44. Bölüm
Mine her ne kadar Menekşe’den nefret etse de intihar etmesine, babasının hastaneye gelmesi için Mehmet’e yalvarışına gerçekten üzülmüştü. Kocasının ne yapacağını bilemez haline kendi de yardımcı olamadı. Hasta olabilirdi, intihar etmişte olabilirdi ama kocasını Menekşe’nin yanına göndermek istemiyordu. O bir şey diyemediği için Mehmet’in cevap vermediğinin farkındaydı. Zar zor hiç istememesine rağmen istersen gidebilirsin diyebilmişti. Ancak Allah biliyor ya Mehmet giderse asla normal davranamam ona kızmadan da duramam diye içinden geçirmişti. Bakışlarını sabit tutmaya çalışmış, içinde harlanan yangınla beklemeye başlamıştı.
Suzan Hanım’ın durumu anlayıp, kızlarının hasta olduğunu her defasında Mehmet’i bu yolla yanına getirtmeye çalıştığını ve anne baba olarak ona iyilik yapmadıklarını Menekşe’nin durup dururken umutlanmasına sebep olduklarını söylemesi üzerine resmen kadının üstüne atlamak istemişti. Hatta bir iki adım atıp, ne yapıyorum ben ya diyerek yerinde durmuştu.
Hem oğlum evli ne olursa olsun bu gelinime saygısızlık olur deyince Ahmet baba da desteklemişti. Kederle evlerinden ayrılan akrabalarına üzülmelerine rağmen olması gereken buydu. Adamın arkasından baktıktan sonra dayanamayıp, Suzan annesinin iki elini de tutup dudaklarını bastırmıştı. Annem teşekkür ederim deyip durmuştu. Ahmet babasının da ona sarılması üzerine gözlerinden yaşlar boşaldı. Onlar artık gerçekten bir aileydi.
Arkadaş ortamında geçen keyifli kına gecesinden sonra herkes düğüne hazırlıklıydı. Mine bu sefer düşük omuzlu pencere yaka balık model bir gelinlik giydi. Fiziğine uygun olmadığını düşündüğü gelinlik konusunda Şehbal ikna etmişti. Uzun duvak yerine saçları açık bırakılmış ve saçlarına çiçekler iliştirilmişti. Pastel tonlarda makyajıyla İstanbul’daki düğüne göre oldukça sadeydi. Mehmet’in hayran bakışları eşliğinde sorunsuz gerçekleşen ikinci düğünden sonra pestilleri çıkmış durumdaydılar.
Mehmet, balayı için Bali adasında villa konseptli otelden yer ayırmıştı. Denize yüksekten bakan villa otelden ayrı ev gibi duruyordu. Odadan üç merdivenle direkt kendilerine ait havuzu ve bahçesi vardı. Mine’ye balayı için oteller gösterirken, villanın ve adanın fotoğraflarına heyecanla bakması karar vermesine yetmişti. Düğünden sonra üstlerini bile değişmeden onları bekleyen jete yetişmek zorunda kaldılar. Mine’nin ailesinden ayrılması çok zor olmuştu. Yine uzun ağlama serüveninden sonra jete yetişmişlerdi.
Jet havalandıktan sonra Mehmet yemek yemek istemişti. Mine’yi rahatlatmış ve uzun bir çay keyfi yapmışlardı. Sonrasında sevdiğini başını acıtmadan elleriyle yıkamıştı. Kendi de kısa bir duştan sonra yatağa geçmişti. Mine’nin yorgunluğu yüzünden belliydi. Bu yüzden başını alıp göğsüne koydu. Huzurla uykuya daldı.
İniş için uyandıklarında ikisi de dinlenmişti. Mehmet’in yakıcı ama etkili öpücüğünden sonra sersemlemiş olsa da hemen iniş için hazırlandı. Neredeyse bir saat sonra kalacakları yere gelmişlerdi. Mine gözlerini manzaradan çekemiyordu. Denizin ortasındaki küçük müstakil evlerden yürüyerek geçerken, denizin maviliğinin gökyüzü ile uyumuna karşıdaki kayalıklardan oluşan tepeceğe hayran kalmıştı. Mehmet elinden sıkı sıkı tutmasa kesinlikle düşebilirdi. Çünkü bu manzarayı kaçıracak korkusuyla asla yürüdüğü yere bakmıyordu. En uç noktadaki eve girdiklerinde kendini çok mutlu hissediyordu. Üç kişi eşyalarını odaya bırakıp gitmişlerdi.
Mine balkona açılan yere koştu, önündeki havuza iki kişi için ayarlanmış her şeyle heyecanı katlandı. Mehmet kollarını kendine dolayıp tek omzunu duvara yasladı. Bir ayağını diğer ayağının üzerine atıp, tebessümle karısını seyre daldı.
Mine gittikçe açılıyordu, açıldıkça içinden cıvıl cıvıl çocuk masumiyetinde bir kadın çıkıyordu. Her haline tekrar tekrar aşık oluyordu. Her defasında Mine’nin karşısına çıkan kişinin kendisi olduğu için şanslı hissediyordu.
“Mehmet burası resimlerin çok çok ötesinde,” deyip kocasına doğru koştu. Genç adamda onun heyecanıyla mutlulukla kollarını açtı. Sımsıkı sarıldı. Başını acıtmadan saçlarından öpüyordu. İki gün sonra dikişleri alınacaktı. Sonrasında daha rahat edeceklerdi.
Neredeyse üç haftadır sevdiğinin kuytularında kaybolmamıştı ve delirecek durumdaydı. Mine’nin dudaklarını göğsünde hissedince kasıldı. Bu kasılmaların karısının nasıl hoşuna gittiğinden habersiz, tekrar gür siyah saçlarını okşadı.
“Birazdan yemek getirecekler, duş almak ister misin?”
“Hımm beraber alacaksak olur?”
“Beni zorlama karıcığım.”
“Zorlanmaya ihtiyacın var.”
“Ooo Mine Hanım’dan beklenmeyen hareketler…”
Mine kıkırdadı. Gerçekten kocasının şaşırdığı kadar vardı. Onu özlemişti ve içinde tutamıyordu. Tutmakta istemiyordu zaten neden tutacaktı ki… ‘Hiç, o artık kocan istediğin gibi ondan yararlanabilirsin,’ diyen iç sesiyle tekrar kıkırdadı. Sanki kocam olmadan önce yararlanmıyordum diye cevap kendine cevap verecekken, aşkının sesiyle kalp atışı değişti.
“Bakıyorum acınacak durumum seni eğlendiriyor.”
“Aşkım benim, kocacığım! Yavaş oluruz.”
“Olmaz, tenine dudaklarım değdiği anda her şeyi unutuyorum. Canını yakarım.”
Mine alt dudağını sallayarak geri çekildi. Hiçbir şey demeden banyo olduğunu düşündüğü yere soyunarak yürümeye başladı. ‘Vicdansız adam özledim anlamıyor musun?’ diye içinden kocasına saydırmayı da ihmal etmiyordu. Boynundan aşağısını yıkarken bile Mehmet’e söylenmeye devam etti.
Mehmet’te karısının güzel vücudunu arkasından kararmış gözlerle seyredip, yutkunmaya çalıştı. Oda servisini arayıp yemek istedi. Banyonun kapısına bakarken derin bir nefes aldı. Hemen valizi açıp, mayosunu giydi. Yemek gelene dek yüzmezse bedeninin ihtiyacına yenilecekti. Hızla bahçe kısmına çıktı. Masmavi uçsuz bucaksız denizin güzelliğini görünce içi açılması gerekirdi.
Tekrar başını içeri çevirdi ve koşmaya başladı. O hızla da denize atladı. Gayet açıkta oldukları için denizin dibine doğru giderken hafif tebessüm etti. Denizi her zaman sevmişti. Nefesi tükenene dek bekledi ve aynı hızla suyun yüzeyine çıktı. Sonra kulaç atmaya başladı. Kol kasları yanmaya başlayana dek durmadı. Bir daha dalıp, yukarı çıkıp iki eliyle saçlarını düzeltti. Oldukça uzaklaştığını da o zaman fark etti. Kollarını açıp sırt üstü denize yattı.
Mine’nin güzel yüzü gözlerinin önüne geldi. Hafif tebessüm etti. Düğününde gazetecilere söylediği sözler hala kulaklarındaydı. Kalbiydi bu kadın ve gittikçe aşkı artıyordu. Beril’le girdiği ortamlarda gerilirdi. Mutlaka bir hadsiz konuşması olup, onun adına utanırdı. Annesine hiçbir zaman saygısı olmamıştı. Yüz verse ona sürekli annesini kötüleyeceğini biliyordu. Hatta bir keresinde dedesini doldururken kulak misafiri olmuştu ve büyük kavga etmişlerdi. İşçileri hor görür, sekreterlerini ezerdi. Sürekli uyarmasına rağmen hiç değişmemişti.
Oysa Mine öyle miydi? Annesine babasına saygısı, duruşu güzelliğiyle herkesi kendine hayran bırakmıştı. Adana’daki fabrikaya gittiklerinde emektar ustabaşının ellerini üstüne silip tedirginlikle Mine’ye elini uzattığında içi ezilmişti. Beril bir defasında yaşlı adamın elini havada bırakmıştı. Sevdiği kadın ise onu gururlandırmıştı. Adamın çekincelerini anlamış gibi güler yüzünü sunmuş, iki eliyle adamın elini tutmuştu. Hal hatır sorup, ailesine selam söylemişti.
Mine’yle girdiği hiçbir ortamda gerilmediğini anladığından beri bir erkek için sevdiği kadına güvenmenin, onunla gurur duymanın ve rahat olmanın aşk kadar önemli olduğunu anladı. Hayat ona bu yaşında birçok duyguyu öğretmişti. Aklına gelenlerle kahkaha attı. Herkese kuzu olan kadının kendisine gelince keçi gibi inatçı olmasına, gözleriyle onu azarlamasına bayılıyordu.
Düğünde akraba kızlarından birinin yakın davranması üzerine kolunu çimdikleyerek söylediklerini aklına gelince tekrar güldü.
”Bir Menekşe vakasına daha gelemem, gözlerini oyarım Mehmet, benden başkasına bakmak yok! Yanımdan da ayrılma sakın!” deyince nasıl dumura uğradığını şimdi idrak ediyordu. Nasıl şaşırmıştı? Olduğu yerde bir iki dakika Mine’nin suratına bakakalmıştı. O da hiçbir şey söylememiş gibi elini dudaklarına götürüp ona uzaktan öpücük yollamıştı. O anlarda ne tatlı olduğunu anımsayınca duruşunu düzeltip, kulaç atmaya başladı. Odalarına dönmek için sabırsızlandı. Bir an önce karısını öpmeliydi.
Mine banyodan çıktıktan sonra odayı boş görünce suratını daha çok astı. Üstüne bir bikini giyip, ip askılı mavi çiçekli ince elbisesini giydi. Kapı çalınca Mehmet olduğunu düşünerek sevinçle kapıya koştu. Yemeğin geldiğini görünce zorla tebessüm etti. Garsonlar işlerini yaparken sesini çıkarmadı. Bahçenin deniz tarafına doğru yürüdü. O ara kollarını aça aça yüzenin Mehmet olduğunu anladı. Nedense içi rahatladı. Onsuz kendini yapayalnız hissettiği için zavallı olduğunu biliyordu. Ancak! Bundan yüksünmüyordu. O hayatının en büyük şansıydı ve onu ömrünün sonuna dek yaşamak için elinden geleni yapacaktı. Son anda duyduğu İngilizce sözcüklerle arkasını döndü.
“Başka bir isteğiniz var mı efendim?” ("Any other requests, sir?")
“Teşekkür ederim? Kurum doktorunuz var mı?” ("Thank you? Do you have a corporate doctor?”)
“Var!” (”yes sir”)
“Teşekkürler, beni revire götürür müsünüz? (“Thanks. Can you take me to the infirmary?”)
Bilerek telefonunu oda kartını almadan odadan çıktı. Birazda Mehmet’in onu merak etmesinin iyi olacağına karar verdi. Sonra ne zaman böyle dalavereci bir kadına dönüştüğünü düşündü. Doktor odasına girdiğinde başını göstererek başına gelenleri kısaca anlattı. Türkiye’deki doktorunun dikişler alındıktan sonra denize girmesinde sakınca görmediğini ve dikişleri aldırmak istediğinden bahsetti.
Doktor da kontrol ettiğinde iki tanesinin kendiliğinden düşmüş olduğunu ve yaranın kapandığını gördü. Dikişleri aldı. Tüm günü su da geçirmemesini ama ara ara yüzmesinde sorun olmayacağını söyledi. Bir tane krem verdi. Akşamları yatmadan önce sürmesini istedi. Enfeksiyon riskinden bahsetti. Mine teşekkür ederken heyecanlıydı.
Kızgın boğa gibi yolun ortasına kadar gelmiş kocasından habersiz odasına yöneldi. Mehmet’i görünce yüzünde gülücükler ile koştu. Kocasına sımsıkı sarıldı.
“Hiç beni yumuşatmaya çalışma Mine Hanım, neredesin sen neden telefonunu yanına almıyorsun?”
“Sana bakınıyordum, hem ne bu surat… Hadi çok açım, odaya gidip yemek yiyelim.”
Mehmet’in elinden tutup çekiştirince adam uzatmadı ama kaşlarını daha çok çattı. Mine ondan bir şey saklıyordu. Başındaki bandajda çıkmıştı. Sonra duş aldığı aklına geldi. Doktorun ara ara açık bırakın dediğini de anımsayınca bir şey demedi. Odaya gelir gelmez balkona kurulmuş masaya geçtiler. Yemeklerden denerken Mine’nin gülümseyen heyecanlı haline şüpheyle baktı.
Sürekli sorular sorarak onu oyalamaya çalışmasına da anlam veremedi. ‘Nazar ettin kadına asla böyle hareketler yapmaz senden bir şey saklamazdı,’ diyen iç sesine kesinlikle hak verdi. Bu kadına ne oluyordu? Ne saklıyordu? Eğer birkaç saat daha böyle davranırsa kendi soracaktı.
Yemeklerini yediler akşam olmak üzereydi. Gökyüzü değişik bir kızıllığa bürününce Mine büyülenmişti. Hemen üzerindeki elbiseden kurtuldu. Mavi bikinisini giyerken Mehmet’i nasıl kudurturum diye düşünmüştü. Kocasının onu alttan alttan süzmesinden çok beklemesine gerek kalmayacağını anladı. Seksi bakışlarını adam adikti.
“Ben biraz havuza gireceğim.”
Mehmet’in sadece kafasını aşağı yukarı sallamasına, gözlerinin karasının artmasına gülümsedi. Havuza merdivenle inerken bileğindeki tokayla uzun gür saçlarını atkuyruğu yaptı. Yavaşça başını sokmadan yüzmeye başladı. Su sıcacıktı ve insanı gevşetiyordu. Hem havuzda yüzerken bile karşısındaki deniz manzarası huzurun adı gibiydi. Küçücük havuzda birkaç tur attıktan sonra kenara gidip merdivenlerden birine oturdu. Belinden aşağısı suyun içerisindeydi. Hafif bir müzik çalmaya başladığında kocasının da yanına geleceğini anladı.
Mehmet iki kadeh ve bir şişe beyaz şarap ile geldi. Mine’nin tam yanına koyup, dönüp peynir tabağını da aldı. Üstünü çıkarıp, karısının yanına oturdu.
“Sor hadi?”
“Neyi?”
“Kendini yediğinin farkındayım Mehmet nerede olduğumu merak ediyorsun.”
Mine bunu sorarken başını kocasının çıplak tenine koymuş işaret parmağıyla göbeğinde çizim yapar gibi hareket ediyordu. Genç adamın soluklarının hızlanması hoşuna giderken şortunun altına doğru elini sokmaya başlayınca derin bir nefesten sonra elini tutmasına kaşlarını çattı. Birden başını kaldırdı.
“Amma nazlandın?”
“Sevgilim!”
Mine’nin sanki dili damağı kurumuş gibiydi adamın acı çeken surat ifadesine bakarak dilini dudaklarında gezdirdi. Heyecandan gerçekten kurumuşta olabilirdi. Mehmet karısının seksi dilini takip ederken fısıltıyla küfür etti. Eli ayağı boşalınca da Mine’nin eli şortundan içeri kaydı. Bir kere daha küfür edince genç kadın kıkırdadı. Nedense kocasının bu acı çeken hallerine bayılıyordu. Aşağı yukarı sıvazlamaya devam ederken Mehmet bir kere daha tuttu.
“Dikişlerimi aldırdım Mehmet beni deli etme ve seviş benimle,” dedi ve dudaklarını birleştirdi. Adam bir an anlayamasa da sonrasında tutkuyla cevap verdi. Dilleri devreye girdiğinden ikisinden aynı anda inleme yükseldi.
Mehmet öyle özlemişti ki, dudaklarını çekip karısının çenesini ısırdı. Mine’nin zevkle karışık acıyla inlemesini gözleri kapalı dinledi. Bu sesi seviyordu. Ürkek karısının sevişme konusundaki talepkarlığına da bayılıyordu. Nasıl da seviş benimle diye emretmişti.
Öpe öpe Mine’nin boynuna indi. Boynunu hoyratça emerek kendi izlerini bırakmaya başladı. Tekrar öperek boynundan yukarı çıktı. Kulak memesini dişlerinin arasına aldı. Genç kadından aynı sesi duyduktan sonra dişlerinin arasından fısıldadı.
“Cezalısın! Dikişlerini aldırdın ve kaç saattir söylemiyorsun öyle mi?”
“Senden gelen cezaya da boynum kıldan ince…”
“İçinden hiç çıkmayacağım Mine, kıçının üstüne oturamayacaksın,” dediği anda Mine’nin bütün bedeni titredi. Sözlerle bir insan böylesine tahrik olur muydu? Şu an bu sözlerin daha ağırını duymak istercesine kocasına sürtündü.
“Elinden geleni ardına koyma!”
Mine’nin sözlerinden sonra sertçe memelerini açtı ve avuçladı. Sonrasında da hafif ayıp iki parça kıyafeti yırtarak çıkardı. Sert gözleriyle çırılçıplak havuzun merdivenlerinde yatan kadını süzdü. Akşamın kızıllığında ne kadar güzel olduğundan haberin var mı acaba diye aklından geçirdi ama dile dökmedi.
Mine’nin gel dercesine elini kaldırmasıyla şortunu çıkardı ve dizlerinin üzerine çöktü. Kadının bacaklarını ayırıp ortasına yerleşti. Aslında direkt karısının içini doldurmak istiyordu. Ancak! Bu özlem öyle geçecek gibi değildi. Eğilip memelerinden birinin tomurcuğunu ağzına aldı.
Mine kocasının ısıran dişlerinden sonra boğuk bir çığlık attı. Hem suyun yoğunluğu hem de günlerin açlığı vardı. İkisi içinde önceki sevişmelerinden bambaşkaydı. Kadınlığındaki damarların zonklaması üzerine belini yukarı kaldırıp durdu.
Bir eli Mine’nin kadınlığını yoklarken dudakları diğer memeye geçmişti. Isırıyor, emiyor sonrasında yalıyordu. Daha fazlasına ihtiyacı vardı. Bu yüzden her ne kadar uzatmak istese de hızla karısının içine girdi. Mine’nin hazla karışık yüksek çığlığı bile hareketlerini yumuşatmasına yetmedi.
Hem her defasında daha çok içine girdi hem de dudaklarını dişlemeye başladı. Öpmüyor daha çok ısırıyor gibiydi. Mine sinirlenmiş gibi Mehmet’in çenesini sertçe tutup, dudaklarını tamamen birleştirdi. Dilini sevdiği adamın ağzında gezdirirken, sakin ol diyordu sanki. Uzun öpüşmenin sonunda Mehmet dudaklarını ayırıp, tekrar sevdiği kadının boynuna gömüldü. İçindeki hareketleri devam ediyordu.
Mine’nin tırnaklarını sırtında omzunda hissettikçe kendini tutmakta zorlanıyordu. Her birleşmelerinde sudan gelen seslerde daha tahrik ediciydi. Mehmet ayağa kalktı. Mine’nin bacaklarına belini sarıp omuzlarının üzerine kalkmasını sağladı. Hızını arttırdı. O hızını arttırdıkça karısının kayan gözlerinden orgazma çok yakın olduğunu anladı. Artık kendini tutamıyordu.
Penisi iyice karısının vajinası tarafından sıkılmaya başlamıştı. Birkaç defa olabildiğince sert girip çıkması üzerine Mine’nin çığlıklarına hayvani hırıltılarla karşılık verdi ve tamamen sıvılarını karısının içine bıraktı. Evlendikten sonra korunmayacaklarına hemen çocuk istediklerine karar verdikleri için çok şanslıydı. Bu duyguyu plastik bir maddeyle paylaşmamak harika hissettirmişti.
Hem belki de ilk tohumları onlara güzel haber olarak gelirdi. Bu düşüncelerle Mine’nin hareket etmeye devam ettiğini sonradan fark etti. Yavaş yavaş girip çıkmaya devam etti. Usul usul hem karısının tamamen rahatlamasını bekledi hem de tekrar dizlerinin üzerine çöktü. O şekilde karısından bir saniye gözlerini ayırmadı. Öyle güzel öyle seksiydi ki, nabzı sakinlemeden yeniden atış hızını değiştirmişti. Zaten ona bakmak bile kalbini değiştiriyordu.
Mine ise kendine gelir gelmez toparlanıp, kocasının boynundan çekip sımsıkı sarıldı. Kokusuna bayıldığı boyunda dinlenirken, saçlarının okşanmasıyla iyice mayıştı. İkisi de nefes alışverişleri düzene girene dek sadece birbirlerinin kokularını içlerine çekip, konuşmadılar. Mehmet, karısını kucağına tamamen yatırdı.
“Beğendin mi bebeğim?”
“Çok beğendim devamını da beklerim.”
Mehmet, karısına ilk şaşkınlıkla baktı. Sonra başını geriye atarak güçlü bir kahkaha attı. Utangaç kadının bu hallerine hala afallasa da inanılmaz mutlu oluyordu. Gülmesi bittikten sonra Mine’nin alnını öptü. Karısı kucağında ayağa kalktı. Odaya yürürken hala erekte olduğunu hissedince banyoya gitmekten vazgeçip Mine’yi yatağa bıraktı. Göz göze geldiklerinde burnunun ucundan öptü.
“Ben daha doymadım.”
“Doyana dek seninim…”
“Ben sana doymam yavrum, ömrün boyumca benimsin.”
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
66.83k Okunma |
5.87k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |