi büyük bir soğuk aldı. Bu soğuk bütün vücudumda dolaşırken içimdeki titreme hissi yüzünden ağlayabilirdim.

 

Sabahtan beri olan heyecanım bu minik kadını görünce hafiflemiş yerine daha da garip olan bir heyecan bırkamıştı.

 

"Uraz aslan?" Dedemin sesiyle irkilerek ona baktığımda kime ve nasıl baktığımı görmüştü.

 

"Sen yoksa Eylül'e..." Derken şaşkındı.

 

Ne Eylül'ü dede, ben diyorum minik kadın sen diyosun Eylül.

 

"Gıcıklıkta birsin kalbimin sahibisin abiş." Diye gelen hoş sesiyle ister istemez tekrardan ona baktım.

 

"Oğlum hadi kızı görunca mala bağladında yanında ki adam seni 4 de böler 30la çarpar. O bakışlar ne öyle tövbestağfirullah." Dedem eliyle yanağıma vurunca kendime geldim.

 

Cidden Uraz bu hiç senlik bir şey mi!?

 

"Orkun Aktaş?" Siyah atın üzerinde ki adam atından hızlıca inip dedeme yaklaştı.

 

"Kunt Tunç?" Dedem de ona doğru yaklaşıp ortada buluştuklarında ilk adam dedemin elini öpüp anlına koyduktan sonra birbirlerine sarıldılar.

 

Onalr birbiriyle hasret giderirken ben ileride bir beyaz bir siyah atın arasında gülerek onlarla konuşan kızı izledim.

 

Üzerindeki pembe çiçekli şifon elbise ile baş örtüsünün su gibi omuzlarından akışı bir şarkının ritmi gibiydi lakin gülüşünün sesi insanları o şarkıya bağlayan melodiydi.

 

Uraz aslan kendine gelmelisin bir kadını, hele ki tesettürlü bir kadını böylesini izlemen hiç doğru değil!

 

Ama elde değil.

 

Yarabbim sen nefsine hakim ol...

 

"Ne kadar da büyümüşsü-" dedem konuşurken sesini bölen şey az önce hayran kaldığım minik kadının sesiydi.

 

"Abi! Kara'ya bir şey söyle!"

 

🎀✨Eylül başkandan devam✨🎀

(Eylülümü özlemişim yaa erkek karakter yazmaktan nefret ediyorum. Kunt hariç djjdjdjs)

 

Abim atından inip ilerideki adamların yanına ilerleyince bende Gülcanın üzerinden indim.

 

Bir tarafımda gülcan bir tarafımda karayla beraber birbirimize bakarak Hint dizisi çekmeye niyetlendik.

 

"Kara hayırlı olsun canısı, gülcandan sonra 2 tane daha peşinden yapmışın. Benim Gülbeyazımı ne sanıyon sen he?! Zaten iki numaralı çocuğunda aynı senin gibi huysuz." Derken bana doğru adım atan kara ile Gülcanın arkasına kaçtım.

 

"Hadi dökün bakalım nasıl dokunuyorsun? Dokunamazsın ki!" Diye gülerek kaçarken kara da arkamdan geliyordu.

 

Niye götün tutuşmuyor diye sorarsanız biz kara ile küçüklüğümden beri böyleydik. Bu yüzden beni öyle yakalamak için değilde peşimden koşmak için hafif bir tempoda koşuyordu.

 

Küçük bir bebeğin arkasından koşarak onu yakamaya çalışır gibi yapan ebeveyn gibi...

 

Örneklerine bir şapka kaldırıyorum...

 

Duymayacam seni manyak kadın!

 

Bu oyuna Gülcan da katılırken gülerek beraber koşmaya başladık.

 

"Abi! Kara'ya bir şey söyle!" Diye bağırdım.

 

Kara'yı abime şikayet etmekten eğlencelisi yoktu he.

 

Abimlerin bize döndüğünü hissettim ama o tarafa bakamadım. Nefesim daralmaya başlayınca yerimde durdum ve elimi kaldırıp kara ile gülcanın durdurdum.

 

Derin nefesler alırken karaya bakıp güldüm.

 

"Yaşlanmamışsın kara bey. Yine formunuzdasınız bakıyorum da." Diye konustuğumda kara bey yine eski huysuz haline dönüp bana bakıp kafasını başka tarafa çevirdi.

 

"Ula bak sen bir de tripleniyor beyfendi!" Diye ellerimi belime yerleştirip koca karılar gibi çirkefleştim.

 

Fhfhhdjcjd şuan ki eğlence hiç bir yerde yoktu he.

 

"Karaaa bir kere ben biniyim mii? Lütfeğnn!" Diye karanın göz hizasına girmeye çalıştım.

 

Ama hıyar at çocuk gibi kafasını çeviriyor!

 

"Ama ya sana binemedim diye incilerin dökülürse?!" Diye mutsuzca konuşunca kara bana bakıp sakince binmem için eğildi.

 

Her ne kadar bizi hafif anlasalarda bazı yerlerde anlayamıyorlardı. Mesela bunun bir deyim olduğunu bilmiyordu.

 

Küçükken de böyle demiştim ve bindirmemişti sonra ben nasıl becerdiysem kolumu karanın gözü önünde kırmıştım, belki de onu hatırladı ve bana insaf yaptı.

 

Dikkatlice bindiğimde kafasını kaldırıp doğruldu, şimdi ben bu dengesizin ne yapacağını bilmediğim için iplerini hemen elime aldım ve kara beyin isteğiyle hafif hafif yürümeye başladı.

 

"Abi! Çatlayabilirsin atın beni daha çok seviyor!" Diye abimlere döndüğümde abimin hemen yanında duran Orkun dedeyle gülümsemem arttı.

 

"Kara koçum beni abimlerin o tarafa götürsenee."diye kafasını okşadım.

 

Sakin adımlarla abimlerin yanına gittigimizde abimin ve Orkun dedenin yanında biri daha vardı. Tahmini 20lerindeydi ama umutumda değil bane.

 

Evlenmeyi ciddi anlamda düşünmüyorken boş yere başkalarının nasibine bakıp da incelemem hoş olmaz

 

Biyolojik abilerini falan çok güzel inceliyorsun ama

 

Salak onlar biyolojik! İstesemde evlenemem. Onlara nikah mı düşüyor? Tövbe tövbe!

 

"Merhaba beyfendi ne kadar da yakışıklıymışsınız maşallah!" Diyerek Orkun dedeye bakarak konusmamla abim kaşlarını çattı aynı zamanda da kara kişnedi. İkisinin zamanlamasına şaşıp kaldım, sahibine bak atını al resmen!

 

"Kocam olma yolunda ilerleyen abişim. Senin yakışıklılığın dünyaya bile fazla merak etme." Diyerek ona bakıp öpücük attım.

 

"Kara bey yani sizde yıllar geçmesine rağmen hala asaletinizi koruyorsunuz maşallah, zaten 3. Çocukda yolda sizin." Diye konuşunca sonlara doğru ani hareketiyle karaya sarıldım.

 

"Muşmula sürat iki dakika uysal kalsan ölürsün zaten! İnşallah son çocuk sana çekmez!" Derken abimlerin gülme sesi geliyordu.

 

"Le abi eğer şu evladını durdurmazsan ben ikinizi de şu denize gömecem. İmdatttt diye bağırmam mı lazım illa?" Diye bağırırken kara bir anda durdu.

 

O an abimin bana gülerek yaklaştığını gördüm. Kara'ya sarılı olan kollarımı çekip abimin beni kucağına alması için tekrardan kaldırdım.

 

Beni bir çocuk gibi kucağına alıp yere koymasıyla kara kızının yanına gitti.

 

"Hemen de git zaten, mendebur!" Diye kaşlarımı çattım.

 

Abim gülerek belime sarılıp beni engelleyince kafamı ona çevirdim. Bana ışıldayan gözlerle bakarken dayanamayıp yanacıklarından öptüm.

 

"Oh mis ya bu yanacıklar! Mis." Diyerek sevdigimde ise abimle Orkun dedenin gülme sesleri vardı.

 

Orkun dedeyi hatırlayınca Abimden ayrılıp ilk önce Orkun dedenin elini öpüp nalıma koydum sonrada doğruldugunda sarıldık

 

"Görüşmeyeli ne yapıyorsun maviş kızım benim." Diye güldü.

 

"Ne yapam ve Orkun dede hayat çok zor ve garip. Posta koyup koyup kaçıyor, hayır yani postacıyı elime geçirsem sorun ortadan kalkacak ama o da iyi kaçıyor vesselam." Diyerek benzetme yaptığımda güldük.

 

Orkun dede arka tarafta duran genç adamı yanına aldığında bir saniyelik ayıp olmasın diye yüzüne baktım.

 

Zaten bana bakıyordu ve bakmasındı.

 

Öyle bir bakıyor ki anasını satayım insan rahatsız olmaması elde değil!

 

"Maviş kızım bak bu Uraz aslan abin. Hani çocukken çok oynardınız ya." Aklıma gelen minik anılarla kıkırdadım.

 

Aslında hiç birini hatırlamıyorum halam anlatmasa olaya Fransız kalacaktım lakin çok şükür canım halam bana çok güzel anlatmıştı.

 

"Hatırlıyorum hayal meyal. O zaman ki hallerim için kusura bakmayın Uraz abi." Diye son kez yüzüne bakıp abimlere döndüm.

 

"Abi ben Gülcan ve kara'yla çiftliğe dönüyorum sende yakında dönersin, öğle yemeğini hazırlarım yedikten sonra yüzeriz azıcık." Diye abime sarılıp öptüm. Oda kollarını belime sarıp basımdan öpüp beni onayladı.

 

"Tamam abim dikkatli git ama." Diyince kafamı usluca salladım.

 

Sence ben buna uyarmıyım? Asla!

 

"Eylül!" Abimin kaşlarını çatmasıyla yutkundum.

 

"Ben onu içimden dememişmiydim ya?" Derken hızla Orkun dedeye dönüp el salladım.

 

"Görüşürüz Orkun dede kendine iyi bak he, Mirza abimin düğününde bir kavalyeye ihtiyacım olacak." Diyerek arkama dönüp hızla yürümeye başladım.

 

"Eylül dikkatli git dedim!" Arkamdan bağıran Kunt abimle güldüm.

 

"Tamam!" Abim bunu duysa da içimden geçenleri duymuyordu sonuçta.

 

🌺

 

"Abi! Dursana ya!" Diyerek yüzümü korumaya çalıştım.

 

Hain resmen su sıçratmıyor suyu avuç avuç atıyor!

 

"Durdum aha da ne oldu şimdi?" Diye cidden durunca kafamı kaldırdım ona baktım.

 

Denizin ayağımızın değdiği lakin yinede belimizin -daha doğrusu benim belimin- üstüne gelecek kadar derindeydik. Abimle aramızda da yarım metre falan varsa eğer...

 

Bence abimin üzerine atlayabilirim!

 

Denemekten zarar gelmez sonuçta?

 

"O minnak aklından neler geçiyo-" abim lafını bitiremeden üzerine atlayan ben sayesinde geriye doğru beraber suya düştük.

 

Sudan çıkarken kahkahalar atarken abim elini belime atarak beni kendine çekti ve sığ taraflara doğru yürümeye başladı. Kendisiyle beraber beni de yürütmeye başladı tabi.

 

"Ama yaa, abii. Biraz daha duralımm!" Diyehuysuzlanırken abim ıslanan baş örtümün üzerinden başımı öptü ve güldü.

 

"Sudan çıkmış balık gibisin desem güzelim anlarmısın beni?" Derken kaşlarımı çattım.

 

"Hani sudan çıkıyorum ya çok doğal ya abişim benim." Diye huysuzlandığımda iyice güldü.

 

"Hemen bir duş alalım sonra üzerimizi değiştirip alışverişe çıkalım, akşam yemeğini de yiğip döneriz. Evde de film izleriz." Plan plan değil mübarek rönesans tablosu!

 

Sevinçle kollarımı kaldırıp ellerimi birbirine çırparken güldüm.

 

"O zamannn istikamet odamız!" Diyerek hızlandık.

 

💐

 

"Abi şunu da denesene." Diye eline tutuşturduğum tişörtüde alıp kabine ilerledi. Üstünü giyinip çıktığında ne kadar da yakıştığını fark ettim.

 

"Abi direkt bunu çıkar alıyoruz, torumlamaya gerek bile yok." Diyerek onu kabine gönderirken Abimden az önce ki kombini alıp gidip hızlıca ödedim.

 

Her şeyi kendi ödüyor ayol. Bir tek kendi zengo değil, elhamdülillah bizde de var bir şeyler.

 

Kasadan fişle beraber posetide alıp sıradan çıkarken elleri ceplerinde bir şekilde bana bakan abimle gülümsedim.

 

"Ama bu yaptığın oluyor mu güzelim?" Diye sordu somurtarak. Elimdeki poşetleri diğerlerinin yanına bırakarak parmak uçlarımda yükseldim ve abimin yanaklarını sıktırdım.

 

"Somurtma hemen kurban olduğum, eve gidince hepsine hava at. Bunu bana Eylül aldı diye." Diye fikir verince fikir kafasına yatmıs olacak ki fazla bir şey demedi.

 

"Burada da işimiz bittigine göre daha nereye girmedik?" Diye etrafa bakan abimle gülümsedim ve elimi kaldırıp parmaklarımla saymaya başladım.

 

"Birinci parmak, benim elbiselerim. İkinci parmak, Watson alışverişi. Üçüncü parmak, senin için. Dördüncü parmak... Gratis!" Poşetleri aldığım gibi abimin kolunu tutup gratise doğru yol aldık.

 

Alacağım çok bir şey yoktu bir kaç farklı renk oje alsam ve nemlendiricimden alsam yeter.

 

Kullandığım nemlendiriciyi bulur bulmaz iki üç tane sepete atarken abimde kaş sabitleyicisini eline alıp inceliyordu.

 

"Güzelim, maskaralar ne ara bu kadar ince ve şeffaf yapılmaya başladı?" Diye sorunca ister istemez güldüm.

 

"İlahi abiş, o kaş sabitleyici. Maskaralar karşı reonda." Diyerek maskaraları gösterdim. Abim o tarafa gidip hep kullandığım maskaradan iki tane getirip sepete koydu.

 

"Ne olur olmaz alalım da kaybedersen yedekte dursun."

 

Aşk adamsın abim yaa!

 

"Gözlerindeki ışıltılara kurban olurum hadi, oje almaya gidelim." Diyerke belimden tutup beni oje tarafına yönlendirdi.

 

Oje standında hafif ve soft renklere bakarken yanımdan gelen sesle o tarafa döndüm.

 

"Kız bak şu renge bak, sana çok şirin olur o." Bir tane benim yaşlarımda bir erkekti böyle demesi garibime gitsede sorgulamadım gülerek elime aldım.

 

"Cidden ha ne güzel renkmis bu. Biliyon kız bu işi sen!" Diyerek çocuğa baktığımda bana ee zaten der gibi bakıp diğer taraftaki müşterilerin yanına ilerledi.

 

"O nasıl bir insandı lan?" Abimin şaşkın sesiyle ona dönüp gülümsedim. Ve omzunu ovudum.

 

"Alışırsın abi merka etme bizim okulda vardı böyle kırktane. Bazıları kafa dengi oluyor hem." Diye konuşunca abim elini sıkılaştırmış kendisiyle beraber beni de kasaya ilerletti.

 

Beraber ürünleri ödedikten sonra eşyaları arabaya bırakıp alışveriş merkezinin ilerisindeki sahil restorantına ilerledik.

 

Az mesafe olduğu için arabayı otoparkta bırakmakta sorun bulmadık, zaten son anda filmi de burada izleyelim diyince olan oldu.

 

Şaka maka bugün tatilin son günü yarın İstanbul'a dönüyoruz...

 

Diğerlerini özlemedim değil cidden.

 

Ama bu tatilde çok iyi gelmişti.

 

"Yarın sabaha bir misafirimiz olacak güzelim." Diye konuşan abimle ona döndüm.

 

Yapışık ikiz gibi bir türlü birbirimizden ayrılamıyorduk. Benim kolum onun beline sarılıyken o da kolunu omzuma atarak birbirimize yaslanmıştık.

 

"Kim abiş?"

 

"Günün sonunda öğrenirsin. Hadi şimdi kurt gibi acıktım." Diyerek güldüğünde homurdanmıştım ama karşı çıkmadım.

 

Varsır bir bildiği abimin yoksa niye demesin.

 

Uygun bir masaya geçip siparisleri veririken abim mercimek çorbası ve soslu makarna isterken ona bakış atarak garsona döndüm

 

"Kardeş sizde var mı İskender, döner, tantuni ve benzeri?" Garson ilk başta anlamadı.

 

Ulan nesini anlamıyon?!

 

Do you have tantuni, İskender, döner lahmacun vb.?

 

Bu kadar yanisiii

 

Sonradan anlayınca mahçupla bana bakıp gülümsedi.

 

"Etli ekmeğimiz kumrumuz-" etli ekmek dedin kalbimi fethettin garson...

 

"Etli ekmek olsun lütfen, kuş başı şeklinde. Yanına da ayran. Teşekkürler kolay gelsin." Diyerek konuştuktan sonra garson siparişleri veeye giderken abim benim bu halime gülmüştü.

 

İki gündür bana et yedirmiyordu hain!

 

Etçil insanım oğlum ben! Bir gün yemesem günüm ters geçiyor.

 

Yemekleride yedikten sonra en sonunda alışveriş merkezinin sinema kısmına ilerledik.

 

"Ters yüz 2 ye girelim mii?"

 

Spoiler içeriyor filmle ilgili ona göre okuyun

 

Abimi küçük uğraşlarla ikna edip ters yüz 2 filmine girip izlerken tek beklediğim sonundaki sırdı.

 

Kesin eşcinsel çıkacaktı bakın kesin!

 

İnternette kızın eşcinsel olduğu ile ilgili o kadar çok teori var ki artık otomatikman ona odaklanmıştım.

 

Lakin sonuna geldiğimizde...

 

Şakamısın la sen Riley misin nesin

 

Sırrı neymiş

 

HALI YAKMAK MIŞ!

 

EDERİM SENİN HALINA AYOL

 

AAAAAAAA

 

Spoiler bitti devam edebilirsiniz

 

Sinirim bozuldu resmen ya

 

"Abim-" abim sinirle yürüyen benim yanıma gelince durup ona sarıldım.

 

"Fıskı yesin o Riley!" Diye ağlamaya başlayınca abim şaşkınlıkla kaldı sonra kollarını bana sardı.

 

"Hasta oldu dimi?" Dkue sorunca kafamı aşağı yukarı salladım.

 

"Anlamalıydım, affedersin meleğim." Diyerke bana daha sıkı sarılırken bir de abimin beni bu kadar sevmesine ağladım.

 

Niye ağlıyorum lan ben?

 

Salak mıyım?

 

Ama çok rahatlatıcıymış he.

 

Boş ver salaksam salağım rahatlayayımda işin sonunda ağlamaktan gebermek olsa bile varım şuan.

 

"Hadi eve gidip bu minik bebeği yatıralım." Diyerek abim jr kolunu belimden bir kolunu dizlerimin arkasından geçirip beni kucağına aldı.

 

Tahminen arabaya doğru ilerlerken abimin kucağında mıyısmıştım.

 

Kaybolan bilincin ile son kez abime bakıp dudaklarımı araladım.

 

"Abi misafir kim?"

 

Abim başımın üzerini öpüp beni daha sıkı tuttu.

 

"Erce Öztürk güzelim. 3. Biyolojik abin." Diyince şaşırmak bir tepki vermek istedim ama ondan sonrasını hatırlamıyordum.

 

Nalet gele uykumaaaaa!

 

Bölüm sonuuu

Bölüm : 10.12.2024 18:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...