52. Bölüm
“Kendimi köprüden atacağım.”
Ömür ilk önce şaşkınlıkla Akın’a baktı. Sonrasında ise kahkaha attı. Adamın yanağındaki elini boynuna koydu ve kendine çekti. Yanağına dudaklarını bastırdı. Kokusunu içine çektikten sonra yürekten bir öpücük kondurdu.
O öpücükten sonra Akın’ında üzerinden sanki dünya kalktı. Yanağına kondurulan öpücüğü gözleri kapalı kalbinin en derinine dek hissetti. Zaten son bir haftadır gerek kıskançlık gerek anlamlandıramadığı duygular yüzünden kalbi değişikti. Şimdi de öyle hızlı atıyordu ki, bunu dünyalara değişmezdi. Ömür’ün dudaklarının milim uzaklaşmasıyla ürperdi. Hafif uzaklaşıp gözlerini birleştirdi. Gülen gözlere daldı. Sonra boynuna sarılan kadınla tebessümü büyüdü. Doğruldu, daha rahat sarılabilmek için kadını kucağına çekti. Belinden çekerek iyice yapıştırdı. Sessizce bir süre sarıldılar. Akın’ın mutlu sesiyle Ömür gülümseyerek azıcık uzaklaştı.
“Bundan sonra Mehmet Bey’in sözünden çıkmam.”
“Neden?”
“O bana tut elinden sarıl demese tövbe cesaret edemezdim. Canım abim benim…”
Ömür’ün gözlerinin içine dek gülücük yayıldı. Ah ah beni cesaretlendiren senin bir haftadır burnundan getirten de o desem derken iç sesi bas bas bağırmaya başladı. ‘Sakınnn, sakınn bak oyuna geldiğini düşünür öğrenecekse de ileriki bir zamanda öğrensin.’ Hemen kendine geldi. Asla söyleyemezdi.
“Hadi yemek yiyelim, seni öyle eve bırakayım.”
“Ta..tamam!”
Akın’ın boynuna dudaklarını bastırarak söylediklerinden sonra heyecandan kekelemişti. Kokusunu içine mi çekiyordu? Heyecandan eli ayağı boşaldı. Bir anda kendini ayırıp, kucağından indi. Aslında bu tavra ikisi de şaşırdı. Genç adam hızlı gittiğini düşünerek sessizce öne geçti. Şoför koltuğuna geçti. Ömür’ün hala arkada kalmasıyla geriye baktı.
“Yanıma gelmiyor musun?”
“Haa aa gelmeliyim değil mi?”
Akın kahkaha attı. Bunda bu kadar şaşıracak ne vardı bilmiyordu ama öyle tatlıydı ki, gözleri bir an dudaklarına kaydı. Çok güzeldi. Ömür’ün şaşkınlığı hem adamın kahkahasının güzelliğiyle hem de dudaklarına olan bakışlarla tekrar heyecana dönüşürken, işittiği sözlerle arabadan indi.
“Anladım şoförün olmamdan çok memnunsun ama sevgilin olarak da seni memnun edeceğimden emin olabilirsin.”
Yüzünde bir sırıtış oldu. Mehmet Bey ne kadar haklıymış, keşke o kadar kendimi yemeseydim derken arabanın ön tarafına geldi. Derin bir nefes alıp, heyecanını bastırmaya çalışarak arabaya bindi. Akın’ın tatlı sesine inanamayarak tebessümü yüzüne dağıldı.
“Hoş geldin!”
“Hoş buldum!”
“Çok hoş geldin!”
“Çok hoş buldum!”
Akın, kadının elini tutup dudaklarına götürdü. Üst üste öpüp öyle arabayı çalıştırdı. Tekrar elini tutup öyle arabayı kullanmaya devam etti. Bir restoranda sohbet ederek yemek yediler. Ömür heyecan ve mutluluktan ne yediğini bilmese de adamla sohbet etmeye bayılmıştı.
Akın’ın Adana’da yaşayan bir halasından başka kimsesinin olmamasına üzülmüştü. Kendisi de abisi ve erkek kardeşinden bahsetti. Ailesinin Sakarya’da yaşadığını ve okuldan sonra stajyer olarak girdiği iş yerine kadrolu olarak alınmasıyla burada yaşamaya başladığından ve üniversiteden beri aynı evde oturduğu için mahalledeki komşularıyla aile gibi olduğundan bahsetti. Hep gülüyordu bunları anlatırken ve Akın ona bakarken içinde kara bağlamış kuru yerlerin yeşillenmeye başladığını hissetti. Sonrasında o yorgunluğa rağmen sahilde bir süre arabanın içinde oturdular. İkisi de birbirlerinden ayrılmak istemiyordu ama sabah erkende de hastanede olmaları gerekiyordu. Gece yarısından sonra eve bıraktığı kadına sımsıkı hiç ayrılmayacak gibi sarıldı, kıvırcık kahve saçlarına öpücükler kondurdu. İkisi de bu gece ölünceye dek unutmayacaktı. Akın ailesini bulmuş gibi hissederken, Ömür tamamlanmıştı.
Ondan sonraki iki hafta çok hızlı geçti. Türkan ve Mine ertesi gün hastaneden çıktılar. Türkan sezaryen olduğu için çok acı çekiyordu ama çok mutluydu. Kızlarına isimlerini babalarının vermelerini istediklerini zaten son haftalarda birlikte söylemişlerdi.
Mehmet bir sonraki çocukta da babam koysun eşitlenelim diye hem ikinci çocuğu garantiye almış hem de şakaya vurmuştu. Baran ise sanki zor doğacağı içine doğmuş gibi kızım sağlıklı doğsun da adını kim koyacaksa koysun demişti.
Aydın Bey, babasının bal ela gözlerini almış, sapsarı torununa hayranlıkla bakıp durdu. Annesinden hiçbir şey almamıştı ama yüreği kalkıyordu. Leyla halasına benzeyen torununa Filiz Akın’a benzerliğine dem vurarak ve annesinin isminin de Yeşilçam’dan geldiğini söyleyerek adını kabul ederlerse Filiz koymak istediğini söylemişti. Türkan gözleri dolu dolu kabul ederken, Ekrem Bey de çok sevdim demişti. Sadece Leyla bende bir isim eklemek istiyorum deyince kimse karşı çıkmamış ve Ece ismini söylemişti. Kulağına okunan Filiz Ece ile herkes derin bir nefes almıştı. Çünkü herkes aylardır bir isim arayışındaydı.
Ayhan Bey ise gözleri babasına ama diğer her şeyi olduğu gibi kızına benzeyen torununa aşık olmuştu. Ona her baktığında ağlamak istiyordu. Onlar geç evlendikleri için ikinci bir çocuk yapamamışlardı. Hep içinde uhde bu durumu torununun kapacağı belli olmuştu. Adnan Bey’in de aynı olduğunun farkındaydı. Belgin Hanıma bakıp açıklamaya başladı.
“Belki farkındasınızdır ailemizin isimleri hepsi Yeşilçam’dan gelmektedir. Allah eşlerimizin ismini de öyle nasip etti. Aydın ile konuştuk bu geleneği sürdürmek istiyoruz. Ben Gülşen Bubikoğlu’ndan dolayı kızımıza Gülşen ismini vermek istiyorum. Uygun mudur Ahmet Bey!”
“Rahmetli babam anasına çok düşkündü. Bir kızım olsun adını anamın adı olacak derdi ama olmadı derdi. Bizden bekledi ama Allah bize de kız evlat vermedi. İzniniz olursa babaannemin adını da ekleyelim. Güzeller güzeli torunumun adı Gülşen Elif olsun.”
“Alâ! Çok güzel isim oldu!
Sonrasında Ayhan Bey kulağına Gülşen Elif’i okudu. Birlikte yemekler yendi. Aileleri kırk gün onlarda kaldı. Suzan Hanım hiç Adana’ya dönmek istemiyordu ama Mehmet’e artık afakanlar basıyordu. Karısıyla asla yalnız kalamıyordu. Her akşam Miraç ve Berra da geliyordu. Tabi iki üç günde bir Şehbal’le Mahir’de onlardaydı.
Geceleri de kızının derdi neyse sürekli uyanıyor sürekli ağlıyordu. Üç kadın zor baş ediyorlardı. Kızı da kendi gibi sinirli bir tipti buna karar vermişti. Gülşen elli beş günlük olmuştu ve o daha karısına karışamamıştı. Doğumdan on gün sonra evdeki kalabalıktan uzaklaşmak işe gitmeye başlamıştı ama sinirinden şirkettekilerinde Akın’ında canına okuyordu.
Mine de nedense ondan uzak duruyordu. İlk lohusa oluşuna bağlamış, annesi anlayış göstermesini söylemişti. Ama! Başka bir şey vardı. Ona ne zaman yaklaşsa korkan gözlerine anlam veremiyordu. Gülşen o kadar yoruyordu ki boş kalan bütün vakitlerinde de uyumak isteyen kadına kıyamıyordu. Bir de sütü çok azdı. Bunu kafaya takıyor bebeğime yetemiyorum diye üzülüyordu. Annesi Adana’ya döndüğünde Mine öyle çok ağlamıştı ki ne yapacağını bilememişti. Belgin Hanım da evine gitmişti ama iki günde bir mutlaka geliyor akşama kadar yanında oluyordu. Ancak Mine’yi mutlu edemiyorlardı.
Mesaisi bitmişti ama hiç eve gidesi yoktu. Leyla, Berra ve Serap onlarda olacağı için dışarı çıkmak isteyen beylere hak verdi. Baran’ın teklifini ilk reddetmişti fakat haklıydı, o düşünceyle hemen telefon açtı. Akşam onlara katılacağını söyledi. Eve gittiğinde ilk iş salona girdi, kızının gülücükleriyle yüzü güldü.
“Mehmet hoş geldin oğlum?”
“Hoş buldum Belgin anne, kızım babasının canı,” diyerek kucağına aldığı miniğinin kokusunu içe çekti. En sevdiği aktivite kızını koklamak olmuştu bu süreçte gözü karısını arasa da ortalıkta görünmüyordu. Belgin Hanım damadının bakışlarından sonra tebessüm etti.
“Mine duş almaya çıktı, biraz dinlen dedim. Malum bu cadı daha birkaç gündür sakinledi.”
“Neden böyle oldu Belgin anne Filiz hiç böyle değilmiş.”
“Aaa her çocuk farklı oğlum, Mine’ye de anlatmaya çalışıyorum. Çocuk dediğin gün gün büyür, her ayda her hastalıkta bir huy değiştirir. Çocuğum böyle diye karalara bağlanılır mı? Sen bari yapma!”
“Ben Mine için üzülüyorum. Gülşen ağladıkça benden anne olmazmış diye size nasıl ağladığına kaç kere şahit oldum.”
“Aman biz kadınlarda olur şeyler, benim güzel torunum hele bir altı aylık olsun bakın nasıl oturacak huyları,” dedi ama pekte güvenmiyordu. Doktora da gitmişlerdi. Bir sorun yoktu. İlk doymuyor mu acaba diye takviye mama başlamışlardı. Yine de uyumadığı gibi ağlamasında bir gram eksilme olmamıştı. Kolik falanda değildi. Hanımefendinin huysuzluğundan denilince hafif gülümsedi.
“Ben bir Mine’ye bakayım.”
Mehmet, kızını kayınvalidesine verip odasına çıktı. Odaya girdiğinde Mine’yi siyah iç çamaşırlarıyla görmeyi beklemiyordu. Gözleri parladı. Doğum kilosu da kalmamıştı. Hafif göbeği dolgun göğüsleri öyle seksi geldi ki şaşıran karısına aldırmadan hızla yanına gidip, dudaklarına yapıştı. Özlemle öpmeye başladı, kalbi boğazında atıyordu. Karısından aldığı karşılıkla kendinden geçti. Ellerini beline yerleştirip bedenlerini birbirlerine yapıştırdı.
Dilini karısının ağzına sokup ağzının içini talan etmeye başladığında Mine’nin inlemesiyle karısını kucağına aldı. Beline doladığı bacaklarla kendinden geçmek üzereydi. Bedeninde hissettiği açlığı doyurmak istiyordu. Sonsuz bir açlıkla karısına abandı. Mine’nin sırtı yatağa değdiğinde gerildiği anladı ama boynuna ıslak öpücüklerini kondurmaya devam etti. Altındaki bedenin gevşemesi gerekirken neden daha çok gerildiği anlamadı. Başını boynundan kaldırdı. Mine’nin gözlerinin sımsıkı olmasıyla kaşlarını çattı.
“Gözlerini aç!”
“Hayır devam et!”
“Gözlerini aç Mine!”
“Mehmet!”
“İstemiyorsan istemiyorum diyebilirsin.”
Mine kocasının üstünden kalkıp sert sözleriyle gözlerini açtığında Mehmet’in bu bakışlarıyla ilk kez karşılaşıyordu. O hep sevecen, gülen bakan gözler diğer insanlara baktığı gibi bakıyordu. Bu durum öyle içini acıttı ki, bütün bedeni buz gibi oldu. Biraz önce kokudan titreyen bedeni şimdi acıdan titremişti.
“Ben! Ben nerede hata yaptım Mine!”
“Meh…Mehmet!”
“Ne! Ne var? Günlerdir sana ulaşmaya çalışıyorum. Benden soğuduğuysan istemiyorsan söyle ya söyle… Bana tecavüz ediyormuşum gibi davranmaya hakkın yok. Benim kendimden tiksinmeme sebep olmaya hakkın yok.”
“Hayır hayır asla öyle bir niyetim yok!”
“Ne o zaman Mine gördüm ya gördüm sana dokunacağım diye korkuyorsun. Biraz önceki hareketin inanamıyorum.”
Mine ağlamaya başladı. Sevdiği adam kesinlikle çok haklıydı. Yatağa yatınca bile hemen arkasını dönüyordu ki, Mehmet sevişmek istemesin diye bu hastalıklı düşünceler kafasına neden doluştu neden kalbini korkuyla doldurdu bilmiyordu ama o duyguların içinden çıkıp kocasıyla sevişemiyordu. O da çok özlemişti ona karışmayı ama ne zaman öpüşmeye başlasalar o sözler aklına geliyordu.
“Ben sana her zaman yanında olacağımı söylediğim halde bana böyle mi davranıyorsun? Ben seni bir kez bile yanıltmadım Mine bir kez bile kıracak bir şey yapmadım ama bu çok ağırdı. Derdim sevişmek değil sevişmesek de ben senin hep yanında olurum ama sen bana kendimi bir pislik gibi hissettiriyorsun.”
Mine ayağa kalkıp Mehmet’e dokunmak istedi. Bu seferde kocası ellerini kaldırarak geri gitti. O bir açıklama istiyordu. Aralarına neyin girdiğini merak ediyordu. Birçok konuyu aştıklarını düşünürken en önemli şeyi mi atlamışlardı? Hala konuşmayan kadınla daha çok sinirlendi ve gücü tükendi resmen.
“Baran’larla buluşacağım akşam yemeğinde yokum,” diyerek arkasını döndü. Banyonun kapısını çarptı. Çarpılan kapıyla kadın olduğu yerde sıçradı ve hıçkırıklarını koy verdi.
‘Yine mi Mine yine mi? Bırak kendi kendine kurmayı bırak şu geçmişi her duyduğun asılsız konuyu bile kendine yük etmekten vazgeç bak dönüşü olmayan bir yola gireceksin bu gidişle…’ İç sesinin söyledikleriyle daha çok ağladı. Bir an önce psikoloğundan randevu almalıydı. Yoksa hayattaki tek sevdiğini kaybedecekti. Gülşen’in ağlama sesiyle odadan çıktığında annesinin üzgün suratıyla karşılaştı. Kızını alıp hızla çocuk odasına gitti.
Mehmet ise duşa girdiğinden beri zangır zangır titriyor, birilerini yumruklamak bir şeyler kırmak istiyordu. Bütün bedenini esir almış bu sinirini nasıl atacağını bilmiyordu. Neredeyse yarım saatin sonunda duştan çıktığında en azından titremesi kesilmişti. Spor kıyafetler giyinip odasından çıktı. Gülşen’i görmek istiyordu ama Mine’yle karşılaşmakta istemiyordu. Merdivenleri indi. Tam salona girecekken vazgeçti. Dış kapıya giderken Belgin Hanım’ın sesiyle durdu.
“Mehmet! Oğlum çıkıyor musun?”
“Arkadaşlarımla programım var, siz burada kalacaksınız değil mi?”
“Eee kalırım tabii…”
“İyi akşamlar,” diyerek kendini dışarı attı. Kadının kavgalarını duyduğunu anladı ve gerçekten utandı. Karısını çok merak ediyordu. Bu ruh halinde uzak dursa iyi olacaktı. Resmen bu süreçte kimyasını bozmuştu.
Belgin Hanım çok üzüldü. Gülşen’i uyutmak için odasına çıkınca Mehmet’in bağırarak sen bana kendimi bir pislik gibi hissettiriyorsun dediğini duyunca şaşırmıştı. Sonrasında da sert kapı sesiyle kızının hıçkırık sesi eş zamanlı gelmişti. Gülşen’de ağlayınca ne yapacağını bilememiş olduğu yerde kalakalmıştı.
Mine’nin ağlayarak odadan çıkışına bakakaldı. Çocuk odasına geçtiklerinde sormak istedi. Sonra karışmak istemedi. Aşağı indi. Mine’de inince sessizce oturmaya başladılar. Gülşen emiyordu ve kızı gözlerini kırpmadan hiç ağlamamış gibi sadece kızının saçlarını yanağını okşuyordu. Mehmet gidince dayanamadı. Hem torunu da uyumuştu.
“Mine karışmak istemiyorum ama kızım ne oldu?”
“Hep senin yüzünden anne!”
“Benim yüzümden mi? Ay sorun gelip gitmem mi, siz iyi olun yeter ki ben gelmem kızım…”
Mine şaşkınca annesinin dolan gözlerine baktı. Allah’ım nasılda her dediği her yaptığı yanlış anlaşılıyordu. İçi yanıyordu, kocasıyla ilk kez böyle acıtıcı bir kavgası oldu ve annesi ne anlıyordu. Tekrar sinirinden ağlamaya başladı.
“Anne ne saçmalıyorsun Allah aşkına!”
“Mine yavrum ağlama!”
“Of anne of beni o saçmasapan altın günlerine götürmeyecektin.”
Belgin Hanım ne anlayacağını neye şaşıracağını bilemez oldu. Mine’nin yanına gitti. Koltuğa oturup ellerini tuttu. İçli içli ağlayan kızını göğsüne çekti. Lohusa depresyonu sanıyordu ama başka bir şey vardı. Saçlarını okşadı. On dakikaya yakın sessizce bekledi. Kızının sakinleştiğini anladığında kafasını kaldırıp, gözlerinin içine baktı.
“Yavrum ne oldu? Benim altın günlerimle senin bu halinin ne ilgisi var?”
“Beni götürdüğün altın gününde bir ara sıkılmıştım ya, balkona çıkmıştım hani…”
“Eee…”
“Hayriye teyzenin gelini Nuran abla, Dürsen ablayla mutfağa girdiler. Tam kendimi belli edecektim. Dürsen abla ne oldu kız Nuran moralin çok bozuk dedi. Bende rahatsız olmasınlar diye geri durdum ama konuştuklarını da duydum. Nuran ablanın kocası hamileliği boyunca normal doğum yapma her doğumdan sonra vajinan bollaşıyor diye kavga edip durmuş. O da üçüncü çocuğum da normal doğsun istedim, sağlıklısı buydu çünkü diye ağladı. Dün gece birlikte olduk su borusu olmuş soba borusu hiçbir şey anlamıyorum. Kadınlığını şöyle böyle yapayım diyerek küfürler etmiş, ben diyemiyorum küfürleri anla işte anne…
Dürsen abla da aa ben biliyordum önlemimi önden aldım ebeleri hep tembihledim çok dikiş atın bana dedim dedi. O da benim aklıma gelmedi ki ne yapacağım hem benimle birlikte oluyor hem de her defasında sende kadın mısın diye küfürler ederek yataktan kalkıyor, kaldıramıyorum dedi.”
“Allah onun belasını versin, dürzü Mahmut demek Nuran’a bunları ediyormuş şeyi kopasıca...”
“Dürsen ablada üzülme bir doktora gideriz, diktiririz olmazsa dedi.”
“Ben hala kavganızın sebebini anlayamadım.”
“Anne anlasana ya, bende normal doğum yaptım. Benimde aklıma gelmedi ki fazla dikin demek, bende bollaştıysam Mehmet benden soğursa diye kafayı yiyorum bir aydır. Kocama yaklaşamıyorum.”
Belgin Hanım asla beklemediği konuyla şok olmuş, ağzı açık Mine’ye bakmaya başladı. Elini ağzına attı ne diyeceğini bilemedi. Bu kız delirmiş miydi? Duyduğu saçmasapan sözler yüzünden mi günlerdir ruh gibiydi? Onun zeki, üç dil bilen kızı kadına kocası tarafından uygulanan cinsel istismarı görmemiş miydi? Kadının bedeninin kendi elinde olmayan bir durumu yüzünden uğradığı zorbalık aklına gelmiyor muydu? Bende öyle mi oldum acaba diye düşünerek depresyona mı girmişti? O da günlerdir lohusalığına vermiş, Allah’tan bebeğinden soğumadı diye sevinmişti.
“Kızım sen delirdin mi?”
“Anne Mehmet benden soğumasınn!”
“Allah’ım aklıma mukayyet ol. Kızım Mehmet senden neden soğusun. Mahmut denilen haysiyetsiz karısını ezmek için eline geçen her fırsatı kullanıyor benim damadım öyle mi?”
“Hayır hayır Mehmet beni hep yüceltir.”
“Hem bu fiziksel bir durumdur. Vajinanın kendini toparlama süresi vardır. Bakalım o süreyi bekledi mi şerefsiz it!”
“Anne!”
“Sus! Tövbe tövbe bu yaştan sonra bana neler anlattırıyorsun.”
“Ya nereden bileyim doğumdan bir ay sonra birden aklıma geldi. Mehmet bana ne zaman yaklaşsa içimi korku sarıyor.”
“Kızım böyle bir şey için kocandan uzak durulur mu? Evliliğini bozduğuna değer mi? Her kadının fiziki özellikleri farklıdır. Hem sen öyle olsan bile Mehmet seni kırmaz ki ne yapmak gerekiyorsa yapar. Cahil mi bu adam…”
“Kırdım onu!”
“Farkındayım, üzülme yavrum istersen profesyonel bir yardım al!”
“Anne ben ne yaptım? Hemen Mehmet’in gönlünü almalıyım.”
Kızına kıyamayıp tekrar yanına oturdu. Sımsıkı sarıldı. Sırtında elini gezdirirken ben ne salağım ne salağım diye ağlayan kızına sesini çıkarmadı. Hatasını anlamış olduğunu görüyordu. Çünkü orada takılması gereken konu bir kadının uğradığı zorbalık olması gerekirdi. Ki! Bir an önce toparlanacağına emindi.
“Kalk kalk günlerdir paspal paspal dolanıyorsun ortalıkta bir duş al. Sonra Akın’ı çağır hemen bir kuaföre git ve kendine gel! Hatta Türkan’ın yanına git. Sütünü sağalım, yetmezse zaten mama veriyoruz ben bu gece buradayım. Birazdan babanda gelir.”
“Anne olur mu?”
“Olur çok güzel olur hem de…”
Mine annesine sımsıkı sarılıp koşarak odasına gitti. Duşa girmeden önce Akın’ı arayıp hazır olmasını ama Mehmet’e söylememesini istedi. Yine benim başım yanacak diye sızlanan adamla yüzü güldü. Kalbinin içindeki korkular bulut olup gitti. Annesi çok haklıydı. Öyle bir durum yaşasa bile onun kocası asla bunu dillendirip, gücendirecek bir adam değildi. Hem çaresi olan bir şeye neden bu kadar takılmıştı ki…
‘Lohusalık böyle bir şey kırılganlık korku stres duyguların uykusuzluk ve yorgunlukla birleşince böyle yapıyor, hadi hareket et artık…” İç sesinin yönlendirmesiyle dolabının başına geçti. Kırmızı dantelli tanga iç çamaşırı takımı ve siyah derin V yaka göğüs dekolteli uzun bir elbise çıkardı. Sol bacağının üstünde neredeyse baldırına dek olan yırtmacıyla yürek hoplatan cinstendi. Bu elbiseyi Berra ile almışlardı ve ilk kez giymek nasip olacaktı. Yüksek topuklu ayakkabılarını alarak bir çanta ayarladı. Hızla duşa girdi. On dakika sonra gri eşofman takımı ve başındaki şapkasıyla kızının odasındaydı. Fıstığı hala uyuyordu. Hemen mutfağa inip sütünü sağdı. Annesini bir şey olursa mutlaka araması için tembihleyerek çıktı.
Yolda Türkan’a olayı kısaca anlatıp, yapmak istediklerini sıraladı. Akın’ın yanında konuşamayacağı için mesaj attı. Ya görmezse diye panik olup aradı ısrarlı çalmalarının sonunca telefonu açan kuzenine sadece mesajlarımı oku deyip, kapattı. Beş dakika sonra o iş bende organizasyonu yapıp, adresini sana atıyorum diye gelen mesajla içi rahatladı. Çıkmadan Rıza’ya yalvarmıştı. Surat asarak karşılayan arkadaşına sarıldı.
“Rıza beklediğin için çok teşekkür ederim.”
“Sus kız hiç şirinlik yapma! Senin yüzünden boyfrendimle randevumu geceye aldım.”
“Ya ama Rıza senden başkasına gidemiyorum biliyorsun. Mehmet’le aram bozuk beni güzelleştirmelisin?”
“Kız şuna kendimi düdükleteceğim beni güzelleştir desene…”
“Rızaaa!”
Rıza kahkaha atarak masaya oturttu. İlk önce saçlarına baktı. Bakım uyguladı. Manikürcüsünü ve makyözünü göndermemişti. İlk önce kaş bıyık manikür pedikür yapıldı. Saçlar yıkandı ve Rıza saçlarına yine bir şeyler sürüp sardı. Hiç ilgilenmiyordu. Rıza’ya çok güveniyordu. Kırk dakikanın sonunda kesim oldu. Neredeyse beline dek olan saçlarını bir karış kadar kesilmişti. Saçlarının uçlarına atılan gri tonlardaki renk çok havalı göstermişti. Saçlarının önünü kat olacak şekilde kesilince çok havalı bir görüntüye kavuştu.
Giyinip makyaja oturdu. Siyah gri tonlarında oldukça dikkat çekici göz makyajından sonra Mine’nin olmazsa olmazı kırmızı ruju sürüldü. Uçları kıvrılan uçuş uçuş fönden sonra genç kadın kendine aynada bakarken gülümsüyordu. Rıza’nın sözleriyle son bir aydır ilk kez tasasız bir kahkaha attı.
“Kocanın dibi düşecek, sabaha dek üstünde haberin olsun yandın kızım!”
“Razıyım ben üstümde altımda…”
“Bak bak bizim utangaç Mine gitmiş yerine ateş atan bir kadın gelmiş.”
“Ne o beğenemedin mi?
“Ayol ben neyini beğeneceğim ben beğensem beğensem kocanı beğenirim.”,
“Senin ağzını yırtarım Rıza!”
“Tamam be yedik sanki kocanı, bir kerem benimde sevgilim var!”
“Olmasa ne olacaktı Rıza valla bak kime gidiyorsan git kocamdan uzak dur…”
“Aman sende buldumcuk olmuşsun. Kocam da kocam…”
Mine tekrar kahkaha attı. Ödemesini fazlasıyla yaptı. Beklettiği kızlara bahşiş bırakmayı ihmal etmedi. Rıza’ya sımsıkı sarılıp şans isteyerek kuaförden çıktı. Akın’ın ıslığıyla gülümseyerek arabaya bindi. Türkan’ın gönderdiği adresi söyledi. Altına yazdığı mesajlara kıkırdadı. Bu kız deliydi.
Filiz’i halasına ve cici babaannesine emanet ettim. Benim ne eksiğim var senden Baran’ımla bir yalnız kalamıyorduk. Sizin alt kattaki odayı da bizim için rezerve ettirdim. Sakın yatağı falan kırmayın duyarım.
Üç tane kahkaha emojisiyle bitirilen mesaja gülümsedi. ‘Bunların hepsi tamamda Mehmet’i otele nasıl getirteceksin Mine en önemli şeyi unuttun,’ diye iç sesiyle kalakaldı. Evet, nasıl getirtecekti?
“Aptal Mine bu kadar hazırlık boşa mı gidecek şimdi,’ diye mırıldanırken Akın’la göz göze geldi. Acaba desem mi diye düşünürken arkadaşının sesiyle nefesini bıraktı.
“Patrona sürpriz yapacaksın ve onu nasıl getirteceğini bilmiyorsun.”
“Evet!”
“Sinan abinin dediğine göre fazla içiyormuş. Onu direkt otele getirsin.”
“Niye diye sormaz mı?”
“Sinan abi halleder ben şimdi arıyorum.”
Otele geldi. En üst kattaki süit odaya çıktığında inanılmaz heyecanlıydı. Salon olan yerdeki masayı görünce gülümsedi. Türkan her şeyi düşünmüştü. Cam kenarına yaklaştı. Uzun uzun dışarıyı seyretti. İnanılmaz heyecanlıydı. Telefonu çalınca kendine geldi.
“Efendim Türkan!”
“Bizimkiler on dakikaya burada…”
“Ne çabuk?”
“Kızım bizim iki aylık bebelerimiz var elimizi çabuk tutmalıyız.”
“Türkan gerçekten bu gece geri dönebilecek misin?”
“Dönmeyi düşünen kim ben bir an önce sevdiğime kavuşmak için dedim. Kabul et işimde bir numarayım…”
“Kesinlikle öylesin.”
“İyisin değil mi? Bak eminim fıstık gibi oldun ve Mehmet seni görür görmez kavganızı unutacak.”
“İyiyim, merak etme hem unutmamış olsa kaç yazar bu gece aklını alacağım.”
“Vayy işte benim kuzenim!”
“Seni seviyorum.”
“Bende seni çok çok seviyorum Mine’m,” diyerek telefonu kapattılar. Mine girişte gördüğü boy aynasından kendini tekrar kontrol ederken hemen banyoya girdi. Kapı açılınca heyecandan ölecek gibiydi. Mehmet’in söylenmelerine gülümsedi.
“Oğlum ne diye beni otele getirdiniz. Ben karıma sarılıp uyumak istiyorum.”
“Efendim Baran Bey’de bu gece burada kalacakmış.”
“Bana ne lan Baran’dan göbeğimiz birlikte mi kesildi? Beni eve götürün…”
“Biraz dinlenin bir kahve söyleyelim öyle götüreyim.”
Mehmet’i üçlü koltuğa oturttuktan sonra çıkışa giden Sinan adamın aşık hallerine gülümsedi. Çıkışa gittiğinde Mine’nin güler yüzüne baktı. Utanan kadına başıyla selam verip odadan çıktı. Mine usul usul içeri geçtiğinde Mehmet’i bacaklarını ayırmış geriye yaslanmış kollarını açmış koltuk başlarını tutan halini görünce içi gitti.
Çok seksi bir adamla evliydi. Gözleri kapalıydı. Bir cesaret yürüyüp yırtmaçlı bacağını kaldırdı. Topuklu ayakkabısıyla Mehmet’in sol dizine koydu. Hafif ittirdi. Mehmet gözlerini açıp baktığında ilk hayal gördüğünü zannetti. Bacağına uygulanan baskıyla gerçekliğini idrak etti. Alkollüydü ama hala kendindeydi. Karısının güzelliği karşısında dili tutuldu. Sonrasında gözlerinin içine içine bakan kadının ismini fısıldayabildi.
“Mine!”
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
66.83k Okunma |
5.87k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |