"Ah be evladım. Dalgasız denizde herkes kaptan..."
Eylül -Gerçek Ailem vakası- 15. Bölümüyle merhabalarrrr
Bölüm şarkısı - Aydilge (sen misin ilacım)
🪻
Arkadaşlar bu arada bu paragrafın altına yorumlarına lütfen merak ettiğiniz soruları sorunuz. Aklınıza takılan yerler olabilir bu çok doğal lütfen bunu bana sorun , eğer fazla soru gelirse bölüm şeklinde orta veya az gelirse teker teker sorularınıza cevap vereceğim.
Bu benim için önemli bir konu lütfen.
Tekrardan iyi okumalarrrr🌺💗🎀👽
🎀💗✨ Eylül başkandan devo✨💗🎀
Üzerimdeki elbiseyle süzülürken, bu kombinin bu kadar güzel olacağını hiç düşünmemiştim.
"Abilerim, canım annem, Leyla abla, Azat amca, canım kardeşlerim ve karşıdaki şahsiyetler." Diyerek konuşan umut kolumdan çıkıp elimi tutup centilmence eyildi ve elimi öpüp beni kendi etrafımda döndürdü.
"Karşınızda dünyalar güzelim gültanem!" Diyerek beni belimden tutup durdurduğunda kahkahalarımı anca durdurdum.
"Ama yuh. Bu kadar güzel olman suç lan." Diye konuşan murat abim ayaklanmış ve yanıma gelmişti. O gelince mutlulukla kollarımı hızla boynuna sarıp gözlerimi sıkıca kapatıp abimin bebek kokusunu içime çektim.
Şaka maka cidden Murat abim bebek gibi kokuyordu!
Öyle böyle değil hemde.
"Kızım tazı gibi ne kokluyorsun?" Kollarını belime sarıp bana gülerken konuştu benim gıcık ama bıdık abişim.
Arkadan gelen bir kaç öksürük ben gülerek abim ise homurdanarak ayrıldı.
"Tamam tamam tazı değil ama minik bir tavşan olabilir." Diyince aklıma dolananlarla homurdanıp Kunt abimin yanına gidip kolunun altına sırnaştım.
Tabi onlarda benim aklıma gelenleri tahmin etmişlerdi ki gülmeye başladılar.
Pislikler ya!
Pis insanlar...
Canım insanlarım yinede.
"Azat amca senin bu kızın veletken ne kadar etçildi haberin var mı?" Diye konuşmaya başlayan Murat abimle kaşlarımı çatarak gülen abimlere baktım.
"Aşk olsun yani ne var bir tavşan olmaya çalışıp tavşanın yavrusunu yemeye çalıştıysam?" Diye kızdım.
"Her küçük çocuğun yapabileceği şeyler bunlar!" Diye devam ederken bu sefer herkes gülmeye başlamıştı.
Evet karşıda ki mayası bozuk olanlarda, o üç mendebur hariç tabiki de. Onlardan bir ümit bekliyormuydunuz?
Eylül mayanız aynı ya hani. Canım geri zekalı dış halim...
Ben güzel mayayım, ben tutmuşum. Bunlar bozuk ve tutmamış.
"Nasıl olmuşum Azat beyciğimmm?" Diyerek Azat beye bakıp etrafımda bir tür döndüm çocuk gibi.
Aynı babasına süslenen ve hevesle babasına gösteren kız çocukları gibi...
Durup Azat beye baktığımda tebessüm ederek ayaklandı ve yanıma gelip ellerimi ellerine alıp üzerini öptü.
Arkadaşlar ben iptalim siz devam edin
Abimlerle değil litfenn
"Benim minik prensesim sen zaten her şeyinle güzelsin."
"Ama yaaa." Diye dudaklarımı büzüp sızlandığımda benim bu halime güldü.
Şuan ona sarılsam yanlış anlarmıydı?
Azat bey gözlerimden ne istediğimi anlamış olacak ki ellerimi bırakıp kollarını hafifçe açmıştı.
"Gel bakalım kollarıma minik bebeğim." Tebessüm ederek ikimiz için en büyük adımı atarak kollarımı Azat beyin beline sardım.
"Benim minik kızım babasına ne güzel olmuş böyle." Diyerek kollarını belime sararak beni kendine çekti.
Ben başımı onun kalbinin olduğu yere yaslarken o benim baş örtümün üzerinden saçlarımı kokluyor ve minik minik öpücükler koyuyordu.
Benim için baba kavramı asla tam olarak oturmamıştı çünkü benim öz babam -şimdi üvey- hiç bir zaman beni sevmediği için bir çok insanın onun yerine bana babalık yapmaya çalıştıklarını gördüm.
Dedemlerin, Taner babam, dayılarım ve eniştem.
Hepsi benim için bir babaydı haklarını asla ödeyemeyeceğim en güzel anılarımı paylaştığım babalarımdı.
Lakin bir o kadar da uzak kalmıştık birbirimizden. Ben İstanbul'da yaşıyordum dedem Antep'te, ben Antep'e veya İzmir'e gidebiliyordum ama Alpaslan dedem çoğunlukla görevde olurdu. Aynı şey Taner babamda da olurdu. Eniştem İzmir'deydi dayılarım Antep'te...
Bana her zaman baba olmuşlardı ama her anıma olamamışlardı...
Bu onların suçu olmasa da yinede inşan ister istemez yamacında duran bir baba istiyordu.
Kan kanı çeker misali Azat beyin baba sıcaklığı bana daha bir ayrı gelmişti. Asla bırakmak istemeyeceğim bir sıcaklıktı bu.
"Sizi seviyorum Azat beyciğim." Diye mırıldandım mıyışmışlıkla.
Azat bey ise benim mıyıştığımı fark ederek seslice gülüp beni daha sıkı tutmaya çalıştı.
Mazallah şurda küt diye uyurum falan, beklenir benden.
"Bende seni seviyorum minik güzel cadım." Diyince ben bir anda şaşkınlıkla gözlerimi açtıp kaşlarımı çattım.
Ben ve cadılık?
Teessüf ederim ama!
Benim kaşlarımı çatarak bakmama kahkaha atan Azat beyle ilk kez bu kadar güldüğünü ve bu gülüşününde çok güzel olduğunu fark ettim.
Kafamı Azat beyin omzuna yaslayıp onu izlemeye koyuldum.
Bulmuşum manzara izlemeyem mi?
Aşk olsun yanisi...
"Öhöm." Diye arkadan ısrarla gelen öksürüklerle Azat bey susmuş elleri hala belimdeyken benimle beraber o tarafa döndü.
Pusat abim, Kunt abim, Olgu abim yanyana kolları çiçek olmuş bir şekilde ayakta bize bakıyorlardı.
Tabi en önde karizma şekilde duran kişi bir numaralı abişim kuntdu.
"Ne oldu oğlum karın ağrınız ne?" Keyifli bir şekilde konuşan Azat beyle şoka girdim.
Eylül Tunç'un kıskanç boysları grubuna Azat beyciğimde katılmış bulunmaktadır arkideşler...
"Azat amaca diyorum, şu elleri bir çeksen mi oradan diyorum." Diye memnuniyetsiz bir şekilde homurdanan pusat abimle kahkaha atmak istesemde kendimi tuttum.
"Yo kız benim kızım değilmi eşşek sıpaları. Karışmayın bana." Diye konuştu.
Azat beyciğim az yavaş koşun valla kalpten gidecemm
Kafasını eğip omzuna yaslanmış bana baktı ve gülümseyerek yanağında ki gamzeyi çıkardı.
O kadar fazla gülümsedi yanisi?
Tabi le Nuriye benim gibi bir kızı var ve gülümsemeyecek?
Az şu huyundan vazgeçsen ya
Huyum kurusun çiçeğim 🎀
"Anem burada minik bir gamziş var!" Diyerek bir kolumu Azat beyin belinden çekip parmağımla gamzesine dokundum.
"O gamzişin sahibi seni yerse görürsün." Diyerek burnumun ucunu öpen Azat beyle bir anda ben eridim.
"Lan!"
"Azat amca!"
Kunt abimle olgu abimin sesleri gelirken ben gözlerimi aldığım insancığın gözlerine bakıyordum.
"Can you hear my heart beating for you?
Dream wide awake, boy, make it true
Can you hear my heart beating for you?
Come on, come on, come on, come on, come on." Diye mırıldandığımda Azat bey gülerek beni ensemden tutup göğüsüne gömdü.
Gülerek kafamı ondan çekmeye çalıştım.
"Oya anne Leyla anne! Yardım, help me!" Diye seslendigimde bir dakika sonra Azat beyden bir ses yükseldi.
"Ahh!" Azat bey benden ayrılıp bacağını ve kolunu oluştururken başında olan kızarıklıkla beraber şaşkınlıkla arkama döndüm.
Oya annem ve Leyla annem ellerinde birer terlikle dururken onların arkama doğru baktıklarını görünce azar beyden ayrılıp arkama döndüm.
Bir eli belinde bir elinde benim civcivli terliğimin tekini havaya kaldırıp Azat beye kaşlarını çatarak sallayan umut ile gözlerimi terliğimin eşine odakladım.
O benim biriciğimdi!
Nasıl kıyarsın ona umut!
"Aha kavga var! Oturun abi çabuk!" Kaanın sesi geliyordu ama ben dışarıya bütün algılarımı kapamıştım sanki.
"Azat amca! Azat amca. Sen kimin ikizini bunaltıyorsun? İkiztanemi benden başka sarılarak kimse bunaltamaz!"
Umut Azat beyde olan bakışlarını yavaş yavaş kendisine yaklaşan bana çevirmiş ve az önce catık olan kaşları havaya kalkıp gözleri elindeki civcivli terliğimin tekine kayınca yutkundu.
"Umut." Diye bir adım daha attım.
Bana ne kardeşim o terlik benim namusum!
Ben çoraptan nefret eden bir telik kadınıyım, siz giyersiniz veya fırlatırsınız bu beni ilgilendirmez.
"Efendim cancağızım?" Diye korkuyla geri adımlar atmaya başlamıştı.
Anladı ya ne yapacağımı kaçar tabii
Yedim ulan seni umut!
"Nasıl bir yemek istersin canım ikiztanem!?" Diyerek yavaş adımlarım sertleşmişti.
Ben Umut'un üzerine giderken umut ise geri geri giderek bahçenin çimenlik kısımlarına doğru gidiyordu zannediyor ki topuklularla orada yürüyemeyecem.
Ulan ben topuklularla tepinmiş insanım topuk benim elim ayağım gibi bir şeyken mi çimde yürüyemeyeceğim?
"Yokum ben canımın içi. Beni hiç düşünmene gerek yok!" Diyerek bu sefer hızla arkasını dönüp koşmaya başlayınca bende peşinden koşmaya çalıştım.
Tamam yürüyebiliyoruz ama ysl topuklularımın içine etmemek için tepinerek koşamayız.
"Umut gel lan buraya!" Diyerek peşinden ilerlerken masadaki herkes kalkıp bizim yanımıza doğru gelmeye başladı.
"Abim boş ver sen o danayı gel hadi!"
"Eylül düşeceksin!"
"Umut Eylül kesin şunu!"
"Çocukmusunuz ya siz?"
Arkamızdan bağırtılar gelsede kırmızı renk görmüş boğadan farksızdım.
Yeni filmimiz vizyonda oyuncular; kırmızımız Umut Bulut. Boğamız ise Eylül Tunç Öztürk
Kırmızının dramlı ölümü
Biletler gişede arkadaşlar buyrunuz.
"Ben sana bir o terliği ve topuğumu yediricem sen gel!" Diyerek koşarken umut yön değiştirip bizimkilerin arasından zikzak atarak kaçarken bende onun peşinden ilerliyordum.
Öztürk kardeşlerin arasından kaçarken fark etmeden bende onunla beraber onların arasına girmiştim. Umut akının yanından hızla geçerken bende T Öztürk'ün yanından geçiyordum ki ayağıma takılan taş ile dengemi kaybettim.
Düştüm mü yoksa ağır çekime mi girdik Nuriye?
Yok la düşmedin.
Nasıl ya
Ben nereden bilem şapşaloz aç gözünü bak. Uçacak halin yok ya.
Haklısın galiba
Ani düşüşüm ile kapattığım gözlerimi yavaşça açtığımda ilk başta bulanık olan görüşüm yüzümün yakınında olan kahverengi gözlere odaklanmıştı.
Ve o an belimde hissettiğim ellerle bir anda kendime geldim.
Ulan kim bana dokunuyor?
Gözlerim netleşince beni tunan kişinin T. Öztürk olduğunu gördüğümde hızla yerimden doğruldum. Çok şükür kucağına almak gibi bir hata yapmamıştı.
Niye beni o tutmuştu ki bıraksaydı düşseydim en fazla bayılırdım yani.
Kinine hayranım.
Kin değil bu Nuriye daha farklı bir evre. Ben kin tuttuğum insandan sadece güvenmem lakin T Öztürk'e karşı benim güvensizliğimden fazla bir kırgınlığım var.
O olaydan önce ki ilk hafta beni her gördüğünde gülümsemesi, hal hatır sorması, beni dışarı çıkmayı teklif etmesi bana ciddi anlamda abimler gibi hissettirmişti.
Ama sonrasında o olayda bana o bakışları ve sözleri...
Beni kıran oydu.
Tamam güvenmeyebilir zaten hangimiz bir haftada tanıştığımız insanlara güveniyoruz ki?
Lakin bilip bilmeden olayı sorgulamadan bir kadına böyle ithamlarda bulunması hem kendi adıma hemde kadınlar adına çok kırılmıştım.
"Eylül!" Kunt abimin sesini duymamla toparlandım.
"Teşekkürler." Diye mırıldandığımda duyduğuna emindim ama bir şey demedi ben de bir şey demesini beklemeden Kunt abime doğru ilerledim.
Bana doğru hızlı adımlarla gelen adam beni bulduğu gibi kollarını belime sarıp beni kendine çekip sıkıca sarıldı.
Abim sarıldı ya.
Sarıldı bütün yaralarım.
"Ah be güzelim bir kere de çocuk gibi olmayın. Ya düşseydin kafamı çarpsaydın?" Diye baş örtümün üzerinden öpen abim bir kolunu omzuma sarıl eliyle göğüsüne yaslanmış benim yanağımı okşuyordu.
Kafamı kaldırıp ona gülümsedim.
"Ama abişim bak bir şey olmadı! O yüzden Umut'u geberme yoluna devam edebilirim!" Diyerek Abimden hızla ayrılıp pusat abimin arkasında bana menül menül bakan ikiztanemin peşine yürümeye başladım.
"AĞAĞAAA İMDATTTT KATİL GÜL FİRARDA BAHÇEDE ŞUANDA VİZYONDA!" diye bağırarak koşarken bende koşmaya başladım.
"GEL BEN SENİ VİZYONA SOKACAM." diyerek koşarken bir anda ayaklarımın yerden kesilmesiyle belimde hissettiğim ellerle kendimi havada çırpınırken buldum.
"Güzelim bir sakin ol! Alırım bir daha o terlikten." Diye konuşan pusat abimle beni kucağına alan kişinin o olduğunu anladım. Ona bakmadan gözlerim ile Umut'a baktım.
Şerro gide gide akının arkasına saklanmış!
Lan. Birde beline mi sarılmış?!
"LAN UMUT SEN KİMİN BELİNE SARILIYON! YOLARIM O SAÇLARINI ÇABUK BURAYA GEL!" Abimin kucağında çırpınırken murat abim de yanımıza gelip birde o tutmaya başladı.
"Tutmayın küçük enişteyi!" Umut'un kahkaha atarak akının arkasından çıkarak eve doğru koşmaya başladı.
"Abi bırakın gösterecem ben ona enişteyi! ULAN UMUT GEL BAK NE YEDİRCEM SANA!" diye bağırırken Murat abimin kafamı göğüsüne bastırınca sesim boğuklaşmıştı.
"Günü geldi ya delirdi garibim." Diye başımı okşayarak konuşunca ayağına bastım.
"Ahh!" Beni bıraktığın da kaşlarımı çatıp trip atarcasına arkamı dönüp Kunt abimin yanında bize tebessüm ederek bakan Azat beye ilerledim.
Benim kendisine doğru geldiğimi hissedince bana dönmüştü ama ben o bir şey yapmadan kollarımı Azat beye sardım.
"Azat beyciğim bunların hepsi benle dalga geçiyor. Bir kızarmısınız mümkünse?"
İyice çocuklaştınız sizde ha
Sus Nuriye şuan çok duygusalım...
Azat bey ilk başta yerinden kıpırdayamasada çok geçmeden bir kollarıyla beni sardı ve başımdan öptü.
Ben bu adama alışıyordum he.
Sevirem be seni gözel adam.
"Tabikiside meleğim."
Tabikiside deyişine düştüm ayol jfjcnfjfnd
Senin baban değilmi aynısınız işte
Nuriye bak şu aralar atarlısın bana çatma git kime çatıyorsan ona çat, hayde bacım.
"Ula koskoca adam olmuşsunuz ama hala çocuksunuz! Çabuk herkes masaya yemek yenilecek ve bir daha benim kızımla uğraşmayacaksınız!" Kaşlarını çatarak konuştuktan sonra bana dönüp heyecanla gülümsedi.
"Oldu mu eylülüm?" Diyince ona daha sıkı sarılıp güldüm.
"Çok güzel oldu."
"Ee hadi o zaman beyim ne dediyse o çocuklar masaya hadi." Leyla hanım da bize katılınca oya anneme baktım.
Bana tebessümle bakıyordu.
Ailem, ailemle tanışmama yakın olmama asla kızmıyor aksine mutlu oluyordu.
"Eylül." Kunt abimin sesiyle ona döndüm.
Telefonuna ciddi bir şekilde bakıp bana döndü ve bana göz kırptı.
Bakın şimdi bu gel demekti.
Kunt dil ve edebiyatına hoş geldinizzz
Göz kırpmayla, parmaklarla ve daha nicesi olan haraketlerle konuşma tarzımız vardı.
Şuan gülmediği için bu ciddi anlamda gel demekti eğer gülseydi gel iki gözümün çiçeği demek olurdu.
Ve evet çok boş işler sahibiyizz
Herkes masaya doğru ilerlerken ben Azat beyden ayrılıp abime doğru ilerledim.
İki eli de cebinde bana üstten karizmatik bir şekilde bakarken hafif tırstım.
Ulan yine ne bok yedim?
İki aydır umut veya Murat abimle bir suç işlememiştik yani bir karakol olayım yoktu okul desen en son yaz tatilinde olan kurstan hızla hastaneye gitmek için çıktım bir daha da gitmedim.
O gün karıştırıldığımı öğrendiğim gündü neredEne bilecektim ondan sonra hayatımın tamamen değişeceğini.
Şaka maka o günden itibaren üç aya yakın oldu yakında okullar da açılacak zaten.
Abovv ben 12. Sınıfım lenn
Hemde sayısal!
Acaba bende de şu zaten temelim vardı diyip bütün dönem hiç calışmayıp girip mühendisliği kazanan gerçek ailem kurgularında ki kızlar gibi olabilir miyimdim?
Neden olmasın ayol?
Hayaller Paris yaşantılar İstanbul Bağcılar olur senin iş
Nuriye!
Tamam len sustum.
En iyisini yaptın şuan!
"Abiş?" Diye baktım maviş gözlerine.
Bana gülmedi. Ay bismillah ben düşüyorum.
Ne fışkı yedik lan Nuriye?
Nereden bilem saf
Hadi ben gerizekalıyımda sen niye benim peşimden gerizekalı oldun ya?
Recep İvedik ha?
Tabi canısı arada birer doz alıyorum.
"Bu sefer ne yapmışım söyle de inme insin bana." Diye bıkkınlıkla konuştum.
Gözlerimi kapatıp abimin diyeceği o canımı alacak cümleyi beklerken bir anda karnımda ve belimde hissettiğim ellerle kahkaha attıp dengemi koruyamadım ve arkaya doğru çimenliğe düştüm.
Kunt abim gülerek beni gıdıklıyordu!
"Seni cimcime! Sen bana gelmek yerine babana mı gidiyorsun?" Diyerek gıdıklamaya devam etti.
Lan ben bir kıskançlık uğruna mı kahkaha atarken ölüyorum burada!
Yanlız kahkaha atarken aklımdan nasıl bir şeyler düşünebiliyorum la ben?
Albert Einstein'ın torunu olsam gerek.
"SHHDHDHDHDHDHDH ABİ BDHDHDHDB AB-İŞ" laf söylemeye çalışıyordum ama söyletmiyordu ki kurban olduğum.
"Yetiştim melek!"
"Geldim ablam!"
Gülmekten gözlerimi açamasam da Eymen ve Ekin'in sesleri ile karnımda ki parmaklar uzaklaşmıştı.
Gülmemi durdurunca yerden doğrulup abime baktığımda yine güldüm.
Ekin ile Eymen ellerindeki su silahlarıyla abimi yere yatırmış ardından esir almışlardı.
Ekin kuşum bir anda bana dönüp yanıma gelip beni kaldırdı ve yanağımdan öptü.
"Abla söyle ne yapalım bu ayıya" Diye konuşunca tekrardan güldüm, artık kahkahalar atmaktan karnım ağrıyordu.
Benimle beraber gelen gülme sesleriyle huzurun kollarında olduğumu sonuna kadar hissetmiştim.
"Ayı mı? Ayıp oluyor ekin bey sen gelirsin yanım-" abim ekine konuşurken yüzüne su sıkan Eymenle susmak zorunda kalmıştı.
"Sus! Burada lafları biz söyleriz." Diye konuşurken arkada sorulan bir soruyla gülmemek için kendini zor tuttum.
"Ulan biz bunlara kurtlar vadisi mi izlettik veya eşkiya dünyaya hükümdar olmaz falan. Resmen eşkiya kesildiler başımıza."
"Melek ne yapalım biz bu ayıya." Eymeninde ayı demesi abimin homurdanmasına neden olurken Eymen ve Ekin'in karnı gruldadı.
"Bence biz şimdi bu tatlı ayıyı çalışkan arıya bırakalım ve yemek yemeye gidelim ne dersinin polatım ve Mematim." Ekin ve eymen beni onaylayıp ayaklanmıs ve masaya koşmuşlardı.
"Kim izletti bu çocukalara kurtlar vadisini? Çabuk söylesin anlını öpücem!" Diye seslendim masaya.
"Ben tabikisideee." Kaan mutlulukla elini kaldırınca yanındaki Eymen ile miraç aynı anda ensesine vurdu.
Onlara gülerek abime döndüm ve yerde gözleri kapalı bir şekilde yatan abimle sinsice sırıttım.
Varsın otuzumda olayım ama ben. Bu adamların yanında hep çocuk olacaktım.
"Ah Romeo niye yatarsın yerde? Böcükler götünü kaksın diye mi?"
Abimin ilk başta düz ifadesi gitmiş onun yerine gülümsemişti. Orta boyda olan saçlarına daldırdım ellerimi öyle güzel rengi vardı ki hayran kalmamak elde değildi.
Yav ben sarışın sevmem ama Kunt abimin saçları çok gözelll.
Yanacıklarından da öpüp omzundan dürttüm onu.
"Hadi hadi beyim olma yolunda ilerleyen abişim kalk." Omuzlarını çocuk gibi silkince kıkırdadım.
"Ömer abiyi arayım istersen sana prens olur. Tabi birbirinizle kıyaslarsam hanginiz prens hanginiz prenses olacağı bilinmez ama." Diyerek güldüğümde abim gözlerini açıp beni yanına çekip göğüsüne yatırdı.
"Abi." Diye mırıldandım hafifçe.
"Efendim meleğim?" Diye sordu o güzel sesiyle.
"Seni, sizi çok seviyorum." Diyerke doğruldum ellerimi yanacıklarına koyup hafif hafif sevdim.
"Bende, bizde seni çok seviyoruz güzelliğim benim." Diyerek yanağımı öpüp o da doğruldu ve beraber kalkıp masaya ilerledik.
"Aaaa kuymak mı yaptınızzz!"
Beraber güzel bir kahvaltı yapmış abimlerin bana aldığı hediyeler ve buket çiceklere boğularak kahvaltıyı bitirmiştik. En son Kunt abimin bana özel yaptırdığı buket ile beraber peluş oyuncak ile beraber gözlerimden çıkan kalplere karşılık Azat beyciğim biraz kıskanmıştı.
Azıcık ama ya bakın ucundan
🤏 Şu kadarcık dnjfndjf
Kim bilir:)
Aaaaa durun şaşırtıcı gelişmelerde oldu meselaa
Murat abim ile demir sohbet ettiler, oya annem ile Leyla annem yemekten sonra kahve içerek sohbet ettiler.
Dediğim gibi çok güzel anlaşacaklardı...
Ama en çok beni zora sokan şey ikizlerdi.
Tugay ve T. Öztürk'ün gözlerindeki pişmanlık ve özlemdi. T. Öztürk benle konuşmaya çalışamamıştı çünkü pusat abim beni hissetmiş gibi onu susturmuştu lakin Tugayla az çok küçük beni gıcık eden bir atışmamız oldu.
Atışma anı
Çayıma şeker yumurtama tuz bulamazken gözlerimi masada dolaştırdım.
"Ahanda buldum sizi! Haşin ikilim benim." Diye fark etmeden konuşurken bazı gözler bana döndü.
Aslında utanmıştım ama bunu niye onlara yansıtayım ki?
"Efendim abicim?" Pusat abimin sesiyle kafamı ona çevirdim ve yanağından öptüm.
"Diyorum ki sen şu sakalları tıraş etmek ben artık rahat rahat öpememek!" Diyince ilk anlamaya çalışırken kaşlarını hafifçe çatmıştı ama sonra anlayınca gülümseyip yanağımdan öptü ve tabağıma sucuklu yumurtadan koydu.
Oh oh mis.
Etli krep etli krep yapıyorum eti alıp krepe sarıyorum-
-Lan hangi devirden kalmasın sen Eylül! Dön önüne kurban ölem
Aman be sustum.
"Ben tuzunuz olam siz bana şekeri verin ayol! Tuzsuz yumurta yerim ama şekersiz çay asla!" Diyerek konuştuğumda yanımda oturan pusat ve Kunt abim gülse de karşımda oturan demir, tugay ve T. Öztürk sadece kıkırdamakla yetindi.
"Ne va ula? Çay da mu içmeyelum? Zikkum mu içeyum he?" Diyerek demire bakıp konustuğumda demirde abimler gibi gülmüştü.
Demir...
Sen ne garip bir uşaksın
Seni sana bıraktım artık eğer bana gelirsen gelirim gelmezsen hiç götümü kaldıramam.
"Al bakalım şekerini." Diye uzatılan tuzluk ile Tugay'a garip garip baktım.
"Heğ?" Diye ağzımdan garip bir ses çıksada çok şükür masadaki seslerden benim sesimi sadece bu beşli duyuyordu.
"Heğ değil efendim saf bacım benim." Diye konuşan pusat abime yandan bir bakınca bana öpücük atıp tabağındaki yeşil zeytinleri bana koydu.
Ulan abi yeter nereme yiyem ben!
Önüme dönüp tugayın havada kalmış, elindeki şeker sandığı tuzluğu aldım.
Ulan akıl da kalmamış ki garibimde şekerlik dediğin kaşığı olan bir tas bu bana resmen tuzluk verdi.
"Tamam bu kadar şeker bir insan olduğumu söylemenize gerek yoktu ama ciddi anlamda şekeri alabilirmiyim?" Diye konuşurken bizim beşli bana döndü ve elimde tuttuğum tuzluğa baktı.
"Güzelim elinde ya." Vah garibim esirken çok korkutmuşlar bunu aklı gitmiş bununda.
"Abicim tuz bu neresi şeker?" Diye ilk abime sonrada Tugay'a döndüm.
"Şekeri nereye koydun çabuk söyle seni hain kostok?"
İlk başlarda şaşkınlıkla kalsada sonrada hep beraber gülmüşlerdi.
Ulan gülünecek ne var aaaa.
"Evdeki bütün şekerleri senin içine sakladım ben. Sayende evde şeker kıtlığı çıktı."
Euzübillahimineşşeydanirracim Bismillahirrahmanirrahim
O. bana. iltifat etmek. Ayy yani ettii!
Oğaaa
"Ay bu benim bünyeye fazla bacım." Diye mırıldansamda bunun kimsenin duyacağını sanmıyordum.
Çok şükür bu duyulmadı!
O kadar da şapşaloz değilim tamam mıı!?
"Bu arada elindeki ciddi anlamda şeker. Can şekerliği bulamayınca ona koymuş bizde bozmadık onu."
Belliydi bu beceriksizin elinin deydiği.
Elimdeki tuzluğa garip bir bakış atarak avcuma bir tutam döktüm.
Lan cidden şeker bu!
"Ulan koyacak başka bir tas bulamadıysan ben senin kafana koyardım hıyarsız cacık!" Diyerek konuştuğumda bizim beşli yine gülmüştü.
Aman size de oyun çıktı tabi gülün.
Oh ne ala memleket
"Teşekkürler tuz görünümlü şeker için." Diyerek gülümsedim.
Neden bilmiyorum ama işte gülümseyi verdim.
Nalet gele içimdeki Bella sevgisine!
-şimdide yeni geline sardı Eylül! Kendine gell lütfen sen dünyadasınnn.
🎀
💍Kunt Tunç'un anlatımı💍
Önümdeki dosyayı son kez incelerken bir sorun olmadığını görüp kapağını kapattım ve arkama yaslandım.
Gözlerim her zamanki gibi masamın kenarında duran fotoğrafa kaydı.
Pusat, umut, Kaan, eylül, murat, Ekin,yiğit ve ben.
Eylül'ün ısrarlarıyla gittiğimiz bir toz boya şenliğinden sonra hep beraber çekindiğimiz bir görüntüydü bu. Bizi her ne kadar zor bir şekilde ikna etse de sayesinde hep beraber bir anımız daha olmuştu.
Gözlerim o fotoğrafta gezerken biriciğime baktım.
Kollarıyla ekini kucağında tutarken diğer koluyla bana sarılmış kafasını göğüsüme yaslamış kameraya gülümsüyordu.
Üzerindeki bembeyaz elbise yoğunluk olarak mavi ve lacivert toz boyalar ile doluyken bazı yerlerinde pembe ve turuncular vardı.
Mavi bir insana yakışsa yakışsa anca Eylül'e yakışırdı.
Lakin kedisinin en sevdiği renk yeşildi. Kokusu ise kan kırmızı bir gülün kokusu gibiydi.
Hayatımızdaki renk eylüldü.
Her kardeşim için aynı hissederdim eğer birinin canı yansa veya başına bir iş gelse yeni doğan bir bebek gibi nefes almayı unuturdum lakin Eylülüm benim için bambaşkaydı.
Ailemin çiçeğiydi, biriciğiydi.
Acılı bir aileye gelen tatlı bir su tanesiydi.
Hayat onu acılar içinde bırakmaya çalışmıştı ama o her zaman ayakta kalmasını bildi.
Ah benim minik bebeğim seni koruyamadım beni affet.
Ne doğum gününde yaşadığın o şiddet ve istismara dur diyebildim ne de onu yapan kişiyi bulabildim.
Seni karıştıren kişiye nedensizce bizim aileye gelmeni nasip ettiği için teşekkür etsemde seni bu karışıklığa soktuğu için onu bulmaya yeltendim ama onu da beceremiyorum.
Biyolojik ailenden korumaya kalksam olmuyor, yapamıyorum. Bazen diyorum Çek al gül kokulunu, kim ne diyebilir Kunt! Diyorum.
Kanunlar giriyor araya
O sıçtığımın kanunları giriyor bizim aramıza.
Eğer o hastane raporları olmasaydı sadece hafta sonu görüşebilirdik belkide daha az görüştüreceklerdi.
Ölürdüm.
Daha haftada üç gün görememek bile zorlarken 5 gün olmadığını düşünmek daha da zorlayıcıydı.
Kafamdaki düşünceler kapının tıklatılıp açılmasıyla son bir kenara gidince kafamı kaldırık kimin geldigine baktım.
Tanıdık biri olurdu çünkü hiç bir çalışan odama ben gel demeden giremezdi.
İş yerinde saygıyı her şeyden önde tuttuğum ve bu konuda olan diktatörlüğüm doğruydu.
"Devrem sende durumlar nasıl?" Diye giren ömerle fark etmeden elime aldığım fotoğraf çerçevesini yerine koydup tekrardan koltuğa yaslandım.
"Çay söylüyorum." Diye telefonu elime alıp asistanım yosun hanımı aradım.
"Yosun hanım odama iki çay gönderirmisiniz lütfen, şimdiden teşekkürler." Diyerek kapattığımda. Ömer karşımdaki koltuğa oturup yayılmış elindeki dosyaları masamın ucuna koymuştu.
"Yosun hanımdan Eylül'ün haberi var mı?" Diye gülerek sorunca ona gözdevirdim.
"Yosun hanımı niçin işe aldığımı sen çok iyi biliyorsun devrem. O yüzden yüzünü seviyorsan o çeneni Eylül'ün yanında kapalı tutarsın." Diyerek masama koyduğu dosyayı elime aldım.
Öztürk holding arş.
Öztürk holding Araştırmaları ve arşivleri
Bir nevi Öztürklerin şimdiye kadar olan bütün hissedarları ortakları.
"Ortaklığımız yokmuş dimi?" Diye sorduğumda kapı tıklatılmasıyla gel diye seslendim.
İçeriye iki çay ile gören yosun hanım ilk önce benim sonra da erin çayını verdikten sonra arkasını dönüp yavaş adımlarla odadan çıktı.
Önümdeki bardağa bakıp tavşan kırmızısı olduğunu fark edince kaşlarım çatıldı.
"Uzun süredir tavşan kanı çay bulamıyordum. Bu nasıl bu kadar güzel olmuş lan?" Ömerin sesiyle ona baktım.
Elindeki bardağı dudaklarına doğru götürürken hızla ayağa kalkıp elinden çayı aldım.
"Ne oluyor oğlum? Niye aldın ça-" derken elimle ağzını kapattım. Dudaklarımı oynatarak anlatmaya çalıştım.
-Çay zehirli.- (konuşmadan sadece ağzını oynatıyor.)
Ömer de olayın ciddiyetini anlamış olacak ki elimi ağzından çekip bardağa baktı.
-nasıl lan?-
Kaşlarını çatarak bana bakarken ben bardağındaki çayı ve çayımı odamdaki lavaboya sessizce döktüm ve bardakları yıkayıp içine hafif bir içme suyu koydum.
-Al iç bunu- diyerek ömere uzattığımda ilk başta sorgulama da sonra suyu diklemişti.
-Eee ne zaman gidiyoz Tahtalı köye?- diye güldüğünde ister istemez bende güldüm.
-Allah kerim devrem. Ama istersen ben senin işi hızlandırabilirim?- diyerek ona güldüğümde bana bakıp ellerini salladı.
-Aman aman! Allah razı olsun.- Allah razı olsun derken sağ elini sol tarafına koyup kafasıyla selam vermişti.
"Şu dosyalara bakayım da çıkalım." Diyerek normal konuşmaya başlayınca o da beni onaylamış oturup telefona bakmaya başlamıştı.
"Ne oynuyon lan?" Diye gülerek son dosyayı karıştırırken sordum.
"Candy crush saga." Diye cevaplayınca istemsizcce güldüm.
"Oğlum yaşlılık mı vurdu senin başına? Az başka şeyler oyna ilk tanıştığımız günde bunu oynuyordun." Diye gülerek ona baktım.
Bana homurdanırken önündeki çay tabağından küp şekeri bana attı.
"Sus be hıyar herif, evde kalmış bana laf atıyor." Diyerek oyununa devam etti
"Bana diyene bak sanki sen 7yıllık evli 3 tane çocuğun var. Hadi ben istemiyorum da evlenmiyorum sen peki?" Ömer bunu duyunca kahkaha atmış ve bana dönmüştü.
"Sadece istemeden mi yoksa Eylül'ün geçen yıl ettiği yeninden ötürü mü? Ha birde size yaklaşan her cinsini hırpaladığı için mi?" Diye konuştuğunda gözlerim tekrardan fotoğraf çerçevesinden güzelliğime kaydı.
Geçen yıl aslında bir 5 ay önce bizim salak Miran ciddi bir ilişki yapmış ve gidip bunu ilk Eylül'le tanıştırmıştı.
Tanışma günü giderken sinir küpü olan Eylül dönerken neşeli olunca hepimiz kadının evlenmekten vazgeçtiğini sanarken Eylül kadını çok sevdiğini söyleyince şoka girmiştik.
Asıl olanlar ise ondan sonraydı...
Miranların iş iyice ciddiye binince istemeye Trabzon'a gittik o istemeden sonra Eylül hepimize evlilik hakkında çok güzel bir konuşma yapmıştı.
"Eğer olurda biriniz daha bana sevgilisini tanıtırsa veyahut evlenmeye kalkarsa onu suda boğarım lakin Kunt, poyraz, olgu,pusat, murat, zarden, vuslat abilerim sizler bunu yaparsanız hususi gider ertesi akşam karşıma çıkan ilk adama nikah basarım! Buda benim son lafım olsun."
Konuştuğu hitap ettiği kişilerin zaten ciddi ilişki gözü yoktu lakin Eylül'ün konuşmasından sonra bekar kadınlardan daha da uzak durmaya başladık.
"Güzel yemindi ama bak hakkını yiyemem." Diyerek kıkırdadığımda. Elime iki dosya alıp ayaklandım.
"Hadi kalk gidiyoruz." Diyerek kapıya ilerlerken oda peşimden geldi.
"Nereye lan?"
"Nikah dairesine devrem!" Sinirle siylediğime karşılık umursamadan kapıdan çıkıp ilerledim.
"NEY EVLENMEYE Mİ KADAR VERDİN?!" Salak ömerin sesiyle şokla arkama döndüm.
Kapının önünde sanki 3 çocukla terk edilmiş anne gibi bir eli kalbinde diğer eli ağzında şokla bana bakıyordu.
"Salak salak konuşup ağzımı bozdurma yürü! Daha ikindiyi kılacağız. Sonrada görüşmemiz gerekn biri var." Diyerek asansöre bastım.
Çok geçmeden ömerde gelince yola koyulduk ama ömer benim kafamı şişirmekten başka bir halt yapmadı.
💍
(Hala kuntdan devam bu arada)
"Anlatacakmısın ne olduğunu?" Arabayla sahilin önünde durunca derin nefes alıp ömerin elindeki dosyaları aldım.
"Nereden başlayayım devrem sen seç." Diyince gözlerime bakıp ofladı.
Konu derindi.
"En başından başla işte anasını satayım. Mesela sabah ki olanlar." Çay olayını diyor.
"Bizim şirkete aldığımız çaylar belirli bir markadan gelmiyor direkt Taner amcanın memleketinden özel olarak geliyor. Yani renk değiştirme gibi bir imkanı yok. Ve şu zamana kadar asla o kadar kan kırmızısı çay gelmedi."
Ömer bana garip garip bakınca anlamadığını anladım.
"Yani biri fark etmeyelim diye kırmızı bir zehir katmış! Normalde taptaze olan çay kokusu yerine daha acı bir koku vardı."
"Heeğğ" anladım der gibi birde heeğ demesi yok muydu şu adamın.
"Şu peki?"
"Kadın boş bardağı aldığında dudak izi olmadığını anlarsa döküldüğünü anlar tabi. O yüzden bardakları güzlece yıkayıp içine içme suyu koyup verdim."
"Heeğğ." Tekrar aynı sesi çıkarınca sinirlerim bozuldu.
"Ulan bir daha heğ dersen seni lama eder heğ letirim."
"Timam aşkımm."
"Siktir git devrem."
"Bende seni seviyorum çiçeğemm." Diyerek öpücük attığında kaşlarımı çatarak elimdeki Öztürk dosyasını işaret ettim.
"Ortaklığımız yok dimi?" Beklediğim aksine onaylamazca kafasını sallayıp elimdeki dosyanın ikinci sayfasını açtı.
"Zannettiğinin aksine 1998 yılında yapılan bir ortaklık var. Hem Sancakoğulları holdingiyle hemde Tunç ailesinin aile şirketiyle." Dediği şeylerle elindeki dosyayı elime alıp o sayfayı okudum.
"1998 yılında ortaklık yapıyoruz ve sonrasında sadece bir ihale için ısrarla bir şirketle görüşürüyoruz. O şirket de 2000 yılında iflas veren Tankut holding." Benim konuşmadan sonra ömer devam etmişti.
"Olaylar asında şöyle. Büyük bir arsa var metre karesini bulamadım ama cidden büyük içine 8,9 konak sığacak şekilde. Bu arsa Urfa'da yer alıyormuş. Arsayı biz ve Öztürkler birleşerek o arsayı almak ve üzerine gelecek vaat eden bir proje gerçekleştirmek için istiyorlar ve büyük bir meblağ para teklif ediyorlar. Lakin Tankut holding de aynı arsayı ısrarla istiyor. Bu nedenle normalde tek seferde alacağımız ihaleyi 8,9 ihaleyle alıyoruz. Dokuzuncu tam kesin olmadığı için sekiz veya 9 diyorum şimdilik. Biz projemizi gerçekleştirmeye koyulurken Tankut holding batıyor ve şirketin başında ki Cahit Tankut bir akşam ansızın gidip arsayı yakıyor."
"Çok şükür ki bunu erkenden fark eden köylüler sayesinde yangın söndürülüyor lakin o günden sonra bir daha kimse Cahit Tankut'u görmüyor bir iki kere babanla konuştuğunun görüntüleri var ama sesleri ne yazık ki yok. Hala bulunabilmiş değil. İşin sıkıntısı bir kaç yıl öncesinde vatan haini diye ismi listeye alınan kişilerden biri. Bir nevi terörist." Bütün olayları aklımda Birleştirince aklıma dolaşan gerçekle korkuyla ömere baktım.
"Evet kardeşim bu bebek karışıklığına neden olan kişiyi sanırım bulduk."
"Derin olduğunu tahmin ediyordum... Ama bu kadar değil." Diyerek kafamı ellerimin arasına aldım.
Hala bulunamamıştı değil mi?
Ya Eylül'ün 4 yaşında yaşadıklarına bu adam sebep olduysa
Ya da o patlamaya
İşin en kötüsü o adam bulunmadıkça Eylül tehlikedeydi.
Onunla beraber bütün aile...
"Bu sadece size kurulmuş bir tuzak değil kardeşim bu Sancakoğullarına, Öztürklere ve tunç ailesinin hepsine ortaklaşa kurulan bir pusu gibi bir şey."
"Azat ve Leyla Öztürk'ün 8. Çocuğu kim?" Ömerin sorduğu soruyla kaşlarım çatılmıştı ve hızla parmaklarımla saymaya başladım.
Tarık
Tugay
Erce
Can
Ayaz
Demir
Akın
Eylül...
Evet iki dakikayla Eylül 8. Çocuktu...
"Evet devrem Eylül..."
"Koskoca üç köklü ailelerin tek kız varisi Eylül. Tabi sonradan Öztürk ailesinde doğan bir kız daha var ama plan Eylül üzerinden yürüyordur büyük ihtimalle."
"Çünkü üç aileyide fark etmeden birbirine çakıştıran tek kişi Eylül."
O an kalbimin ne denli hızlı attığını hissedemedim. Öyle büyük bir oyunun içindeydik ki bunu tek başıma halledemezdim. Bu iş çığrından çıkmış bir intikam meselesini de aşıp develt meselesine girmişti.
Aklımda dolanan tek bir cümle vardı.
"Eylül bunu atlatabilecek mi?"
"Bilmiyorum devrem..." Ömerin dedikleriyle korku ve sinir beni sarmıştı.
"Eğer karşı tarafın hamlelerini bilirsek ondan önce Eylül'ü korumaya alırız ve bundan en az hasarla çıkarırız. Lakin karşı taraf çok güçlü bunu nasıl toparlarız. Eylül kadar diğerlerininde zarar görme ihtimali yüksek. Allah kahretsin böyle işe!" Kendi kendime konuşurken en son sinirle direksiyona vurmamla ömer beni tutmuştu.
"Kunt. Kunt tamam sakin ol! İlaçların nerede? Kunt!" Diye bağırıyordu ama duymuyordum.
Sinir ve korku beni yönetirken benim duymaya ihtiyacım olan tek şey belliydi.
"Abi!"
Eylül'ün sesimi? Ama o evdeydi oysa ben sahildeydim.
"Abi beni duyuyor musun!?" Eylül'ün olduğunu anlayınca yavaşça durdum.
O an fark ettim direksiyona sertçe vurduğumu.
"Abim." Diye mırıldanırken koltuğa yaslandım ve gözlerimi kapatıp gözümden akmak için can atan yaşları geriye attım.
"Abi bugün senle çiftlik evine gitmeye ne dersin? Yanlız ikimiz." Diye konuşan güzelliğimle gözüm kapalı tebessüm ettim.
"Çok güzel olur abim. Sen kendine ve bana iki günlük kıyafet hazırlarmısın? Ben Azat beye haber veririm." Diyerek sakince konuştum.
Oysa içim kan ağlıyordu.
"Tamam abim ben hazırlanıyorum o Zaman dikkatli gidip gelin.".diyerek telefonu kapatınca gözlerimi açıp karşımdaki denize baktım.
Aynı Eylül'ün gözleri gibiydi.
Hayır aslında Eylül'ün gözleri huzuru yansıtıyordu. Deniz ise seni yutacak bir mavi girdabı...
"Daha iyi misin yoksa doktora Murat'ın yanına bir gidelim mi?" Diye soran devremle doğrulup arabayı çalıştırdım.
"Gerek yok, iyiyim şimdi görüşmemiz gerek biri var." Diyerek dikkatli bir şekilde sahilden çıktım.
Ömerin bu anlattıklarını nasıl en hızlı şekilde yedirebilirim bilmiyorum ama artık iplerin nerede olduğunu bilmek işimi kolaylaştıracakmış gibi geliyordu.
Şimdi tek yapmam gereken o ipleri elime almak...
💍
(Hala Kunt aşkımdayız he djxbdjxj)
(Bu arada keyifler nasıl? Ben bile böyle bir şey beklemiyordum son anda gelişmişken sizin tepkilerini çok merak ediyorummm)
"Abi kimi bekliyoruz?" Muratın sorusuyla telefonumun ekranından saate baktım.
16.28
2dk var Allah'tan yoksa sokardım canağına Öztürk!
"Gelince görürsün murat." Diyerek ayağımı stresle sallamaya başladım.
Aklımda hala o olanlar dönüyordu.
Büyüklerimizin yaptığı bir inat yüzünden mi benim küçüğüm bunca acıya katlanmıştı?
Sikerler bu işi!
"Ah merhaba geç kaldığım için üzgünüm." Gelen sesle kafamı kaldırmış ve bir ay içerisinde beni çok güzel rahatsız eden şahsiyete bakmıştım.
Erce Öztürk...
Eylül'ün üçüncü biyolojik abisi. Benim içinse Eylül'ün Öztürk evindeki korunağı.
"Geç kalmadın Öztürk buyur otur." Tam anlaştığımız saatte buçukta gelmişti.
"Öztürk mü? Nasıl?" Pusatın sesiyle erce onlara bakarak tebessüm etmişti.
"Ben Erce Öztürk Eylül'ün üçüncü biyolojik abisiyim. İki aydır iş nedeniyle şehir dışındaydım daha yeni döndüm." Diye kendini açıklayıp karşıma oturdu.
"Ne öğrenmek istiyorsun Öztürk?" Bunalmışlıkla verdiğim cevapla beraber Erce gülmüştü.
Gülüşü Eylül'ü andırıyordu.
Gülüşü güzeldi.
Her ne kadar Eylül'den büyük olsada ikiz gibilerdi bunu bir ay içerisinde çok iyi anlamıştım.
Telefonu açmaları, konuşma tarzları, şakalaşmaları o kadar aynı hissiyatı veriyorlardı ki insanın bazen aklı almıyordu.
Eylül erce murat umut dörtlüsünü yanyana getirmemeliydim onu da anlamış oldum.
"Beni bu kadar sevdiğini belli etme abi." Diye konuştuğunda ister istemez güldüm.
"Ulan erce." Diye konuştugumda diğerleri bize anlamayarak bakıyordu.
"Erceyle ben bir buçuk aydır telefondan görüşüyorduk. Kendisi gittiği şehirlerden Eylül için aldığı bir ton hediyeler için bana geliyordu." Diye acıklayınca anlayan mırıltılar çıkarınca erceye döndüm.
"Evet bakalım seni küçük velet ney öğrenmek istiyorsun?"
"Eylül'ün bütün hobilerini fobilerini hassasiyetlerini. Ona karşı dikkatli olmak istiyorum, onu saçma nedenlerle kırmak veya kırılmasını istemiyorum." Diye açıklayınca gülümsedim.
"Sana güvenebileceğimi biliyordum." Diye konuşarak arkama yaslandım.
"Sizde kendinizi bir tanıtsanız mı diyorum sonuçta eylül hakkında bir tek ben konusmayacağım." Diyerek diğerlerine bakarak homurdandım.
"Ben Murat Tunç, Eylül'ün ikinci abisiyim."
"Ben Pusat Bulut, Eylül'ün süt abisiyim."
"Ben Ömer Uluç, Eylül'ün manevi abisiyim aynı zamanda kunt'un kankitosuyum." Ömerin dedikleriyle ona yandan ters ters bakarken bana öpücük attı.
Mal herif
"Seviyor çaktırmayın!" Diye konuştuğunda az önce garsondan istediğimiz çaylarımız gelmişti.
"Memnun oldum hepinize. Bu arada evde olanları dün akşam öğrendim miraçdan kardeşlerim adına özür dilerim." Diye konuştu.
"Bizden değil kardeşimizden dilemen gerekiyor biliyorsun değil mi?" Diye konuşan pusatla ortam hafif gerildi.
"Ondan en güzel özürü dileyeceğim merak etmeyin." Diye tebessüm etti. Bundan şüphem yoktu.
"Bütün lardeşlerin ve abilerin ilk başta Eylül'e karşı bok gibiyken sen nasıl bu kadar sevgi dolusun lan?" Muratın sorusuyla erce kıkırdamıştı.
"Onlar belinayın nefretini Eylül'den çıkarıyorlar. Eylül de insan elbet hata yapabilir lakin kardeşlerim ve abilerim gecmişte yaşayıl sustukları olaylara şimdi masum bir kalpten çıkarıyorlar."
"Onlar Eylül'ü ilk tanıdıklarında hep belinayın diğer halı diye tanıdılar. Lakin ben Eylül'ü kız kardeşimden de öte bir insan bir kadın olarak tanıdım. Ondan sonra ise kız kardeşim olarak..." Konuşurken mavi gözlerindeki ışıltı Eylül'ün mavişlerine benzerken işimin hemen bitirip güzelliğimin yanına gitmek istedim.
"Karşımda Eylül varmış gibi hissetmem normal mi?" Ömerin şaşkın sesiyle tebessüm ettim.
"Sizce ben bu hıyara bir buçuk ay nasıl katlandım?" Diye konuştum.
Erceyle şu geçirdiğim bir, bir buçuk ay bana kardeşim gibi hissettirmişti. Erce de benimle aynı şeyleri hissediyor olacak ki bana hep abi diye hitap ediyordu.
"Cidden çok şaşırtıcı ama miniklerimiz bile çok benziyor." Diye devam ettirdi pusat.
Gözlerim Murat'a döndürdüm.
Son zamanlarda Eylül'e eklenen biyolojik abi sorunları yüzünden sadece benim tansiyonum çıkmıyordu. Murat da en az benim kadar kıskançtı...
Normalde gülen adam şuan iş yerindeki gibi ciddi suratla dururken duruma müdahale etsem mi bilemedim.
Bırak Kunt koskoca adam oldu.
"Murat beyciğim? Neden bana öyle bakıyorsunuz?" Beyciğim kelimeleri bile mi aynı olurdu.
Murat hafifçe güldü ama tavrını yine aldı ve masaya yaslanarak erceye yaklaştı.
"Erce Öztürk senle bir gün bir dışarıya çıkalım sonra karar vereceğim." Diye konuşurken erce gülümseyerek Murat'a baktı.
"Olur valla." Dedikten sonra birkaç dakika herkes sessizce birbirine baktı. Erce bu sessizlikten bunlamış oflayarak konuşmaya başladı.
"Şimdi gelelim asıl konumuza." Diyerek bana döndü erce.
"Sen başlamak istermisin Kunt abi?"
Bölüm sonu
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
22.93k Okunma |
1.82k Oy |
0 Takip |
24 Bölümlü Kitap |