54. Bölüm

54. Bölüm

NERİMAN VURGUN
herdem6060

54. Bölüm

Miraç çıldırmak üzereydi. Berra’yla ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Kesinlikle son yıllardaki çapkınlıklarının cezasını çekiyordu. Neredeyse iki yıla yaklaşan ilişkilerinde yakınlaşma açısından bir arpa boyu alamamıştı. Bebeklerin doğumdan önce isteme ve aile arasındaki nişandan sonra rahat olacaklarını düşünürken Berra bir kez bile yanında kalmamıştı. Öpüşmeden ve ufak tefek dokunuşlardan ileri gidemediği durum canına tak etmişti. Derdi birlikte olmakta değildi. Sadece birazcık yakınlaşmak ve tadını almaktı. Onu azdırıp azdırıp ortada bırakıyordu ama Allah büyüktü bir evlenselerdi, bunların acısını çıkacaktı.

Gülşen’i görmek için abisinin evine giderken yine sinirden kuduruyordu. Prensesini birazcık sevip kendine gelmek istiyordu. Kapıya geldiğinde biraz bahçe de dolaşmak için arka taraftan dolandı. O ara bahçe takımlarında abisini ve Akın’ı görünce hızlandı. Kulağına gelenlerle kaşlarını çattı.

“Abi ben Ömür’e evlenme teklif edeceğim. Düğün içinde beklemek istemiyorum. Benim kimsem yok biliyorsun. Ahmet babadan ve Suzan anneden isteme töreninde yanımda olmalarını rica edeceğim. Önce sana haber vereyim dedim.”

Mehmet yüzü gülerek utangaç gözlerini kaçırarak kendine derdini anlatışını dinlendi. Çok sevindi bir çifti daha muradına erdirdiği için kendiyle gurur duydu. Tam ben her şeyinizi hallederim, düğününde benden diyecekken kardeşinin bağırtısıyla olduğu yerde sıçradı ve ağzı açık kardeşine döndü.

“Hayırr! Akın benden önce evlenemez.”

“Miraç, ne diyorsun oğlum?”

“Yeter ya tam evlenme teklif edeceğim. Mine ve Türkan hamile kaldı. Doğumlarını bekleyelim dedim, Şehbal hamile kaldı. Onunda doğumunu bekledik. Çocukların kırkı çıksın ben arkadaşlarımı yanımda istiyorum dedi Berra onu da bekledik. Şimdi Akın’la Ömür’ü duyarsa onların bir düğünü olsun ondan sonra der. Bu da can ya bu can…”

Mehmet ve Akın taramalı tüfek gibi bahçede bir o yana bir bu yana yürüyerek bağırarak söylediklerini ilk önce idrak edemediler, sonra ise birbirlerine bakıp kahkahayı patlattılar. Miraç olduğu yerde durup, kaşlarını çattı.

“Çok mu komik?”

“Komik valla, bu ne açlık lan?”

“Tabi sevdiğini aldın. Üstüne çocuk yaptın. Tok açın halinden ne anlar?”

“Çok şükür, maşallah de lan nazar edeceksin.”

“Abi beni deli etme! Akın sende yırtık dondan çıkar gibi çıkma! Daha sevgili olalı ne oldu lan sanki benim gibi iki yıldır bekliyorsun.”

“Tamam abi kızma ya, ben seni beklerim.”

“Bekleyeceksin zaten…”

Mehmet bir kez daha kahkaha attı. Ayağa kalkıp, Miraç’ı ensesinde yakaladı. Alınlarını birleştirdi. Kardeşi onun canıydı, kanıydı. Sesli sesli üzgün nefesler veren kardeşine kıyamadı.

“Bu işe ben el atıyorum, on beş güne düğünümüz var.”

“Vallaha mı?”

“Vallaha ya…”

“Berra kabul etmez ki…”

“Hiç surat asma ona söz hakkı vermeyeceğim. Sürpriz düğün,” diyerek göz kırptı. Miraç’ın yavaş yavaş gülen suratıyla alnından öptü. Genç adam nasıl dolduysa abisinin sürpriz düğün fikriyle rahatlayarak kendini bahçe takımına attı.

“Aysell! Bana bir keyif kahvesi yap!”

Akın, Miraç’ın keyiflenen haliyle kahve isteme şekline kıkırdadı. Kendi de aşık ve sevdiğine bir an önce kavuşmak isteyen biri olarak onu çok iyi anlıyordu. Üç dört ay önce olsa Miraç’a ne diyor bu adam diyebildiği gibi tavırlarını aşırı bulabilirdi. Ancak Miraç’ın düğününden hemen sonra isteme olsa diye hesap yaparken buldu kendini ve o da farkında olmadan oturdu. Sonra Mehmet’le göz göze geldiğinde hemen ayağa kalktı.

Mehmet iki delikanlının şapşallığına tekrar tekrar güldü. Mutlu halleri öyle şapşal bir görüntüydü ki, içinden Allah’ım en kötü günümüz böyle olsun dedi. Kızıyla gelen sevdiği kadına baktı. Dizlerinin üzerinde bol mavi elbisesiyle harika gözüküyordu.

“Off benim prensesim ne güzel olmuş, amcasının aşkı…”

Miraç’ın hemen ayaklanıp kızına koşmasıyla sevdiği kadını aşkla süzdü. Mine’nin saç rengi ile daha yumuşak gözüken hatlarını ezber etti. Yüzünde bir gram makyaj yoktu ve ayağındaki topuklu terliklerle boyu ortaya çıkmıştı. Onu ihtiyaçla süzmeye devam etti ve bir an önce karısına karışmak istedi.

Gülşen’in babasıyla derdi ne ise ne zaman karısına yaklaşsa ağlıyor ve sevişmeleri yarım kalıyordu. Canına tak etmeye az kalmıştı. Hala iki ay önce oteldeki sevişmelerinin üzerine çıkamamışlardı. Sabaha dek özgürce birbirlerine dokunmuşlardı. Kadının direkt koltuğunun altına girmesiyle saçlarına öpücük kondurdu. Mine’nin şakacı sesiyle gülümsedi.

“Sen ne güzel bakıyorsun öyle…”

“Ben hep güzel bakmıyor muyum?”

Mine kızarmamayı umarak kocasının çenesinin altından öptükten sonra Miraç ve Akın’a baktı. İkisinin da odak noktası Gülşen’ken tekrar sevdiğine döndü. Kulağına doğru yükseldi. Hafif üfledi. Seksi olmasını umduğu kısık sesiyle ateş etti.

“Beni gözlerinle soyuyorsun. Hemen içimde olmak istiyorsun ve ben bunu senden daha çok istiyorum.”

“Karıcığım çok tehlikeli sularda yüzüyorsun.”

“Aa yıllarca yüzemedim. Arayı kapatmam lazım.”

“Senin arayı kapatan ağzını yer bu kocan”.”

“Keşke hemen yese…”

Mehmet’in bütün bedeni elektrik çarpmışa döndü. Gülşen’e baktı. Amcasıyla gayet keyifli görünüyordu. Tekrar karısına baktı. Alt dudağını dişlemiş öp beni dercesine bakışlarına kayıtsız kalmak imkansızdı. Mine’nin elinden tutup, eve doğru yürürken kardeşine dönmeden bağırdı.

“Miraç bizim biraz işimiz var. Gülşen sende…”

“Tabi ki bende prensesim, oyy amcasının gülü…”

Eve girmek üzereyken Miraç’ın son sözlerini uzaktan duydular. İkisi de sabırsız hareketlerle mutfak kapısından girdiler. Mehmet artık karısını sürüklercesine hızlanmıştı. Odaya falan çıkmaya takati yoktu. Alt kattaki çalışma odasına sokup Mine’nin sırtını kapıya dayadı. İkisi de nefes nefese birbirlerine bakarken, Mehmet kilidi çevirdi.

“Bir daha söyle!”

“Neyi?”

“Nasıl bakıyorum sana?”

“Hemen içimde olmak ister gibi…”

“Hımm bakışlarımdan bile artık anlıyorsun beni…”

“Me..Mehmet!”

“Söyle! Ne istediğini söyle!”

“Seni istiyorum!”

“Nasıl istiyorsun?”

“Mehmet lütfen…”

Mehmet dudaklarını birleştirdiğinde elbisenin eteğini de yukarı çekiştirdi. İç çamaşırına ulaştığında aşağı doğru çıkarmaya başladı. Boynuna oradan elbisenin üzerinden memelerine ısırıklar atarken, dizlerinin üstüne çöktü. İç çamaşırını bacaklarından çıkarırken ayak bileklerine öpücük kondurdu. Mine ne kadar acele ederse etsin, o tadını çıkaracaktı.

İlk anda hemen içine gömülüp birbirlerine kavuşmayı düşünse de günlerin hasretini o şekilde dindiremeyeceğini anlayınca yavaştan almaya karar verdi. Dudakları sevdiği kadının bacaklarında hareket ederken Mine ellerini saçlarına yapıştırdı ve bacaklarını iki yana açarak hemen istediği hazza kavuşmak için başını kadınlığına çekti.

Mehmet bu duruma ayak uydurarak ıslak ve sıcacık pembe dudaklara önce küçük buseler kondurdu. Sonra dilini delirtecek yavaşlıkta tepeciğinde gezdirmeye başladı. Bunu birkaç kez tekrarladığında Mine yetmediğini anlatırcasına kendine bastırdı.

“Aşşkımm… Çabuk ol!”

Mehmet daha şehvetli kadınlığını yalamaya başladığında inlemelerini koy verdi. Kalçalarından tutup, sabit kalmasını sağladı. Zira Mine yerinde duramaz halde sürekli yükselip, duruyordu. Bacaklarının arasındaki kocasının yaptıklarıyla kendinden geçmek üzere başını iyice kapıya dayamış, tavanı boş boş izlemeye başlamıştı. Kendini hemen bırakmak istemiyordu. Kısık kısık inlemeleri sesli hale gelirken Mehmet’in kalçalarını sıkıp bırakmasıyla çıldırmak üzereydi.

“Daha hızlı yala sevgilim… Ah!”

Aldığı zevk artık o denli yükselmişti ki, içine giren parmakla çığlık attı. Elleri, dili dişleri her şeyi harikaydı. Sırılsıklam olan kadınlığı akmaya başlamıştı. Kendini daha çok bastırarak kocasının her şeyini sonuna dek hissetmeye başladı.

“Mehmet! Mehmett!” diyerek titremeye başladı. Bacakları pelte duruma gelirken kocasının ağzına bıraktı kendini ve genç adam daha hızlı yalamaya devam etti. Yüzüne ağzına akan ıslaklıkla çıkan seslerden inanılmaz zevk alıyordu. İçinden parmağını çıkarmadan usulca ayağa kalktı.

Karısının kızarmış yüzünü huşuyla seyretti. Öyle izlenesi bir güzelliği vardı ki, ona doyamıyordu. Kesik kesik sesler çıkararak iyice mayışan kadının dudaklarına öpücükler kondurdu. Son ana dek bekledi ve rahatladığını anladığında içinden elini çekti. Fakat kendisinin dayanacak takati kalmamıştı. Hemen kemerini çözüp baksırıyla birlikte pantolonu bileklerine itti. Mine’nin bacaklarını kaldırıp beline sardı. Penisini ıslak eliyle tutup birkaç kez sıvazladı ve zaman kaybetmeden karısının kuytusuna sertçe itti.

“Ah”

“Çok güzelsin,” deyip hızla içinde git gel yapmaya başladı. Mine kocasının sürekli ona güzelsin demesinden asla bıkmayacaktı. Yıllarca o kadar çok çirkin denilmişti ki, hayatının en büyük mükafatı kocasıydı ve kendini inanılmaz özgüvenli hissettiriyordu. Evet! Çok güzeldi ama fiziki görünümünden çok iyi yürekli ve karakterli olduğu için güzeldi. İyi bir eş iyi bir annenin taşıyacağı bütün özelliklere sahipti.

Seviyordu ve çok seviliyordu. Mehmet’in her vuruşunda omuzları kapıya sertçe vururken Mine zevkten ölüyordu. Orgazm olalı birkaç dakika olmamışken bu içinde hissettiği tutkuya inanamıyordu. Resmen uçuşa geçmiş durumdaydı. İnlemeleri artık dışarıdan duyulacak kadar sesli olmaya başlamıştı.

“Bu çıkardığın seslere bayılıyorum.”

“Lü..lütfen!”

“Söyle!”

“Yalvarırım daha hızlı Mehmet!”

Ondan sonrası Mehmet için yoktu. Kendini öyle sert öyle hızlı vuruyordu ki, gözlerini kapattı. Boğuk boğuk sesler çıkararak Mine’nin çığlıklarını dinledi. Kadınlığına penisini sokup çıkartırken duyduğu seslerle kendinden geçti. Penisinin sıkılmasıyla sona yaklaştıklarını anladı. Zaten dayanacak mecali kalmamıştı ve aynı anda bütünleştiler. Genç adam erkekliğine akan sıvının kayganlığıyla usul usul git gel yapmaya devam etti.

“Bebeğim öyle güzel sarıyorsun ki…”

“Seni ruhum sarıyor, bedenim sarmasa olmazdı.”

“Ah kadın ah iyi ki sen…”

Mehmet içinden çıkmadan kucağında deri koltuklara yürüdü. Karısı başını boynuna gömmüştü. Kokusunu çeken halleriyle dudakları kıvrıldı. Hafif oturup kendini yasladığında biraz olsun duruldu. Bacakları taşıyamaz hale gelmişti. Boynuna dokundurulan öpücüklerle yeniden hareketlendi.

“Miraç biraz daha Gülşen’i oyalayabilir, ne dersin karıcığım.”

“Amcası değil mi? Tabi ki oyalayabilir.”

Karısının şakacı tavrına kahkaha attı. Tekrar dudakları birleşti. Dilleri birbiriyle dans etmeye başladığında üstünde ata biner gibi olan kadının dairesel hareketleriyle ortalık yeniden alev aldı. Gerisi ikisi içinde zevk dolu ve duvarların bile gözlerini kapattığı dakikalardı.

15 Gün Sonra Adana…

Miraç heyecandan ölüyordu. En sonunda sevdiğine kavuşuyordu. İnatçı Laz damarı bütün benliğine işlemiş Berra’sı bu iki yılda iyice burnunu sürtmüştü. Bunu düşünürken bile tebessümü yüzüne yayıldı. Abisinin ve özellikle sevdiğinin ablası ve artık kendi ablasının olan Berrak’ın sayesinde her şey hazırlanılmış ve Berra’yı kına gecesine götürmüştü.

Memleketine ailesini ziyarete gittiği anda kına gecesiyle karşılaşan kadının ters tepmesinden ödü kopmuştu. Ki ilk verdiği tepki ağlamak olmuştu. Onları bir odaya koymuşlardı.

“Sürprizimi beğendin mi?”

“Beğenmedim!”

“Özür dilerim eğer istemiyorsan hemen vazgeçebiliriz.”

Miraç’ın sesi titreyerek verdiği cevapla cam gibi mavi gözlerini adamın kara gözlerine dikti. Evet sürprizini beğenmemişti. O düğününün her şeyiyle kendi ilgilenmek istiyordu. Her şeyi ama her şeyi kendi seçmeliydi. ‘Aylardır bu adam bunun için sana alan açtı. Seni o kadar seviyor ki hemen evlenmek için sen bir şey yapmayınca, kendi yapmış. Bu sevgiye karşılığın nankörce gözyaşı mı?’ İç sesinin azarlamasıyla üzgün ve hayal kırıklığına uğramış gözlere kıyamadı. Boynuna sarıldı.

“Asıl ben özür dilerim sevgilim...”

“Berra ben hemen karım ol istedim. Akşam eve geldiğimde seni göreyim, seninle gecemi tamamlayayım, seninle günüme başlayayım istiyorum. Ancak! Bunlar benim isteklerim ben istiyorum diye olmaz. Hemen her şeyi iptal ediyorum.”

“Hayır hayır ben sadece…”

“Sen sadece hala evliliğe hazır değilsin. Anladım zorlama kendini…”

“Bana böyle kırgın konuşma!”

“Nasıl konuşayım? Takılma sen bana, nasıl mutlu olacaksan ben öyle de konuşurum.”

“Miraaç!”

“Söyle Sarı’m, söyle inatçı sevdiğim.”

“Sen dışarı çık!”

“Tamam çıkıyorum, sen kendini mecbur hissetme, herkesi dağıttıktan sonra yanına gelirim.”

Miraç’ın üzgün kısık sesine gözleri dolu dolu baktı. Tekrar sımsıkı sarıldı. Aynı şekilde karşılık alınca kendine küfür etmek istedi. Adamı süründüreceğim derken abartmıştı ve şimdi anlıyordu. Eğer bu gece evet demezse Miraç bir daha asla evlilik tarihi falan istemezdi. ‘Sen daha çok istiyorsun evlenmeyi, onun olmayı ve Halil Ayaz’ı sevdikçe ondan oğlun olmasını ama illa sürünsün… Ah Berra bırak şu oyunları,’ diyen iç sesiyle hıçkırdı. Sırtında gezinen elleri bile hak etmiyordu.

“Seni çok seviyorum ve çık dışarı ki hazırlanayım.”

“Berra’m! Lütfen rezil falan olacağız diyeyse yapma!”

“Hayır bende istiyorum.”

“İsteseydin sürprizden mutlu olurdun.”

“Sadece şaşırdım. Geç bile kaldık evlenmek için…”

“Ben! Ben dışarı çıkayım mı yani?”

Miraç’ın şaşkın yüzüyle arkasına baka baka çıkışına gözleri dolu ama yüzünde tebessümle baktı. Kapıda hala tedirginlikle duran adama iki eliyle kışkış yaptı. Sonrasında ise kızların bebeleri annelerine vermesiyle her şeyine destek olmasıyla geçti. Gözleri kızarık olduğu için makyajı zor olsa da alanında uzman makyöz çok iyi iş çıkarmıştı.

Bol bol horon oynayarak başlayan gecede Berrak ve Berker kardeşlerini evlendirmenin duygusallığı içerisindeydiler. Berra’nın perilere benzer haline bakıp bakıp duygulanıyorlardı. Babalarının uzaktan acılı hallerine kıyamıyorlardı. İkisini evlendirdiği gibi tekne kazıntısının da düğününde karşılayan olmayı çok istediğinin içinde uhde olduğunun farkındaydılar.

Hakkı Bey geçen yıl geçirdiği felç yüzünden tekerlekli sandalyedeydi. Yine de dinç çalışan biriydi. Karısı Meryem’in bugünü görmesini o kadar çok isterdi ki, maalesef hiçbir çocuğunun mürüvvetini görememişti. Berrak ve Berker’in düğünlerinde sağlıklıydı. Her şeyleriyle ilgilenmişti. Ancak onun sarı güzel kızının hiçbir şeyine destek olamamıştı.

Duaları kabul olmuştu. Üç evladı onun kabul olmuş dualarıydı. Rahmetli karısıyla hep hayırlı onları utandırmayacak sağlıklı evlat için dua etmişlerdi. Yoksa bize evlat verme Allah’ım biz birbirimize yeteriz dediklerinde ailelerinin kızdıklarını hatırlıyordu. Meryem’in babası sevilen sayılan bir adamken iki oğlu da öyle hayırsız çıkmışlardı ki, adam kahrından ölmüştü.

Tek kızı olan Meryem’in ise kız çocuk olduğu için hiç değeri yoktu. Onların zamanında kız çocuk el aşıydı, aileye yüktü. Büyüyecek ve bir gün evlenecek ve bir boğaz eksilecekti. Karısı bunu iliklerine dek hissettiği için hep böyle dua ederdi. Allah’ım bana hayırlı eli ayağı düz, elden ayrıksı yeri olmayan kız çocuk ver. Bana yaren olsun, ailemi gururlandırsın.

Berrak doğduğundan beri annesinin kabul olmuş duası olmuştu. Kim olursa olsun onun yeri ayrı olmuştu. Hele annesi öldükten sonra sırf Berra için uzun süre evlenmeyişiyle Hakkı Bey ah kendini mi doğurdun be karım diye mezarında az ağlamamıştı. Şimdi son beşiği sarı kızı Berra’sı evleniyordu. İçinden keşke görseydin Meryem’im diye konuşurken, gözleri buğulandı. Her çocuğunun düğününde hüzün içindeydi. Çocuklarının düğününü görmek en çok Meryem’imim hakkıydı diye üzülüyordu.

Kına yakılacağı zaman tekerlekli sandalyesi ve dünürleriyle sahneye çok yakın bir yere oturdu. Ekrem ve Ahmet onu hiç yalnız bırakmıyordu. Berrak’ın çok kötü olduğunu biliyordu. Kendi kınasında da annesi olmadığı için çok üzgündü. Yengeleri ve teyzeleri ona anneyle ilgili bir şey olmasın, senin kınandaki gibi ağlamayın deseler de Berrak özellikle anne türküsü istemişti. Biliyordu ki anaları onu hissediyordu. Berra da onun gibi ne yaşayacaksa bu gece yaşayacaktı ve düğününde hüzne dair bir dakikası dahi olmamalıydı. İçi dışına dek ağlayacaksa bu gece ağlayacaktı. Annesiz büyüdükleri için bir tarafları hep eksik olduğu için canı yanacaksa en çok eksikliğini bu gece hissedecekse hissedecekti ve düğününde beyazlar içinde beyaz tertemiz bir sayfa açacak hüzne acıya dair bir an yaşamayacaktı.

 

Berra’yı kına için hazırlamaya odaya gittiklerinde Berrak’ta üzerindeki kıyafetini çıkardı. Fanusa denilen yöresel kıyafetlerini giydi. Berra’yı da yöresel kıyafetlerle getireceklerdi. Kına malzemelerini kimselere bırakmadı. Her şeyi özene bezene hazırlamıştı, canını bacısını evlendiriyordu. Her şeyiyle tek tek ilgilenmek zevk vermişti. Ancak dakikalar sonra olacak kına merasimini düşündükçe şimdiden yutkunamıyordu.

 

Berra’yı o kadar ağlatmak istemiyordu ama kendinden biliyordu. O irini sıkmazlarsa hep zonklamaya devam edecekti. Annesizlik onlar için her zaman ince bir sızıydı zaten ama böyle gecelerde daha çok isteniyordu. Dışarı kına takımlarıyla çıktı. Pistin ortasına geldiğinde bu düğün bizim düğün kına türküsü çalmaya başladı. Önde bir arkadaşının kemençe çalışıyla hepsi oynayarak gülüşerek ortaya geldiler.

Berra ortadaki sandalyeye oturunca üzerine kırmızı bir tülbent örttüler. Aslında kendi kına gecesini organize etseydi. Asla böyle bir şey istemeyecekti. Annesinin eksikliğini hissederken bunu herkesin içinde yaşamak ağır gelecekti. Sonrasında çalan türküyle elleri titremeye başladı. Ablasının dizlerinin üzerine oturmasını, kınasını kararken ki sakinliğini uzaktan seyreder gibiydi. Türkünün sözleriyle kendini tutmayı bıraktı. Ağlamaya başladı. Ablasının omuzlarının sarsılmasından onunda ağladığını biliyordu

 

Bu gece son gecem olsun

Yatağımda yatır anam

Elime kına yaktılar

Ver elini öpem anam

Ver elini öpem anam

 

Gelin oldum gidiyorum

Gözyaşlarım akar anam

Bu gece son gecem olsun

Al koynuna yatır anam

Al koynuna yatır anam

 

Onların adetlerinde damat yanlarında olmuyordu. Keşke Miraç yanımda olsaydı elimi tutsa derken eli tutuldu. Hıçkırıkları arasında baktığında Suzan annesinin ağlayan gözleriyle karşılaştı. Daha çok ağlamaya başladı.

“Sende kabul edersen ömrüm boyunca sana anne olurum yavrum.”

Suzan Hanım’ın içten sözleriyle Berrak gözlerini kaldırdı. Kardeşi adına çok seviniyordu. Kendinin böyle bir şansı olmamıştı ama Suzan Hanm’ın samimiyetine inanıyordu. Kayınvalidesi elinden geldiğince Berra’nın bu eksikliğini tamamlayacaktı. Titreyen elleriyle kardeşinin sol elini aldı. Sağ eli Suzan Hanım’ın elindeydi. Ne gelin elini açmıyor dedi ne de şakaya meal verecek bir şey yaptı. Hem ağladı hem de mutlu olsun diyerek avucunun ortasına kınayı koydu.

Artık herkes ağlarken yaşlı kadın gelinini eksik hissettirmemek için kına yakılan avucu sarılmadan tam altın bıraktı. Berrak kadının ince düşünceli haline gözyaşları içinde ki gözleriyle minnetle sessizce teşekkür etti.

Diğer eline de kına yakıldı ve sarıldı. Berrak ayağa kalkamadan boynuna kardeşinin sarılmasıyla tekrar dizlerinin üzerine durdu. İkisi de hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bu duruma içi acıyarak bakan Hakkı Bey ve Berker’inde yanakları yaşlarla dolmuştu. Leyla da ağlayarak yanlarına gelip görümcelerine sarıldı. İkisi de kardeşi gibi olmuştu. Kimse onlara dokunmuyordu. Kına türküsü kesilmişti.

Sonrasında oyun havası çalınca Berrak kendine geldi. Gözyaşlarını sildi ve ayağa kalktı. Kardeşlerini eşini çocuklarını ortaya toplama zamanıydı. İçi kan ağlıyordu. Birkaç kez yutkunamadı ama orkestraya el işareti yaptı ve kemençenin sesi duyuldu.

Berra’nın elinden tuttu. Sonra Leyla, Berker ve diğerleri derken horona başladılar. Miraç becerebilmek için elinden geleni yaparken, Mehmet ve Mahir kahkahalarla ayaklarının karışmasına gülüyorlardı. Mine ve Türkan çok başarılıyken, Şehbal hala öğrenme aşamasındaydı. Kına yakmak haricinde gece yarısına dek çok eğlenceli geçen geceden sonra ertesi gün gelin hamamı yaptılar. Otelin hamamında bütün hanımlar gönüllerince eğlendi. Hiç kuşkusuz en çok rahatlayan Berra’ydı. Başta hoşlanmadığı sürprizden şimdiden iyi ki demeye başlamıştı.

Adana Düğün

Miraç jilet gibi damatlığının içinde gelin odasının önünde aklına gelenlerle gülümsedi. Gelinliğini kendi seçmediği için trip atsa da biliyordu ki hepsi nazdı. Çünkü Şehbal ona bir sürü gelinlik göstermiş ve ben olsam şunu giyerdim, bu çok güzelmiş dediği üç gelinliği getirtmişti. Hangisini giydiğini acayip merak ediyordu. Onun güzel sevdiği çuval bile giyse yakışırdı.

Kına gecesinde öyle çok ağlamıştı ki, o gün kendine yemin etmişti. Berra’nın eksik taraflarını tamamlamak için canla başla çabalayacaktı. Zaten anacığı da onu yanıltmamıştı. Annesizliğinin eksikliğini bir nebze olsun kapatmak için ellerinden geleni ailece yapacaklardı. Arkadan sesler geldiğinde Mahir, Mehmet, Baran, Akın ve kendi arkadaşlarını gördü. İçerideki eşlerini alacak adamları anlamıştı da, Akın ve arkadaşlarına ne oluyordu?

“Ooo damat bey heyecan var mı heyecan?”

“Abi yapma! Yerimde duramadığımı biliyorsun.”

Mehmet’in ve diğerlerin alay eden ama mutlu yüzlerine kendisi de gülümsedi. Akın’ın lafıyla kaşlarını çattı.

“Miraç abi sıramı aldın ama …”

“Sus lan daha sevgili olalı üç ay olmamış Ömür’le evlenmek istiyorsun. Ben ne yapayım? Öleyim mi burada Berra’msız.”

“Allah korusun!”

Hep bir ağızdan Allah korusun demişlerdi. Mehmet geldi. Kardeşini omuzundan çekip, sımsıkı sarıldı. Sırtına küçük küçük vururken kalbi başka atmaya başladı. Onun canıydı ve çok bedel ödemişti. Hasta ruhlu bir kadın yüzünden aylarını hastanede geçirmişti ve Miraç’la gurur duyuyordu. O günlerde çok acı çekse de mücadelesinden vazgeçmemişti. Berra artık onun için Miraç’tan bile değerliydi. Bir kere kardeşinin sevdiğiydi. Kapı açılmıyor diye Şehbal’in sesi gelince Mahir kahkaha attı.

“Kaç liraya açılır bal kadınım.”

“Senin gücün yetmez Mahir Bey!”

“Yoluna güller döksem de mi açılmaz?”

“Seni seviyorum Delidumrul!”

Şehbal’in mayışan sesiyle içerideki kızların ağzı açık kaldı. Mine kapıya kadar gelip, romantizmden ağzı kulaklarında kadını itti. Mahir söz konusu olunca hemen de yumuşuyordu.

“Kendinize gelin, bu düğün Miraç ve Berra’nın sizin değil.”

“Haha yavrum be yine olaya el attı. İşte benim karım…”

Mehmet’in kahkahası ve sözleriyle bu sefer Mine otuz iki diş sırıtmaya başladı. Ömür, Şeyma, Leyla ve Türkan’ın şaşkın bakışlarına Şehbal’in kızgın gözleri eşlik ediyordu. Berra ise çok eğleniyordu.

“Bana diyene bak sizin düğününüz sanki sen niye sırıtıyorsun Mine?”

“Şehbal!”

“Mine abla en iyisi kapıya ben geçeyim.”

“Gel Ömür,” diyerek kenara çekildi. Ancak Şehbal’le birbirlerine sert bakmaya devam ediyorlardı. İkisi de birbirlerine iki dakika kocamla aşk yaşatmadı diye kızarken Ömür’ün konuşmasıyla birbirlerine ters ters bakmayı bıraktırlar.

“Miraç Bey, Şeyma ile bana bir maaş ikramiye verirseniz kapı açılır.”

Ömür’ün sözleriyle herkes kahkaha atmıştı. Bu kızın aklına hayran olmamak elde değildi. Sırf Şeyma’yı da katıyordu ki yanacaksa ikisi bir yanacaktı.

“Ömür saçmalama ben öyle bir şey istemedim.”

“Sus Şeyma, bu fırsat bir daha elimize geçmez.”

“Ay Ömür sana inanamıyorum. Mehmet Bey kızarsa,” diye titreyen arkadaşına kaşlarını çattı. Bu kızın korkaklığına deli oluyordu. Bir gün onu öyle bir korkutacaktı ki bir daha saçmasapan şeylere korkmayı bırakacaktı.

“Mine abla yanımızda ne kızacak?”

“Mine abla bizi korursun değil mi?”

Şeyma’nın Ömür’ü es geçip, ona sormasıyla Mine burukça gülümsedi. Kendisi de ortamlarda çok çekingendi, biri laf edecek diye ödü kopardı. Sadece gülümsedi ve başını aşağı yukarı salladı. Kocasının sözleriyle gülümsemesi arttı.

“Berra’ya bir maaş az kalır, benden ikişer maaş ikramiye size…”

“Gerçekten mi?”

Ömür kapıyı açtı ve sorusunu sorarken Miraç kendini odanın içine attı. Canına tak etmişti. O sarışınını çok merak ediyordu. Bunlar kapı önünde laklak ediyordu. Berra’yı görünce yüzündeki tebessüm yavaş yavaş solarken, gözlerinde aşktan kıvılcımlar çıktı. Miraç’ın durumunu gören herkes yavaş yavaş odayı terk etti.

Berra uzun sarı saçlarına maşa yaptırmış ve salık bıraktırmıştı. Duvak istemediği için bahar çiçeklerinden taç yaptırmıştı. Elinde de papatya buketi tutuyordu. Göbeğine dek olan V yaka göğüs dekoltesi ve belinden itibaren bollaşan etek kısmında çiçekler olan gelinliğin içinde peri kızı gibiydi. Makyajı soft renklerden olduğunda yüzünde abartıdan uzak tam kır düğününe uygun bir gelin olmuştu.

“Sarışınım!”

“Esmerim!”

“Laz kızım!”

“Adanalım!”

“Çok güzel olmuşsun.”

“Sende çok yakışıklı…”

“Hadi gidelim ve bir an önce soyadımı al.”

“Sadece soyadını mı?”

“Soyadımı, günlerimi, aylarımı, yıllarımı, hayatımı…”

Berra, sevdiği adamın elini tutup kahkaha attı. Ömrünü yiyecekti haberi yoktu. Gerçi Miraç onun küçük oyunlarından, kaprislerinden delirtmelerinden memnundu ama gerçekçi olmak gerekirse kendi bile kendini çekemezdi. Bazen o denli çekilmez oluyordu ki, hele bir damarı tutarsa da karşısındakine acıyordu.

“Ömrünü yiyeceğim bak emin misin? Son çıkıştayız.”

“Ömrüm yoluna kurban olsun.”

“Seni seviyorum Adanalı”

“Seni seviyorum Laz kızı…”

Bölüm : 23.12.2024 14:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...