50. Bölüm
"Senin de başını bağlamazsam bana da Mehmet demesinler. Aynı kıskançlıklarla tanıştırıp, aynı senin gibi pis pis gülmezsem bütün Adana bana şerefsiz desin."
Kapıdan çıkana dek öldürücü bakışlarını ne Akın'ın ne Mine'nin üzerinden çekmedi. O arada kapı girişinde Akın'a üzüntüyle bakan kadın dikkatini çekti. Birden salona doğru geri bakan Akın'dan sonra başını eğince emin oldu. Ömür! Nasıl da aklına gelmemişti.
Annesi bir şeyler söylüyordu ama dönüp cevap verecek durumda değildi. 'Sinirlenmen gereken kişi karın sen ne diye adamla uğraşıyorsun,' diyen iç sesine eliyle yüzüne değen bir şeyi kovalar gibi hareket etti. Ömür'ün onu görünce nasıl hazır ola geçtiğini görünce gülümsedi.
Şeyma'yı da seviyordu ama o çok korkaktı. Ömür ise ona karşı utanıyor, kızıyor fakat diyeceğinden geri kalmıyordu. Fırça yiyeceğini bile bile cevvalce hakkını savunuyordu. O yüzden Türkan'dan sonra en çok ona güveniyordu.
"Ömür!"
"Buyurun efendim!"
"Yandaki küçücük toplantı salonu boş mu?"
"Evet efendim, görüşme yapmak isterseniz diye hazır tutuyorduk."
"Oraya geçelim!"
"Kaç kişi olacaksınız hemen içecek ayarlayayım."
"Sadece ikimiz geçeceğiz Ömür, söyle iki kahve göndersinler," diye önünden geçip dışarı çıkınca genç kadın titremeye başladı. Saatlerdir on dakika bile oturmamıştı. Bir sorun mu olmuştu? Patronu sinirli değildi sanki ama onunla neden yalnız konuşmak istemişti ki...
'Türkan ayrıldı bundan sonra kişisel asistanı kim tabi hep senle yalnız konuşacak, direktiflerini verecek,' diyen iç sesiyle kendine geldi. Derin derin soluk alıp eteklerini iki yandan tutarak salondan çıktı. İlk gördüğü garsona küçük toplantı salonuna iki sade kahve söyledi.
İçeri girdiğinde ceketini çıkarmış bacak bacak üstüne atmış, elini masaya koymuş ritim tutan patronuna bir an baktıktan sonra sessizce karşısına oturdu. Mehmet'in yüzüne tekrar baktığında kesinlikle sinirli değil, sıkıntılı derken susamadı. Zaten pek susmayı da beceremiyordu.
"Bir sorun mu var efendim?"
"Ömür sen kaç yıldır bu şirkette çalışıyorsun?"
"Beş yıldır."
"Kaç yaşındasın, yirmi beş mi?"
"Yirmi altı..."
"Evlenmeyi düşünüyor musun? Bir erkek arkadaşın var mı?"
"An..anlamadım!"
"Evli olmadığını biliyorum, öyle bir aday var mı onu merak ediyorum."
Ömür dikkatli bir şekilde patronuna bakmaya başladı. Mehmet asla özel hayatlarıyla ilgilenmez ima da dahi bulunmazdı. Profesyonelliğinden asla taviz vermezdi. 'Evlenip gideceğini düşünüyor olabilir,' iç sesinin dediği gayet mantıklı geldi.
"Yok kimse, evlilik de düşünmüyorum."
"Ömür ben seni birine münasip gördüm desem, bana güvenir misin?"
"Ne? Ne gördünüz an..anlamıyorum efendim."
"Ömür bana güveniyor musun diyorum!"
"Güveniyorum hatta babamdan sonra en güvendiğim birkaç erkekten birisiniz."
Mehmet bu sözlerden sonra gülümsedi. Ömür saygılı dürüst temiz biriydi, Akın'a en münasip kadındı. Hem ilgisi de vardı. O üzgün bakışları yüz metre öteden beri tanırdı.
"Yakın korumam Akın var ya, onla seni baş göz etmeyi düşünüyorum. Ne dersin?"
"Akın mı? Ama! Ama o!"
"Şimdi bu tarz evlilikler eski de kaldı deme bana, biz Adanalıyız hala bizim oralarda devam ediyor."
"Eski de kaldı demedim ama..."
Ömür birkaç hafta önce duyduklarına nasıl üzüldüğü aklına gelince gözleri doldu, dudakları titredi. Mehmet'in kaşları çatılınca ne demesi gerektiğini bilemedi.
"Bak Akın'a bakışlarını gördüm, bu teklifi ondan hoşlandığını düşünerek yaptım."
"O.. O kadar mı belli ediyorum? O da an..anlamış mıdır?
"Etmiyorsun merak etme o davar gözünün önünü göremiyor."
Onun tek gördüğü Mine beni fırçaladıkça benim aldığım yüz rengim merak etme ama bundan sonra ben onun başını yakıp, onun o yüzünü göreceğim diye içinden konuşurken Ömür'ün masanın üzerindeki birbirine geçmiş ellerini tuttu.
"Ömür neden bu kadar kötü oldun, istemiyorsan istemiyorum diyebilirsin."
"O beni istemiyor efendim!"
"Nasıl aranızda bir şey mi geçti?"
"Yok, bir konuşmasına denk geldim. O bana bakmaz."
"Peh! O kurban olsun sana fıstık gibi kızsın senden iyisini mi bulacak?"
"Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz?"
"Ömür ben öyle duygularını belli eden biri değilim ama seni de Şeyma'yı da severim ve gerçekten fıstık gibi olduğunu düşünüyorum," diyerek ellerini sıktı. Genç kadının yanaklarına yol alan yaşları, elinin tersiyle sildi. Tekrar konuşmaya başlayacakken kapı tıklatıldı.
Mehmet hemen yumuşamış yüzünü, sert çehresiyle değiştirirken kahvelerin önlerine servis edilmesi boyunca sessizce bekledi. Kahvesinden bir yudum alırken, Ömür'e de kaşıyla kahveni iç diye işaret etti. Birkaç dakika sessizlik ikisine de alan yaratırken, Ömür kafasını toparlayamıyordu.
"Akın seni kırmış, ne diyordu o davar."
"Birkaç hafta önce mutfakta Sinan abi, buna birkaç kızın ismini söyledi. Sanırım kızlar bunlardan hoşlanıyormuş. Onun boyu kısa, öbürü çok esmer esmerlerden hoşlanmıyorum, diğerinin saçları kısa gibi hep bahanelerle reddediyordu.
Hoşuma gitti tavırları kendime engel olamadım dinlemeye devam ettim. O güne dekte ona o gözle bakmamıştım. Zaten pek gördüğümde yoktu. Sonra Sinan abi Şeyma'yı sordu, çok pısırık ben güçlü kadın severim dedi. Sonra beni söyleyince..."
Ömür tekrar başını eğdi. O güne dek bir şey hissetmediği adamdan duydukları neden onu o kadar etkilemişti bilmiyordu ama o günden sonra Akın onun daha çok dikkatini çekmişti. Sanki o beğensin diye kılığına kıyafetine saçına başına dikkat eder olmuştu.
"Senin için ne dedi salak herif..."
"O zaman Ömür tam senin kalemin, dimdik kız maşallah kimseden korkusu da yok. Mehmet Bey'e bile bazen dikleniyor doğru bildiğinden şaşmıyor dedi. O da ben dombililerden hoşlanmıyorum abi kapat konuyu dedi."
"Dombili dedi."
"Evet o güne dek o kelimeyi duymamıştım. Ne demek olduğunu bilmiyorum ama araştırınca Adana'da çok kilolular için kullanılıyormuş. Ben çok mu şişmanım Mehmet Bey!"
"Vay mal vay!! Şimdi ağzına sıçtım senin Akınn! Ömür saçmalama Allah aşkına ne şişmanı, herkes bir deri bir kemik olacak diye kural mı var? Eğer sağlığını zorlayacak bir kilon olsa inan bunu söylerdim."
"Biliyorum 10-15 kilo fazlam var ama ne bileyim dombili denilecek kadarda değilim değil mi?"
"Ömür! Kendine gel o salak herif, Sinan'ı başından savmak için demiş."
"Ama ben o günden beri onun bana bakarken ne düşündüğünü merak etmekten hep onu takip etmeye başladım. Farkında olmadan hep onu düşünürken buluyorum kendimi..."
Mehmet gülümsedi. Elime düştün Akın, kıskançlıktan kudurtmazsam seni bana da Mehmet demesinler. Kafasında hemen planlar yaparken, 'iyice çöpçatan oldun,' diyen iç sesini umursamadı.
"Sen bu Akın'la evlenmek ister misin onu de bana..."
"Bilmiyorum!"
"Bil bil, bizim oğlan mal falan ama iyi çocuktur. Boyu posu da yerinde maşallahı var, kimsesi yoktur Akın'ın abisi olarak yurdunu yuvasını kursun istiyorum. Yanına da senden iyisini düşünemiyorum."
"Yanına yakışır mıyım?"
"Ömür beni niye darlıyorsun,"
"Tamam sustum."
"Biliyorsun Mine'nin doğumu çok yakın pazartesiden itibaren evden çıkmayacağım. Ee kişisel asistanım olarak sende benim yanımda olacaksın. Sabahları seni Akın alacak, akşamları o bırakacak. Bu sürede herkese sıcak ama bizim aptala soğuk olacaksın, sakın doğru dürüst konuşma!.
Zaten senin güzel kalbini görse yeter bence, ama biraz sürünsün... Neyse geç oldu. Pazartesi bekliyorum, iyi geceler."
"İyi geceler efendim."
Ömür ayağa kalkmıştı. Mehmet kızın utanan yüzüne, ellerini birbirine kenetlemesine güldü. Bir abi edasıyla saçlarını okşamak istedi. Kendini tuttu. Hemen eve gidip karısının gönlünü almalıydı.
Ömür olduğu yere oturdu. Bütün bedeni titriyordu. Bugüne dek evlilik gibi bir planı olmamıştı. Ancak kabul etmeliydi ki hem ona çok kırgındı hem de onu düşünmeden edemiyordu. Mehmet Bey de referans ama neden onu seçmişti ki, 'kalk kalk tamamlaman gereken bir gece var, son kontrollerini yap hemen bunları eve gidince düşünürsün.' İç sesiyle derin bir nefes alıp hızla yan salona geçmişti.
Çok az kişi kalmıştı. Organizasyon şirketinin müdürünün yanına doğru yürüdü. Türkan ablası ona güvenmişti ve bu gece sorunsuz bitmeliydi.
Mehmet eve geldiğinde onu kapıda bekleyen Akın'la tekrar kaşlarını çattı. Ömür aklına gelince gülümsedi. Eve doğru yürüdü.
"İyi geceler efendim!"
"Pazartesiden itibaren evden çalışacağım, Ömür'de her gün buraya gelecek. Evi uzak sen götürüp getireceksin."
"Emredersiniz."
Akın dudaklarını büzdü. Ah Mine ah senin yüzünden korumalıktan sekreter şoförlüğüne terfi ettim diye aklından geçirirken eve döndü. Neyse ki güler yüzlü bir kız derken çok takılmadı.
Mine duşunu almış, üzerine uzun kırmızı geceliğini giymişti. Göbeği çok büyümemesine rağmen hareketlerinin kısıtlanmasından dolayı sıkıntılıydı. Duş alırken de zorlanmıştı. Tabi aylardır kocası yıkıyor, bütün vücudunu kocası kremliyordu. Sadece göbeğini ve kollarını kremleyebilmişti. Hem neden hemen arkasından gelmemişti. 'Kıskançlıktan gözün döndü, adamı dinlemedin bile birde peşinden mi gelecekti?' İç sesi onu yerden yere vururken sabahlığını alıp, aşağı inmeye karar verdi.
Kapıya yönelmişti ki, Mehmet odaya girdi. Mine'nin yüzüne bakmadı. Ceketini çıkarıp yatağın üstüne attı. Doğru banyoya girdi. Mine'nin gözleri doldu. 'Bu tavrı hak ettin,' diyen iç sesine kızmak istiyordu. Aylardır çok nazlıydı, çocukluğundan beri yapmadığı bütün kaprisleri Mehmet'e yapmıştı. 'Sabrediyor diye bir sınırının olmadığını düşündün, seni kıracak bir şey yapmadı.' İç sesi doğru diyordu.
Süt içmekten vazgeçti. Sabahlığını geri çıkardı. Zorla yatağa yerleşti. Su sesi kesilene dek banyo kapısından gözlerini ayıramadı. Banyo kapısı açılınca yüzünü çevirip, gözlerini kapattı. Mehmet'in mis gibi kokusu odaya yayıldı. 'Yine canın kocanı mı çekti.' Evett!
Yatağın çöken tarafıyla nefesini bıraktı. Nefesini mi tutuyordu. Karnında hissettiği dokunuşla gözlerini açtı.
"İyi geceler kızım!"
Mehmet arkasını döndüğünde Mine sinirle yataktan kalktı. Sadece kızına iyi geceler demişti. Hem o haklıydı tamam o kadın ona yiyecek gibi bakıyordu. Birde eskiden tanışıklıklarını ima etmişti. 'Kocanı dinleyebilirdin,' diyen iç sesiyle sinirleri daha çok bozuldu. Kapıyı sertçe kapattı. Nefret ediyordu bu durumdan o kocasıyla hep iyi olmak istiyordu.
'O zaman her hıncını adamdan çıkarma! Hep onun gelip gönlünü almasını bekleme! Kapris kapris bir yere kadar adama sormadın bile Mine, kendine gel! Nazını çekiyor, seni deliler gibi seviyor ama onu annesinin babasının çalışanlarının içinde göt gibi bıraktın.
Herkes anladı. Anladık hamilesin, anladık hormonların coşmuş durumda ama kendine gel artık ya,' diyen iç sesiyle merdivenlerin başında durdu. Birde haklıymış gibi kapıyı çarpmış çıkmıştı. Geri döndü yatak odasının kapısına gitti ama giremedi. Ağlayarak aşağıya indi. Niye ağlıyordu?
Mutfağa indi. Verandaya çıkan kapıyı açtı. Biraz hava almalıydı. Sabahlığını iyice sardı. Eve yakın pek koruma olmazdı ama Mehmet gecelikle bahçede olmasından hoşlanmayacaktı. Havalar tam olarak ısınmamıştı. Üşüdü. Geri mutfağa döndüğünde sakinleşmişti. Dolaptan süt aldı. Cezve ile ocağa koyduğunda yorulduğunu hissetti ve oturdu. Bahçeye bakmaya başladı. Önüne konulan bardakla sıçrar gibi oldu. Mehmet karşısına oturdu.
"Sakinleştin mi?"
"Bana iyi geceler demedin."
"Benle konuşmuyordun."
"O kadını öldürmek istedim normal değilim."
"Hormonlar normal!"
"Menekşe'de de böyle olmuştum. Hormonlarla alakası yok. Sen niye böyle yakışıklısın, niye dikkat çekiyorsun ya," diye sızlanan karısına gülümsedi. Acaba kendisinin ne kadar dikkat çektiğini ve onu deliler gibi kıskandığını ne zaman anlayacaktı? Kardeşim dediği en yakın adamından nefret ettirecekti haberi yoktu.
"Demek dikkat çekiyorum, o zaman aç kurtların içinde ne diye bıraktın beni..."
"Öyle yaptım değil mi? Annemlere de rezil olduk."
"Sadece annemlere mi?"
"Mehmet!"
"Minee!"
"Tutamıyorum kendimi yıllardır susan ben söz konusu senken tepkilerimi kontrol edemiyorum. Biliyorum ama sebebini hep sevmekten, çok sevmekten oluyor.
Ne? Gülme! Bak gerçekten sinir oluyorum böyle sırıtma," diyen karısıyla kahkaha attı. Odaya girdiğinde bir tepki bekledi. Göremeyince o da doğru duşa girmişti. Duştan çıkınca konuşmayı planlıyordu. Uyuma taklidi yaptığını görünce de sadece bebeğine iyi geceler dilemişti. Mine'nin sinirden kapı çarpacağını hesaba katamadı. Oda da biraz kaldı. Nerede yanlış yaptığını düşündü. Sütü ocağa koyarken mutfağa girmişti. Üzgün suratına kıyamadı. Ağladığı da belliydi.
"Mehmet gülme!"
"Seni çok seviyorum ya Allah'ıma kitabıma seni çok seviyorum."
"Kızgın değil misin?"
"Değilim, sana kızamam ki," diyerek ayağa kalktı. Arkadan eğilip karısına sarıldı. Başından öptü. Mine ellerini kocasının kollarına koydu. Saçlarının öpülmesiyle yüzü gülmeye başladı.
"O kadını nereden tanıyorsun?"
"Eskiden bir turizm firmasının müdürüydü. Birkaç organizasyonumuzu yapmışlardı."
"Bu kadar mı?"
"Bu kadar!"
"Sana Mehmet dedi."
"Bence senin kıskandığını anladı, damarına basmak için yaptı."
"O kadın seni gözleriyle yedi Mehmet!"
"Ben ne yaptım?"
"Hiçbir şey."
"Peki, ben bir şey yapmadıysam ömrümüzden birkaç saati neden bize zehir ediyorsun?"
"Haklısın! Mehmet biliyor musun, kremlenemedim sensiz..."
Mehmet'in yüzü tekrar tebessümle aydınlandı. Masadan sütü aldı. Elini karısına uzattı. Ayağa kaldırıp, dudaklarından bir buse çaldı. Tam karısı karşılık verecekken çekildi. Hanımefendi o kadar kolay değil dedi içinden ve yatak odasına çıkana dek sessizliği korudu. Odaya gelince camın kenarındaki berjere karısını oturtup, sütü eline verdi. Sonra banyoya girdi. Kremleri getirdi. Göbeğine sürdüğü başkaydı. Neredeyse dört aylıktan beri rutinleri olan kremleme işlemini bu gece de aksatmadıkları için memnundu. Tabi bu gece başka planları da vardı. 'Yasak,' diyen iç sesiyle suratı asılsa da öpüp koklarım dedi.
Odaya geri döndüğünde sütün yarısının içilmiş olması hoşuna gitti. Hiçbir şey demeden kadını ayağa kaldırdı. Sabahlığı ve geceliği çıkardı. Yatağa uzandırıp, ilk önce göbeğine süreceği kremi eline aldı. İki avucunun içine ısıtırcasına sürttükten sonra büyük ellerini göbeğinde dairesel hareketlerle gezdirmeye başladı. Mine'nin memnun yüzünde gözlerini gezdirdi. Hafif gülümseyip kasıklarına doğru ellerini getirtip, hafif açılan bacaklarla geri çekildi.
Diğer kreme uzandı. Karısının bacaklarına boydan boya sürerken yine kadınlığına elini değdirip tam Mine hareket edeceği zaman çekti. Sinirleneceğini ve ona saldıracağını biliyordu ve o ana dek çıldırtmaktan zevk alıyordu. Göğüslerine kollarına ve doğrultup sırtına da sürdükten sonra kendini sıkan kadına tebessüm ederek ellerini yıkamaya gitti. Geri geldiğinde çırılçıplak onu ayakta bekleyen kadını beklemediğinden hafif geri gitti.
"Aldın mı intikamını?"
"Ben mi, ne intikamı?"
"Gel buraya gel, tanımıyorum sanki ben erkeğimi ne yaptığını anlamayacağım."
"Erkeğini demek, hımm sevdim bunu ama gelmesem mi? Çok kötü bakıyorsun?"
"Nasıl bakıyorum aşkım?"
"Yiyecek gibi..."
"Hımm yiyecek gibi demek sevdim bunu..."
Mehmet'in yanına kadar geldi. Elleri kocasının boynuna asıldı. Başını arkaya doğru atan adamın üstüne çıktı resmen ve hakkı olan dudaklara kavuştu. Açlıkla öptü. Karşılığını misliyle alınca içten içe işte mücadele işte zafer işte mutluluk derken buldu kendini.
"Bebeğim yasak!"
"Biliyorum kocacığım sadece öpüşüyoruz."
"Hadi biraz ben seni öpüp koklayım..." derken yatağa yatırdığı karısına da kendisine de eziyet edeceğini bile bile dudaklarını tekrar birleştirdi.
***
Ömür saçlarını ilk düzleştirmek istemişti ama üşendi. Hem çok güzel bir kıvırcığı vardı. Normalde de hep doğal kullanıyordu. Mehmet Bey ne demişti, kendini olduğu gibi tanıt. İki gündür düşünüyordu. Aşık mıydı, bilmiyordu ama onu düşünmeden edemediğine ve kırgın olduğuna göre hoşlandığını kabul etti.
Beyaz gömleğinin üzerine siyah kalın askılı pencere yaka jile tarzı elbisesini giydi. Siyah tül çorabı ve bilekten bağlamalı kalın topuklu ayakkabısıyla gayet güzel olmuştu. Yüzüne normalinden biraz fazla makyaj yaptı, en azından kırmızı ruj pek iş yerinde kullandığı renk değildi. Kırmızı ojeleriyle uyumlu olsun istemişti. 'Akın dudaklarını fark etsin istedin.' İç sesine yorum yapamadı. Hafta sonu hazırladığı evrak çantası ve patronunun tüm hafta incelemeyi düşündüğü dosyalarının olduğu koliyle evden çıktı.
Zorlanarak dış kapıyı açınca önündeki gri takım elbisesiyle ona uzanan adamı beklemiyordu. Bekliyordu aslında onu alacağını biliyordu da bu yardımı beklemiyordu. Koliyi verirken teşekkür mahiyetinde bir şeyler mırıldandı ve arabanın arkasına oturdu. Eline telefonunu aldı. Akın'ın arabaya dolan kokusuyla başını yola çevirdi.
Akın da ilk önce günaydın diyecek oldu. Bir de direkt arkaya oturunca anlam veremedi bu tavrına ve sessizce arabayı çalıştırdı. Zaten kadın iki haftadır değişik bir şekilde yüzüne bakmıyor uzak duruyordu. Bir şey mi yaptım acaba en azından günaydın iyi akşamlar gibi bir iletişimleri vardı. Eve gelene dek ikisi de konuşmadı. Gelince direkt inen kadınla dudaklarını büzdü. Akın çok takılmazdı bu tavırlara o yüzden umursamamaya karar verdi.
Mehmet çalışma odasından dışarıya bakarken Ömür'ün arkadan inmesine ve bir şey dememesine baktı. Sabah Sinan'a eli yüzü düzgün bekar birkaç koruma getir bana demişti. Sonra onlara neler yapmaları gerektiğini anlattı. Tek tek itinayla sözlerine bastıra bastıra anlattıkça, içten içte kıskançlıktan kuduracak diye kahkahalar atıyordu. İlk önce Ömür'ü fark etmesini sonrada kıskançlıktan kudurmasını sağlayacaktı. Kapısı çalınınca yüksek sesle gel dedi. Akın arkadan koliyle geldi.
"Günaydın efendim!"
"Günaydın Ömür nasılsın dinlenebildin mi?"
"Teşekkür ederim efendim, siz nasılsınız?"
"Akın ne dikiliyorsun?"
"Bunu nereye koyayım."
"Masama bırak çık."
Akın yüz ifadesini sabit tutmaya çalışıyordu. Onunla kırk dakika boyunca konuşmayan kadının patronuna şakıyarak konuşmasına baktığından olduğu yerde kalmıştı. Mehmet'in her zaman ki haliydi. Akın çıktıktan sonra hemen işlere koyuldular. Öğleye doğru Mine yanlarına gelmiş, onlarla birer çay içmişti.
Ömür, öğle yemeklerini çalışanlarla yiyecekti. Bunu bilinçli yapmıştı, özellikle tembihlediği korumalarla aynı ortamlara denk gelecekti. Sinan ona göre organize olacaktı. Akın yemek yemek için mutfağa geldiğinde iki korumanın konuşmalarını duyunca diğer masaya oturdu. Kimden bahsediyorlardı.
"Oğlum sevgilisi var mı acaba? Birkaç güne telefon numarasını almam lazım. "
"Hamza saçmalama Mehmet Bey'in sekreteri kadın, patronu biliyorsun."
"Vuruldum diyorum anlamıyor musun? Sinan abiye sordum adı Ömür'müş! Ömrüm olur musun diyeceğim?"
Diğer iki koruma Hamza'nın dediklerine gülerken Akın dinlemiyormuş gibi duruyordu. Ömür Aysel'le mutfağa girdiğinde herkes bir sessizleşti. Aysel yemekleri dağıtmaya başladığında korumalar yardım etti. Sinan'da gelince mecburen aynı masaya oturdular. Ömür çok az yiyip, afiyet olsun diye kalkınca Akın başını kaldırdı. Özellikle Hamza'nın bakışlarına kaşlarını çattı.
Akşam arabanın önünde genç kadının çıkmasını bekliyordu. Tayyar dış kapının önüne geldi. Sürekli kapıya bakıyor, bir şey diyecekte diyemiyor gibi duruyordu.
"Hayırdır koçum!"
"Şeyy! Abi!"
"Ne oluyor Tayyar?"
"Ömür Hanım'ı ben götürsem olur mu?"
"O niyeymiş?"
"Abi çok güzel değil mi? Belki arabada sohbet ederiz. Telefon numarası var mı sende?"
"Tayyar siktir git tepemi attırma!"
"Ama abi Hamza da beğenmiş, Sinan abi de övüp durdu. Evlenmek niyetim gerçekten..."
Akın o ara Tayyar'ın ensesinden kavrayıp alınlarını birleştirdi. Nedenini bilmediği bir sinirle kafasını kırmak istedi. Tam ağzına geleni sayacakken kapı açıldı. Hemen hazır ola geçtiler. Ömür arabaya doğru geldiğinde Tayyar'a döndü, gülümsedi.
"İyi akşamlar Ömür ben!"
"Bende Tayyar memnun oldum Ömür Hanım!" Tam bende diyecekken Akın'ın sert sesiyle ona döndüler.
"Sizi bekliyorum Ömür Hanım!"
"İyi akşamlar," dedi tekrar ve arkaya oturdu. Akın'da homurdanarak direksiyona geçti. Yine hiç konuşmadılar. Ara ara dikiz aynasından kadına baktığını fark edince sinir olup, dümdüz önüne bakarak evine geldiler. Ömür inerken ağzının içinden teşekkür etmişti. Genç adam ne düşüneceğini bilmiyordu. Patinaj yaparak uzaklaştığında neden sinirlendiğine de anlam veremedi.
Cuma gününe dek bu rutinde devam etti. Cuma sabahı elinde iki kek fanusuyla inen kadına yine yetişti. Arka koltuğa koydu. Birbirlerinin yüzlerine bakmadan günaydın dediler. Küs gibiydiler ve çok konuşmayı sevmeyen Akın'a bile bu durum fazla gelmeye başladı. Radyoda çalan şarkılara direksiyonda ritim tutarken ara ara kadına bakmadan edemiyordu. Hamza ve Tayyar'ın aynı anda kadının neyine vurulduğunu düşünüyordu.
Tamam, çirkin bir kadın değildi ama öyle hemen evlilik düşündürecek çarpılacak bir güzelliği de yok derken iç sesinin söyledikleriyle sarsıldı. 'Sağ gözünün altındaki mercimek büyüklüğünde ki ben ne kadar güzel değil mi? Hele gür saçları, dudakları ama en çok dolgun göğüsleri insan bakmadan duramıyor.' Hemen gözlerini çekti. Bugün giydiği kırmızı gömleğin düğmeleri açıktı ve altındaki beyaz badiden göğüsleri harika duruyordu.
Beğendiğinden değildi. Kesinlikle Hamza ve Tayyar yüzünden kadını incelerken buluyordu kendini, bütün öğle yemeklerinin konusu genç kadındı. Yok çok tatlı, yok çok güler yüzlü, yok çok becerikli tam evlenilecek kadın falan delirmek üzereydi. Bir de tüm hafta dikkatini çekti, herkesle konuşuyor gülüyor kendisine gelince surat asıyordu. Bu tavırları yüzünden sürekli kadını düşünmesine sebep olmuştu. Eve varmış inmek üzereyken Ömür'ün sesiyle bir anda kadına döndü. Yanlış duyduğunu sandı.
"Akın Bey sizden bir şey isteyebilir miyim?"
"Ta..tabi!"
"Pazartesiden itibaren beni caminin oradan alır mısınız?"
"Neden, laf söz eden mi oldu?"
"Yok, ben iki günde bir caminin bahçesindeki ve yandaki parkta yaşayan kedilere köpeklere mama verip öyle işe geliyordum. Bu hafta beni hep siz alınca, sadece bir akşam gidebildim. Erken kalkarım mamaları yerlerine koyarım sonra caminin orada sizi beklerim olur mu?"
"Beraber yaparız, zaten eliniz kolunuz dolu oluyor nasıl taşıyacaksınız."
"Ben size rahatsızlık vermeyim, hallederim."
"Israr ediyorum Ömür Hanım!"
Ömür tüm hafta ilk gez bal gözlerini Akın'ın siyaha yakın kahve gözlerine dikti. Ne demesi gerektiğini bilemedi? Mehmet Bey'e göre Akın ondan hoşlanıyordu ama o öyle olduğunu düşünmüyordu. Bir kez bile ona bakmamıştı. Beklentiyle bakan gözlerine hafif gülümsedi.
"Peki, teşekkür ederim," dedi ve arabadan indi. Akın'da kek fanuslarını mutfağa bıraktı. Ömür bütün arkadaşlara ikram edersin abla ben birini Mehmet Bey'lere diğerini çalışanlara yaptım deyince bundan hiç hoşlanmadı. Sabah kahvesinin yanına kek gelince ilk tadına o baktı. Enfes olmuştu, yumuşacıktı.
"Maşallah ne iyi kız, hem de becerikli!"
"Sen onu bir de şirkette gör, millete kök söktürüyor. Sizin yüzünüzden Mehmet Bey'den azar işitemem diye bir paylıyor milleti görsen. "
"Aşk olsun Sinan abi beni mi kötülüyorsun?"
"Gel gel sana da kahve yapayım?"
"Sağ ol abla ben çay alırım, Mehmet Bey'in uzun bir telekonferansı var öğleye dek rahatım. Mine ablayla otururum dedim ama odasında dinleniyormuş."
"Sorma çok az kaldı doğuma, hanımım iyice yorgun düştü."
"Senin bu kocan biraz önce beni mi kötülüyordu Aysel abla!"
Sinan ve Aysel kahkaha atınca onun dudaklarını büze büze konuşmasına Akın'da gülümseyerek baktı. Kadının günlerdir sesine hasretti. Yine onunla konuşmasa da ne kadar tatlı derken buldu kendini.
"Yok kuzum senin nasıl cevval, tuttuğunu koparan olduğundan bahsediyordu."
"Millete kök söktürmüyor musun?"
"Mehmet Bey ile birebir çalışmayan beni anlayamaz."
"Ben anlıyorum seni," diyen Akın'a döndü. Aynı sabah ki gibi bir süre gözlerini birbirlerinden ayırmadılar. Sinan bu duruma gülerken Mehmet Bey'e çok beklemelerine gerek kalmadığını söylemeyi planlarken, Hamza'nın sesiyle Akın'ın yüzünün değişmesine kahkaha atmak istedi.
"Ömür kek çok güzeldi, hep yapar mısın?"
"Afiyet olsun, fırsat buldukça yaparım tabi..."
"Sen bana telefon numaranı ver, canımız çektikçe sana yazayım."
Akın'ın bir anda yerinde dikelmesiyle ona bakan Ömür, telefon numarasını söyleyecekken, hiç onluk bir hareket olmadığına karar verdi. Sırf kıskandıracağım derken kişiliğine aykırı hareket etmek istemedi. Hamza'ya gülümsedi. Çayını alarak ayağa kalktı.
"Aysel ablaya söyleyin o bana haber eder, ben bi Mehmet Bey'e bakayım,' diyerek mutfaktan çıkınca Akın'ın sertleşen yüzü yumuşadı. Hem de Hamza'nın bütün yakın olma çabalarını kapatmış olması hoşuna gitti. Çatalını batırıp kekinin son lokmasını ağzına atarken, gerçekten çok güzel diye mırıldandı.
Akşam mesaisi bitip, Ömür'ü evine götürmek için sabırsızdı. Anlamıştı, genç kadının pek konuşmaya niyeti yoktu ama mutlaka kendisi bir şeyler söyleyecekti. Yarım saat sonra dışarı çıkacağını düşünürken, Mehmet Bey'in aramasıyla şaşırdı.
"Efendim!"
"Akın Ömür'ü Tayyar bırakacak seninle işim var!"
Yüzüne kapanan telefonla bakakaldı. İşlerim hep mi ters gider diye dişlerinin arasından isyan edecekken, ona doğru koşarak gelen Tayyar gözüne batıyordu.
"Abi anahtarı alayım!"
"Bu hız lan!"
"Ömür'ü eve bırakacağım ya."
"Nereden Ömür oluyor, Ömür Hanım diyeceksin."
"Tamam abi hanım derim ama belki yol boyu konuşurken biraz olsun sohbeti ilerletirim."
"Tayyar onun sevgilisi varmış."
"Öyle mi?"
"Evet bir haftadır götürüp, getiriyorum ya biraz sohbet ettik. Başı bağlı yani..."
Tayyar'ın surat asışını umursamadan eve doğru yürüdü şansına küfür etmeye başladı. İnşallah Ömür gömleğinin düğmelerini kapatır derken kapıda karşılaştı. Tam yana çekilerek yol verecekken vazgeçti. Kadın önüne geçen adama araştıran gözlerle baktı.
"Üşümüyor musun?"
"Yoo!"
"Bence üşürsün, dur ceketimi vereyim."
"Üşümüyorum, gerek yok."
"Emin misin önünü kapat bari!"
"Akın Bey iyiyim, üşümüyorum ve önümden çekilir misiniz?"
Ömür kaşlarını çattı. Bu adam ne yapmaya çalışıyordu. Mehmet Bey bir haftadır bana bırak senle konuşmayan adam sürekli bir bahaneyle seninle konuşacak diyordu ama böyle saçmalayacağını söylemişti. Usulca önünden çekilince Tayyar'a gülümsemesi üzerine Akın'ın sinirleri attı. Mırıldanarak içeri girdi.
"Herkese gülücükler, bize gelince çekilir misiniz Akın Bey!"
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
66.82k Okunma |
5.87k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |