42. Bölüm

42. Bölüm

NERİMAN VURGUN
herdem6060

42. Bölüm

Adem Bey tam kalbine yediği kurşunla iki adım geriledi ve Mine’den tutunmaya çalışırken birlikte yere düştüler. Kurşun sesiyle tam arabaya binerken korkudan geriye düşecek Esme Hanım’ı son anda Mehmet tuttu. Kadını tutup korumalardan birine verdi. Korkuyla apartmana koştu. Çığlık sesleri bütün komşuları kapılara çıkarmıştı. Mehmet asansörü dahi bekleyemedi. Sürekli konuşan meraklı komşuların önünden koşarak merdivenleri çıktı. Arkasındaki ayak seslerinden korumalarında peşinde olduğunu anladı. Kapalı kapıyı yumruklama başladı.

“Minee! Mahirr!”

Sürekli evin içindekilerin isimlerini bağırarak kapıyı yumrukladı. Kapı açılınca yüzü beyaza dönmüş kardeşine nasıl sarılacağını bilemedi. Omuzlarından tutup, sarıldıktan sonra çığlıkların geldiği odaya adımladı. Yerde Mine’yi yatarken görünce beyninden vurulmuşa döndü, dizlerinde derman kalmadı ve dizlerinin üzerine çöktü. Acıyla fısıldadı.

“Minee!”

Baran Damla’yı zapdetmeye çalışıyor, Türkan bayılan Emine Hanım’ın başında kadına sahip çıkıyordu. Mahir Şehbal’i kendine getirtmek iiçin uğraşırken Berra, dizlerinin üzerinde Mine’nin kanayan başını eteğini toplayarak yaptığı kumaşı bastırıyordu. Her bir ağızdan çıkan konuşmaları kimse duymuyor gibiydi. Ortalık o kadar karışıktı ki, kim neyi nasıl yaptığının farkında değildi. Sarı korkuyla Miraç’a ağlayarak ambulansı sordu.

“Miraç ambulans gelmedi mi?”

“Birazdan gelirler korkma Berra! Abi kalk!”

“Vu…vuruldu mu?”

“Hayır merak etme Adem Bey üstüne düşünce dengesini kaybetti, Mine de düştü!”

“Kan var!”

“Kafasını vurdu!”

Mehmet bir anda ayağa fırladı. Dizlerinin üzerine tekrar Mine’nin yanına düşer gibi oturdu. Titreyen elleriyle solan yüzüne dokundu. Berra yan çevirmiş kanayan yere hala tampon yapıyordu. Sarışının ağladığını bile fark etmedi. Yüreği korkuyla sarsılırken, titreyen eli sevdiğinin saçlarına gitti. Gözlerinden yaşlar aktı, sevdiği kadının buz gibi olan yüzünü ısıtmak ister gibi iki elini yanaklarına bastırdı.

Şehbal donmuş gibiydi. Sadece put gibi babasına bakıyordu. Öne arkaya doğru hareket ederken, sevdiği adamın onu konuşturmaya çalışmasını, tuttuğunun farkında olmadığı nefesi gibi etrafındaki çığlıkları ağlamaları duymuyordu. Bugün onun en mutlu olması gereken günüydü değil mi? Peki! Şu an yaşadıkları neydi? Gerçek değildi, değil mi? Evet evet kâbustu. Her zamanki gibi Damla’nın ona yaşattığı korkulardan sonra gördüğü kâbuslardan biriydi.

Yerde kanlar içinde olan babası ve ölmüş yatan annesi değildi. Yumruk olan ellerini on parmağını da sonuna dek açmaya çalışır gibi açtı. Etrafta gözlerini gezdirirken hala debelenen Damla’ya baktı. Ne dediğini duymuyordu ama Baran’ı tekmelemeye çalışıyordu.

Tanımadığı iri yarı adamlar onu tutmaya çalışırken, Baran abisine neden vurmaya çalışıyordu ki, sonra gülümsedi. Kâbusun absürtlüğüne bak, Damla’nın Baran abisiyle ne derdi olabilirdi ki… Yerde yatan annesine kolonya sürende Türkan’dı. Allah Allah ailemin evinde ne işleri var bunların diye aklından geçirirken Mine’nin baygın haliyle kaşlarını çattı. Başında ağlayan patronunu ve Berra’yı görünce kıkırdadı. Kesin kâbus görüyordu, bu düşüncesine sonuna dek sarıldı. Çünkü saçmasapan bir şekilde yakını olan herkeste rüyasındaydı.

“Hadi uyan Şehbal, bu korkunç düşten çıkmalısın,” diye mırıldandıktan sonra gözlerini sımsıkı kapattı. Bir süre o şekilde bekledikten sonra odadaki hareketlilik ve değişik sesler dikkatini çektiği için gözlerini usulca uykudan uyanır gibi açtı. Bir daha güldü. Rüyası devam ediyordu. Şimdi de bir sürü sağlık görevlisi odaya girmişti. Göz gözü görmez haldeyken o sadece babasına baktı. Birileri kalp masajı yapıyordu. Kaşlarını çattı bu sefer ve uyanmak için tekrar gözlerini yumdu. Vücudu daha da kasılınca Mahir kollarını sıktı.

Emine Hanım’ın sedyeyle götürülüşünü, Damla’yı korumaların polislere teslim edişini oturduğu yerden sessizce seyretti. Şehbal’i bırakamıyordu. Aslında böyle ortamların hakimi o olurdu. Ancak sevdiği kadının kabullenmez hallerinden kimseyle ilgilenmek aklına gelmemişti. Gelse bile önceliği kesinlikle Şehbal olurdu.

“Ma..ma..Mahir!”

“Şehbal!”

“Ma..ma..Mahir uyandır be..be..beni!”

Mahir kocaman elini Şehbal’in babasına dönen korkulu gözlerine kapattı. Diğer eliyle de minik vücudu kaldırdı. Onu bir an önce bu ortamdan çıkarmalıydı. Damla manyağının gitmesini beklemişti ve tam zamanıydı. Hala beni uyandır diye kekeleyerek mırıldanan miniğiyle yutkundu. Sesindeki acıya yüreği parçalanırken bu geceyi nasıl unutturacağını düşünüyordu. Kucağına alıp, başını göğsüne dayadı. Korumalar yolunu açtı, koşar adım merdivenlerden indi. Annesi hemen koşmaya başladı.

“Oğlum!”

“Anne sonra, sen amcam ve dayımla eve git!”

“Hayır bende ahiretliğim ve gelinimle olacağım.”

Mahir laf anlatacak durumda değildi o yüzden doğru arabaya bindi. Titreyen sevdiğini daha çok bağrına basarak Veli'yle göz göze geldi. Gaza basılınca Şehbal’e doğru eğildi. Sürekli mırıldanan kadının ne dediğini anlamaya çalışıyordu. Duyduklarıyla gözleri doldu.

“Yok yok Şehbal hala uyanmadın. Kötü bir kâbustasın, Damla yine seni korkutmak için yapıyor. Şimdi gözlerini açacaksın ve Damla kahkahayla seni nasıl korkuttuğuyla ilgili dalga geçecek. Ha gayret Şehbal gözlerini aç ve bu kâbusu bitir.”

Mahir’in yanaklarına doğru yaş indi, daha nasıl saracağını bilmediğini sevgilisini sımsıkı tuttu. Bundan sonra onu hiçbir şeyin korkutmaması için canla başla çalışacağına dair içinden yeminler ederken, hastaneye geldiler. Şehbal hala kendini uyandırmaya çalışıyor gibi mırıldanıyordu. Koşarak acile girdiler.

Mehmet, Mine’yle birlikte ambulansta gelmişti. Sizi alamayız diyen kimseyi dinlememiş sevdiği kadının başından ayrılmamıştı. Yüzü kül gibi olan nişanlısına baktıkça korkusu artıyor, sadece içinden ne olur ona bir şey olmasın Allah’ım diye dua ediyordu. Ambulansın canhıraş sesiyle hastaneye gidene dek tek kelime etmedi.

Baran ve Türkan, Miraç ve Berra’da ambulansı takip ediyorlardı. Adem Bey’in öldüğünü öğrendiklerinden beri sesleri solukları kesilmişti. Dördü de bir şey hissetmezken tek dertleri Mine’nin iyi olmasıydı. Berra’nın üstü tamamen Mine’nin kanıyla kaplıydı. Sessiz sessiz ağlıyordu. Şehbal’i ve Mine’yi meraktan ölüyordu. Keşke tüm gün düşündüğü şeyi yapsaydı ve o Damla’yı evirip çevirip dövseydi. O zaman belki bu kadar acı olaylar olmazdı. İç hesaplaşmalarıyla hastaneye geldiler.

Hepsi de koşarak hastaneye girdiğinde acili inleten bir adet Mehmet ÖZYAŞAR ile karşılaşmayı beklemiyorlardı. Telefonda birilerine bağıran adama polisler müdahale edecekken, Baran ve Miraç araya girdi. Mahir’de dışarı çıkmıştı. Polislere kendini tanıtıp, durumu anlattı. Anlayış rica etti. Yarım saat sonra falan Mine ile ilgili bilgileri alıp, bahçeye çıktı. Banka oturmuş başını ellerinin içine alıp yere bakan arkadaşının yanına gitti. Baran ayakta bekliyordu.

“Mehmet toparla kendini, Mine iyiymiş.”

“Ne ayıldı mı?”

“Doktorla konuştum başını kötü vurmuş ama kesik çok derin değilmiş. Tomografi çekilmiş sorun yok. Dikiş atmışlar ve ayılması için bekletiyorlar.”

“Çok şükür Allah’ım, Şehbal nasıl?”

“Bilmiyorum.”

Mehmet ve Baran, Mahir’in acılı sesiyle sadece birbirlerine bakabildiler, teselli edecek tek kelimeleri yoktu. Adamın en mutlu olacağı günlerden biri acıya karışmıştı. Mahir arkadaşının kalktığı banka otururken acilin kapısına gözlerini dikti. Mehmet biraz olsun rahatlamıştı. On dakika kadar önce kızları üzerlerini değiştirmeleri için evlerine yollamışlardı. Miraç daha sonra ikisini de alıp gelecekti. Gece hepsi için zor ve uzun geçecekti.

Emine Hanım’ın tansiyonu düşmediği için hastaneye yatırmışlardı. Esme Hanım’da eve gidip uygun kıyafetler giyinip, hastane de lazım olacak malzemelerle birlikte geri gelmişti. Hem arkadaşı hem dünürü olan kadını yalnız bırakamazdı.

Saatler geçiyor ama Şehbal’in durumunda hala bir değişiklik yoktu. Sakinleştiricilere rağmen neden uyanmıyorum neden bu kâbustan çıkamıyorum diye sayıklayıp duruyordu. Sabah olmuş, Mine kendine gelmişti. Mehmet başından ayrılmamış ve onları merakla bekleyen ailesine teslim etmişti. Beş dikiş atılmış ve kan takviyesi yapılmıştı. Bir hafta sonraki düğününe dek toparlanabileceğinin bilgisini almak, Mine’yi biraz olsun rahatlatmıştı. Çünkü uyanır uyanmaz aklına ilk gelen düğünüydü. Belki bencilce bir tutumdu ama düğünün iptal olmasını istemiyordu.

Mahir bu süreçte boş durmamış, Adem Bey’in cenaze işlemleri için birilerini göndermişti. Damla’nın bir daha hapisten çıkmaması, cezai ehliyeti raporu almaması ve cezasını en ağır şekilde almaşımı istediğinden ülkenin en iyi ceza avukatlarından birini tutmuştu. Adamı sabahın köründe cep telefonundan aramış ve hemen işe koyulmasını sağlamıştı.

Şehbal öğleye doğru kendine geldi. Olayları hatırlayınca uzun süre ağladı. Annesi yanına gelince de susmamış, bağıra bağıra içini dökmüştü. Emine Hanım kızının sakinleşmesini bekledi hem de hiç ağlamadan, çünkü bu sonu eşi ve kızı kendileri hazırlamıştı. Yıllardır onları uyarmıştı. Bu kötülüğün bir gün onların başını yakacağını söylemişti. Boşuna dememişlerdi.

*Kula bela gelmez, Hak yazmadıkça… Hak bela yazmaz, kul azmadıkça…

Emine Hanım gece boyu bunu düşünmüştü. Ancak Allah biliyor ya birbirlerinden bulacaklarını hiç aklına getirmemişti. Hayırlısı onun için tevekkül etmenin başka bir adıydı ve kızı için onun için ilahi adalet tecelli etmişti. Kötü gibi gözüken son yıllardır eziyet çeken onlar için en hayırlısıydı. Üzülmüyordu!

Şehbal biraz olsun sakinleştiğinde çocukluğundan beri yaşadıklarına değinerek bu sonu onların hak ettiğini düşündüğünü ve gerçekten üzülmediğini onun ise hiç üzülmemesi gerektiğine dair uzun bir konuşma yaptı. Dışarıdan birileri Emine Hanım’a ne biçim bir eş, ne biçim bir anne ya da nasıl dindar bir kadın böyle acımasız diyebilirlerdi. Umurunda değildi.

Yıllardır küçük kızının ve kendinin neler yaşadığını en yakınları görmesine rağmen yardım etmemişlerdi. Ne kocasının ailesi ne de kendi ailesi ona destek olmamıştı. Zamanında el uzatmayanların şimdi kınayacak olmasını da kafaya takacak değildi.

Birkaç gün içinde Adem Bey’in cenazesi Adana’ya gönderildi. Cenazeye Şehbal de Emine Hanım da katılmadı. Adem’in ailesi son görevlerini yerine getirirken hepsi bu sonu hak ettiklerini akıllarından geçiriyordu. Adem’in büyük abisi yıllar önce Damla ile yaşanan bir olay sonrası, böyle giderse bir gün ecelin bu kızın elinden olacak demiş, kardeşini çok uyarmıştı. Fakat böylesini bir sonu kastetmemiş, aklına dahi gelmemişti. O yüzden çok üzgündü.

Bir hafta sonra

Mine Çırağan sarayında hazırlandığı odadan denizi seyrediyordu. Neredeyse sekiz ay önce bir gece de aldığı kararların buralara kadar geldiğine hala inanmakta zorlanıyordu. Ona kız kurusu demişlerdi. Yazık ömrü boyunca bir tane erkek tarafından öpülmek bile istenmeyecek, bu çirkinlikle nasıl hayat yaşıyor sanırım aynaları kırık gibi yüzlerce hakaret yemişti.

Cesaret!

Hayatı için bir gece cesur olmaya karar verdiğinde ona böyle güzel kapılar açılacağını bilse belki de daha önce böyle olurdu. ‘En doğru vakitte karar vermişsin ki Mehmet karşına çıkmış,’ diyen iç sesiyle gülümsedi. Sonra doğrulup yeniden boy aynasının karşısına geçti. Göğüs dekoltesi straplez göğüs dekolteli prenses model gelinliğiyle gerçekten çok güzel gözüküyordu.

Saçlarını dağınık topuk yaptırmış, uzun perçemlerinin önüne gelmesini sevmişti. Makyajı ise daha çok dolgun dudaklarını ön plana çıkarmıştı. Tabi ki kırımızı rujuyla dikkat çekiyordu. Ellerine eldiven giymiş ve dikişlerinin olduğu bölge acımayacak şekilde uzun duvağı saçlarına iliştirilmişti.

Mehmet’e kalsa düğünü iptal edecekti. En azından başının sağ yanında olan dikişler alına dek demişti. Mine şiddetle karşı çıkmıştı. Kendini hazırladığını ve düğününün olmasını çok isteğini hevesle anlatınca ailesi de sevdiği adamda kabul etmişti.

Suzan annesi de olayları duyunca direkt Adana’dan gelmişti. İki anne, iki baba ve sevdiği adam bebek gibi bakmışlar ve beş günde şu an ki haline bürümüşlerdi. Şimdi ise düğün alanına gitmeden önce biraz yalnız kalmak istemişti. Ne kadar değiştim dese de kargaşa onu yoruyordu. Hem Şehbal’in durgunluğu hepsini üzüyordu. O yüzden beş dakika kadar önce onu da alın bir kahve için diye kızları ve yardım eden herkesi resmen odadan kovmuştu.

Bu süreçte Berra ve Türkan düğününde eksiklik olmasın diye organizasyon şirketleri ile pervane olurken, Şehbal’i mutlu görmek pek mümkün olmamıştı. Emine Hanım ne kadar konuşursa konuşsun, Şehbal kendini rahatlamış hissedemiyordu.

Buradaki düğün tamamen iş çevresi, cemiyetten kişiler, ünlüler ve arkadaşlarıyla olacaktı. Yaklaşık iki bin kişi olduğunu tahmin ediyorlardı. Adana’da ki düğün buradan daha kalabalık olacaktı. Kendi kabuğundan çıkmayan bir kadın için bu durum haddinden fazla gerginliğe sebepti. Mehmet’in konumunu bildiğinden biz bize düğün yapalım diyememişti. Hem bu durumlara alışması gerekiyordu.

Kuzeninin tacizinden sonra başladığı psikolog seanslarının işe yaramasını umdu. Çünkü psikoloğundan başkası düğünde rezil olmaktan çok korktuğunu ve rüyalarına girdiğini bilmiyordu. Saatler ilerledikçe bu korkusu artmıştı. Biraz olsun yalnız kalmayı da bu yüzden istemişti. Şimdi ayna da gözlerinin içine bakıyordu.

“Bunu da başaracaksın Mine, sevdiğin adamla evleniyorsun. Ne demişti psikoloğun sen sadece kendi mutluluğuna odaklan, düğününün keyfini çıkar bak o zaman nasıl her şey yolunda gidecek. Hem bu senin düğünün istediğini yapma hakkın var. Deliler gibi kahkaha atmak istiyorsan at, ağlamak istiyorsan ağla, oynamak istiyorsan oyna unutma bu gece senin gecen…”

Mine sanki başkasına söylüyor gibi aynada kendine bakarak psikoloğunun dediklerini tekrar etmişti. Ellerinin terlediğini hissetti. Eldivenleri son dakika da gelinliğe ekletmesinin nedeni buydu. Düğünde rezillik çıkacak korkusu ne zaman içine girse elleri terliyordu. Mehmet onun gözünü gözlerken mutlu olsun diye ne yapacağını şaşırırken ona elleri terleyecek kadar korktuğunu göstermek istemiyordu. Hafifçe gülümsedi.

“Bu gece çok güzel geçecek, bu gece harika olacak. İnanılmaz mutlu olacağım.”

Kötü düşünceleri kovarcasına tekrar tekrar güzel şeyler söyledi kendine. Kapısı çaldığında heyecanla yatak odasından çıktı. Suit odanın kapı tarafına ilerlediğinde içeriye usulca süzülen adamıyla heyecanı arttı. Siyah takım elbisesinin içine giydiği beyaz gömleği ve siyah papyonuyla harika gözüküyordu. Kirli sakallarını kestirmemişti. Çok yakışıklı ve karizması yürek yakan adama arzuyla baktı.

Mehmet’de büyüklenmiş gibi gelinine bakarken alt dudağını dişledi. Öyle heyecanlıydı ki bacakları resmen birbirine dolanıyordu. Usul usul elleri önünde birleşmiş ayakta sessizce onun yaklaşmasını bekleyen kadından gözlerini alamıyordu. Yanına geldiğinde konuşmadan iki eliyle minik eldivenli elleri kavradı.

“Mine’m!”

“Mehmet’im!”

“Çok güzel olmuşsun, sen şimdi benim gelinim mi oluyorsun?”

“İnanılır gibi değil,” diye kıkırdayıp ellerini müstakbel kocasının omuzlarına koydu. Mehmet dudaklarını kadının alnına bastırdı. Mine’yi kaybetmekten öyle çok korkmuştu ki, günlerdir kazasız belasız bir karım olsan deyip durmuştu.

Mine onu iyi olduğuna ikna etmek için başı ağrısa bile çok iyiymiş gibi davranmıştı. Hastaneden çıktığı gün ve gece de evine gitmemişti. Onun bu hallerini gören aile üyelerinin nasıl içlerinin rahatladığından habersiz sadece birbirlerini düşünen tavırlar sergilemişlerdi. Mehmet hafif uzaklaşıp, heyecanını paylaştı.

“Çok heyecanlıyım!”

“Bende öyle sevgilim!”

Mine’nin cevabına tebessüm ettikten sonra elini sımsıkı tuttu. Daha fazla beklemeye gerek yoktu. Sehpanın üzerinde duran gelin çiçeğini Mine’ye verip, odadan çıktılar. İlk önce ön tarafta bekleyen gazetecilerin yanına gittiler. Mehmet yine odadan çıkar çıkmaz, o sert duruşunu takınırken, genç kadın hayranlıkla bakıyordu. Sanki biraz önce yumuşacık konuşan heyecanlıyım diyen adam o değilmiş gibiydi.

Gazetecilerin Mehmet’e aşkla bakarken kendini çektiğinden, aşkını gözlerinden herkese gösterdiğinden habersiz sadece kocası olacak adamı hayranlıkla dinliyordu. Sorulara verdiği mütevazi cevaplara hafif gülümserken kendine sorulan sorunların farkında değildi.

Mehmet, Mine gazetecilere cevap vermeyince gözlerini kısarak beyazlar içindeki sevdiğine baktı. Onun gözlerinde gördüğü aşkla sarsıldı. Kadının onu sevdiğini hal ve tavırlarından hep anlıyordu ama böyle hayranlıkla baktığı zamanlarda eli ayağı boşalıyordu. Bir kere daha içinden yemin etti. Mine’nin bu bakışlarını ömrü boyunca kaybetmemek için çalışacaktı.

“Sevgilim gazeteciler duygularını soruyorlar.”

Mine hafif kızararak gazetecilere döndü, parlayan flaşlara hala alışamamıştı. Gözleri küçülürken hep bir ağızdan konuşulanları anlamakta zorlandı. Hepsi yarışır gibi Mine’yle konuşmaya çalışıyordu. Kısa saçlı spor giyimli kilolu kadın muhabir öne çıktı ve heyecanla sorusunu duyurmaya çalıştı.

“Mine Hanım, Mehmet Bey’e aşkınız gözlerinizden okunuyor. Sözlerle de ifade etmenizi rica etsem, ne söylemek istersiniz.”

“Çok, çok heyecanlıyım sürçü lisan edersem affınıza sığınıyorum.”

“Estağfurullah, buyurun.”

Mine’nin dudakları kıvrıldı. Tekrar sevdiği adama döndü. Gözlerinin içine içine bakarken, o ciddi adamın nasıl aşkla dolduğunu herkese göstermiş oldu.

“Ben nasıl tarif edeyim sevgimi bilmiyorum.

Mehmet benim ikinci hayatımın her anlamda ilki… Nasıl diyeceksiniz belki de benim için bir bebeğin ayakta durması gibi ya da beni zehirleyen düşüncelerimin panzehiri…

Yani sadece sevgilim değil…”

Mehmet’in gözleri doldu. Mine ağlamamak için kendini zor tuttu. Hafif bir kahkaha attı. Gözleri dolu dolu ona hayranlıkla bakan herkeste bakışlarını gezdirdi. Omzunu aşağı yukarı böyle işte dercesine kaldırdı. Ele ele tutuştukları için genç adamın elini hafifçe sıkması üzerine son sözlerini söyledi.

“Daha ne denir bilmiyorum. Tek bildiğim eşimi çok sevdiğim…”

Mehmet hiçbir şey demeden gelini geri döndürüp, arka bahçeye doğru yürütmeye başladı. Müstakbel karısının gazetecilere söyledikleriyle öyle duygulanmıştı ki, yutkunamıyordu. Boğazına bir şey takılmıştı sanki onu bir yutsa konuşabilecekti. Merdivenlerin başına geldiklerinde gördükleri kalabalıkla Mine’nin birden durdu ve elini sıktı. Sevdiği kadının korkulu gözlerine bakarak kulağına eğildi.

Ben elini hiç bırakmayacağım. Güven bana!”

“Gü…güveniyorum, sadece…”

“Biliyorum korkuyorsun bende korkuyorum.”

“Sen mi?”

“Evet!”

“Neden? Sen toplum önüne çıkmaya alışıksın.”

“Gazetecilere söylediklerinden sonra kalbimin atışı değişti ve ben o sözlerde kaldım. Bütün alışkanlıklarımı unutmuş olabilirim.”

Bölüm : 26.11.2024 13:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...