48. Bölüm

48. Bölüm

NERİMAN VURGUN
herdem6060

48. Bölüm

3 ay sonra

Mine yorgun hissettiği için eve öğlen gelmişti. Elini karnına attı. Tam tamına 17 haftalık hamileydi. Güya 12. haftadan sonra azalacak kusma seansları bir gram azalmamış, artık doğurana dek kusan kadınlardan olmaktan korkuyordu. Sürekli kustuğu içinde bazen tansiyonu düşüyor ve yorgunluk hali hiç bitmiyordu. Mehmet’in işe gelme demelerini ısrarla dinlemiyor her gün mesaisine gidiyordu ama hamile kaldığı günden beri mesai olarak tam bir haftayı tamamlayabildiği söylenemezdi. Genelde saat 15.00’dan sonra sapsarı oluyor, pili bitmiş durumda eve dönüyordu.

Doktoru da ne kadar kusarsa kussun mutlaka yerine hemen bir şeyler yemesini istediğinden sürekli yiyip yiyip, yediklerini çıkarma halinden nefret etmişti. Resmen hayat kalitesi yerle bir olmuştu. Bugün öğleden sonra gelmişti. Geldiğinden beri uzanıyordu. Bir saat kadar uyumak iyi gelmişti. Ayağa kalktı mide bulantısı bekledi ama bir şey hissetmeyince duşa girdi.

Kısa bir duşun ardından üstünü giyindi. Günlerdir hiç olmadığı kadarda dinçti. Karnı guruldayınca gülümsedi. Bu süreçte on iki kilo vermişti ve kocası bu durumdan hiç memnun değildi. Hem bebeği hem de kendi için beslenmesi gerekiyordu. Canı da hiçbir şey istemiyordu.

Mutfağa indiğinde bütün çalışanlara gülümsedi. Aysel onu görür görmez ayağa kalktı. Kaç aydır onu da iyice yormuştu. Zaten kendi çocukları vardı, koca evin işleri ve ona çeşit çeşit yemek pişirmekle uğraştığı halde yiyemediği için mahcup oluyordu. Gülümsemesine karşılık verirken nedense canı ekmek arası beyaz peynir çekti. Hemen dolaba yöneldi.

“Ben yardım edeyim Mine Hanım!”

“Canım beyaz peynir çekti bir parça ekmek verir misin?”

Dolabın kapağını açtı. Beyaz peyniri çıkarırken, sebzelikten kıpkırmızı domatesi görünce de bir mutlu oldu ki sanki hazineymiş gibi gözleri parladı. Hemen bir tane de domates aldı. Aysel’in getirdiği ekmeği görünce karnı yeniden guruldadı.

Mehmet’in bu anı görmesini isterdi. Günlerdir açsın, zayıfladın, bebeğimize de yazık diye hayıflanan adam şimdi iştahla sandviç yiyeceğini görse kendi doymuş gibi olurdu. Hemen domatesi yıkadı. Ekmeğin arasına koca bir dilim beyaz peynirden sonra kalın bir dilimde domates kesti. Büyük bir ısırık aldığında gözlerini yumdu. Allah’ım kimseyi açlıkla sınav etme diye aklından geçirirken, ikinci bir ısırık aldı.

Ona gülümseyerek bakan kadından sonra sandviçle aşk yaşamayı bırakıp köşede ki masaya yürüdü.

“Çay da vereyim mi yanına?”

“Of gerçekten mi Aysel ver ver!”

Aysel iki çayla masaya oturdu. Sandviçini bitirmek üzere olduğunu görünce mutlu oldu. İki aydır doğru dürüst bir şey yiyemeyen kadına üzülüyordu.

“Çok şükür bugün iyisin hanımım.”

“İyiyim,” deyip çayından bir yudum aldı. Tam harika olmuş diyecekken Sinan telaşla içeri girdi. Evlenene dek Mehmet’in şoförü Sinan’la Aysel’in evli olduğunu bilmiyordu. Onun bu telaşına kaş çatarken, Aysel de ayaklandı.

“Ne oldu? Çocuklar mı?”

“Yok yok Akın’ı getirdim. Dünden beri biraz hasta gibiydi. İzin al Mine Hanım’dan sonra işe dönme dedim ama geri gelmişti. Baktım söz dinlemiyor Mehmet Bey’e söyledim. Doktora götürdüm, üşütmüş.”

“İyi mi Sinan abi!”

“İyi olacak inşallah hanımım! Aysel sıcak bir çorba yap demeye geldim.”

“Hemen yaparım.”

“Ben yapayım annemin bir tarifi var. Sen bana malzemeleri çıkar Aysel!”

“Olur mu siz dinlenin.”

“Hayır çok iyiyim hadi bana tavuk, üç büyük havuç biraz un ve limon çıkar,” dedikten sonra çayından bir yudum daha alıp ayağa kalktı. Akın onun için çok değerliydi. Sürekli dibinde olan adamın hasta olduğunu fark etmediği içinde utandı. Kuzeninden onu kurtardığı günden beri Akın onun yakın korumasıydı. Mehmet’ten çok onun yanında sayılırdı.

Yaklaşık bir saatin sonunda çorba hazırdı. Hemen yukarı çıkıp kalın bir şeyler giyindi. Üzerine aldığı hırka yeterli gibiydi. Aysel’in küçük tencereye koydurduğu çorbayı aldı. Tam dış kapıya gelmişken, Mehmet’le karşılaştı.

“Aşkım hoş geldin?”

“Hoş buldum iyi misin?”

“İnanmayacaksın ama iki saattir hiç midem bulanmadı.”

“Gerçekten mi? Hemen bir şeyler yeseydin,” dedikten sonra karısının yanağından öptü. Tam yaklaşıp sarılacakken elindeki tencere dikkatini çekti. Mine kocasının bakışlarından sonra hemen açıklamaya koyuldu.

“Yedim yedim. Akın hastaymış ona çorba götürüyorum.”

“Sebep!” derken kaşlarını çattı Mehmet ve hala küçük tencereye bakıyordu. Kocasının birden sertleşen sesine her zamanki gibi anlam veremedi.

“Hasta ya ondan!”

“Ne alaka!”

“Anlamıyor musun kocacığım, Akın hastaymış ona çorba götürüyorum.”

“Sebep!”

“Aaa Mehmet!”

“Mine neden sen götürüyorsun, ne alaka!”

“Çünkü o benim yakın korumam!”

“Yani!”

“Mehmet çekil karşımdan Akın’a çorba götüreceğim.”

“Bırak dışardaki çocuklardan biri götürür.”

“Hayır çekil ben götüreceğim,” derken Mine’nin sesi gayet sert çıkmıştı. Mehmet’te elindeki evrak çantasını yana doğru fırlatıp karısının arkasından çıktı. Hemen toparlanan korumalardan Akın’ın evini öğrenen Mine bu zamana dek hiç ilgilenmediğini fark edince utandı.

Aysel ve Sinan, bahçıvanın ailesi bir de Akın bahçedeki küçük evlerde kalırken diğer çalışanlar sabah gelip akşam gidiyorlardı. Arkasından takip eden kocasına hiç bakmadı. Homurtusunu da duyuyordu. Akın’la ne derdi vardı bilmiyordu ama sürekli bir tersler halindeydi. Küçük evin önüne geldiğinde kapıya vurdu. Bekledi.

Ensesinde hissettiği nefesten kurtulmaya çalışır gibi kalçasıyla kocasını geri itmeye çalıştı. Kapı açıldığında güler yüzlü bir Mine ve dövecek gibi bakan bir patron beklemeyen Akın ilk önce konuşamadı.

“Akın hastaymışsın?”

“Ee evet efendim.”

“Aaa biz daha önce ne konuştuk bana Mine diyecektin.”

“Anlamadım ne diyecek!”

Mehmet’in sert tepkisiyle Akın alt dudağını ağzının içinden dişledi. Mehmet Bey’in nasıl kıskanç olduğunu en iyi o biliyordu. Mine acaba onun canıyla oynadığının farkında mıydı? Kadın ters ters kocasına baktı. Sorusuna cevap vermedi sonra tüm sevimliliğiyle tencereyi uzattı.

“Sana annemin tarifini yaptım. Bu çorbayı sıcak sıcak iç sonra ilaçlarını al, yarına bir şeyin kalmayacak.”

“Teşekkür ederim, niye zahmet ettiniz.”

“Hadi geç içeri bol bol dinlen ve çabucak iyileş, ay bak öksürüyorsun.”

Akın Mehmet’in yüzüne bakamıyordu. Onun alnına dokunacak karısının elini ellerinin içine alışına gülmeyi öyle çok isterdi ki, Mine’nin ona bu denli değer verdiğini daha önce fark etmediğine emindi. Ancak sağ kalması için ömrü boyunca bu bilgi gizli de kalabilirdi. Duyduğu buz gibi sözlerden sonra sıçtım Mehmet Bey beni yağlı kazığa oturtmasa bari diye içine korkular saldı.

“Bence de çabucak iyileş Akın!”

Mine aynı terslikle arkasını dönerken, elini kocasından kurtarmaya çalıştı. Akın’a olan tavırlarına hep gıcık oluyordu. Akın ağzı var dili yok, iyi niyetli işinde de dört dörtlüktü ama Mehmet ona hep kötü davranıyordu. Akın’ı korumak isteği yaratarak bu yakınlığı kendi sağladığını bilse ne yapar acaba diye içinden söylenerek hızlı hızlı eve girdi.

“Karıcım bak ikidir söylüyorum, yavaş yürü…”

“Ya senin bu çocukla derdin ne?”

“Çocuk mu? Eşek kadar adam o bir kere…”

“Akın’a böyle davranmanı istemiyorum.”

“Hayırdır ya sen niye onu bu kadar savunuyorsun.”

“Çünkü onu seviyorum,” deyince Mehmet irkilir gibi oldu. Yüzü kıpkırmızıya dönerken Mine’ye ters ters bakmaya başladı. Dişlerini sıkıyordu. Yoksa hamile karısını çok fena üzecekti. O sinirli adamdı. Mine o yüzüyle çok karşılaşmadığı için şu an rahatlıkla böyle konuşabilmişti. Dişlerinin arasından tıslarcasına kısık sesiyle tekrar sordu.

“Bir daha söyle Akın’ı ne yapıyorsun?”

“Seviyorum hiç olmayan erkek kardeşim gibi!”

Mehmet’te Akın’ı çok seviyordu. Yoksa şimdiye dek çoktan kapının önüne koymuştu. Mine’nin onu görünce parlayan gözlerine sıcacık konuşmasına sinir oluyordu. Bir de hep bir savunma halindeydi. Sanki Akın’ı boğazlıyormuş gibi davrandıkça adamı elinde koyacaktı haberi yoktu. Derin bir nefes aldı.

“Neyse! Seni üzmek istemiyorum.”

“Mehmet yapma böyle,” derken gözleri doldu. Kocasının ona kızdığı belliydi. O herkese ters kendine yumuşacık kocasına alışkındı. Adamın gözlerinden çıkan ateş ortalığı alev aldıracak türdeydi.

“Miden kötü değilken yemek yiyelim. Üstümü değiştirip geliyorum.”

Mehmet yerleri döve döve yukarı çıkarken kravatını gevşetiyordu. Bir an önce ılık bir duş alıp sakinleşmeliydi. Yoksa gerçekten karısını kırabilirdi. Mine gözleri dolu dolu sevdiğinin arkasından bakakaldı. ‘Abarttın,’ diyen iç sesine hayır o abartıyor demek istedi. ‘Canı çok sıkıldı,’ diye tekrar eden sese hak verdi.

‘Neden kocana güvenmiyorsun, sana kaç kez bizim anlaşma şeklimiz öyle dedi. Neden hala bir savunma halindesin bak kırıldı kocan sana… Hem neden midende bulanmıyorken kocanla tenlerinizi kavuşturmuyorsun!’

Gerçekten neden haftalardır ilk defa midesi bulanmazken kocasını doya doya öpmek sevmek yerine kavga ediyordu ki usul usul yukarı çıkmaya başladı. Hala sinirliyse yaklaşamam diye aklından geçirdi. Bazen korkutucu oluyordu kocası ve onun o yüzüyle tanışmadığı için şanslıydı. Yoksa korkudan sevmeyi bırak yaklaşamazdı. Odaya girdiğinde banyodan ses geldiğini duyunca gülümsedi. Şansına bir çak yapmak istedi. Hemen soyunmaya başladı. Banyonun kapısını sessizce açtı.

İki kolunu yana açmış duvara dayamış başından su akıtan adamın hala sinirli olduğu gergin kaslarından belliydi. Dudaklarını büzdü. Duşa kabini açtığında bile adam geri dönmedi. Mine pes etmedi ve arkadan sarıldı. Kaslarının gerginliğinde üstlerinden akan suyla Mine dudaklarını sırtına bastırdı. ,

Mehmet’in kasılması üzerine dişlerini geçire geçire sırtında gezintiye çıktı. Hala aynı pozisyonda bekleyen adamın belinden öne doğru elini geçirdi. Tam istediğine kavuşacakken birden eli durdurulunca kadın sinirlendi. Bayağı sert şekilde sırtından ısırdı.

“Kocamı özledim,” de hırsla bir kez daha ısırdı. Kasılan adamın sesinin çıkmaması üzerine yandan önüne geçti. Gözlerini kapatmış yüzü kaskatı adamın yüzüne dokunduğunda gözleri birleşti. Uzanıp dudaklarından öpünce karşılık alamayacağını sanmıştı. Ancak busesine aynı şekilde karşılık alınca tebessüm etti.

İki elini boynuna asıp dudaklarına asıldı. İştahla öpmeye başladı. Tepelerinden akan sudan rahat edemeseler de öpücükleri derinleşti. Mine’nin dudakları boynuna oradan omzuna doğru yol alırken gözlerini ayırmadan omuzlarından tutup, hafif itti karısını uzaklaştılar.

“Öfkeliyim!”

“Biliyorum!”

“Sana da bebeğimize de zarar vermekten korkuyorum.”

“O zaman bana izin ver sevgilim. Beni istediğini biliyorum. Bırak öpücüklerim dokunuşlarım seni sakinleştirsin.”

Mehmet derin bir soluk aldı. O da deliler gibi özlemişti ama kendini de biliyordu. Mine’ye hala sinirliydi. Bu kıskançlıktan çok başka bir duyguydu. Onun ağzından kardeş olarak bile olsa bir erkeği sevdiğini duymak çığ altında kalmak gibi gelmişti.

Mine kocasının kendisiyle mücadele ettiğinin farkındaydı. Hafif gülümseyerek elinin birini penisine atarken diğer elini boynuna atıp çekiştirdi. Dudaklarını iki kürek kemiğinin arasına bastırdı. Isırırcasına öpücüklerini sıralamaya başladı.

“Minee!”

İnler gibi karısının adı dilinden dökülürken hala kendini bırakmış değildi. Çenesinden boynuna doğru inen dilin tadını almak istercesine tepelerinden akan suyu kapattı. Karısının erkekliğini sıkmasıyla kaskatı oldu.

“Siktir, siktir!”

Ağzından çıkan küfürlerle Mine’nin hareketleri hızlanırken, Mehmet tepkisiz kalışına son verdi. Sağ elini karısının beline atıp, göğüslerini bedenine yapıştırdı. Çıplak tenleri birbirleriyle dans ederken iniltileri banyo duvarlarına çarpıyordu.

Kendi beyaz teniyle kocasının teni öyle tezat bir güzellik oluşturuyordu ki tadı da bambaşkaydı. Anladı hamileliğinde tek canının çektiği kocasının teniydi. Dudaklarını birleştirdi, kocasının içli öpücüklerine ihtiyacı vardı. Onun sakinleştiğine emin olmalıydı. İnleyen adamının erkekliği taş gibi olmuştu. Kendi kadınlığı da sızlıyordu.

Bacağını kaldırıp, sürtünmeye başladığında Mehmet karısının ne istediğini anladı. Bir eli belinde karısının bacaklarını beline dolamasını sağladı. Pozisyonunu ayarlayıp, karısının içine tek hamle de girdi. İkisi de birbirlerinin ağızlarının içine içine inlerken, Mehmet bir an durdu. Özlemişti hem de çok özlemişti ve sımsıkı sarılan erkekliği kendinden geçirmek üzereydi.

Gözlerini açıp kendini geriye atmış karısının yüzüne baktı. Banyonun sıcaklığı sevişmenin alevlerinden kıpkırmızı yüzü öpüşmekten berelenmiş dudakları harika gözüküyordu. Ama! Ama ona bakan gözler bambaşka hislerle doldurmuştu. Eğilip Mine’nin boynunu kokladı. Sonrada öpücükler kondururken mırıldandı.

“Tenin beni öldürüyor, konuna tenine sana ölürüm!”

Mehmet’in sözleriyle bütün tüyleri ayaklanan kadın hareket etmeye başladı. Her defasında sırtı soğuk duvara gelirken biraz daha yükselen Mine eliyle kocasının boynuna iyice asıldı. Çünkü ciddi yükselmeye ve içindeki coşkuyu sonuna dek yaşamaya ihtiyacı vardı. Bu ihtiyacını anlayan kocası da onu bekletmeden içinde hızlandı.

“Ah Mehmet! Daha hızlı,” diyen karısından sonra iki elini karısının beline sabitledi. Girip çıkmalarını hızlandırdı ama bir taraftan da sert olmamaya çalışıyordu.

Doktorları cinsel ilişki için bir sorun yok demişti. Ancak Mine’nin mide bulantıları ve kusmaktan bitap düşen hallerinden dolayı neredeyse iki aydır üç yada dört kere ancak sevişebilmişlerdi. Bu seferki sevişmelerinin farklı olduğu kendinden geçirecek düzeye gelmeleri ikisi içinde müthiş bir duyguydu.

“Me.. Mehmet geliyorum tutamıyorum,” diyen kadın iyice sırtını duvara yaslayıp çığlık atarak kendini bıraktı. Ondan sonra birkaç kez daha git gel yapıp tamamlamasını bekleyen Mehmet şehvetten sertleşmiş yüzüyle iliklerine dek rahatladı.

Başını karısının iyice dolgunlaşan göğüslerinin arasına bıraktı. Saçlarının okşanması üzerine dizlerinin üzerine çöktü. Mine’ye sımsıkı sarıldı. Konuşmadılar, konuşamadılar zaten bedenleri dudakları onlar adına konuşmuştu. İlla bir sese bir söze gerek yoktu.

Sonra sessizce banyo yaptılar. Mehmet ilk önce karısını güzelce yıkamış, sonrasında kendisi yıkanmıştı. Çıktıktan sonrada ilk Mine’nin bornozunu giydirip gür uzun siyah saçlarını büyük bir havluyla sarmıştı. Sonrasında kendi bornozunu girip, saç havlusunu boynuna attı. Kucağına aldığı karısını yatağa bıraktı.

İlk önce onun kıyafetlerini getirip giydirdi. İyice mayışmış karısını yatağa soktu. Onu yormuştu ve hizmet etmek istiyordu. Üzerine sadece gri atlet ve baksırını girip, hemen sevdiği kadının yanına girdi. Başını göğsüne yatırıp, belinden çekiştirerek iyice bedenlerini yapıştırdı.

“Mehmet!”

“Efendim ürkek kuşum!”

“Öfkeli halin çok korkunç!”

Normal bir şey söylüyormuş gibi bir de adama iyi sırnaşarak söylememiş miydi? Mehmet ilk şaşkınlıkla yüzüne baktı. Gözleri kapalı haline kıyamayıp alnından öptü.

“Öyleee! Kızdırma beni!”

“Ama çok da seksi!”

“Vay ürkek kuştan nağmeler.”

Mine cevap vermedi çünkü ağzını yaya yaya uykudan önce söylediği son sözlerdi. İyice mayışmış birde hala benle uğraşıyor diye aklından geçirirken gülümsedi. Saçlarını kurutamamışlardı. Aklına Mine’nin hamile olduğunu söylediği gün geldi.

Mine sürekli uyumak isteyince hasta olduğunu düşünmüşlerdi. Doktora götürmek istemişti ama inatçı karısı gitmemişti. Bir Cuma günü sabahı işe gittiğinde Türkan ile işleri olduğunu söyleyip, şirkette kuzeniyle buluşup gitmişlerdi. O gün bir sürü toplantısı olmasa peşini bırakmazdı. Akın’ın yanlarında oluşu içini rahatlatıyordu. Zaten o ne olursa söylerdi ama Mine’in adamı susmaya ikna edeceği tabi ki aklına gelmemişti.

***

Mine bir gün önce Türkan’la anlaşıp kadın doğum uzmanına geldiler. Akın yanlarındaydı. Onu Mehmet’e söylemesin diye ikna etmek çok zor olmuştu. Sürprizimi bozarsan seni kovarım diye tehdit bile etmişti. Türkan’da regli günü bayağı geçtiği için gelmek istemişti. Onun regli günleri hep düzensiz olurdu o yüzden hemen heveslenmek istememişti.

Kan tahlili vermişler heyecanla bekliyorlardı. Ah birlikte çocuklarımız olursa aynı bizim gibi büyürler diye hayaller kurmuşlardı. Bir saat sonra çıkan sonuçlardan sonra ikisi de havalara uçtu. Türkan, Mine’den bir hafta önce hamile kalmıştı. Mine 7 haftalık iken Türkan 8 haftalık hamileydi. Ultrasonda kontrolleri yapıldı ama kocaları olmadan kalp atışlarını duymak istemediler.

Ne yapacaklarını kocalarına nasıl söyleyeceklerini falan heyecanlı heyecanlı konuşurken, Mine’nin evine geldiler. Tabi ki ilk öğrenen Akın olmuştu. Mine herkesi toplamaya karar verdi.

“Türkan bu akşama herkesi buraya toplayalım. Bir kere de söyleyelim. Öğlen bile olmadı işleri yoksa herkes gelebilir.”

“Ah Baran çıldıracak!”

“Mehmet de…” derken yüzleri gülüyordu. Mine hemen annesini arayıp amcamlarla birlikte akşam yemeğine bekliyorum diye davet etti. Arkasından Suzan annesini arayıp akşama ailesinin geleceğini, onları da görmek istediğini hem hafta sonu birlikte olabileceklerini söyleyerek ikna etti.

Bu sırada da Türkan Ekrem Bey’i arayıp, Serap ablayla bekliyorum dedi. Sonra Leyla’yı aradı. Gelemeyiz sözcüklerini duymadığını ve mutlaka beklediğini söyleyerek kapatmıştı Miraç ve Berra yurtdışındaydılar. Mahir ve Şehbal’de gelemeyeceklerini söyleyince ona göre hazırlık için Aysel’le konuştu. Büyük bir yemek organize ettiğini ve dışardan da sipariş edebileceğini söylese de her şeyi evde yapmak isteyen kadına ikisi de yardım etmişlerdi. Mine ilk mide bulantısını da o gün yaşamıştı. Mutfaktaki yemek kokularından sonra içi dışına çıkana dek kusmuş uzun süre kendine gelememişti.

Uzun masaya hazırlanan akşam yemeğinde Türkan özellikle kocasıyla Mine ve Mehmet’in yanına oturmuştu. Aslında utanıyordu, çünkü onun düğünü olalı bir ay olmuştu ama iki aylık hamileydi. Ailesine bu detayı vermeden bir sevinç yaşatmalıydı.

Aile büyükleri çok iyi anlaştıkları için şanslıydılar. Yemek masasına geçtikten sonra sık sık Mine ile göz göze geldiler. Çorbalar içilmiş ve yemeklerden de doyulacak kadar yenilmişti. Mine’nin tekrar midesini tuttuğunu görünce mecbur kendi ayağa kalktı. Yanındaki yakışıklı kocasına bakıp, dümdüz konuşmaya başladı.

“Sevgili ailemiz aslında ev sahibi olarak konuşmayı Mine’nin yapması daha uygun olurdu ama o şu an konuşma yapacak durumda değil.”

“Mine ne oldu? Yine mi rahatsızsın,” diye telaşla konuşan kocasının elinden tuttu. Kuzenine ters ters baktı. Herkesin gözünü ona dikmesini sağlamak zorunda değildi. Annesinin babasının telaşlı gözleriyle bir açıklama yapması gerekirdi. Derken ağzına doğru yükselen acı sudan dolayı ayağa kalktığı gibi lavaboya koştu. Her bir ağızdan seslenmeleri duyacak gibi değildi.

“Türkan kızım Mine’ye ne oldu?”

“Bir şeyi yok merak etmeyin birazdan gelir. Hepiniz davetimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz,” diye konuyu kuzeninden uzaklaştırmaya çalışsa da herkesin ara ara kapıya baktığının farkındaydı. Hatta Amcası ve Suzan Hanım dayanamayıp Mine’ye bakmaya gitmişlerdi.

Tekrar yanındaki ela renkli gözlere döndü. Baran’ın vereceği tepkiyi öyle merak ediyordu ki heyecanı tavan yapmıştı. Açıkçası kuzeninin kusmasını düşünecek ruh halinde değildi. Mine elini yüzünü yıkamış Mehmet ile içeri girdiğinde tekrar konuşmaya başladı. Amcası ve Suzan Hanım da yerlerine oturunca devam etti.

“Mine ile sizi davet etmemizdeki sebebini açıklamak için çağırdık.”

“Kızım iyi misiniz?”

Ayhan Bey Türkan’ı dinleyemeyecek kadar telaşlıydı. Onun prensesinin yüzü kireç gibiydi. Yemek falan da umurunda değildi. Mine Suzan annesi dahil herkesin telaşlı yüzünü görünce gülümsemeye çalıştı.

“Yok olacak gibi değil, kalk doktora gidiyoruz.”

“Mehmet hayır!”

“Ne demek hayır ya şu haline bak!”

“Kızım Mehmet doğru söylüyor bize ayıp falan olmaz onu düşünüyorsan.”

“Hayır Ahmet baba doktora gidecek bir şey yok,” deyip Türkan’a döndü. Hadisene dercesine bakışınca herkesin bakışları bu sefer ikisi arasına geçmişti. Güzel bir haber verecekken milleti gerdiklerinin farkındaydı. Mine’nin sert sesinden sonra Baran’a döndü tekrar ve masanın üstündeki elini tuttu.

“Türkan söyle artık!”

“Baran!”

“Neden korkmaya başladım ben.”

“Baran,” dedi tekrar gülümsedi. Tuttuğu eli karnının üzerine koydu. Belgin Hanım ağlamaya başlayıp, kötü bir şey olmuş diye mırıldanınca Mine daha fazla dayanamayıp bağırdı.

“Mehmet ben hamileyim!”

“Ne!”

“Mine ilk ben söyleyecektim. Baran bende hamileyim.”

“Söyleseydin o zaman herkesi telaşlandırdın. İki saat boyunca Boron Boron!”

Mine’nin dalga geçen haline böylesine sert sinirine kimse şahit olmadığından şaşkınlık yaşarlarken kavga eden iki kuzenden kimse araya giremiyordu.

“Mine saçını başını yolarım bak, ilk ben söyleyecektim.”

“Gel gel yol bakalım, bende tepende saç koyuyor muyum?”

“Aşkım, Türkan bir baksana bana!”

“Mine’m bir dakika araya girebilir miyim hayatım?”

“Sus Baran!”

“Sus Mehmet!”

Kızlar kocalarını da bir güzel azarladıktan sonra Berker’in gür kahkahasıyla herkes gülmeye başladı. Sadece Mehmet ve Baran süt dökmüş kedi gibi eşlerine bakıyorlar, bir de Türkan ve Mine sinirli sinirli soluyorlardı. Hala birbirlerini tehdit eden kızların arasına şükür sözleri girebildi.

“Allah’ıma şükürler olsun,” diyerek ilk şoktan kurtulan Suzan Hanım oldu. Mine’ye sımsıkı sarıldı. Arkasından sarılmalar tebrikler devam etti. Sadece Mehmet ve Baran hala eşlerine dokunamamışlardı. Ne hissedeceklerini de anlamadılar. Sürekli sarılan kişilere karşılık vermekten başka bir şey yapamıyorlardı. Yan yana gelen iki taze babanın görüntüsü komedi filmlerinde görülecek cinste bir şaşkınlıktaydı.

“Baran baba oluyormuşum.”

“Mehmet bende baba oluyormuşum.”

“Lann baba oluyorummm ya!” diye ilk Mehmet bağırınca herkes bir an durdu. Sonra tekrar tekrar baba oluyorum diyen Mehmet’i sakinleştirmeye çalıştılar.

Mehmet o günü ömrü boyunca unutmayacaktı. Şimdi bile uyuyan ürkek kuşunun alnına dudaklarını şükür niyetine koydu. Bir gün baba olacağını böyle saçma bir şekilde öğreneceği aklına gelmezdi. Sonrasında günleri Mine’nin, benim niyetim öyle değildi hep Türkan yüzünden diye söylenmesiyle geçse de o mutluydu.

Tek derdi üç haftadır cinsiyetini göstermeyen bebeğiydi. Bir Adanalı olarak erkek istiyordu içte içe ama kız olursa da dünyalar onun olurdu. Mine de nedense erkek hissediyorum diyordu. Gözleri kapanırken dilinden dökülenler çok amin dedirtmekteydi.

“Allah’ım sen sağlıklı sıhhatli doğmasını nasip et! Hayırlı evlat ver yeter bize!”

Bölüm : 14.12.2024 10:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...