43. Bölüm

43. Bölüm

NERİMAN VURGUN
herdem6060

43. Bölüm

"Gazetecilere söylediklerinden sonra kalbimin atışı değişti ve ben o sözlerde kaldım. Bütün alışkanlıklarımı unutmuş olabilirim."

"Mehmet!"

"Söyle ürkek kuşum!"

"Herkes bize bakıyor!"

"Baksınlar, seni ne kadar sevdiğimi görüyorlardır?"

"Hadi düğünümüzün tadını çıkartalım."

Sonrasında ayakta kıyılan nikah ve vur patlasın çal oynasın bir geceydi. Mine ilk danslarını ederken ayaklarının birbirine dolandığını hissetse de, onu sımsıkı tutan adamın güvencesiyle kendini serbest bıraktı.

Mehmet'in sürekli ona bir şey sormasıyla konuşurken ilk danslarının nasıl bittiğini anlamadı bile ve sonrasında ünlü sanatçıların sahneye sırayla çıkarak şenlendirdiği ortamda Şehbal bile açılmıştı. Bu duruma kuşkusuz en çok sevinen Mahir'di. Gözünü sevdiğinden ayırmadığı gibi hiç tarzı olmasa bile bütün danslarda sevdiğinin dibinden ayrılmadı.

Berra ve Türkan yarışına oynar gibi hiç ortadan çıkmamışlar, bütün şarkılara da bağıra bağıra eşlik etmişlerdi. Miraç ve Baran'a sadece eşlik etmek kalmıştı. Ekrem Bey düğüne yirmi yıllık sekreteri olan Serap ile gelmişti. Serap neredeyse Maçoğlu Şirketleri kurulduğundan beri Ekrem Bey'in yanındaydı. Sarı saçları omuzlarının altında dolgun vücutlu renkli gözlü kırk beş yaşında bir kadındı. On beş yaşında ki kızıyla yaşamına devam ediyordu. Serap ve kızı Ela bile hiç tanımadıkları ortamda olmalarına rağmen çok eğlenmişlerdi.

Yine hayranlıkla Ekrem Bey'i seyrederken kızına yakalandı. Hafifçe gülümsedi. Geçen yıl kızı duygularını anladığını söylediğinde evli bir adama aşık olduğu için kızından çok utanmıştı. Kızı ise yaşından beklenmeyecek bir olgunlukla onu anladığını söylemişti. O günden beri daha çok dikkat ediyordu. Tuğba Hanım ile uğraşacak cazgırlıkta değildi. Gerçi sinirlendiğinde içinden başka bir kadın çıkardı ama yine de Tuğba gibi bir kadınla baş edemeyeceğini biliyordu. Boşandıklarını öğrendiğinden beri içinde yeşeren umuda sarılsa da Ekrem Bey'in onu görmeye niyeti yok gibiydi.

Bir kere daha patronuna nasıl teşekkür edeceğini bilmiyordu. Yıllardır ne zaman morali bozuk olsa onu rahatlatacak işlere gönderir ya da ortamlara katılmasını sağlardı. Bugün de tam o günlerden biriydi ve yıllardır olduğu gibi onun yanında güvende mutlu hissediyordu. Belki bir gün kalbinde ve aynı yastığa baş koyarak da olurdu. Bunu düşünmesi bile yüreğini pır pır ettirse de Ekrem Bey'den bir beklentisi olmadığını biliyordu.

Ayhan Bey ile Belgin Hanım ve Suzan Hanım ile Ahmet Bey çok gururluydular. Çocukları birbirlerini çok seviyorlardı. Yuva kurmuşlardı. Mutlulardı. Suzan Hanım'ın Mehmet'e bakarken gözleri doluyordu. Onun için Mehmet yuvasını yeni kuruyordu. İlk evliliğini o kadar istememişti ki, düğününden sonra kalp spazmı geçirmişti. Tansiyonu hep yüksekti, çocuğunu bilerek mutsuzluğa ittiğine emindi. Dediği gibi de olmuştu.

Oysa şimdi öyle miydi?

Mine'nin oğluna bakışları bile mutlu olmasına yetiyordu. Yavrusunu çok sevecek, ona bebekler vermekten kaçınmayacak bir kadınla evleniyordu. En önemlisi iyi yürekli bir kadınla yuva kuruyordu. Çünkü onun için çirkin güzel şişman zayıf bakımlı bakımsız kadın yoktu. Sadece iyi ve ya kötü kadın vardı. Mine ise dünya iyisiydi, Allah dualarını kabul etmişti. İki gelini değil, iki kızı olmuştu. Berra'nın ona yaklaşımına da bayılıyordu.

Mine tutuk, daha ağırbaşlı hanımefendi çizgisinden pek çıkmazken ona da hep saygıyla yaklaşırken, Berra deli dolu içinden geldiği gibi davranıyordu. Şimdiden gel seni öpeyim anneciğim diye sarılmaları yok mu? Kadının gözlerinden kalpçikler çıkarıyordu. İki gelinine sevgisi de oğullarını unutturmuştu. Mine ve Mehmet'in balayından sonra Berra'yı istemeye gideceklerdi. Ayakları mutluluktan yere basmıyordu. Allah bir de peşi peşine torun verirse keyfine diyecek yoktu.

Düğün sorunsuz ve çok güzel bitmişti ama Mehmet suratını asmıştı. Ayhan Bey gelin alma istiyorum, kızım Adana'ya gitmeden davulla zurnayla benim evimden çıkacak diye tutturduğu için karısını babasının evine götürecek olması sinirlerini bozmuştu. Annesinin de Ayhan Bey'e destek çıkmasına gıcık oldu.

Sen benim annemsin karımdan ayrılmak istemiyorum benden yana olsana anne diye çıkışınca, aa edepsiz iyice zıvanadan çıktın. Adamlar haklı kızlarının mürüvetlerini görsünler ne istiyorlarsa yapmak boynumuzun borcu diye kızmıştı.

Hiç istemese de karısını ailesinin evine bıraktı. Mine herkes içeri girdikten sonra kapıyı kapattı. Suratı asık taze kocasına gülümsedi. Karısının gülen yüzüne bakıp mızmızlanmadan edemedi. Ondan ayrı yatmak hanımefendiye hiç dokunmuyordu anlaşılan diye içinden geçirdi.

"Yarın babanın istediği gibi davullu zurnalı seni baba evinden çıkaracağım ve sonrasında hiç ayrılmayacağız," dedi ve hızla arabasına bindi. Yoksa karısından ayrılamayacaktı. Mine'nin beni öpmeden gitti fısıltısı havada asılı kalırken, aklına gelenlerle tebessümü büyüdü. Koca bir bebek gibiydi.

Mehmet sabahın köründe herkesi uyandırmış, arkadaşlarını aramış gelmelerini istemişti. Saat on bile olmadan korna sesleriyle kayınpederinin evine herkesi dikmişti. Bir önceki gece geç saatlere kadar düğünde olan arkadaşları söylense de Mehmet'in sabrı yoktu. Akşam onları bekleyen bir kına gecesi vardı. Bir önce karısını alıp Adana'ya gitmek istiyordu.

Mine kendine kına gecesi istememişti. Mehmet ise mutlulukla başlayacağı evliliğine her şeyi yaparak başlamak istiyordu. Normalde kadınlar her şeyim eksiksiz olsun ister ve uğraşırken, bu ilişki de genç adam en ufak detayı bile düşünmüştü. Bu kadar iş yoğunluğunun içinde nasıl bu işlerle uğraştığına akıl sır ermese de Türkan dahil diğer sekreterlerini illallah ettirmişti.

Ayhan Bey, kızından ayrılırken canından can koparıyorlarmış gibi hissetti. Belgin Hanım'ın da ondan farkı yoktu. Türkan, amcası yengesi derken Mine'yi bayağı ağlatmışlardı. Mehmet karısı ağlıyor diye kayınpederine bilenirken nefesini tuttu. Arabaya gelinini bindirdiği anda nefesini bıraktı. Doğru havaalanına gitmişlerdi. Onlardan sonra bir uçakta düğüne gelecekler için kiralanmıştı.

Arabaya bindiklerinden beri hala ağlaması devam eden sevdiğiyle ilk ne yapacağını bilemedi. Belinden iyice kendine çekip sımsıkı sarıldı. Mine'nin zaten buna ihtiyacı vardı. Gelinliğin izin verdiği kadarıyla bedenini kocasına yasladı.

"Bu hayatta büyük konuşmamak gerektiğini dedem hep bize söylerdi. İlk evliliğime dekte bir kere olsun ben asla diye başlayan cümleler kurmadım. Sonra hiç sevilmediğimi, aldatıldığımı öğrendim. İşte o zaman ben asla bir daha bir kadına güvenmeyeceğim, asla evlenmeyeceğim demiştim. Biliyor musun ürkek kuşum, iyi ki büyük konuşmuşum iyi ki..."

"Mehmet!"

"Yavrumm!

"Sen de benim iyikimsin."

"Seni öyle çok seveceğim öyle çok seveceğim ki, benden bıkacaksın."

"Bıkmam ki..."

Kulağına fısıltıyla söyledikleriyle ağlamasını durduran romantik adama hayrandı. Tıpkı söz verdiği gibi her daim elini hiç bırakmıyordu. Mehmet ise günlerdir hasret kaldığı karısına aç kurt gibi bakıyordu. Kafasındaki yaradan dolayı öpüşmekten ileri giden yakınlaşmaları olmamıştı.

Özel uçaklarına bindiklerinde ise kalabalığın içinde birbirlerinden uzaklaştılar. Mine annesi ve Berra'nın ortasına oturduğunda kendi de mecburen babası ve kardeşiyle yan yanaydı. Ara ara sevdiği kadını kontrol etmeden duramıyordu. Onu gelinlikle görmekten bıkmayacaktı. Karısı olarak Adana'daki aile evine gelinlikle giren Mine'yi düşündükçe ne hissedeceğiyle ilgili hayalleriyle yolculuğu tamamladı. Ancak evlerine geldiğinde duyduklarıyla hayalleri suya düşmüştü.

Menekşe, magazinde Mehmet ve Mine'nin düğün görüntüleriyle, birbirlerine söyledikleri güzel sözleri görünce sinir krizi geçirerek evden çıkmıştı. Ailesi paniklemiş peşinden yetişememişti. Sonrasında Seyhan Nehri'ne kendini attığını son dakika da bir polisin kurtardığını duydular. Mine'de duyduklarına çok üzüldü. Ziyaret etmek isterse anlayış gösterebileceğini söyledi ama Suzan Hanım buna müsaade etmedi.

Menekşe her böyle bir olay olduğunda intihar ediyor ve bir şekilde Mehmet'i ayağına getiriyordu. Bu hareketi de kesinlikle Mehmet onla ilgilensin diye yaptığının farkındaydı. Oğlunun bu konu da yeteri kadar suçluluk duymasına izin vermişti. Ancak artık bir karısı ve yuvası vardı. Allah kimseye göstermesin tamam hastaydı ama bu saatten sonra Mehmet'ten tamamen umudunu kesmesi gerekiyordu.

Bu yüzden birazda sert bir dille birkaç saat sonra yapılacak kına gecesini bahane ederek, oğlunu göndermeyeceğini söylemişti. Ahmet Bey'de karısını destekleyince adamcağız bir şey diyemeden gitmişti. Ne kızmıştı ne kırılmıştı? Amcaoğluna da yengesine de hak verdi ama baba yüreği de dayanmıyordu.

Kına gecesi için köşkün bahçesi hazırlanmıştı. Mehmet'in Adana'daki arkadaşları ve Mine'nin ailesinin gelmesiyle samimi bir ortam oluşmuş mangal eşliğinde saz ekibiyle çok keyifli geçmişti. Mahir'in hala keyfinin olmamasına takılmıyorlardı. Bütün arkadaşlar zeybek oynamaya çıkana dekte Mahir sessizdi. Zeybek için onu zorlamaları işe yaramıştı. Şehbal'in onu hayranlıkla izlediğini görünce daha bir şevke gelmişti. Belli bir saatten sonra gençlere bırakılan bahçe Berra'nın hareketliliği, Miraç'a takılmaları derken neşeyle sonlanmıştı.

Türkan çok yorulmuştu. Hem patronunun düğününü organize eden hem de kuzenini evlendiren kişi olarak bütün detaylarla o ilgilenmişti. Şimdi nişanlısının göğsüne sinmiş, ortamın tadını çıkarıyordu. Baran'ın kulak memesini ağzına aldıktan sonra kulağına fısıldadığı sözlerle ihtiyaçla doldu.

"Bu gece koynumda olsan."

"Babamlar!"

"Onlar yokluğunu fark etmezler. Şimdi otele gitsek."

Türkan, Baran'ın bal gözlerine bakarken alt dudağını ısırdı. O da çok özlemişti. Şehbal'in isteme gecesinden beri hiç birlikte kalamamışlardı. Mine'nin başına gelenlerden dolayı bütün boş vakitlerini kuzeniyle geçirmişti. Bal gözlerin dudaklarına baktıkça kararması üzerine başını aşağı yukarı salladı. Bunu gören genç adamın yüzü güldü. Hemen ayaklandı. Herkesle vedalaşıp hızla otele geldiler.

Vücuduna yayılan alkolünde etkisiyle genç adam Türkan'ı bir saniye bedeninden ayırmıyordu. Asansörde yukarı çıkarken başka bir çiftinde binmesi kesinlikle onun kısmetsizliğiydi. Arabada bilerek dokunmamıştı. Çünkü dokunacağı anda duramayacak kadar çok özlemişti.

Onun gibi gece hayatı hızlı bir adam için çok çok uzun zaman olmuştu. Neredeyse bir aydır birlikte olmuyorlardı. Kendi ailesinin sorunları iş seyahatleri ve geçen hafta yaşanan nahoş olaylar derken birbirlerini gördükleri için şükür edecek düzeydi. Asansörün katlarına geldiğini gösteren sesten sonra Türkan'ın elini tuttuğu gibi koşuşturmaya başladı. Odasının kartını tutup, kapıyı açar açmaz ilk önce sevdiğini soktu. Kapıyı kapatıp kendisine tutkuyla bakan kara gözlere dikti gözlerini...

Türkan geri geri yatağa doğru giderken bile göz temasını kesmedi. Üzerindeki tek parça siyah elbisesinin yandan fermuarını indirdi. Kollarını tek tek çıkarırken elbisenin ayaklarının dibine düşmesini sağladı. Siyah tül külot ve yüksek topuklu ayakkabılarıyla kaldı. Baran'ın adem elmasının inip kalktığını gördüğünde usul usul adamın yanına gitti. Ellerini ceketi çıkaracak şekilde uzattığında eğilen adamın yanağına dudaklarını bastırdı. Fısıltıyla söylediği genç adamı anında ereksiyon haline getirdi.

"Özledim sevgilim!"

"Bende tenin için ölüyorum."

"Al beni o zaman," dedikten sonra dudakları birleşti. Heyecanlı arzulu ve aceleci öpücüklerle hem yatağa geldiler hem Baran'ın kıyafetlerini çıkardılar. Dudakları ayrıldığında Türkan sırt üstü yatağa yattı.

Baran kendinden geçmek üzereydi. Türkan'ın esmer teni parıl parıl parlıyordu. Ellerini uzatıp, bacaklarını kaldırdı. İlk önce sağ ayağındaki ayakkabıyı çıkardı, sonra sol ayağındakini derken iki ayağının bileklerinden öpmeye başladı.

Erkeklik hormonları kanında hızla dolaşırken, baksırını zorlayan erkekliği zonkladı. Bir an önce yuvasına kavuşmak ve kor ateşiyle birlikte yanmak istiyordu. Ona tutkuyla bakan kadınla zihni bulanıyordu. Bu kadar özlemle dolu olmasına rağmen neden hala hareket edemediğini bilmiyordu. 'Önce gözlerinle özlemini gidermenin derdindesin,' diyen iç sesine hak verdi. Bu kadını çok seviyordu ve önce ruhen özlemini gidermeliydi. Elini uzatmış nişanlısını daha fazla bekletmeden üzerine uzandı.

Dudakları tekrar birleştiğinde Türkan tırnaklarını adamın sırtında gezdiriyordu. Baran, kadının yüzünde öpülmedik yer bırakmayıp boynuna indi. Dişlerini hafif geçirerek boynunu öpmeye devam ederken, Türkan'ın inlemeleri kulaklarını doldurdu. Kadın iki bacağını açıp adamın beline doladı. Bir an önce birleşmek istediğini belli etmenin başka yolunu bulamadı. Konuşacak durumda değildi. Kendini aşağı yukarı sürterken kadınlığının tamamen ıslandığının farkındaydı ve adamı hemen içinde istiyordu.

"Lütfen!"

"Lütfen ne?"

"Baran!"

"Sevgilim!"

"Hadi da...dayanamıyorum..."

Baran dudaklarını göğüs uçlarına bastırıp, küçük küçük ısırınca Türkan çığlık attı. Gerçekten ihtiyaçtan ölüyordu ve adamın onu anladığı yoktu. Gözlerini sımsıkı kapatıp, kendini tamamen becerikli ellere dudaklara bıraktı. Ancak bu yavaşlığa daha ne kadar dayanabileceğini bilmiyordu. Diğer göğsüne de aynı işkence yapılamaya başlanınca Türkan tekrar inleyerek;

"Baran," diye fısıldadı. Nefes alışları hızlanmıştı. Baran elinin birini kadınlığına indirince Türkan tekrar çığlık attı. Bir eliyle nişanlısının elini tuttu. Kadınlığından çekmek için tuttuğu eli neden çekemediğini bilmiyordu.

"Beni istediğini söyle!"

"Çok istiyorum!"

"Ne istiyorsun?"

Türkan dayanamayarak tekrar sürtünmeye çalıştı. Ancak Baran bilerek kendini yukarı kaldırıyordu. Kadından duymak istedikleri vardı. Kadının duyguları ise çok yoğundu, çok fazlaydı ve dayanamıyordu. İstediğini alamadıkça bedeni gerildi. İçinden sımsıcak bir şeylerin aktığını hissetti. Aldığı nefes yetmiyordu sanki...

"Ba..Baran!"

"Hadi söyle sana istediğini vereyim."

"Lütfen!"

"Söyle!"

"Off seni içimde istiyorum hem de hemen çabuk ol!"

Baran, sevgilisinin aceleci emirlerine kahkaha attı. Bir kere daha yüzünü üfleyerek öpmeye başlayınca Türkan iki eliyle adamı üstünden attı. Yatağa düşen adamı umursamadan külotunu çıkardı. Sonra baksırdan çıkmak için mücadele eden erkekliği kavradı. Baran'ın 'ah' diye inlemesiyle direkt onunda üstünde kalan tek parçayı çıkardı.

Bacaklarını açıp, adamın göbeğine oturdu. Tek eliyle Baran'ı göğsünden itip, diğer eliyle kadınlığının altındaki penisi girişine yerleştirdi. Usulca içine alırken ıslak olmasına rağmen biraz zorlandı. Küçük küçük oturup kalkmaları, Baran'ı daha çok deli etse de kendini tamamen kadınına bıraktı. Türkan bir anda penisinin tamamını alacak şekilde oturunca ikisi aynı anda inledi.

Ama! Ama!

Baran kendinden geçmiş gibiydi. Belini kaldırmış, gözlerini kapatmış okkalı bir küfürler eden adamına gülümsedi. Zevk vermenin özgüveniyle oyuncu bir havaya girdi. Hareket ederken eğilip, adamın alt dudağını ısırdı. Gözleri açılan sevdiğini mükemmel gülüşüyle karşıladı. Tekrar doğruldu ve durdu.

"Ah hayır durma bebeğim."

"Ne oldu?"

Türkan'ın oyuncu tavrı devam ediyordu. O içine girmesi için yalvarır pozisyondayken ne istediğini söyle diye ısrarla onu acı çektirirse bunun karşılığını almalıydı.

"Sevgilim lütfen, intikam alma zamanı değil."

Genç kadın Baran'ın ses tonundaki acı ve aceleciliğe kahkaha attı. Eğilip adem elmasına küçük bir ısırık bıraktı. Huylanan adamdan sonra aynı yeri ısırdı. Kulaklarına dolan inleme keyfini iyice yerine getirdi.

"Ne istiyorsun?"

"Türkan!"

"Evet ne istediğini söyle istediğini vereyim."

"Hay sikeyim! Hareket etmeni ve beni uçurmanı istiyorum," demesiyle Türkan'ın daireler çizerek hareket etmeye başlaması aynı anda oldu.

"Ah!"

Baran artık başka bir boyuttaydı. Boğazına diş geçiren kadının seksiliğinden ve hissettirdiklerinden bütün bedeni titriyordu. Simsiyah uzun saçları, şişmiş dudakları, halinden memnun yüzüyle Türkan'a tekrar tekrar aşık oldu.

Ellerini zar zor kaldırıp, belinden tutu. Daha sert kaldırıp, indirdi. Hızı artınca ikisinin tutkuları dayanılacak halde değildi. İnlemeleri birbirine karıştı ve aynı anda coşkulu bir şekilde tamamlandılar.

Türkan nefes nefese başını adamın hızla atan kalbinin üstüne koydu. Bu kalp onun için bu haldeydi. Adamın üstünden kalkmamış, içinde olan aleti hala sıkı kavrıyordu. O ıslaklık, sıcaklık hiç bitmesin istiyordu. Sırtı usul usul okşanmaya başladığında uykusu geldi.

Onun iyice mayıştığını anlayan Baran birden yan döndü. Türkan'ın çığlığını dudaklarıyla örttü. Arzulu bir öpücük verdikten sonra dudaklarını ayırdı. Sağ elinin tersiyle kadının yanağını okşadı. O kadar güzeldi ki söyleyecek söz bulamıyordu. Nişanlısının muzip, bakışlarıyla o da gülümsedi. Tatlı bir ses tonuyla adam içindeki sorusunu sordu.

"Ne yaptın sen?"

Türkan'ın yüzündeki gülüş sırıtmaya döndü. Nazlanarak omuzları silkti. Ne yapmıştı ki canım sadece sevgisini göstermişti. Kendisini iyice altına alıp, yerleşen nişanlısına yine konuşmadı. Sadece göz süzmeye devam ediyordu.

Bu adam her zaman çok yakışıklıydı. Bir kere tam bir İspanyol havası var diye aklından geçirdi. Fakat sanki seviştikten sonra daha yakışıklı daha yenilesi oluyordu. Aklından geçenlerle yutkunup, alt dudağını dişleyince Baran tekrar inledi. Türkan'ında kasıkları bir kez daha sızladı.

"Ne yaptın dedim?"

"İstediğimi vermedin, ben de aldım."

"Demek öyle!"

"Öyle! Eğer bir an önce tekrar benimle sevişmeye başlamazsan..."

"Eee!"

Türkan gözlerini kıstı. Bu adam onunla eğleniyor muydu? Yoksa ona mı öyle geliyordu. Elini kaldırdı. Ensesine koydu hızla kendine çekti. Dudaklarını şevkle kavradıktan sonra yakıcı bir öpücük başladı. Dilleri devreye girip öpücük başka yerlere gidene dek adamın saçlarını bırakmadı. Yeniden içinde hareketlenen penisle istediğine kavuştu.

"Hadi sevgilim göster kendini..."

Maça çıkmak için hazırlanan sporcuya cesaret veren koçu gibi ona yön veren kadına ilk önce hayretle baktı sonra kahkaha attı. Bu sefer durmadı. Hem kadınının hem de kendinin istediğini verdi. O dakikadan sonra bedenleri de duyguları da sadece birbirlerindeydi, özlemlerini sabaha dek dindirmenin derdindeydiler.

Bölüm : 29.11.2024 09:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...